Avrupa
Merz, SPD ile koalisyon görüşmelerine başladı

Almanya’da federal seçimlerden zaferle çıkan CDU lideri Friedrich Merz, pazartesi günü hiç vakit kaybetmeden Sosyal Demokratlarla (SPD) koalisyon görüşmelerine başladıklarını açıkladı.
Merz’in Hıristiyan Demokratları seçimleri büyük bir farkla kazandı ancak şimdi bir koalisyon ortağı bulmak zorunda.
Önceden beklendiği üzere, partinin baş adayı tercih ettiği ortak olarak hızla görevdeki Şansölye Olaf Scholz’un partisi SPD’ye yöneldi.
Pazartesi günü Berlin’deki CDU genel merkezinde gazetecilere yaptığı açıklamada Merz, “Önümüzdeki birkaç gün içinde [SPD ile] görüşmeler yapacağız,” dedi ve öncelikli konular olarak dış ve güvenlik politikası, göçün yönetilmesi ve Almanya’nın sanayisinin güçlendirilmesini saydı.
Aynı gün SPD’nin eş lideri Lars Klingbeil ile de görüşecek olan Merz, geçiş sürecinde koordinasyon sağlamak üzere Scholz ile de konuşacağını sözlerine ekledi.
Scholz’un yakında partiden ayrılacağını açıklamasının ardından bazılarına göre partinin yeni lideri olan Klingbeil, pazartesi günü SPD’nin bir koalisyona katılmasının kesin olmadığını söyleyerek ağırdan aldı fakat “görüşmeler yapmaya hazır olduklarını” da ekledi.
Merkez sol ve merkez sağ partilerin sandalye oranı 2021’deki son seçime kıyasla üçte bir oranında düştü. Yeşiller ve CDU koalisyonu çoğunluğu sağlayamazken, liberal Hür Demokratlar (FDP) yeniden parlamentoya giremedi.
CDU, sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ile çoğunluğa sahip olabilirdi, fakat Merz pazar günü resmi işbirliğini bir kez daha reddetti.
Siyasetin merkezinde yaşanan kayıplar, Merz için pazar gecesi verdiği Almanya’nın savunmasını güçlendirme ve Avrupa’yı ABD korumasından ve yeni başkan Donald Trump’tan bağımsız hale getirme sözünü yerine getirme konusunda yeni zorluklar yaratıyor.
Gerekli yatırımın Almanya’nın katı anayasal borç kuralları çerçevesinde finanse edilmesi zor olacak.
Münih merkezli Ifo Enstitüsü’ne göre, NATO’nun sadece %2’lik harcama hedefine ulaşmak için 2028’den itibaren yıllık 95 milyar avroya ihtiyaç duyulacak ki bu da mevcut savunma bütçesinin neredeyse iki katı. Olası bir %3’lük hedef için ise 140 milyar avroya ihtiyaç duyulacak.
Ancak anayasayı değiştirmek için Alman parlamentosunda üçte iki çoğunluk gerekiyor ki merkez partiler CDU/CSU, SPD ve Yeşiller bu çoğunluğa ulaşamıyor ve Die Linke (Sol Parti) ile AfD kilit partiler haline geliyor.
Yeşiller, yeni borçlanma ve savunma yatırımlarına izin vermek için, parlamento resmi olarak hâlâ önceki yapısı çerçevesinde oturum halindeyken, önümüzdeki 30 gün içinde Federal Meclis’i acil toplantıya çağırmayı önerdi. Hem Merz hem de Scholz bu yaklaşıma açık olduklarının sinyalini verdiler.
Seçeneklerden biri, anayasal bir bütçe açığı sınırı olan “borç freninin”, savunma da dahil olmak üzere mali hareket alanını artıracak şekilde reforme edilmesini kabul etmek olabilir.
2009’da uygulamaya konan borç freni yapısal kamu açıklarını GSYİH’nin %0,35’i ile sınırlandırıyor fakat son dönemde altyapı ve savunma yatırımlarını engellediği gerekçesiyle eleştirilere maruz kaldı.
Alternatif olarak hükümet, borç freninin sınırları dışında, üçte iki çoğunlukla kabul edilebilecek bütçe dışı özel bir fon oluşturabilir. Ukrayna savaşının ardından 100 milyar avroluk böyle bir özel fon oluşturulmuştu fakat 2027’ye kadar bu fon tükenmiş olacak.
