Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Sudani’nin ABD ve Haşdi Şabi arasındaki denge siyaseti

Yayınlanma

Irak, 2003’teki işgalden bu yana 20 yıldır İran ve ABD arasında yaşanan “bilek güreşi”nin merkezinde yer alıyor. Bölgede etkili iki aktör arasında sıkışan Sudani liderliğindeki son Irak hükümeti iki güç arasındaki çekişmeden en az zararla çıkmanın yollarını arıyor.

Birleşik Arap Emirlikleri merkezli The Emirates Policy Center’ın (EPC)Irak Çalışmaları Bölümü, Sudani’nin izlediği “denge” siyasetini ve bu siyasetin geleceğine ilişkin senaryoları ele alıyor:

 

Sudani Hükümeti’nin Washington ve Irak’ın Silahlı Şii Grupları Arasındaki Denge Oyunu

Temel Çıkarımlar

  • Irak Başbakanı göreve geldiğinden bu yana Washington’un çıkarlarının İran yanlısı Halk Seferberlik Güçleri’nin (Haşdi Şabi) çıkarlarıyla çeliştiği zorlu meseleleri yönetmekle karşı karşıya kaldı.
  • Bu durum onu dengeli bir strateji ve her iki tarafı da tatmin eden geçici çözümler benimsemeye yöneltti.
  • Koordinasyon Çerçevesi, Başbakan Sudani’yi silahlı grupları kontrol edebilecek, Irak’ın komşularına karşı açıklığını pekiştirebilecek ve Washington ile karşı karşıya gelmekten kaçınabilecek güçlü bir karar mercii olarak sunmanın kendi çıkarına olduğuna inanıyor.
  • Washington, Sudani’yi Şii gruplarla gerilimi azaltacak uygun bir arabulucu olarak görüyor.

Yeni Irak hükümeti Kasım 2022’de Sadr Hareketi’nin siyaset sahnesinden çekilmesinin ardından kuruldu. Bu çekilme, Koordinasyon Çerçevesi’ne, özellikle de radikal unsurlarına, hükümetin eylemlerinin ana hatlarının belirlenmesinde etkili bir rol verdi. Asaib Ehli’l Hak (AAH) örgütü, ekonomik durumunu, mali imkanlarını ve gelecek seçimlerdeki konumunu sağlamlaştırmak için Irak devletinin çekirdek yapısına sızma ve nüfuzunu artırma fırsatını değerlendirme çabalarına başladı.

Buna karşılık Amerikan yönetimi endişeliydi ve bu gelişmeleri Irak’ın İran’ın etkisine daha fazla boyun eğmeye doğru gittiğinin kanıtı olarak görüyordu. Sudani, hükümetinin uluslararası onay alması için desteğine ihtiyaç duyduğu Washington’u yatıştırmaya çalışmak ile İran Devrim Muhafızları’na yakın Halk Seferberlik Güçleri’ne (Haşdi Şabi) karşılık vermek arasında utanç verici bir pozisyonda. Bu sorunla başa çıkmak için merkezci bir strateji seçti ve şu ana kadar göreli istikrar ve bölgesel sükunetten faydalanarak başarı elde etti.

Güvenlik Güçleri

Yeni hükümetin kurulmasından bu yana Çerçeve güçleri ve onlara yakın gruplar güvenlik kurumları üzerinde hâkimiyet kurma yarışına giriştiler. Örneğin AAH, ülkenin güvenlik kurumlarındaki mutlak güç merkezlerinden biri olan Irak Ulusal İstihbarat Servisi’ni (INIS) kontrol etmek istiyor. AAH, Mustafa Kazımi deneyiminin tekrarlanmasını ve INIS’nin başına Amerikalılara ve muhalif gruplara yakın bir ismin gelmesini istemiyor. INIS’nin savaşçılarını tutuklayabileceği ve hareketlerini kısıtlayabileceği konusunda endişeleri var. AAH ayrıca INIS’yi havaalanı operasyonuna katkıda bulunmak, seçimlere hile karıştırmak ve sokak protestolarını alevlendirmekle suçladı.

Washington’un bu gelişmeler karşısında vereceği olası olumsuz tepkileri ilişkin kaygılar giderek artıyor. ABD, 2003’ten sonra kurulmasında rol aldığı INIS’nin, yerel müttefiklerinin yardımıyla Tahran’ın Irak’ın güvenlik ortamına hâkim olma çabalarını baltalayacak kilit araçlardan biri olduğunun farkında. Bu nedenle ABD, INIS’yi intikam almak, mezhepsel mücadeleyi yeniden alevlendirmek ve Amerikan çıkarlarını tehdit etmek için kullanabilecek radikal gruplardan uzak tutmak istiyordu.

