Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Jake Sullivan, Ukrayna adına ‘Rusya’nın işgalini kınamayan ülkeler’ ile görüşecek

Yayınlanma

Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışması Jake Sullivan, ‘Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınamayan’ bazı gelişmekte olan ülkelerin temsilcileriyle toplantı yapmak üzere Kiev hükümetinin isteğiyle bu hafta sonu Danimarka’ya uçacak.

Financial Times’ın (FT) aktardığına göre Sullivan, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika gibi ülkelerin yetkilileriyle birlikte Kopenhag’daki toplantıya katılmayı kabul etti. Bu kişilerden biri katılımcı listesinin henüz kesinleşmediğini ve toplantıdan önce değişebileceğini belirtti.

Diplomatik hamle, Ukraynalı liderlerin karşı taarruzun umulandan daha yavaş ilerlediğini kabul ettikleri bir döneme denk geliyor. Toplantıya Türkiye ve Çin’den de yetkililerin katılabileceği belirtiliyor.

Planlar hakkında bilgi sahibi olan bir kişi, Ukrayna’nın talebinin ardından Washington’un Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye ve Güney Afrika’yı katılmaya teşvik ettiğini söyledi.

Sullivan, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ‘üç numarası’ Victoria Nuland ile birlikte seyahat edecek. Üst düzey bir AB yetkilisi de toplantıya katılacak. 

FT’ye konuşan Avrupalı bir yetkili, “Dünyanın geri kalanının ne kadar ikna olmadığının çok az farkındayız. İkna olmuş değiller. Bunu kabul etmek korkunç bir şey,” dedi.

FT’ye konuşan kişiler, yetkililerin gayriresmi bir ortamda Ukrayna için barış ilkelerini tartışacaklarını söyledi. Yetkililerden biri toplantının somut bir sonuca varmasının amaçlanmadığını vurguladı.

Sullivan bu hafta Hindistan’ın Ukrayna’daki savaşa farklı bir bakış açısı olduğunu ama Modi ile çatışmayı görüşmenin faydalı olacağını söylemişti. Danışman, Zelenski’nin Biden’ı Modi gibi liderlerle temas kurmaya çağırdığını da sözlerine eklemişti.

Kopenhag toplantısı hakkında bilgi sahibi olan bir başka kişi ise Çin’in üst düzey bir katılım göstereceğine dair herhangi bir bilgi olmadığını, fakat alt düzey bir yetkilinin tartışmaları gözlemlemek üzere katılmasının mümkün olduğunu söyledi.

DİPLOMASİ

Ukrayna, Trump’ın dönüşüyle barış müzakerelerine hazırlanıyor

Yayınlanma

Donald Trump’ın ABD seçimlerini kazanması, yeni yönetimin Rusya-Ukrayna ihtilafının çözümüne aktif bir şekilde katılacağı beklentilerini güçlendirdi.

Trump’ın savaşı “24 saat içinde” sona erdirme vaadi, genel olarak Ukrayna için dezavantaj olarak görülse de uzmanlara göre Trump’ın asıl baskısı Moskova üzerinde olabilir. Bu çerçevede, çatışmaların sona erme ihtimali belirdi ve çıkış yolunun nasıl bulunabileceği tartışılmaya başladı.

Reuters’a konuşan üst düzey bir Ukraynalı yetkili, önümüzdeki dört-beş ayın çok kritik olacağını belirterek, Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün Ukraynalı liderleri askeri çatışmanın son aşamasına geçişi düşünmeye zorladığını ifade etti.

Yetkiliye göre, önümüzdeki kış “kritik bir an” olacak: “Umarım savaş sona eriyordur. Şimdi her iki tarafın da müzakerelerdeki başlangıç pozisyonlarını belirlemesi gerekecek.”

Hem Kiev hem de Washington, Trump’ın Ukrayna politikasını nasıl şekillendireceğini görmek için yeni üst düzey güvenlik ve savunma yetkililerinin kimler olacağını bekliyor.

Seçilmiş başkan, Kiev’de Ukrayna yanlısı olarak görülen eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu kendi yönetimine dahil etmemeyi tercih etti. Pompeo, savunma bakanlığı için potansiyel aday olarak görülüyordu.

Senato’da çoğunluğu kazanan ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu sağlamaya yakın olan Cumhuriyetçiler (gerekli 218 sandalyenin 214’ünü kazandılar, Demokratlar ise 203’te kaldı; oy sayımı sürüyor) Ukrayna konusunda ortak bir görüşe sahip değil.

