DÜNYA BASINI
Lula’nın Çin ziyaretinden öne çıkanlar
Yayınlanma
Yazar
Harici.com.tr
Ben Norton — Geopolitical Economy Report
Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, Çin’e tarihi bir ziyarette bulunarak pek çok işbirliği anlaşması imzaladı ve ABD dolarının hakimiyetine meydan okuma taahhüdü verdi.
Halk arasında Lula olarak bilinen Brezilya’nın solcu Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, nisan ayında Çin’e tarihi bir ziyaret gerçekleştirdi.
İki ülke burada kapsamlı stratejik ortaklıklarını derinleştirerek ticaret, bilim, araştırma, teknoloji, yenilenebilir enerji, tarım, et üretimi, finans, dijital ekonomi, iletişim, medya, yoksulluk ve açlıkla mücadele ve hatta uyduların ortak geliştirilmesi ve uzay işbirliğini içeren 15 anlaşma imzaladı.
Çin, yaklaşık 50 milyar Brezilya reali tutarında yatırım taahhüdü verdi. Sembolik anlamda anlaşmalardan biri uyarınca, Brezilya’da daha önce ABD’li otomobil üreticisi Ford tarafından işletilen bir fabrika, Çinli elektrikli otomobil üreticisi BYD tarafından işletilecek.
Lula’nın Pekin’de Devlet Başkanı Xi Jinping ile görüşmesi, Çin ve Brezilya’nın ikili ticarette ABD doları hariç yerli para birimlerini kullanma konusunda anlaşmaya varmasından sadece birkaç hafta sonra gerçekleşti.
Lula, Çin’i ziyareti sırasında de-dolarizasyonun ülkesi için en önemli öncelik olduğunu açıkça ifade etti.
Financial Times’ta yer alan habere göre Lula, “Her gece kendime neden tüm ülkelerin ticaretlerini dolara dayandırmak zorunda olduklarını soruyorum” dedi.
Brezilya lideri “Neden kendi para birimlerimize dayalı ticaret yapamıyoruz? Altın standardının ortadan kalkmasının ardından doların para birimi olmasına karar veren kimdi?” diye sordu.
Çin ve Brezilya arasındaki tarihi de-dolarizasyon anlaşması pek çok ABD’li politikacıyı öfkelendirdi.
Neo-con Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio Fox News’te öfke kustu:
“Bugün Brezilya — bizim yarımküremizde, güneyimizdeki batı yarımkürenin en büyük ülkesi — Çin ile bir ticaret anlaşması yaptı. Bundan böyle ticareti kendi para birimleriyle yapacaklar ve doların etrafından dolanacaklar.
Dünyada ABD’den tamamen bağımsız ikinci bir ekonomi yaratıyorlar.
Beş yıl içinde yaptırımlardan bahsetmek zorunda kalmayacağız, zira dolar dışında para birimleriyle işlem yapan o kadar çok ülke olacak ki, onlara yaptırım uygulama imkânımız olmayacak.”
Şu anda devlet başkanı olarak üçüncü döneminde olan Lula, Washington’daki eleştirilerden etkilenmedi.
Brezilyalı solcu lider Latin Amerika’da ticaret için yeni bir para birimi yaratma sözünü çoktan verdi. Amacının bölgenin “ABD dolarına olan bağımlılığını” azaltmak olduğunu açıkça ifade etti.
Lula, Çin’deyken şunu sordu: “Para birimlerimizin zayıf olduğuna, diğer ülkelerde değerinin olmadığına kim karar verdi?”
“BRICS’in bankası gibi bir banka neden Brezilya ile Çin ve Brezilya ile diğer ülkeler arasındaki ticari ilişkileri finanse edecek bir para birimine sahip olmasın? Bu zor çünkü [bu fikre] alışık değiliz. Herkes tek bir para birimine bağlı” diye ekledi.
Lula, ABD doları hegemonyasını eleştiren bu sözleri Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS blokunun kurduğu finans kuruluşu Yeni Kalkınma Bankası (NDB) için yaptığı bir konuşmada sarf etti.
Lula, BRICS’in daha önce sadece BRIC iken kurucularından biriydi. Grubu, 2003 başından 2010 sonuna kadar süren ilk iki dönemlik görevi sırasında kurdu.
Brezilya’nın solcu devlet başkanı çok kutuplu bir dünyanın açık sözlü bir savunucusu oldu.
NDB, Küresel Güney’deki ülkelere yıkıcı kemer sıkma tedbirleri ve neoliberal iktisadi reformlar dayatmakla meşhur ABD egemenliğindeki Dünya Bankası’na bir alternatif olarak düşünüldü.
Lula, 12 Nisan’da NDB’nin bulunduğu Şanghay’a uçtu. BRICS bankasının genel merkezini ziyaret eden ilk yabancı devlet başkanı oldu.
Lula burada halefi, solcu İşçi Partisi üyesi Brezilya’nın eski Devlet Başkanı Dilma Rousseff tarafından karşılandı.
Dilma şu anda Yeni Kalkınma Bankası’nın başkanı. Burada, kurumu iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve “sosyal katılımı teşvik etmek” için yüksek kaliteli “sürdürülebilir kalkınmayı” finanse etmek üzere kullanma sözü verdi.
Dilma, NDB’nin limanlar, havaalanları ve otoyollar gibi “kritik ve stratejik altyapı projelerinin” yanı sıra Küresel Güney’deki az gelişmiş ülkelerde yüksek hızlı trenler gibi “daha modern ulaşım modellerini” finanse etmeyi planladığını söyledi.
Lula’nın Çin gezisi, üçüncü döneminde Amerika kıtası dışına yaptığı ilk resmi ziyaret oldu.
Brezilya Devlet Başkanı, şubat ayında ABD’ye gitti ama sadece bir günlüğüne. Buna karşılık Lula Çin’de dört gün geçirerek aralarındaki ittifakın ne kadar önemli olduğuna işaret etti.
Lula gezisi sırasında ABD’ye açık bir mesaj vererek “Hiç kimse Brezilya’nın Çin ile ilişkilerini geliştirmesini engelleyemeyecek” dedi.
Lula ayrıca ABD tarafından tek taraflı yaptırım uygulanan Çin’in teknoloji devi Huawei’nin araştırma merkezini de ziyaret ederek Washington’a bir mesaj daha verdi.
Çin’de Lula’nın beraberindeki Brezilya Maliye Bakanı Fernando Haddad, amaçlarının “Çin sermayesiyle ortaklaşa Brezilya’yı yeniden sanayileştirmek” olduğunu açıkladı.
