Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Suudi Arabistan Aramco’da hisse satışına hazırlanıyor

Yayınlanma

Riyad, mega projelerine finansman sağlamaya çalışıyor.

Wall Street Journal’a göre Suudi Arabistan mega projelerini finanse etmek için yıllardır kaçındığı borçlanma yoluna başvurdu ve Aramco’da yeni bir hisse satışı planlıyor.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın açıkladığı iddialı “Vizyon 2030” ismini verdiği ekonomik kalkınma planında önemli bir mesafe kaydetmiş durumda. Suudi Arabistan’ı ekonomik çeşitliliğe sahip bir güç merkezine dönüştürmeyi hedefleyen plan kapsamında çeyrek mil yüksekliğinde bir küp şeklinde 48 milyar dolarlık bir gökdelen projesi; havacılık devlerine rakip olacak küresel bir havayolu; PGA Tour ile birleşme, çip ve elektroniğe 100 milyar dolarlık yatırım gibi pek çok iddialı girişim yer alıyor.

Ülkenin bu girişimlerden sorumlu varlık fonu geçen ay yaptığı açıklamada Eylül ayı itibariyle nakit seviyesinin yaklaşık dörtte üç oranında azalarak 15 milyar dolara gerilediğini ve fonun verileri raporlamaya başladığı Aralık 2020’den bu yana en düşük seviyeye indiğini belirtti.

WSJ’ye göre Krallık, harcama musluklarını açık tutmak için son yıllarda kaçındığı bir araca başvurdu: borçlanma. Öte yandan ülkenin baş tacı olan petrol devi Aramco’da devasa bir hisse satışı daha planlıyor.

Bu devasa harcama ve borçlanma, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ülkeye yönelik büyük hedeflerindeki kararlılığı gösterse de faiz oranlarının yükseldiği ve petrol fiyatlarının ılımlı seyrettiği bir dönemde olası mali sıkıntılarla karşılaşma ihtimallerini de artırıyor.

Riyad, geçen bahar, yarısı yeni havayolu şirketi için olmak üzere Boeing’e 35 milyar dolarlık jet siparişi verdi. Varlık fonu, LIV Golf ve PGA’yı birleştirme önerisi ve yerel Suudi ligine Premier Lig futbolcularını çekmek için önerdiği devasa tekliflerle profesyonel golf ve futbol ekonomisini sarstı.

Ayrıca 38 milyar dolar harcayarak bir e-spor ve video oyunu sektörü geliştirme ve yerli elektrikli araba üretim endüstrisi yaratma planı da dahil yeni girişimler de var.

Bu girişimlerin en pahalıları arasında “gigaprojects” adı verilen bir dizi proje yer alıyor. Bunlardan ikisi dev bir küpten oluşan Riyad’daki Yeni Murabba ve Kızıldeniz’deki bir yat tesisi. En dikkat çekici olanı ise, 500 milyar dolar fiyat etiketiyle Empire State Binası’ndan daha uzun, 110 mil uzunluğunda, ayna camla kaplı, çift binadan oluşan Neom adlı dokuz milyonun yaşayabileceği bilimkurgu benzeri bir şehir.

Washington’daki Arap Körfez Ülkeleri Enstitüsü düşünce kuruluşunda misafir araştırmacı olan Tim Callen, “Burada yapılmaya çalışılan şeylerin bedeli akıllara durgunluk veriyor” dedi. Callen, hükümetin 2030 yılına kadar varlık fonuna 270 milyar dolar daha katkıda bulunması gerekebileceğini tahmin ediyor. Callen’a göre bu ya borçlanma ya da Suudi riyalinin dolara sabitlenmesini sağlayan rezervlerin azaltılması yoluyla mali açıdan “daha fazla risk almayı” gerektirecek.

Harcamalar artarken petrol gelirleri de aynı oranda azaldı. IMF, hükümetin bütçesini dengelemek için petrol fiyatlarının 2023’te varil başına 86 doların, bu yıl ise 80 doların üzerinde olması gerektiğini tahmin ediyordu. Fiyatlar geçen yıl boyunca 81 dolar civarında seyretti. Büyük harcamalara rağmen Suudi Arabistan 2023 yılında nadir görülen bir ekonomik daralma yaşadı.

Bu yıl Suudi Arabistan’ın 21 milyar dolar ya da ülkenin gayrisafi yurtiçi hasılasının yaklaşık %2’si kadar bütçe açığı vermesi bekleniyor. Riyad, 2026 yılına kadar yıllık küçük açıklar vereceğini öngörüyor.

