Avrupa
Almanya’da koalisyon programı taslağı medyaya sızdırıldı

Geçtiğimiz pazar gününe kadar, federal erken seçimlerden birinci parti çıkan CDU/CSU ile üçüncü olan SPD 16 çalışma grubunda koalisyon anlaşmasını müzakere etti.
Öngörülen gizliliğe rağmen, nihai belgelerin çoğu medyaya sızdırıldı. Belgelerdeki çok sayıda değişiklik önerisi, tarafların pek çok noktada anlaşmaya varmaktan hâlâ çok uzak olduğunu gösteriyor.
Müzakere edilen politika gündemleri arasında göç; ısıtma, enerji ve iklim; zorunlu askerlik hizmeti ve askeri teçhizat; ulaşım, inşaat ve konut; vatandaşlık geliri; ve finans/maliye yer alıyor.
Göç
Göç konusu en hararetli tartışmaların yaşandığı konulardan biri. CDU lideri Friedrich Merz, göç politikasında bir dönüşümü ilan etse de SPD her yerde buna uymak istemiyor.
Almanya’nın sürekli kontrol altında tutulan sınırlarında polisin komşularıyla “koordinasyon halinde” sığınmacıları geri çevirebilmesi gerektiği konusunda bir mutabakat var ama henüz bunun ne anlama geldiği belirsiz.
Bunun yanı sıra Cezayir, Hindistan, Fas ve Tunus da hızlı bir şekilde güvenli menşe ülkeler kategorisine alınarak sığınma hakkı elde etmek daha zor hale getirilecek. Ağır suç işleyen göçmenler sınır dışı edilecek.
Bir başka net karar ise, hassas durumdaki yabancılar için yeni kabul programlarının açılmaması. Örneğin Afganlar için olduğu gibi halihazırda mevcut olanlar “mümkün olduğunca” sona erdirilecek. İkincil koruma hakkına sahip kişilerin ailelerini kendi ülkelerinden geri getirmelerine de izin verilmeyecek fakat bu durum geçici olarak tanınan mültecilerin sadece üçte birini etkileyecek.
Göç çalışma grubunun nihai raporuna göre, Suriye’deki yeni yöneticiler azınlıklara zulmediyor olsa da, “suçlular ve risk altındaki insanlardan başlayarak” Afganistan ve Suriye’ye sınır dışı edilmeleri planlanıyor.
Daha fazla insanı daha hızlı bir şekilde sınır dışı edebilmek için birkaç küçük önlem üzerinde anlaşmaya varıldı. Örneğin, sınır dışı edilmeden önce hukuki danışmanlık hizmeti kaldırılacak; oysa daha önce yasal olarak reddedilenler yasal olarak temsil edilmeye devam edebiliyordu.
Gelecekte Federal Polis de ülkeyi terk etmek zorunda kalanların kaçmasını önlemek için gözaltı talebinde bulunabilecek. Daha önce bunu sadece göçmenlik makamları yapabiliyordu.
Isıtma, enerji ve iklim
CDU/CSU, yeni hükümetin enerji politikasını “yeni bir başlangıç” olarak görmek istese de halihazırda üzerinde mutabık kalınan hususların çoğu, geçen sene çöken trafik lambası hükümetinin başlattıklarının bir devamı gibi görünüyor.
Muhtemel CDU-SPD hükümeti iklim ve enerji politikasının temel taşlarını, 2045’te iklim nötrlüğü taahhüdünü, 2038’de kömürün kullanımdan kaldırılmasını, emisyon ticaretini, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılmasını ve hidrojen kullanımını değiştirmek istemiyor.
Koalisyon hükümeti tarafından planlanan çok sayıda yeni gaz yakıtlı elektrik santralinin inşası da devam edecek. Fakat, Yeşillerin bir zamanlar istediği 2030 yılına kadar kömür ile enerji üretiminin erken aşamalı olarak durdurulması iptal edilecek.
‘Siyah-Kırmızı’ hükümet şimdi elektrik vergisi ve şebeke ücretlerini düşürerek elektriği kilovat saat başına en az beş sent kalıcı olarak daha ucuz hale getirmek istiyor. Enerji yoğun sanayi şirketleri de sanayi elektriği fiyatı ile rahatlatılacak fakat bu, devlete milyarlarca dolara mal olacak.
Elektrik şebekelerinin genişletilmesi konusunda nasıl bir yol izleneceği belirsiz. CDU/CSU, yeraltı kablolarından daha ucuz ama daha açıktaki olan yüksek gerilim hatlarının inşasına öncelik vermek istiyor. SPD ise protestoları önlemek için yeraltı kablolarını tercih ediyor.
