Bizi Takip Edin

Diplomasi

Moskova’daki Yüksek Ekonomi Okulu, dünya savunma sanayiinin gelişimini değerlendirdi

Yayınlanma

Dünya savunma sanayiinin gelişim eğilimlerinin ele alındığı “Şlıkov Okumaları” adlı yeni konferans, 21 Mayıs’ta Ulusal Araştırma Üniversitesi Ekonomi Yüksek Okulu’nda (VŞE) önde gelen Rus ve yabancı uzmanları bir araya getirdi.

Konferans, adını Sovyet gizli ajanı Vitaliy Şlıkov’dan alıyor. Şlıkov, GRU’daki (Ana İstihbarat Direktörlüğü) uzun yıllar süren hizmetinin ardından 1990’lardan 2011’deki vefatına kadar gazetecilik faaliyetleri ve uzman analitik çalışmalarla meşgul oldu. Bu formattaki ilk etkinliğin organizatörlüğünü VŞE Dünya Askeri Ekonomi ve Strateji Enstitüsü (IMVES) üstlendi.

Türkiye, Hindistan, AB: Savunma sanayii ve istihbarat kurumlarının dönüşümü

Uzmanlar, büyük ülkelerin askeri sanayilerinin uluslararasılaşmasının olası sınırlarını, dinleyicileri sık sık tarihsel bir perspektife yönlendirerek belirlemeye çalıştı.

Bağımsız analist Arda Mevlütoğlu, Türk savunma sanayiinin evrimini özetledi. Mevlütoğlu, askeri gücün artırılmasında önemli bir sıçramanın İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra, özellikle 1947’de, ABD ile Türkiye’ye askeri yardım sağlanması anlaşmasının imzalanması ve NATO’ya katılım zemininde yaşandığını hatırlattı.

O zamandan beri Ankara, Amerikan askeri teçhizatı, teknolojileri ve doktrinlerinin büyük bir alıcısı haline geldi ve bu da kapsamlı bir dönüşüme yol açtı. Ancak bunun diğer bir yüzü, Türkiye’nin “ellerinin göreceli olarak bağlanması” oldu. Bu durum, 1964’teki Kıbrıs Barış Harekatının ardından ABD Başkanı Lyndon Johnson’ın Amerikan silahlarının kullanımı konusunda danışılmasını talep eden mektubuyla açıkça ortaya çıktı.

Bu olay, Türkiye’de savunma sanayiinde daha fazla stratejik özerkliğe doğru ilerleme gerekliliği görüşünü pekiştirdi. Fakat süreç, bundan sonra da her zaman aynı hızda ilerlemedi.

Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IMEMO RAN) uzmanı Dmitriy Stefanoviç’in daha sonra belirttiği gibi, Türkiye, kendi savunma sanayii kompleksinin hızlandırılmış gelişiminin ülke çevresinde gelişen krizle olan bağlantısının açıkça görüldüğü çarpıcı bir örnek.

Türkiye’nin dış pazarlara yönelik askeri tedarik genişlemesi, iç kurumsal reformların yapılmasının ve hızlandırılmış askeri sanayileşme için işletmelerin kurulmasının ardından 2004 yılında başladı. Özel firmaların buradaki başarıları, devlet desteği olmadan mümkün olmazdı.

Mevlütoğlu, Türkiye’nin şu anda insansız hava aracı (İHA) dünya ihracat pazarını fethetme konusundaki başarılarıyla özellikle gurur duyduğunu vurguladı. Türkiye, çeşitli türlerdeki dronları (sadece muharip değil, aynı zamanda yardımcı işlevleri yerine getirenler de dahil) halihazırda 50’den fazla ülkeye tedarik ediyor ve son 20 yılda satışlardan elde ettiği gelirler 29 kat arttı.

Stratejik güvenlik sorunları üzerine bağımsız analist ve Hint haber ajansı Press Trust of India‘nın danışman editörü Vinay Shukla ise, ülkenin ithal ikamesi alanındaki kayda değer başarılarını hatırlattı.

