Bizi Takip Edin

RUSYA

Ukrayna, Sivastopol’a saldırdı

Yayınlanma

Ukrayna ordusu, Rusya’nın kontrolündeki Sivastopol’a saldırı gerçekleştirdi. Akşam saat 21.00 sularında şehirde hava alarmı verildi ve birden fazla patlama sesi duyuldu.

Olayın ardından kara ve deniz yolcu taşımacılığı faaliyetleri askıya alındı.

Sivastopol Valisi Mihail Rajvozayev, Ukrayna’nın yedi adet uçak tipi insansız hava aracı (İHA) fırlattığını açıkladı. Rajvozayev’in açıklamasına göre bu İHA’lardan ikisi Karadeniz suları üzerinde etkisiz hale getirildi, ikisi Balaklava ve İnkerman yakınlarında düşürüldü. Kalan üç İHA’nın da imha edildiği veya bastırıldığı belirtildi, ancak bunların tam yerleri açıklanmadı.

Yerel kurtarma servisi, şehirde herhangi bir yapının zarar görmediğini ve yaralılarla ilgili herhangi bir bilginin bulunmadığını bildirdi.

Rusya’ya ait gözlem kanalları ise saldırının hedefinin Balaklava Termik Santrali olabileceğini öne sürdü. Bölgedeki hava savunma çabalarına dikkat çeken kanallar, uçaksavar makineli tüfeklerle donatılmış düz yataklı KAMAZ araçlarının termik santral yakınlarında görüldüğünü belirtti.

Ukrayna kamuoyu ise Rusya’nın Neptun füzeleri ile Peklo ve Palyanitsya adlı drone füzelerini kullanarak Kırım’a yönelik “şimdiye kadarki en büyük saldırılardan birini” gerçekleştirebileceğini iddia ediyor.

Soçi Havalimanı’nda, Karadeniz bölgesine yönelik saldırılar nedeniyle acil durum planı devreye sokuldu. Havalimanı, uçak iniş ve kalkışlarını geçici olarak durdurdu ve yaklaşık 20 uçuş ertelendi.

Bazı uçuşlar Mineralnye Vodıy, Vladikavkaz ve Astrahan’a yönlendirildi.

Saat 22.30 itibarıyla kısıtlamalar kaldırıldı. Ayrıca akşam saatlerinde Belgorod ve Kursk bölgelerinde füze tehlikesi alarmı verildi. Fakat bu tehdit yalnızca birkaç dakika sürdü.

Öte yandan, 11 Aralık gecesi Taganrog kenti de saldırıya uğradı. Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’yı, kentteki bir askeri havaalanını hedef almak için ABD menşeli ATACMS füzelerini kullanmakla suçladı.

Bakanlık, saldırı sonucunda personel kayıplarının olduğunu, ancak tam sayı vermediğini belirtti.

RUSYA

Rusya, Elon Musk’a Mars görevi için küçük boyutlu nükleer santral teklif etti

Yayınlanma

Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) Başkanı Kirill Dmitriyev, milyarder Elon Musk’ın planladığı Mars görevi için Rusya’nın küçük boyutlu nükleer santral kullanımını önerebileceğini belirtti. Dmitriyev, Rusya’nın Mars görevi için sunabileceği gelişmiş teknolojik kabiliyetler olduğunu vurguladı ve Roskosmos ile Rosatom’un Musk ile çalışmaya ilgi duyduğunu ifade etti.

Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) Başkanı Kirill Dmitriyev, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Rusya’nın Amerikalı milyarder Elon Musk’ın planladığı Mars görevi için küçük boyutlu nükleer santral kullanımını önerebileceğini söyledi.

RIA Novosti ajansının haberine göre Dmitriyev, “Rusya, Mars görevi için küçük boyutlu nükleer santral ve diğer gelişmiş teknolojik imkanları sunabilir,” ifadesini kullandı.

Dmitriyev, nükleer santralin kullanımına ilişkin ayrıntı vermedi.

Bir yıl önce, Roskosmos’un eski başkanı Yuriy Borisov, Rusya ve Çin’in 2033-2035 yıllarında Ay’a nükleer güç ünitesi teslim etme ve kurma konusunda ortak projeyi görüştüklerini bildirmişti.