Bu zorluğun üstesinden en az kayıpla gelmek için Sudani, INIS’nin başına geçti. Eski muhafızların bir parçası olarak görülen ve silahlı grupların çıkarlarına karşı hareket ettiği söylenen birkaç yetkilinin yerini aldı. Bu tür bir merkezci çözüm, Washington’a güvence verdi ve silahlı grupların tepkilerinin şiddetini azaltırken Sudani’nin INIS ile ilgili kararlarını mercek altında tuttu.

Maliye Bakanlığı Meselesi

Haşdi Şabi’nin, özellikle de AAH’nin Maliye Bakanlığı üzerinde kontrol kurmak istediğine dair işaretler de vardı. Bu konunun Washington’dan ve bu bakanlıkta büyük nüfuza sahip olan Sadr Hareketi ile daha önce bu bakanlığı yönetmiş olan ve bakanlıkla sorunları bulunan Kürdistan Demokrat Partisi de dahil diğer Iraklı taraflardan önemli tepkiler alması bekleniyordu.

Bu durum Sudani’yi, çıkarları çatışan tüm tarafları yatıştırmak için başka bir uzlaşmaya zorladı. Maliye Bakanı olarak, bakanlıkta uzun süre çalışmış bir teknokrat olan Taif Sami’yi seçti. ABD Dışişleri Bakanlığı kısa süre önce kendisine Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü verdi. Ayrıca ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Alina Romanowski tarafından “Demir Kadın” olarak tanımlandı.

Sami’nin hizip baskısına karşı koyabilecek kararlılığa sahip olduğuna dair bir inanç var. Irak hükümeti ile ABD Hazinesi arasındaki görüşmelere katıldı. İki taraf, dolar ihalesini kontrol etmek için stratejik bir çizelge belirlemek, Irak’ın bankacılık sistemini reforme edecek mekanizmalar ve tutarlı bir para politikası oluşturmak konusunda anlaştı. İki bakanlık arasındaki bu iş birliğinin, fraksiyonlardan büyük baskı görmesi halinde, maliye bakanlığının işlevini korumaya yönelik bir garanti içerdiği konusunda bir anlaşma var gibi görünüyor.

Petrol Kaçakçılığı Sorunu

Washington, yıllardır devam eden petrol kaçakçılığı ve bunun Irak devleti içindeki gruplar için paralel bir ekonomi yaratacağı konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor. Bu durum, hükümetin performansını ve bu soruna karşı etkili önlemler alma kabiliyetini değerlendirmek için bir standart haline geldi. Özellikle petrol kaçakçılığı operasyonlarında kullanılan ağ, hükümetteki çeşitli partiler ile silahlı gruplarla bağlantılı petrol kaçakçıları arasındaki gizli anlaşmalar nedeniyle 2017’de genişlemeye başladı.

Birbirini izleyen hükümetlerin bu taraflarla yüzleşmedeki başarısızlığı, aşırı kayıplara neden olduğu için sorunu daha da artırdı. 2019’da ABD istihbarat teşkilatları Irak hükümetine kaçakçılığa karışan taraflar hakkında rapor sundu. ABD’li yetkililer ayrıca Kataib-i Hizbullah, Asaib Ehl’il Hak ve Nuceba Hareketi’nin söz konusu kaçakçılık operasyonlarına karıştığının altını çizdi.

Bazı Cumhuriyetçi Kongre üyeleri, eski Kazımi hükümetinin petrol bakanı üzerinde baskı yapılmasını ve İran’ın uygulanan yaptırımları ihlal etmesini kolaylaştıran petrol kaçakçılığının durdurulmasını isteyen bir mektupla Başkan Biden’a başvurdular. 2022 tarihli bir ABD raporu, bu grupların petrol kaçakçılığından kazandığı paranın yılda yaklaşık 1,4 milyar ABD doları olduğunu ortaya koymuştu.