CDU/CSU “Almanya’daki konvansiyonel gaz üretim potansiyelinden faydalanmak” istiyor ve yeni nesil nükleer santrallerle bir atılım yapmayı umuyor.
Ayrıca, uzmanların bu konuda ciddi şüpheleri olmasına rağmen, yakın zamanda kapatılan nükleer santrallerin yeniden faaliyete geçirilip geçirilemeyeceğinin hızlı bir şekilde gözden geçirilmesini istiyor. SPD bunların hiçbirini istemiyor.
Uzun süredir gündemde olan ısınma yasa tasarısı konusunda da liderleri zor saatler bekliyor gibi görünüyor. CDU/CSU yasanın açıklandığı şekliyle yürürlükten kaldırılmasını ama “ısınma sübvansiyonunun” devam etmesini istiyor. Sosyal Demokratlar ise sadece yasayı değiştirmek ve sübvansiyonu sosyal olarak kademeli hale getirmek istiyor.
İklim parası konusunda bir anlaşma olduğu açık fakat bu da muhtemelen teoride kalacak. CO₂ fiyatından elde edilen geliri vatandaşlara iade etmek istediklerini söylüyorlar fakat “bürokratik olmayan ve sosyal olarak kademelendirilmiş yardımlar ve konut ve hareketlilik için sübvansiyonlar” getirmek şartıyla. Milyarlarca yeni borca rağmen, toplu ödeme için para yok.
Zorunlu askerlik hizmeti ve Bundeswehr
Alman Silahlı Kuvvetleri’nin (Bundeswehr) geleceğine ilişkin tartışmalar da sürüyor. Dış İlişkiler ve Savunma Çalışma Grubu’nun çalışma belgesinde, Bundeswehr’in “kısa vadede, kesin ve sürdürülebilir bir şekilde” daha güçlü hale gelmesi konusunda bir mutabakat var.
Yatırımlar bir “Bundeswehr Altyapı Hızlandırma Yasası” ile hızlı bir şekilde başlatılabilecek fakat bu yasa 2022’den beri yürürlükte ve silah ve teçhizatın hızlı bir şekilde tedarik edilmesinin önündeki en büyük engel bürokrasi.
CDU/CSU bu nedenle Koblenz Tedarik Ofisi’nden bazı yetkileri almak ve bu amaçla bir ajans atamak istiyor. Ayrıca “çok yıllı bir yatırım planı” hedefliyorlar. Bunun nedeni ise, tek bir seçim döneminin silah geliştirme ve satın alma için çok kısa sayılması.
CDU/CSU ayrıca zorunlu askerlik hizmetini yeniden etkinleştirmek istiyor. SPD ise buna karşı çıkıyor ve herkes için gönüllü hizmet, ayrıca bunun başlatılması konusunda “toplum genelinde geniş bir tartışma” istiyor.
Ulaşım, inşaat ve konut
Ulaşım söz konusu olduğunda SPD ve CDU/CSU’nun anlaşamadığı tek bir nokta var: otoyollarda hız sınırı. SPD saatte 130 kilometre hız isterken, CDU/CSU herhangi bir sınırı reddediyor.
Öte yandan, Deutschlandticket’in (otobüsler ve trenler için alınan abonelik bileti) 2025’ten sonraki geleceği konusunda netlik var. CDU/CSU içinde önceden bir direnç vardı ama şimdi aboneliğin devamı konusunda anlaşma sağlandı. Fakat fiyat 2027’den itibaren “kademeli olarak ve sosyal sorumluluk bilinciyle” artacak.
Yeni koalisyon ortakları demiryolu ağını yenileme planları için özel altyapı fonundan tam olarak yararlanmayı planlıyor: SPD yatırımları artırmayı ve demiryolları için bağlayıcı, uzun vadeli bir finansman taahhüdü ile bir altyapı fonu oluşturmayı başardı.
Özel fondan gelen para aynı zamanda yoğun yüksek hızlı tren hatları için mevcut yenileme konseptine aktarılacak ve böylece ihmal edilen ikincil hatlar için bütçe fonları serbest bırakılacak.
