Asya
Japonya’nın 2023’e damga vuran savunma planları 2024’te ekonomiyi zorlayacak

Ülkedeki ekonomik sıkıntılar ve kabine yolsuzluk skandalları sonrası destek oranı dip seviyelere inen Japonya Başbakanı Fumio Kishida yine de radikal bir şekilde değiştirdiği savunma ve güvenlik politikalarından geri adım atmıyor.
Mart ayında başlayan mali yıl için 7.95 trilyon yenlik (56 milyar dolar) bütçe, Kishida’nın 2027 yılına kadar savunma harcamalarını iki katına çıkararak NATO standardı olan gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 2’sine ulaştırma hedefiyle uyumlu ve hükümetin bir yıl önce kabul ettiği yeni güvenlik stratejisi kapsamında yer alıyor. Ayrıca bununla da kalmayarak Tokyo’nun savaş sonrası ordusu üzerindeki bazı kısıtlamalardan kurtulma isteğini de vurguladı. Japonya geçen hafta, aralarında ABD’nin de bulunduğu ülkelere yerli üretim füze ve toplar gönderebilmek için silah ihracatı kısıtlamalarını gevşetti.
Ancak savunma alanındaki yoğunlaşma zor durumdaki liderin vaatlerini yerine getirip getiremeyeceğine dair soruları daha da güçlendirdi.
The Japan Times’a konuşan eski bir ABD-Japonya ittifakı yöneticisi, “Japonya’nın yeni ulusal savunma ve güvenlik stratejilerini tam anlamıyla hayata geçirebilmesi için özünde iki temel gereklilik var: kaynak yaratma ve siyasi irade” dedi ve ekledi: “Bu kulağa yeterince basit geliyor ama Japonya’nın mevcut ekonomik ve siyasi durumu hiç de basit değil.”
Ekonomi – savunma ikilemi
Gerçekten de ekonomi durgun seyretmeye devam ederken, tüketici fiyat endeksi yükseliyor, ücretler enflasyona göre ayarlandığında düşmeye devam ediyor ve yen son dönemdeki yükselişine rağmen zayıf kalmayı sürdürüyor. Japonya ayrıca ülkenin azalan ve hızla yaşlanan nüfusu nedeniyle sayısız sosyal ve ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Bu da önümüzdeki birkaç yıl boyunca askeri yığınak için bu kadar büyük miktarda fon yaratmanın ve bunu sürdürmenin kolay olmayacağı anlamına geliyor.
Eski ittifak yöneticisi, “Akut bir güvenlik krizi olmadığı sürece, Kishida yönetiminin savunma harcamalarında önemli bir artışı haklı göstermesi zor olacaktır” dedi.
Uzmanlara göre, bunu başarmak için Liberal Demokrat Parti ve küçük ortağı Komeito’dan oluşan Japonya’nın iktidar koalisyonunun aynı anda ekonomiyi canlandırması ve ortalama vatandaşın üzerindeki mali yükü hafifletmesi gerekecek.
Kishida ve kabinesinin kamuoyu yoklamalarında düşüşte olması işleri daha da zor hale getirirken, aralık ayı başında onay oranlarının %17’ye kadar düştüğünü gösteren anketler, LDP’nin Aralık 2012’de iktidara gelmesinden bu yana herhangi bir yönetim için bu oranın en düşük seviyede olduğunu gösteriyor.
Kishida’nın zaten düşmekte olan popülaritesi, LDP milletvekillerinin bağış toplama partileri için bilet satışlarından alınan komisyonlar da dahil olmak üzere yıllarca fonları eksik bildirdiğinden şüphelenilen bir skandalın ardından bir darbe daha aldı. Skandal şimdiden bir dizi Kabine istifasına yol açtı.
Ortaya çıkan bu skandal ve Kabinenin sürekli olarak düşük onay oranları, Kishida’nın şu anda başında olduğu LDP’nin eylül ayında yapılacak parti liderliği oylamasından önce bile tepede bir değişiklik yapmayı düşünebileceği spekülasyonlarını körükledi.
