Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Sudani’nin ABD ve Haşdi Şabi arasındaki denge siyaseti

Yayınlanma

Irak, 2003’teki işgalden bu yana 20 yıldır İran ve ABD arasında yaşanan “bilek güreşi”nin merkezinde yer alıyor. Bölgede etkili iki aktör arasında sıkışan Sudani liderliğindeki son Irak hükümeti iki güç arasındaki çekişmeden en az zararla çıkmanın yollarını arıyor.

Birleşik Arap Emirlikleri merkezli The Emirates Policy Center’ın (EPC)Irak Çalışmaları Bölümü, Sudani’nin izlediği “denge” siyasetini ve bu siyasetin geleceğine ilişkin senaryoları ele alıyor:

 

Sudani Hükümeti’nin Washington ve Irak’ın Silahlı Şii Grupları Arasındaki Denge Oyunu

Temel Çıkarımlar

  • Irak Başbakanı göreve geldiğinden bu yana Washington’un çıkarlarının İran yanlısı Halk Seferberlik Güçleri’nin (Haşdi Şabi) çıkarlarıyla çeliştiği zorlu meseleleri yönetmekle karşı karşıya kaldı.
  • Bu durum onu dengeli bir strateji ve her iki tarafı da tatmin eden geçici çözümler benimsemeye yöneltti.
  • Koordinasyon Çerçevesi, Başbakan Sudani’yi silahlı grupları kontrol edebilecek, Irak’ın komşularına karşı açıklığını pekiştirebilecek ve Washington ile karşı karşıya gelmekten kaçınabilecek güçlü bir karar mercii olarak sunmanın kendi çıkarına olduğuna inanıyor.
  • Washington, Sudani’yi Şii gruplarla gerilimi azaltacak uygun bir arabulucu olarak görüyor.

Yeni Irak hükümeti Kasım 2022’de Sadr Hareketi’nin siyaset sahnesinden çekilmesinin ardından kuruldu. Bu çekilme, Koordinasyon Çerçevesi’ne, özellikle de radikal unsurlarına, hükümetin eylemlerinin ana hatlarının belirlenmesinde etkili bir rol verdi. Asaib Ehli’l Hak (AAH) örgütü, ekonomik durumunu, mali imkanlarını ve gelecek seçimlerdeki konumunu sağlamlaştırmak için Irak devletinin çekirdek yapısına sızma ve nüfuzunu artırma fırsatını değerlendirme çabalarına başladı.

Buna karşılık Amerikan yönetimi endişeliydi ve bu gelişmeleri Irak’ın İran’ın etkisine daha fazla boyun eğmeye doğru gittiğinin kanıtı olarak görüyordu. Sudani, hükümetinin uluslararası onay alması için desteğine ihtiyaç duyduğu Washington’u yatıştırmaya çalışmak ile İran Devrim Muhafızları’na yakın Halk Seferberlik Güçleri’ne (Haşdi Şabi) karşılık vermek arasında utanç verici bir pozisyonda. Bu sorunla başa çıkmak için merkezci bir strateji seçti ve şu ana kadar göreli istikrar ve bölgesel sükunetten faydalanarak başarı elde etti.

Güvenlik Güçleri

Yeni hükümetin kurulmasından bu yana Çerçeve güçleri ve onlara yakın gruplar güvenlik kurumları üzerinde hâkimiyet kurma yarışına giriştiler. Örneğin AAH, ülkenin güvenlik kurumlarındaki mutlak güç merkezlerinden biri olan Irak Ulusal İstihbarat Servisi’ni (INIS) kontrol etmek istiyor. AAH, Mustafa Kazımi deneyiminin tekrarlanmasını ve INIS’nin başına Amerikalılara ve muhalif gruplara yakın bir ismin gelmesini istemiyor. INIS’nin savaşçılarını tutuklayabileceği ve hareketlerini kısıtlayabileceği konusunda endişeleri var. AAH ayrıca INIS’yi havaalanı operasyonuna katkıda bulunmak, seçimlere hile karıştırmak ve sokak protestolarını alevlendirmekle suçladı.

