Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İsrail’de gözler Yüksek Mahkeme’de

Yayınlanma

İsrail Yüksek Mahkemesi, pazartesi günü Meclis’ten geçen ve kendi yetkilerini kısıtlayan yasayı iptal edebilir mi?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yargı reformuna karşı çıkan aralarında 70 bin avukatı temsil eden Barolar Birliği’nin de olduğu bazı kurumlar pazartesi günü Meclis’te kabul edilen ve Yüksek Mahkeme’nin hükümet kararları üzerindeki denetimini kısıtlayan yasanın iptali için başvuruda bulundu. Ana muhalefet lideri Yair Lapid de yasanın iptali için başvuru yapacaklarını duyurdu. Barolar Birliği, itiraz başvurusunda yasa tasarısını “hukuk sistemini temelden değiştirecek daha kapsamlı bir çabanın parçası” olarak nitelendirdi ve tasarının yasalaşması durumunda hukukun üstünlüğü ve güçler ayrılığının garanti edilemeyeceğine vurgu yaptı. İptali istenen yasa, ülkenin anayasal çerçevesini oluşturan İsrail’in Temel Yasalarından birinde yapılan bir değişiklik olarak Meclis’te kabul edilmişti.

Jerusalem Post’tan Michael Starr’ın aktardığına göre İsrail’in resmi yazılı bir anayasası yok ancak yarı anayasal nitelikte ve belirsiz bir tarihte Anayasa haline getirileceği düşünülen Temel Yasalara sahip. Ancak bu Temel Yasalarla ilgili sorun, herhangi bir yasa gibi kolaylıkla yürürlüğe koyulabilmesi veya yürürlükten kaldırılabilmesi. Ayrıca normal mevzuat üzerinde bir statüye de sahip değiller.

İsrail Yüksek Mahkemesi şimdiye kadar Temel Yasalarla çeliştiği düşünülen yasaları iptal etti ancak herhangi bir Temel Yasayı iptal etmedi. Daha önce açılan davalar ışığında Temel Yasaları gözden geçirme konusunda da son derece isteksiz davrandı.

İbrani Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Yoav Dotan, Wall Street Journal’a yaptığı açıklamada, “Tamamen hukuki doktrinel bir bakış açısıyla ele alırsanız, bu yasayı iptal etmek için net bir anayasal zemin yok” dedi.

Ancak Dotan ve diğer akademisyenler, mahkemenin yasayı, güçlü bir denge ve denetleme sistemini ortadan kaldırarak demokrasiyi zayıflatmayı amaçlayan daha geniş bir reformun ilki olduğu bağlamını dikkate alabileceğini söyledi. Yargı reformuna karşı çıkanlar, planın amacının mahkemenin, İsrail’de parlamenter siyasetin doğası gereği birbirine çok yakın olan yürütme ve yasama organları üzerinde bir kontrol işlevi görme kabiliyetini sınırlamak olduğunu iddia ediyor.

Reichman Üniversitesi’nde hukuk profesörü Yaniv Roznai, “Mahkeme büyük resme bakmalı çünkü günümüzde demokrasiler tek bir yasayla ölmüyor. Günümüzde demokrasiler adım adım ilerleyen bir süreç içinde ölüyor” dedi.

Mahkemenin yasayı iptal etmek gibi sert bir adım atmak yerine yasanın etkisini azaltma yönünde bazı girişimlerde bulunma ihtimalinin daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Çünkü yasaların iptalinin İsrail’in sistemine daha fazla zarar verebileceği değerlendiriliyor. Nitekim ülkenin aşırı sağcı liderlerinden İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, mahkemenin yasayı iptal etmesi halinde bunun “bir darbe girişimi” olacağını söyledi.

İbrani Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan Yuval Shany, “Mahkeme bu davaları gerçekten ele alır ve yasayı iptal ederse bu bir kriz olur” dedi. Böyle bir senaryo hükümeti mahkeme ile karşı karşıya getirecek ve hükümetin mahkeme kararını görmezden gelmesi halinde tam anlamıyla bir anayasal krizin kapısı aralanacak. Böyle bir kriz, İsrailli pek çok kurumu hükümet ile mahkeme kararından hangisine uyacağı konusunda bir seçim yapmaya zorlayabilir.