Aradaki açığı kapatmak için Suudi Arabistan yıla iki büyük satışla başladı. Ocak ayı başında hükümet 12 milyar dolarlık bir tahvil arzıyla yatırımcıları hazırlıksız yakaladı. Birkaç gün önce de 2024 yılının tamamında uluslararası borç piyasalarından yaklaşık 9 milyar dolar borçlanacağı tahmininde bulunmuştu. Birkaç hafta sonra varlık fonu ayrıca 5 milyar dolarlık tahvil sattı.

ABD dışında, Suudi Arabistan’ın Dünya Bankası hariç dünyadaki herhangi bir kuruluştan daha fazla dolar cinsinden tahvili (yaklaşık 100 milyar dolar) bulunuyor.

Hiç kimse, mali açıdan nefes alacak bolca alana sahip olan ülke için mali çöküş öngörmüyor. Capital Economics’e göre, Suudi Arabistan’ın borcunun on yıl önce %1,5 seviyesinde dibe vurduktan sonra bu yıl gayrisafi yurtiçi hasılasının %26’sına ulaşması bekleniyor.

Nakit toplamak için başka bir yol: Satış hakkında bilgi sahibi olan kişilere göre Riyad, devlet petrol şirketi Aramco’nun %1’ini borsa yatırımcılarına satmayı planlıyor. Bu hamle yaklaşık 20 milyar dolar getirebilir. Aramco’nun tüm zamanların en büyüğü olan 2019’daki 25,6 milyar dolarlık ilk halka arzından elde edilen gelir büyük ölçüde varlık fonuna gitti. Fon, Aramco’nun %8’ine sahip.

Aramco’nun hisse satışı bazı dengeleri de beraberinde getiriyor. Devletin devam eden en büyük gelir kaynaklarından birini azaltıyor: Aramco temettüleri.

Orta Doğu Enstitüsü’nde yerleşik olmayan kıdemli araştırmacı Karen Young, maliyetler arttıkça ve etkinlikleri daha net hale geldikçe dev projelerin çoğunun geri çekilebileceğini veya durdurulabileceğini, ancak devletin muhtemelen önümüzdeki birkaç yıl boyunca varlık fonuna para pompalamaya devam edeceğini söyledi. “Bence 2030’a kadar bir sıçrama göreceksiniz ve sonra bir hesaplaşma olacak” dedi.

Diplomasi

UAEA’nın İran kararı sonrası Tahran’dan uranyum hamlesi

Yayınlanma

Tahran yönetimi UAEA’nın İran kararı üzerine yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.

UAEA Yönetim Kurulu, İran’ın nükleer programıyla ilgili BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarını tetikleyebilecek kararı kabul etti. Karar üzerine İsrail uluslararası topluma İran’a müdahale etmesi yönünde çağrı yaparken Tahran ise tepki olarak yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.

Birleşmiş Milletlerin (BM) nükleer denetim kurumu olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) 35 üyeli Yönetim Kurulu, yaklaşık 20 yıl aradan sonra ilk kez İran’ı nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik yükümlülüklerini ihlal etmekle suçladı. Bu karar, BM Güvenlik Konseyi’nin İran yaptırımlarını yeniden devreye sokma ihtimalini güçlendirdi.

Bu önemli adım, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de İran ile dünya güçleri arasında yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesiyle tırmanan UAEA-İran gerginliklerinin sonucu olarak görülüyor. Söz konusu anlaşmanın çökmesiyle birlikte taraflar arasında birçok kriz patlak vermişti.

İran, kendisine karşı alınan karar ve kınamalara karşı oldukça sert tepkiler vermesiyle bilinirken, bu karar son yıllardaki en sert çıkışlardan biri olarak dikkat çekiyor. Tahran yönetiminin bu karara nükleer faaliyetlerini tırmandırarak karşılık vereceği beklentisi, İran ile ABD arasında yürütülen ve İran’ın hızlanan nükleer programını sınırlamayı amaçlayan mevcut müzakereleri daha da karmaşık hale getirebilir.

İran, UAEA’yı nükleer sırlarını İsrail’e sızdırmakla suçladı

Karar, ayrıca bölgedeki gerginliğin tavan yaptığı bir dönemde geldi. ABD’nin bölgedeki diplomatik personelini geri çekmesi ve Donald Trump’ın bölgenin tehlikeli hale geldiği uyarısıyla birlikte, “Washington’un İran’ın nükleer silah edinmesine izin vermeyeceğiz” yönündeki açıklamaları da dikkat çekiyor.