S&P Global Market Intelligence, tarihi geziyle ilgili haberinde şunları kaydetti [vurgu sonradan eklenmiştir]:
“20 yeni anlaşmanın kapsamının geniş olması, Lula yönetiminin Çin ile iktisadi bağları derinleştirmeye öncelik vereceğini gösteriyor. Lula’nın hastalık nedeniyle ertelenen Çin ziyaretinin beş gün sürmesi ve yaklaşık 200 iş dünyası temsilcisinden oluşan bir heyeti içermesi planlanıyordu; oysa Lula, şubat ayında ABD’de bir gün geçirmiş ve net bir anlaşmaya varılamamıştı.”
Çin, Brezilya’nın en büyük ticaret ortağı
Lula 2010 yılı sonunda ikinci dönemini tamamladığında, yüzde 87 gibi şaşırtıcı bir onay oranıyla dünya tarihinin en popüler liderlerinden biriydi.
Lula ve halefi Dilma ülkeyi dönüştürdü. Çin’de yaptığı bir konuşmada Lula, İşçi Partisi liderliğindeki hükümetlerinin 36 milyon Brezilyalının aşırı yoksulluktan kurtulmasına yardımcı olduğunu ve Brezilya’yı tarihte ilk kez BM Açlık Haritasından çıkardığını söyleyerek övündü.
Lula’nın göreve gelmesinden bir yıl önce, 2002’de Brezilya’nın GSYİH’si 1,72 trilyon dolardı; Lula görevi bıraktığında ise 2,8 trilyon dolardı.
Bugün Brezilya, alım gücü paritesine göre ölçüldüğünde dünyanın en büyük sekizinci ekonomisine sahip. Fransa ve Britanya ekonomilerinden bile daha büyük.
Lula’nın devlet başkanı olduğu dönemde Brezilya dünyanın altıncı büyük ekonomisi haline gelmişti, ancak ABD destekli siyasi darbenin ardından Brezilya ekonomisi yıllarca süren sağcı yönetim ve agresif neoliberal politikalar nedeniyle büyük bir yıkıma uğradı ve bu sanayisizleşmeyi körükledi.
Çin, alım gücü paritesi ile ölçüldüğünde dünyanın en büyük ekonomisine sahip. Aynı zamanda en kalabalık iki ülke arasında yer alıyor [Hindistan’ın nüfusunun 2023 yılında Çin’i geçmesi bekleniyor].
Brezilya ise Latin Amerika’nın en kalabalık, dünyanın ise yedinci en kalabalık ülkesi.
Çin 2009 yılından bu yana Brezilya’nın en büyük ticaret ortağı konumunda. İki dev arasındaki ticaret son yirmi yılda hızla arttı.
Brezilya hükümeti, Lula’nın 2004 yılında Çin’e yaptığı ilk ziyaretten bu yana ikili ticaretin 21 kat artmış olmasıyla övünüyor.
2022 yılında Çin ve Brezilya 150,4 milyar ABD doları tutarında ticaret yaptı. Sadece 2021’den 2022’ye kadar ikili ticaretleri yüzde 10,1 oranında arttı.
Bu ilişkinin benzersiz yanı, Brezilya’nın Çin ile önemli bir ticaret fazlasına sahip olması ve 2022 yılında yaklaşık 90 milyar dolar ihracat yaparken yaklaşık 60 milyar dolar ithalat yapması.
Aslında Brezilya, ABD’ye sattığının üç katını Çin’e ihraç ediyor [Brezilya’nın ABD ile ticaret açığı mevcut].
Brezilya emtia konusunda bir güç merkezi.
Güney Amerika ülkesi, dünyanın en büyük ikinci demir cevheri ihracatçısı.
Brezilya aynı zamanda en büyük 10 petrol üreticisi arasında yer alıyor. 2021 itibariyle küresel üretimin yaklaşık yüzde 4’ünü temsil eden İran’dan bile daha fazla petrol üretti.
2016 ve 2018’deki ABD destekli siyasi darbeler Brezilya ekonomisine zarar verdi
İşçi Partisi yönetiminde Brezilya, dünyanın en büyük altıncı ekonomisi haline gelmişti.
Ancak ABD’nin yıllarca süren müdahaleleri Güney Amerika devini resesyona ve durgunluğa itti.
2014’te emtia fiyatlarında yaşanan büyük düşüş önemli iktisadi sorunlara neden oldu. Bu çöküş, büyük petrol üreticileri Rusya, İran ve Venezuela’nın ekonomilerine zarar vermek amacıyla Suudi Arabistan’a küresel piyasada ham petrol fiyatlarını düşürmek için aşırı petrol üretmesi yönünde baskı yaparken kendi kaya petrolü üretimini büyük ölçüde artıran ABD tarafından kasten zorlandı.
Dilma 2011’den 2016’ya kadar ülkeyi yönetti ve ABD’nin desteklediği bir siyasi darbeyle devrildi, aşırı sağcı lider Jair Bolsonaro’nun da sık sık başvurduğu saçma bir bütçe tekniğiyle görevden alındı.
Lula daha sonra 2018 yılında, ABD Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından yakından desteklenen ve Lava Jato [Araba Yıkama Operasyonu] olarak bilinen hukuk savaşı [adli savaş] kampanyasının bir parçası olarak, yozlaşmış yargıç Sergio Moro tarafından denetlenen uydurma suçlamalarla hapse mahkûm edildi.
Brezilya’nın en üst mahkemesi daha sonra Lula hakkındaki tüm suçlamaları düşürdü. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi bile Lula’nın medeni haklarının ve yasal süreç güvencelerinin ihlal edildiğine karar verdi.
Ancak Lula’nın Washington’un gözetimi altında sahte suçlamalarla hapse atılması, 2018 seçimlerini Brezilya’nın önceki aşırı sağcı, ABD destekli diktatörlüğünü ve Şili’deki Augusto Pinochet faşist cuntasını açıkça öven faşist Bolsonaro’ya teslim etti.
Bolsonaro, Lula’yı hapse atan yargıç Moro’yu “süper adalet bakanı” olarak atayarak ödüllendirdi. Bolsonaro ve Moro daha sonra ABD’nin kötü şöhretli casusluk teşkilatına teşekkür etmek üzere Virginia Langley’deki CIA merkezini ziyaret etti.
Bolsonaro döneminde Brezilya’nın dış politikası tamamen Washington’a tabi hale geldi. ABD tarafından atanan darbe lideri Juan Guaidó’yu Venezuela’nın sözde “geçici devlet başkanı” olarak hevesle tanıdı ve hatta ülkenin solcu Chavezci hükümetine yönelik sınır ötesi terör saldırılarını destekledi.
Donald Trump’ın eski CIA direktörü olan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Washington’un Bolsonaro ve Hindistan’daki aşırı sağcı mevkidaşı Narendra Modi’yi BRICS sistemini bölmek ve istikrarsızlaştırmak için kullanmaya çalıştığını itiraf etti.
