Bizi Takip Edin

ASYA

Japonya’nın 2023’e damga vuran savunma planları 2024’te ekonomiyi zorlayacak

Yayınlanma

Ülkedeki ekonomik sıkıntılar ve kabine yolsuzluk skandalları sonrası destek oranı dip seviyelere inen Japonya Başbakanı Fumio Kishida yine de radikal bir şekilde değiştirdiği savunma ve güvenlik politikalarından geri adım atmıyor.

Mart ayında başlayan mali yıl için 7.95 trilyon yenlik (56 milyar dolar) bütçe, Kishida’nın 2027 yılına kadar savunma harcamalarını iki katına çıkararak NATO standardı olan gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 2’sine ulaştırma hedefiyle uyumlu ve hükümetin bir yıl önce kabul ettiği yeni güvenlik stratejisi kapsamında yer alıyor. Ayrıca bununla da kalmayarak Tokyo’nun savaş sonrası ordusu üzerindeki bazı kısıtlamalardan kurtulma isteğini de vurguladı. Japonya geçen hafta, aralarında ABD’nin de bulunduğu ülkelere yerli üretim füze ve toplar gönderebilmek için silah ihracatı kısıtlamalarını gevşetti.

Ancak savunma alanındaki yoğunlaşma zor durumdaki liderin vaatlerini yerine getirip getiremeyeceğine dair soruları daha da güçlendirdi.

The Japan Times’a konuşan eski bir ABD-Japonya ittifakı yöneticisi, “Japonya’nın yeni ulusal savunma ve güvenlik stratejilerini tam anlamıyla hayata geçirebilmesi için özünde iki temel gereklilik var: kaynak yaratma ve siyasi irade” dedi ve ekledi: “Bu kulağa yeterince basit geliyor ama Japonya’nın mevcut ekonomik ve siyasi durumu hiç de basit değil.”

Ekonomi – savunma ikilemi

Gerçekten de ekonomi durgun seyretmeye devam ederken, tüketici fiyat endeksi yükseliyor, ücretler enflasyona göre ayarlandığında düşmeye devam ediyor ve yen son dönemdeki yükselişine rağmen zayıf kalmayı sürdürüyor. Japonya ayrıca ülkenin azalan ve hızla yaşlanan nüfusu nedeniyle sayısız sosyal ve ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Bu da önümüzdeki birkaç yıl boyunca askeri yığınak için bu kadar büyük miktarda fon yaratmanın ve bunu sürdürmenin kolay olmayacağı anlamına geliyor.

Eski ittifak yöneticisi, “Akut bir güvenlik krizi olmadığı sürece, Kishida yönetiminin savunma harcamalarında önemli bir artışı haklı göstermesi zor olacaktır” dedi.

Uzmanlara göre, bunu başarmak için Liberal Demokrat Parti ve küçük ortağı Komeito’dan oluşan Japonya’nın iktidar koalisyonunun aynı anda ekonomiyi canlandırması ve ortalama vatandaşın üzerindeki mali yükü hafifletmesi gerekecek.

Kishida ve kabinesinin kamuoyu yoklamalarında düşüşte olması işleri daha da zor hale getirirken, aralık ayı başında onay oranlarının %17’ye kadar düştüğünü gösteren anketler, LDP’nin Aralık 2012’de iktidara gelmesinden bu yana herhangi bir yönetim için bu oranın en düşük seviyede olduğunu gösteriyor.

Kishida’nın zaten düşmekte olan popülaritesi, LDP milletvekillerinin bağış toplama partileri için bilet satışlarından alınan komisyonlar da dahil olmak üzere yıllarca fonları eksik bildirdiğinden şüphelenilen bir skandalın ardından bir darbe daha aldı. Skandal şimdiden bir dizi Kabine istifasına yol açtı.

Ortaya çıkan bu skandal ve Kabinenin sürekli olarak düşük onay oranları, Kishida’nın şu anda başında olduğu LDP’nin eylül ayında yapılacak parti liderliği oylamasından önce bile tepede bir değişiklik yapmayı düşünebileceği spekülasyonlarını körükledi.

The Japan Times’a konuşan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde Japonya uzmanı ve profesör olan Richard Samuels, “Oyları düştüğü ve konuşmalar halefine odaklandığı için köpekbalıkları yakın sularda yüzüyor” dedi.

Samuels, Kishida’nın savunma ve güvenlik konularındaki tutumunun “kendisine pek yardımcı olmayacağını” da sözlerine ekledi.