ORTADOĞU

Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi: Sahil bölgesinde soykırım işlendi

Yayınlanma

Yazar

Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, yayımladığı ön raporda, geçici hükümetin göreve başlamasının ardından HTŞ ve müttefiki silahlı grupların Suriye sahil bölgesinde, özellikle Alevilere yönelik soykırım boyutuna varan katliamlar işlediğini bildirdi. Raporda, binlerce kişinin öldürüldüğü, on binlercesinin keyfi olarak gözaltına alındığı veya zorla kaybedildiği belirtilirken, BM’ye acil müdahale çağrısı yapıldı.

Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, 23 Mart 2025 tarihli ön raporunda, Suriye’de kurulan yeni yönetim ve ona bağlı silahlı grupların sahil bölgesinde soykırım işlediğini bildirdi.

Rapor, geçici cumhurbaşkanı Ebu Muhammed el-Colani’nin (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) “rejim kalıntılarının peşine düşme” iddiasıyla genel seferberlik ilan etmesi ve camilerden yapılan “cihat” çağrıları sonrası, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) öncülüğündeki grupların ağırlıklı olarak Alevilerin yaşadığı köy ve mahallelere baskınlar düzenlediğini belirtiyor.

16 Şubat 2025’te kurulan Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, Suriye içinden ve dışından 13 insan hakları STK’sı ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla oluşturuldu ve yaklaşık 60 insan hakları aktivistini içeriyor.

Komite tarafından hazırlanan “Nefret Eken, Toplu Katliam Biçer: Suriye Sahilinde Soykırım—Ön Rapor” başlıklı belgeye göre, olayların ilk üç gününde belgelenen 25 katliam yaşandı.

Raporda, çoğu genç olmak üzere yaşlı, çocuk ve kadınların da bulunduğu 2 bin 246 Alevi kurbanın isminin doğrulandığı ifade edildi.

Ayrıca, kurbanlarla dayanışma gösterdikleri veya sivilleri saklamaya çalıştıkları için diğer mezheplerden 42 kişinin de öldürüldüğü belgelendi. Komite, 811 video kaydının da bu olayları belgelediğini aktardı.

Raporda, bölgenin zaten yüzde 97’yi aşan yoksulluk oranıyla benzeri görülmemiş insani felaketin eşiğinde olduğu vurgulandı.

Buna ek olarak, 10 binden fazla belgelenmiş yasa dışı gözaltı ve zorla kaybetme vakası, çeşitli devlet sektörlerinden (askeri ve sivil) çalışanların ve özellikle sağlık ve eğitim sektörlerinden 2 bin 14 kişinin işten çıkarılması gibi ihlallerin yaşandığı kaydedildi.

Özel mülklere el konulması, nefret söylemi ve mezhepçi kışkırtmanın yayılması ile korku ve terörün tırmanmasının sahil bölgesini vurduğu ifade edildi.

Rapor, HTŞ’nin (eski adıyla Nusra Cephesi) kuruluşundan itibaren taşıdığı radikal ideolojiye işaret ediyor.

Ebu Musab es-Suri’nin “Bilad’uş Şam Sünnileri Nusayriler, Haçlılar ve Yahudilerle Yüzleşiyor” gibi kitapların cihatçı okullarda öğretildiği, Ömer Abdülhekim’in “Müslüman kelimesinin yanına ‘demokratik’ kelimesini koymak, bir şarap şişesinin üzerine ‘helal’ kelimesini koymak gibidir,” şeklindeki ifadelerinin tekrarlandığı belirtiliyor.

Mısır kökenli Ebu Abdullah el-Muhacir’in (Abdurrahman el-Ali) “Cihad Fıkhında Meseleler” adlı kitabında yer alan ve savaş sırasında hayvanların öldürülmesinin caiz olduğu, “kafir askerlerin diri veya ölü olarak başlarının kesilmesinin meşruiyeti” gibi fetvalara atıfta bulunuluyor.