CDU resmi olarak borç limitini korumayı hedefliyor, ama Merz kampanya sırasında reforma açık olduğunun sinyallerini verdi.
SPD ise reformdan yana ve daha önce daha yüksek savunma harcamalarının emekliler, refah devleti ya da diğer kamu yatırımları pahasına yapılmaması gerektiğini savunmuştu.
CDU’nun Bavyera’daki kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birliği’nin (CSU) lideri Markus Söder de pazartesi günü yaptığı açıklamada bu görüşleri yineleyerek, “her şeyi kısarak” ve “toplumsal gerilime” neden olarak savunmayı organize etmenin mümkün olmayacağını savundu.
Merz ayrıca yeni parlamentoda Sol Parti ile zorlu müzakereler yürütmeyi de tercih edebilir. Sol parti borç frenini birlikte reforme etmeye açık kapı bırakıyor ama daha yüksek savunma harcamalarına karşı çıkıyor.
Fakat durumun aciliyeti ve merkezin sıkışmışlığı düşünüldüğünde, eski kurallar hızla değişiyor gibi görünüyor.
Merz, önceliğinin Almanya’daki kriz durumunu sona erdirmek ve üç yıllık zorlu bir dönemin ardından güveni yeniden kazanmak olduğunu söyledi.
Gazetecilere verdiği demeçte, “Bazılarınız bu dönemin bunu başarmak için son şanslardan biri olabileceği görüşünü paylaşacaktır,” dedi.
Avrupa
Estonya’dan AB’ye petrol resti: Yaptırım paketini veto edebiliriz

Estonya, Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın düşürülmemesi halinde Avrupa Birliği’nin Rusya’ya yönelik 18’inci yaptırım paketini veto etme tehdidinde bulundu. Estonya Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna, varil başına 60 dolar olan mevcut tavan fiyatın 45 dolara indirilmesi konusunda ‘çok kararlı’ olduklarını belirtti.
Estonya, Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın düşürülmesini öngören maddenin paketten çıkarılması durumunda, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’ya yönelik 18’inci yaptırım paketini bloke edebileceğinin sinyalini verdi.
Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Estonya’nın bu konuda net bir tutum sergilediğini vurguladı.
Tsahkna, ERR‘ye verdiği demeçte, “Petrol tavan fiyatının düşürülmesinin bu pakette yer alması gerektiği konusunda çok net bir pozisyondayız. Bu konuda çok güçlü bir duruşumuz var,” ifadelerini kullandı.
Bakan, daha düşük bir tavan fiyat belirlenmesinin yeni yaptırım paketinin en güçlü unsuru olacağını da sözlerine ekledi.
Dışişleri Bakanı, varil başına 60 dolar olan mevcut tavan fiyatın 45 dolara indirilmesi teklifinin, Avrupa Komisyonu tarafından sunulan ilk öneride de yer aldığını açıkladı.
Akdeniz ülkeleri karşı çıkıyor
Delfi‘de yer alan habere göre, başta Malta olmak üzere büyük denizcilik sektörüne sahip Akdeniz ülkeleri, bu maddenin paketten çıkarılmasını istiyor.
Bu nedenle Estonya’nın, yeni bir tavan fiyat belirlenmemesi hâlinde 18’inci paketin kabulünü veto etmeye hazır olduğu belirtiliyor. Avrupa Birliği’nin dış politika kararları, tüm üye devletlerin oy birliğini gerektiriyor.
Tsahkna, Estonya’nın tutumunun, Avrupa Komisyonu tarafından önerilen yaptırım paketini orijinal hâliyle kabul etmek olduğunu ve bazı ülkelerin tavan fiyat maddesini çıkararak paketi zayıflatma girişimine karşı olduklarını vurguladı.
Bakan, AB’nin büyük ülkelerinin de Estonya’nın bu duruşunu destekleyeceğini umduğunu dile getirdi.
G7 ve ABD’den olumlu sinyaller
Mevcut 60 dolarlık tavan fiyatın iki yıldır yürürlükte olduğunu hatırlatan Tsahkna, Batılı büyük güçlerin böyle bir adımı desteklememesi nedeniyle fiyatın bugüne kadar düşürülmediğini belirtti.
Fakat son dönemde G7 ülkelerinin de Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatı daha da düşürmeye hazır olduğuna dair işaretler ortaya çıktı.
Tsahkna ayrıca, son günlerde ABD’den de Ukrayna’da askeri müdahalesini sürdüren Rusya’ya yeni kısıtlamalarla baskı yapma hazırlığına dair sinyaller geldiğini kaydetti.