Aynı zamanda, gelecekteki hükümet ortakları demiryolu için 5 milyar avroluk yeni bir finansman boşluğu açıyor. Şimdiye kadar karayolu ağı, kamyon geçiş ücretinden elde edilen gelirin yardımıyla demiryolu ağını çapraz finanse etmişti. Fakat gelecekte, bir ulaştırma sektöründeki finansman döngüleri kapalı kalacak ve kamyon geçiş ücreti Autobahn GmbH’ye akacak.
İklim politikası açısından hava taşımacılığı geriye gidiyor gibi görünüyor. Muhtemel yeni federal hükümet hava trafik vergisindeki artışı tersine çevirmek ve genellikle kârlı olmayan bölgesel havalimanlarını desteklemeye devam etmek istiyor.
Bununla birlikte, yerel toplu taşıma için en azından bir rahatlama var: SPD, federal hükümetin bölgeselleşme fonlarının öncelikle yerel ulaşıma akmasını sağlamayı başardı.
SPD konut konusunda da bir zafer kazandı. CDU/CSU tarafından pek sevilmeyen kira dondurma uygulaması iki yıl daha uzatılacak.
Vatandaşlık geliri uygulaması
Koalisyon hükümeti tarafından uygulamaya konulan Vatandaşlık Gelirinin (Bürgergeld) “yeni temel gelir” olarak adlandırılması konusunda anlaşmaya varıldı.
İş bulma merkezlerine yönetim için daha fazla para verilecek. Koşullar sıkılaştırılacak. Buna göre her işsizin “iş bulmak için aktif olarak çaba göstermesi” gerektiği belirtiliyor.
Yaptırımlar “daha hızlı, daha basit ve daha az bürokratik” bir şekilde uygulanacak. Çalışmayı ısrarla reddedenlerin yardımları Karlsruhe içtihadına uygun olarak tamamen kesilecek.
Ukraynalıların da aldığı ve devletin zaman zaman yaptırım uygulamadan verdiği vatandaşlık ödeneği, geçmişte adalet konusunda hararetli tartışmalara yol açmıştı.
Kamu maliyesi
Müzakereciler mali detaylar konusunda neredeyse hiç anlaşamadılar. CDU/CSU ve SPD, federal bütçede savunma harcamaları için borç frenini gevşeterek biraz nefes alabildi. Bununla birlikte, ek mali hareket alanı sınırlı ve her iki tarafın da uygulamak istediği pahalı seçim vaatlerinin listesi uzun.
Sonuçta Federal Anayasa Mahkemesi çarşamba günü dayanışma sürşarjının (ek vergi) yasal olduğunu ilan etti. Bu da federal hükümetin yıllık 13 milyar avroluk geliri elinde tutacağı anlamına geliyor.
Asıl anlaşmazlık noktası vergiler açısından neyin mümkün olduğu. Örneğin gelir vergisinde geniş kapsamlı indirimler için yeterli para omadığı ileri sürülüyor. SPD yüksek gelirliler üzerindeki vergi yükünü artırmak istiyor. Bu federal gelirleri arttırabilir, fakat CDU/CSU’nun vergi artışlarını kabul edip etmeyeceği şüpheli.
CDU/CSU özellikle kurumlar vergisini mevcut yüzde 30 seviyesinden yüzde 25’e düşürmek istiyor. Fakat SPD bunu sadece 2029’dan itibaren yapmaya hazır ve sadece yüzde bir puan düşürmek istiyor.
Almanya’daki yatırımların daha cazip hale getirilmesi konusunda anlaşma var. Yatırım maliyetlerinin vergiden düşülebilmesi için amortisman kurallarının iyileştirilmesi planlanıyor.
Avrupa
Trump’ın tarifeleri Avrupa’da serbest ticaret yanlısı ülkeleri güçlendiriyor

POLITICO’ya göre “Önce Amerika” politikasını desteklemek üzere ABD’nin etrafına bir gümrük duvarı ören ABD Başkanı Donald Trump, istemeden de olsa dünyanın dört bir yanındaki diğer ülkeleri, ihracatlarına vuracağı büyük darbeyi telafi etmek üzere bir araya gelmeye teşvik ediyor.
Örneğin daha korumacı bir Fransa’nın ve uluslararası iklim protestolarının baskısı altındaki AB, son beş yıldır ticaret politikasını, bloğun insan hakları ve sürdürülebilirlik konusundaki değerlerini yansıtmak için kullanmaya çalışmış ve Hindistan, Endonezya ya da Güney Amerika Mercosur bloğu gibi ortaklarını hayal kırıklığına uğratmıştı.