Sudani kaçakçılık faaliyetlerini engellemek için çeşitli adımlar attı. Göreve geldikten iki ay sonra hükümeti Basra’nın en büyük ham petrol kaçakçılığı ağını çökertmek için büyük bir mücadele başlatarak bu faaliyetlere karışan güvenlik liderlerini ve tüccarları tutukladı. Sudani daha sonra petrol kaçakçılığı çetelerine karşı amansız bir savaş yürüttüğünü de açıkladı. Geçen günlerde de Diyala vilayetinde petrol kaçakçılığının yüzde 30’unun yapıldığı geçitleri kapatarak bir adım daha attı.

Ancak resmi açıklamalar, bilinen grupların bu kaçakçılık operasyonlarına karıştığına değinmekten kaçınıyor. Onları kışkırtmak ya da Sudani’ye verdikleri desteği çekmeye zorlamak istemiyorlar. Hükümetin bazı önemli grupların rolünü gizlemek için adli makamlarla iş birliği yaptığı iddia edilen “Yüzyılın Hırsızlığı” bunun bir örneği. Kazımi hükümeti bu hırsızlıktan münhasıran sorumlu tutuldu. Bu dava şimdi Kazımi’yi Irak’ta siyasi hesaplaşmaya dönmeyi düşünmesi halinde hesap vermekle tehdit etmek için kullanılıyor.

En Kârlı: Koordinasyon Çerçevesi

Irak’taki gelişmeleri, özellikle de Koordinasyon Çerçevesi’nin ülkenin siyasi sahnesine hâkim olmasına yol açanları göz önünde bulunduran blok, Irak hükümetini yönetmek üzere kendi içinden ılımlı liderler çıkarmaya çalıştı. Bunu yapmak ABD-Şii ilişkilerini yeniden şekillendirebilir ve silahlı grupların çıkarları ve İran’la ilişkiler düzeyinde büyük fedakarlıklar yapmadan Washington’la atmosferi sakinleştirebilir. Bu durum Amerikan baskısını absorbe etmeye yardımcı olabilir.

Son aylarda Çerçeve, silahlı grupların ABD elçiliğine ve Irak’taki yabancı çıkarlara yönelik saldırılarına son verilmesi için bastırdı. Medya aygıtı, durumun koşullarıyla pragmatik bir şekilde ilgilenilmesi ve hükümete Irak’taki ABD askeri varlığıyla başa çıkması için yeterli zaman tanınması fikrini öne çıkararak bu silahlı grupların politikasında bu tür bir değişimi teşvik etmeye çalıştı.

Çerçeve ayrıca Sudani’nin Körfez Arap ülkelerine açılma politikalarını, İran, Suudi Arabistan ve Mısır ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik çabalarını ve Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesini desteklediğini açıkladı. Çerçevedeki bazı unsurlar tarafından desteklenen Sudani, Irak’ı doğu ekseninin bir parçası haline getirme arayışlarında silahlı grupların ilan edilen hedeflerinden ve temel propaganda temalarından biri olan Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ndeki merkezi rolü fikrinden vazgeçmeye başladı. Bunun yerine, bölgedeki Çin varlığına karşı temkinli davranan Washington’u rahatsız etmekten kaçınmak için bir alternatif olarak Kalkınma Yolu projesini destekliyor.

Koordinasyon Çerçevesi Sudani’nin yaklaşımını desteklemenin kendi çıkarına olduğunu gördü. Sudani’yi silahlı gruplar arasında uyumu sağlayabilecek ve Irak’ın komşularına karşı açıklığını artıracak güçlü bir karar mercii olarak sunarak Washington’la karşı karşıya gelmekten kaçınmak istiyor; Şii ittifakının tarafları ise gelecekteki iç gerilimleri öngörerek iktidarlarını güçlendirmekle meşgul. Pek çok gözlemci Amerikan Büyükelçisinin Bağdat’ta Çerçeve liderleriyle yaptığı sayısız görüşmenin Washington’un Irak siyasetindeki bu tür dönüşümleri anladığını gösterdiğine inanıyor. Sonuç olarak ABD, Sadr Hareketi’nin siyaset sahnesinden çekilmesi ve Koordinasyon Çerçevesi’nin artan etkisiyle ortaya çıkan yeni dengeyle gerçekçi bir şekilde ele alacaktır.

Sonuçlar

Başbakan Sudani taraf tutmanın kendisine korkunç bir senaryo sunacağının farkında. Kendisini bu göreve getiren Koordinasyon Çerçevesi’nin önemli bir parçası olan silahlı gruplarla doğrudan askeri çatışmaya girmekten kaçınmak istiyor. Ayrıca Washington’un bu meselelerle ilgili yaklaşımını göz ardı etmenin sonuçlarının da farkında ki bu da onu her iki tarafı da tatmin edecek geçici çözümler üretebileceği orta yol stratejisini benimsemeye sevk etti.