Rusya Devlet Başkanı tarafından Rusya ile ABD temaslarının yeniden kurulması sürecinde uluslararası işbirliği özel temsilcisi olarak atanan Dmitriyev, geçen haftalarda Roskosmos ve Rosatom’un özel Amerikan şirketi SpaceX’in başkanı Musk ile ortak çalışma konusundaki ilgisinden daha önce bahsetmişti.

RDIF başkanına göre, Rus şirketleri “Mars uçuşu da dahil olmak üzere yardımcı olabilirler”. Dmitriyev ayrıca yakın zamanda Musk ile olası görüşmelerin yapılacağını da duyurmuştu.

SpaceX’in kurucusu Musk, 2024 seçimlerinde Donald Trump’ın en büyük sponsorlarından biriydi ve Beyaz Saray’da başkanın en yakın danışmanlarından biri oldu.

Musk, mart ayında yaptığı açıklamada, Starship uzay gemisinin gelecek yılın sonunda Optimus adlı insansı robotla birlikte Mars’a gideceğini duyurdu.

Ayrıca Musk, 2029 gibi erken bir tarihte Kızıl Gezegen’e insan indirme olasılığını dışlamadığını, ancak bunun için 2031 yılını daha olası gördüğünü belirtti.

Daha önce X platformunda Musk’ın bir gönderisine Rusya ile ortak Mars görevi önerisiyle yanıt veren Dmitriyev, “Mars görevi için Rusya’nın sunabileceği çok şey olduğuna inanıyoruz, zira uygulanabilir olduğunu düşündüğüm bazı nükleer teknolojilere sahibiz,” dedi.

Moskova’nın Ukrayna’da askeri operasyon başlatmasının ardından ekonomik bağların çoğunun kopmasına rağmen, Rusya ve ABD uzay alanındaki işbirliğini sürdürüyor.

Özellikle Roskosmos ve NASA, Uluslararası Uzay İstasyonu’na (UUİ) yönelik çapraz uçuş anlaşmasını birkaç kez uzattı; son uzatma 2026 yılına kadar geçerli olacak.

Avrupa Uzay Ajansı’nın (ESA) ortak ExoMars gezegen araştırma projesinden çekilmesi ve Rus iniş platformu ile Avrupa yapımı gezgini taşıması planlanan görevin gerçekleşmemesi üzerine Rusya, 2022 yılında kendi Mars görevi üzerinde çalışmaya başlayacağını duyurdu.

Okumaya Devam Et

RUSYA

Putin: Arktik’te işbirliğine hazırız

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Murmansk’taki Uluslararası Arktik Forumu’nda yaptığı konuşmada, ülkesinin Arktik’te hem dost hem de Batılı ülkelerle işbirliğine hazır olduğunu belirtti. Putin, Arktik Konseyi’nin zayıfladığını ifade ederken, NATO’nun bölgedeki artan faaliyetlerinden duyduğu endişeyi dile getirdi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 27 Mart’ta Murmansk’ta düzenlenen Uluslararası Arktik Forumu’nun genel kurul toplantısında yaptığı konuşmada, Rusya’nın Arktik’te hem dost ülkelerle hem de ilgi göstermeleri halinde Batılı ülkelerle işbirliğine hazır olduğunu belirtti.

Putin, Arktik’teki uluslararası etkileşimin şu anda en iyi dönemini yaşamadığını kaydetti.

Devlet Başkanı, daha önce işbirliği için Arktik Konseyi’nin kurulduğunu ancak bu mekanizmanın “bugün zayıfladığını” söyledi.

Putin, “Böyle durumlarda dedikleri gibi: İstemiyorsanız, siz bilirsiniz,” diye ekledi.

Vedomosti gazetesinin aktardığına göre Putin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Grönland’ı Danimarka’dan satın alma fikrine de değindi.

Putin’e göre, “bu yalnızca ilk bakışta şaşırtıcı görünebilir”. Bunun sıra dışı konuşmalar olduğunu düşünmenin yanlış olduğunu belirten Putin, “Aslında ABD’nin bu tür planları 19. yüzyılın 60’lı yıllarında ortaya çıkmıştı. O zamanlar Amerikan yönetimi Grönland ve İzlanda’yı ilhak etme olasılığını değerlendiriyordu, ancak bu fikir o dönemde Kongre’den destek görmedi,” dedi.