The Japan Times’a konuşan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde Japonya uzmanı ve profesör olan Richard Samuels, “Oyları düştüğü ve konuşmalar halefine odaklandığı için köpekbalıkları yakın sularda yüzüyor” dedi.
Samuels, Kishida’nın savunma ve güvenlik konularındaki tutumunun “kendisine pek yardımcı olmayacağını” da sözlerine ekledi.
Tokyo geçtiğimiz aralık ayında yeni bir Ulusal Güvenlik Stratejisi (NSS) açıklayarak – yaklaşık on yıl sonra ilk kez – “giderek ağırlaşan güvenlik ortamı” karşısında Japonya’nın savunma ve caydırıcılık yeteneklerini “temelden güçlendirme” sözü verdi.
Bu hamle, Japonya’nın düşman üslerini ve komuta-kontrol düğümlerini vurmasına olanak tanıyan karşı saldırı yeteneklerinin ya da uzun menzilli füzelerin geliştirilmesi ve edinilmesi de dahil olmak üzere, ülkenin katı savunma odaklı politikasında radikal değişimlerin önünü açtı.
Japon yetkililer bu değişimi, Çin’in bölgede artan etkisi, Kuzey Kore’nin rutin füze denemeleri ve Rusya’nın Ukrayna müdahalesine dayandırırken, bu değişimin Tokyo’ya güçlü bir caydırıcılık sağlayacağını savunuyorlar. Ve savunmadaki bu radikal değişimi ABD ile “tamamen uyumlu hale getirme” sözü verdiler.
Yeni müttefik arayışları
Kishida bu kapsamda Washington’ın da yönlendirmesiyle, güvenlik ortakları ağını güçlendiriyor ve genişletiyor. Bu dönemde Tokyo, İngiltere ve Avustralya ile ziyaret kuvvetleri anlaşmaları imzalarken, nisan ayında başlatılan yeni bir askeri yardım programının ilk yararlanıcısı olan Filipinler ile de benzer bir anlaşma planlanıyor.
Tokyo yeni planları doğrultusunda NATO ile de bağlarını derinleştirdi hatta NATO’nun Tokyo’da bir “irtibat ofisi” açma planları gündeme geldi.
Yılın Japonya için en kritik açılımı ise eski düşmanı Güney Kore ile uzun süredir devam eden siyasi ve tarihsel farklılıkları bir kenara bırakarak iki ülkenin ortak müttefiki ABD aracılığıyla bir araya gelmesi ve ortak savunma işbirliği yürütme kararı alması oldu.
Tokyo ayrıca Güneydoğu Asya ülkelerinin yanı sıra Hindistan, Almanya, Fransa ve İtalya ile de daha yakın güvenlik ortaklıkları arayışına girdi. İngiltere ve İtalya ile yeni nesil bir savaş uçağı geliştirmeye başladı.
Kishida destek için Vietnam ve Malezya dahil olmak üzere Güneydoğu Asya’ya giderek daha fazla yöneliyor. Vietnam ile ilişkilerini ‘kapsamlı stratejik ortaklık’ seviyesine yükseltti.
Japon F-35 savaş uçaklarının ise potansiyel olarak gelecek yılın başlarında Avustralya’ya rotasyonel olarak konuşlandırılmasını düşünüyor.
Somut plan yok
Bu hamleler Washington ile yakından görüşülmüş olsa da, Tokyo’nun NSS’de yer alan ve Japonya’yı NATO standartlarıyla aynı seviyeye getirecek ama aynı zamanda dünyanın en büyük üçüncü savunma bütçesine sahip ülkesi haline getirecek savunma harcaması hedefini (gayri safi yurtiçi hasılanın %2’si) nasıl tam olarak finanse etmeyi planladığına dair somut bir plan henüz ortaya çıkmadı.
Samuels, Kishida’nın “savunma finansmanı konusunda netlik olmamasına izin vererek durumu kendisi için gereğinden fazla zorlaştırdığını” söyledi.
