Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Suriye’nin kuzeyi için hem saha hem masa hareketli

Yayınlanma

Suriye’nin kuzeyindeki hareketlilik devam ediyor. Türkiye bölgeye sevkiyata devam ederken ABD de yığınak yapıyor. Hem Washington hem Kremlin’in YPG’yi Türkiye sınırından çekilmeye zorladığı iddia ediliyor. Diplomaside ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şam için araladığı kapıya Suriye Cumhurbaşkanı Esad’dan şimdiye kadarki en ılımlı mesaj geldi: “Türkiye Şam’ın taleplerini karşılamaya istekli olduğunu gösterdi.”

İran’ın basınına yansıyan haberlere göre Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad geçen hafta Şam’daki cumhurbaşkanlığı sarayında bir grup Suriyeli gazeteci ve araştırmacı ile bir araya geldi, onlardan gelen soruları yanıtladı. İran’ın ülkesini yüzüstü bırakmadığını ve hala aktif destek olduğunu anlatan Esad, Rusya’nın da kendilerine yardım ettiğini söyledi, “Ancak Ukrayna’daki askeri operasyonu ve üzerlerindeki ekonomik ve askeri baskılardan sonra bugün gerçekler farklı” dedi.

Lübnan’da Hizbullah’ı “stratejik müttefik” olarak gördüklerini ve desteklemeye devam edeceklerini ifade eden Esad, buradaki istikrarın Suriye için çok önemli olduğunu vurguladı. Esad, diğer Arap ülkelerinin geçmişte Şam’a karşı tavırlarını eleştirdi, Mısır’dan da farklı bir tutum beklediklerini söyledi: “Bize karşı tavrını değiştirmesi şartıyla, herhangi bir ülkeyle ilişkilerimizi savaştan önce olduğu gibi normale döndürme konusunda hiçbir sorunumuz yok.”

Türkiye, Şam ile iletişimin “yalnızca istihbarat” düzeyinde olduğunu ancak önümüzdeki zamanlarda bu düzeydeki temasların yükselebileceğini açıklamıştı. Bu bağlamda, “Türkiye, Şam’ın taleplerini karşılamaya istekli olduğunu gösterdi” diyen Esad, ancak Türkiye’den söz değil icraat beklediğini de sözlerine ekledi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “pozitif” yaklaşımlarına atıfta bulunan Beşar Esad, “gazetecilerin ve araştırmacıların bir ülkenin politikasındaki değişimi insanların değişen tavrına göre ölçmesinin yanlış” olduğunu söyledi. Yine de Türkiye ile yaklaşımlarında bazı Arap ülkelerinden daha samimi olabileceğini ifade eden Esad Türkiye’nin tutumunu ciddi mi yoksa sadece siyasi bir manevra mı olduğuna karar vermenin mümkün olmadığını anlattı.

‘SDG ile ilerleme yok’

Öte yandan Esad’a Suriye’nin kuzeyindeki PKK/YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilişkileri de soruldu. SDG ile günlük sorunlar, bazı hizmet ve yaşam alanlarında yaşanan aksaklıklar konusunda temasları olduğunu ve bu sorunların “para” ile çözüldüğünü söyledi.

Bu güçlerle ilişkilerini “Aşiretçilik ilişkisi gibi” yorumlayan Esad, “Diyalog sürüyor ama gelişme yok” dedi. Esad, “Amerikalılarla iletişimimiz yok ve onları işgal ettikleri topraklardan çıkmak adına artan halk direnişine güveniyoruz” dedi.

Şam’ın Ankara’dan beklentisi

Suriye’nin Türkiye’den atmasını beklediği adımlara Suriye parlamentosu milletvekili ve Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Pierre Marjane açıklık getirdi. Kısa Dalga’ya konuşan Merjane, “Türkiye ile bir diyalog zemini oluşabilir ancak öncelikle Türkiye terörist çeteleri finanse ederek, eğiterek Suriye topraklarını işgal ettiğini kabul etmeli. İkincisi Suriye topraklarından çekilmeye hazır olduğunu belli etmeli” dedi.

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik hava operasyonlarını “Kürt ayrılıkçı milislere bir mesaj” olarak yorumlayan Marjane, “Ama aynı zamanda şehitler arasında Suriyeli siviller ve askerler var” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin PKK konusundaki endişelerini anladıklarını söyleyen Marjane, Adana Anlaşması’na işeret ederek “Bu anlaşmanın düzenlendiği zamanlarda Türkiye’nin Suriye’deki Kürt varlığına dair saldırgan bir tutumu ya da korkusu yoktu. Kürtlerin büyük çoğunluğu Suriye vatandaşları. Bunların ABD tarafından silahlandırılan, eğitilen, güçlendirilen ayrılıkçı bir grubu hariç bütün Kürtleri vatana ihanet ile suçlayamayız” dedi.

