Dünya Basını
Paşinyan’ın oyunları — 2

Aleksandr Ananyev, Rusya Dışişleri Bakanlığı Emekli Kıdemli Müsteşarı
Başkent Şehir Meclisi seçimleri: Ermeni toplumunun Karabağ meselesine bakışında turnusol kâğıdı
Olay şu: 23 Ağustos’ta, 17 Eylül’de yapılacak Erivan “İhtiyar Meclisi” beledi seçimleri öncesi ajitasyon kampanyası başladı (mecliste en yüksek oy alan siyasi güç belediye başkanını seçecek). Şehir Meclisi seçimlerine yönelik ilgide artış, Ermenistan nüfusunun yarıya yakınının Erivan’da yaşamakta oluşuyla ilişkili; seçim sonuçları farklı parti ve birliklerin etkisinin de göstergesi olacak. Seçmenlerin bu seçimde ortaya çıkacak eğilim ve tercihleri muhtemelen ülkenin ilerideki siyasi haritasını da belirleyecek. Başkentte iktidara gelecek parti veya blok 2026 parlamento seçimleri öncesinde ciddi kaynakları ele geçirecek.
Ermenistan Merkez Seçim Komisyonu verilerine göre seçimlerde 13 parti ve bir blok yarışacak. Siyaset teknolojicisi Armen Badalyan’a göre seçmenlerden en yüksek desteği iktidardaki [Paşinyan’ın başında bulunduğu] “Vatandaş Sözleşmesi” (bunun liste başında Tigran Avinyan var), parlamenter Andranik Tevanyon’un başında bulunduğu “Ermenistan Ana” bloğu, eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mane Tandilyan’ın başında bulunduğu ve belediye başkanlığına aday olduğu “Hayat İçin Ülke” partisi, liste başında eski belediye başkanı, şarkıcı ve komedyen Ayk Marutyan’ın olduğu “Milli Kongre” alabilir. Bütün bu güçlerin kendi kaynakları, az çok şekillenmiş bir seçmen kitlesi ve imajı var.
MPG/Gallup International Association’un 27 Temmuz ile 5 Ağustos arasında Erivan’da yaptığı anket çalışması sonucu da aşağı yukarı benzer bir tahmin sunuyor: deneklerin yüzde 9,3’ü “Vatandaş Sözleşmesi”, yüzde 3,7’si “Milli Kongre”, yüzde 2,8’i “Ermenistan” bloğu, yüzde 2,2’si “Hayat İçin Ülke” partisine oy vereceklerini söylüyor.
Öte yandan Erivan halkının yarıdan fazlası (yüzde 63) halen belediye başkanlığında hangi adayı seçeceğini netleştirmiş değil. Yüzde 33,4 cevap vermekte zorlanıyor, yüzde 19,2 seçimlere katılmayacak, yüzde 11 adaylardan hiçbirini desteklemeye niyetli değil. Bu veriler, Erivan halkının yarıdan fazlasının (yüzde 51,1) seçimleri adil bulmadıklarıyla açıklanabilir.
Gene MPG/Gallup International Аssociation’un 27-31 Temmuz arasında Ermenistan’da yürüttüğü ve Nikol Paşinyan’ın 25 Temmuz tarihli basın toplantısında söylediklerine dair bir başka ankete göre Ermenilerin yüzde 67,5’i ülkelerinin liderine güvenmiyor (yüzde 13,1 “genelde güvenmiyorum” derken yüzde 54,4 “kesinlikle güvenmiyorum” cevabı vermiş).
Böylece paradoksal bir durum ortaya çıkıyor: seçmenlerin ezici çoğunluğu mevcut iktidardan hoşnutsuz olduğu ve ona güvenmediği halde seçimleri gene Paşinyan’ın partisi (2021 parlamento seçimlerinde olduğu gibi) kazanabilir. Durumu inceleyen, Kafkas Enstitüsü Başkanı Aleksandr İskandaryan şöyle açıklamıştı: “Sosyologlar ‘Vatandaş Sözleşmesi’ne seçmenlerin yaklaşık dörtte birinin oy vereceğini tahmin etmişlerdi. Prensip olarak öyle de oldu: Paşinyan’ın partisine sandığı giden seçmenin yaklaşık yarısı oy verdi. Ancak seçmenin yarısı da sandığa gitmedi.”
