Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Sudani’nin ABD ve Haşdi Şabi arasındaki denge siyaseti

Yayınlanma

Irak, 2003’teki işgalden bu yana 20 yıldır İran ve ABD arasında yaşanan “bilek güreşi”nin merkezinde yer alıyor. Bölgede etkili iki aktör arasında sıkışan Sudani liderliğindeki son Irak hükümeti iki güç arasındaki çekişmeden en az zararla çıkmanın yollarını arıyor.

Birleşik Arap Emirlikleri merkezli The Emirates Policy Center’ın (EPC)Irak Çalışmaları Bölümü, Sudani’nin izlediği “denge” siyasetini ve bu siyasetin geleceğine ilişkin senaryoları ele alıyor:

 

Sudani Hükümeti’nin Washington ve Irak’ın Silahlı Şii Grupları Arasındaki Denge Oyunu

Temel Çıkarımlar

  • Irak Başbakanı göreve geldiğinden bu yana Washington’un çıkarlarının İran yanlısı Halk Seferberlik Güçleri’nin (Haşdi Şabi) çıkarlarıyla çeliştiği zorlu meseleleri yönetmekle karşı karşıya kaldı.
  • Bu durum onu dengeli bir strateji ve her iki tarafı da tatmin eden geçici çözümler benimsemeye yöneltti.
  • Koordinasyon Çerçevesi, Başbakan Sudani’yi silahlı grupları kontrol edebilecek, Irak’ın komşularına karşı açıklığını pekiştirebilecek ve Washington ile karşı karşıya gelmekten kaçınabilecek güçlü bir karar mercii olarak sunmanın kendi çıkarına olduğuna inanıyor.
  • Washington, Sudani’yi Şii gruplarla gerilimi azaltacak uygun bir arabulucu olarak görüyor.

Yeni Irak hükümeti Kasım 2022’de Sadr Hareketi’nin siyaset sahnesinden çekilmesinin ardından kuruldu. Bu çekilme, Koordinasyon Çerçevesi’ne, özellikle de radikal unsurlarına, hükümetin eylemlerinin ana hatlarının belirlenmesinde etkili bir rol verdi. Asaib Ehli’l Hak (AAH) örgütü, ekonomik durumunu, mali imkanlarını ve gelecek seçimlerdeki konumunu sağlamlaştırmak için Irak devletinin çekirdek yapısına sızma ve nüfuzunu artırma fırsatını değerlendirme çabalarına başladı.

Buna karşılık Amerikan yönetimi endişeliydi ve bu gelişmeleri Irak’ın İran’ın etkisine daha fazla boyun eğmeye doğru gittiğinin kanıtı olarak görüyordu. Sudani, hükümetinin uluslararası onay alması için desteğine ihtiyaç duyduğu Washington’u yatıştırmaya çalışmak ile İran Devrim Muhafızları’na yakın Halk Seferberlik Güçleri’ne (Haşdi Şabi) karşılık vermek arasında utanç verici bir pozisyonda. Bu sorunla başa çıkmak için merkezci bir strateji seçti ve şu ana kadar göreli istikrar ve bölgesel sükunetten faydalanarak başarı elde etti.

Güvenlik Güçleri

Yeni hükümetin kurulmasından bu yana Çerçeve güçleri ve onlara yakın gruplar güvenlik kurumları üzerinde hâkimiyet kurma yarışına giriştiler. Örneğin AAH, ülkenin güvenlik kurumlarındaki mutlak güç merkezlerinden biri olan Irak Ulusal İstihbarat Servisi’ni (INIS) kontrol etmek istiyor. AAH, Mustafa Kazımi deneyiminin tekrarlanmasını ve INIS’nin başına Amerikalılara ve muhalif gruplara yakın bir ismin gelmesini istemiyor. INIS’nin savaşçılarını tutuklayabileceği ve hareketlerini kısıtlayabileceği konusunda endişeleri var. AAH ayrıca INIS’yi havaalanı operasyonuna katkıda bulunmak, seçimlere hile karıştırmak ve sokak protestolarını alevlendirmekle suçladı.