Savunma bütçesinin finansmanına ilişkin parlamento tartışmaları şimdiye kadar vergilerin artırılması, daha fazla borç alınması, harcama kesintileri ve diğer hükümet programlarından kaynak aktarılması gibi bazı kaynakların kombinasyonuna odaklandı. Ancak hükümet henüz bir yaklaşım üzerinde uzlaşmaya varamadı.
LDP’nin vergi komisyonunun bu ayın başlarında yaptığı toplantının ardından komisyon başkanı Yoichi Miyazawa, vergilerin ne zaman artırılacağına ilişkin kararın “2026 ve 2027 yıllarında bir trilyon yenden fazlasını güvence altına almak” için gelecek yıla erteleneceğini söyledi. Bu da hükümetin 2025 yılından itibaren vergileri artırmaya karar verebileceğini gösteriyor.
Uzmanlara göre, savunma harcamalarının bu kadar yüksek seviyelerde sürdürülmesindeki zorluk, Tokyo’nun ekonomi için gelir getirmeyen bir şeye para yatıracak olmasından kaynaklanıyor.
Japonya’nın savunma sanayii henüz ihracat yoluyla ticareti önemli ölçüde artıracak kadar güçlü değil; Tokyo’nun savunma teçhizatı transferlerine ilişkin katı kurallarını gözden geçirmeye karar vermesinin nedenlerinden biri de bu.
Japonya askeri harcamalarını artırmaya devam ederken, bu harcama seviyelerinin uzun vadede mali veya siyasi olarak sürdürülebilir olacağının garantisi yok.
Ayrıca, yenin dolar karşısında değer kaybetmeye devam etmesi halinde finansman ihtiyacı daha da artabilir.
Rand Corp. kıdemli siyaset bilimci ve Japonya güvenlik uzmanı Jeffrey Hornung, “Japonya savunma ekipmanlarının çoğunu denizaşırı ülkelerden temin ettiği için, zayıf bir yen genel satın alma planlarını etkileyebilir” dedi ve bu durumun hükümetin planlanan bazı yatırımları kısmasına neden olabileceğini sözlerine ekledi.
Yasal olarak bağlayıcı değil
NSS ve diğer iki güvenlik belgesi hükümetin niyetlerini ortaya koymuş olsa da, bunlar yasal olarak bağlayıcı taahhütler, planlar ve hatta mevzuat değil.
Bu da yeni güvenlik girişimlerinden bazılarının ciddi yasal zorluklarla karşılaşıp karşılaşmayacağı sorusunu gündeme getiriyor.
Kishida’nın güvenlik stratejisi, 2014 yılında Başbakan Shinzo Abe tarafından Anayasa’nın barış maddesi olarak adlandırılan 9. maddesinin Japonya’nın kolektif meşru müdafaa hakkını kullanmasına izin verecek şekilde yeniden yorumlanmasına dayanıyor. Ayrıca, ABD-Japonya savunma kılavuzunda büyük bir revizyonun önünü açan ve artık Japonya’nın daha büyük ve daha “proaktif” bir güvenlik rolü oynamasına izin veren 2015 ulusal güvenlik yasalarına da dayanıyor.
Gakushuin Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde anayasa hukuku profesörü olan Miho Aoi, yaklaşık on yıl önceki tartışmadan kalan kilit bir soru olduğunu söyledi: 2014’teki yeniden yorumlamanın ve ertesi yıl çıkarılan ilgili ulusal güvenlik yasalarının anayasaya uygun ve geçerli olup olmadığı.
Aoi, “Hükümet, tüm bu politikaların kendi Anayasa yorumlarına uygun olduğunu ve bu nedenle 9. maddenin artık kendi çerçevelerinde bir engel teşkil etmediğini varsaydığı için artık anayasaya uygunluklarını gerekçelendirmek zorunda hissetmediğini iddia ediyor” dedi.
Uzmanlar, iddialı girişimlerden bazılarının siyasi zorluklar, dalgalanan döviz kurları ya da yeni teknolojiler ve yeni kabiliyetleri dahil etmeye çalışırken ortaya çıkan beklenmedik zorluklar ve maliyetler nedeniyle rafa kaldırılabileceğini söylüyor. Buna rağmen Kishida’nın girdiği yörüngenin devam edeceği düşünülüyor.