Tokyo geçtiğimiz aralık ayında yeni bir Ulusal Güvenlik Stratejisi (NSS) açıklayarak – yaklaşık on yıl sonra ilk kez – “giderek ağırlaşan güvenlik ortamı” karşısında Japonya’nın savunma ve caydırıcılık yeteneklerini “temelden güçlendirme” sözü verdi.

Bu hamle, Japonya’nın düşman üslerini ve komuta-kontrol düğümlerini vurmasına olanak tanıyan karşı saldırı yeteneklerinin ya da uzun menzilli füzelerin geliştirilmesi ve edinilmesi de dahil olmak üzere, ülkenin katı savunma odaklı politikasında radikal değişimlerin önünü açtı.

Japon yetkililer bu değişimi, Çin’in bölgede artan etkisi, Kuzey Kore’nin rutin füze denemeleri ve Rusya’nın Ukrayna müdahalesine dayandırırken, bu değişimin Tokyo’ya güçlü bir caydırıcılık sağlayacağını savunuyorlar. Ve savunmadaki bu radikal değişimi ABD ile “tamamen uyumlu hale getirme” sözü verdiler.

Yeni müttefik arayışları

Kishida bu kapsamda Washington’ın da yönlendirmesiyle, güvenlik ortakları ağını güçlendiriyor ve genişletiyor. Bu dönemde Tokyo, İngiltere ve Avustralya ile ziyaret kuvvetleri anlaşmaları imzalarken, nisan ayında başlatılan yeni bir askeri yardım programının ilk yararlanıcısı olan Filipinler ile de benzer bir anlaşma planlanıyor.

Tokyo yeni planları doğrultusunda NATO ile de bağlarını derinleştirdi hatta NATO’nun Tokyo’da bir “irtibat ofisi” açma planları gündeme geldi.

Yılın Japonya için en kritik açılımı ise eski düşmanı Güney Kore ile uzun süredir devam eden siyasi ve tarihsel farklılıkları bir kenara bırakarak iki ülkenin ortak müttefiki ABD aracılığıyla bir araya gelmesi ve ortak savunma işbirliği yürütme kararı alması oldu.

Tokyo ayrıca Güneydoğu Asya ülkelerinin yanı sıra Hindistan, Almanya, Fransa ve İtalya ile de daha yakın güvenlik ortaklıkları arayışına girdi. İngiltere ve İtalya ile yeni nesil bir savaş uçağı geliştirmeye başladı.

Kishida destek için Vietnam ve Malezya dahil olmak üzere Güneydoğu Asya’ya giderek daha fazla yöneliyor. Vietnam ile ilişkilerini ‘kapsamlı stratejik ortaklık’ seviyesine yükseltti.

Japon F-35 savaş uçaklarının ise potansiyel olarak gelecek yılın başlarında Avustralya’ya rotasyonel olarak konuşlandırılmasını düşünüyor.

Somut plan yok

Bu hamleler Washington ile yakından görüşülmüş olsa da, Tokyo’nun NSS’de yer alan ve Japonya’yı NATO standartlarıyla aynı seviyeye getirecek ama aynı zamanda dünyanın en büyük üçüncü savunma bütçesine sahip ülkesi haline getirecek savunma harcaması hedefini (gayri safi yurtiçi hasılanın %2’si) nasıl tam olarak finanse etmeyi planladığına dair somut bir plan henüz ortaya çıkmadı.

Samuels, Kishida’nın “savunma finansmanı konusunda netlik olmamasına izin vererek durumu kendisi için gereğinden fazla zorlaştırdığını” söyledi.

Savunma bütçesinin finansmanına ilişkin parlamento tartışmaları şimdiye kadar vergilerin artırılması, daha fazla borç alınması, harcama kesintileri ve diğer hükümet programlarından kaynak aktarılması gibi bazı kaynakların kombinasyonuna odaklandı. Ancak hükümet henüz bir yaklaşım üzerinde uzlaşmaya varamadı.

LDP’nin vergi komisyonunun bu ayın başlarında yaptığı toplantının ardından komisyon başkanı Yoichi Miyazawa, vergilerin ne zaman artırılacağına ilişkin kararın “2026 ve 2027 yıllarında bir trilyon yenden fazlasını güvence altına almak” için gelecek yıla erteleneceğini söyledi. Bu da hükümetin 2025 yılından itibaren vergileri artırmaya karar verebileceğini gösteriyor.

