İtalya, Giorgia Meloni hükümetini sermaye piyasası yasasının bazı bölümlerini yeniden gözden geçirmeye çağıran kurumsal yatırımcıların artan baskısının ardından kurumsal yönetime ilişkin tartışmalı yeni kurallarını gözden geçirmeye açık olduğunu ilan etti.
Hazine Müsteşarı Federico Freni Financial Times’a (FT) verdiği demeçte, 77 trilyon dolar yönetimindeki varlığa sahip küresel yatırımcılardan oluşan Uluslararası Kurumsal Yönetim Ağı’nın (ICGN) yeni kurallara yönelik sert eleştirilerinin ardından İtalyan hükümetinin ülkenin kurumsal yasalarını değiştirmeyi değerlendireceğini söyledi.
ICGN, ilk olarak pazartesi günü FT tarafından haberleştirilen yeni bir mektupta, şirket yönetim kurullarının atanmasına yönelik yeni sistemin nasıl işleyeceğini “anlamanın zor olduğu” uyarısında bulundu ve yabancı yatırımcıların kapalı kapılar ardında yapılan hissedarlar toplantısına nasıl katılabileceğini sordu.
Mektupta yeni kuralların “İtalyan piyasasının rekabet gücünü zayıflatabileceği ve kurumsal yatırımcılar için cazibesini azaltabileceği” savunuldu.
Freni FT’ye verdiği demeçte ICGN ve diğer yatırımcılar tarafından gündeme getirilen “tüm konuların” yeni finansal piyasalar kurallarını hazırlayan komisyonun “en üst düzeyde dikkatini çekeceğini” söyledi.
Müsteşar, “Yeni finans piyasası kanunu, sermaye piyasası düzenlemesinin sorunlu yönlerini düzeltmek için kaçırmamamız gereken bir fırsattır,” diye ekledi.
Mart ayında onaylanan ve 2022’de Mario Draghi hükümeti döneminde yayınlanan yönergeleri takip eden yeni sermaye piyasası kuralları, ülkenin sermaye piyasalarını daha cazip hale getirmeyi ve Milano borsasından kottan çıkmaları önlemeyi amaçlıyor.
Freni, “Komisyon yeni mali piyasalar yasasının taslağını hazırlamayı tamamladığında, tüm paydaşların dinleneceği bir parlamento süreci olacak ve amaç İtalyan mali piyasasının gelişimi için mümkün olan en iyi çözüme ulaşmaktır,” dedi.
Yeni finansal piyasalar yasası, mart ayında onaylanan sermaye piyasaları yasa tasarısının bazı yönlerini geçersiz kılabilir. Freni, Hazinenin diğer Avrupa piyasalarındaki en iyi uygulamaları anlamak için karşılaştırmalı bir çalışma yaptırdığını söyledi.
Bununla birlikte, yatırımcılara karşı “cezalandırıcı” bir niyetin söz konusu olmadığını da sözlerine ekleyen Freni, “Hükümet kamuoyundaki tartışmaları, ekonomik büyümenin itici gücü olarak finansal piyasaların oynadığı önemli role yeniden odakladı. Piyasanın gelişimini engelleyen ve halka arzları caydıran kural ve düzenlemeleri değiştirmeye çalışıyoruz,” ifadelerini kullandı.
Kurumsal yönetişimi etkileyen hükümler geniş çapta tartışmalara yol açmıştı. Yönetim kurulu atamalarına ilişkin yeni yasa, İtalya’ya özgü olan fakat eleştirmenler karmaşık olduğunu ve çoğu zaman yönetim kurulu üyelerinin çok az değişmesi anlamına geldiğini söylese de denizaşırı yatırımcıların alıştığı bir sistemin yerini alıyor.
Değişiklikler uyarınca, görevden ayrılan bir yönetim kurulu yeniden seçime girmek ya da kendi yeni aday listesini sunmak isterse, listenin mevcut yönetim kurulu koltuklarının üçte birinden daha geniş olması gerekiyor.
Bu isim yoklaması ayrıca diğer yatırımcılar tarafından getirilen potansiyel aday listelerinden daha erken bir tarihte sunulmak zorunda. Bu noktada ise iki aşamalı bir oylama süreci gerçekleştirilecek.
ICGN’nin “endişelerine” ek olarak, İtalyan parlamentosu iki aşamalı oylama sürecinin uygulanmasının zor olduğu konusunda uyarıda bulundu ve Freni hükümetin daha iyi alternatifleri değerlendirmeye açık olduğunu söyledi.
Yatırımcı grubu, yatırımcıların bir temsilci atamasıyla kapalı kapılar ardında hissedar toplantılarına izin veren kuralların “küçük hissedarlara zarar vereceğini” ve “şeffaflığı tehlikeye atacağını” söyledi ve İtalyan hükümetini bunun yerine karma bir sistem benimsemeye davet etti.
Freni, belirlenen temsilcinin “mükemmel bir çözüm” olduğunu fakat toplantı lojistiği açısından İtalya’nın “piyasa ve yatırımcılar için” daha iyi çalışan diğer seçenekleri değerlendirmeye açık olduğunu söyledi.
