Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Suudi Arabistan Aramco’da hisse satışına hazırlanıyor

Yayınlanma

Riyad, mega projelerine finansman sağlamaya çalışıyor.

Wall Street Journal’a göre Suudi Arabistan mega projelerini finanse etmek için yıllardır kaçındığı borçlanma yoluna başvurdu ve Aramco’da yeni bir hisse satışı planlıyor.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın açıkladığı iddialı “Vizyon 2030” ismini verdiği ekonomik kalkınma planında önemli bir mesafe kaydetmiş durumda. Suudi Arabistan’ı ekonomik çeşitliliğe sahip bir güç merkezine dönüştürmeyi hedefleyen plan kapsamında çeyrek mil yüksekliğinde bir küp şeklinde 48 milyar dolarlık bir gökdelen projesi; havacılık devlerine rakip olacak küresel bir havayolu; PGA Tour ile birleşme, çip ve elektroniğe 100 milyar dolarlık yatırım gibi pek çok iddialı girişim yer alıyor.

Ülkenin bu girişimlerden sorumlu varlık fonu geçen ay yaptığı açıklamada Eylül ayı itibariyle nakit seviyesinin yaklaşık dörtte üç oranında azalarak 15 milyar dolara gerilediğini ve fonun verileri raporlamaya başladığı Aralık 2020’den bu yana en düşük seviyeye indiğini belirtti.

WSJ’ye göre Krallık, harcama musluklarını açık tutmak için son yıllarda kaçındığı bir araca başvurdu: borçlanma. Öte yandan ülkenin baş tacı olan petrol devi Aramco’da devasa bir hisse satışı daha planlıyor.

Bu devasa harcama ve borçlanma, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ülkeye yönelik büyük hedeflerindeki kararlılığı gösterse de faiz oranlarının yükseldiği ve petrol fiyatlarının ılımlı seyrettiği bir dönemde olası mali sıkıntılarla karşılaşma ihtimallerini de artırıyor.

Riyad, geçen bahar, yarısı yeni havayolu şirketi için olmak üzere Boeing’e 35 milyar dolarlık jet siparişi verdi. Varlık fonu, LIV Golf ve PGA’yı birleştirme önerisi ve yerel Suudi ligine Premier Lig futbolcularını çekmek için önerdiği devasa tekliflerle profesyonel golf ve futbol ekonomisini sarstı.

Ayrıca 38 milyar dolar harcayarak bir e-spor ve video oyunu sektörü geliştirme ve yerli elektrikli araba üretim endüstrisi yaratma planı da dahil yeni girişimler de var.

Bu girişimlerin en pahalıları arasında “gigaprojects” adı verilen bir dizi proje yer alıyor. Bunlardan ikisi dev bir küpten oluşan Riyad’daki Yeni Murabba ve Kızıldeniz’deki bir yat tesisi. En dikkat çekici olanı ise, 500 milyar dolar fiyat etiketiyle Empire State Binası’ndan daha uzun, 110 mil uzunluğunda, ayna camla kaplı, çift binadan oluşan Neom adlı dokuz milyonun yaşayabileceği bilimkurgu benzeri bir şehir.

Washington’daki Arap Körfez Ülkeleri Enstitüsü düşünce kuruluşunda misafir araştırmacı olan Tim Callen, “Burada yapılmaya çalışılan şeylerin bedeli akıllara durgunluk veriyor” dedi. Callen, hükümetin 2030 yılına kadar varlık fonuna 270 milyar dolar daha katkıda bulunması gerekebileceğini tahmin ediyor. Callen’a göre bu ya borçlanma ya da Suudi riyalinin dolara sabitlenmesini sağlayan rezervlerin azaltılması yoluyla mali açıdan “daha fazla risk almayı” gerektirecek.

Harcamalar artarken petrol gelirleri de aynı oranda azaldı. IMF, hükümetin bütçesini dengelemek için petrol fiyatlarının 2023’te varil başına 86 doların, bu yıl ise 80 doların üzerinde olması gerektiğini tahmin ediyordu. Fiyatlar geçen yıl boyunca 81 dolar civarında seyretti. Büyük harcamalara rağmen Suudi Arabistan 2023 yılında nadir görülen bir ekonomik daralma yaşadı.