Fakat şimdi tarihi müttefiki ABD tek başına oynamak istediğinden ve küresel piyasaları ve ticaret ağlarını gümrük vergileriyle sarsmaya başladığından, AB hızla öne çıkmaya ve kendisini iş yapmaya açık ağır “liberal ticaret bloğu” olarak göstermeye çalışıyor.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, birçok ülkenin artık Brüksel’e “bir gecede fikir değiştirmeyecek” güvenilir bir ortak olarak ulaştığını ileri sürdü.
Kuruluşunun 10. yıldönümünde POLITICO Europe’a yaptığı açıklamada, “Giderek daha öngörülemez hale gelen küresel ortamda ülkeler bizimle çalışmak için sıraya giriyor,” dedi.
Değişen bu ivme, Fransızların daha korumacı içgüdülerinden sık sık rahatsız olan AB’nin iktisadi açıdan daha liberal ülkelerini memnun ediyor.
İsveç Ticaret Bakanı Benjamin Dousa, Lüksemburg’daki AB ticaret bakanları toplantısının marjında POLITICO’ya verdiği demeçte, “Serbest ticaret yapan İsveç, İskandinav ve Baltık ülkeleri var. Bazı korumacı ülkelerimiz var. Ve ortada da bazı kararsız devletler var. Ve bu kararsız ülkelerin birçoğu aslında bizim yönümüze doğru ilerliyor,” dedi.
Bakan, üye ülkeler arasında yeni ticaret yolları açmak, yeni serbest ticaret anlaşmaları imzalamak gerektiğine dair bir aciliyet duygusu olduğunu da sözlerine ekledi.
Dünya Ticaret Örgütü küresel ticaretin bu yıl yüzde 0,2 oranında daralacağını tahmin ediyor. Trump’ın ticaret anlaşmalarını müzakere etmek için zaman tanımak üzere 90 günlüğüne askıya aldığı daha yüksek “karşılıklı” gümrük vergilerini (AB için yüzde 20 ) yeniden uygulamaya koyması halinde bu oran yüzde 1,5’e kadar düşebilir.
Aralık ayında onaylanmasından bu yana, Leyen’in, bloğun 27 üyesi adına ticaret politikasını yürüten ikinci Avrupa Komisyonu, anlaşma yapma yolunda ilerliyor.
Brüksel, Mercosur bloğunun yanı sıra Meksika ve İsviçre ile on yıllardır süren görüşmeleri sonuçlandırdı. Ayrıca Malezya ile müzakereleri yeniden başlattı ve Birleşik Arap Emirlikleri ile görüşmelere başladı.
Von der Leyen, Hindistan’la imzalanması zor olan serbest ticaret anlaşmasını bu yıl tamamlama sözü verdi ve Hint-Pasifik bölgesinden bir düzine ülkeyi kapsayan ve kısa süre önce İngiltere’nin de üye olduğu bir serbest ticaret anlaşması olan Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma (CPTPP) ile daha yakın işbirliğini “keşfetmeye” hevesli.
Avustralya’da 3 Mayıs’ta yapılacak genel seçimler de yeni bir ticaret anlaşması için düğmeye basılmasına neden olabilir.
İlk Trump yönetimi sırasında Komisyon’un ticaret departmanına başkanlık eden Jean-Luc Demarty, “Trump’ın politikası herkesi dünyanın geri kalanıyla ticari ilişkiler geliştirmeyi kabul etmeye ve dolayısıyla serbest ticaret anlaşmalarının sayısını daha da artırmaya yönlendirecektir,” dedi.
Genel olarak, bir zamanlar hassas pazarlarını açma konusunda ayak sürüyen Fransa, Belçika veya Avusturya gibi AB ülkeleri, anlaşmaları sadece “iktisadi bir bonus” olarak değil, jeopolitik bir gereklilik olarak görmeye başlıyor.
Örneğin AB-Mercosur ticaret anlaşmasını siyasi ve iktisadi açıdan zehirli olduğu gerekçesiyle reddeden ama Trump’ın ticaret saldırısı karşısında tutumunu sessizce yumuşatan Fransa buna bir örnek.
Başbakan François Bayrou ile aynı partiden gelen Avrupa Parlamentosu’nun liberal üyesi Marie-Pierre Vedrenne, “Genel olarak iyi koşullarda müzakere edilen Mercosur’a takılıp kalmak mantıklı değil. Zihniyetimizi değiştirmemiz gerekiyor, aksi takdirde dünyanın ilerlemesini kaçıracağız,” dedi.