Kapalı kapılar ardında yapılan toplantıya katılan diplomatlara göre, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından sunulan karar tasarısı 19 ülkenin desteğiyle kabul edildi. 11 ülke çekimser oy kullanırken, Rusya, Çin ve Burkina Faso karşı oy verdi.

İran’a ağır suçlama

Reuters tarafından görülen karar metninde, 31 Mayıs’ta UAEA’nın üye ülkelere gönderdiği kapsamlı rapora dayanarak İran’ın yükümlülüklerini ihlal ettiği belirtiliyor.

Metinde şu ifadeler yer alıyor: “(İran’ın) Birden fazla bildirilmemiş yerde, beyan edilmemiş nükleer malzeme ve faaliyetler konusunda Ajansa tam ve zamanında işbirliği sağlama yükümlülüklerini yerine getirmemesi, Ajansın 12.C maddesi kapsamındaki Güvenlik Anlaşması yükümlülüklerine uymadığı anlamına gelmektedir.”

Kararın merkezindeki en önemli unsurun, İran’ın bildirilmemiş bazı tesislerde bulunan uranyum izlerine dair UAEA’ya inandırıcı açıklamalar sunmadığı iddiası olduğu anlaşılıyor.

Kararda, nükleer malzemenin silah ve benzeri patlayıcı unsurlara yönlendirilmediğinin doğrulanmasını sağlamak için İran’ın yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi ve bekleyen tüm güvenlik sorunlarını netleştirmek amacıyla acilen şu adımları atması gerektiği kaydedildi:

“İran’da iki beyan edilmemiş yerde tespit edilen insan kaynaklı uranyum parçacıklarının varlığına ilişkin teknik olarak inandırıcı açıklamalar sunması, söz konusu nükleer malzemenin veya nükleer bulaşmış ekipmanların mevcut konumlarını Ajansa bildirmesi, UAEA’nın bu amaçla talep ettiği tüm bilgi, belge ve cevapları sağlaması, kurumun gerekli gördüğü yer ve malzemelere erişim sağlaması, ayrıca Ajansın uygun göreceği örneklerin alınmasına izin vermesi.”

FP: ABD anlaşma değil teslimiyet istiyor

ABD istihbarat servisleri ve UAEA, İran’ın 2003 yılına kadar gizli, koordineli bir nükleer silah programı yürüttüğüne ancak bu programın daha sonra durdurulduğuna inanıyor. Ancak bu süreçten sonra birkaç yıl boyunca bazı gizli deneylerin sürdüğü yönünde iddialar var. UAEA Başkanı Rafael Grossi, bu hafta yaptığı açıklamada, son bulguların bu genel değerlendirmeyle büyük ölçüde tutarlı olduğunu ileri sürdü.

Tahran ise, nükleer silah geliştirmeyi hiçbir zaman hedeflemediğini savunuyor.

Kararda İran’ın BM Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmesinden bahsedilse de diplomatlar bunun için ayrı bir ikinci karar tasarısına ihtiyaç olduğunu belirtiyor. İran, en son 2005 Eylül ayında yükümlülüklerini yerine getirmediği ilan edildikten sonra, 2006 Şubat ayında BM Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmişti.

İsrail’den açıklama gecikmedi

UAEA kararı sonrası İsrail’den uluslararası topluma İran’a karşı harekete geçme çağrısı geldi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Oren Marmorstein, “sistematik şekilde gizli nükleer silah programı yürüttüğünü” öne sürdüğü İran’ın hızla yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum biriktirdiğini ve Tahran’ın nükleer programının barışçıl olmayan amaçlar için olduğunu iddia etti.

İran’ın ilk tepkisi: Daha fazla uranyum zenginleştirme…

İran ise UAEA kararına tepki olarak yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.

İran devlet televizyonuna göre, İran Dışişleri Bakanlığı ve Atom Enerjisi Kurumu, yaptıkları ortak açıklamayla, UAEA Yönetim Kurulunda İran aleyhinde alınan kararı kınadı.

Açıklamada kararın, teknik ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu ve UAEA Yönetim Kurulu’nun “siyasi amaçlara dayalı bir araç olarak” kullanıldığı ifade edildi.