Shukla’nın belirttiğine göre, 21. yüzyılın başlarında Hindistan savunma sanayii ürünlerinin yüzde 70’ine kadarını ithal ederken, şimdi ihtiyaç duyulanın yaklaşık yüzde 65’i ülke içinde üretiliyor. Koronavirüs pandemisinden sonra, ekonomik zorluklara rağmen, ülkede savunma sanayii için entegre bir geliştirme programı başlatıldı.

Shukla ayrıca, uzun bir süre Hindistan’ın ileri askeri teknolojilere sahip olmadığını ve bu nedenle ülkede bu teknolojilerin transferi için Rusya’ya hâlâ minnettar olunduğunu ifade etti.

Hindistan’da yabancı şirketler, savunma sektöründeki işletmelerde önemli bir paya sahip olma hakkına sahip.

Savunma sanayii alanındaki en bilinen Rus-Hint ortak girişimleri arasında, 1998’de kurulan ve süpersonik seyir füzeleri üreten BrahMos Aerospace bulunuyor. Bu füzeler denizaltılardan, gemilerden ve kara platformlarından fırlatılabiliyor.

2024 yılında RİA Novosti‘nin haberine göre, şirketin mevcut sipariş portföyü yaklaşık 7,5 milyar dolar seviyesinde. Uzman, Yeni Delhi’nin gelecekte silah ithalatını artırabileceği olası kaynaklar arasında Rusya’nın yanı sıra ABD ve İsrail’i de saydı.

Hollandalı bağımsız uzman Grigoriy Zerşçikov ise Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemindeki transatlantik alandaki bölünme koşullarında Avrupa istihbarat servislerinin karşılaştığı zorlukları analiz etti.

Zerşçikov, Britanya’nın AB ile istihbarat işbirliğini hiçbir zaman kesmediğini ve yeni gerçekliklerde bunu yalnızca artırdığını belirtti. Bununla birlikte, Avrupa Birliği’nde hiçbir zaman tek bir istihbarat teşkilatı bulunmadığını, bu durumun da zorluklara karşı birleşik bir cepheyle yanıt vermeyi zorlaştırdığını ifade etti.

Birlikte ayrıca ciddi teknik zafiyetler de mevcut: Bulut hizmetlerinin yüzde 70’i ABD tarafından kontrol ediliyor ve dijital altyapının yaklaşık yüzde 80’i dışarıdan ithal ediliyor. Fakat Avrupa Birliği bu sektöre yatırım yapmaya hazır.

Modern bir bulut altyapısı oluşturmak için 300 milyar avroluk bir programın hayata geçirilmesi ve AB uydu takımyıldızının oluşturulması planlanıyor.

Yerleşik uygulamaların yeniden biçimlendirilmesine yönelik ilk işaretler görülüyor ve kısa bir süre önce personel yetiştirmek üzere AB’nin ilk istihbarat koleji de kuruldu.

Bununla birlikte, Donald Trump yönetiminden sonra ABD ile ilişkilerin niteliğine dair gelecekteki senaryolar henüz net değil.

Çin’in ordu ve ekonomide kullandığı yüksek teknolojiler

VŞE Kapsamlı Avrupa ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Direktörü Vasiliy Kaşin, Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) insansız hava aracı alanındaki başarılarının tüm dünya için stratejik öneme sahip olduğunu, zira bu alandaki gelişmelerin modern çatışmalara dair anlayışı temelden değiştirdiğini belirtti.

Çinliler, bu bağlamda kendi savunma sektörlerinin ve çift kullanımlı teknolojilerin geliştirilmesi alanında zorlukların varlığını kabul ediyorlar.

Özellikle sivil havacılık üretiminde ÇHC’nin uluslararası işbirliğine olan bağımlılığı hâlâ tam düzeyde. Bu durum, ABD’nin yaptırım baskısı için geniş bir alan bırakıyor.