Washington’un bu gelişmeler karşısında vereceği olası olumsuz tepkileri ilişkin kaygılar giderek artıyor. ABD, 2003’ten sonra kurulmasında rol aldığı INIS’nin, yerel müttefiklerinin yardımıyla Tahran’ın Irak’ın güvenlik ortamına hâkim olma çabalarını baltalayacak kilit araçlardan biri olduğunun farkında. Bu nedenle ABD, INIS’yi intikam almak, mezhepsel mücadeleyi yeniden alevlendirmek ve Amerikan çıkarlarını tehdit etmek için kullanabilecek radikal gruplardan uzak tutmak istiyordu.

Bu zorluğun üstesinden en az kayıpla gelmek için Sudani, INIS’nin başına geçti. Eski muhafızların bir parçası olarak görülen ve silahlı grupların çıkarlarına karşı hareket ettiği söylenen birkaç yetkilinin yerini aldı. Bu tür bir merkezci çözüm, Washington’a güvence verdi ve silahlı grupların tepkilerinin şiddetini azaltırken Sudani’nin INIS ile ilgili kararlarını mercek altında tuttu.

Maliye Bakanlığı Meselesi

Haşdi Şabi’nin, özellikle de AAH’nin Maliye Bakanlığı üzerinde kontrol kurmak istediğine dair işaretler de vardı. Bu konunun Washington’dan ve bu bakanlıkta büyük nüfuza sahip olan Sadr Hareketi ile daha önce bu bakanlığı yönetmiş olan ve bakanlıkla sorunları bulunan Kürdistan Demokrat Partisi de dahil diğer Iraklı taraflardan önemli tepkiler alması bekleniyordu.

Bu durum Sudani’yi, çıkarları çatışan tüm tarafları yatıştırmak için başka bir uzlaşmaya zorladı. Maliye Bakanı olarak, bakanlıkta uzun süre çalışmış bir teknokrat olan Taif Sami’yi seçti. ABD Dışişleri Bakanlığı kısa süre önce kendisine Uluslararası Cesur Kadınlar Ödülü verdi. Ayrıca ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Alina Romanowski tarafından “Demir Kadın” olarak tanımlandı.

Sami’nin hizip baskısına karşı koyabilecek kararlılığa sahip olduğuna dair bir inanç var. Irak hükümeti ile ABD Hazinesi arasındaki görüşmelere katıldı. İki taraf, dolar ihalesini kontrol etmek için stratejik bir çizelge belirlemek, Irak’ın bankacılık sistemini reforme edecek mekanizmalar ve tutarlı bir para politikası oluşturmak konusunda anlaştı. İki bakanlık arasındaki bu iş birliğinin, fraksiyonlardan büyük baskı görmesi halinde, maliye bakanlığının işlevini korumaya yönelik bir garanti içerdiği konusunda bir anlaşma var gibi görünüyor.

Petrol Kaçakçılığı Sorunu

Washington, yıllardır devam eden petrol kaçakçılığı ve bunun Irak devleti içindeki gruplar için paralel bir ekonomi yaratacağı konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor. Bu durum, hükümetin performansını ve bu soruna karşı etkili önlemler alma kabiliyetini değerlendirmek için bir standart haline geldi. Özellikle petrol kaçakçılığı operasyonlarında kullanılan ağ, hükümetteki çeşitli partiler ile silahlı gruplarla bağlantılı petrol kaçakçıları arasındaki gizli anlaşmalar nedeniyle 2017’de genişlemeye başladı.

Birbirini izleyen hükümetlerin bu taraflarla yüzleşmedeki başarısızlığı, aşırı kayıplara neden olduğu için sorunu daha da artırdı. 2019’da ABD istihbarat teşkilatları Irak hükümetine kaçakçılığa karışan taraflar hakkında rapor sundu. ABD’li yetkililer ayrıca Kataib-i Hizbullah, Asaib Ehl’il Hak ve Nuceba Hareketi’nin söz konusu kaçakçılık operasyonlarına karıştığının altını çizdi.

Bazı Cumhuriyetçi Kongre üyeleri, eski Kazımi hükümetinin petrol bakanı üzerinde baskı yapılmasını ve İran’ın uygulanan yaptırımları ihlal etmesini kolaylaştıran petrol kaçakçılığının durdurulmasını isteyen bir mektupla Başkan Biden’a başvurdular. 2022 tarihli bir ABD raporu, bu grupların petrol kaçakçılığından kazandığı paranın yılda yaklaşık 1,4 milyar ABD doları olduğunu ortaya koymuştu.

