Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Blinken, Ankara temaslarında “mayınlı araziye” girmedi

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken dün akşam Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve bu sabah Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü. Görüşmelerden sonra Türkiye tarafından yapılan açıklamalarda PKK/YPG’nin Suriye’de alan kazanmasına izin verilmeyeceği vurgulandı. ABD tarafı ise açıklamalarında Ankara ile ilişkilerindeki en önemli sorun olan PKK/YPG’ye değinmeden “IŞİD karşıtı koalisyonun görevini sürdürmesinin öneminden” ve “zorunluluğundan” bahsetti. ABD, YPG’ye IŞİD ile mücadele ettiği gerekçesiyle destek verdiğini savunuyor.

Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesinden sonra gerçekleşen ziyaret kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Blinken’ı Esenboğa Havalimanı’nda ağırladı. Blinken bu sabah ise mevkidaşı Hakan Fidan’la görüştü.

İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantıda Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünün, birliğinin ve üniter yapısının korunmasından yana olduğunu söyledi.

Açıklamada Erdoğan’ın Suriye’de faaliyet gösteren ve Türkiye için tehdit kaynağı olan, PKK/PYD/YPG ile DEAŞ (IŞİD) terör örgütleri başta olmak üzere tüm terörist yapılanmalara karşı Türkiye’nin öncelikle kendi milli güvenliği için önleyici tedbirler alacağını, DEAŞ ile göğüs göğse mücadele etmiş tek NATO ülkesi olarak, PKK ve uzantılarının sahadaki durumu fırsata çevirme gayretini engelleyeceğini, DEAŞ ile mücadelede zafiyet oluşmasına da asla müsaade etmeyeceğini vurguladığı aktarıldı.

Görüşmeyle ilgili ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise, “Bakan Blinken, güçlü ABD-Türkiye bölgesel işbirliği ile Suriyelilerin liderliğinde ve Suriyelilere ait hesap verebilir ve kapsayıcı bir hükümete siyasi geçişi destekleme konusundaki ortak çıkarlarımızı ele aldı” ifadesine yer verildi. Görüşmede Suriye’deki tüm aktörlerin insan haklarına saygı göstermesi, uluslararası insancıl hukuka bağlı kalınması ve siviller ile azınlık gruplara mensup kişilerin korunması gerektiğinin ele alındığı belirtildi. Açıklamada, Blinken’ın, Suriye’de yerlerinden edilmiş kişilere yardım ulaştırılmasının ve IŞİD karşıtı koalisyonun görevini sürdürmesinin önemine dikkati çektiği bildirildi.

“Ortak endişeler konuşuldu”

Bu sabah gerçekleşen Blinken-Fidan görüşmesinde de benzer konular ele alındı.

Görüşmeden sonra açıklama yapan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, görüşmedeki iki önemli acil gündem maddesinin Suriye ile Gazze olduğunu söyledi.

Fidan, görüşmelerinde Suriye’deki yeni durumda, Suriye halkının iyiliği, ülkenin birliği, bütünlüğü, egemenliği gibi konularda Türkiye, ABD ve bölgesel aktörlerin yapabileceklerinin ele alındığına işaret etti.

Suriye’de istikrarın sağlanmasının önemine değinen Fidan, “(Blinken’la görüşme) Suriye’deki istikrarın bir an önce sağlanması, terörizmin yer bulmaması, DEAŞ’ın PKK’nın orada hâkim olmaması önceliklerimiz arasında. Bunlarla ilgili neler yaparız? Ortak endişeler neler, bu ortak endişelere ortak çözümler neler olmalı? Bunları etraflıca konuştuk” ifadelerini kullandı.

ABD’li mevkidaşı ile Gazze meselesini de ele aldıklarını belirten Fidan, “Gazze ile ilgili bir an önce ateşkes sağlanması konusunda kendisiyle (Blinken) mutabık kaldık” diye konuştu.

“Mutabakat içindeyiz”

Blinken ise Fidan’a dostluğu ve ortaklığı için teşekkür ederek, “Hep beraber çok güzel bir çalışma yaptık şimdiye kadar” ifadesini kullandı.

Türkiye-ABD ilişkilerini güçlendirerek birçok konuda iki ülke adına ilerleme kaydettiklerini söyleyen Blinken, Türkiye, ABD ve bölgedeki diğer ülkelerin Suriye için neler yapabileceklerini görüştüklerini söyledi. Blinken, Suriye’de neleri görmek istedikleri konusunda genel bir mutabakat içerisinde olduklarını ifade etti.

Blinken, daha çok kişiyi içeren, azınlıkların ve kadınların haklarını koruyan, devlet kurumlarını koruyarak insanlara hizmet sağlamayı sürdüren, eğer varsa kimyasal silahları bertaraf edecek ve uç görüşlü gruplarla ilişkileri reddedecek bir Suriye yönetimini desteklediklerini açıklayarak, “Aynı şekilde, herhangi bir durumda, Suriye’nin çevresindeki ülkelere, komşularına tehdit oluşturmayacak şekilde çalışmaya devam etmelerini istiyoruz” ifadesini kullandı.