Xiaomi şirketi 3 nanometre teknolojisine sahip yenilikçi mikroişlemcisini duyurduğunda, üretiminin Tayvan’da, TSMC tesislerinde gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Bununla birlikte, Çin için Rusya ile işbirliği, örneğin yapay zekâ alanında önemli.

Bu işbirliği, Trump’ın ÇHC’ye bu yönde yaptığı baskının ardından 2019’dan sonra yoğunlaştı, zira Çinlilere, örneğin yüz tanıma gibi daha ileri teknolojileri sağlayan ülke Rusya.

MGIMO (Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) Dünya Ekonomisi Bölümü Doçenti Denis Kalaşnikov, küresel teknolojik liderliğin ÇHC için tüm Çinlilere rahat yaşam koşulları sağlama (kişi başına düşen GSYİH’nın 2-3 kat artırılması) hedefine ulaşmanın anahtarı olarak görülebileceğini belirtti.

Diğer ülkeler daha önce bu yolu büyük ölçüde çok uluslu şirketlerinin yardımıyla ve uluslararası iş bölümünde kendi yerlerini bularak kat etmişlerdi.

Fakat zaman değişti ve nesnelerin interneti çağının gerçeklerinde, başarı umuduyla eski uygulamaları basitçe tekrarlamak artık yeterli olmayabilir.

İlginç bir şekilde, ÇHC’nin amiral gemisi altyapı projesi olan Kuşak ve Yol Girişimi, diğer ortak ülkelerde Çin üretim tesislerinin basitçe kurulmasını da içeriyordu, ancak son zamanlarda ideolojisi değişiyor.

Genel olarak, Çinli çok uluslu şirketler giderek daha fazla tüketiciler için ürün üretmeye değil, diğer çok uluslu şirketler için bütün üretim zincirleri oluşturmaya odaklanıyor.

Bununla birlikte, Çin’de devlete ait ve özel şirketler, büyük ve küçük işletmeler birbirleriyle rekabet etmiyor, aksine birbirlerini tamamlıyorlar.

Ayrıca Pekin, sanayisizleşme yoluyla post-endüstriyel gelişim aşamasına geçmeye çalışan Batılı ülkelerin hatalarını dikkate aldı. Bunun yerine, Xi Jinping liderliğindeki ülke yönetimi “yeni kalitede üretici güçlere” odaklanıyor (bu, yeniliklerle birlikte geleneksel endüstrilerin modernizasyonunu da öngörüyor).

Bunun yanı sıra, günümüzde aydınlatma armatürleri, ayakkabılar ve oyuncaklar gibi neredeyse tüm malların üretimi yüksek teknolojili hale geliyor ve Çin’deki fabrikalar giderek daha fazla robotlaşıyor ve insansızlaşıyor.

Yapay zekâ yardımıyla tüketiciler hakkındaki verilerin gerçek zamanlı olarak işlenmesi sayesinde (örneğin talep tahmini yoluyla) yerli şirketler tedarik zincirlerini daha hızlı ve verimli bir şekilde doğru yönde yeniden yapılandırabiliyor.

National Interest: NATO yardımı Ukrayna’nın askeri olarak geri kalmasına yol açtı

Diplomasi

G7 zirvesinde gündem Ukrayna, İsrail ve ticaret savaşları

Yayınlanma

Kanada’da bugün (16 Haziran) başlayan G7 zirvesinde masada Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları ve Trump’ın tarife savaşları yer alıyor.

Bugün Kanada’nın Alberta eyaletinde başlayan zirvede ABD Başkanı Donald Trump ve Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya ve Birleşik Krallık’tan dünya liderlerinin İsrail ile İran arasındaki mevcut çatışmanın yanı sıra dünya ticareti hakkında görüşmeleri bekleniyor.