Sandıktan bu kütlesel uzak duruşun sebebi Ermeni siyasetbilimci Arman Gukasyan’a göre: “Başbakanın istifası halinde iktidara eski elitin temsilcileri gelir. Kamuoyunun ezici çoğunluğu bugünkü muhalefetin temsilcilerini devletin dümeninde görmek istemiyor, bu nedenle Paşinyan ve ekibini kerhen destekliyorlar. Açık ki iktidar yerinde kalıyor, çünkü mevcut alternatif de kamuoyu açısından kesinlikle kabul edilemez.” Bugünkü ve eski iktidar arasındaki cepheleşmenin yarattığı siyasi ataleti aşmaya imkân sağlayabilecek üçüncü siyasi güçler ihtiyacı keskinleşmiş durumda.
Eski eliti temsil eden üç muhalefet partisi (Ermenistan Cumhuriyetçi Partisi, “Müreffeh Ermenistan” partisi ve Daşnaklar) eylül ayında yapılacak yerel seçimlere katılmayı reddettiler.
Ancak yeni siyasi kuvvetler katılma kararı aldılar. “Sosyal Adalet Adına” partisine dikkat çekmek gerek; bu, Ermenistan seçimlerinde Rusya-Ermenistan ilişkilerinin aktif şekilde derinleşmesinden yana olduğunu açıkça ifade eden bir parti.
Siyaset teknolojicisi Vigen Akopyan’e göre başkent belediye seçimlerine düşük katılım gene iktidardaki “Vatandaş Sözleşmesi”nin eline yarayabilir: “Seçmenler seçimlere katılmamanın doğrudan veya dolaylı olarak mevcut iktidara destek olacağını anlamalılar. Partilerin öncelikli görevi yurttaşları sandığa gitmeleri için ikna etmek olmalı.”
Seçmenler açısından önemli bir mesele, partilerin Dağlık Karabağ faktörüne yaklaşımı olacak. “Ermenistan Ana” bloku liderleri başkent belediye başkanı seçimlerinin öncelikle Dağlık Karabağ’ı kurtarmak için iktidar değişikliğine imkân vereceğini açıklıyorlar. Siyaset teknolojicisi Armen Badalyan da seçimler başkentte yaşayanlar açısından Karabağ problemine yaklaşımda turnusol kâğıdı olabilir.
Durum gerginleşiyor
Rusya’nın güney sınırlarında tehlikeli bir kriz olgunlaşıyor. Paşinyan artık çekinmeksizin Ermenistan’ın oryantasyonunu batı vektöründe yeniden şekillendiriyor: Ermenistan halkına ise yaşadıkları sıkıntıların sorumlusunun doğrudan Rusya olduğunu telkin ediyor. Nihayetinde Ermeni başbakanı lafı Rusya barışgücünün başarısız olduğuna kadar getirdi.
Duma BDT Komitesi Birinci Başkan Yardımcısı ve BDT Ülkeleri Enstitüsü Müdürü Konstantin Zatulin’e göre Dağlık Karabağ’daki insani kriz “Ermenilerin menfaatlerini koruyamayan, aynı zamanda Rusya-Ermeni ittifak ilişkilerinin kademeli olarak bozulmasına da yol açan mevcut Ermenistan hükümetine yönelik ağır bir iddianame”.
Öyle anlaşılıyor ki Paşinyan, kendi ifadesiyle “Azerbaycan birkaç gündür Dağlık Karabağ’la temas hattı ve Ermenistan-Azerbaycan sınırı boyunca asker yığıyor” olduğu halde (ve aynı şeyi Erivan da yapıyor) Moskova ile bütün karşılıklı ilişki alanlarında ilişkileri bilinçli olarak gerginleştirmeye gidiyor.
Dahası şu izlenim de doğuyor: Ermenistan’ın bu baş siyasetçisi manik bir ısrarla Dağlık Karabağ’daki çatışmanın tekrar tutuşması için bütün çabayı gösteriyor. Paşinyan durumu derinleştirirken provokatif bir biçimde Artsah [Dağlık Karabağ’ın Ermenice adı] Bağımsızlık Beyannamesi’nin kabulünün 32’inci yıldönümü vesilesiyle provokatif bir tebrik mesajı da gönderdi. Bakü bu ikiyüzlülüğe büyük tepki gösterdi ve bu tebriği Ermenistan yönetiminin görüşme sürecinden çıkışı olarak değerlendirdiğini, Paşinyan’ın sözlerinin “Artsah Ermenistan’dır, o kadar” ifadesinden farksız olduğunu açıkladı. Bu ifade bilindiği gibi 30 yılı bulan görüşme sürecini sıfırlamış ve 2020’de 44 gün savaşının başlamasına katkıda bulunmuştu.