Putin, daha sonra İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’nin adada askeri üsler kurması ve savaşın bitiminden sonra Danimarka’ya Grönland’ı satın alma teklifinde bulunması da dahil olmak üzere konunun tarihçesini anlattı.

Devlet Başkanı’na göre, bu konu genel olarak iki ülke arasındaki ilişkilere dair ve Rusya’yı ilgilendirmiyor, ancak “bizi elbette endişelendiren tek gerçek, NATO ülkelerinin genel olarak Uzak Kuzey’i giderek daha fazla olası çatışmalar için bir sıçrama tahtası olarak belirlemesi ve bu koşullarda asker kullanımını tatbik etmesi”.

Bunun yanı sıra Putin, Rusya’nın Arktik’te kimseyi tehdit etmediğini ancak bir müdahale hattı oluşturduğunu söyledi.

Putin, Arktik bölgesinin Rusya topraklarının dörtte birinden fazlasını oluşturduğunu, burada yaklaşık 2,5 milyon Rusya vatandaşının yaşadığını, ülkenin GSYİH’sinin yüzde 7’sinin ve ihracatının yaklaşık yüzde 11’inin buradan sağlandığını sıraladı.

Devlet Başkanı, son 10 yılda Kuzey Deniz Yolu’ndaki kargo akışının on kat arttığını belirtti: 2014’te 4 milyon ton iken 2024’te bu rakam yaklaşık 38 milyon tona ulaştı. 2030 yılına kadar kargo akışının 70-100 milyon tona ulaşması bekleniyor.

Putin, ana görevlerin, Kuzey Deniz Yolu’nu St. Petersburg’dan Murmansk üzerinden Vladivostok’a uzanacak Trans-Arktik Ulaşım Koridoru’nun kilit bir bölümü haline getirmekle ilgili olduğunu söyledi.

Putin’e göre, bu güzergâh “dünya sanayi, tarım, enerji merkezlerini ve tüketici pazarlarını daha kısa, güvenli ve ekonomik olarak kârlı bir güzergâhla birbirine bağlamalıdır”.

Putin, Trans-Arktik Koridoru’nun geliştirilmesi için birkaç görev belirledi. Rusya’nın şu anda dünyanın en büyük buzkıran filosuna sahip olduğunu kaydeden Putin, bu pozisyonları güçlendirmek ve şu anda yalnızca Rusya’da bulunan nükleer olanlar da dahil olmak üzere yeni nesil buzkıranları hizmete sokmak gerektiğini vurguladı.

Putin, “Bunlardan dördü -en yeni 22220 serisi- halihazırda Arktik’te görev yapıyor. Bu seriden üç atomlu buzkıran daha inşa ediliyor -Çukotka, Leningrad ve Stalingrad- ayrıca süper güçlü 120 megavatlık Rossiya buzkıranı da yapılıyor,” diye konuştu.

Putin ayrıca, Rusya’nın Arktik’te taşımacılığı sağlayacak kargo ve acil durum kurtarma gemileri de dahil olmak üzere kendi ticaret filosuna ihtiyacı olduğunu belirtti.

Mevcut kapasitenin bunun için yetersiz olduğunu kaydeden Putin, “Tüm yönlerde hareket etmek; hazır gemileri satın almak ve sipariş etmek, dünya üreticileriyle işbirliği kurmak ve genel olarak tüm Rus gemi inşa sistemini önümüzdeki stratejik görevlere göre inşa etmek gerekiyor,” dedi.

Hükümetin ise Rus gemi inşa ve onarım işletmelerini desteklemesi, tersane inşaatı konusunu çalışması gerektiğini ifade etti.

Diğer yandan Putin, Rusya’da Arktik üzerinden yük taşımacılığı yapacak yerli operatörler için koşullar yaratılması gerektiğini ve Rusya’nın burada ortak girişimler kurmaya hazır olduğunu söyledi.

Putin, “Uluslararası lojistik operatörleri bu tür şirketlere sadece sermaye ve teknolojiyle değil, aynı zamanda ticaret gemileri filolarının bir kısmıyla da kârlı bir şekilde yatırım yapabilir,” değerlendirmesini yaptı.