Komite, HTŞ’nin bu nefret söylemini eğitim müfredatlarında ve kontrolündeki camilerde sürdürdüğüne, Şam’da iktidarı ele geçirdikten sonra da aynı yaklaşımı devam ettirdiğine işaret ediyor.

Rapora göre, mezhepçi saldırılar ve şiddet, kitlesel işten çıkarmalarla tırmandı; yeni otorite ve bağlı milislerin saldırıları ile intikam cinayetleri günlük yaşamın bir parçası haline geldi.

Bu eylemlerin, eski rejimin liderinin biyolojik olarak ait olduğu gruba mensup olma gibi “asılsız bahanelerle” meşrulaştırılmaya çalışıldığı vurgulandı.

Keyfi gözaltılar

Öte yandan raporda, HTŞ’nin askeri ve güvenlik kurumlarından belirsiz sayıda kişiyi ve önceki hükümetle işbirliği yapmakla suçlanan çok sayıda kişiyi gözaltına aldığı belirtiliyor.

İktidarı devraldığı ilk hafta 354 kişinin gözaltına alındığı kaydedilirken, daha sonra silahlarını teslim edip yeni orduya katılmaları istenen asker ve güvenlik görevlilerinden 8 bin 276 kişinin tutuklandığı belgelendi.

Bu tutuklamalarının çoğunun mezhepçi saiklerle yapıldığı ve tutukluların dış dünyayla temas kurmalarına izin verilmediği kaydedildi.

Ayrıca, Irak ve Lübnan’a sığınan ve yeni yönetimin güvenceleri üzerine Suriye’ye dönen asker ve güvenlik personelinin çoğunun dönüşlerinde tutuklandığı belirtiliyor.

Komite, bu şekilde dönen 3 bin 24 kişinin akıbetinin bilinmediğini ve Irak ile Lübnan hükümetlerine bu iadelerin koşullarını açıklama çağrısı yapıyor.

Humus şehrinde 600’den fazla kişinin zorla kaybedildiğine dair teyit edilmiş bilgiler olduğu, ancak korku nedeniyle isimlerin açıklanamadığı ifade ediliyor.

Rapor, soykırım sonucuna vardı

Komite, Suriye’nin 1951’de onayladığı Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak, sahil bölgesindeki Alevi nüfusa yönelik eylemlerin (cinayet, ciddi bedensel veya zihinsel zarar verme, yaşam koşullarını kasten yok etme vb.) soykırım tanımına uyduğunu belirtiyor.

Rapor, bu suçların sorumluluğunu doğrudan geçici hükümet yetkililerine yüklüyor.

Suriye Genelkurmay Başkanı Ali Nureddin el-Naasan (HTŞ ve Nusra liderliğinden), Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra (HTŞ askeri ve güvenlik liderliğinden) ve Genel İstihbarat Direktörü Enes Hasan Hattab’ın (HTŞ güvenlik liderliğinden) “komployu bastırmak” amacıyla sahil bölgesine genel seferberlik ve konuşlandırma emirleri verdiği anımsatılıyor.

Emirlerin verildiği askeri gruplar arasında HTŞ’nin yanı sıra şu Suriyeli gruplar sıralanıyor: Amşe Tümeni, Hamzat Tümeni, Ahrar eş-Şarkiyye, Muntasır Billah Tümeni, Muhammed el-Fetih Tümeni, Sultan Murad Tümeni.

Ayrıca Suriyeli olmayan şu grupların da seferber edildiği belirtiliyor: İran’daki Sünni Muhacirin Hareketi (İran), Kafkas Tugayı (Rusya Federasyonu), Özbek Tugayı (Özbekistan), Türkistan İslam Partisi (Çin), Fas Taburu (Fas), Tacik Grubu (Tacikistan), Arnavut Grubu (Arnavutluk), Guraba Tugayı (çeşitli uyruklar), Beluç Grubu (Pakistan), Utbe bin Ferkad Azerbaycan Grubu (Azerbaycan), Ebu Yakub el-Türki Tugayı (Türkiye) ve Uygur Tugayı.