Ermenistan iktidarına yakın telegram kanalları Ermenistan’da iç kamuoyu için birkaç gün önce büyük bir dezenformasyona başladılar; buna göre güya Kremlin tarafından Erivan’da Vagner paralı askerlerinin yardımıyla bir hükümet darbesi planlanıyormuş.
Bu yayınların yazarları, Rusya hükümetinin Ermenistan silahlı kuvvetler yönetici kademesine ve istihbaratla polise güvendiğini, bu ikinci grupta epeyce Rusya casusunun bulunduğunu ileri sürüyorlar. Dezenformasyonu yayanlar, Ermenistan’ın eski cumhurbaşkanlarından birinin Moskova’nın himayesi altında ülkenin liderliğine oynadığını da ileri sürüyorlar.
Bu tür yalanların saçmalığı ortada, ama bunların hedefi, Ermenistan muhalefetinin temsilcileri gene sokağa çıkmaya karar verirlerse muhalefeti Rusya ile işbirliğiyle suçlamak.
AB’nin Dağlık Karabağ’da geçtiğimiz günlerde yapılan başkanlık seçimi sonuçlarına farsı andıran tepkisi de bu genel tabloya ekleniyor. Avrupa Birliği bir yandan seçim sonuçlarını tanımıyor (Erivan da resmi olarak Artsah’ın yeni seçilmiş başkanı Samvel Şahramanyan’a henüz bir tebrik göndermiş değil), ama diğer yandan Karabağ Ermenilerini “bölgenin Azerbaycan ile sonuç almaya yönelik görüşmeleri yürütebilecek ve bunu arzu eden fiili yönetiminin etrafında konsolide olmaya” çağırıyor. Sonuç derken belli ki Bakü’nün istisnasız bütün taleplerinin kabul edilmesi anlaşılıyor.
Dağlık Karabağ’daki genel durumda belirgin bir çıkmaza varılıyor. Ne batı ne de Azerbaycan’la Türkiye, Rusya barışgücünün desteğini hisseden Karabağ Ermenilerinin tavizsizliği yüzünden görüşme sürecindeki uzayan aradan memnunlar. Çok fazla plan (Rusya karşıtı ve İran karşıtı) belirsiz bir durumda.
Gelişmelere bakılırsa ABD liderliğindeki kolektif Batı, Rusya’nın Ukrayna istikametindeki yoğunlaşmasından faydalanmak istiyor. Bunlar, Rusya barışgücünün Karabağ’daki kalış süresinin sona ereceği 2025’i de bekleyemiyorlar. Böyle bir fırsat bir daha bulunamayabilir, üstelik onca zahmete girdiler.
Batının Erivan’ı ısrarla Bakü’nün şartlarında bir barış imzalamaya itmesi, Stratfor Worldview (ABD) sitesinde yayınlanan bir makalede yeterince açıkça izah ediliyor: “Bir barış anlaşması imzalanması öncelikle hem Ermenistan’ı hem de Azerbaycan’ı Türkiye ve Avrupa Birliği ile bağlarını derinleştirmeye itecektir. Barış mutabakatı aynı zamanda Rusya barışgücünün Karabağ’daki geleceğini de kuşkulu kılabilir.” Eğer Erivan derhal taviz vermeye yanaşmazsa, Stratfor analistleri iki senaryo öngörüyorlar: 1) “Azerbaycan geniş kapsamlı bir askeri harekâta başlar … ve Bakü’nün çok daha büyük kuvvetlere sahip olduğu hesaba katılırsa bu Erivan’a pahalıya mal olur ve yararına olmaz”; 2) “Azerbaycan avantajlarını kullanarak Erivan’ı Bakü’nün şartlarında bir barış anlaşması imzalamaya ikna etmeye çalışır. Azerbaycan üstünlüğünü göstermek için Karabağ’daki Ermeni kuvvetlerine karşı sınırlı askeri harekât yürütebilir. Ancak Azerbaycan 2020’deki ateşkesle ilgili üçlü açıklamayı ihlal edecek ve barış görüşmelerini baltalayacak askeri harekâttan kaçınacaktır.”