AB liderleri, ABD Başkanı Donald Trump’ı küresel ticaret savaşını durdurmaya ikna etmenin G7 zirvesinin en önemli öncelikleri arasında olduğunu söylediler.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı António Costa pazar günü Trump’a gümrük vergileriyle küresel ekonomiye zarar vermeyi durdurması çağrısında bulundular.

Kanada’da düzenlenen G7 liderleri zirvesinin ilk basın toplantısında Costa ile birlikte gazetecilere konuşan Leyen, “Aramızdaki ticareti adil, öngörülebilir ve açık tutalım. Hepimiz korumacı önlemlerden kaçınmalıyız; bu, G7’nin piyasalara ve dünyaya verebileceği önemli bir mesajdır,” dedi.

”G7 ortakları arasında açık bir tartışma, aramızda istikrar ve öngörülebilirlik duygusunun yeniden tesis edilmesi” çağrısında bulunan von der Leyen, Brüksel’in Washington ile ticaret ateşkesi için müzakereleri sürdürdüğünü vurguladı.

Costa ise, AB’nin aynı anda bir ticaret savaşı vermek zorunda kalırsa, Trump’ın istediği gibi savunma harcamalarını artıramayacağını savundu.

Costa, “Ekonomide belirsizlik yaratmanın, ticarette sorunlar yaratmanın doğru zamanı değil, çünkü ekonomik temellerimizi güçlendirmemiz gerekiyor, ABD de ekonomik temellerini güçlendirmeli,” dedi.

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Kanada’ya giderken gazetecilere, zirvede Ukrayna, İsrail ve ticaret savaşları konuları ile ilgili “yoğun tartışmalar” olacağını söylerken, “Başkan Trump ile iyi ilişkilerinden” de bahsetti.

Politico’ya konuşan bir İngiliz hükümet yetkilisi, Birleşik Krallık’ın savunma harcamalarını artırma taahhüdünün Starmer’ı Trump’ı Ukrayna’ya daha fazla destek sağlamaya ikna etmek için daha iyi bir konuma getirdiğini ve bunun da Starmer’ın bu G7 zirvesinde diğer liderler arasında “köprü” görevi görebileceği anlamına geldiğini söyledi.

Yetkili, “Trump ile ilişkisi son derece kişisel. O, bire bir anlaşmalar yapmayı seviyor ve bu nedenle kişisel ilişkiler çok önemli,” diye ekledi. 

Bir üst düzey İngiliz yetkili, başarılı “sempati toplama hücumunun” Starmer’ın “yüksek IQ ve EQ”sunun, aylarca süren hazırlık ve planlamayla birleşmesinin sonucu olduğunu söyledi.

Trump, Starmer’dan birçok kez övgüyle bahsetmiş ve ikili, genel gümrük vergilerini azaltmak için bir anlaşmaya varmış olsalar da, gerçek hayatta bunun getirisi henüz görülmedi.

Londra hükümeti pazar günü, ABD’nin İngiliz çelik ve otomobillerine uyguladığı gümrük vergilerinden muafiyet elde etme takvimini erteledi ve haftanın sonlarına çekti.

Ticaret Bakanı Jonathan Reynolds, daha önce milletvekillerine yazılı bir açıklama yapacağını ve pazartesi günü ABD sığır eti ve etanolün pazara erişimine ilişkin yasa tasarısını meclise sunacağını söylemişti. İngiliz yetkililer şimdi Reynolds’un salı günü parlamentoya bilgi vereceğini umuyor.

Starmer, Kanada’ya giderken gazetecilere yaptığı açıklamada, iki tarafın “anlaşmayı imzaladığını ve şu anda uygulama aşamasında olduğunu, bu aşamada yeni bir el sıkışmasının gerekmediğini” söyledi ve “el sıkışmaları çok olacak” diye de ekledi.

Öte yandan G7 masasında bu iddiada bulunan tek Avrupalı lider Starmer değil. Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, on yıldır Trump ile uğraşıyor ve kendini Avrupa’nın en kıdemli politikacısı olarak görüyor. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ise kendini ideolojik olarak Trump ile aynı çizgide görüyor ve onun “MAGA ekosistemi” ile derin bağlantıları var.