Asya
Çin’in ‘Yaz Davosu’, ticaret savaşının ortasında nefes alma fırsatı sundu

Bu hafta Tianjin’de Dünya Ekonomik Forumu’nun, Yaz Davosu olarak da biliniyor, açılışını yapmak üzere sahneye çıkan Çin’in ikinci yetkilisi Başbakan Li Qiang, 2008 küresel finans krizi sırasında şehirde düzenlenen ilk etkinlikle doğrudan bir karşılaştırma yaptı.
Çin Başbakanı, “İnsanlar, dünya ekonomisinin bu zor durumdan çıkıp çıkamayacağını ve nereye doğru gittiğini bilemedikleri için yönlerini kaybetmiş ve endişeliydiler” dedi.
“Tarih genellikle tekerrür eder” diye ekledi.
Bu yılki “Yaz Davosu” — Çin’in İsviçre’de her yıl düzenlenen iş dünyası liderleri ve devlet başkanları toplantısına alternatifi — Orta Doğu’daki çatışma ve ABD ile Çin arasında tam anlamıyla bir ticaret savaşının yaşandığı benzer belirsizliklerin gölgesinde gerçekleşti.
Washington ve Pekin, bu ay Londra’da gümrük vergilerini azaltmak için kırılgan bir ateşkes imzaladı, ancak ABD’nin düzinelerce ülkeye uyguladığı gümrük vergilerinin 90 günlük askıya alınma süresi 9 Temmuz’da sona eriyor.
Öte yandan Tianjin’in dışındaki dev konferans merkezindeki atmosfer, özellikle Covid önlemlerinin yavaş yavaş kaldırıldığı ve ekonomik koşulların zayıfladığı son yıllara kıyasla iyimserdi.
Tianjin ve Dalian şehirleri arasında dönüşümlü olarak düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun buluşmasına, pandemi sırasında yıllarca ara verildi. 2023’te yeniden başlatılan forum, ABD’den katılımcı sayısında belirgin bir düşüş ile dikkat çekti. Bu eğilim bu yıl da devam etti ve 950 Çinli katılımcı, 180 Avrupalı ve 110 Kuzey Amerikalı katılımcıyı geride bıraktı. ABD hükümetinden hiçbir temsilci forumda yer almadı.
2019’dan beri etkinliğe katılan Londra merkezli yapay zeka şirketi casuaLens’in kurucu ortağı Darko Matovski, “Büyük değişim Covid öncesi ve sonrası” dedi, “eskiden daha batı ve doğu, daha eşitlikçi bir yapı vardı, şimdi ise daha doğu ağırlıklı” diye konuştu.
“Bu iyi ya da kötü değil” diye ekleyen Matovski, “Sadece farklı” dedi.
Buna rağmen, delegeler, ABD’nin küresel ticaret düzenini sarsarken ve Pekin’in kendisini istikrarcı bir güç olarak konumlandırmaya çalışırken büyüme fırsatlarına dikkat çekti.
Danışmanlık şirketi APCO’nun Çin genel müdürü Chris Torrens, “Bu yıl geçen yıla göre daha fazla içerik var” dedi. “Daha fazla çok uluslu şirket, Çin ile işlerini hızlandırma konusunda ciddi” diye ekledi.
Li, açılış konuşmasının yanı sıra, çok uluslu şirketlerin yöneticileriyle kapalı bir toplantı düzenledi. Cisco, LG Chem, Unitel, Syensqo ve Louis Dreyfus gibi grupların temsilcileri, Çin’deki yabancı şirketlerin faaliyet ortamına ilişkin görüşlerini paylaşmak üzere toplantıya davet edildi. Bir katılımcıya göre Li, ani düzenleme değişikliklerinin riskine ilişkin endişeler de dahil olmak üzere, “geri bildirimlere çok açık ve duyarlı” bir tavır sergiledi.