Jeopolitik nedenlerle 2014’te yaşanan emtia çöküşü, 2016 ve 2018’deki ABD destekli siyasi darbeler ve ardından gelen altı yıllık sağcı iktidar Brezilya ekonomisini harap etti.
Brezilyalı gazeteci Brian Mier de Geopolitical Economy Report’a yaptığı açıklamada “Lava Jato’nun ekonomiyi sabote ettiğini, Brezilya’nın en büyük beş inşaat ve mühendislik şirketini felç edip iflas ettirerek GSYİH’de yüzde 2,5’lik bir düşüşe neden olduğunu” belirtti.
ABD destekli Lava Jato, hukuk savaşının 4,4 milyon iş kaybına yol açtığını ortaya koyan araştırmalara işaret etti.
Mier, “Lula ve Dilma döviz rezervlerini beş katına çıkarmıştı ve Brezilya bir emtia çöküşü döngüsüne hazırdı, bu nedenle Lava Jato’nun resesyon üzerindeki etkisi emtia çöküşünden daha büyük oldu” dedi.
Tüm bunlar aslında ülkenin on yılını kaybetmesine neden oldu. Ülke ancak bugün toparlanabiliyor.
Lula, NDB’nin “Küresel Güney’in büyük bankası olmak” için “olağanüstü bir umut” sunduğunu söylüyor
Lula 13 Nisan’da Şanghay’da Yeni Kalkınma Bankası yetkilileriyle bir araya geldi. Brezilya hükümeti Lula’nın açıklamalarının resmi metnini yayımladı.
Lula 2008 mali krizinin “açgözlülük” ve riskli mali spekülasyonlardan kaynaklandığını hatırlattı. Lula, Credit Suisse gibi büyük bankaların çöktüğü günümüzde krizlerin devam ettiğini belirtti.
NDB hakkında şunları söyledi: “Bence dünyanın kalkınmasına yardımcı olacak bir enstrümana şu anda ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyacı olmamıştı.”
Lula, bu istikrarsızlık nedeniyle NDB’nin “olağanüstü bir umut” sunduğunu savundu.
Brezilya Devlet Başkanı, “Paraya en çok ihtiyacı olan ülkelere hizmet etmekle daha fazla ilgilenmeliyiz” dedi. Amaçlarının “en muhtaç ve en yoksul ülkelere yardım etmek” olması gerektiğini savundu.
“Umarım bu banka Afrika kıtasının kalkınması için borç para verebilir. Umarım bu banka Latin Amerika’daki en yoksul ülkelere borç verebilecek paraya sahip olur” vurgusunu yaptı.
Çin’deyken Lula şu tweet’i attı:
“Gelişmekte olan ülkelerin, kalkınmalarına yatırım yapan bir araca sahip olmaları bir hayal. Devlet başkanlığı yaptığım 8 yıl boyunca Güney’de, IMF’nin kurallarına tabi olmadan bölgemizdeki gerekli şeylere yatırım yapılmasını sağlayacak bir banka kurmaya çalıştım.”
“BRICS Bankası yeni bir dünya hayal edenler için çok şey ifade ediyor. BRICS’i kurma hayali, ülkelere fayda sağlama hedefiyle kesinlikle güçlü olacak bir kalkınma aracı içindi. Aksi takdirde en yoksul ülkelerin kendilerini kalkındırmalarını asla sağlayamayacağız. Eğer 21. yüzyılı da 20. yüzyıla başladığımız gibi, zenginlerin daha da zenginleştiği ve yoksulların daha da yoksullaştığı bir şekilde bitirseydik bu adil olmazdı.”
Dilma Rousseff Yeni Kalkınma Bankası’nın direktörü olarak resmen yemin ederken Lula bir konuşma daha yaptı.
NDB’nin “Küresel Güney’in büyük bankası olma” potansiyeline sahip olduğunu söyledi ve “sosyal dışlanma, açlık, aşırı yoksulluk ve zorunlu göçü” önlemeye yardımcı olabilecek “zengin ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki eşitsizlikleri azaltma aracı” olarak övdü.
Lula, “Birçok gelişmekte olan ülke ödenemeyecek borçlar biriktiriyor” uyarısında bulundu.
“Gelişmekte olan ülkelerin karşılanmamış finansman ihtiyaçları çok büyüktü ve öyle olmaya devam ediyor” diye ekledi.
Lula, NDB’yi Güney-Güney işbirliğinde bir “kilometre taşı” olarak nitelendirdi.
Brezilya lideri, “İlk kez küresel erişime sahip bir kalkınma bankası, ilk aşamasında gelişmiş ülkelerin katılımı olmadan kuruldu” ifadelerini kullandı.
Dolayısıyla NDB, “geleneksel kurumlar tarafından gelişmekte olan ekonomilere dayatılan şartlılık zincirlerinden kurtuldu. Ve daha fazlası: Projelere yerli para birimi cinsinden finansman sağlama imkânı” diye devam etti.
Lula şu açıklamayı yaptı: “Bu bankanın kurulması, gelişmekte olan ülkeler birliğinin dünya için önemli sosyal ve iktisadi değişimler yaratabileceğini gösteriyor. Biz kimseden daha iyi olmak istemiyoruz. Potansiyelimizi arttırmak ve halklarımıza saygınlık, yurttaşlık ve yaşam kalitesi sağlamak için fırsatlar istiyoruz.”
“Yeni Kalkınma Bankası, gelişmekte olan ülkeleri, yetkileri olmadığı halde bizi yönetmeye çalışan geleneksel finans kuruluşlarına boyun eğmekten kurtaracağı için büyük bir dönüştürücü potansiyele sahip” diye ekledi.
Lula, Brezilya’da NDB’nin altyapı projeleri, gelir destek programları, sürdürülebilir ulaşım, iklim değişikliğine uyum, sanitasyon hizmetleri ve yenilenebilir enerjilerin finansmanına yardımcı olduğunu belirtti.
Brezilya’nın eski devlet başkanına sevgiyle “yoldaş Dilma” diye hitap eden Lula, yeni küresel liderlik rolünün kadınların temsili açısından önemli bir başarı olduğunu vurguladı.
Ayrıca Dilma’nın 1970’lerde “daha iyi bir dünya hayalini gerçeğe dönüştürmek için” verdiği devrimci mücadelelere de dikkat çekti. Dilma, Brezilya’nın ABD destekli faşist diktatörlüğüne karşı sol direnişin bir parçası olmuş, hapse atılmış ve işkence görmüştü.