Sudani kaçakçılık faaliyetlerini engellemek için çeşitli adımlar attı. Göreve geldikten iki ay sonra hükümeti Basra’nın en büyük ham petrol kaçakçılığı ağını çökertmek için büyük bir mücadele başlatarak bu faaliyetlere karışan güvenlik liderlerini ve tüccarları tutukladı. Sudani daha sonra petrol kaçakçılığı çetelerine karşı amansız bir savaş yürüttüğünü de açıkladı. Geçen günlerde de Diyala vilayetinde petrol kaçakçılığının yüzde 30’unun yapıldığı geçitleri kapatarak bir adım daha attı.

Ancak resmi açıklamalar, bilinen grupların bu kaçakçılık operasyonlarına karıştığına değinmekten kaçınıyor. Onları kışkırtmak ya da Sudani’ye verdikleri desteği çekmeye zorlamak istemiyorlar. Hükümetin bazı önemli grupların rolünü gizlemek için adli makamlarla iş birliği yaptığı iddia edilen “Yüzyılın Hırsızlığı” bunun bir örneği. Kazımi hükümeti bu hırsızlıktan münhasıran sorumlu tutuldu. Bu dava şimdi Kazımi’yi Irak’ta siyasi hesaplaşmaya dönmeyi düşünmesi halinde hesap vermekle tehdit etmek için kullanılıyor.

En Kârlı: Koordinasyon Çerçevesi

Irak’taki gelişmeleri, özellikle de Koordinasyon Çerçevesi’nin ülkenin siyasi sahnesine hâkim olmasına yol açanları göz önünde bulunduran blok, Irak hükümetini yönetmek üzere kendi içinden ılımlı liderler çıkarmaya çalıştı. Bunu yapmak ABD-Şii ilişkilerini yeniden şekillendirebilir ve silahlı grupların çıkarları ve İran’la ilişkiler düzeyinde büyük fedakarlıklar yapmadan Washington’la atmosferi sakinleştirebilir. Bu durum Amerikan baskısını absorbe etmeye yardımcı olabilir.

Son aylarda Çerçeve, silahlı grupların ABD elçiliğine ve Irak’taki yabancı çıkarlara yönelik saldırılarına son verilmesi için bastırdı. Medya aygıtı, durumun koşullarıyla pragmatik bir şekilde ilgilenilmesi ve hükümete Irak’taki ABD askeri varlığıyla başa çıkması için yeterli zaman tanınması fikrini öne çıkararak bu silahlı grupların politikasında bu tür bir değişimi teşvik etmeye çalıştı.

Çerçeve ayrıca Sudani’nin Körfez Arap ülkelerine açılma politikalarını, İran, Suudi Arabistan ve Mısır ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik çabalarını ve Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesini desteklediğini açıkladı. Çerçevedeki bazı unsurlar tarafından desteklenen Sudani, Irak’ı doğu ekseninin bir parçası haline getirme arayışlarında silahlı grupların ilan edilen hedeflerinden ve temel propaganda temalarından biri olan Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ndeki merkezi rolü fikrinden vazgeçmeye başladı. Bunun yerine, bölgedeki Çin varlığına karşı temkinli davranan Washington’u rahatsız etmekten kaçınmak için bir alternatif olarak Kalkınma Yolu projesini destekliyor.

Koordinasyon Çerçevesi Sudani’nin yaklaşımını desteklemenin kendi çıkarına olduğunu gördü. Sudani’yi silahlı gruplar arasında uyumu sağlayabilecek ve Irak’ın komşularına karşı açıklığını artıracak güçlü bir karar mercii olarak sunarak Washington’la karşı karşıya gelmekten kaçınmak istiyor; Şii ittifakının tarafları ise gelecekteki iç gerilimleri öngörerek iktidarlarını güçlendirmekle meşgul. Pek çok gözlemci Amerikan Büyükelçisinin Bağdat’ta Çerçeve liderleriyle yaptığı sayısız görüşmenin Washington’un Irak siyasetindeki bu tür dönüşümleri anladığını gösterdiğine inanıyor. Sonuç olarak ABD, Sadr Hareketi’nin siyaset sahnesinden çekilmesi ve Koordinasyon Çerçevesi’nin artan etkisiyle ortaya çıkan yeni dengeyle gerçekçi bir şekilde ele alacaktır.