Azerbaycan’ın henüz üzerinden uzun zaman geçmemiş zaferinin sarhoşluğu devam ediyor; Azerbaycan Devlet Başkanı İ. Aliyev de Dağlık Karabağ problemini artık tamamen kapatmak ve Zangezur üzerinden Nahçivan’a kontrol altında bir yol açmak niyetini gizlemiyor. Azerbaycan uzlaşmaz, çünkü batıda hiç kimse onu durdurmaya çalışmıyor. Eğer Rusya barışgücü olmasaydı ezici bir üstünlüğe sahip olan Azerbaycan silahlı kuvvetleri talep ettiği toprakları çoktan ele geçirebilirdi. Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin kendi kaderini tayin hakkı meselesinde Ermenistan’ın kendisini sıfırlamasından ve Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan’ın bir parçası olarak tanımasından sonra Rusya barış gücünün temin edebileceği maksimum şey, Azerbaycan’ın egemen topraklarında silahlı bir karşı karşıya gelişi önlemektir.
Bütün bu sayısız puzzle genel tablonun içine yerleştirildiğinde şu sonuca varmak mümkün: Stratfor’un geçen yılki senaryoları tamamen gerçek olabilir. Mesela Azerbaycan tarafından bir saldırının başlamasıyla mevcut hükümet Erivan’da mitolojik bir takım Vagner paralı askerlerinin yardımıyla devlet darbesi bahanesiyle kaçarak batılı sponsorlarına sığınır. Bütün sorumluluk omuzlarına yıkılacak olan muhalefet Bakü’ye hiçbir şekilde karşı koyamaz. Paşinyan’ın Ermenistan’ın güvenliğiyle oynadığı oyunlar bu ülkenin devlet olarak varlığına veya asgari olarak yeni toprak parçalarını ve kendisine saygısını kaybetmesine mal olabilir. Böylece gene suçlu olarak popülerlikten uzak muhalefeti ve güya onu destekleyen Rusya’yı gösterirler.
Kremlin Basın Sekreteri D. Peskov’un 14 Eylül’de söylediği gibi, Rusya, “tansiyonun düşmemesinden ve hatta kimi mıntıkalarda artış eğilimi göstermesinden ötürü” endişelidir. “Ne olursa olsun Rusya güvenliğin sağlam bir garantörü olarak kalacaktır. Rusya Karabağ meselesinde temas halinde bulunacak ve iki tarafı da itidale çağırıyor.”
Dünya Basını
Batı basını, İstanbul’daki ikinci Rusya-Ukrayna görüşmelerine nasıl tepki verdi?

Rusya ve Ukrayna heyetleri, çatışmanın çözümüne yönelik ikinci tur müzakereler için 2 Haziran’da İstanbul’daki Çırağan Sarayı’nda bir araya geldi. Bir saatten fazla süren görüşmede, Rus heyetine Devlet Başkanı Yardımcısı Vladimir Medinskiy, Ukrayna heyetine ise Savunma Bakanı Rustem Umerov başkanlık etti.
Müzakereler sonucunda tarafların çatışmanın çözümüne ilişkin belgeleri masaya yatırdığı ve yeni bir esir takası için hazırlıklara başlandığı bildirilirken, uluslararası basın kuruluşları görüşmelerden önemli bir ilerleme beklemediklerini aktardı.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, tarafların çatışmanın çözümüne ilişkin belgeleri teati ettiğini ve yeni bir esir serbest bırakma sürecinin hazırlıklarına başladıklarını belirtti.
Ukrayna Savunma Bakanı Umerov ise müzakerecilerin tüm ağır hasta esirler ile 25 yaş altındaki kişilerin takası konusunda anlaşmaya vardığını açıkladı.
Rus heyetine başkanlık eden Medinskiy, Rusya’nın gelecek hafta tek taraflı olarak Ukrayna’ya hayatını kaybeden 6 bin askerin naaşını teslim edeceğini söyledi. Ayrıca Medinskiy, Moskova’nın Kiev’den çatışma nedeniyle zor durumda kalan 339 çocuğun isim listesini aldığını da sözlerine ekledi.