Transatlantik ticaret ilişkisi, toplam 1,6 trilyon avroluk iki yönlü ticaret ile Avrupa’nın en büyük ticaret ilişkisi. Daha sonra Britanya, Çin ve İsviçre geliyor. AB ve Çin, Trump’ın gümrük vergileri ışığında ilişkilerini yeniden başlatıp başlatmamayı araştırmış olsalar da, bir ticaret anlaşması kartlarda görünmüyor ve bu da AB’nin ağını daha geniş bir alana yaymasına yol açıyor.
Trump’ın oyun kitabına aşina olan AB yetkilileri için bu değişim bir deja vu izlenimi veriyor. Trump 2017’de göreve geldiğinde, AB’nin “Kanada ile ilgili büyük, grotesk bir destandan” yeni çıktığını söyleyen Demarty, Belçika’nın Wallonia bölgesinin Kanada ile AB arasındaki Kapsamlı Ekonomik ve Ticaret Anlaşması’nın (CETA) onaylanmasını aylarca nasıl geciktirdiğini hatırlıyor.
Demarty, “Trump ticarete karşı düşmanca bir tavır takınmaya başladığı andan itibaren, ticaret konusunda çok daha az hevesli olanlar da, Trump’a olan düşmanlıklarından dolayı, tutumlarını yumuşatma eğilimine girdiler,” dedi.
Fakat bloğun serbest tüccarları için kısa vadeli bir rahatlama olsa da, bu serbest ticaret anlaşmalarına giden yolun daha da kolaylaşacağı anlamına gelmiyor.
Trump’ın gümrük vergilerinin, ABD pazarının dışında kalan Çin ihracatının Avrupa’ya yönelmesine neden olabileceği büyük bir endişe kaynağı. Bu senaryo, AB’nin tek pazarı etrafında daha fazla koruma çağrılarına yol açıyor.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni geçen hafta Beyaz Saray’ı ziyaret ettiğinde Trump, transatlantik ticaret savaşının mutlu sona ulaşabileceğine dair umutları yeniden canlandırmış olsa da, geniş kapsamlı bir ticaret anlaşması ufukta görünmüyor.
Avrupa
Orbán’ın vetoları AB’yi 7. maddeye itiyor

Macaristan’ın Ukrayna’ya yönelik AB desteğini sürekli engellemesi, Birlik içinde yeni planları beraberinde getirdi. AB üye ülkeleri, Macaristan’ın AB anlaşmasının 7. maddesi uyarınca oy haklarının askıya alınması seçeneğini her zamankinden daha ciddi bir şekilde değerlendiriyor. Bu adımın atılması zor olsa da, Macaristan üzerindeki baskı artıyor.
Macaristan’ın Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna’ya yönelik desteğini engelleme çabaları, Birlik ile ilişkilerinde bir hesaplaşmayı tetikleme noktasına geldi.
Macaristan, Rusya’ya karşı AB yaptırımlarını defalarca engellemeye çalıştı ve sonunda geri adım attı.
Ancak, Ukrayna’ya askeri yardım sağlayan diğer AB ülkelerine geri ödeme yapmak üzere ayrılan 6 milyar avroluk fonun serbest bırakılmasını veto etti ve Kiev’e destek veren iki AB deklarasyonunu imzalamayı kesin bir dille reddetti.
Bu engellemeler karşısında AB üye ülkeleri, Macaristan’a karşı nihai yaptırım olarak görülen, AB anlaşmasının 7. maddesi uyarınca oy haklarının kaldırılması seçeneğini her zamankinden daha ciddi bir şekilde değerlendiriyor.
Bu fikir henüz erken aşamada olsa da, The Guardian gazetesine konuşan konuya vakıf kaynaklar, kalan 26 üyenin oybirliği gerektiği için bu adımın gerçekleşmesinin zor olduğunu düşünüyor.
Daha önceki bir hükümet döneminde Polonya da bu tür bir vetoyu kullanmıştı; şimdi ise Slovakya Başbakanı Robert Fico’nun bu kartı elinde tuttuğu görülüyor.
Avrupa Parlamentosu, 7. madde prosedürünü 2018’de başlatmış ancak üye ülkeler arasındaki tereddüt nedeniyle süreç ilerleyememişti.
Fakat durum değişiyor. Macaristan’ın 2010-2011’de yargı bağımsızlığına yönelik ilk “çok önemli ihlalleri” ortaya çıktığından beri işlerin değiştiğini belirten Macaristan’ın 2010-2014 yılları arasındaki AB Komiseri László Andor, “Şimdi çok yoğun bir hissiyat var,” dedi.