Fox News, bazı muhafazakarların Trump’ın savaşı sona erdirmek için uzun menzilli füzelerin kullanımına getirilen kısıtlamaları kaldırarak Ukrayna’ya daha fazla destek sağlayabileceğini savunduğunu bildiriyor.

Diğer yandan, bazıları Trump’ın kampanya sürecinde savaş konusundaki şüpheci açıklamalarına dikkat çekiyor. Kanal, Cumhuriyetçi Parti, NATO ve Ukrayna’daki kaynakların, Trump’ın Ukrayna’daki savaşa ilişkin tutumunun muğlak olduğunu belirttiğini aktarıyor.

Reuters’a konuşan başka bir Ukraynalı yetkili ise Trump’ın zaferinin ardından Ukrayna’nın NATO’ya davet edilme ihtimalinin “daha az olası” olduğunu ve askeri yardımın kesilme riski bulunduğunu itiraf etti.

Kiev’de görev yapan üst düzey bir diplomat, “Ukrayna’daki ruh hali oldukça karamsar; Zelenskiy’in son açıklamalarında artan hayal kırıklığını görebilirsiniz,” değerlendirmesini yaptı.

Demokrasileri Savunma Vakfı’nda kıdemli danışman olan ve Trump döneminde Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nde görev yapmış olan Richard Goldberg, Fox News‘e verdiği demeçte üç faktöre dikkat edilmesi gerektiğini belirtti: Trump’ın ilk başkanlık dönemindeki politikaları, son dönemde kamuoyu önünde söyledikleri ve bu tür ciddi meselelere genel yaklaşımı.

Goldberg, “Trump ilk döneminde Rusya’yı yatıştıran biri değildi. Şimdi savaşın bitmesini istediğini söylüyor; ancak bu, savaşın bitmesinin Ukrayna’yı savunmasız bırakacağı ya da Putin’in başka bir ülkeyi işgal etmeye hazır olduğu anlamına gelmez,” diye konuştu.

Goldberg, Trump’ın çatışmanın nasıl sona ereceğine ilişkin kasıtlı olarak kaçamak cevaplar verdiğini de vurguladı ve ekledi: “Putin, Trump’ın hem Ukrayna’yı destekleme hem de Moskova’ya baskı yapma anlamında elinde birçok koz bulunduğunu biliyor. Trump’ın yapabileceği en iyi hamle kartlarını kendine saklamak ve müzakerelerden önce Putin’i tedirgin etmek olacaktır.”

Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Michael McCaul ise, “Başkan Trump’ın ilk döneminde olduğu gibi Amerika’nın dünya sahnesindeki gücünü ve istikrarını yeniden tesis edeceğinden hiç şüphem yok,” dedi.

McCaul, “Başkan Obama’nın Ukrayna’ya uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı, Kuzey Akım-2 dahil olmak üzere Rusya’ya sert yaptırımlar uyguladı, ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığını güçlendirdi ve NATO müttefiklerimizi kendi savunmalarına daha fazla yatırım yapmaya itti,” yorumunu yaptı.

Richard Haass: ABD, Ukrayna’da hedeflerini yeniden tanımlamalı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Rusya ve Çin, ortak askeri üretim için masaya oturabilir

Yayınlanma

Rusya, Çin’in ilgilenmesi halinde iki ülke arasında ortak askeri ürün geliştirme ve ortak üretim organizasyonu konularını görüşmeye hazır olduğunu duyurdu.

Rusya Federal Askeri-Teknik İşbirliği Teşkilatı Müdür Yardımcısı Mihail Babiç, Zhuhai’de düzenlenen Airshow China 2024 kapsamında TASS haber ajansına verdiği demeçte bu işbirliği potansiyelini vurguladı.

Babiç, Rusya’nın Çin ile etkileşim sürecini daha yüksek bir seviyeye taşıyacak modern işbirliği modellerini daha yoğun bir şekilde uygulamayı hedeflediğini belirtti.

Bu kapsamda özellikle yüksek teknolojili askeri ürünlerin ortak geliştirilmesi, askeri ürünlerin üretimi için ortak girişimlerin kurulması, tedarik edilen ürünlerin bakımına yönelik hizmet merkezlerinin inşası ve askeri teçhizat alanında karşılıklı fayda sağlayacak araştırma ve geliştirme çalışmalarına dikkat çekti.