Reuters: Atılım beklentisi düşük
İngiliz haber ajansı Reuters, “Pazartesi günü bir atılım beklentisi düşüktü. Ukrayna, Rusya’nın bugüne kadarki yaklaşımını kendisini teslim olmaya zorlama girişimi olarak görüyor ki Kiev bunu asla yapmayacaktır. Diğer yandan, Mayıs ayında son altı ayın en hızlı ilerlemesini kaydeden Moskova ise Kiev’in Rusya’nın şartlarıyla barışı kabul etmesi gerektiğini, aksi takdirde daha fazla toprak kaybıyla yüzleşeceğini belirtiyor,” ifadelerini kullandı.
Associated Press: Taraflar kilit konularda uzak
Amerikan haber ajansı Associated Press (AP), “ABD’nin her iki tarafı ateşkese teşvik etme çabaları henüz başarıya ulaşmadı. Ukrayna bu adımı kabul etti ancak Kremlin fiilen reddetti. Her iki ülkeden üst düzey yetkililerin son yorumları, askeri faaliyetlerin durdurulmasına yönelik kilit şartlar konusunda hâlâ anlaşmadan uzak olduklarını gösteriyor,” değerlendirmesinde bulundu.
Bloomberg: Barış umudu uzak görünüyor
Bloomberg haber kuruluşu ise “Bu görüşme, çatışmanın başlangıcından bu yana savaşan iki taraf arasında kamuoyuna açık ikinci görüşme oldu ve Mayıs ayındaki ilk tur müzakerelerin ardından geldi. ABD Başkanı Donald Trump’ın aylardır süren ve ilerleme kaydedilememesi nedeniyle giderek hayal kırıklığına uğradığı çabalarına rağmen barış olasılığı uzak görünüyor. Moskova, ABD’nin 30 günlük ateşkes önerisine hâlâ direniyor,” diye yazdı.
The New York Times: Müzakereler tıkanırken sahada saldırılar artıyor
ABD’nin önde gelen gazetelerinden The New York Times, “Moskova ve Kiev, her iki ülke liderlerini kâh ikna etmeye çalışan kâh eleştiren Başkan Trump’ın baskısı altında müzakere ediyor. Ancak Rusya ve Ukrayna sert bir duruş sergiliyor ve hiçbir tarafın diğer taraf için kabul edilebilir şartlar sunması beklenmiyor. Müzakereler çıkmaza girerken, savaş alanında saldırılar yoğunlaşıyor,” yorumunu yaptı.
CNN: Belirsizlik sürüyor
Amerikan haber kanalı CNN, “Geçen ay Türkiye’de yapılan ve düşman ülkeler arasında 2022’den bu yana ilk olan birinci tur görüşmelerin ardından her iki taraf da tam bir ateşkes ve potansiyel olarak uzun vadeli bir barış için şartlarını teati etmeyi kabul etmişti. Ukrayna’nın pazar günkü hava saldırısının bu yolu kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağı ya da daha da çetrefilli hâle getirip getirmeyeceği henüz belirsiz,” ifadelerine yer verdi.
Financial Times: İlerleme belirtisi yok, Trump hayal kırıklığı yaşıyor
İngiliz Financial Times gazetesi ise, “Heyetler el sıkışmadı ve potansiyel bir anlaşmaya varılması yönünde herhangi bir ilerleme belirtisi göstermedi. Rusya’nın uzlaşmaz tutumu, göreve geldiği ilk gün çatışmayı çözebileceğiyle övünen ve Putin ile yakın ilişkilerinin bir anlaşmaya varılmasına yardımcı olacağına inanan ABD Başkanı Donald Trump’ı hayal kırıklığına uğrattı,” değerlendirmesini okuyucularıyla paylaştı.
Dünya Basını
Financial Times: Borç batağındaki ‘gelişmekte olan ülkeler’ için kayıp on yıl kapıda

İngiliz Financial Times gazetesi, ‘gelişmekte olan ülkelerin’ karşı karşıya olduğu borç krizini ve bunun kalkınma üzerindeki olumsuz etkilerini ele aldı. Gazete, milyarlarca insanın umutlarını boşa çıkaran mevcut mali yapıların acilen yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Borç servisinin eğitim, sağlık ve altyapı gibi kritik alanlardan kaynak çektiği belirtildi.