Bu yıl Suudi Arabistan’ın 21 milyar dolar ya da ülkenin gayrisafi yurtiçi hasılasının yaklaşık %2’si kadar bütçe açığı vermesi bekleniyor. Riyad, 2026 yılına kadar yıllık küçük açıklar vereceğini öngörüyor.

Aradaki açığı kapatmak için Suudi Arabistan yıla iki büyük satışla başladı. Ocak ayı başında hükümet 12 milyar dolarlık bir tahvil arzıyla yatırımcıları hazırlıksız yakaladı. Birkaç gün önce de 2024 yılının tamamında uluslararası borç piyasalarından yaklaşık 9 milyar dolar borçlanacağı tahmininde bulunmuştu. Birkaç hafta sonra varlık fonu ayrıca 5 milyar dolarlık tahvil sattı.

ABD dışında, Suudi Arabistan’ın Dünya Bankası hariç dünyadaki herhangi bir kuruluştan daha fazla dolar cinsinden tahvili (yaklaşık 100 milyar dolar) bulunuyor.

Hiç kimse, mali açıdan nefes alacak bolca alana sahip olan ülke için mali çöküş öngörmüyor. Capital Economics’e göre, Suudi Arabistan’ın borcunun on yıl önce %1,5 seviyesinde dibe vurduktan sonra bu yıl gayrisafi yurtiçi hasılasının %26’sına ulaşması bekleniyor.

Nakit toplamak için başka bir yol: Satış hakkında bilgi sahibi olan kişilere göre Riyad, devlet petrol şirketi Aramco’nun %1’ini borsa yatırımcılarına satmayı planlıyor. Bu hamle yaklaşık 20 milyar dolar getirebilir. Aramco’nun tüm zamanların en büyüğü olan 2019’daki 25,6 milyar dolarlık ilk halka arzından elde edilen gelir büyük ölçüde varlık fonuna gitti. Fon, Aramco’nun %8’ine sahip.

Aramco’nun hisse satışı bazı dengeleri de beraberinde getiriyor. Devletin devam eden en büyük gelir kaynaklarından birini azaltıyor: Aramco temettüleri.

Orta Doğu Enstitüsü’nde yerleşik olmayan kıdemli araştırmacı Karen Young, maliyetler arttıkça ve etkinlikleri daha net hale geldikçe dev projelerin çoğunun geri çekilebileceğini veya durdurulabileceğini, ancak devletin muhtemelen önümüzdeki birkaç yıl boyunca varlık fonuna para pompalamaya devam edeceğini söyledi. “Bence 2030’a kadar bir sıçrama göreceksiniz ve sonra bir hesaplaşma olacak” dedi.

ORTADOĞU

Muhalefeti “sokaklara anarşi tohumları ekmekle” suçladı

Yayınlanma

Netanyahu

Netanyahu, Mecliste yaptığı konuşmada, hükümetinin hukukun üstünlüğünü sistematik olarak zayıflattığı iddialarıyla ilgili “Demokrasi tehdit altında değil, derin devlet tehdit altında” dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Mecliste muhalefetin düzenlediği ve başbakanın yasal olarak katılmak zorunda olduğu “40-imzalı tartışma” oturumunda yaptığı konuşmada, hükümetinin hukukun üstünlüğünü sistematik olarak zayıflattığı iddialarına yanıt verdi.

İsrail hükümetinin son haftalarda üst düzey yetkilileri görevden alma ve yargı üzerinde daha fazla kontrol sağlama yönünde attığı ve anti-demokratik olarak nitelendirilen adımları İsrail Meclisi’nde sert tartışmaların yaşanmasına yol açtı.

Düzenleme gereği oturumda konuşmak zorunda olan Netanyahu kürsüye çıktığı sırada muhalefet milletvekillerin yoğun tepkisiyle karşılaştı. Netanyahu yumruğunu kürsüye vurarak “zorbalığı”, “kışkırtmayı” ve “seçilmiş yetkililere yönelik şiddeti” kınadı. Netanyahu, İsrail’de demokrasinin tehdit altında olduğu iddialarına yanıt verirken konuşması muhalif milletvekillerinin protestolarıyla sık sık kesildi.