‘Suriye ve Irak için de tehdit’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise bugün İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Ekonomik ve Ticari İş birliği Daimi Komitesi’nin (İSEDAK) açılış toplantısında konuştu. İslam dünyasını 10 yılı aşkın süredir meşgul eden önemli konulardan birinin de Suriye’deki ihtilaf olduğunu söyleyen Erdoğan, salgınla birlikte bu ülkedeki sosyoekonomik ve insani durumun daha trajik bir hal aldığının altını çizdi. Erdoğan, “Türkiye olarak 3,5 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacıya topraklarımızda ev sahipliği yaparak milyonlarcasını da Suriye sınırları içinde destekleyerek kardeşlik vazifemizi layıkıyla yerine getiriyoruz. Suriye’nin çatışma, insani kriz ve terör sarmalından kurtulması için İslam ülkeleri daha güçlü bir irade ortaya koymalı, siyasi çözüm çabalarına etkin destek vermelidir. Biz de bu konuda gereken adımları atmakta tereddüt etmeyeceğiz” dedi. Erdoğan PKK/YPG’ye işaret ederek “Ülkemizle birlikte Suriye ve Irak’ın da toprak bütünlüğüne tehdit oluşturan bu terör örgütünün kökünü kazımakta kararlıyız” ifadelerini kullandı.

‘Akdeniz’de güzel gelişmeler olacak’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün katıldığı bir etkinlikte de “Nasıl Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir. Siyasette küslük olmaz” dedi. Aynı toplantıda Erdoğan’a Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile görüşmesi de sorulması üzerine Erdoğan şunları söyledi: “Sayın Sisi ile yaptığımız görüşmede, Türkiye-Mısır ilişkilerinde, olayın liderler seviyesinde tartışılmasından öte, ben kendisine onu da söyledim, bizim Mısır halkıyla ilişkilerimiz farklı, tarih orada var. Son dönemde, bir 9 yıllık süreç içerisinde bir sıkıntı yaşadık. O akşam özellikle de Katar Emiri’nin araya girişiyle bu adımı attık. O sıkıntıyı aştıktan sonra da bir yarım saat, 45 dakika kadar biz Sayın Sisi ile dar kapsamlı bir görüşme yaptık. ‘Şimdi alt düzeyde bakanlarımız gidiş gelişleri başlatsınlar, ondan sonra da biz görüşmelerimizi genişletelim, geliştirelim, tüm derdimiz, sizlerle Türkiye arasındaki bu kırgınlığı, dargınlığı gidermek. Akdeniz’de Türkiye-Mısır arasında böyle bir sıkıntı yaşanmaması gerekir’ dedik. Çok farklı bazı şeyler daha aramızda konuştuk. Daha sonra da aldığım bilgi, haberler çerçevesinde kendisi de bu görüşmeden çok mutlu olmuş, aynı mutluluk temennisini biz de ilettik. Şimdi süreç başladı, bakanlarımızla bir süreç devam edecek. Daha sonra da bir araya gelmek suretiyle Akdeniz’de, çünkü Mısır halkıyla Türkiye’nin birbiriyle olan bağlantıları çok farklı, bizim bu gücü başkalarına kaptırmamamız gerekir. Yunanistan’ın buralara ulaşması, bu olacak iş değil. Onun için güzel gelişmeler olacak diye inanıyorum.”

‘ABD ve Rusya’dan YPG’ye baskı iddiası’

Öte yandan TSK, sınırlı da olsa bölgeye sevkiyat yaparken Tel Rifat, Münbiç ve Ayn el Arap’daki (Kobani) hedefleri bombalamayı sürdürüyor. SMO adını alan ÖSO’nun YPG ile zaman zaman çatışmaya girdiği bölgeden gelen bilgiler arasında. Gelişmeler TSK’nın bölgeye olası bir kara harekatına işaret ederken Rusya ve ABD’nin YPG’yi 30 km güneye çekmek için baskı yaptığı öne sürüldü. Basına yansıyan bilgiye göre Rusya, YPG’den, Türkiye’nin harekâttan vazgeçmesi için Türkiye sınır hattındaki tüm askeri varlığını Türkiye-Rusya ve ABD arasında daha önce yapılan anlaşma kapsamında M-4 Karayolu çizgisine çekmesi ve tüm bölgeyi Rusya gözetiminde Suriye ordusuna bırakmasını istedi. Rusya, planını kabul ettirmek için örgüte baskı yaparken benzer bir teklifin ABD kanadından da örgüte iletildiği aktarıldı. ABD’nin teklifine göre YPG’den boşalacak alana ABD askerleri konuşlanacak. Bu iddia ile eş zamanlı ABD’nin Haseke kırsalına askeri takviyeye devam etmesi dikkat çekti. Irak’ın El Velid Sınır Kapısı’ndan geçerek Suriye’ye giren silah ve zırhlı araç yüklü yaklaşık 100 TIR, Tel Bedir’deki ABD üslerine konuşlandırıldı.

DİPLOMASİ

Reuters: Ukrayna’ya askeri yardım koordinasyonunu ABD yerine NATO üstlendi

Yayınlanma

Reuters ajansına konuşan bir kaynağa göre, ABD, Ukrayna’ya yönelik Batı ülkelerinin askeri yardımlarının koordinasyon görevini Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) devretti.

Bu adım, önceden planlanmış olmasına rağmen birkaç ay ertelenmişti.