Bakan, ABD Senatosunda Lindsey Graham ve Richard Blumenthal’ın girişimiyle hazırlanan paket ile AB’nin yeni yaptırım paketinin aynı anda yürürlüğe girmesinin Moskova üzerinde ciddi bir baskı kurabileceğini ekledi.
Müzakereler sürüyor
Bununla birlikte Tsahkna, yeni yaptırım paketi üzerindeki uzlaşma sürecinin henüz devam ettiğini ve Estonya da dâhil olmak üzere ülkelerin nihai kararını vermediğini vurguladı.
Yeni yaptırımların görüşüleceği bir sonraki müzakere turu, bugün Brüksel’de büyükelçilerin katılımıyla gerçekleştirilecek.
Yaptırım paketinin onaylanması için bir diğer olasılık ise salı günü yapılacak Dış İlişkiler Konseyi toplantısı olarak görülüyor. Ancak yaptırımlar resmi olarak daha sonra ve farklı bir formatta da onaylanabiliyor.
Rusya’ya petrol tavan fiyatı uygulanması, AB üyesi ülkelerin ticari gemilerinin, tavan fiyattan daha yüksek bir bedelle satılan Rus petrolünü taşımasını yasaklıyor.
Aynı zamanda, AB merkezli sigorta şirketlerinin ve diğer hizmet sağlayıcıların bu tür gemilere hizmet vermesi de engelleniyor.
Bu uygulamanın temel amacı, petrol ve diğer ham madde satış gelirlerini kesmek. 45 dolarlık bir tavan fiyat, Rusya’yı petrolünü dünya piyasa fiyatlarının çok daha altında satmaya zorlayacak.
Petrol fiyatlarındaki son durum
Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya askeri müdahalesinin ardından petrolün dünya piyasa fiyatı düşüşe geçti.
Savaşın başında varil başına 110 doların üzerine çıkan Brent ham petrolünün fiyatı, 2025 yılı başına kadar 80 dolara geriledi ve sonrasında 60 doların altına düştü.
Bugün ise fiyatlar yeniden 70 dolar civarında seyrediyordu. Rus ham petrol fiyatını yansıtan Ural endeksi ise 2022 başındaki 100 dolar civarındaki yükselişin ardından sonraki üç yıl boyunca ağırlıklı olarak 60 ila 80 dolar aralığında kalırken, bugün 66,45 dolar seviyesindeydi.
Avrupa
Birleşik Krallık’ı ziyaret eden Macron: Monarşiyi seviyoruz

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İngiltere ve Fransa’yı, Brexit gibi gündemlerden uzaklaşarak göç ve savunma gibi konularda “yan yana” çalışmaya çağırdı.
Üç günlük İngiltere ziyaretinin başında Parlamento’nun iki meclisine hitap eden Macron, Brexit’in “derinden üzücü” olduğunu ancak son birkaç yılda “bu ittifakın daha da güçlendiğini” vurguladı.
İngiltere’nin artık AB üyesi olmasa da Avrupa’nın kenarında durmasının mümkün olmadığını söyledi. İki ülkenin yasadışı göçle mücadelede “birlikte hareket edeceğini” taahhüt etti.
Brexit’ten bu yana bir AB liderinin yaptığı ilk devlet ziyaretinde Macron, savunma, ticaret ve göç konularında ortak çıkarları vurguladı ve iki ülkenin Avrupa’nın güvenliği konusunda “özel bir sorumluluk” paylaştığını savundu.
Macron, “Avrupa’da, revizyonist komşularla karşı karşıya olan iki ülkemizin kıtanın güvenliği konusunda özel bir sorumluluğu olduğu yönünde bir beklenti var” dedi. “Ve bunu açıkça ifade etmenin zamanı geldi” diye ekledi.
Konuşma, iki ülkenin ABD’de giderek izolasyonist bir politika izleyen Trump yönetimi gibi zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde, Fransız liderin İngiltere ile ortak bir cephe oluşturma çabası olarak değerlendirildi.
Macron, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararının “derin bir üzüntüyle karşıladığımız, ancak saygı duyduğumuz bir karar” olduğunu söyledi ve son yıllarda İngiltere ile ilişkilerin iyileştiğini ekledi.
Ancak iki ülke arasında hala belirgin ayrılıklar var.