Uzmanlara göre, savunma harcamalarının bu kadar yüksek seviyelerde sürdürülmesindeki zorluk, Tokyo’nun ekonomi için gelir getirmeyen bir şeye para yatıracak olmasından kaynaklanıyor.

Japonya’nın savunma sanayii henüz ihracat yoluyla ticareti önemli ölçüde artıracak kadar güçlü değil; Tokyo’nun savunma teçhizatı transferlerine ilişkin katı kurallarını gözden geçirmeye karar vermesinin nedenlerinden biri de bu.

Japonya askeri harcamalarını artırmaya devam ederken, bu harcama seviyelerinin uzun vadede mali veya siyasi olarak sürdürülebilir olacağının garantisi yok.

Ayrıca, yenin dolar karşısında değer kaybetmeye devam etmesi halinde finansman ihtiyacı daha da artabilir.

Rand Corp. kıdemli siyaset bilimci ve Japonya güvenlik uzmanı Jeffrey Hornung, “Japonya savunma ekipmanlarının çoğunu denizaşırı ülkelerden temin ettiği için, zayıf bir yen genel satın alma planlarını etkileyebilir” dedi ve bu durumun hükümetin planlanan bazı yatırımları kısmasına neden olabileceğini sözlerine ekledi.

Yasal olarak bağlayıcı değil

NSS ve diğer iki güvenlik belgesi hükümetin niyetlerini ortaya koymuş olsa da, bunlar yasal olarak bağlayıcı taahhütler, planlar ve hatta mevzuat değil.

Bu da yeni güvenlik girişimlerinden bazılarının ciddi yasal zorluklarla karşılaşıp karşılaşmayacağı sorusunu gündeme getiriyor.

Kishida’nın güvenlik stratejisi, 2014 yılında Başbakan Shinzo Abe tarafından Anayasa’nın barış maddesi olarak adlandırılan 9. maddesinin Japonya’nın kolektif meşru müdafaa hakkını kullanmasına izin verecek şekilde yeniden yorumlanmasına dayanıyor. Ayrıca, ABD-Japonya savunma kılavuzunda büyük bir revizyonun önünü açan ve artık Japonya’nın daha büyük ve daha “proaktif” bir güvenlik rolü oynamasına izin veren 2015 ulusal güvenlik yasalarına da dayanıyor.

Gakushuin Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde anayasa hukuku profesörü olan Miho Aoi, yaklaşık on yıl önceki tartışmadan kalan kilit bir soru olduğunu söyledi: 2014’teki yeniden yorumlamanın ve ertesi yıl çıkarılan ilgili ulusal güvenlik yasalarının anayasaya uygun ve geçerli olup olmadığı.

Aoi, “Hükümet, tüm bu politikaların kendi Anayasa yorumlarına uygun olduğunu ve bu nedenle 9. maddenin artık kendi çerçevelerinde bir engel teşkil etmediğini varsaydığı için artık anayasaya uygunluklarını gerekçelendirmek zorunda hissetmediğini iddia ediyor” dedi.

Uzmanlar, iddialı girişimlerden bazılarının siyasi zorluklar, dalgalanan döviz kurları ya da yeni teknolojiler ve yeni kabiliyetleri dahil etmeye çalışırken ortaya çıkan beklenmedik zorluklar ve maliyetler nedeniyle rafa kaldırılabileceğini söylüyor. Buna rağmen Kishida’nın girdiği yörüngenin devam edeceği düşünülüyor.

ASYA

Trump’ın ticari tutumu Asya ülkelerini bölgesel ittifaklara itiyor

Yayınlanma

Analistlere göre Asya ülkeleri, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın korumacı söylemine, ABD’nin katılımı olmadan uluslar ötesi ekonomik işbirliğini teşvik etmeyi amaçlayan bölgesel ve ikili ticaret anlaşmalarına daha fazla önem vererek karşılık veriyor.

Trump, 20 Ocak’ta ikinci dönem için yemin ettikten sonra ABD ithalatına %20’ye varan genel vergilerin yanı sıra Çin mallarına %60 oranında gümrük vergisi uygulama sözü vererek gümrük tarifelerini 2024 başkanlık kampanyasının temel taşı haline getirdi.

Peru’da düzenlenen son Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) forumunda, 21 üyenin birçoğunun liderleri jeopolitik gerilimler artarken ve tedarik zincirleri yıpranırken bölgesel ekonomik entegrasyonun güçlendirilmesi çağrısında bulundu.

Çin Peru ile daha güçlü bir ticaret anlaşması imzalarken, Endonezya Kanada ile bir ticaret anlaşması üzerinde mutabık kaldı.