Andor, “Neden mi? Zira Orbán, Avrupa Birliği ülkelerinin çoğunluğunun hayati önemde gördüğü konularda engelleyici davranıyor,” diyerek Ukrayna konusuna işaret etti.
Bazıları, Macaristan’ın Rusya’ya karşı yaptırımların uzatılmasını veto etmeye kalkışması durumunda bir hesaplaşmanın yaşanacağını düşünüyor.
Bu yaptırımlar, AB içinde tutulan 210 milyar avroluk Rusya Merkez Bankası varlığının dondurulması dahil olmak üzere, savaş ekonomisini kısıtlamayı amaçlayan geniş bir önlem yelpazesini kapsıyor.
Bu varlıkların kârları Ukrayna’nın savaş çabalarını finanse etmek için kullanılırken, anaparanın ülkenin nihai yeniden inşası için hayati önem taşıdığı görülüyor.
Fakat bu önlemlerin 31 Temmuz’a kadar oybirliğiyle yenilenmesi gerekiyor.
İsmi belirtilmeyen üst düzey bir AB yetkilisi, “ABD’nin desteğini hissetselerdi, engelleyeceklerinden oldukça eminim,” ifadesini kullandı.
Aynı yetkili, “Bu çok büyük olurdu: temelde onları kelimenin tam anlamıyla değil ama fiilen Birlik dışına iterdi,” diye ekledi.
Diplomatlar, Macaristan’ın veto tehditlerinden her zaman geri adım atmış olmasından teselli buluyor.
Diğer yandan Avrupa Parlamentosu’nun Macaristan ve hukukun üstünlüğü konusundaki çalışmalarına liderlik eden Hollandalı AP Milletvekili Tineke Strik, “Üye ülkeler gerçekten Orbán’dan bıkmaya başlıyor,” dedi.
Strik, 7. madde prosedüründe oy haklarının askıya alınmasından daha hafif eylemleri de içeren bir adım atmaya “hazır görünen” 19 hükümet olduğunu saydığını belirtti.
Ancak, “geri kalan üye ülkeleri nasıl ikna edeceklerine dair bir stratejileri” olmadığını da sözlerine ekledi.
Avrupa
Alman eyaletleri silahlanma yarışına son sürat dahil oluyor

Almanya’daki bazı eyaletler, iktisadi daralmadan kurtulmak için savunma sanayinin genişletilmesi ve silahlanma için yoğun çaba sarf ediyor.
Örneğin Baden-Württemberg, eyaleti yeni bir sanayi merkezi haline getirmek istiyor ve mümkün olduğunca çok sayıda savunma sektöründe “teknoloji lideri” olmaya çalışıyor.
Saarland hükümeti bir “silahlanma zirvesi” hazırlıyor ve yeni fabrikalar kurulması için önde gelen silah üreticileriyle görüşüyor.
Yakın zamanda Münih merkezli ifo Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2024’ün dördüncü çeyreğinde sadece beş federal eyalet ekonomik büyüme sağlayabildi ve bunların üçünde savunma sanayindeki yükseliş merkezi bir rol oynadı.
Savunmada yeni bir yükseliş umudu, 2030 yılına kadar Almanya ve AB’de silahlanma için 1 trilyon avroya kadar ek harcama yapılacağı gerçeğine dayanıyor.
Ne var ki uzmanlar, endüstriyel kapasitelerin ve mevcut personelin bu meblağları gerçek silah üretimine dönüştürmek için yeterli olup olmayacağının belirsiz olduğu konusunda uyarıyor. Örneğin, zayıflayan otomotiv endüstrisinden daha önce sivil olan fabrikaların ve kalifiye işgücünün devralınmasının faydaları üzerinde duruluyor.
Askerileşmenin iktisadi katkısı
Almanya’daki iktisadi duruma ilişkin güncel rakamlar, savunma sanayine yönelik hamleye yeni bir ivme kazandırıyor.
Ifo Enstitüsü tarafından geçtiğimiz hafta yayınlanan bir hesaplamaya göre, 16 federal eyaletten sadece beşi 2024’ün dördüncü çeyreğinde oldukça ılımlı da olsa iktisadi büyüme kaydetti.