Washington’un bu gelişmeler karşısında vereceği olası olumsuz tepkileri ilişkin kaygılar giderek artıyor. ABD, 2003’ten sonra kurulmasında rol aldığı INIS’nin, yerel müttefiklerinin yardımıyla Tahran’ın Irak’ın güvenlik ortamına hâkim olma çabalarını baltalayacak kilit araçlardan biri olduğunun farkında. Bu nedenle ABD, INIS’yi intikam almak, mezhepsel mücadeleyi yeniden alevlendirmek ve Amerikan çıkarlarını tehdit etmek için kullanabilecek radikal gruplardan uzak tutmak istiyordu.

Bu zorluğun üstesinden en az kayıpla gelmek için Sudani, INIS’nin başına geçti. Eski muhafızların bir parçası olarak görülen ve silahlı grupların çıkarlarına karşı hareket ettiği söylenen birkaç yetkilinin yerini aldı. Bu tür bir merkezci çözüm, Washington’a güvence verdi ve silahlı grupların tepkilerinin şiddetini azaltırken Sudani’nin INIS ile ilgili kararlarını mercek altında tuttu.

Maliye Bakanlığı Meselesi

Haşdi Şabi’nin, özellikle de AAH’nin Maliye Bakanlığı üzerinde kontrol kurmak istediğine dair işaretler de vardı. Bu konunun Washington’dan ve bu bakanlıkta büyük nüfuza sahip olan Sadr Hareketi ile daha önce bu bakanlığı yönetmiş olan ve bakanlıkla sorunları bulunan Kürdistan Demokrat Partisi de dahil diğer Iraklı taraflardan önemli tepkiler alması bekleniyordu.

Bu durum Sudani’yi, çıkarları çatışan tüm tarafları yatıştırmak için başka bir uzlaşmaya zorladı. Maliye Bakanı olarak, bakanlıkta uzun süre çalışmış bir teknokrat olan Taif Sami’yi seçti. ABD Dışişleri Bakanlığı kısa süre önce kendisine Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü verdi. Ayrıca ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Alina Romanowski tarafından “Demir Kadın” olarak tanımlandı.

Sami’nin hizip baskısına karşı koyabilecek kararlılığa sahip olduğuna dair bir inanç var. Irak hükümeti ile ABD Hazinesi arasındaki görüşmelere katıldı. İki taraf, dolar ihalesini kontrol etmek için stratejik bir çizelge belirlemek, Irak’ın bankacılık sistemini reforme edecek mekanizmalar ve tutarlı bir para politikası oluşturmak konusunda anlaştı. İki bakanlık arasındaki bu iş birliğinin, fraksiyonlardan büyük baskı görmesi halinde, maliye bakanlığının işlevini korumaya yönelik bir garanti içerdiği konusunda bir anlaşma var gibi görünüyor.

Petrol Kaçakçılığı Sorunu

Washington, yıllardır devam eden petrol kaçakçılığı ve bunun Irak devleti içindeki gruplar için paralel bir ekonomi yaratacağı konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor. Bu durum, hükümetin performansını ve bu soruna karşı etkili önlemler alma kabiliyetini değerlendirmek için bir standart haline geldi. Özellikle petrol kaçakçılığı operasyonlarında kullanılan ağ, hükümetteki çeşitli partiler ile silahlı gruplarla bağlantılı petrol kaçakçıları arasındaki gizli anlaşmalar nedeniyle 2017’de genişlemeye başladı.

Birbirini izleyen hükümetlerin bu taraflarla yüzleşmedeki başarısızlığı, aşırı kayıplara neden olduğu için sorunu daha da artırdı. 2019’da ABD istihbarat teşkilatları Irak hükümetine kaçakçılığa karışan taraflar hakkında rapor sundu. ABD’li yetkililer ayrıca Kataib-i Hizbullah, Asaib Ehl’il Hak ve Nuceba Hareketi’nin söz konusu kaçakçılık operasyonlarına karıştığının altını çizdi.

Bazı Cumhuriyetçi Kongre üyeleri, eski Kazımi hükümetinin petrol bakanı üzerinde baskı yapılmasını ve İran’ın uygulanan yaptırımları ihlal etmesini kolaylaştıran petrol kaçakçılığının durdurulmasını isteyen bir mektupla Başkan Biden’a başvurdular. 2022 tarihli bir ABD raporu, bu grupların petrol kaçakçılığından kazandığı paranın yılda yaklaşık 1,4 milyar ABD doları olduğunu ortaya koymuştu.