Pakistanlı holding Engro Corp’un grup başkanı Hussain Dawood, Li’nin zirvede “açıklık ve adalet”i övdüğünü söyledi. Çin başbakanının dinleyicilere iki kez selam verdiğini de belirtti.
Çin, gelişmekte olan ekonomilerle ilişkilerini genişletmeye çalışıyor ve bu ay 53 Afrika ülkesiyle gümrüksüz ticaret anlaşması imzaladı. Li, açılış konuşmasında Küresel Güney’in yükselişinden bahsetti.
Pekin’deki Tsinghua Üniversitesi’nden akademisyen Gao Yuning, “Bu, küreselleşmeye inanan insanların en büyük buluşma noktası olan bir forum” dedi.
“Yüz yüze [toplantılara] katılma fırsatına sahip olmak hala çok önemli” diyen Gao, “Çin’in iyimser stratejisi, ABD’ye karşı karşılıklı gümrük vergilerini sürdürmek, ancak diğer tüm ekonomilere karşı gümrük vergilerini aktif olarak düşürmek” olduğunu ekledi.
Bu yılki Yaz Davosu delegeleri arasında HKEX başkanı Carlson Tong, e-ticaret devi JD.com’un kurucusu Richard Liu olarak da bilinen Liu Qiangdong, Singapur, Vietnam ve Senegal başbakanları ile Ekvador cumhurbaşkanı yer aldı.
Ana sahnede, eski İngiliz başbakanı Sir Tony Blair, yüzyılın ortasına kadar ABD, Çin ve Hindistan olmak üzere üç süper gücün yöneteceği yeni bir dünya düzeni taslağını çizdi.
“Çin’in güçlü olmasını istemeyenler var, Çin’in güçlü olmasını kabul etmeye tamamen hazır olanlar var, ancak bu gücün ne amaçla kullanılacağını merak edenler de var” diyen Blair, kendisini ikinci kategoriye dahil etti.
“Benim insanlara söylediğim şey, Çin’de ne olursa olsun bununla başa çıkacak kadar güçlü olmalıyız, ancak Çin ile ilişkilerimizi sürdürmeliyiz” diye ekledi.
Bu görüş, Roma’daki Dünya Çiftçiler Örgütü Başkanı Arnold Puech d’Alissac tarafından da yinelendi. Puech d’Alissac, Financial Times’a verdiği demeçte, eski bir Çinli DTÖ temsilcisiyle “çok iyi bir görüşme” yaptığını söyledi.
“Onlar [Çin] bizim bazı ürünlerimizi satın alıyor, [bu yüzden] onlarla bağlantı kurmamız gerekiyor” diyen Puech d’Alissac, Fransa’nın keten, şeker, sığır eti ve tahıl ihracatına işaret etti.
Toplantıya katılanlar arasında, yükselen bir gücün egemen güce meydan okumasının savaşa yol açabileceği fikrini popülerleştiren Harvard profesörü Graham Allison da vardı. Bu çerçeve, Çinli politika yapıcılar ve yorumcular arasında geniş kabul gördü.
Allison, jeopolitik konulu bir panelde, “Thucydides şimdi ne derdi? ‘Her şey plana göre gidiyor’ derdi” dedi.
Ancak, Donald Trump’ın “Çin şahini” olmadığını ve ülke hakkında olumlu konuşmaya istekli olduğunu da ekledi. Allison, “Trump ve Xi [Jinping]’in bizi olumlu yönde şaşırtma fırsatı, bence umutlu olmak için yeterli” dedi.
1988’de Çin’i ilk kez ziyaret eden Blair, daha geniş bir pragmatizm anlayışını yansıttı. “Çin, çoğu ülke için en yakın komşusu dışında en büyük ticaret ortağıdır” dedi.
“Çin’i Batı’nın gözünden değil, Çin’in gözünden görmelisiniz” diye ekledi.
Asya
Tayvan’ın eski lideri Ma Ying-jeou, ‘barışçıl ve demokratik’ birleşme çağrısı yaptı

Eski Tayvan lideri Ma Ying-jeou, Tayvan Boğazı’nın iki yakası arasındaki birleşme durumunun barışçıl ve demokratik yollarla gerçekleştirilmesi gerektiğini, güç kullanımı veya tehdidinin reddedilmesi gerektiğini önerdi.