Rusya’nın kuzey limanlarının kapasitesini ve cirosunu artıracağını belirten Putin, Belarus, Çin, BAE ve diğer ülkelerin Arktik’in ulaşım altyapısının geliştirilmesine ilgi gösterdiğini de sözlerine ekledi.

Trans-Arktik Koridoru çerçevesinde çok modlu merkezler oluşturulacağını ifade eden Putin, hükümete Arktik’teki deniz limanlarının kapasitesini genişletme planlarını belirleme ve yenilerinin nerede ortaya çıkması gerektiğini tespit etme talimatı verdi.

Putin, Rusya’nın Arktik Demiryolu Poligonu geliştirme projesini de uygulayacağını söyledi: “Bugün RJD’nin (Rusya Demiryolları) gelişimi meselesini biliyoruz… Ancak bunun hakkında -şimdi söylediğim şey hakkında, Kuzey Demiryolu’nun geliştirilmesi hakkında- şimdiden düşünmek gerekiyor.”

Okumaya Devam Et

RUSYA

Rus siyaset bilimci Makarkin’den Türkiye analizi

Yayınlanma

Rus siyaset bilimci Aleksey Makarkin, Türkiye’deki mevcut durumu değerlendirerek, ülkenin klasik ‘otoriter modernleşme’ modeline uymadığını belirtti. Makarkin’e göre, Erdoğan yönetiminde zayıflayan modernleşmeye artan otoriterleşme eşlik ediyor; bu durum ekonomik zorluklar ve iş dünyasıyla yaşanan gerilimlerle kendini gösteriyor. Siyaset bilimci, Erdoğan’ın iktidarı kaybetme endişesiyle otoriter eğilimleri güçlendirdiğini savundu.

Rus siyaset bilimci Aleksey Makarkin, Telegram kanalından yaptığı değerlendirmede, Türkiye’deki gelişmelerin otoriterleşme ve modernleşme arasındaki ilişkiyi yeniden gündeme taşıdığını belirtti.

Makarkin, Türkiye’nin “Asya Kaplanları” modelinden farklı olarak, zayıflayan modernleşmeye artan otoriterleşmenin eşlik ettiği bir örnek sunduğunu savundu.

Asya Kaplanlarından farklı’

Makarkin, otoriter modernleşme kavramının “Asya Kaplanları” olarak bilinen Güney Kore, Singapur, Tayvan, Tayland ve Malezya gibi ülkelerin deneyimleriyle popülerleştiğini hatırlattı.

Bu ülkelerin, yönetici elitlerin akılcı ekonomi politikalarına dayanan kendi başarı hikayelerine sahip olduğunu belirten Makarkin, “Ancak ‘kaplan’ döneminde benimsenen siyasi model, günümüzde yalnızca kendine özgü yapısı, İngiliz hukuk temelleri, liyakat sistemi ve yolsuzlukla örnek mücadelesiyle bilinen Singapur’da varlığını sürdürüyor,” ifadelerini kullandı.

Siyaset bilimci, Türkiye’nin 21. yüzyıldaki ekonomik modernleşme sürecinin ise kendine has özellikler taşıdığını ifade etti.

Makarkin, bu özellikler arasında “muhalefetin parlamentoda ve belediyelerde geniş temsil edildiği gerçek çok partili sistem, rekabetçi seçimler ve adil oy sayımı” bulunduğunu belirterek, “Yani bu durum, otoriter modernleşmeye hiç benzemiyordu,” dedi.

Makarkin, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelişinin “tamamen adil” olduğunu dile getirdi.

Erdoğan’ın uzun süre iktidarda kalmasını ise yalnızca ekonomik başarılara ve “Atatürk’ün tüm reformlarına rağmen otorite olarak mollayı gören kırsal İslamcı seçmenle kurulan ilişkiye” değil, aynı zamanda “istikrarsız hükümet koalisyonları, verimsiz ekonomi politikaları ve yolsuzlukla karakterize edilen önceki döneme” kıyasla yarattığı kontrasta bağladı.