G7 zirvesi öncesinde Rusya’ya yönelik yeni yaptırımların uygulanması konusunda daha aktif bir tutum sergileyen taraf AB oldu. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Rusya’nın petrol fiyat tavanının 60 dolardan 45 dolara indirilmesini istedi. İngiliz yetkililer, İngiltere’nin de bu çabayı desteklediğini açıkladı.

İsrail’in İran’a yönelik saldırıları ile başlayan yeni gerilim de zirvenin gündemleri arasında. Saldıran taraf İsrail olmasına rağmen, Leyen Kanada’da yaptığı açıklamada İran’ı suçladı.

Gazze’deki saldırıları nedeniyle İsrail’i eleştiren Leyen, yeni çatışmanın sorumluluğunu İran’a yükleyerek, BM nükleer denetim kuruluşunun hafta başında Tahran’ın yükümlülüklerini yerine getirmediğini tespit ettiğini ileri sürdü.

G7 zirvesinde, Tahran’ın Moskova’ya sattığı insansız hava araçlarının saldırısına uğrayan Ukrayna’nın yanı sıra İran krizi de ele alınmalı diyen Leyen, “Aynı tip İran tasarımı ve üretimi insansız hava araçları ve balistik füzeler, Ukrayna ve İsrail’deki şehirleri ayrım gözetmeksizin vuruyor. Bu nedenle, bu tehditler birlikte ele alınmalıdır,” diyerek Kiev’den Tel Aviv’e uzanan bir hat çizdi.

Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa da Leyen ile birlikte yaptığı açıklamada, “diplomasiye alan açmanın” ve “İsrail ile İran arasındaki gerginliğin azalması için fırsat vermenin” zamanı geldiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

AB, İran İsrail’i vurunca ‘diplomasiyi’ hatırladı

Yayınlanma

İsrail saldırılarına karşı misilleme yapan İran ile temas kuran AB, “Kalıcı güvenlik askeri eylemlerle değil, diplomasiyle sağlanır,” dedi.

AB diplomasi şefi Kaja Kallas, hafta sonu İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı ile görüştükten sonra bu açıklamayı yaptı.

Kallas, “Bölgede gerginliğin daha da tırmanması tehlikesi çok yüksek. Diplomasi galip gelmelidir. AB her zaman açık bir tutum sergilemiştir: İran’ın nükleer silaha sahip olmasına asla izin verilmemelidir. Kalıcı bir çözüme ancak diplomasiyle ulaşılabilir. AB destek vermeye hazır,” dedi.

Kallas, 17 Haziran Salı günü için acil bir toplantı çağrısı yaptı. Toplantıda, İsrail ile İran arasındaki savaşa AB’nin vereceği yanıt tartışılacak ve her iki taraf, özellikle Tel Aviv, hava saldırılarını sürdürmek yerine diplomatik yollarla gerilimi azaltmaya çağırılacak.

Rusya ile müzakerelere başlamadan önce Ukrayna’yı “kirpi” gibi diken diken edecek güçlerle donatmaya söz veren Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, dün gece İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu telefonla arayarak gerginliği azaltmaya çağırdı.

İsrail’in “kendini savunma hakkına sahip olduğunu” vurgulayan Leyen, İran’ın “bölgesel istikrarsızlığın ana kaynağı” olduğunu ileri sürdü ve AB’nin “İran asla nükleer silaha sahip olamaz” tutumunu sürdürdüğünü kaydetti.

“Acilen müzakereye dayalı bir çözüme ihtiyaç olduğuna” işaret eden Başkan, “İran’ın nükleer ve balistik füze programları hakkında sürekli olarak güçlü endişelerimizi dile getirdik. Bu füzeler, sadece İsrail’de değil, Ukrayna’da da şehirleri ayrım gözetmeksizin vurmaktadır,” dedi.