Karara tepki olarak, İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami’nin talimatıyla güvenli bir yerde yeni bir zenginleştirme merkezinin açılacağı belirtildi.

Bununla birlikte Fordo’daki uranyum zenginleştirme tesisinde eski nesil santrifüjlerin uranyumu daha hızlı zenginleştirecek altıncı nesil santrifüjlerle değiştirileceği bilgisi verildi.

Karara karşılık atılacak diğer adımların daha sonra duyurulacağı aktarıldı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Netanyahu’nun ‘kırılgan’ zaferi: Zorunlu askerlik krizi ertelendi

Yayınlanma

İsrail Meclisi

İsrail’de hükümet içinde zorunlu askerlik krizi devam ederken muhalefetin Netanyahu iktidarını devirme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Meclisin feshi için sunulan yasa tasarısına koalisyon ortağı Ultra Ortodoks (Harediler) partilerin desteğini çekmesinin ardından Meclis’te gerekli çoğunluğu sağlayamadı.

The Times of Israel’in haberine göre, muhalefetin dün sunduğu meclisin feshine ilişkin tasarı ön oylamada 61’e karşı 53 oyla reddedildi.

Ön oylamadan kısa bir süre önce Şas Partisi ile Birleşik Tevrat Yahudiliği’ni oluşturan iki ana partiden biri olan Degel HaTorah (Tevrat Sancağı) partisi hükümetle Haredi öğrencilerin askerlikten muaf tutulması yönünde anlaşmaya vardıklarını ve meclisin feshedilmesine karşı oy kullanacaklarını duyurdu.

Haredi koalisyon üyelerinin destek vermesi halinde meclisten geçmesi mümkün olacak yasa tasarısı, Şas ve Degel HaTorah partilerinin son anda desteğini çekmesiyle yeterli çoğunluğa ulaşamadı.

İsrail Meclisi’nin feshi için kritik gün: Hükümet ne yapacak?

Netanyahu hükümetinin iktidar koalisyonu, 120 sandalyeli İsrail Meclisi’nde 68 milletvekiliyle temsil ediliyor. Meclisin feshedilmesi için çoğunluğun sağlanması yani en az 61 milletvekilinin onayı gerekiyor.

Netanyahu’nun hükümeti ayakta tutma çabası sonuç verdi

İsrail Meclisi Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanı Yuli Edelstein, Netanyahu’nun talimatıyla koalisyon iktidarının devrilmesini engellemek için ön oylama öncesi hükümet ortağı Ultra Ortodoks partilerin temsilcileriyle uzun görüşmeler gerçekleştirdi.

Edelstein, yaptığı yazılı açıklamada, Tevrat okullarında eğitim alanların askerlikten muaf tutulmasına ilişkin yasal düzenlemenin temel ilkeleri konusunda Ultra Ortodoks koalisyon ortaklarıyla uzlaşmaya vardıklarını duyurdu.

Ultra Ortodoks koalisyon ortakları Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas partileri, Tevrat okullarında eğitim alanların askerlikten muaf tutulmasına ilişkin yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle sık sık hükümeti devirmekle tehdit ediyordu.

Ultra Ortodoks milletvekillerinden bazıları hükümetten çekilebilir

Başbakan Netanyahu liderliğindeki koalisyon iktidarı, meclisin feshine ilişkin oylamadan istediği sonucu alırken Haredilerin askerlikten muaf tutulmasına ilişkin krizin tam çözüme kavuşturulamaması hükümet için hala risk oluşturuyor.

Haaretz gazetesi, Birleşik Tevrat Yahudiliği içerisinden bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Degel HaTorah ve Şas’ın fesih tasarısına karşı oy kullanması durumunda, Birleşik Tevrat Yahudiliği çatısı altındaki Agudat Israel milletvekillerinin hükümetten ayrılacağını öne sürdü.

Nitekim Ynet New’e göre Agudat Israel partisinden Milletvekili Meir Porush ve bir milletvekili ortada somut bir askerlik yasa tasarısı olmadığı gerekçesiyle oylamada muhalefetin önergesine destek verdi. Milletvekili Yisrael Eichler ise partisiyle ters düşerek Şas ve ile birlikte oy kullandı

Agudat Israel’in hükümetten olası çekilmesi hükümeti devirmiyor ancak Netanyahu’ya 120 sandalyeli mecliste 64 üyeli bir kırılgan çoğunluk bırakacak.