Bunlardan üçü için (Aşağı Saksonya, Mecklenburg-Vorpommern ve Schleswig-Holstein) savunma sanayindeki yükseliş merkezi bir rol oynadı diye yazan enstitü, Alman Silahlı Kuvvetlerine (Bundeswehr) yapılması beklenen milyarlarca avroluk yatırım göz önünde bulundurulduğunda, kuzey Alman sanayisinin kıyıdaki donanma tersaneleri ve diğer cephanelikler sayesinde genel Alman kalkınmasından ayrıştığını söylüyor.
Yukarıda adı geçen üç eyalet de Almanya’nın kuzeydeki kıyılarında yer alıyor.
Bu eyaletlerdeki büyüme, örneğin otomotiv endüstrisinin geleneksel olarak güçlü olduğu (Baden-Württemberg, Bavyera) ya da kimya endüstrisinin bazı bölümleri gibi enerji yoğun sektörlerin önemli bir konuma sahip olduğu (Rhineland-Palatinate, Kuzey Rhine-Westphalia) eyaletlerdeki gerilemeyle tezat oluşturuyor.
Geçtiğimiz hafta SPD’li Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı Stephan Weil hükümetinin savunma sanayine odaklanmaya devam edeceğini açıkladı ve “İktisadi yapınız için mümkün olanı yapabileceğinizden emin olmalısınız,” dedi.
Eyalet yönetimleri savunma şirketleri ile ilişki kuruyor
Bu arada diğer federal eyaletlerin hükümetleri de savunma şirketlerini teşvik etme çabalarını hızlandırdıklarını açıkladılar.
Mart ayının başında Yeşiller üyesi Baden-Württemberg Eyaleti Başbakanı Winfried Kretschmann, savunma sanayinin Avrupa çapında hızla genişlemesine “dahil olmak” istediğini, sektörün eyalette yeni bir sanayi odağı haline gelmesi gerektiğini açıkladı.
Kretschmann, IRIS-T hava savunma sistemleriyle tanınan ve 2024 yılında cirosunu bir önceki yıla göre yüzde 50 artırarak 1,5 milyar avroya çıkarmayı başaran Konstanz Gölü kıyısındaki Überlingen merkezli Diehl Defence şirketine atıfta bulundu.
Yeşil politikacı, Baden-Württemberg savunma sanayisinin tamamının gelecekte “teknolojik liderlik” için çaba göstermesi gerektiğini savundu.
Lüksemburg ve Fransa sınırındaki Saarland da artık açıkça silah üreticilerine odaklanıyor. Geçtiğimiz hafta eyalet parlamentosu SPD tarafından sunulan ve eyaletin savunma sanayii için daha cazip hale gelmesini öngören bir önergeyi kabul etti.
SPD’li Ekonomi Bakanı Jürgen Barke’ninsektörün önde gelen şirketlerine davetiye gönderdiği, Yine SPD’li Başbakan Anke Rehlinger’in ise bir “silahlanma zirvesi” hazırladığı açıklandı.
AfD parlamento grubu da, sektör içinde kararlı bir şekilde “kapı kapı dolaşılması” çağrısında bulunuyor.
Sivil üretimin askerileşmesi tam gaz
Öte yandan Alman sanayisinin silahlanmada hedeflenen hızlı büyümeyi gerçekten karşılayıp karşılayamayacağı belirsiz.
Bunun nedenlerinden biri, endüstriyel kapasitelerin yeterli ölçüde mevcut olmaması. Savunma şirketleri fabrikalarını genişletmeye ve yeni tesisler inşa etmeye başladılar: Örneğin Rheinmetall CEO’su Armin Papperger kısa süre önce yaptığı açıklamada, “Avrupa’da şu anda boyutlarını iki katına çıkardığımız veya tamamen yenilerini inşa ettiğimiz on fabrikamız var,” dedi.
Öte yandan bu genişleme bir düğmeye basılarak istenildiği gibi hızlandırılamıyor. Uzmanlar, Alman sanayisinin “savunma harcamalarında bir artış” yapabileceğini söylüyor ve eğer artış bunun çok üzerinde olursa, ki Berlin’in hedefi bu, kapasitelerin savunma ile ilgili diğer sektörlerden kaydırılması gerekecek.
Bu kayış ise halihazırda başlamış durumda. Örneğin, Fransız-Alman tank üreticisi KNDS, Görlitz’de Fransız Alstom şirketinden bir demiryolu fabrikası devralacağını açıkladı.
Rheinmetall Osnabrück’teki Volkswagen fabrikasını da satın almayı düşünüyor. Aynı şirket ayrıca, şu anda sivil kullanım için araç parçalarının üretildiği Neuss ve Berlin’deki tesislerini gelecekte askeri ekipman üretimi için kullanacağını açıkladı.