Yönetimin bunları uygulamasıyla Suriye halkının da düşüncesi ve isteklerinin en iyi şekilde ortaya konmasını sağlayacağını vurgulayan Blinken, Suriye’de ortaya çıkan yönetimin ülkede yıllar süren yozlaşma, diktatörlük ve çatışmaların ardından uluslararası toplumdan beklediği desteği ve tanınırlığı bu şekilde elde edebileceğini dile getirdi.

Blinken, “IŞİD’in geriletilmesine yönelik çabaların sürdürülmesinin zorunluluğunu da ele aldık. Ülkelerimiz IŞİD’in ortadan kaldırılması ve bu tehdidin bir daha ortaya çıkmaması için uzun yıllar boyunca çok çalıştılar ve çok şey verdiler. Bu çabalarımızı sürdürmemiz bir zorunluluktur” dedi.

Gazze’de “ateşkes” diplomasisi hızlandı: Masada “Hamassız Gazze” planı var

Fidan ile Gazze meselesini, rehinelerin evlerine dönmesi ve ateşkesin sağlanması konusunu ele aldıklarını anlatan Blinken, “Son birkaç haftada gördüklerimiz bunun mümkün olduğuna dair daha cesaret verici işaretlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakan Fidan ile yaptığım görüşmelerde, Hamas’ın nihayetinde bu işin sona ermesine yardımcı olacak bir anlaşmaya evet demesinin zorunluluğundan bahsettim” şeklinde konuştu.

Blinken, Türkiye’nin Hamas ile görüşerek meseleyi nihayete erdirme konusunda oynayabileceği rolü takdirle karşıladıklarına dikkati çekerek, Ürdün’de Arap ülkeleriyle görüşmeleri sürdüreceklerini belirtti.

Bakan Blinken, Türkiye, ABD ve Arap ülkelerinin bir araya gelerek Suriye halkını desteklediğini vurgulayarak, bu fırsatı Suriye halkının isteklerini yansıtacak bir yöne doğrultmaya çalıştığını kaydetti.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail: Normalleşme süreci Golan işgali devam ederken yürütülmeli

Yayınlanma

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Suriye ve Lübnan’la normalleşme için İsrail’in güvenlik çıkarlarının korunacağını, bu kapsamda Golan işgali konusunda taviz verilmeyeceğini söyledi.

Bakan Saar, Avusturya Dışişleri Bakanı Beate Meinl-Reisinger ile Batı Kudüs’te düzenlendiği basın toplantısında, Gazze Şeridi’nde ateşkes ve Tel Aviv’in bölgedeki Arap ülkeleriyle normalleşme çabalarına ilişkin açıklamalarda bulundu.

İsrail’in Arap ülkeleriyle normalleşme için imzaladığı “İbrahim Anlaşmaları’nı” genişletme arzusunda olduğunu dile getiren Saar, “Suriye ve Lübnan gibi komşu ülkeleri, İsrail’in temel ve güvenlik çıkarlarını koruyarak barış ve normalleşme çemberine dahil etmek istiyoruz” dedi.

İsrail’in 1967’den bu yana işgal altında tuttuğu, uluslararası hukuka göre Suriye toprağı sayılan Golan Tepeleri’nin “44 yıldır İsrail egemenliğinde olduğunu” savunan Saar, Golan işgali konusunda geri adım atmayacaklarını söyledi, “Herhangi bir barış anlaşmasında Golan, İsrail devletinin bir parçası olarak kalacaktır” ifadelerini kullandı.

Saar, “Ortadoğu’daki barış ve normalleşme çemberine Suudilerin katılmasını memnuniyetle karşılayacağımız gibi Suriye’nin katılmasını da memnuniyetle karşılayacağız” dedi.

İsrail, Gazze’de kalıcı değil geçici ateşkes istiyor

Dışişleri Bakanı Saar, İsrail’in Gazze Şeridi’nde geçici ateşkes ve esir takası anlaşmasına rıza gösterebileceğini, bu bağlamda ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un ateşkes teklifine “evet” dediklerini savundu.

Saar, “Witkoff’un önerisine göre geçici bir ateşkes sağlanırsa, insani durumu ele almanın da daha kolay olacağını” öne sürdü.

Ayrıca Saar, İsrail’in ABD-İsrail güdümlü “Gazze İnsani Yardım Vakfı“na (GHF) aktardığı veya aktaracağı fona ilişkin soruyu yanıtlamaktan kaçındı.

Saar’dan İran’a saldırıların Avrupa güvenliğine katkı sağladığı iddiası

İsrail’in İran’a 12 gün boyunca düzenlediği ve 24 Haziran’da ateşkesle sona eren saldırılara da değinen Saar, bu saldırıların Avrupa’nın güvenliğine doğrudan ve önemli bir katkı sağladığını iddia etti.

Saar, ciddi ölçüde hasar verdiklerini savunduğu İran balistik füzelerinin Avrupa’ya ulaşabilen menzile sahip olduğunu ileri sürdü.