İsrail’in bölgedeki askeri faaliyetleri söz konusu olduğunda “diplomasiye” vurgu yapan Brüksel, Ukrayna savaşı söz konusu olduğunda farklı bir tutum alıyor.

İsrail’e adanmış bir devlet: Almanya

Örneğin Savunma ve Uzaydan sorumlu AB Komiseri Andrius Kubilius, bu ay Ukrayna savaşı hakkında, “Diplomasi işe yaramayacak, sadece güç işe yarayacak,” demişti.

Kubilius, geçen mayıs ayında verdiği bir mülakatta, “Gelecek konusunda oldukça iyimserim: Ukrayna cephedeki konumunu koruyabilir; Batı desteğini artırabilir ve bu, adil bir barışın ufukta göründüğü bir sonuç getirebilir,” diye konuşmuştu.

Barışın yalnızca “Ukrayna’nın güç kullanmasıyla sağlanabileceğini” savunan komiser, hem ABD hem de Avrupa’dan Rusya’ya baskı uygulamasını istemiş ve “ Putin’in ateşkes görüşmelerine hazır olduğunu düşünmediğini” söylemişti.

AB’ye göre, İran’ın “nükleer emellerini” azaltmaya yönelik çıkmaza giren müzakerelerin devam etmesi gerekirken, İsrail’in görüşü ise nükleer müzakerelerin başarısız olduğu yönünde.

İsrail’in AB Büyükelçisi Haim Regev pazar günü Euractiv’e verdiği demeçte, “Yıllarca bir kontrol politikası izlendi, ancak işe yaramadı. Herkes İran’ın bir sorun olduğu konusunda hemfikir, asıl soru bu sorunla nasıl başa çıkılacağı,” diye konuştu. 

Regev, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık ve İtalya’nın İran konusunda İsrail’e en güçlü desteği verdiğini ve İran’ın nükleer silaha sahip olma ihtimalinin Avrupa için ciddi bir tehdit oluşturduğunu savundu.

Regev, “Başlangıç için, tüm operasyon için değil, hedeflerimizin çoğunu gerçekleştirdik. Plan iyi ve plana göre ilerliyor. Merkez komuta tesislerine saldırmaya devam edeceğiz. Operasyon devam ediyor, henüz sona ermedi,” dedi.

Büyükelçi, İran’ın nükleer projesini yeniden başlatmamasını sağlamak için “nihai aşamada” müzakerelerin rol oynaması gerektiğini belirtmekle birlikte, mevcut İsrail saldırganlığının “bölgede istikrarı sağlamanın tek yolu” olduğunu ileri sürdü.

Gece yarısı düzenlenen G7 basın toplantısında, diplomatik çözümün askeri çatışmaya tercih edilebilir olup olmadığı sorulan Leyen, Netanyahu ile “İran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiği konusunda hemfikir” olduklarını ve “tabii ki uzun vadede müzakereye dayalı bir çözümün en iyi çözüm olduğunu” düşündüğünü söyledi.

Leyen, Gazze’de 19 aydır süren işgale de değindi ve İsrail Başbakanı ile yaptığı telefon görüşmesinde “Gazze’ye ulaşmayan insani yardımın Gazze’ye ulaşması gerektiğini ısrarla ve şiddetle talep ettiğini” söyledi.

AB şefi, “[Netanyahu] bunun böyle olacağını ve olacağını söz verdi. Bu yüzden G7’den döndükten sonra, gerçekleri yakından inceleyerek, insani yardımımızın nerede olduğunu, Gazze’ye nasıl ulaştığını, Gazze’ye ulaşıp ulaşmadığını ve insani yardımın Gazze halkına ulaşmasını sağlamak için ne yapabileceğimizi araştırmaya devam edeceğim,” dedi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

ABD, artık İngiliz üreticiler için en hızlı büyüyen bölge değil

Yayınlanma

Yüksek gümrük vergilerinin etkisini vurgulayan bir sektör araştırmasına göre, ABD, yaklaşık kırk yıldır ilk kez Birleşik Krallık üreticileri için en büyük üç büyüme pazarı arasında yer almadı.