İngiliz Financial Times gazetesi, “gelişmekte olan ülkelerin” yüzleştiği borç krizini ve bunun kalkınma üzerindeki yıkıcı etkilerini mercek altına aldı.
Gazete, milyarlarca insanın beklentilerini karşılayamayan mevcut mali yapıların acilen yeniden ele alınması gerektiğinin altını çizerek, borç sorununun birçok düşük ve orta gelirli ülkede daha da derinleştiğini belirtti.
Söz konusu ülkeler borçlarını ödemekte temerrüde düşmeseler de kalkınma hedeflerinde geri kalıyorlar.
Likidite eksikliği nedeniyle hükümetler, eğitim, sağlık, altyapı ve iklim uyumu gibi hayati alanlara ayrılması gereken değerli kamu kaynaklarını, daha önce alınmış borçların servisine yönlendirmek zorunda kalıyor.
BM verileri endişe verici
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından yayımlanan son veriler, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Verilere göre 54 ülke, vergi gelirlerinin yüzde 10’undan fazlasını sadece faiz ödemelerine harcıyor.
“Gelişmekte olan ülkelerin” vergi gelirlerine oranla ortalama faiz yükünün 2011’den bu yana neredeyse iki katına çıktığına dikkat çekildi.
Gazete, 3,3 milyardan fazla insanın borç servisine sağlıktan daha fazla harcama yapan ülkelerde yaşadığını, 2,1 milyar insanın ise borçlara eğitimden daha fazla kaynak ayıran ülkelerde hayatını sürdürdüğünü vurguladı.
Financial Times, bunun sürdürülebilir bir kalkınma yolu olmadığını, aksine borcun bir engel teşkil ettiğini belirtti.
Borçlanma maliyetleri artıyor
Bu durumun, borçlanma maliyetlerinin keskin bir şekilde yükseldiği bir dönemde yaşandığına işaret edildi. 2008 mali krizinin ardından faiz oranlarının sıfıra yaklaşmasıyla daralan borçların, şimdi çok daha yüksek faiz oranlarıyla yenilendiği ifade edildi. Gazeteye göre, Covid-19 salgını ve Ukrayna’daki savaş sonrasında getiri farkları azalmış olsa da, sermaye piyasalarında borç yenileme maliyeti birçok düşük ve orta gelirli ülke için hâlâ aşırı derecede yüksek.
Küresel ekonomideki zayıf görünüm de krizi daha da ağırlaştırıyor. Yavaşlayan büyüme, borç sürdürülebilirliğini baltalayarak krizi derinleştiriyor.
“Sistemik bir başarısızlık söz konusu”
Gazete, bugünkü krizin sistemik bir başarısızlığı yansıttığını ve bunun temelinde küresel sermaye akışlarındaki süregelen asimetrinin yattığını vurguladı.
Sermayenin gelişmiş ekonomilere genellikle anti-siklik (ekonomik döngünün tersi yönde) akarak durgunluk dönemlerinde destek sağlarken, “gelişmekte olan ülkelere” pro-siklik (ekonomik döngüyle aynı yönde) aktığı ve bu durumun şokları daha da kötüleştirdiği açıklandı.
Financial Times, bu durumun neticesinde net dış transferlerin negatife döndüğünü belirtti. Sadece 2023 yılında, düşük ve orta gelirli ülkelerin (Çin hariç) uzun vadeli borçlarda 30 milyar ABD doları net özel sektör çıkışı yaşadığı, bunun 2022’deki yaklaşık 50 milyar ABD dolarlık çıkışa göre hafif bir iyileşme olsa da hâlâ “kalkınma için önemli bir kaynak kaybını” temsil ettiği ifade edildi.
Uluslararası kurumlar yetersiz kalıyor
Çok taraflı kurumların da yetersiz kaldığına dikkat çeken gazete, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) düşük ve orta gelirli ülkelere yapılan net transferlerin —salgın sırasında önemli ölçüde artmışken— şimdi çöktüğünü belirtti.
Gazete, “2020’de 22 milyar ABD dolarlık pozitif transferden, net rakam 2022’de sıfıra ve 2023’te eksi 5 milyar ABD dolarına düştü,” ifadelerini kullandı ve bunun düşük ödemeler ile faiz ödemelerindeki büyük artıştan kaynaklandığını ekledi.