Sonuçlar

Başbakan Sudani taraf tutmanın kendisine korkunç bir senaryo sunacağının farkında. Kendisini bu göreve getiren Koordinasyon Çerçevesi’nin önemli bir parçası olan silahlı gruplarla doğrudan askeri çatışmaya girmekten kaçınmak istiyor. Ayrıca Washington’un bu meselelerle ilgili yaklaşımını göz ardı etmenin sonuçlarının da farkında ki bu da onu her iki tarafı da tatmin edecek geçici çözümler üretebileceği orta yol stratejisini benimsemeye sevk etti.

Son birkaç aydaki gelişmelerin de gösterdiği gibi, Washington’da, Irak Başbakanı’nın istihbarat ve maliye bakanlıklarını, silahlı grupların hakimiyetinden uzak tutması ve petrol kaçakçılığını engellemek için attığı adımların desteklenmesi gerektiğine dair bir inanç var. Washington, Sudani’yi gruplar arasındaki gerilimi yatıştırmak ve Irak’taki (ve Suriye’deki) ABD varlığına karşı askeri operasyonların artmasını önlemek için uygun bir arabulucu olarak görüyor gibi.

Bu da Biden yönetiminin Irak’ta yeni bir silahlı çatışmanın içine çekilmeme ve İran’la nükleer konuda anlaşma ihtimaline zarar verebilecek herhangi bir tırmanışı önleme arzusunu yansıtıyor. Ancak yine de grupların Irak devletini ele geçirmek için kullandıkları ekonomik ve mali rollerini genişletmeye devam edeceklerine dair korkular var.

Sudani’nin silahlı grupların kontrolünü kaybetmesi hem siyasi geleceği hem de Irak’ın geleceği için büyük bir sorun olacaktır. Geniş mali ayrıcalıklar karşılığında grupları dikta yönetiminden vazgeçmeye zorlayarak izlediği denge stratejisi, bu gruplardan bazıları ile devlet ve çeşitli organları arasında gelecekte yaşanabilecek bir çatışmayı önlemek için kalıcı bir çözüm ya da garanti olmayacaktır. Ayrıca bu durum, söz konusu grupların Irak devletini ele geçirme yönündeki nihai hedeflerine ulaşmaları için bir geçit işlevi görebilir.

ORTADOĞU

UCM Hakiminden İsrail’in “tarafsızlık” sorgusuna yanıt

Yayınlanma

Beti Hohler

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail’in kendisi hakkındaki tarafsızlık sorgulamasına ilişkin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama kararını verecek dairenin yeni atanan üyesi Hâkim Beti Hohler’in yanıtını yayınladı.

İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkındaki tutuklama talebi kararını verecek hâkim heyetine yeni atanan Hohler, savcılıktaki geçmiş görevine ilişkin İsrail’in sorularını yanıtladı.

UCM Hakimi Hohler’in sunduğu detaylı yanıtla, İsrail’in yargı sürecini geciktirmeye ve hakimin tarafsızlığını sorgulama yönelik girişimi temelsiz kaldı.

Tarafsızlık tartışması

Hohler’in UCM hakimliğine seçilmeden önce UCM Savcılık Ofisinde çalışmış olmasının, tarafsızlığına gölge düşürebileceğini öne süren İsrail Başsavcılığının UCM’ye yönelttiği sorulara verilen yanıtta, Filistin soruşturmasında görev almadığını belirtti. Hohler, savcılık bürosunda çalıştığı dönemde Filistin soruşturmasına doğrudan ya da dolaylı olarak katılmadığını ve soruşturmada görev alan personelle çalışmadığını kaydetti.

Eski Mossad şefi savaş suçları soruşturması nedeniyle eski UCM savcısını tehdit etmiş

İsrailli yetkililer hakkında yürütülen soruşturmanın belgelerine, soruşturma planlarına, evraklarına, delillerine veya gizli belgelere hiçbir şekilde erişmediğini aktaran Hohler, bu bilgi ve belgelerin kendisine başka şekilde de getirilmediğini ifade etti.