Sudani kaçakçılık faaliyetlerini engellemek için çeşitli adımlar attı. Göreve geldikten iki ay sonra hükümeti Basra’nın en büyük ham petrol kaçakçılığı ağını çökertmek için büyük bir mücadele başlatarak bu faaliyetlere karışan güvenlik liderlerini ve tüccarları tutukladı. Sudani daha sonra petrol kaçakçılığı çetelerine karşı amansız bir savaş yürüttüğünü de açıkladı. Geçen günlerde de Diyala vilayetinde petrol kaçakçılığının yüzde 30’unun yapıldığı geçitleri kapatarak bir adım daha attı.

Ancak resmi açıklamalar, bilinen grupların bu kaçakçılık operasyonlarına karıştığına değinmekten kaçınıyor. Onları kışkırtmak ya da Sudani’ye verdikleri desteği çekmeye zorlamak istemiyorlar. Hükümetin bazı önemli grupların rolünü gizlemek için adli makamlarla iş birliği yaptığı iddia edilen “Yüzyılın Hırsızlığı” bunun bir örneği. Kazımi hükümeti bu hırsızlıktan münhasıran sorumlu tutuldu. Bu dava şimdi Kazımi’yi Irak’ta siyasi hesaplaşmaya dönmeyi düşünmesi halinde hesap vermekle tehdit etmek için kullanılıyor.

En Kârlı: Koordinasyon Çerçevesi

Irak’taki gelişmeleri, özellikle de Koordinasyon Çerçevesi’nin ülkenin siyasi sahnesine hâkim olmasına yol açanları göz önünde bulunduran blok, Irak hükümetini yönetmek üzere kendi içinden ılımlı liderler çıkarmaya çalıştı. Bunu yapmak ABD-Şii ilişkilerini yeniden şekillendirebilir ve silahlı grupların çıkarları ve İran’la ilişkiler düzeyinde büyük fedakarlıklar yapmadan Washington’la atmosferi sakinleştirebilir. Bu durum Amerikan baskısını absorbe etmeye yardımcı olabilir.

Son aylarda Çerçeve, silahlı grupların ABD elçiliğine ve Irak’taki yabancı çıkarlara yönelik saldırılarına son verilmesi için bastırdı. Medya aygıtı, durumun koşullarıyla pragmatik bir şekilde ilgilenilmesi ve hükümete Irak’taki ABD askeri varlığıyla başa çıkması için yeterli zaman tanınması fikrini öne çıkararak bu silahlı grupların politikasında bu tür bir değişimi teşvik etmeye çalıştı.

Çerçeve ayrıca Sudani’nin Körfez Arap ülkelerine açılma politikalarını, İran, Suudi Arabistan ve Mısır ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik çabalarını ve Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesini desteklediğini açıkladı. Çerçevedeki bazı unsurlar tarafından desteklenen Sudani, Irak’ı doğu ekseninin bir parçası haline getirme arayışlarında silahlı grupların ilan edilen hedeflerinden ve temel propaganda temalarından biri olan Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ndeki merkezi rolü fikrinden vazgeçmeye başladı. Bunun yerine, bölgedeki Çin varlığına karşı temkinli davranan Washington’u rahatsız etmekten kaçınmak için bir alternatif olarak Kalkınma Yolu projesini destekliyor.

Koordinasyon Çerçevesi Sudani’nin yaklaşımını desteklemenin kendi çıkarına olduğunu gördü. Sudani’yi silahlı gruplar arasında uyumu sağlayabilecek ve Irak’ın komşularına karşı açıklığını artıracak güçlü bir karar mercii olarak sunarak Washington’la karşı karşıya gelmekten kaçınmak istiyor; Şii ittifakının tarafları ise gelecekteki iç gerilimleri öngörerek iktidarlarını güçlendirmekle meşgul. Pek çok gözlemci Amerikan Büyükelçisinin Bağdat’ta Çerçeve liderleriyle yaptığı sayısız görüşmenin Washington’un Irak siyasetindeki bu tür dönüşümleri anladığını gösterdiğine inanıyor. Sonuç olarak ABD, Sadr Hareketi’nin siyaset sahnesinden çekilmesi ve Koordinasyon Çerçevesi’nin artan etkisiyle ortaya çıkan yeni dengeyle gerçekçi bir şekilde ele alacaktır.