‘Mevcut borç politikaları halklara değil piyasalara hizmet ediyor’
Financial Times, uzmanlar arasında pek çok “gelişmekte olan ülkedeki” mevcut borç politikalarının halklara değil, mali piyasalara hizmet ettiği yönünde artan bir fikir birliği olduğunu aktardı.
Gazete, bunun bütün ülkeleri kayıp bir on yıla veya daha kötüsüne mahkum etme tehlikesi taşıdığını vurgulayarak, dünyanın en yoksul ve en savunmasız insanlarından bazılarının bir veya daha fazla kayıp on yıl yaşamasının “dünyanın kaldıramayacağı bir durum” olduğunu açıkladı.
Gazete, tartışmanın sadece mali temerrütten kaçınmaya dayalı dar başarı anlatılarının ötesine geçmesi gerektiğini belirterek, “Gelecekleri sürdürülemez koşullardaki eski borçların servisine ipotek edilen milyarlarca insanın yaşadığı gerçekliği yansıtmalıdır,” çağrısında bulundu.
Ayrıca, tekrarlayan borç ve kalkınma krizlerine yol açan küresel yapıdaki temel kusurların ele alınmasıyla işe başlanması gerektiğini vurguladı.
Dünya Basını
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?

Bugün İstanbul’da yapılması planlanan Rusya-Ukrayna görüşmelerinde, barışçıl çözüme yönelik ortak bir muhtıra hedefleniyor. Ancak Moskova merkezli Dünya Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Eduard Solovyov’a göre, tarafların temel konulardaki (toprak bütünlüğü, Ukrayna’nın NATO üyeliği, tarafsızlık statüsü) zıt pozisyonları, Ukrayna yönetiminin meşruiyet sorunu ve muhtıranın hukuki bağlayıcılığının olmaması önemli engeller teşkil ediyor. Rusya’nın asgari talepleri arasında Ukrayna’nın NATO’dan uzak durması ve toprak değişikliklerinin tanınması yer alırken, bu maddeler Kiev için kırmızı çizgi niteliğinde. Uzmana göre, olası bir muhtıranın Rusya’ya yönelik yaptırımları kısa ve orta vadede etkilemesi beklenmiyor.
Post-Sovyet Araştırmalar Merkezi Başkanı, gelecekteki muhtıranın önündeki engelleri değerlendiriyor
2 Haziran 2025
2 Haziran’da İstanbul’da Rusya ve Ukrayna heyetlerinin bir araya gelmesi bekleniyor. Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Post-Sovyet Araştırmalar Merkezi Başkanı Eduard Solovyov, tarafların ortak bir muhtıraya giden yolda çözmeleri gereken sorunları ele alıyor.
2 Haziran’da İstanbul’da Rus ve Ukrayna heyetleri arasında bir görüşme yapılması planlanıyor. Bu görüşmenin sonucunda tarafların barışçıl bir çözüme ilişkin ortak bir muhtıra imzalaması gündemde. Kiev’in iddialarına göre Ukrayna, muhtıra versiyonunu Moskova ve Washington’a göndermiş durumda. Moskova ise sızıntıları ve görüşmeler başlamadan önce yapılabilecek taraflı yorumları engellemek amacıyla kendi taslağını İstanbul’da sunacağını belirtiyor.
Nihai muhtıranın nasıl görüneceği konusunda şimdilik bir yargıya varmak zor. Büyük ihtimalle Kiev ve Moskova tarafından hazırlanan belgeler temelden farklılık gösteriyor. Görüşmeler sırasında bu belgelerin birleştirilip birleştirilemeyeceği ise büyük bir soru işareti. Fakat, çatışmanın olası çözümüne ilişkin tartışmaların, son zamanlarda sadece Ukrayna değil, Avrupa siyasi elitlerinin de özelliği haline gelen sert açıklamalardan, ültimatomlardan ve megafon diplomasisinden uzaklaşarak, daha rasyonel, profesyonel ve somut sonuç odaklı bir tartışma düzeyine kayma fırsatı bulması bile bir ilerlemedir.