Netanyahu, son dönemde sıkça dile getirdiği “derin devlet” iddialarını tekrarlayarak, “Demokrasi tehdit altında değil, bürokratların yönetimi tehdit altında. Derin devlet tehdit altında” dedi.

Halkın sandıkta verdiği oyların “kararlara, atamalara ve politikalara” yansıması gerektiğini savunan Netanyahu, “Hükümetin sınırsız bir gücü olmayabilir, ancak hiç gücü olmaması da kabul edilemez. Yönetim erkleri arasında bir denge olmalı” dedi.

Muhalefet ise Netanyahu’yu, demokratik denetim mekanizmalarını zayıflatmaya çalışmakla itham etti.

İsrail Başbakanı, konuşmasının devamında git gide kalabalıklaşan hükümet karşıtı protesto hareketleriyle ilgili muhalefeti suçladı, “sokaklarda anarşi tohumları ektiklerini” söyledi. Netanyahu, gösterilere izin verildiğini ancak “gösterilerinizi, barikatlarınızı, ateş yakmalarınızı, polis memurlarına saldırılarınızı… seçilmiş yetkililere yönelik şiddeti görüyoruz, başbakana, ailesine ve diğer seçilmiş yetkililere yönelik açık cinayet tehditlerinden bahsetmiyorum bile” dedi.

Netanyahu’nun konuşması, hükümetin yargı atamaları üzerindeki siyasi denetimi önemli ölçüde artıracak tartışmalı yasa tasarısının nihai oylaması öncesinde geldi.

Hükümet ayrıca Başsavcı Gali Baharav-Miara’yı görevden almaya yönelik adımlar attığı için eleştiriliyor. Baharav-Miara, hükümetin yasa tasarıları ve atamalarına karşı çıkarak, bu adımların hukukun üstünlüğünü baltaladığını söylüyor. Netanyahu ve bakanları ise başsavcıyı, hükümetin çalışmalarını engellemekle suçluyor.

Gazze’de ilhak tehdidi

Netanyahu, Hamas’ın rehineleri serbest bırakmaması halinde İsrail’in baskıyı artıracağını ve bunun “Gazze’de ilhakı da kapsayabileceğini” söyledi.

İsrail’in “tam zafer” yolunda ilerlediğini öne süren Netanyahu’nun konuşması sırasında Gazze’den atılan roket nedeniyle bazı yerleşim birimlerinde sirenler çaldı.

Muhalefet lideri Yair Lapid ise Netanyahu’yu, 7 Ekim’de yaşanan güvenlik zafiyeti nedeniyle sert bir dille eleştirerek, “Tarihte 7 Ekim Başbakanı olarak hatırlanacaksınız” dedi.

Lapid, Netanyahu hükümetinin 2025 bütçesiyle ilgili de eleştirilerde bulunarak, Netanyahu’yu siyasi olarak ayakta kalabilmek için orta sınıfın omzuna daha fazla ekonomik yük bindirmekle suçladı. Lapid, “7 Ekim’de güvenliği sağlayamadınız, şimdi de ekonomiyi yönetemiyorsunuz” ifadelerini kullandı.

Ulusal Birlik Partisi lideri Benny Gantz da Netanyahu’ya sert eleştiriler yöneltti. “Bir yalanı tekrar etmek onu doğru yapmaz” diyen Gantz, Netanyahu’nun “derin devlet” iddialarının ve savaş yönetiminin gerçeği gizleyemeyeceğini söyledi.