Yanıtında UCM’deki tüm soruşturmalara erişim sağlayan bir konumda çalışmadığını anlatan Hohler, Savcılıktaki görevinde kendisine danışılan ve görüş bildirdiği konular içinde Filistin soruşturmasının yer almadığını vurguladı.

Hohler, ağırlıklı olarak Filipinler’deki olayların soruşturulmasında görev aldığını ve etkileşime girdiği soruşturmalar içinde Filistin’in yer almadığını belirtti.

ABD Temsilciler Meclisi, UCM’ye yaptırım yasasını geçirdi

Tarafsızlığından makul gerekçelerle şüphelenilen bir hâkimin görevinden çekilmesi gerektiğine inandığını aktaran Hohler, görevinin gerektirdiği özelliklerin farkında olduğunu kaydetti. Hohler, Savcılık Ofisini de konuya ilişkin elindeki bilgileri mahkemeye sunmaya davet etti.

UCM’deki süreci geciktirme çabaları

Önceki UCM Başsavcısı Fatou Bensouda 16 Ocak 2015’te, Filistin’deki duruma ilişkin ön inceleme başlattığını duyurmasının ardından, Aralık 2019’da soruşturma için gerekli kriterlerin karşılandığını açıklamasına rağmen, Filistin topraklarının nereyi kapsadığı ve mahkemenin hangi topraklarda işlenen suçlara bakabileceğinin tespit edilmesi için ön yargılama dairesinden görüş istemişti.

Söz konusu görüşün verilmesi sırasında birçok UCM ülkesi ve sivil toplum kuruluşunun (STK) sürece dahil olmasıyla yaklaşık 2 yıl sonunda, ön inceleme tamamlanmış ve soruşturma ancak 3 Mart 2021’de başlatılmıştı.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

UCM Başsavcılığının 20 Mayıs’ta Binyamin Netanyahu, Yoav Gallant ve üç Hamas lideri hakkında istediği tutuklama kararı talebi, İsrail ve müttefiklerinin sistematik engelleme çabalarıyla karşılaşmaya devam etti.

İngiltere’nin temmuzda başlattığı yetki itirazıyla yeni bir gecikme süreci başlamıştı. İngiltere’nin Filistin’in devlet statüsünü sorgulayarak UCM’nin yargı yetkisine itiraz etmesi ve daha sonra 64 ülke, kuruluş ve kişinin beyanlarının da sürece dahil edilmesiyle birlikte, tutuklama kararından önce yargılama yetkisi tartışmalarına girilmişti.

Bunun yanında Netanyahu hakkındaki tutuklama kararı talebini incelemekle görevli bir numaralı Ön Yargılama Dairesinin başkanı Hâkim Julia Motoc’un “sağlık nedenleri ve adaletin düzgün işleyişini koruma ihtiyacı” gerekçesiyle görevinden çekildiği açıklanmıştı.

UCM, Motoc’un yerine Sloven Hâkim Beti Hohler’in atandığını bildirmişti.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

UCM’deki Filistin süreci devam ederken, Mahkeme Taraf Devletler Meclisi Başkanlığından yapılan açıklamada, Başsavcı Kerim Han hakkında Savcılık Ofisi çalışanlarından birine yönelik “uygunsuz davranış” iddialarının bağımsız bir komisyon tarafından incelendiği duyurulmuştu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas’tan Gazze’nin yönetimi için “komite” önerisine şartlı onay

Yayınlanma

Hamas’ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, El-Aksa televizyonuna yaptığı açıklamada Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması teklifini, bu komitenin tamamen yerel olması şartıyla kabul ettiklerini söyledi.

Hayye, Gazze’de ateşkes görüşmeleriyle ilgili açıklamasında “Masaya Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması yönünde bir fikir konuldu. Bu, Mısırlı kardeşlerimizin sunduğu bir öneri. Biz buna sorumlu bir yaklaşımla ve olumlu bir şekilde yanıt verdik. Komitenin Gazze’yi tamamen yerel bir şekilde yönetmesi ve oradaki günlük hayata dair her şeyi denetlemesi şartıyla bu öneriyi kabul ediyoruz” dedi.

Çin’de bir araya gelen Hamas ve El Fetih birleşme için diyaloğu sürdürme sözü verdi

Hamas ve Fetih hareketleri, bu ayın başında Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması ve ateşkes görüşmeleri çerçevesinde Mısır’ın başkenti Kahire’de bir araya gelmişti.

Hayye, Hamas ve İsrail arasında dolaylı olarak yürütülen ateşkes ve esir takası müzakerelerine ilişkin de “İsrail soykırımı durmadan esir takası olmayacak. Nitekim bu birbirine bağlı bir denklem. Biz tüm açıklıkla şunu söylüyoruz. Bu saldırganlığın durmasını istiyoruz. Herhangi bir esir takası olması için önce bu saldırılar durmalı” ifadelerini kullandı.

“Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkesi engelliyor”

Ateşkes anlaşmasına hazır olduklarını ancak İsrail’in de bu konuda gerçekten istekli olması gerektiğini belirten Hayye, “Ateşkes müzakerelerini harekete geçirmek için arabulucu ülkelerle temaslarımız sürüyor. Ancak Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkes müzakerelerinde ilerlemeyi engelliyor” diye konuştu.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’nde süren saldırılarının durdurulması için taraflar arasında uzun süredir dolaylı müzakereler yürütülüyor. Katar, ABD ve Mısır’la İsrail ve Hamas arasındaki ateşkes ve esir takası anlaşmalarına arabuluculuk ediyor.

“Ya Philadelphia ya anlaşma”

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ve uluslararası kamuoyunda, siyasi nedenlerle Hamas ile esir takası anlaşması yapmamakla suçlanıyor. İsrail’in anlaşma taslağına eklediği maddelerin özellikle Mısır-Gazze sınır hattı Philadelphia Koridoru’nda kontrolünü sürdürme ısrarının müzakereleri zora soktuğu vurgulanıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail Meclis kürsüsünden Netanyahu’ya “seri katil” dedi

Yayınlanma

Ayman Ode

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya Gazze’deki sivil ölümlerinden ötürü “barışın seri katilisin” diyen Filistin asıllı İsrail Meclisi (Knesset) üyesi Ayman Odeh zorla kürsüden uzaklaştırıldı.

Odeh, Knesset’teki konuşmasında, İsrail ordusunun Gazze’de, sivil ayırt etmeksizin düzenlediği saldırılardan dolayı Netanyahu’yu eleştirdi.

İsrail saldırılarında henüz yeni doğmuş ikiz bebeğini ve eşini, doğum belgesini almaya gittiği esnada düzenlenen saldırıda kaybeden Muhammed Ebu el-Kumsan’ın hikayesini anlatan Odeh, “Gazze’de sisteminizin öldürdüğü 17 bin 385 bebek var; bunların 825’i bir yaşın altında” dedi.

Netanyahu’ya Gazze öldürülen sivil, kadın ve çocuklara ilişkin sert eleştiriler yönelten Odeh sözlerini şöyle sürdürdü: “Gazze’de 35 bin 55 yetim bebek var. Hepsinin kanı peşinizi bırakmayacak ve yine de küstahlığınızla Uluslararası Ceza Mahkemesinde nasıl suçlandığınızı merak edeceksiniz. Binyamin Netanyahu senin düşüncen nedir? Düşüncen nedir? 30 yıldır barışın seri katili oldun.”

Konuşması yarıda kesilen Odeh’in Knesset’te bulunanlarca kürsüden uzaklaştırıldığı görüldü.

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta üç günlük ikiz bebeklerinin doğum belgesini almak için evinden çıkan Filistinli Muhammed Ebu el-Kumsan, eşini ve çocuklarını 13 Ağustos’ta İsrail saldırısında kaybetmişti.

Filistinli baba, bebeklerinin doğum belgesini almak için dışarı çıktıktan kısa bir süre sonra, İsrail ordusu sığındıkları evi bombalamıştı. Evde bulunan eşi ile Aysel ve Aser ismini verdikleri ikiz bebekleri ve kayınvalidesi saldırıda yaşamını yitirmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English