Tartışmalı başlıklar
Sığınmacıların Fransa’ya iadesi konusunda bir göç anlaşması henüz imzalanmadı ve Macron, bazı İngiliz siyasetçiler tarafından düzensiz göçle mücadele konusunda yeterince çaba göstermediği için eleştiriliyor.
Macron, “başka yerlerde daha iyi bir yaşam umudunun meşru olduğunu” belirtirken, “insanları kabul etme kurallarımızın istismar edilmesine izin veremeyiz” diye ekledi. İngiltere ve Fransa’nın, kıtadaki göçmen akınını durdurmak için üçüncü ülkelerle işbirliği yapmasının hayati önem taşıdığını söyledi.
Son zamanlarda başka gerilimler de yaşandı. Fransa, AB ile İngiltere arasında son dönemde yürütülen müzakerelerde, özellikle balıkçılık hakları konusunda, ancak aynı zamanda İngiliz şirketlerinin yeni AB silahlanma fonuna erişim koşulları konusunda da sert bir tutum sergiledi.
Ancak Macron, mayıs ayında imzalanan AB-İngiltere anlaşmasında öngörülen yeni bir gençlik hareketliliği programının oluşturulması da dahil olmak üzere, ilişkilerin yeniden inşa edilmesinin hayati önem taşıdığını söyledi.
Macron, “Manş Denizi’nin daha da genişlemesine izin vermeyelim” diyerek “öğrenciler, araştırmacılar ve sanatçılar için değişim programları” çağrısında bulundu. “Çocuklarımız da bizim sahip olduğumuz fırsatlara sahip olmalı” dediğinde milletvekilleri ve lordlar uzun süre alkışladı.
Macron’un devlet ziyaretinin ilk gününde yaptığı konuşma, salı gecesi Windsor Kalesi’nde Kral Charles’ın ev sahipliğinde düzenlenecek devlet yemeği de dahil olmak üzere bir dizi resmi tören ve siyasi görüşmenin öncüsü oldu.
Macron, “Monarşiyi seviyoruz, özellikle de kendi ülkemizde değilse” diye espri yaptı.
Yakınlaşmanın devam etmesi çağrısında bulunan Macron, “Sonunda tekrar bir araya geldik. Ve on yıllar boyunca tekrar bir araya gelmeyi sağlayalım. Ortak geleceğimiz bizi birbirimize bağlıyor. El ele, omuz omuza, birlikte yürüyelim, bu bizim ortak kaderimiz” dedi.
Avrupa
Fransız polisi, Le Pen’in partisi Rassemblement National ofisine baskın düzenledi

Fransız mali polisi, ülkenin aşırı sağcı Rassemblement National (RN) partisinin genel merkezine baskın düzenleyerek son seçim kampanyalarıyla ilgili belgelere el koydu.
Parti lideri Jordan Bardella, X’te yaptığı paylaşımda, Fransa mali polisi tugayından yaklaşık 20 silahlı memurun çarşamba sabahı partinin Paris ofisine baskın düzenleyerek e-postalara, belgelere ve muhasebe bilgilerine el koyduğunu söyledi. Bardella, baskının nedenini bilmediğini belirtti.
Bardella, “Son bölgesel, cumhurbaşkanlığı, parlamento ve Avrupa seçim kampanyalarıyla ilgili tüm dosyalar, yani partinin tüm seçim faaliyetleri bugün yargının elinde” dedi.
Polis memurlarının iki soruşturma hakimi eşliğinde hareket ettiğini de belirtti.
Operasyon, RN’nin üç kez cumhurbaşkanı adayı olan Marine Le Pen ve diğer parti üyelerinin AB fonlarını zimmetlerine geçirmekten suçlu bulunarak 2027 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmalarının engellenmesi ihtimalinin ortaya çıkmasından aylar sonra gerçekleşti. Le Pen, karara itiraz ediyor.
Bardella, “Bu olağanüstü ve eşi görülmemiş operasyon, açıkça yeni bir [tür] taciz. Bu, çoğulculuğa ve demokratik geçişe yönelik ciddi bir saldırı. Beşinci Cumhuriyet döneminde hiçbir muhalefet partisi böyle bir zulüm görmemişti” dedi.
-
Ortadoğu1 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Jerusalem Post: Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Çin’in Orta Doğu stratejisi
-
Amerika2 hafta önce
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’
-
Dünya Basını2 hafta önce
Kimler faşist olabilir? Önce Mussolini’nin İtalya’sına, sonra İsrail’e bakalım