Lula şöyle açıkladı:
“Brezilya’nın dünyanın önemli kararlarında yer almadığı dönemler mazide kaldı. Açıklanamaz bir yokluğun ardından uluslararası sahneye geri döndük. İklim krizinin hafifletilmesi, açlık ve eşitsizlikle mücadele gibi çağımızın kilit meselelerine katkıda bulunacak çok şeyimiz var. Tüm insanlığın ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar gıda üreten bir gezegende, yüz milyonlarca erkek, kadın ve çocuğun yiyecek hiçbir şeyinin olmaması kabul edilemez. Küçük bir azınlığın pervasızlığı ve açgözlülüğünün gezegenin ve tüm insanlığın hayatta kalmasını tehlikeye atması kabul edilemez. Brezilya geri döndü. Daha gelişmiş, daha adil ve çevresel açıdan sürdürülebilir bir dünyanın inşasına yeniden katkıda bulunma dileğiyle.”
Brezilya hükümetinin bir başka açıklamasında Lula şunları söyledi:
“Brezilya-Çin ilişkilerinin ticaret meselesinin ötesine geçmesini istiyoruz, bilim ve teknoloji alanında derin bir ilişkiye sahip olmak istiyoruz, Çin’de daha fazla Brezilyalı öğrenci ve Brezilya’da daha fazla Çinli öğrenci olması için üniversiteler arasında ortaklıklar kurmak istiyoruz. Daha sağlıklı bir iklim politikasını savunarak dünya gezegeninin korunması için verdiğimiz mücadelede Çin’e güveniyoruz. Bu nedenle özellikle rüzgâr, güneş ve biyokütle enerjisi olmak üzere daha temiz enerji üretebilmemiz için enerji dönüşümü son derece önemli. Brezilya, 2030 yılına kadar Amazon’da sıfır ormansızlaşmaya ulaşmaya ve gezegenin korunmasına katkıda bulunmaya kararlı. Brezilya tarımının gelişmesinin, bırakın yangınları, sorumsuzca ormansızlaştırmaya bile ihtiyacı olmadığına inanıyoruz. Brezilya, tek bir ağaç bile kesmek zorunda kalmadan, bozulmuş arazileri geri kazanarak tarım üretimini neredeyse iki katına çıkarabilir.”
Çin Devlet Başkanı Xi ise şunları söyledi:
“Çin, dış ilişkilerimizde öncelikli bir yere sahip olan Brezilya ile stratejik ve geniş kapsamlı bir ilişkiye sahip. Siz bizim uzun süredir dostumuzsunuz. Brezilya-Çin ilişkileri sağlıklı ve istikrarlı bir şekilde geliştiğinde, her iki ülke ve dünya için barış, istikrar ve karşılıklı kalkınma açısından önemli bir rol oynayacaktır.”
Çeviren: Emre Köse
İlginizi Çekebilir
-
Trump’ın Ukrayna’da maden hamlesindeki gizli özne: Çin
-
AfD, işçi örgütü “Zentrum” aracılığıyla fabrikalara girmeye çalışıyor
-
Reuters: Çinli BYD Brezilya’daki Lityum Vadisi’nde maden hakkı satın aldı
-
Trump’ın “yasadışı göçmen” operasyonlarında ara bilanço – 2: Göçmen işçilerin Amerikan ekonomisinde yeri
-
Trump, AB’yi gümrük tarifeleri ile vurmaya hazırlanıyor
-
Modi, Washington’u petrol ve doğalgazda “bir numaralı tedarikçi” haline getirecek
DÜNYA BASINI
Et, süt ve yumurta reklamlarının sattığı fanteziler
Yayınlanma
1 hafta önce08/02/2025
Yazar
Harici.com.tr
Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini sunduğumuz makale, Carol J. Adams’ın kavramsal çerçevesi ve Jo-Anne McArthur’un saha deneyimlerinden hareketle et, süt ve yumurta endüstrisinin pazarlama stratejilerinin tüketici algısını nasıl manipüle ettiğini gözler önüne seriyor. Endüstriyel tarım ve hayvancılık mevzubahis olduğunda, pastoral çiftlik imajları, mutlu hayvan illüstrasyonları ve yemyeşil meralar bu yoğun gıda üretim modellerinin sert gerçeklerini örtbas eden birer fanteziden ibaret. Reklamların sunduğu bu sahte anlatı, hayvanların maruz kaldığı sömürüyü görünmez kılmakla kalmayıp, aynı zamanda etik kaygılarımızı körelterek tüketim alışkanlıklarını sorgulamamızı engelleyen bir ideolojik aygıt işlevi de görüyor.
Oysa kapitalist gıda üretimi, yalnızca hayvanları değil, doğayı ve insanları da aynı sistematik sömürü düzeninin içine hapsediyor. Fabrikalaşmış tarım ve hayvancılığın ardında, sadece hayvanların çektiği acılar değil, ekolojik yıkım, güvencesiz işçilik ve gıda emperyalizmi gibi geniş çaplı sömürü biçimleri de yatıyor. Bu bağlamda, endüstriyel tarım ve hayvancılığı eleştirel bir perspektiften ele alan hemen her çalışma, kapitalizmin farklı boyutlarda ürettiği yanılsamaları teşhir etmek ve hem insanın hem de hayvanın sömürüsüne dayalı üretim ilişkilerine karşı kolektif bir duruşu güçlendirmesi bakımından büyük bir değer taşıyor.
Et, Süt ve Yumurta Reklamları Size Fantezi Satıyor
Jessica Scott-Reid
Sentient Food
27 Ocak 2025
Çev. Leman Meral Ünal
Görsel imgeler, gıda pazarlamasının temel taşlarından biri. Peynirin üzerindeki gülen ineği düşünün, böylesi hamleler tüketicilerin satın alma tercihlerinde büyük rol oynar. Ancak söz konusu et, süt ürünleri ve yumurta pazarlaması olduğunda, markaların kullandıkları imajlar gerçeği çoğunlukla ve pek tabii kasti olarak ıskalar. Beynin duygusal kısmına hitap eden bu görseller, sepetinizdeki et veya süt hakkında şeffaf veriler sağlamak için değil, anlattığı hikâye vasıtasıyla tüketicilerle “bağ kurmak” için vardır.
Yazar, akademisyen ve aktivist Carol J. Adams’ın¹ Sentient’e verdiği demeçte söylediği gibi, “İmaj temelli bir dünyadayız” ve “imajlar, mantığı baypas ederek doğrudan duygulara hitap ediyor”. Nihayetinde de tüketicilerin zihninde, çiftlik hayvanlarının nasıl yetiştirildiğine dair sahtelik barındıran bu imajlar kalıyor.