Komiteden çağrı

Komite, raporun sonunda Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi’ne acil çağrıda bulunarak şu adımların atılmasını talep ediyor:

— Suriye sahili ile Humus ve Hama kırsal bölgelerinin insani felaket bölgesi ilan edilmesi.

— BM’nin bu bölgelerde sürekli ve büyük ölçekli insani müdahale başlatması.

— BM müdahalesinin koruma tedbirleri, yeniden inşa, rehabilitasyon ve uzun vadeli destek programlarını içermesi.

— Etkilenen bölgelerdeki yerel dernekler ve sivil toplumla koordinasyon sağlanarak kaynakların birleştirilmesi.

— Etkilenen köy ve bölgelerde güvenilir yerel figürlerden oluşan mahalle komiteleri kurulması.

— Tüm ihlalleri araştırmak üzere bağımsız uluslararası soruşturma komitesi görevlendirilmesi.

— Daha fazla ihlali önlemek ve kan dökülmesini durdurmak için uluslararası izleme komiteleri gönderilmesi.

Komite, raporun eklerinde yüzlerce sayfalık belge, film ve yeminli ifadenin bulunduğunu ve bunların bağımsız BM soruşturma komisyonlarının talebi üzerine sunulabileceğini de ekliyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Kuveyt petrol bağımlılığını azaltmak için harekete geçti

Yayınlanma

Ekonomiyi çeşitlendirme yarışında Suudi Arabistan ve BAE’nin gerisinde kalan Kuveyt, borçlanma kararıyla bölgesel rekabette öne çıkmayı ve sürdürülebilir büyüme için yeni bir yol haritası oluşturmayı amaçlıyor.

Zengin Körfez ülkesi Kuveyt, ülke ekonomisini petrol bağımlılığından kurtarma yarışında bölgedeki rakiplerini yakalamak için harekete geçti.

Financial Times’da (FT) yer alan habere göre geçen hafta kabul edilen kamu borcu yasası, Kuveyt’in sekiz yıl sonra yeniden borçlanmasının önünü açtı. Hükümet yetkilileri, yeni liman ve havaalanı projeleri gibi büyük altyapı yatırımlarını finanse edecek bu yasa sayesinde kamu gelirlerinde çeşitliliğin de sağlanacağını söylüyor.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, yapay zekâdan yeni şehir projelerine kadar birçok alanda milyarlarca dolarlık yatırımlarla ekonomilerini çeşitlendirirken, OPEC’in dördüncü büyük petrol ihracatçısı Kuveyt, kamu harcamalarını büyük ölçüde petrol gelirleriyle finanse etmeye devam etti.

Ancak Financial Times’da (FT) yer alan habere göre geçen hafta kabul edilen kamu borcu yasası, Kuveyt’in sekiz yıl sonra yeniden borçlanmasının önünü açtı. Hükümet yetkilileri, yeni liman ve havaalanı projeleri gibi büyük altyapı yatırımlarını finanse edecek bu yasa sayesinde kamu gelirlerinde çeşitliliğin de sağlanacağını söylüyor.

Kuveyt Petrol Şirketi CEO’su ve kraliyet ailesi mensubu Şeyh Nevaf S. El-Sabah, yasadan önce FT’ye yaptığı açıklamada, ülkenin sürdürülebilir bir gelecek inşa etmesi için petrol dışı gelir kaynaklarına yönelmesi gerektiğini vurguladı. Sabah, “Devlet bütçesi, yalnızca petrol gelirine bel bağlayamaz. Artan nüfus ve bütçe giderleri, petrolün sağlayabileceğinden fazlasını gerektiriyor” dedi.

Kuveyt’in muazzam petrol gelirlerinin kamu tarafından “yutulduğu” yorumunu yapan FT’nin haberinde, “Kuveyt’in kamu harcamalarının yaklaşık yüzde 80’i kamu çalışanlarının maaşları ve sübvansiyonlara gidiyor” denildi.