7 Ekim saldırıları ve sonrasında yaşananlar nedeniyle Netanyahu’nun yönetimini sorgulayan Gantz, “Bir devlet soruşturma komisyonundan neden bu kadar korktuğunuzu biliyoruz. Çünkü sadece katliam öncesi başarısızlıklarınızı değil, savaşın başındaki yönetim zafiyetinizi de ortaya çıkaracak” dedi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD istihbarat raporu: Hamas ve Hizbullah İsrail için hâlâ tehdit

Yayınlanma

ABD’deki istihbarat faaliyetlerini yürüten 18 ayrı kurumun çatı kuruluşu konumundaki ABD İstihbarat Topluluğu’nun 2025 için hazırladığı Tehdit Değerlendirme Raporu’na göre Hamas düşük yoğunluklu gerilla savaşını sürdürme kapasitesini koruyor ve Gazze’de ana siyasi aktör olmaya devam ediyor. Lübnan’da ise savaş sonrası zayıfladığı belirtilen Hizbullah’ın hâlâ İsrail ve ABD için bir tehdit oluşturduğu ifade ediliyor.

Haaretz’de yer alan habere göre rapor, “Gazze’deki durumun yanı sıra İsrail-Hizbullah ve İsrail-İran dinamiklerinde gerginliğin süreceği” öngörüsünde bulundu ve Hamas’ın “zayıflamış haliyle bile İsrail’in güvenliği için bir tehdit oluşturmaya devam edeceğini” belirtti.

Rapor ayrıca, 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısının, İbrahim Anlaşmaları sayesinde sağlanan diplomatik ilerlemeleri ve Orta Doğu’daki istikrar eğilimini sekteye uğrattığını ifade etti.

Hamas’ın binlerce savaşçısını ve yeraltı altyapısının büyük bir bölümünü koruduğuna dikkat çekilen raporda, örgütün “muhtemelen ateşkesi askerî kapasitesini güçlendirmek ve mühimmat stoklarını yenilemek için kullandığı” uyarısı yapıldı.

Raporda “Hamas, düşük yoğunluklu gerilla direnişini yeniden başlatabilecek kapasitede ve öngörülebilir gelecekte Gazze’de baskın siyasi aktör olmaya devam edecek. Tarafların kalıcı bir ateşkes konusunda beklentilerinin düşük olması ve savaş sonrası siyasi ve yeniden yapılanma planının bulunmaması, yıllarca sürebilecek istikrarsızlığa işaret ediyor” ifadeleri yer aldı.

Batı Şeria’daki Filistinliler arasında Hamas’a yönelik desteğin, Filistin Yönetimi’ne kıyasla daha yüksek olduğuna dikkat çeken rapor, “İsrail-Filistin ilişkilerinin uzun vadeli gidişatı, giderek daha istikrarsız hale gelen Batı Şeria’daki gelişmelere bağlı olacak” değerlendirmesinde bulundu.

Raporda ayrıca, Filistin Yönetimi’nin Batı Şeria’da güvenlik ve kamu hizmetlerini sağlama kapasitesinin giderek zayıfladığı, İsrail’in Batı Şeria’daki operasyonları, Yahudi yerleşimcilerin saldırıları ve Hamas dâhil Filistinli silahlı grupların faaliyetlerinin yönetim krizini daha da derinleştirebileceği vurgulandı.

“Filistin Yönetimi’nde olası bir liderlik değişimi yönetim zorluklarını artırabilir. Ayrıca İsrail’in savaş sonrası Gazze’yi nasıl yöneteceği ve Batı Şeria’daki operasyonlarının Filistin Yönetimi’ni zayıflatıp zayıflatmayacağı da belirleyici olacak” ifadelerine yer verildi.

Rapor, İsrail ile Lübnan arasındaki kırılgan dengelere de dikkat çekerek, İsrail’in Lübnan’da geniş çaplı operasyonlara yeniden başlamasının mezhepsel gerilimi artırabileceği, Lübnan güvenlik güçlerini zayıflatabileceği ve insani krizi daha da kötüleştirebileceği konusunda uyardı.

Raporda “Zayıflamış olmasına rağmen Hizbullah, ABD’lileri ve ABD çıkarlarını bölgesel ve küresel ölçekte, hatta sınırlı da olsa ABD topraklarında hedef alma kapasitesini koruyor” ifadelerine yer verildi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail’de “yargıyı siyasallaştıran” yasa tasarısı Meclis’te

Yayınlanma

İsrail Meclisi

İsrail’de, hükümetin mahkemeler üzerindeki etkisini artırmayı ve Yüksek Mahkeme’ye yapılan atamalarda yargının rolünü ortadan kaldırmayı amaçlayan yasa teklifi, bugün Meclis’te son oylamaya sunulacak.