Gerçekten de kırmızı ahırlar, yemyeşil meralar, parlak güneş ışığı ve mutlu hayvanlar gibi semboller et ve süt ürünleri etiketlerinde sıklıkla karşımıza çıkar. Peki, bu yaygın görsel temsiller gerçeği ne kadar yansıtıyor? Sentient, Etin Cinsel Politikası ve The Pornography of Meat² [Etin Pornografisi] gibi kitapların yazarı Adams ile [insan-hayvan ilişkilerini belgeleyen bir fotoğraf projesi olan] We Animals kurucusu foto muhabir Jo-Anne McArthur’a danışarak, reklamlarda kullanılan yaygın imgeleri günümüz endüstriyel hayvancılık gerçekliğiyle karşılaştırdı.
Yanıltıcı reklam varan #1: Geleneksel kırmızı ahırlar
Kırmızı veya geleneksel ahır görseli, et, süt ve yumurta pazarlamasında yaygın olarak kullanılan önemli bir semboldür. Kökleri çocukluk tekerlemelerine, masallara ve filmlere dayanan ahır imajı, çiftçiliğin sağlıklı ve pastoral bir faaliyet olarak resmedilmesine yardımcı olur. “Yaşlı MacDonald’ın Çiftliği”nden Charlotte’un Sevgi Ağı’na ve Babe’e kadar çeşitli eserler aracılığıyla, çiftliklerin hayvanların özgürce dolaştığı huzurlu yerler olduğunu henüz küçük yaşlarda öğreniriz.
Yetişkin olduğumuzda ise, benzer ahır imgelerini bu kez et, süt ürünleri ve yumurta etiketlerinde buluruz. Adams, bu imgelerin rahatlık, aşinalık ve güven duyguları uyandırmak için yerleştirildiğini ve güçlü bir pazarlama aracı olduğunun altını çiziyor. Ayrıca, “Ahır kavramını bu [modern] kurumlara uygulamak için gerçekten esnetmek gerekir” diye de ekliyor.
Tarımsal tesisleri belgelemek için 60’tan fazla ülke gezen fotoğrafçı McArthur, bu ülkelerin tamamında gördüğü ahırların aslında çok büyük depolardan başka bir şey olmadığını söylüyor: “Küçük kırmızı ahırların olduğu o günler mazide kaldı.”
ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre, ABD’deki 56,265 çiftlikte yaklaşık 74,5 milyon domuz ve yaban domuzu yetiştiriliyor. Bu da ortalama bir binada çiftlik başına 1.300’den fazla hayvan bulunduğu anlamına geliyor. Herhalde ortada küçük kırmızı bir ahır falan olmadığı görülüyordur. Nitekim çoğu çiftlik hayvanı, konsantre hayvancılık tesisleri olan “Konsantre Hayvan Besleme Operasyonları” ve “Hayvan Besleme Operasyonları” sistemlerinde yetiştirilmekte olup bu tesisler tarımsal alanlardan ziyade fabrika tesislerini andırmaktadır.
Yanıltıcı reklam varan #2: Yeşil meralar
Et, süt ürünleri ve yumurtanın pazarlamasında yaygın olarak kullanılan bir diğer imaj ise yeşil meralar ve çimenli tepeler olarak karşımıza çıkar. Bazen parlak güneş ışığı, mavi gökyüzü ve berrak suların da eşlik ettiği bu semboller, zihinlerde çiftçiliğin doğal bir faaliyet olduğu izlenimini uyandırır.
Oysa tarım, nasıl tasvir edilirse edilsin, doğanın bir ürünü değil, insanlığın kendisini daha verimli şekilde beslemek için geliştirdiği bir insan icadıdır – hem de bütünüyle. Günümüzde çoğu çiftlik hayvanı, geleneksel otlaklarda değil, fabrika tipi çiftliklerde yetiştirilir. Bilhassa da tavukların bu tesislerdeki yaşam alanları oldukça sıkışıktır.
McArthur, “Yumurta bırakmak üzere yetiştirilen tavuklar güneşi hiç görmezler” diyor. Penceresiz depolarda tutulurlar ve yumurtlama döngülerini manipüle etmek için yapay aydınlatma kullanılır. ABD yumurta endüstrisindeki tavukların yaklaşık yüzde 60’ı, yasaların izin verdiği en küçük boyuttaki kapatma alanları olan pil kafeslere hapsedilir. Kanada’da ise bu oran yüzde 80’in üzerinde seyreder.
“Etlik piliçler” olarak da bilinen kümes hayvanlarına gelince, etiketlerde “organik” veya “gezen” ifadesi yer almadığı sürece, USDA standartlarına göre dış mekâna erişim sağlanması zorunluluğu bulunmuyor. Ancak ve ancak bu ifadeler yer aldığında, USDA yönergeleri gereği dış mekâna erişim zorunlu. Ulusal Tavuk Konseyi’nin asgari yönergelerine göre ise, sanayi çiftliklerinde – ki bu çiftlikler 50.000’e kadar piliç barındırabiliyor – her bir tavuk için yalnızca 100 inç kare kadarlık bir alan sağlanabiliyor.
Sertifikalı Hayvan Refahı Onaylı ve USDA Organik gibi tavukların açık havaya “erişimini” gerektiren bazı programlar var, ancak bunun pratikte ne anlama geldiği değişiklik gösterebiliyor. Örneğin Sertifikalı İnsancıl Standartları (Certified Humane), “gezen” veya “merada yetiştirilen” olarak belirtilmediği sürece tavukların açık havaya erişmesini gerektirmez.
Kısacası, yeşil alanlara ve güneş ışığına bu sınırlı erişim ne yumurtlayan tavuklar ne de ABD’de yetiştirilen etlik piliçlerin çoğunluğu için yaygın bir uygulamadır.
Ve yanıltıcı reklamcılığın bir sonraki örneğinde göreceğimiz gibi, meralarda otlama yalnızca sığırlar için yaygın olup, bu durum çiftliğe bağlı olarak artıp azalır; ortalama olarak ise dört ila altı ay sürer.
Yanıltıcı reklam varan #3: Neden kahverengi değil de yeşil?
Bir etikette yeşil renk bulunması, tüketicilerin zihninde genellikle sağlıklı olmaya ve doğallığa dair bir çağrışım yapar. “Yeşil, olumlu bir renktir ve yeşil tarlalar pastoral bir ortamı ima eder” diyor Adams. Ancak, et etiketlerinde kullanılan yeşil mera görüntüleri çoğu kez gerçeği yansıtmaz. Nitekim gerçek daha çok kahverengidir.