Sonuçlar

Başbakan Sudani taraf tutmanın kendisine korkunç bir senaryo sunacağının farkında. Kendisini bu göreve getiren Koordinasyon Çerçevesi’nin önemli bir parçası olan silahlı gruplarla doğrudan askeri çatışmaya girmekten kaçınmak istiyor. Ayrıca Washington’un bu meselelerle ilgili yaklaşımını göz ardı etmenin sonuçlarının da farkında ki bu da onu her iki tarafı da tatmin edecek geçici çözümler üretebileceği orta yol stratejisini benimsemeye sevk etti.

Son birkaç aydaki gelişmelerin de gösterdiği gibi, Washington’da, Irak Başbakanı’nın istihbarat ve maliye bakanlıklarını, silahlı grupların hakimiyetinden uzak tutması ve petrol kaçakçılığını engellemek için attığı adımların desteklenmesi gerektiğine dair bir inanç var. Washington, Sudani’yi gruplar arasındaki gerilimi yatıştırmak ve Irak’taki (ve Suriye’deki) ABD varlığına karşı askeri operasyonların artmasını önlemek için uygun bir arabulucu olarak görüyor gibi.

Bu da Biden yönetiminin Irak’ta yeni bir silahlı çatışmanın içine çekilmeme ve İran’la nükleer konuda anlaşma ihtimaline zarar verebilecek herhangi bir tırmanışı önleme arzusunu yansıtıyor. Ancak yine de grupların Irak devletini ele geçirmek için kullandıkları ekonomik ve mali rollerini genişletmeye devam edeceklerine dair korkular var.

Sudani’nin silahlı grupların kontrolünü kaybetmesi hem siyasi geleceği hem de Irak’ın geleceği için büyük bir sorun olacaktır. Geniş mali ayrıcalıklar karşılığında grupları dikta yönetiminden vazgeçmeye zorlayarak izlediği denge stratejisi, bu gruplardan bazıları ile devlet ve çeşitli organları arasında gelecekte yaşanabilecek bir çatışmayı önlemek için kalıcı bir çözüm ya da garanti olmayacaktır. Ayrıca bu durum, söz konusu grupların Irak devletini ele geçirme yönündeki nihai hedeflerine ulaşmaları için bir geçit işlevi görebilir.

Ortadoğu

Hürmüz kapanırsa petrol 90 dolara fırlayabilir

Yayınlanma

Citigroup’a göre, Hürmüz Boğazının kapatılması halinde Brent ham petrolü varil başına 90 dolara kadar yükselebilir.

Şirket, bu önemli su yolunun uzun süreli olarak kapatılmasının olası olmadığını da savundu.

Anthony Yuen ve Eric Lee’nin de aralarında bulunduğu analistler, bankanın mevcut iyimser senaryosuna atıfta bulunarak, “Boğazın kapatılması, fiyatlarda keskin bir artışa yol açabilir. Fakat tüm çabaların yeniden açılmaya odaklanacağı için sürecin kısa olacağını ve birkaç ay sürmeyeceğini düşünüyoruz,” dedi.

Hürmüz Boğazı, Basra Körfezinin girişinde bulunan dar bir su yolu ve OPEC’in önde gelen üreticileri Suudi Arabistan ve Irak da dahil olmak üzere, dünya günlük petrol üretiminin yaklaşık beşte biri buradan geçiyor.

Citigroup’un tahminine göre, birkaç ay boyunca günde yaklaşık 3 milyon varil petrol üretimi kesintiye uğrayabilir.

Citigroup’a göre, İran’ın ham petrol ihracatındaki herhangi bir kesinti, fiyatlar üzerinde beklenenden daha az etki yaratabilir. Banka, ülkenin sevkiyatlarının azaldığını ve Çin rafinerilerinin daha az alım yaptığını belirtti.