Savunma sektöründeki işçi sayısı artıyor
Uzun vadede, savunma sanayiinde gerekli personel artışını sağlamak da zor olabilir. Sektördeki doğrudan ve dolaylı çalışan sayısı değişkenlik gösteriyor.
Köln’deki Alman Ekonomi Enstitüsü’nde (IW) savunma uzmanı olan Klaus-Heiner Röhl, Rheinmetall, KNDS, TKMS [ThyssenKrupp Marine Systems] ve Diehl gibi nihai üreticilerin şu anda Almanya’da yaklaşık 60.000 çalışanı olduğunu tahmin ediyor; tedarikçiler dahil edildiğinde ise bu sayı yaklaşık 150.000’e çıkıyor.
Sektördeki çalışan sayısı zaten önemli ölçüde artıyor. Örneğin Rheinmetall, 2023’ün başında yaklaşık 26.000 çalışanı olduğunu bildirmişti; bugün 32.000 personeli var ve 2027’ye kadar en az 40.000 olması bekleniyor.
Diehl Defence 2023’te 3.800’ün biraz altında olan çalışan sayısını 2025’in başında yaklaşık 4.500’e çıkardı. Hensoldt aynı dönemde 6.600’den az olan çalışan sayısını 8.400’e çıkardı ve bu yıl en az 1.000 kişiyi daha işe almayı planlıyor.
Zırhlı vites kutuları üreten Renk şirketinin 2022 yılı sonunda yaklaşık 3.300 çalışanı vardı; bugün ise 4.000.
Alman iktisatçı: Sanayinin askerileşmesi felakete giden yoldur
Otomobil üreticileri silah üreticisi haline geliyor
Ukrayna savaşının başlamasından sadece bir yıl sonra, Mart 2023’te bir “yetenek avcısı”, savunma sektörünün halk nezdindeki kabulünün arttığına, başvuranlar arasında ilgisinin yükseldiğine işaret ediyordu.
Buna ek olarak, iş platformu Indeed’den bir uzman yakın zamanda Berlin’de planlanan büyük savunma harcamalarının “işveren cazibesini artırdığını” ileri sürdü; ona göre artık silah endüstrisindeki işler krize dayanıklı olarak kabul ediliyor.
Savunma şirketleri uzun zamandır rekor sayıda başvuru bildiriyor. Tüm bunlara rağmen içeridekiler şüpheci. İşe alım danışmanlığı şirketi Heinrich und Coll’dan bir uzman, “yüz binlerce ek pozisyonun” doldurulması gerekeceğini söylüyor ve başvuru yapan herkesin uzmanlık becerileri açısından uygun olmadığını ekliyor.
Rheinmetall veya Hensoldt gibi savunma şirketlerinin otomotiv şirketleri ve tedarikçileriyle, bu şirketler tarafından işten çıkarılan personeli işe alacaklarına dair anlaşmalara varmış olmaları yardımcı olabilir fakat bunun bile sorunu tamamen çözemeyeceği teslim ediliyor.
Kalifiye göçmen işçi meselesi
Öte yandan Alman silah sanayiinin personel sorunu henüz çözülmüş değil.
Rusya, Çin, İran, Suriye ve Afganistan gibi ülkelerin vatandaşlarının kökenleri nedeniyle Alman savunma şirketlerinde çalışmalarına izin verilmiyor.
Bu durum mültecilerin yanı sıra Almanya’da diğer sektörlerdeki kalifiye eleman ve diğer işçi açığını kapatmaya yardımcı olan belli başlı menşe ülkelerden gelen işçi göçmenleri de dışlıyor.
Bu nedenle sektörde geliştirme ve üretim çıktısındaki artışın mevcut personelle yönetilebileceğinden kuşku duyuluyor.
-
Görüş1 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Söyleşi2 hafta önce
Çin uluslararası sistemi nasıl değerlendiriyor? Şanghay, Hangzhou ve Pekin’den akademisyenlerle özel söyleşi
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın gümrük vergileri ticaret savaşını tetikliyor
-
Amerika2 hafta önce
Trumpizmin iktisadi aklı – 1: Stephen Miran ve doların devalüasyonu planı
-
Ortadoğu1 hafta önce
“Suriye ve İsrail normalleşmeye hazırlanıyor” iddiası
-
Görüş1 hafta önce
İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mearsheimer: Trump Ukrayna konusunda haklı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Beyaz Saray’da “İran” çekişmesi