Son birkaç aydaki gelişmelerin de gösterdiği gibi, Washington’da, Irak Başbakanı’nın istihbarat ve maliye bakanlıklarını, silahlı grupların hakimiyetinden uzak tutması ve petrol kaçakçılığını engellemek için attığı adımların desteklenmesi gerektiğine dair bir inanç var. Washington, Sudani’yi gruplar arasındaki gerilimi yatıştırmak ve Irak’taki (ve Suriye’deki) ABD varlığına karşı askeri operasyonların artmasını önlemek için uygun bir arabulucu olarak görüyor gibi.

Bu da Biden yönetiminin Irak’ta yeni bir silahlı çatışmanın içine çekilmeme ve İran’la nükleer konuda anlaşma ihtimaline zarar verebilecek herhangi bir tırmanışı önleme arzusunu yansıtıyor. Ancak yine de grupların Irak devletini ele geçirmek için kullandıkları ekonomik ve mali rollerini genişletmeye devam edeceklerine dair korkular var.

Sudani’nin silahlı grupların kontrolünü kaybetmesi hem siyasi geleceği hem de Irak’ın geleceği için büyük bir sorun olacaktır. Geniş mali ayrıcalıklar karşılığında grupları dikta yönetiminden vazgeçmeye zorlayarak izlediği denge stratejisi, bu gruplardan bazıları ile devlet ve çeşitli organları arasında gelecekte yaşanabilecek bir çatışmayı önlemek için kalıcı bir çözüm ya da garanti olmayacaktır. Ayrıca bu durum, söz konusu grupların Irak devletini ele geçirme yönündeki nihai hedeflerine ulaşmaları için bir geçit işlevi görebilir.

ORTADOĞU

Netanyahu’nun erteleme talebi reddedildi

Yayınlanma

Netanyahu, hakkındaki dolandırıcılık, 2yolsuzluk ve rüşvet davaları kapsamında 2 Aralık’ta ifade vermeye başlayacak. Netanyahu’nun güvenlik gerekçesiyle duruşmaya katılmayacağı değerlendiriliyor.

İsrail mahkemesi, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun, hakkındaki yolsuzluk davaları kapsamında ifadesinin alınmasının ileri bir tarihe ertelenmesi talebini reddetti.

İşgal altındaki Doğu Kudüs’te yer alan İsrail’e bağlı Kudüs Bölge Mahkemesi, Netanyahu’nun, hakkındaki yolsuzluk davalarında 2 Aralık’ta alınacak ifadesinin ileri bir tarihe ertelenmesi talebini görüştü. Mahkeme, Netanyahu’nun talebini geri çevirerek İsrail Başbakanı’nın ifadesinin alınmasına planlandığı gibi 2 Aralık’ta başlanmasına hükmetti.

Avukatları, Netanyahu’nun Gazze saldırıları ve Lübnan’daki çatışmalar nedeniyle “davaya hazırlanmasının imkânsız” olduğunu öne sürerek ifadesinin alınmasının iki buçuk ay ertelenmesini istemişti.

Netanyahu “savaşı” bahane ederek yolsuzluk duruşmasında erteleme talep etti

Ancak Netanyahu’nun güvenlik bahanesiyle duruşmaya katılmayacağı tahmin ediliyor. İsrail basınına göre Netanyahu şu anda güvenlik yetkililerinin talimatları doğrultusunda, Başbakanlık Ofisi’nin üst katındaki normal ofisi yerine bodrum katında güçlendirilmiş bir odada çalışıyor ve duruşmaların yapılacağı mahkemenin de güvenli bir oda veya sığınağı bulunmuyor.

Netanyahu, iki davada dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma; üçüncü davada ise rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarıyla yargılanıyor. Yaklaşık beş yıl önce, Ocak 2020’de suçlandı ve dava o yılın mayıs ayında başladı.

“Gül” ve “yaprak” Netanyahu’yu yakacak

Netanyahu, herhangi bir suiistimalde bulunmadığını ısrarla belirtiyor ve suçlamaların polis ve devlet savcılığı tarafından yürütülen bir cadı avının ürünü olduğunu iddia ediyor.

Netanyahu, henüz kürsüye çıkmadı; ancak birkaç kez mahkemeye katıldı. Ana sanık olarak, savunma tanıklarını sunarken çapraz sorguya tabi tutulacak ilk kişi olması planlanıyor.