Singapur Başbakanı Lawrence Wong, APEC ülkelerini kapsayan ve halen üzerinde çalışılan bir anlaşma olan Asya Pasifik Serbest Ticaret Bölgesi’nin yeniden canlandırılmasının önemini vurguladı.

Wong, “APEC şimdi eskisinden daha önemli” dedi.

Çok taraflı bölgesel ekonomik ortaklıklar

Ekonomistler, Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) ve Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma gibi Washington’u içermeyen ticaret anlaşmalarının önümüzdeki yıllarda Asya ülkeleri için daha önemli hale geleceğini söylüyor.

Sürdürülebilir ticareti teşvik eden Asya merkezli bir grup olan Hinrich Vakfı’nın ticaret politikası başkanı Deborah Elms, Nikkei Asia’ya yaptığı değerlendirmede, “Bu, çöken küresel sistemden kaynaklanan kaos ve hasarın bir kısmını yönetmemize yardımcı olacak” dedi.

Çin, Japonya, Güney Kore ve ASEAN üyeleri dahil olmak üzere 15 Asya-Pasifik ülkesi arasında bir ticaret anlaşması olan RCEP, ABD-Çin ticaret savaşının arka planında sekiz yıl süren müzakerelerin ardından Kasım 2020’de imzalandı. Bu ülkeler dünya gayrisafi yurtiçi hasılasının yaklaşık %30’unu temsil ediyor.

Trump 2017 yılında ABD’yi Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan çekerek Tokyo’yu anlaşmanın liderliğini üstlenmek durumunda bıraktı. Şu anda CPTPP olarak bilinen ve Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Singapur ve Vietnam’ın da aralarında bulunduğu 11 ülkeden oluşan grup altıncı yılına girmek üzere. Üyeler arasındaki ticaret 2018’den 2021’e kadar %5,5 arttı. Birleşik Krallık aralık ayında katılıyor, Çin de üye olmak istiyor.

Trump’ın küreselleşme karşıtı tutumu karşısında bazı analistler Japonya’yı CPTPP’yi geliştirmeye, üye eklemeye ve Avrupa Birliği ile işbirliğini ilerletmeye çağırıyor.

APEC’teki Çinli bir delege şunları söyledi: “Günün sonunda çok sayıda ticaret ortağımız var.”

Ancak Çin’in ekonomi politikası bölgesel ticari işbirliğinin önünde engel teşkil edebilir. Pekin

Asia Decoded danışmanlık şirketinin kurucusu Priyanka Kishore ise, bölgesel ticareti teşvik etmek için Çin’in iç tüketimi canlandırması ve daha fazla ithalat yapması gerektiğini söyledi.

Nikkei’ye konuşan Kishore, “Çin, bölgenin dış talebini desteklemede çok önemli bir role sahip” dedi ve ekledi: “Bölge içi ticaretin şampiyonu olmak istiyorsa daha fazlasını yapmalı.”

Yeni ticaret ortakları bulmaları 5 yıl sürebilir

Daha yüksek ABD tarifeleri, ticaretin GSYH’ye oranı %100’ün üzerinde olan Singapur, Hong Kong, Vietnam gibi Asya ekonomileri için özellikle zor olabilir. Singapur ve Güney Kore şu anda ABD ile serbest ticaret anlaşması olan tek Asya ülkeleridir.

Gümrük vergileri ABD’deki ithalatçılar tarafından ödenmekte ve ABD Gümrük ve Sınır Koruması tarafından tahsil edilmektedir. Daha yüksek maliyetler müşterilere yansıtılabilse de tarifeler, ürünlerinin satışını zorlaştırarak yabancı ülkelere zarar verebilir.

Fudan Üniversitesi’nde ekonomist olan Yang Zhou’nun araştırmasına göre, 2018’deki ticaret savaşı Çin’e 35 milyar dolara, ABD’ye ise 15 milyar dolara mal oldu.

Kendisini dünya ticaretini etkileyen politikaların bağımsız bir gözlemcisi olarak tanımlayan Global Trade Alert, Asya ülkelerinin ABD pazarına erişimlerinin engellendiği en kötü durum senaryosuyla nasıl başa çıkacaklarını ölçmeye çalıştı. Analiz, bu ülkelerin yeni ticaret ortakları bulmalarının ortalama beş yıl alacağını ortaya koydu.