Perşembe günü Çin anakarasına yaptığı bu dördüncü ziyaretinde Ma, ilk kez birleşme konusundaki görüşlerini açıkça dile getirdi.
2008-2016 yılları arasında Tayvan’ın lideri olan ve anakaraya dost Kuomintang (KMT) partisinin eski başkanı olan Ma, “Benim tutumum, boğazın iki tarafının barışçıl ve demokratik bir birleşmeyi hedeflemesi gerektiğidir” dedi.
Ma’nın 14 Haziran’da başlayan gezisi bugün (cuma) günü sona erecek.
Tayvan’ın United Daily News gazetesi perşembe günü, Ma’nın bu açıklamaları Gansu eyaletindeki Dunhuang kentinde düzenlenen bir Çin kültür etkinliğinde yaptığını bildirdi.
Gazeteye göre Ma, birleşmenin “kuvvet kullanımı veya tehdidi” yoluyla gerçekleştirilmemesi ve “Tayvan halkının iradesine saygı gösterilmesi” gerektiğini de açıkladı.
Dikkatle planlanmış bir ziyaret sırasında hazırlıksız olarak yapıldığı belirtilen bu açıklamalar, aralarında anakara Tayvan İşleri Ofisi başkanı Song Tao’nun da bulunduğu yaklaşık 180 katılımcıya yönelikti.
United Daily News’in ayrı bir haberine göre, Song, Ma’nın sürpriz açıklamasına yanıt olarak, “Tayvan’ın geleceği ve kaderi, boğazın iki yakasındaki tüm Çin halkı tarafından ortaklaşa belirlenmelidir” dedi.
Son yıllarda Ma, iki kıyı arasındaki ilişkiler için olası bir seçenek olarak birleşmeyi daha yüksek sesle dile getirmeye başladı. Adanın lideri olduğu dönemde Ma, “birleşme yok, bağımsızlık yok, güç kullanımı yok” politikasını savundu. Geçen yıl Deutsche Welle’ye verdiği röportajda, herhangi bir birleşmenin barışçıl ve demokratik olması gerektiğini söyledi.
Bir anakara analisti, Ma’nın birleşmeye koyduğu koşullar göz önüne alındığında, onun tutumunun Pekin tarafından hoş karşılanmayacağını söyledi.
Çin Renmin Üniversitesi’nden Profesör Shi Yinhong, “Ma’nın savunduğu birleşmenin ön koşulu, anakaranın hiçbir koşulda güç kullanmayacağına ve Tayvan’ın geleceğinin yalnızca adadaki halkın iradesiyle belirleneceğine dair taahhüdüdür” dedi.
Ma’nın açıklamaları, ayrılıkçılığı savunan Tayvan hükümeti tarafından pek hoş karşılanmayacaktır.
Taipei’deki bir düşünce kuruluşu olan Tayvan Kamuoyu Vakfı’nın aralık ayında yayınladığı bir ankete göre, Tayvanlıların yüzde 52’si nihai bağımsızlığı desteklediğini, yüzde 24’ü statükonun korunmasından yana olduğunu ve yüzde 13’ü anakara ile birleşmeyi desteklediğini belirtti.
Bağımsızlık yanlısı Demokratik İlerleme Partisi’nden (DPP) ada lideri William Lai Ching-te, boğazın iki yakasının birbirine tabi olmadığını belirtti. Ayrıca anakarayı “düşman” bir güç olarak nitelendirdi ve Pekin’in “ilhakına direneceklerini” söyledi.
Washington, özerk Ada’yı Çin’den bağımsız olarak tanımamasına rağmen, silahlandırarak William Lai hükümetinin ayrılıkçı çabalarını destekliyor.