Ukrayna tarafının, ateşkesin koşullarına odaklanmaya çalışacağı tahmin ediliyor. Rusya tarafı ise muhtemelen, ikili Rusya-Ukrayna ilişkileri ve anlaşmalarının ötesine geçen, çatışmanın genel olarak sona ermesine yönelik kendi vizyonunu öne sürecektir. Bu vizyon, NATO ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere Batılı ülkelerden belirli taahhütler içeriyor. Dolayısıyla, muhtırada neredeyse kesin olarak Ukrayna çevresindeki çatışmanın çözümüne ilişkin ilkeler ve daha geniş çerçeveler yer alacaktır.

Eduard Solovyov
Muhtıra, hukuki bağlayıcılığı olan bir belge niteliği taşımıyor. Belgede, olası bir anlaşmanın bazı temel parametrelerinin sabitlenmesi bekleniyor. Moskova’nın sıkça ve tutarlı bir şekilde dile getirdiği bir sorun var: Ukrayna tarafındaki meşruiyet eksikliği. Kiev’de bağlayıcı bir hukuki belgeyi imzalayacak kimse bulunmuyor. Ukrayna Devlet Başkanı ve parlamentosunun (Verhovna Rada) yetki süresi 2024 yılında dolmuştu. Muhtıra, gelecekte meşru Ukrayna makamlarıyla yapılacak bir anlaşma çerçevesinde sağlamlaştırılacak olan anlaşmaların bir ara biçimidir.
Tarafların bir dizi kilit konudaki pozisyonları taban tabana zıt. Mevcut Ukrayna yönetimi, Kırım’ın, Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetlerinin, Zaporojye ve Herson oblastlarının Rusya’ya ait statüsünü tanımıyor. Rusya, toprak değişikliklerinin sabitlenmesinde ve daha geniş bir bağlamda Ukrayna’nın tarafsızlık statüsünün ve silahsızlandırılmasının sağlanmasında ısrar ediyor. Bu arada Kiev, ülkenin NATO’ya katılım hedefinin Anayasa’da sabitlendiğini ve bu konuda tartışılacak bir şey olmadığını, savunma kapasitesinin güçlendirilmesinin ise egemenliğin garantisi olduğunu belirterek bu son iki konuyu da görüşmeyi reddediyor.
Esasında Moskova için önemli olan sadece Kiev’in tarafsız, blok dışı statü garantileri ve silahlı kuvvetlerin sayısal azaltılması konusundaki taahhütleri değil, aynı zamanda NATO ülkelerinin sadece Ukrayna’ya değil, en azından diğer Sovyet sonrası ülkelere yönelik olarak da doğuya doğru genişlememe taahhütleridir. Bu tür geniş siyasi genellemelerin muhtırada yer alıp almayacağı henüz belirsiz.
Rusya için asgari program, Ukrayna’nın sadece NATO’ya katılmama taahhüdünde bulunmasını değil, aynı zamanda ittifak ülkelerinin kendi topraklarını askeri amaçlarla kullanmasına izin vermemesini sağlamaktır; yani, ittifak ülkeleriyle ortak tatbikat yapmama, yabancı askerlerin ve askeri altyapının varlığını dışlama ve askeri-teknik işbirliğinin bazı gelişmiş biçimlerinden kaçınma taahhütlerini sabitlemektir. Ayrıca, Kırım’ın, Donbass cumhuriyetlerinin ve Novorusya’nın iki bölgesinin değişen statüsünün tanınmasını sağlamaktır. Kiev makamları için bugüne kadar tüm bu konular, mevcut Ukrayna yönetiminin çizdiği kırmızı çizgilerin aşılması anlamına geldiği için fiilen tabuydu.
Ayrı bir konu da yaptırımların kaldırılması beklentileri; Avrupa kulvarında bu konuyu, çatışmada sürdürülebilir bir çözüme ulaşılana kadar tartışmak zor olacaktır. Bu nedenle, Rusya karşıtı yaptırımlar, özellikle Avrupa yaptırımları, orta vadede büyük olasılıkla devam edecek ve ortak bir Rusya-Ukrayna muhtırasının imzalanması, mevcut durumu ve yasa dışı olarak dondurulan Rus varlıklarının iadesi beklentilerini etkilemeyecektir.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika2 hafta önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Diplomasi1 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş2 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi1 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok
-
Görüş1 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını1 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu