Suriye ile normalleşmeye karşı olanlar: ABD, Pentagon destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG), İdlib ve Halep kırsalında etkin olan ve Türkiye’nin de terör örgütü saydığı Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki bazı gruplar…
ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price,“Acımasız diktatör Beşar Esad’ı eski durumuna döndürmek için ilişkilerini iyileştiren veya destek veren ülkeleri desteklemiyoruz,” diyor. Ancak üst düzey ABD’li yetkililerden, senatörlerden ve Avrupa başkentlerinden yüksek sesle itirazlar gelmediğini de not edelim. 18 Ocak’ta ABD’ye gidecek olan Çavuşoğlu, da “ABD ‘Neden görüşüyorsunuz’ demedi ama normalleşmeye karşı olduklarını anlıyoruz” dedi.
Suriye’deki örgütler cephesinden bakılırsa; HTŞ adlı terör koalisyonunun lideri Ebu Muhammed el Colani, ‘uzlaşmayacağız’ başlıklı dört dakikalık bir video yayımladı. Colani, “Suriye rejimi ve Rus müttefikinin Türk tarafıyla yaptığı görüşmeler, amaçlarımızdan ciddi bir sapma anlamına geliyor” diye konuştu.
Suriye’deki ayrılıkçı yapılanmanın (YPG/PYD/SDG) siyasi çatısı işlevini gören Suriye Demokratik Konseyi de Ankara-Şam ittifakına karşı “muhalefeti” birleşmeye çağırdı: “Devrim ve muhalefet güçlerini Türkiye ile Şam arasındaki ittifaka karşı durmaya ve yıkmaya, tiranlığa ve çıkarları uğruna Suriyelilerin kanını satanlara karşı birleşmeye davet ediyoruz.”
Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) yörüngesindeki Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nden (ENKS) Abdullah Gedo da Ankara – Şam yakınlaşmasının siyasi boyuta taşınmasından Suriye muhalefetinin rahatsızlık duyacağını belirtti.
Suriye’nin kuzeyinde ÖSO ve HTŞ kontrolündeki birçok yerleşim yerinde sözde ‘Suriye devrimine’ bağlılık yeminleri edilerek protesto gösterileri düzenlendi.
Elde kalan “Suriye muhalefeti”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı El-Muslat, Suriye Müzakere Komisyonu Başkanı Bedir Camus ve Suriye Geçici Hükümeti Başbakanı Abdurrahman Mustafa ile görüştü. Çavuşoğlu, “2254 sayılı BMGK Kararı uyarınca Suriye muhalefetine ve halkına desteğimizi yineledik” diyor.
SMDK Başkanı Salim el Muslat’ın “Türkiye, Suriye devriminin ve muhalif güçlerin güçlü bir müttefiki. 2118 ve 2254 sayılı Cenevre Kararları başta olmak üzere Suriye meselesine ilişkin tüm uluslararası kararlarda Türkiye’nin böyle kalacağını ümit ediyorum,” sözlerinde bir miktar tedirginlik sezmek de mümkün.
Bahsi geçen 2254 sayılı karar, “birlik hükümeti” kurulması ve ardından seçimlerin gerçekleştirilmesi için çağrı yapıyor. Ancak Şam, silahlı gücüyle devleti ele geçirme olanağı kalmayan muhalif gruplara yönetimde alan açmaya istekli değil.
‘Geçici Hükümet Başbakanı’ gibi sıfatlar kullanılsa da bu siyasi kurgunun Suriye’de patikte bir karşılığı yok. Bu grupların olası bir Suriye barışında yer bulması Ankara’nın temel öncelikleri arasında gibi görünse de bunun gerçekçi bir yaklaşım olmadığı ve bu yapıların pazarlığın belli bir aşamasında devreden çıkartılacak bir ‘kart’ olduğu ortada.
Sayısız disiplinsiz grubu bir araya getirip ÖSO’yu ‘Suriye Milli Ordusu’na (SMO) çevirme çabalarının da beyhude olduğu geçtiğimiz sonbahardaki SMO-HTŞ çatışmalarında netleşti. Zaten 2016’dan sonra ÖSO’nun rolü, Esad’ı devirmekten hızla PKK’nın Suriye uzantısıyla mücadeleye doğru Ankara’nın politika değişikliği doğrultusunda şekillenmişti.
TSK elini çektiği anda devrilecek bir yapıya Şam neden otoritesinden pay versin? Pekala, Suriye’nin “TSK Suriye’den çekilsin,” talebini “TSK, otoriteme ortak olmak isteyen paralel silahlı güce destek veriyor. Ben egemenliğimi paylaşmak istemiyorum” diye okumak da mümkün.
Suriye’nin ÖSO planı nedir?
Suriye güvenlik bürokrasisiyle temas halinde olan Şam’dan bir kaynak, görüşmelerde Suriye’nin ÖSO konusunda şu talepleri gündeme getirdiğini aktardı: “Görüşmelerde önümüz açık, bazı şartlarımız var. Belli gruplar var. Bunların IŞİD’ten farkı yok. Bunları Türkiye’nin terör örgütü ilan etmesini istiyoruz. Kolay olmayacak.”