“Peki ya gübreler nerede?” diye soruyor Adams. “Ya bu devasa gübre tarlalarından akan kirli sular?” Günümüz tarım işletmeleri her yıl yaklaşık 1,4 milyar ton gibi muazzam bir oranda gübre üretiyor. Bu gübre atıklarının ekinlerin büyümesine yardımcı olmak için tarlalara yayılması gerekse de atık miktarının büyüklüğü, kazalar veya değişen iklim koşulları nedeniyle oluşan sızıntılar, birçok istisnaya yol açıyor.
Tarım işletmelerinin sebep olduğu gübre, yüzey ve yeraltı sularındaki fosfor ve azot kirliliğinin başlıca nedeni olup, Iowa ve Kuzey Carolina gibi eyaletlerdeki büyük ölçekli çiftliklerin yakınında yaşayan topluluklar için su kaynaklarının içilemezliği gibi bir sonuç doğuruyor.
ABD’deki ineklerin yaşamlarının en azından ilk kısmını merada geçirdikleri kısmen doğru. Ancak bunların yarısından fazlası, kesime gönderilmeden önce kilo almaları için besi çiftliklerine yerleştiriliyor. Ocak 2024 itibarıyla ABD’de 14,4 milyon inek ve buzağı besi çiftliklerinde bulunuyordu.
McArthur, ABD ve Kanada da dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki endüstriyel besi çiftliklerine gittiğini ve buraların hayvanlara “hareket etmeleri, keşfetmeleri ya da doğal davranışlar sergilemeleri için pek fazla alan tanınmayan dar ve kirli alanlar” olduğunu söylüyor. Yine, aşırı miktardaki hayvan atıkları nedeniyle buraların oldukça kaygan zeminli olduğunu belirtiyor: “Burası hayvanların üzerinde özgürce koşup oynayabileceği yerler değil.”
Yanıltıcı reklam varan #4: Mutlu inekler ve diğer çizgi karakterler
Markalarında hayvanlara yer veren et, süt ve yumurta şirketleri genellikle hayvanların gerçek görüntüleri yerine çizgi tasvirlerini ya da basit siluetlerini kullanmayı tercih ederler.
Bu kulağa zararsız gelebilir, ancak vegan-feminist eleştirel teorinin öncülerinden olan Adams’a göre, bu taktiğin arkasında daha kasıtlı bir niyet var. Et pazarlamacıları gerçek görüntülerden uzak durma eğilimindeler çünkü “gerçek hayvan fotoğrafları kullanmak, hayvanların bizim yiyeceğimiz olmak istediği yalanını sürdürmek demek olacaktır. Bu yüzden de farklı kültürel mecazlara ihtiyaçları var. İşte çizgi tasvirler de bunlardan biri. Daha büyük bir yalanın içinde hapsetse de çizgi tercihi onları özgürleştiriyor.”
McArthur, çiftlik hayvanlarını fotoğraflama deneyiminden yola çıkarak, “(pazarlama amacıyla) güzel görünecek bir hayvanın fotoğrafını çekmek neredeyse imkânsızdır,” diyor ve ekliyor: “Çünkü bulundukları koşullar nedeniyle çok ama çok kirliler ve aynı koşullar sebebiyle kendilerini temizleme becerisi geliştiremezler”; “Böyle bir tesise girip de, bu hayvanları yemeyi istememize sebep olacak güzellikte bir fotoğraf çekmek pek mümkün değil.”
“Gülen inek” türünden çizgi tasvirlerin kullanılması, çiftlik hayvanlarının mutlu ve temiz olduğu algısını güçlendirmeye yardımcı oluyor. Refah standartlarıyla övünen çiftçilerin sıklıkla dile getirdiği gibi, bu hayvanların yaşadığı sadece “tek bir kötü gün” [kesildikleri gün] vardır, bu tasvirler de bu düşünceyi pekiştirmek için tercih edilir. Fakat, artık hepimiz biliyoruz ki, hayvanların büyük çoğunluğu bu tür çiftliklerde yetiştirilmezler.
“Pazarlamacılar, gerçeği tehdit edici buldukları için onu sterilize etmeye, duygusallaştırmaya çalışırlar,” diyor Adams. “Mutlu bir inek imgesi kullanmak, tüketicilerin sorgulamadan kabullenmesini sağlamak için etkili bir yöntemdir.”
Sonuç yerine
Et, süt ve yumurta pazarlaması, tüketici algılarını şekillendirmek için büyük ölçüde imgelere dayanır; kırmızı ahırlar ve yeşil otlaklar gibi semboller pastoral çiftçilik koşullarını akla getirse de gerçekte durum tamamen farklıdır. Çiftlik hayvanlarının çoğu etiketlerde tasvir edilen huzurlu ortamlardan çok uzakta, endüstriyel ve aşırı kalabalık ortamlarda tutularak hapsedilmiştir. İtinayla ve kasti olarak oluşturulmuş bu görseller, fabrika çiftliklerinin acımasız koşullarını maskelemekte ve endüstriyel hayvan tarımının gerçek doğasını sterilize eden yanıltıcı anlatıyı sürdürmektedir.
¹ Feminist teori, ekofeminizm ve hayvan çalışmaları alanlarında önemli katkılar sunan akademisyen ve yazar. Çalışmaları, özellikle vegan-feminist teori çerçevesinde, et tüketimi, toplumsal cinsiyet ve ataerkil tahakküm arasındaki kesişimselliklere odaklanır. Türkçe’ye Etin Cinsel Politikası olarak çevrilen The Sexual Politics of Meat (1990) adlı eseri, kültürel söylem ve temsil biçimleri üzerinden et yemenin cinsiyetlendirilmiş ve ideolojik boyutlarını analiz eden öncü bir çalışma olarak kabul edilir. Adams, eleştirel teori, etik ve görsel kültür incelemeleri gibi çeşitli disiplinlerle kesişen bir literatür içinde konumlanarak, hayvan hakları ve feminist eleştiriyi bir araya getiren özgün bir perspektif geliştirmiştir. (ç.n.)
² Etin Cinsel Politikası’nın tamamlayıcısı ve devamı niteliğinde Ekim 2020’de yayımlanan Carol J. Adams’ın bu kitabı henüz Türkçe’ye çevrilmedi.
DÜNYA BASINI
“ABD’nin Gazze’ye asker göndermesi direnişi tetikleyebilir”
Yayınlanma
1 hafta önce06/02/2025
Yazar
Harici.com.tr
Amerikan güçleri hızla kayıplar verebilir ve kamuoyu bunu uzun süre tolere etmeyecektir.
Askeri uzmanlar, ABD’nin Amerikan güçlerinin yardımıyla Gazze’yi ele geçirme ve yeniden inşa etme girişiminin büyük operasyonel zorluklarla karşılaşacağını söylüyor. Bu da direniş riskini ve Başkan Donald Trump’ın dış çatışmalardan kaçınma arzusuyla çelişen sürekli asker konuşlandırma ihtiyacını artıracaktır.