Yetkili, “Çinli ortaklarımız bu tür bir işbirliğine ilgi gösterirlerse, Rus tarafı olası etkileşim seçeneklerini görüşmeye hazırdır,” ifadelerini kullandı.

Mayıs ayında, Rusya ve Çin askeri işbirliğini güçlendirmek için ortak tatbikatlarını genişletme kararı almıştı. Kremlin’in internet sitesinde yayınlanan ortak açıklamada, iki ülkenin karşılıklı güven ve işbirliğini derinleştirmeye devam edeceği, daha kapsamlı ortak tatbikatlar ve muharebe eğitimleri düzenleyeceği ve düzenli deniz ve hava devriyeleri gerçekleştirmeyi planladığı belirtilmişti.

Rusya Çin’den ne bekliyor?

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

ABD’nin Ukrayna krizine yaklaşımı Trump döneminde nasıl değişecek?

Yayınlanma

Editörün notu: Donald Trump’ın Ukrayna krizi için çözüm vaadi, ABD’nin bu bölgedeki politikasında köklü değişiklikler yaratabilir. Trump’ın hedefi, savaşın maliyetini azaltmak ve doğrudan Amerikan çıkarlarını öne çıkarmak. Valday Kulübü Araştırma Direktörü ve Russia in Global Affairs Genel Yayın Yönetmeni Prof. Fyodor A. Lukyanov’a göre bu yaklaşım, Biden yönetiminin stratejisinden önemli ölçüde farklı.


ABD’nin Ukrayna krizine yaklaşımı Trump döneminde nasıl değişecek?

Fyodor Lukyanov, Profile.ru

Donald Trump, siyasi rotasını genelde kısa ve çarpıcı ifadelerle, yani “meme”lerle çiziyor. Strateji, program ve eylem planlarını ise çevresindeki insanlar hazırlıyor. Fakat ortayı belirleyen, Trump’ın kendine has ve çarpıcı söylemleri oluyor. Bu yüzden, Trump’ın Ukrayna’daki savaşı 24 saat içinde bitireceği vaadi her ne kadar gerçekçi olmasa da onun bu konudaki kararlılığını yansıtıyor. Bu, belli ki bilinçli bir arzu ve göz ardı edilmemesi gereken bir husus.

Trump’a yakın olduğu iddia edilen kişilerin sızdırdığı bilgiler ve anonim yorumlara dayanarak, Trump’ın bu konuda ne yapmayı planladığını tahmin etmeye çalışmak pek sonuç vermeyecek bir uğraş. Muhtemelen kendisi bile henüz tam olarak ne yapacağını bilmiyor. Önemli olan başka bir şey: Trump’ın Ukrayna’ya yaklaşımı, mevcut yönetimin yaklaşımlarından nasıl farklılık gösterecek? Ve Trump, kriz çözümünü nasıl anlıyor?

İlk noktada fark oldukça büyük. Joe Biden ve ekibi, Soğuk Savaş’ın son döneminde şekillenmiş bir siyasetçi kuşağını temsil ediyor. Onlar açısından Amerika’nın ideolojik ve ahlaki üstünlüğü ile küresel gücü, dünya çapında hakimiyetin sadece bir olasılık değil, bir zorunluluk olarak görülmesini sağlıyor. Amerika’nın liderliğine meydan okuyan güçler ortaya çıktığında ise sert bir karşı duruş sergileniyor. Bu düzende temel prensiplerden ödün verilmesi ya da hayati konularda taviz verilmesi söz konusu değil. Rusya’nın Ukrayna’daki eylemleri de bu çerçevede, liberal dünya düzenine bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle “Rusya’nın stratejik bir yenilgiye uğratılması” talep ediliyor.

Trump ise bu anlayışın değişimini temsil ediyor. Küresel hakimiyet yerine, Amerika’nın somut çıkarlarını korumaya dönük güçlü bir duruş söz konusu. Ve bu çıkarların peşinden koşarken, uzun vadeli kazançlardan ziyade, kısa vadede sağlanacak doğrudan faydalara öncelik veriliyor. İç meseleler, dış politika konularının önüne konuyor. Bu öncelik sıralaması, Trump taraftarlarını her zaman tanımlayan bir özellik olmuştu; şimdi ise Cumhuriyetçi Parti’nin hatırı sayılır bir kesimine yayılmış durumda. ABD’nin ahlaki ve siyasi liderliğinin korunması ise artık bir amaç değil, olsa olsa bir araç olarak görülüyor. Böyle bir bakış açısıyla Ukrayna meselesi, liberal düzenin savunucuları için taşıdığı hayati önemini kaybediyor ve daha büyük bir oyunun parçası haline geliyor.