Haredilerin askere alınması tartışması

İsrail yasalarına göre 18 yaşını geçen herkesin zorunlu askerlik hizmetini yapması gerekirken, Haredilerin askerlikten muaf tutulması yıllardır ülkede tartışılıyor.

İsrail’in başta Gazze Şeridi olmak üzere 7 Ekim 2023’ten itibaren bölgede yükselen saldırganlığı nedeniyle asker ihtiyacı da artmaya başladı.

ABD’li elçi, İsrail koalisyon hükümeti çökmesin diye devrede

Gazze Şeridi’nde ateşkesi bozarak saldırıların yeniden başlamasıyla bu ihtiyaç yeniden ciddi şekilde hissedilirken ordunun 7 bini savaş bölgelerinde görev alacak şekilde olmak üzere 12 bin askere ihtiyaç duyduğu ifade ediliyor.

Geçen sene asker ihtiyacının artmasıyla askerlikten muaf Ultra Ortodoks Yahudi gençlerin orduya alınmasına yönelik çalışmalar, İsrail’in en tartışmalı konularından biri haline gelmişti.

İsrail Yüksek Mahkemesi, 25 Haziran 2024’te Haredi erkeklerin zorunlu askerlikten muaf tutulmasının yasal dayanağının bulunmadığına ve askerliğe uygun olanların göreve alınması gerektiğine karar vermişti.

Nüfusun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan Harediler, zorunlu askerliğe karşı çıkıyor ve hayatlarını Tevrat çalışmalarına adadıklarını belirtiyorlar.

Netanyahu’nun Haredi koalisyon ortakları, Başbakan’a Haredilerin askerlikten muaf tutulacağı bir askerlik yasası çıkarılması için baskı yapıyor.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Netanyahu’dan Suriye ile normalleşme için “Türk üssü” şartı

Yayınlanma

Ahmed Şara

Axios’a göre Netanyahu, Ahmed Şara’nın Trump yönetimi ile yakın ilişki kurma isteğini Suriye ile normalleşme için “diplomatik bir fırsat” olarak görüyor. Trump’ın Şam’a gönderdiği din adamları da Şara için “Unicorn” benzetmesi yapıp Şara’nın “İsrail ile barış gündemini hayata geçirebilecek benzersiz bir lider” olduğu değerlendirmesinde bulundu.

ABD yönetimi, İsrail’le Suriye’de HTŞ liderliğindeki geçiş yönetimi arasında normalleşme arayışını sürdürürken, Ankara Büyükelçisi ve Suriye Temsilcisi Tom Barrack’ın geçen haftaki Tel Aviv ziyaretinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ayrıntıları sızdı. Netanyahu’nun ABD’den İsrail-Suriye müzakerelerinde arabuluculuk yapmasını istediği, Suriye’de herhangi bir Türk üssünü kurulmamasını da olası bir güvenlik anlaşması için şart koştuğu belirtildi.

Axios’a konuşan iki İsrailli kaynağa göre, Netanyahu Barrack’a Suriye’deki geçiş hükümetiyle “güncellenmiş bir güvenlik anlaşması ve nihai bir barış anlaşması” için müzakere yapmak istediğini söyledi. Kaynaklar Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump ile Ahmed Şara (Ebu Muhammed Colani) arasında geçen ay Riyad’da yapılan görüşmede kazanılan “ivmeyi”, Şam ile ABD arabuluculuğunda müzakerelere başlamak için kullanmak istediğini belirtti.

Üst düzey bir İsrailli yetkiliye göre Netanyahu’nun ilk amacı, İsrail’in Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni 1967’de işgal etmesi sonrası iki ülkenin 1974’te imzaladığı ve sınırda bir tampon bölge oluşturan ‘Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın bazı değişikliklerle güncellenmesi. Netanyahu’nun buradan başlayarak nihai barışa varacak şekilde Suriye ile bir dizi anlaşma yapmak istediği belirtildi.

Barack: Şara yeni anlaşmalara açık

Kaynaklara göre Netanyahu, Şara’nın Trump yönetimi ile yakın ilişki kurma isteğini “diplomatik bir fırsat” olarak görüyor. İsrailli kaynaklardan biri, “Suriye ile olabildiğince hızlı şekilde normalleşmeyi denemek ve o noktaya doğru ilerlemek istiyoruz” dedi. Yetkililere göre Barrack da Netanyahu’ya “Şara’nın İsrail’le yeni anlaşmaları ele almaya açık olduğunu” söyledi.