Gazze’deki mevcut durum, yüz binlerce sivil ve asker hayatını kaybettiği ABD’nin Irak ve Afganistan işgallerinde yaşadığı türden, yıllarca sürebilecek ve maliyeti trilyonlarca doları bulabilecek bir çatışma riskini barındırıyor.
Trump, Filistin bölgesini tüm Filistinlilerden arındırma vizyonunu açıklamış olsa da bölgeyi “Orta Doğu’nun Riviera”sına dönüştürmek için büyük bir yeniden inşa projesine başlamayı ve ABD birliklerini bölgeye göndermeyi henüz taahhüt etmiş değil.
Ancak salı günü yaptığı açıklamada, “gerekirse” ABD askerlerini Gazze’ye göndereceğini söyledi. ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth de çarşamba günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu Beyaz Saray’da ağırlarken bu ihtimali vurguladı.
Hegseth gazetecilere yaptığı kısa açıklamada “Gazze konusuna gelince deliliğin tanımı aynı şeyi tekrar tekrar yapmaya çalışmaktır” dedi: “Hem diplomatik hem de askerî açıdan tüm seçenekleri değerlendirmek üzere müttefiklerimizle, muhataplarımızla birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz.”
Trump’ın söylediği pek çok şeyde olduğu gibi, sözleri de bir müzakerede taviz koparmaya yönelik maksimalist bir pazarlık manevrası olarak görülebilir. Ancak, gerçek değerine bakıldığında, sözleri müttefikleri ve gözlemcileri tedirgin etti. Uzmanlar The National’a Gazze’de olası bir askeri varlığın, Hamas’ın teslim olduğu en iyi senaryoda bile karmaşık olacağını söylüyor.
Atlantik Konseyi’nin Terörle Mücadele Projesi Başkanı ve Savunma Bakanlığı’nda özel operasyonlar ve terörle mücadeleden sorumlu eski bir yetkili olan Alex Plitsas, Trump’ın ABD’nin Gazze’yi bir şekilde temizleyip yeniden inşa etme önerisinin büyük bir askeri ve ekonomik katılım gerektirdiğini söyledi. Ancak Başkan’ın bu çabanın bedelini kimin ödeyeceğini belirtmediğini de sözlerine ekledi.
Ayrıca olası bir ABD askeri varlığı durumunda ABD birlikleri hızla kayıplar verebilir ki Trump’ın izolasyonist destekçileri bunu uzun süre tolere etmeyecektir. Zira zorunlu göçün ardından Gazze’de kalan Filistinliler neredeyse kesin olarak işgalci güce karşı silahlanacaktır.
Plitsas, “Irak’tan çok net bir şekilde öğrendik ki bir karşı direniş operasyonu hem can kaybı hem de maddi kaynaklar açısından son derece maliyetlidir. Ayrıca çatışmanın ortasında kalan siviller büyük kayıplar yaşar” dedi ve böyle bir müdahalenin uzun vadeli stratejik bir taahhüt gerektirdiğini ve bu süreçte büyük acılar yaşanacağını belirtti.
Trump’ın uyumlu Cumhuriyetçi Parti’sinin bazı üyeleri bile Gazze önerisine ilişkin endişelerini dile getirdiler.
Cumhuriyetçi senatör Rand Paul X kanalında “Önce Amerika için oy verdiğimizi sanıyordum” dedi ve ekledi: “Hazinemizi mahvedecek ve askerlerimizin kanını dökecek yeni bir işgali düşünmeye hakkımız yok.”
Plitsas, Gazze’yi ele geçirmek, güvenliği sağlamak ve bölgeyi yeniden inşa etmek için yaklaşık 100.000 askerden oluşan birkaç askerî tümenin konuşlandırılması gerektiğini belirtti ve “Ve bu sadece güvenlik kısmı. Yeniden inşa süreci, yönetim ve devlet inşası da işin içinde olacak. Bu da ABD hükümetinin diğer kurumlarını devreye sokmayı gerektirecektir” dedi.
ABD Askeri Akademisi Modern Savaş Enstitüsü’nde Kentsel Savaş Çalışmaları Başkanı olan John Spencer da Hamas’ın ne ölçüde ortadan kaldırıldığına ya da silah bıraktığına bağlı olarak uzun zaman alacak bir görev için on binlerce askerin karadan ve denizden gelmesini gerektireceğini söyledi.
İsrail ordusuyla birlikte 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’yi dört kez gezen Spencer, “Düşmanın da bir sözü var” dedi ve ekledi: “Eğer aktif bir savaş söz konusu olursa bu uzun zaman alır. Bunun kabul edilmesi gerekir.”
Spencer, İsrail birliklerinin ağırlıklı olarak kentsel alanları temizlediğini ve sonra tekrar çekildiğini hatırlattı. ABD’nin görevi de bu bölgeleri temizlemek, güvenliği sağlamak ve Hamas’ın bıraktığı patlamamış bombaları ya da tuzakları etkisiz hale getirmek olacaktır.
Spencer herhangi bir bölgeyi yeniden inşa için güvenli hale getirmenin son derece karmaşık bir girişim olacağını, çünkü binalar ve molozların yanı sıra Hamas tünellerinin de temizlenmesi gerekeceğini söyledi.
Irak’ın Musul kentinin IŞİD militanlarından temizlenmesinden sonra patlayıcıların temizlenmesi yaklaşık beş yıl sürmüştü ve bu sadece bir şehirdi.
Spencer, “Bence İnsanlar bu savaşın enkaz ve yıkım gibi benzersiz özelliklerini ve yapılması gereken gerçek iş miktarını hafife alıyorlar” dedi.
Ancak ABD’nin Gazze’de askerî bir operasyon düzenlemesinin lojistiğini bile düşünmek, Arap ülkelerinin bu plana destek vereceğini varsaymayı gerektiriyor ve böyle bir destek olduğuna dair hiçbir işaret yok.
Ürdün ve Mısır, Gazze veya işgal altındaki Batı Şeria’dan Filistinlilerin kısa veya uzun vadede yerlerinden edilmesini kesin bir dille reddetti.
Plitsas, “Çünkü bu, Filistin devletinin sona ermesi halinde geri dönüş hakkının ortadan kalkması anlamına gelir ki bu da onların asla kabul etmeyeceği bir şey” dedi.
DÜNYA BASINI
FP: Trump’ın Gazze’yi ele geçirme planının saçmalığı
Yayınlanma
1 hafta önce06/02/2025
Yazar
Harici.com.tr
Filistin topraklarını ele geçirmek, ABD’nin savaş suçlarına karışması ve bölgenin tamamen kaosa sürüklenmesi anlamına gelir.