Trump’ın başka bir özelliği de ona karşı olanların bile genelde kabul ettiği bir şey: Trump savaşı meşru bir araç olarak görmüyor. Sert pazarlıklar, güç gösterisi ve baskı; evet, bunlar Trump’ın iş dünyasında alışık olduğu yöntemler. Fakat yıkıcı savaşlara girmek, Trump’a göre rasyonel değil. Ukrayna’da ve Gazze’de kan dökülmesinin sona ermesi gerektiğini söylediğinde ise samimi olduğu izlenimi veriyor.

Gelelim yöntemlere. Trump’ın önceki başkanlık döneminden iki örnek, bölgesel çatışmalara nasıl yaklaştığını gösteriyor. Birincisi, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında resmi diplomatik ilişkiler kurulmasını sağlayan İbraham Anlaşmaları. İkincisi ise Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile yaptığı, Hanoi’de düzenlenen tam kapsamlı zirveyi de içeren temaslar.

Bu örnekler, Trump’ın bölgesel krizlere pragmatik ve diplomatik yollarla çözüm aradığını ama bu çözümleri pazarlık ve güç gösterisiyle desteklediğini gösteriyor. Başkanlığa geldiğinde Ukrayna krizine de benzer bir yaklaşım sergileyebilir: Savaşın taraflarını masaya çekmeye çalışarak, Amerikan çıkarlarını ön planda tutan, sert ama barışa yönelik bir pazarlık stratejisi izlemesi muhtemel.

İlk örnek, Trump’ın damadı Jared Kushner’in “mekik diplomasisi” çabasının bir ürünüydü. Bu anlaşmalar, Amerika’nın, Körfez monarşilerinin ve İsrail’in güçlü finansal çıkarları sayesinde gölgelerde yürütülen pek çok siyasi pazarlığın sonucuydu. Şimdiki durumda bölgedeki gerilim çok daha yüksek, ancak o dönemde kurulan anlaşmaların tamamen çöktüğünü söylemek zor. Temel yapı hâlâ ayakta. Fakat, bu tür bir modelin her durumda uygulanabilir bir örnek teşkil ettiğini söylemek de güç. Orta Doğu’daki ilişkiler oldukça kendine has ve Ukrayna krizinin boyutu bu tür bir anlaşma çerçevesine sığamayacak kadar büyük.

İkinci örnek ise başarısız bir girişimdi. Trump, sistematik bir karşıtlık içindeki Kuzey Kore ile ilişkiyi “şov” yaparak bir noktaya taşımayı denedi. Strateji, görüşeceği liderin -Amerikan başkanı ile ilk kez bir araya gelen Kuzey Kore lideri- egosunu okşamak üzerine kuruluydu. Ancak bu yöntem tek başına yeterli olmadı, zira böylesine karmaşık bir sorunun çözüm yolları üzerinde ciddi bir düşünce yoktu.

Trump’ın 2016-2020 yıllarındaki mirasını, yaklaşan döneme doğrudan yansıtmak mümkün değil. Trump artık bazı deneyimler kazandı. Yanındaki ekip de değişti. Üstelik bu kez aldığı seçim yetkisi, o dönem hayal edebileceğinden bile daha güçlü. Evet, elindeki imkânlar eskisinden fazla ama bu, Moskova’nın kabul edebileceği tavizlere yakın bir alan sunduğu anlamına gelmiyor.

Rusya’nın çıkarları açısından en doğru tavır ise sakin kalmak ve heyecanla gelen bu yeni duruma ani tepkiler vermemek. Evet, objektif olarak bakıldığında dengeler değişiyor. Şimdi pek çok kişi, “fırsat penceresinin” kısa süreliğine açıldığından ve bu şansın kaçırılmaması gerektiğinden söz edecek. Ancak Ukrayna gibi krizlerde, içine hızla atlanabilecek “küçük” pencereler olmaz. Bu ya yeni, istikrarlı ilişkilere açılan bir kapı olmalıdır ki bu tür kapılar zorlamayla değil, sabırla “anahtar” aranarak açılır. Ya da bu, bir hayal kırıklığı dalgasının ardından başlayacak, çok daha şiddetli bir çatışmanın eşiğidir.

Orban’ın danışmanı: Trump Ukrayna barışı için Putin’i aramalı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English