Haberde “Mutlak monarşilerin olduğu bir bölgede canlı bir parlamentoya sahip olan ülke, Körfez’de demokrasiye benzeyen birkaç ülkeden biriydi. Ancak ekonomik yönelimine otoriter bir dönüş eşlik etti. Kuvey Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah borç yasası gibi geciken düzenlemeleri geçirmek için geçen yıl parlamentoyu ve anayasanın bazı maddelerini askıya aldı” ifadelerine yer verildi.

Kuveyt, tahmini 970 milyar dolarlık varlığıyla dünyanın en eski egemen varlık fonuna sahip olmasına rağmen, milletvekilleri bu zenginliklerin hükümet harcamalarını finanse etmek için kullanılmasına karşı çıkıyordu.

Yeni borç yasası, kamu borcu üst sınırını 30 milyar Kuveyt dinarı (yaklaşık 97 milyar dolar) olarak belirliyor. Standard Chartered ekonomisti Carla Slim, FT’ye verdiği demeçte yasanın kabulüyle birlikte Kuveyt’in uluslararası borç piyasalarına düzenli ve yüksek miktarda erişim sağlayarak ekonomik dönüşümünü finanse edebileceğini söyledi.

Buna karşın, Kuveyt fosil yakıtlardan vazgeçme niyetinde değil. Ülke, altyapı yatırımlarını petrol gelirleriyle desteklemeyi sürdürüyor. Şeyh Navaf, günlük petrol üretim kapasitesinin 2035 yılına kadar 3 milyondan 4 milyon varile çıkarılacağını belirterek, önümüzdeki on yıl boyunca küresel petrol talebinin günlük 100 milyon varil seviyesinde kalacağını öngördüklerini söyledi.

Petrol endüstrisini büyütmek için aktif bir şekilde araştırma yapan Kuveyt, geçen yıl iki büyük keşif yaparak 4 milyar varilden fazla petrole eşdeğer petrol ve gaz rezervi buldu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD, Beyaz Baretliler’e mali desteği kesti

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Suriye’deki Beyaz Baretliler kuruluşa sağladığı fonun büyük bölümünü kesti. CNN‘in haberine göre, USAID üzerinden yapılan yaklaşık 30 milyon dolarlık yardım durdurulurken, Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen fon 1,4 milyon dolara düşürüldü. Örgüt, Suriye hükümetini suçlayan, ancak sahte olduğu belgelenen videolarıyla biliniyor.

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Suriye’deki Beyaz Baretliler kuruluşa sağladığı fonun büyük bölümünü kesti.

CNN‘in aktardığına göre ABD yönetimi, Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) aracılığıyla örgüte sağlanan ve yaklaşık 30 milyon dolar tutarındaki fonu tamamen durdurdu.

Televizyon kanalı, Beyaz Baretliler’in ABD Dışişleri Bakanlığı ile olan sözleşmesinin yürürlükte kaldığını ancak bu kapsamda örgüte yalnızca yaklaşık 1,4 milyon dolar ödendiğini belirtti.

Beyaz Baretliler, 2014 yılında Suriye’de kurulan bir örgüt.

Örgüt, eski Suriye hükümeti ve müttefikleri tarafından düzenlendiği iddia edilen saldırıların yol açtığı yıkım ve kayıplara ilişkin internette yayınladığı fotoğraf ve videolarla tanındı.

Örgüt, bu fotoğraf ve videoların mizansen olduğu yönünde defalarca suçlandı.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, örgütün Batı’dan aldığı fonlarla Suriye’de provokasyonlar ve mizansenler düzenlediğini belirtmişti.

Beyaz Baretliler’in eski Suriye hükümetinin kimyasal silah kullandığına dair sahte videolar hazırladığı ve bu videoların daha sonra ülkeye yönelik hava saldırılarına gerekçe olarak kullanıldığı defalarca belgelenmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English