Steven A. Cook / Foreign Policy
Amerika Birleşik Devletleri başkanı olmanın özel ayrıcalıklarından biri, ne kadar çılgınca olursa olsun söylediklerinizin ciddiye alınmasıdır. ABD Başkanı Donald Trump’ın Washington’un Gazze Şeridi’nde etnik temizlik yapmasını ve ardından bu topraklara sahip olmasını önerirken de durum böyledir. İsrail-Filistin çatışması yeni fikirlere ihtiyaç duyuyor ve özellikle Gazze, son derece zorlayıcı sorunlar barındırıyor. Ancak Trump’ın önerisi sadece ahlaki niteliklerden yoksun bir plan değil tam anlamıyla delilik.
Nereden başlamalı?
Başkan dünya liderlerinin ve hatta bölgedeki liderlerin böyle bir planı desteklediğinde ısrar ediyor. Kimler destekliyor? Trump’ın İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile görüşmesinden kısa bir süre sonra Suudiler bir açıklama yayınlayarak iki devletli çözüme desteklerini yinelediler. Mısır ve Ürdün hükümetleri, Filistinlilerin topraklarına yerleştirilmesi fikrini kesin bir dille reddediyor, hatta bu tutumları nedeniyle ABD’nin mali yardımlarını kaybetmeyi göze alıyorlar. İsrailli yerleşimciler bile bu planı desteklemeyecektir, çünkü onlar dini-milliyetçi ideolojileri gereği Gazze’ye yeniden yerleşmek istiyorlar, Amerikalı müteahhitlerin orada lüks oteller inşa etmesini değil. Yine de Trump ısrarla “insanların” planını desteklediğini söylüyor. Mar-a-Lago’daki dostlarıyla gece geç saatlerde yaptığı bir telefon görüşmesini aktarıyor olabilir. Buradaki tehlike, Trump’ın kendisine yönelik haklı eleştiri fırtınasına karşı koymak adına herkesi haksız çıkarmaya çalışması ve böylece Orta Doğu’da etnik temizliği ve yeni-sömürgeciliği ABD politikası haline getirmesi olur.
Tabii bir de uygulanabilirlik meselesi var. ABD silahlı kuvvetlerinin Gazze Şeridi’ni ele geçirebileceğine şüphe yok, ancak bu kesinlikle Amerikan askerlerinin hayatına mal olacaktır. srail’in yıllardır süren çabalarına rağmen Hamas hâlâ iyi silahlanmış ve ölümcül bir güç olmaya devam ediyor. Trump, Hamas savaşçılarının sessizce Sina Yarımadası’na gitmesini mi bekliyor? Bu sorunun cevabı belli.
Trump aylarca süren sefaletin ardından Filistinli sivillerin Gazze Şeridi’ni terk ederek hayalindeki yeni ve güzel yerlerde yaşamaya razı olacaklarını düşünüyor. Bilmeyenler için bu makul gelebilir. İsrail’in askeri operasyonları Gazze’nin önemli bir bölümünü yerle bir etti ve savaşın kalıntıları her yerde. Ancak Başkan ve ona danışmanlık yapan her kimse, Filistinlilerin Nakba olarak adlandırdıkları Filistinlilerin çoğunu Gazze’de mülteci haline getiren tarihi trajedinin nasıl derin bir yara açtığını anlamıyorlar. Filistinliler bir kez daha sürgüne zorlanmayı kabul etmeyecekler. Gazze Şeridi’nde yaşam ne kadar zor olursa olsun, burası onlar için Filistin’de bir dayanak noktası ve İsrail’in kuruluşunun diğer yüzü olan tarihi adaletsizliğin keskin bir hatırlatıcısı olmaya devam ediyor. Trump bu gerçeği inkâr edebilir, ancak Filistinli nüfusu göç ettirmek istiyorsa bunu zorla yapması için ABD ordusuna emir vermesi gerekecektir. Umarız ki ABD’li komutanlar, bunun yasa dışı ve insanlığa karşı bir suç olduğu gerekçesiyle böyle bir emre itaat etmeyi reddederler.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Trump’ın planını bu kadar irrasyonel kılan bir diğer unsur da kendi Orta Doğu hedefleriyle tamamen çelişmesi. 2 milyon Filistinliyi Gazze’den çıkarmak ve bölgeyi ABD’nin kontrolüne almak;
-Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki normalleşme şansını sona erdirecek,
-Trump’ın ilk dönem dış politika başarısı olan İbrahim Anlaşmalarını bozacak,
– ABD’nin bölgesel politikalarının temel taşları olan Mısır-İsrail ve Ürdün-İsrail barış anlaşmalarını zayıflatacak,
– İran’ı savunmasız olduğu bir anda yeniden güçlendirecektir.
Ayrıca ABD’yi bölgesel bir çatışmanın içine çekecektir ki bu da kimsenin, özellikle de Trump’ın istemediği bir sonuç ya da en azından sadık takipçilerinden oluşan lejyonuna söylediği bu. Başkan şu anki megalomani krizinde, ABD’nin yurtdışındaki maceralarına karşı olmanın, Beyaz Saray’a giden üç seçim kampanyasının da ana temalarından biri olduğunu unutmuş gibi görünüyor.
Eğer gerçekten “düzeni sarsan” bir lider olmak istiyorsa, bunu yapmanın doğru yolları var. Bu plan kesinlikle onlardan biri değil. Sadece tek bir basın toplantısıyla Trump, ABD’nin güvenilirliğini zedeledi ve zaten fazlasıyla istikrarsız olan bir bölgeye daha fazla belirsizlik ve kaos kattı.

Trump’ın özel temsilcisi savaşın 180 günde biteceğini öne sürdü

Ukrayna, ABD’nin nadir toprak minerallerinin yüzde 50’si teklifini reddetti

Trump’ın Ukrayna’da maden hamlesindeki gizli özne: Çin

Hint toplumunda Hindu-Müslüman ayrışması – 2

JD Vance AfD liderleri ile görüştü
Çok Okunanlar
-
AMERİKA3 gün önce
Altman ile Musk arasındaki atışma sertleşiyor
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Abhazya’nın yeni lideri Türkiye ile daha yakın işbirliğine giden yolu açabilir
-
SÖYLEŞİ2 hafta önce
Krizdeki kapitalizmin aracı faşizm ve Trump
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
İktidarda kalmanın yolları
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Gazze’de bir çadırda yazılan Filistin yemek kitabı
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
FP: Trump’ın Gazze’yi ele geçirme planının saçmalığı
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
SDG-HTŞ çıkmazında 3 senaryo
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Trump 2.0 başlarken Çin-ABD ilişkileri belirsizliğini koruyor