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması üzerine bir açıklama yaptı.
DW Türkçe’nin aktardığına göre perşembe günü Brüksel’de AB liderlerini bir araya getiren zirvenin başlangıcında konuşan Scholz, “Güncel bir vesileyle benim için çok önemli olan bir konuya değinmeme izin verin. Son yıllarda Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkileri daha da geliştirmek için çok çaba sarf ettik. Bu çerçevede, merkezi önemde muhalif bir siyasetçi olan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması, çok ama çok kötü bir göstergedir,” diye konuştu.
“Söz konusu gelişme Türk demokrasisi için olduğu kadar Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkiler açısından da can sıkıcıdır,” diyen Scholz, Türkiye’ye ‘muhalefet ile hükümetin rekabet içerisinde bulunduğu’ ve ‘muhalefetin yargıda hesap vermediği’ bir siyasete olanak tanıma çağrısında bulundu.
Scholz daha sonra bu sözlerini kişisel sosyal medya hesabından da İngilizce olarak paylaştı.
Dün Alman Dışişleri Bakanlığı da, İmamoğlu ve arkadaşlarının gözaltına alınması hakkında, “Türkiye’de demokrasiye vurulan ağır bir darbedir. Halkın seçilmiş temsilcilerinin haklarının korunması, hukukun üstünlüğünün desteklenmesinin önemli bir parçasıdır,” açıklamasını yapmıştı.
Litvanya Parlamento Başkanı Saulius Skvernelis, bazı milletvekillerinin Rusya’ya sempati duyduğunu iddia ederek Seimas’ta (Litvanya Parlamentosu) bir “beşinci kol” oluştuğunu söyledi.
Skvernelis 34 yıl sonra yapılan ilk kapalı parlamento oturumunun ardından LRT TV’ye verdiği demeçte, “Seimas’ta belirli bir ‘beşinci kol’ oluşuyor, bunu verdikleri oylardan görüyoruz,” dedi.
Oturum, iktidardaki koalisyonda yer alan Litvanya İçin Demokratlar partisinin başkanı Skvernelis tarafından başlatıldı. Oturumun amacı milletvekillerine ulusal güvenlik, ordu ve potansiyel tehditler hakkında bilgi vermekti.
Daha önce, aralarında hükümetteki Nemuno Aušra partisinden milletvekillerinin de bulunduğu 141 milletvekilinden 18’i çekimser kalmış ya da Rusya’ya yönelik yaptırımların genişletilmesine karşı oy kullanmıştı.
Skvernelis, “Bir Doğu ülkesini [Rusya’yı kastediyor] sevenler ve ulusal güvenliğimiz ve savunmamız söz konusu olduğunda şüpheci olanlar olduğu açık. Ama en azından bu Rus kanallarını ya da bazı Telegram kanallarını izlerlerse, inandıkları bilgileri bizim servislerimiz tarafından sağlanan bilgilerle az da olsa karşılaştırabilirler,” diye ekledi.
“Beşinci kol” terimi tarihsel olarak bir ülke içinde bir düşman için çalışan bir grubu ifade ediyor.
Nemuno Aušra lideri Remigijus Žemaitaitis, Litvanya’nın anti-personel kara mayınlarının kullanımını yasaklayan Ottawa Antlaşmasından çekilmesine de karşı çıkıyor.
Siyasetçi kararın çok hızlı alındığını ve faydalı olacağından şüphe duyduğunu belirtiyor. Žemaitaitis, “Ben buna karşıyım. Geri çekilmeyi onaylamıyorum çünkü bugün gördüğüm aceleye getirilmiş ve çok aceleci bir karar. Bundan ne gibi bir fayda sağlayacağımız konusunda şüphelerim var,” dedi.
Milletvekili, sözleşmenin feshi konusunda nihai kararı parlamentonun vereceğini ve milletvekillerinin olası tüm sonuçları değerlendirmeleri gerektiğini vurguladı. Parti lideri, Litvanya’nın Ottawa Antlaşmasından neden ayrılması gerektiğine dair argümanların yasa koyuculara sunulmadığını iddia etti.
Žemaitaitis ve partisi, “antisemitik” ve Rusya yanlısı olmakla itham ediliyor. Ekim 2024’teki parlamento seçimlerinden önce bu partiye yönelik bir “güvenlik duvarı” inşa edilmesi çağrısı yapılmış ama Nemuno Aušra oyların yüzde 15’ini alıp üçüncü olduktan sonra hükümete katılmıştı.
Avrupa Komisyonu, AB’nin savunma sanayiinin 2030’a kadar gelişimini öngören Beyaz Kitap’ı yayımladı. Belgede, Rusya’nın AB için ‘temel tehdit’ olduğu iddia edilirken, Avrupa’nın askeri kapasitesinin güçlendirilmesi, güçlü bir savunma ittifakı oluşturulması ve Ukrayna’ya destek sağlanması hedefleniyor. AB’nin yeni savunma politikası, silah üreticilerinin desteklenmesini ve askeri projelerin finansmanının kolaylaştırılmasını içeriyor.