Öte yandan dava sürecinin yavaş ilerlemesi eleştirilere yol açıyor. Mevcut durumda, davanın ve olası temyizlerin 2028-2029’dan önce sona ermesi pek olası görülmüyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

Yayınlanma

kerim-han

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Başsavcı Kerim Han’ın cinsel taciz iddialarını araştırmak üzere dışarıdan müfettişler getirme kararı aldı.

UCM, Han’ın Gazze’deki savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın tutuklanması talebini değerlendirirken, Han’a yöneltilen suçlama ve bu suçlama üzerine gelen soruşturma dikkat çekti.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

UCM’nin gözetim organının başında bulunan Finlandiyalı diplomat Päivi Kaukoranta, Han’ın ofisinde çalışan bir kadına uygunsuz davrandığını öne süren haberlerin ardından Han hakkında “dış soruşturma” açmaya karar verdiğini belirtti. Kaukoranta, normalde bu tür soruşturmaların mahkemenin İç Denetim Mekanizması tarafından yürütüldüğünü, ancak Han’ın kendisinin de Bağımsız Gözetim Mekanizması’ndan (BGM) soruşturma talebinde bulunduğunu söyledi. Kaukoranta, “Bu davanın özel koşulları, BGM’nin mağdur odaklı yaklaşımı ve olası çıkar çatışması algıları göz önüne alındığında, BGM bu durumda istisnai olarak dış bir soruşturmaya başvurulmasına itiraz etmemiştir” dedi.

Kan, uygunsuz bir davranışta bulunduğu iddialarını reddetti ve “Bu konuda daha önce bir soruşturma çağrısında bulunmuştum ve bu sürece katılma fırsatını memnuniyetle karşılıyorum” dedi.

Soruşturma, UCM’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sırasında Netanyahu ve Gallant’ın savaş suçları ve insanlığa karşı suç işledikleri iddiasıyla tutuklama emri çıkarma talebini değerlendirirken başlatıldı.

Han’ın tutuklama talebi birçok ülke tarafından olumlu karşılanırken, Biden yönetimi ve Kongre’nin eleştirilerine maruz kaldı. Hatta ABD Temsilciler Meclisi UCM ile bağlantılı kişi ve yargıçlara aileleri ile beraber yaptırım uygulanmasını öngören yasayı kabul etti.

ABD Temsilciler Meclisi, UCM’ye yaptırım yasasını geçirdi

ABD’nin açıktan yürüttüğü yıldırma politikasına karşın İsrail’in Mossad aracılığıyla UCM yetkililerini tehdit ettiği daha önce basına yansımıştı. Mayıs ayında İngiliz The Guardian gazetesi, Han’ın selefi Fatou Bensouda’nın “bir dizi gizli toplantıda” Mossad’ın o dönemki başkanı ve “Netanyahu’nun en yakın müttefiki” Yossi Cohen tarafından tehdit edildiğini ortaya çıkarmıştı.  Cohen, Bensouda’yı “savaş suçları soruşturmasından vazgeçmeye” zorladı ve iddiaya göre ona şöyle dedi: “Bize yardım edersen biz de sana göz kulak oluruz. Kendinin ya da ailenin güvenliğini tehlikeye atacak işlere bulaşmak istemezsin.”

Han da tutuklama talebinde bulunmadan önce talepte bulunmaması için baskı gördüğünü söylemişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Trump, Batı Şeria’nın ilhakına şartlı destek verecek

Yayınlanma

Trump’ın eski yardımcıları, İsrailli bakanları, ikinci döneminde Trump’ın ilhakı koşulsuz desteklemesini ummamaları konusunda uyardı.

The Times of Israel’in bilgi sahibi üç kaynağa dayandırdığı habere göre Donald Trump’ın önceki yönetiminden en az iki yetkili, İsrailli bakanları, Trump’ın ikinci döneminde İsrail’in Batı Şeria’yı ilhakını destekleyeceğini varsaymamaları konusunda uyardı.

Mesaj, Trump’ın geçen hafta başkanlık seçimlerini kazanmasından önceki aylarda yapılan toplantı ve görüşmelerde iletilmiş olsa da aşırı sağcı kabine üyeleri bu uyarılardan etkilenmedi.  Pazartesi günü Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Trump’ın yeniden göreve gelmesiyle 2025 yılının “Yahudiye ve Samiriye’de [Batı Şeria] egemenlik yılı” olacağını ilan etti. Geçen hafta Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir de “egemenlik zamanı geldi” dedi.