Trump, Tayvan’a silah satışını ilk dönemini aşan bir seviyeye çıkarmayı planlıyor
Asya
Çin donanmasının komutanı ve üst düzey bir nükleer bilimci, Ulusal Halk Kongresi’nden ihraç edildi

Çin donanmasının şefi ve üst düzey bir nükleer bilim adamı, ülkenin yasama organı üyeliklerinden ihraç edildi.
Halk Kurtuluş Ordusu (PLA) Donanması Kurmay Başkanı Koramiral Li Hanjun ve devlet şirketi China National Nuclear Corporation’ın baş mühendis yardımcısı Liu Shipeng, Ulusal Halk Kongresi’nden (NPC) ihraç edildi.
Li, orduda yapılan geniş çaplı bir soruşturma dalgasında adı geçen bir dizi PLA generali ve bir avuç savunma sanayi yöneticisinin en sonuncusu.
Cuma günü yapılan açıklamada, NPC Daimi Komitesi, “Donanma Askerleri Kongresi, Li Hanjun’u 14. Ulusal Halk Kongresi temsilciliği görevinden almaya karar verdi” dedi.
Gansu Halk Kongresi de Liu Shipeng’i NPC milletvekili görevinden aldı.
Ayrıca, Daimi Komite, daha önce PLA’nın ideoloji çalışmalarını denetleyen eski üst düzey general Miao Hua’yı, Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in liderliğindeki Çin’in en üst askeri komuta organı olan Merkez Askeri Komisyonu’ndan (CMC) çıkarmak için oy kullandığını açıkladı.
Li ve Liu’nun NPC üyeliklerinin kaldırılması, ciddi disiplin cezalarıyla karşı karşıya olduklarını gösteriyor.
Çin, ordudaki tasfiyeler konusunda genellikle sessiz kalır ve NPC’nin açıklamaları bu tür kampanyaların birkaç işaretinden biridir.
Li ve Liu hakkında çok az kamuya açık bilgi var ve her ikisi de gizli pozisyonlarda çalışmış.
60 yaşındaki Li, donanma genelkurmay başkanlığı görevine gelmeden önce, CMC’nin Eğitim ve İdare Departmanı’nın müdür yardımcısıydı. Bu göreve, CMC’nin Reform ve Örgütsel Yapı Ofisi’nde bir yıl görev yaptıktan sonra atanmıştı.
2014 yılında, Miao’nun da kariyerinin büyük bir bölümünü geçirdiği Fujian eyaletindeki donanma üssünün komutanlığına atanarak amiral yardımcılığına terfi etti.
O dönemde Çin Deniz Komuta Koleji’nde eğitim müdürüydü ve kısa süre sonra okulun başkanlığına terfi etti.
Resmi medya haberlerine göre, nükleer bilimci Liu, “üç nesildir Çin’in nükleer hayaline hizmet eden” bir ailede doğdu.
Çin’in sivil ve askeri nükleer programlarının tüm yönlerini denetleyen CNNC’de baş mühendis yardımcısı olarak görev yapan Liu, aynı zamanda Gansu’daki CNNC’nin “404 üssü”nün Komünist Parti sekreteri ve başkanıydı.
1.000 kilometrekareden fazla bir alanı kaplayan üs, 1958 yılında kuruldu ve ülkenin ilk ve en büyük nükleer araştırma merkezidir. Bu merkez, 1964 yılında Çin’in ilk atom bombasının ve üç yıl sonra ilk hidrojen bombasının geliştirilmesinde önemli bir rol oynadı.
Gizli tutulan bu üs, hala Çin’in nükleer caydırıcılık ve nükleer endüstrisinin kilit merkezi olarak kabul ediliyor.
Eyalet yetkililerinin açıklamalarına göre, Liu 2023 yılında “Gansu’nun seçkin girişimcisi” seçilmişti.
Çin üst düzey kadrolara yönelik yolsuzluk soruşturmasında rekor kırdı
-
Görüş2 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu1 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi2 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?
-
Avrupa1 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savunma sanayiinde ‘Amerikan malı’ baskısı geri tepiyor
-
Dünya Basını5 gün önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Dünya Basını1 hafta önce
Foreign Policy: Çin İran’ı Destekliyor, İsrail’i Kınıyor