Ajans, bu kararın NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeden “savaşta daha aktif bir rol üstlenmesini” sağlayacağını belirtti.

Fakat diplomatlar, ABD’nin Kiev’e en büyük askeri desteği sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu değişikliğin etkisinin sınırlı kalabileceğini ifade etti.

Ajans ayrıca, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını hızla sona erdirmek istediğini, ancak bunu başarmak için nasıl bir yol izleyeceğini henüz açıklamadığını anımsattı.

NATO ülkeleri, temmuz ayında Washington’da düzenlenen bir zirvede, Ukrayna’ya askeri yardım sevkiyatının koordinasyonunun NATO’ya devredilmesine karar verdi.

Bu yeni yapı, NATO Güvenlik Yardım ve Eğitim Misyonu (NSATU) olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 700 kişilik bir personel kadrosuna sahip.

Misyonun merkezi, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde bulunuyor.

McFaul: Ukrayna, topraklardan feragat karşılığında NATO üyeliğine ikna edilmeli

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İsviçreli Büyükelçi Buch: Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular

Yayınlanma

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin erken sonlandırılmasının savaşın uzamasına ve ölümlerin artmasına yol açtığını belirtti. Batı’nın bu stratejisinin sadece Rusya’yı değil, tüm Batı’yı da zayıflattığını vurguladı.

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Türkiye’nin savaşın altıncı haftasında gerçekleştirdiği ve giderek olumsuz bir şöhrete bürünen Rusya-Ukrayna barış görüşmelerine dair değerlendirmede bulundu.

Antithèse adlı YouTube kanalına mülakat veren Ruch, müzakerelerin nasıl sonlandırıldığı ve Batı’nın bu süreçteki rolü üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Ruch, Batı’nın –özellikle İngiliz müttefikler ve Amerikalıların– müzakerelerin başarıya ulaşmasının eşiğinde olduğu bir dönemde bu süreci sonlandırdığını belirtti.

Bu kararın, Batı’nın Rusya’yı zayıflatma stratejisi kapsamında alındığını ifade eden Ruch, bu yaklaşımın hem Rusya’yı hem de Batı’yı zayıflattığını ileri sürdü.

“Bu kararı son derece ahlaksızca buluyorum, zira savaşın devam etmesi halinde ölümlerin on binlerce, hatta yüz binlerle ifade edilebileceği aşikardı,” diyen Ruch, bu kararın insani boyutunu vurguladı.

Ruch, Batı’nın müzakereleri sonlandırma kararını, Rusya’yı zayıflatma amacıyla erken alındığını ve bunun da savaşın uzamasına yol açtığını savundu.

Ruch, “Neden bu kadar çok insan öldü?” sorusunu sorarak, Batı’nın stratejisinin sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflattığını dile getirdi.

Avrupa’nın bu süreçte önemli ölçüde etkilendiğini belirten Ruch, “Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular,” dedi.

Savaşın devam etmesi durumunda ölümlerin artacağı ve çatışmaların daha da tırmanacağı konusunda uyarılarda bulunan Ruch, “Bu, insanlık adına büyük bir trajediydi,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, bugün yapılacak bir barış anlaşmasının bile Rusya’nın uzlaşmaya hazır olup olmadığına bağlı olduğunu belirten Ruch, sürecin son derece zorlu olduğunu vurguladı.

Öte yandan Ruch, kitabının yazılmasına neden olan süreç hakkında da bilgiler verdi. “Rusya’nın işgalinden sonra başladım, zira bu durumu önleyememiş olmamız mümkün değildi,” diyen Ruch, Batı’nın masada iki taslak anlaşma olmasına rağmen bunlara uymamasının savaşın uzamasına neden olduğunu söyledi.

Tarihçilerin bu dönemi bir gün yeniden ele almasının gerektiğini belirten Ruch, “Bu, belki de tarihçiler tarafından bir gün yeniden ele alınması gereken bir tartışma,” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreçteki rolüne de değinen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık konusunda Ukrayna ile çalışmak istediğini ve bu konuda görüşmeler yaptığını anlattı. “Türkler, Ukrayna için tarafsızlık kavramı üzerinde bizimle çalışmak istiyorlardı,” diyen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık modeli üzerine çalışmalar yaptığını ve bu sürecin önemli olduğunu belirtti.

Ruch, Batı’nın küresel bir gündemi olduğunu ve bu savaşla yüzleşmek için acelelerinin olmadığını ifade etti. Rusya’nın nükleer tehditlerini artırması ve Batı’nın buna karşı ne tür tedbirler alacağı konusundaki endişelerini dile getiren Ruch, kara birliklerinin NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açabileceğini ve bunun Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını vurguladı.

Ayrıca Ruch, savaşın yarın sona ereceğini düşünmediğini ve çözüm modelinin hala İstanbul’da müzakere edilenlere dayandığını belirtti. Tarafsızlık ve güvenlik garantileri konusundaki belirsizlikler nedeniyle bu sürecin ne kadar zor olacağını vurgulayan Ruch, “Bu savaşın yarın sona erdiğini göremeyeceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English