Cuma günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail’in bir sonraki ABD Büyükelçisinin, Batı Şeria’nın büyük bölümünün ilhak edilmesini savunan ve Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkan eski bir yerleşimci lideri olan Yechiel Leiter olacağını açıkladı.

İsminin açıklanmaması kaydıyla konuşan İsrailli bir yetkili, Times of Israel’e, Trump’ın eski danışmanlarının İsrailli üst düzey bakanlarla yaptıkları son görüşmelerde, Trump’ın bu hamleyi destekleme ihtimalini göz ardı etmediklerini ancak bunun “kesin bir sonuç” olarak görülmemesi gerektiğini belirttiklerini söyledi.

Trump’ın eski bir yardımcısının bir bakanla yaptığı görüşmelerden birine vakıf bir İsrailli yetkiliye göre, tartışmalı hamle gündeme gelirse Trump’ın İran’la mücadele, Çin’le rekabet ve Ukrayna’daki savaşı sona erdirme gibi daha acil dış politika hedefleri sekteye uğrayabilir. Çünkü Trump bu dış politika hedefleri için Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez’deki ABD müttefiklerinin desteğine ihtiyaç duyuyor. Ancak İsrail’in ilhakını desteklerse müttefiklerin ciddi tepkisiyle karşılaşacak.

Trump 2020’de İsrail’in tüm yerleşim yerlerini ilhak etmesini öngören bir barış planı sunmuş olsa da teklif, Batı Şeria’nın geri kalan bölgelerinde bir Filistin devletinin kurulmasına olanak tanıyordu.

Netanyahu o dönemde bu öneriye temkinli yaklaşırken geçen hafta Trump’ın zaferini ilhak planlarını hayata geçirmek için bir fırsat olarak kutlayan Smotrich ve birçok yerleşimci lider, plana karşı çıkmıştı.

Trump’ın eski bir danışmanı, İsrailli bir bakana, ikinci Trump yönetiminin, 2020’de olduğu gibi İsrail egemenliğini koşulsuz desteklemeyeceğini söyledi.

Filistin Yönetimi’nin Trump’ın 2020 “Barıştan Refaha” önerisini reddetmesinin ardından Trump yönetimi Batı Şeria’nın kısmen ilhakını planlamak için İsrail’le birlikte çalışmış, ancak Birleşik Arap Emirlikleri’nin Yahudi devletiyle ilişkileri normalleştirmeyi kabul etmesi karşılığında bu girişim rafa kaldırılmıştı.

ABD’nin İsrail’in ilhak hamlesini engellemek için BAE’ye verdiği taahhüt 2024 sonunda sona erecek ancak eski bir Trump yetkilisi The Times of Israel’e yaptığı açıklamada ABD’nin İsrail ilhakına verdiği desteğin koşullarında büyük bir değişiklik beklenmediğini söyledi. Eski Trump yetkilisi, “Eğer bu gerçekleşirse, bir sürecin parçası olması gerekecek” dedi.

Trump’ın eski Ortadoğu temsilcisi Jason Greenblatt da The Times of Israel’e yaptığı açıklamada benzer bir mesaj verdi:

“İsrail’de Başkan Trump’ın zaferini kutlayanların bunu, Trump’ın ilk döneminde yaptığı pek çok tarihi şeyin de gösterdiği gibi İsrail’e verdiği güçlü destek nedeniyle yapmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Bazı İsrailli bakanlar, Yahudiye ve Samiriye’deki İsrail egemenliğinin genişletilmesinin otomatik olarak tamamlanmış bir mesele olduğunu varsayıyor ve Başkan Trump göreve gelir gelmez bunun gerçekleşeceğini düşünüyor.”

“Bir nefes almalarını öneririm. Bu bakanlara tavsiyede bulunuyor olsaydım, öncelikle Başbakan Netanyahu ile yakın bir şekilde çalışarak İsrail’in ABD ile ilişkilerini derinleştirmesine ve İsrail’in şu anda karşı karşıya olduğu muazzam tehditler ve zorluklar üzerinde çalışmasına olanak sağlamaya odaklanmalarını şiddetle tavsiye ederdim. Yahudiye ve Samiriye hakkında bir tartışma yapmanın zamanı gelecektir, ancak bağlam ve zamanlama önemli.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English