Kaynak şöyle devam etti: “Görüşmelerde Türkiye ÖSO’dan taviz vermek istemiyor. Türkiye resmi olarak YPG’ye karşı ortak hareket çağrısı yapıyor. Buna Şam’ın itirazı yok. Ancak Türkiye’nin de belli konularda adım atması gerekiyor.”
Middle East Eye sitesine yer alan ve Türk yetkililere dayandırılan bir haberde de Türkiye’nin Şam’dan gelen ‘bazı grupları terör örgütü ilan etme’ talebini kabul etmediği öne sürülmüştü.
Harici’ye Suriye’den bilgi veren kaynak, nihai olarak ÖSO ve yönetime başkaldırmış çeşitli silahlı grupların geleceğine ilişkin Şam’ın planları olduğunu söyledi ve şu notları aktardı:
“Bir: Şam’a göre ÖSO çatısındaki geniş bir kesim çıkarılan af kanunlarından faydalanabilir.
İki: Şam, suç şebekelerini yöneten ve illegal işlere karışmış kriminal kişilerin Suriye’ye iade edilmesini beklemiyor.
Üç: Muhaliflerle uzlaşma görüşmelerinde Rusya’nın verdiği güvenlik garantisiyle kurulan Beşinci Kolordu’ya ÖSO militanları katılabilir.”
Arap dünyasından beklentiler
Görüşme sürecine ilişkin “Şam’da iyimserlik havasının hakim olduğunu” da belirten kaynak, Suriye’nin İran’la ilişkileri ‘dengelediğini’ Arap dünyasına açılmak için ‘gün saydığını’ ekledi.
Suriye ordusunda son günlerde yapılan atamalara ilişkin Türk basınında çıkan “orduda temizlik” haberlerinin gerçeği yansıtmadığını belirten kaynak, bu atamaların her altı ayda bir yapılan rutin bir işlem olduğunu ifade etti.
Şam, sadece Türkiye ile değil eş anlı olarak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile de ‘normalleşme’ turlarını sürdürüyor. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Suriye Lideri Beşar Esat’la Şam’da görüştü. Suriye-Suudi Arabistan hattında da trafik vızır vızır. Türkiye ile normalleşmede Arap dünyasının da desteğini Şam’ın arkasına hissetmek istediği söylenebilir.
ABD ise nehrin akışını durduramasa da yavaşlatmak için elinden geleni yapıyor…
Sezar yaptırımlarına ek olarak Captagon yasasıyla Suriye’ye yaptırımları ağırlaştıran Washington’un temel hedefi Suriye devlet yapısının bir tür Iraklılaştırılması. ABD’nin ‘Suriye’de siyasi çözüm’den anladığı şeyi PYD’nin yasal varlık alanı bulabileceği bir otonomi ya da yerel yönetimlerin güçlü olduğu federasyona açılan seçenekler olarak özetlemek mümkün. Ankara’nın hiçbir hal ve şartta bu plana onay vermesi olası gözükmüyor.
İran’ın Irak topraklarından Fırat’ın doğusuna ve oradan Lübnan’a uzanan kara lojistik sisteminin dağıtılması da ABD ve İsrail’in öncelikleri arasında. Yani olası bir normalleşme için, İran’ın Suriye’den çıkarılmaya çalışılacağını ve otonomiyi içerene kadar Washington’un yaptırım düğümünü sıkmaya devam edeceğini söyleyebiliriz.
Astana ortağı İran’ın Ankara-Şam görüşmesinde şimdilik bir dahli yok gibi görünse de Astana ortağı Tahran da mutlaka resmin bir karesinde yer alacak. Resmi ağızlardan sık sık diyalog tavsiyelerde bulunan Tahran için de Fırat’ın doğusu ve geçiş yolları Lübnan’a açılan pencere olması nedeniyle çok önemli. Şam’ın kötü gün dostu İran’ı tamamen oyun dışına çıkarak tekliflere onay vermesi de gerçekçi değil. Ancak Suriye’nin bir devlet olarak bütünüyle İran siyasetine angaje olarak görülmek istemediği de ortada.
Ankara’nın operasyon talebinin yerini şimdilik bütün tarafların dikkatle izlediği diyalog ve diplomasi trafiği aldı. Nihai anlaşmaya yaklaştıkça ve olası yakınlaşmanın parametreleri belli oldukça itirazlar ve tepkilerin rengi netleşecek. 2023 yılı bu bağlamda Türkiye – Suriye ilişkileri açısından belirleyici önemde. Ocak ayında yapılacak dışişleri bakanları toplantısıyla devletten devlete diyalog ve diplomasi çizgisi güçlenecek.
Özetleyecek olursak 2023 devlet dışı aktörlerden devletler arası ilişkilere geçiş yılı olmaya aday. Savaş dönemi kazandıkları ‘devletimsi’ statülerini kaybetmek istemeyen grupların olası direnişleri ise Suriye defterinde son bir kanlı sayfanın açılma ihtimalini güçlendiriyor…