Çalışmaya göre, ABD’nin yerini Çin, AB, Vietnam ve Japonya’daki ticaret ortaklarıyla doldurmak için 24 yıla ihtiyaç duyacak olan Tayland gibi ülkeler için bu görev daha zor olacaktır. Güney Kore için bu süre 2038 yılına kadar uzayacaktır.

Okumaya Devam Et

ASYA

Çin, Japon vatandaşları için vizesiz seyahati yeniden başlatıyor

Yayınlanma

Çin Dışişleri Bakanlığı cuma günü yaptığı açıklamada, hükümetin 30 Kasım’dan itibaren ülkeye seyahat edecek Japon vatandaşları için vize şartlarından feragat edeceğini duyurdu.

Japonya, vize muafiyeti listesine eklenen Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan’ın da aralarında bulunduğu bir grup Avrupa ülkesinin yanında yer aldı. Bu uygulama önümüzdeki yılın sonuna kadar sürecek.

Son muafiyetlerle birlikte uygun ülkeler listesi 38’e yükseldi. Pekin ayrıca vizesiz kalış süresini de 15 günden 30 güne çıkardı.

Japonya’nın listeye dahil edilmesi kararı, Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in geçen hafta Peru’da düzenlenen Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu çerçevesinde bir araya gelerek “ortak stratejik çıkarlar” doğrultusunda işbirliği yapma konusunda mutabık kalmalarının ardından geldi.

Çin, COVID-19 salgını sırasında Japon ve diğer yolcular için vize muafiyetlerini askıya almıştı. Pekin, 2023 yılında sıfır COVID politikasını kaldırdığından beri Avrupa ve Güneydoğu Asya’daki düzinelerce ülke için vizelerden feragat etti. Ancak Japon vatandaşlarının 15 gün veya daha kısa süreli kalışlar için bile vize almaları gerekiyor.

Japon yetkililer Çin’i vize politikasını hafifletmeye zorluyor.

Bu önlem iş ya da tatil amaçlı seyahatleri daha kolay hale getirecek, ancak Çin’e giden Japon ziyaretçilerde önemli bir artışa yol açıp açmayacağı belirsiz.

Japonya’dan yurt dışına seyahatler zayıf yen nedeniyle durgun seyrediyor.

Öte yandan, Japonya’ya seyahat eden Çin vatandaşlarının hala vize almaları gerekiyor ve bu politika pandemi öncesinden beri uygulanıyor. Japon medya kuruluşları Tokyo’nun Çin’e karşılıklı vizesiz seyahat sunmayı planlamadığını, ancak uygulamayı basitleştirmeyi düşündüğünü bildirdi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD, Filipinler’e Pekin’e karşı kullanması için insansız deniz aracı veriyor

Yayınlanma

Analistler, Washington’ın Manila’ya gelişmiş insansız hava araçları sağlamasının Filipin Donanması için bir “güç çarpanı” görevi göreceğini ve ABD’nin müttefikinin Güney Çin Denizi’nde Çin’e karşı gözetleme ve operasyonel kabiliyetlerini artıracağını söylüyor.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin salı günü Filipinler’e yaptığı iki günlük ziyaret sırasında ABD hükümetinin Filipin Donanmasına Batı Filipin Denizi’ndeki operasyonları için açıklanmayan sayıda insansız deniz aracı (USV) verdiğini açıkladı.

Biden yönetimi sona ermeden önce “çok daha fazlasının” teslim edileceği sözünü verdi.

Austin, Filipinler Savunma Bakanı Gilberto Teodoro Jnr ile birlikte Batı Filipin Denizi’ne bakan ve ABD-Filipin ortak askeri tesisine ev sahipliği yapan Puerto Princesa, Palawan’da düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: “Temmuz ayındaki ziyaretim sırasında açıkladığım 500 milyon ABD doları tutarındaki yabancı askeri finansmanla, Filipinler’in münhasır ekonomik bölgesi (MEB) boyunca haklarını ve egemenliğini savunacak yetenek ve araçlara sahip olmasını sağlamaya yardımcı olmak için bunun gibi daha birçok platformun teslim edilmesini bekliyoruz.”

Austin, ABD’nin “Filipinler’in savunmasına derinden bağlı olduğunu” ve Manila ile olan Karşılıklı Savunma Anlaşmasının “Güney Çin Denizi’nin herhangi bir yerinde, sahil güvenlik güçlerimiz de dahil olmak üzere silahlı kuvvetlerimize, uçaklarımıza veya kamu gemilerimize yönelik silahlı saldırılar için geçerli olduğunu” yineledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English