Avrupa Birliği (AB), yayımladığı savunma stratejisi belgesi olan Beyaz Kitap’ta Rusya’yı “temel tehdit” olarak nitelendirdi.
Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan AB Savunma Beyaz Kitabı, birliğin savunma sanayiinin 2030’a kadar olan gelişiminin ana hatlarını çiziyor.
Söz konusu stratejik belge, Avrupa’nın askeri potansiyelini güçlendirmeyi, güçlü bir savunma ittifakı oluşturmayı ve Ukrayna’ya destek sağlamayı amaçlıyor.
Beyaz Kitap’ta, Avrupa topraklarında büyük çaplı askeri operasyonlar ihtimali de dahil olmak üzere güvenlik alanındaki temel zorluklar belirtilirken, Rusya’nın öngörülebilir gelecekte AB için “temel tehdit” olduğu öne sürülüyor.
Belgede, “Rusya’nın Ukrayna’daki hedeflerine ulaşması hâlinde, toprak emelleri sınırlarının ötesine geçecektir,” ifadelerine yer verildi.
Moskova’nın, “Belarus, Kuzey Kore ve İran’ın desteğiyle savaş ekonomisini aktif olarak büyüttüğü” ve “savunma sanayi kapasitesini” kayda değer ölçüde genişlettiği iddia ediliyor.
Beyaz Kitap’ta, “Rusya’nın savunma harcamalarının, satın alma gücü paritesi açısından 2025 gibi erken bir tarihte AB ülkelerinin benzer harcamalarını aşması bekleniyor. Buna ek olarak Rusya, Batı ile çatışmaya devam edeceğini açıkça belirtti,” ifadeleri yer alıyor.
AB’nin güncellenmiş savunma politikasının temel görevlerinden biri, AB içindeki silah üreticilerini ve “üçüncü ülkelerden benzer düşüncelere sahip şirketleri” desteklemek olacak.
Temel girişimler arasında ortak satın alımlar ve askeri projelerin finansmanının kolaylaştırılması yer alıyor.
Beyaz Kitap, savunma sanayiinin gelişiminde yedi öncelikli alanı vurguluyor; hava ve füze savunması (seyir, balistik ve hipersonik füzeler, uçaklar ve insansız hava araçları), topçu sistemleri (karasal hedeflere hassas saldırılar için modern topçu ve uzun menzilli füze sistemleri), mühimmat ve füzeler (stratejik stok ve zamanında ikmalin sağlanması); insansız sistemler ve bunlara karşı koyma teknolojileri, askeri hareketlilik (birlikler ve teçhizatın hızlı taşınması için pan-Avrupa kara koridorları, havaalanları ve deniz limanlarından oluşan bir ağın geliştirilmesi), yapay zeka, kuantum ve siber teknolojiler, gelişmiş elektronik sistemler, kritik altyapının korunması (yakıt ikmal uçakları, deniz ortamı izleme, “uzay kalkanı”, Doğu sınır kalkanı).
Ayrıca Beyaz Kitap, silah tedariki, savunma sektörüne doğrudan mali yardım ve güvenlik programlarına entegrasyon da dahil olmak üzere Ukrayna’ya uzun vadeli destek öngörüyor.
Temel önlemler arasında şunlar yer alıyor: Yıllık olarak büyük kalibreli topçu mühimmatı tedariki (en az 2 milyon adet), hava savunma sistemleri, uzun menzilli füzeler ve insansız hava araçlarının devri (18 ülke, Ukrayna’nın karasal hava savunma sistemlerine yönelik acil ihtiyaçlarını karşılamaya katılmayı kabul etti), satın alımlar yoluyla Ukrayna savunma sanayiine doğrudan destek, Ukrayna’nın AB ortak satın alımlarına dahil edilmesi (yeniden silahlanma programı kapsamında birlik üyesi ülkelerin şartlarında), AB askeri hareketlilik koridorlarının Ukrayna topraklarına genişletilmesi (potansiyel saldırılara karşı ek bir garanti olarak), Ukrayna’nın AB Uzay programına katılımının değerlendirilmesi ve ticari uydu hizmetlerine erişimin finansmanı, Ukrayna’nın Avrupa Savunma Ajansı (EDA) projelerine dahil edilmesi, buna AB Savunma İnovasyon Merkezi’ne katılım da dahil.
Avrupa Komisyonu’nun ayrı bir açıklamasında, Beyaz Kitap’ta sunulan girişimlerin yalnızca AB ülkelerinin ulusal silahlı kuvvetlerini güçlendirmeyi ve NATO standartları çerçevesinde uyumluluklarını artırmayı amaçladığı belirtiliyor.
Açıklamada, “Bunlar bir AB ordusu kurma planları değil. Avrupa Komisyonu veya birliğin tamamı böyle bir hedef belirlemiyor,” ifadelerine yer verildi.