Brent vadeli işlemleri şu anda varil başına 77 dolar civarında işlem görüyor.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Tahran’ın menzilindeki ABD üsleri

Yayınlanma

ABD Başkanı Trump’ın İran’a doğrudan saldırı seçeneğini gündeme alması durumunda İran’ın hedef alabileceği ABD üsleri bölgenin dört bir yanına yayılmış durumda. İran’ın Katar’ı bu ülkedeki ABD üssünün meşru hedef olduğu yönünde uyardığı belirtiliyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a yönelik doğrudan saldırıları gündeme almasıyla, Ortadoğu’daki Amerikan üsleri misilleme tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Tahran yönetimi, saldırı durumunda hızla karşılık vereceğini net bir şekilde duyurdu.

İran Savunma Bakanı Aziz Nasirzadeh, “ABD saldırırsa, bölgedeki tüm ABD üsleri menzilimizde ve cesurca hedef alınacaklar” dedi. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de sosyal medyadan yaptığı açıklamada, “Eğer ABD bu çatışmaya askeri olarak girerse, uğrayacağı zarar kesinlikle telafi edilemez olacak” ifadelerini kullandı.

Şu anda Ortadoğu’da on binlerce Amerikan askeri konuşlanmış durumda.

ABD üsleri

Washington Post’un yaptığı derlemeye göre İran’ın olası misillemesinin hedefi olabilecek Ortadoğu’daki Amerikan askeri üsleri şöyle:

Irak’ta Ayn’ül Esad Hava Üssü, başkent Bağdat’ın 240 kilometre batısında yer alıyor ve ABD ile Irak hava kuvvetlerinin ortak kullanımında. Binlerce Amerikan askerine ev sahipliği yapan üs, ülkedeki en büyük ABD konuşlanması olarak öne çıkıyor. İran ve Irak’taki milis güçler tarafından son yıllarda defalarca hedef alındı.

ABD’nin Ocak 2020’de İranlı General Kasım Süleymani’yi öldürmesinin ardından, İran bu üsse 16 füze fırlatmış; 11’i isabet etmiş, onlarca ABD askeri yaralanmıştı. Aynı saldırı sırasında Irak’ın kuzeyindeki Erbil’de bulunan başka bir ABD üssü de hedef alınmıştı.

Irak’taki direniş örgütleri Ayn’ül Esad üssüne en son ağustos ayında füze ve İHA saldırısı düzenledi.

Suriye’deki ABD varlığı da dikkat çekiyor. Trump yönetimi, bu ay yaptığı açıklamada ülkedeki 8 ABD üssünden yalnızca birinin, güneydeki Tanf Üssü’nün korunacağını duyurdu. Ancak çekilme takvimi belirsizliğini koruyor. Tanf’ın 20 kilometre güneyinde yer alan Ürdün’deki Tower 22 adlı ABD ileri karakolu, Ocak 2024’te düzenlenen bir İHA saldırısında üç ABD askerinin hayatını kaybettiği, onlarcasının da yaralandığı olayla gündeme gelmişti.

Basra Körfezi’ndeki stratejik konuşlanmalar

ABD’nin Körfez bölgesindeki en büyük deniz gücü konuşlanması, Bahreyn’deki Deniz Destek Tesisi. ABD 5. Filosu’nun karargâhı olan bu üste yaklaşık 8 bin 300 ABD askeri görev yapıyor. Katar’da bulunan El-Udeyd Hava Üssü ise Ortadoğu’daki en büyük ABD askeri varlığına sahip tesis. Doha’nın güneybatısında yer alan üs, 10 binden fazla askeri ağırlayabiliyor ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) için ileri komuta merkezi işlevi görüyor.

Kuveyt’teki Kamp Buehring ve Ali El-Salem Hava Üssü, ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri’nde yer alan El-Dafra Hava Üssü, ABD Hava Kuvvetleri’nin 380. Hava Görev Kanadı’na ev sahipliği yapıyor.

Avrupalı bir yetkiliye göre, İranlı yetkililer bu hafta Katar’a ABD üslerinin olası ABD saldırısına karşılık olarak “meşru hedef” olacağı uyarısını yaptı.

Diplomatik noktalar ve sivil tehditler

Bölgede bulunan ABD büyükelçilikleri ve diplomatik misyonları da potansiyel hedefler arasında yer alıyor. ABD, Irak ve İsrail’deki bazı diplomatik personel ve aile bireylerini tahliye etti.