Tasarıya yönelik yoğun itirazlar nedeniyle oylamaların yarın sabaha kadar sürebileceği belirtiliyor.

Tasarı, dokuz üyeli Yargı Atama Komitesi’ndeki siyasi temsilci sayısını artırmayı öngörüyor. Ayrıca, alt mahkemelere yapılacak atamalarda koalisyon, muhalefet ve yargı temsilcilerine veto hakkı tanıyor.

Mevcut sistemde hiçbir tarafın tek başına veto yetkisi bulunmazken, yeni düzenlemeyle Yüksek Mahkeme’ye yapılacak atamalarda yargıçların etkisi tamamen ortadan kaldırılıyor ve bu yetki koalisyon ile muhalefetin eline geçiyor.

Adalet Bakanı Yariv Levin’in öncülüğünde hazırlanan tasarıya, eski Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar da destek verdi. Levin, yargı atamalarında sağcı hükümetlere karşı sistemin adaletsiz olduğu görüşünü savunarak düzenlemenin gerekli olduğunu ileri sürüyor.

Yasa, kabul edilmesi halinde bir sonraki Meclis döneminde yürürlüğe girecek. Ancak Meclis’te kabul edilse de yasaya Yüksek Mahkeme’de itiraz edilmesi bekleniyor

Başsavcı, eski Yüksek Mahkeme Başkanları ve muhalefet partileri, tasarının yargı atamalarını siyasallaştıracağını ve yargının bağımsızlığını tehdit edeceğini savunuyor.

Times of Israel’de yer alan habere göre Adalet Bakanı Levin’e yakın kaynaklar, yasadaki değişiklikler yürürlüğe girene kadar Yüksek Mahkeme’deki boş üç koltuğun doldurulmayacağını öne sürdü.

Baro temsilcileri komiteden çıkarılıyor

Yasa tasarısı, dokuz üyeli Yargı Atama Komitesi’nde İsrail Barosu’na ayrılan iki koltuğun yeni dönemde biri doğrudan koalisyon, diğeri de muhalefet tarafından seçilecek iki avukata bırakılmasını öngörülüyor.

Alt mahkemelere atamalar ise komitede basit çoğunlukla yapılacak. Ancak koalisyon, muhalefet ve Yüksek Mahkeme temsilcilerinden en az birer oy alınması gerekecek, böylece taraflara karşılıklı veto hakkı tanınmış olacak.

Yüksek Mahkeme’ye yapılacak atamalarda ise komite içindeki üç yargıcın onayı gerekmeyecek, böylece yargının atamalardaki etkisi neredeyse tamamen ortadan kaldırılacak. Koalisyon ve muhalefet temsilcilerine veto hakkı verilecek, bu da siyasi grupların hâkim atamalarında daha belirleyici olacağı anlamına geliyor.

Tıkanıklık halinde çözüm mekanizması

Eğer Yüksek Mahkeme’de iki koltuk boş kalırsa ve koalisyon ile muhalefet bir yıl boyunca birbirlerinin adaylarını veto ederse, Adalet Bakanı “çıkmazı aşma mekanizmasını” devreye sokabilecek.

Bu mekanizmaya göre her iki taraf üçer aday belirleyecek ve diğer taraf en az birini seçmek zorunda olacak. Ancak bu yöntem, her Meclis döneminde sadece bir kez uygulanabilecek.

Yaş sınırı ve tecrübe şartı

Meclis komisyonlarında yapılan değişikliklerden biri, Yüksek Mahkeme hakimleri için asgari yaş sınırının 55 olarak belirlenmesi oldu. Bu adım, genç adayların atanarak uzun yıllar görevde kalmasını engellemek amacıyla atıldı.

Ayrıca, Yüksek Mahkeme üyelerinin en az üçte ikisinin bölge mahkemelerinden gelmesi zorunluluğu getirildi. Bu düzenlemeyle, Yüksek Mahkeme’ye atanan yargıçların uzun süreli mesleki deneyime sahip olması hedefleniyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English