Şara’ya “Unicorn” benzetmesi

Öte yandan Trump’ın onayı ile Şam’a giden ve İbrahim Anlaşmalarının mimarları olarak bilinen Yahudi din adamı Abraham Cooper ve Evanjelik Pastör Johnnie Moore Ahmed Şara ile görüştü.

İki yakın dost olan Haham Cooper ve Pastör Moore, bu ziyaretin amacını “ABD’nin Suriye ile normalleşme olasılığını değerlendirmek” olduğunu açıklamıştı.

Görüşmeden sonra Reuters’a konuşan Moore ana gündem İsrail ile ilişkilerin geleceği olmasa da bu konunun da gündeme geldiğini söyledi. “Barışın mümkün, hatta muhtemel olduğunu düşünüyorum. Ancak öncelik, Suriye’nin kendi iç meselelerine odaklanması olmalı” dedi.

Habere göre Moore ve Cooper, Şara’nın İsrail ile barış gündemini hayata geçirebilecek “benzersiz” bir lider olduğunu düşünüyor. Moore, “Silikon Vadisi’nde buna ‘Unicorn’ derler; yani eşi benzeri yok” ifadesini kullandı. Cooper ise, “Şu anda daha olumlu bir tablo yaratmak için bir fırsat penceresi açık. Ama bu, önümüzdeki görevlerin büyüklüğünü küçümsemek anlamına gelmez” dedi.

Netanyahu’nun ‘kırmızı çizgileri’

Öte yandan, Axios’a konuşan ABD’li bir yetkiliye göre İsrailliler görüşmede Barrack’a, Suriye konusundaki bazı “kırmızı çizgilerini” de iletti. Bunlar şöyle sıralandı:

– Suriye’de hiçbir Türk askeri üssünün bulunmaması,

– İran ve Hizbullah’ın ülkede yeniden varlık göstermemesi,

– Suriye’nin güneyinin askerden arındırılmış bölge haline getirilmesi,

– Daha önce sınırda konuşlanmış BM gücüne ABD güçlerinin eklenmesi,

– Yeni bir anlaşma imzalanana kadar, İsrail’in Suriye’deki güçlerinin çekilmemesi.

İsrail, askeri alt yapıyı imha etmişti

İsrail ordusu, HTŞ liderliğinde cihatçı güçlerin Beşar Esad yönetimini 8 Aralık 2024’te devirmesi sonrasında “olası saldırılara” karşı ön almak iddiasıyla Suriye’deki işgalini Golan üzerinden derinleştirip Şam’ın eteklerine yaklaşmıştı. İsrail aynı zamanda, Suriye ordusunun askeri alt yapısını yüzlerce hava saldırısı ile imha etmişti. Bu dönemde Şara’nın İsrail işgaline sesini yükseltmemesi ve “yeni ihtilaf arayışında olmadıklarını” söylemesi dikkat çekmişti. Sonrasında da İsrail ile Suriye’nin yeni yönetiminin üçüncü ülkeler üzerinden dolaylı müzakereler yürüttüğü ortaya çıkmıştı. Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak İsrail, Türkiye’nin Suriye’de kalıcı üs kurmak istediği bölgelere de hava saldırısı düzenlemiş, İsrail ile Türkiye’nin de “çatışmasızlık mekanizması” için Azerbaycan’da müzakereye başladığı açıklanmıştı.

‘Şara Ankara’dan emir almıyor’

Axios’a geçen hafta konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili ise Şara’nın İsrail’in düşündüğünden “daha elverişli olduğunu ve Ankara’dan emir almadığını” söyleyip “Suriye hükümetinin ABD ve Suudi Arabistan’a yakın olması bizim için daha iyi” demişti.

‘Golan konusunda daha esnek olabilir’

Suriye ile İsrail arasındaki olası barış görüşmelerinin kilit noktası ise BM’ye göre Suriye toprağı olan ve İsrail’in 1967’den beri işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri olacak. Beşar Esad dönemi, son 30 yıldır bu konuda yapılan görüşmelerde, İsrail’le barış için Golan’dan tam çekilme şartından geri adım atmamıştı.

Axios’a konuşan İsrailli yetkililer ise Şara’nın hükümetinin gelecekteki barış görüşmelerinde bu konuyu gündeme getireceğini ama Esad’dan daha esnek davranabileceğini düşündüklerini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English