İran’taki direniş örgütlerinin bölgedeki ABD personeline ve çıkarlarına saldırı düzenleyebileceği iddia ediliyor. Haşdi Şabi bileşenlerinden Hizbullah Tugayları’nın (Ketaib Hizbullah) güvenlik yetkilisi Ebu Ali el-Askeri, “Amerikan üsleri, ördek avına dönüşecek… Gökyüzünde uçaklarını bekleyen sürprizlerden bahsetmeye bile gerek yok” dedi.

Bu gelişmelerin ardından Fransa’nın ulusal havayolu şirketi Air France ve Hollanda Kraliyet Havayolları (KLM) çarşamba gecesi Dubai Uluslararası Havalimanı’na yapılan tüm uçuşları iptal etti. Air France, gerekçe olarak “bölgedeki güvenlik durumunu” gösterdi.

ABD’nin olası saldırı noktaları: Whiteman ya da Diego Garcia

ABD’nin İran çevresindeki üsleri saldırı gerçekleştirebilecek kapasiteye sahip olsa da uzmanlara göre büyük çaplı bir operasyon daha çok bölge dışından desteklenecek.

ABD Hava Kuvvetleri’ne ait B-2 hayalet bombardıman uçağı, İran’ın yeraltındaki Fordo nükleer tesisi gibi hedefleri vurabilecek “sığınak delici” bombaları taşıyabilen tek uçak türü. Bu uçaklar, Missouri’deki Whiteman Hava Üssünden kalkarak Ortadoğu’ya 30 saatten uzun sürede havada yakıt ikmali yapılan uçuşlarla ulaşabiliyor.

Pazar günü ABD, ana karadan Avrupa’ya en az 30 yakıt ikmal uçağı konuşlandırdı.

Olası saldırılar ayrıca, Hint Okyanusu’ndaki Diego Garcia Adası’nda bulunan Deniz Destek Tesisinden de yapılabilir. İngiltere’ye ait olan bu askeri adada ABD ve İngiliz donanması ortak operasyon yürütüyor. Analistlere göre B-2 uçakları buradan İran’a 5-6 saat içinde ulaşabiliyor. ABD daha önce buradan Irak ve Afganistan’a yönelik saldırılar gerçekleştirmişti.

Pentagon ayrıca, bu hafta USS Nimitz uçak gemisini Orta Doğu’ya yönlendirdi. Gemi, bölgede halihazırda görev yapan USS Carl Vinson ile birlikte iki ABD uçak gemisinden biri olacak.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Grossi: UAEA raporu İran’a saldırı için temel oluşturmaz

Yayınlanma

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, ajansın İran hakkındaki son raporunun bu ülkeye yönelik bir askeri harekata gerekçe olamayacağını belirtti.

Grossi, CNN‘e verdiği röportajda, belgenin “yeni bir şey içermediğini” vurguladı.

Grossi, “İran’daki nükleer denetimlere ilişkin rapor, herhangi bir askeri eylem için temel teşkil edemez. Askeri harekat, bizim söylediklerimizle hiçbir ilgisi olmayan siyasi bir karar. Ayrıca, bu raporda söylediklerimiz esasen yeni bir şey değil,” diye konuştu.

‘Sistematik nükleer silah programına dair kanıt yok’

Grossi, UAEA’nın elinde İran’ın sistematik bir nükleer silah geliştirme ve üretme programı yürüttüğüne dair herhangi bir gösterge bulunmadığını da sözlerine ekledi.

UAEA Başkanı, 18 Haziran’daki bir başka açıklamasında da İran’ın nükleer silah programı yürüttüğüne dair bir kanıt görmediklerini ifade etmişti.

Grossi, güvenlik koşulları elverdiğinde, ajansın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) kapsamındaki yükümlülükler uyarınca ülkedeki denetimlere devam edeceğini belirtmişti.

İran’ın nükleer programı, Tahran ile Batılı güçler ve özellikle İsrail arasında uzun süredir devam eden bir gerilim kaynağı.

Tel Aviv, İran’ın nükleer silah elde etme niyetinde olduğunu iddia ederken, Tahran ise nükleer faaliyetlerinin tamamen barışçıl amaçlı olduğunu savunuyor.

ABD’li Senatör Warner: İstihbaratımız İran’ın nükleer silah programına dair kanıt bulamadı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English