Financial Times’ın (FT) imalatçılar birliği Make UK’in üç aylık anketinden aktardığına göre, mayıs ayında İngiliz imalatçıların sadece %18’i önümüzdeki üç ayda ABD’de “olumlu talep koşulları” beklerken, bu oran Avrupa için %56, Orta Doğu için %23 ve Asya için %20’nin altında kaldı.

1988 yılında bu anketi başlatan Make UK, “Bu, ABD’nin ilk kez AB’nin ardından İngiltere’deki üreticiler için en çok tercih edilen ikinci ihracat pazarı olmamasının ilk örneği,” dedi.

Bu rakamlar, resmi ticaret verilerinin İngiltere’nin ABD’ye mal ihracatının nisan ayında 2 milyar sterlin azaldığını ve bu düşüşün 1997’de kayıtların başlamasından bu yana en büyük aylık düşüş olduğunu göstermesinin ardından geldi.

Bu düşüş, dört ay üst üste artışın ardından geldi ve işletmelerin ithalat vergilerinin ihracatı etkileyeceğini öngördüklerini gösteriyor.

Make UK baş ekonomisti Seamus Nevin, “Üreticiler, en önemli pazarlarından birinde büyük bir belirsizlik fırtınasıyla karşı karşıya,” dedi.

Make UK/BDO’nun 324 şirketi kapsayan anketi 30 Nisan ile 22 Mayıs tarihleri arasında yapıldı. Bu tarihler, 9 Mayıs’ta İngiltere ile ABD arasında imzalanan ve otomobil ve çelik ihracatına uygulanan cezai gümrük vergilerini kaldıran, fakat çoğu ürüne uygulanan %10’luk verginin devam etmesini öngören ticaret anlaşmasının duyurulduğu dönemi de içeriyor.

Geçen hafta yetkililer, Amerikan sığır eti ve etanol üreticilerinin İngiltere pazarına erişiminin kolaylaştırılması karşılığında İngiliz otomobil ihracatına uygulanan gümrük vergilerinin düşürülmesini öngören anlaşmanın önemli kısımlarının imzalanmak üzere olduğunu açıkladılar.

Make UK ayrıca, yüksek enerji maliyetlerini düşürmek için hükümetin yaklaşan sanayi stratejisinde “cesur önlemler” alması çağrısını yineledi.

Son ankete göre, imalat siparişleri önceki çeyreğe göre daha az olumsuzdu. Siparişleri izleyen endeks, önceki çeyrekteki eksi 6’dan eksi 2’ye yükseldi. Endeks, büyüme veya daralma bildiren işletmelerin oranına dayanıyor. Üretimi izleyen endeks, aynı dönemde eksi 1’den 9’a yükseldi.

İşverenlerin sosyal güvenlik katkı paylarının artmasına ve ulusal asgari ücretin yükseltilmesine rağmen, ikinci çeyrekte istihdam beklentileri hafifçe olumluydu. 

Fakat ankete katılan şirketler önümüzdeki yıl için yatırım niyetlerinin daha düşük olduğunu belirttiler. Büyüme ve daralma bekleyen şirketlerin oranı önceki çeyrekte 5’ten 2’ye, 2024 sonunda ise 10’a düştü.

BDO’nun üretim başkanı Richard Austin, “Bu çeyreğin sonuçları, İngiliz imalatçıların faaliyet gösterdiği ortamın giderek zorlaştığının bir kanıtı,” dedi.

Austin, bazı “olumlu gelişmeler” olduğunu belirtmekle birlikte, “bu toparlanmanın gelecek çeyrekte de devam etmesi için işletmelerin acil netlik ve hükümetten hedefli yatırımlara ihtiyacı olduğunu” ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English