Makarkin, Erdoğan’ın, Türk siyasetine yönelik, zaman zaman sert (1960 ve 1980 darbeleri) ancak çoğunlukla ordunun bir hükümetin istifasını veya İslamcı bir partinin kapatılmasını sağlayabildiği görece yumuşak askeri müdahalelere son verdiğini de vurguladı.

Siyaset bilimci, “2016’daki darbe girişiminin askeri yönetimin yalnızca bir kısmı tarafından yapıldığını ve o kadar güçlü bir toplumsal direnişle karşılaştığını ki hızla başarısız olduğunu” hatırlattı.

Makarkin, bu bağlamda Erdoğan’ın, otoriter modernleşme için alışılmadık bir şekilde, “demokrasinin savunucusu” olarak hareket ettiğini kaydetti.

Erdoğan döneminde otoriter eğilimler başından beri var’

Ancak Makarkin, “Erdoğan döneminde otoriter eğilimlerin başından beri var olduğunu” ve zamanla güçlendiğini belirtti.

Bu eğilimleri “mahkemeler, medya ve üniversiteler üzerindeki kontrol, siyasi rakiplerin tutuklanması” olarak sıralayan Makarkin, “Üstelik bu eğilimlerin güçlenmesi, ekonomik başarıların azalmasıyla aynı döneme denk geldi,” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’yi yeni sanayileşen ülkeler arasına sokan hızlı büyümenin, ülkeyi GSYİH’ye göre dünyada 17’nci, Satın Alma Gücü Paritesi’ne göre hesaplanan GSYİH’de ise 12’nci sıraya taşıdığını belirten Makarkin, “Fakat 2018-2021 döneminde Türk ekonomisi krize girdi ve krizden çıkmaya başladığında (aktif büyüme yeniden başladığında) ise iktidarın itibarına darbe vuran enflasyonla boğuştu,” diye ekledi.

Makarkin, Erdoğan’ın 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerini “epey zorlanarak” kazandığını hatırlattı.

Siyaset bilimci, “Şimdi ise aynı zamanda yolsuzlukla suçlanan, teröristlere yardım ettiği iddia edilen ve hatta 30 yılı aşkın süredir sahip olduğu yükseköğrenim diplomasının geçersiz olduğu öne sürülen ana rakip, bir sonraki seçimlere katılmaktan erkenden men ediliyor,” ifadeleriyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na işaret etti.

‘Erdoğan, yenilgisinin bir dizi yolsuzlukla mücadele davasının başlangıcı olacağını anladı’

Makarkin, Erdoğan’ın şu anda iktidarı korumaya çalıştığını ve “yenilgisinin bir dizi yolsuzlukla mücadele davasının başlangıcı olacağını anladığını” öne sürdü.

Siyaset bilimci, Erdoğan’ın sadece muhalefetle değil, iş dünyasıyla da karşı karşıya geldiğine dikkat çekti.

Makarkin, bu yıl Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin (TÜSİAD) iki yöneticisi hakkında ceza davası açıldığını belirtti.

Bu yöneticilerden birinin Türkiye’nin “güven krizi ve ahlaki çöküş” yaşadığını söylediğini, diğerinin ise muhaliflerin gözaltına alınmasını eleştirdiğini hatırlatan Makarkin, her ikisinin de “dezenformasyon yaymak” ve “kamu barışının ihlaline” yardımcı olmakla suçlandığını aktardı.

Makarkin ayrıca, Türkiye’nin en büyük sanayi holdingi Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ali Koç’un, hukuki belirsizliğin yabancı yatırımları engellediğini ima ederek Türk yargı sistemini eleştirdiğini belirtti.

Zorlu Holding’in eski CEO’su Cem Köksal’ın ise çalışanlara gönderdiği, şirketin resmi olarak Ramazan ayını değil, yalnızca Ramazan ve Kurban Bayramlarını kutladığını ve faaliyetlerinin dinden bağımsız olduğunu belirten bir iç e-posta nedeniyle “inanç, düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasını engellemek” suçlamasıyla gözaltına alındığını kaydetti.

Makarkin, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı: “Dolayısıyla Erdoğan yönetimindeki Türkiye, otoriter modernleşmenin bir örneği değil. Aksine, sönümlenen modernleşmeye otoriterliğin yükselişinin eşlik ettiği bir model.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English