Meinl-Reisinger’den GHF’nin güvenilir ortak olmadığı vurgusu

Avusturya Dışişleri Bakanı Beate Meinl-Reisinger ise İsrail saldırıları altındaki Gazze Şeridi’ne yardımları güvenilir ortak olarak tanımladığı Uluslararası Kızılhaç Komitesi üzerinden Birleşmiş Milletler ilkeleri çerçevesinde yaptıklarını, GHF ile işbirliği yapmadıklarını vurguladı.

Bakan Meinl-Reisinger, Gazze’deki insani kriz ve BM’nin kıtlık konusundaki uyarısından ötürü “çok endişeli olduklarını” söyledi.

İsrailli mevkidaşına “insani yardımın Gazze’ye derhal ulaştırılmasına izin verilmesi gerektiğini net bir şekilde ifade ettiğini” aktaran Meinl-Reisinger, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Gazze Şeridi’ne insani yardım konusundaki bu endişe nedeniyle ortak bildiriye imza attığını kaydetti.

İsrail’e AB pazarında birçok imtiyaz tanıyan AB-İsrail Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınmasına taraftar olmadığını belirten Meinl-Reisinger, söz konusu anlaşmayı askıya almanın Gazze’deki insanlara yardımcı olmayacağı kanısında olduğunu öne sürdü.

Avusturya’nın Gazze’ye 60 milyon avro değerinde insani yardımda bulunduğunu aktaran Meinl-Reisinger, yardımların, “güvenilir, ilkelere bağlı olan ortaklar” aracılığıyla yapıldığını GHF’ye ise güvenmediklerini dile getirdi.

Meinl-Reisinger, “Burada vergi mükelleflerinin parasını kullanıyoruz, bu yüzden doğru şekilde kullanılmasını istiyoruz” dedi.

Ülkesinin ulaştırdığı yardımın Birleşmiş Milletler ve diğer örgütlerin ilkeleri çerçevesinde kullanıldığının altını çizen Meinl-Reisinger, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Daha yakın zamanda, sanırım çarşamba günü, hükümet ek olarak 3 milyon avro insani yardım yapma kararı aldı. Güvenilir bir ortak olan Uluslararası Kızılhaç Komitesi aracılığıyla yardımları yapıyoruz, GHF ile değil.”

Okumaya Devam Et

Avrupa

İngiliz yargısı: İsrail’e silah satışı yargının konusu değil

Yayınlanma

Yüksek Mahkeme, İsrail’e silah satışı kararının mahkemelerin değil, yürütmenin yetki alanına girdiğine hükmetti. Kararda, İsrail’e silah satışı konusunun anayasal olarak son derece siyasi bir mesele olduğu vurgulandı.

Filistin merkezli insan hakları örgütü Al-Haq ile İngiltere merkezli Küresel Hukuki Eylem Ağının (GLAN) İsrail’e silah satışını sürdüren İngiltere hükümeti aleyhine açtıkları davada Yüksek Mahkeme, konunun yargının meselesi olmadığına hükmetti.

İngiltere’de Yüksek Mahkeme, Al-Haq ile GLAN’ın, İsrail’e askeri teçhizat ihracatı konusunda İngiliz hükümetine karşı açtıkları davaya ilişkin kararını yazılı açıkladı.

Yargıçlar Stephen Males ve Karen Steyn, 72 sayfalık karar metninde davanın yalnızca muafiyet düzenlemesiyle ilgili genel tartışmadan ibaret olmadığını, bunun ötesinde “çok daha dar ve odaklanmış mesele”ye ilişkin olduğunu belirtti.

Karar metninde şu ifadelere yer verildi:

“Bu mesele, İngiltere’de üretilen bazı bileşenlerin İsrail’e tedarik edileceği ya da edilebileceği ve Gazze’deki çatışmada uluslararası insancıl hukukun ciddi şekilde ihlal edilmesinde kullanılabileceği ihtimali nedeniyle, sorumlu bakanlar tarafından makul şekilde İngiltere’nin savunması ve uluslararası barış ve güvenlik için hayati önem taşıdığı düşünülen belirli birçok taraflı savunma işbirliğinden çekilmesi gerektiğine karar vermenin mahkemeye açık olup olmadığıdır.”

Yargıçlar, bu konunun Anayasa’ya göre son derece hassas ve siyasi olduğunun, mahkemelerin meselesi olmadığının, buna karşın demokratik açıdan parlamentoya ve seçmenlere karşı sorumlu bulunan yürütmenin sorunu olduğunun altını çizdi.

İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti

Al-Haq ve GLAN, İsrail’e yönelik silah satışlarının askıya alınmasına ilişkin yazılı taleplerinin sürekli görmezden gelinmesi üzerine geçen yıl Yüksek Mahkemeye İngiltere aleyhine başvuru yapmıştı. İngiltere hükümetinden, F-35 savaş uçaklarının parçaları dahil İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti.

Başvuruda, İsrail’in sivillere, sivil altyapıya, sivillerin sığındığı hastane, fırın, okul gibi yapılara, gıda depolarına, su rezervlerine saldırıları ile zorla yerinden etme ve açlığa mahkûm etme gibi politikalarına ilişkin detaylar paylaşılmıştı.

Davanın duruşmaları, 18 Kasım 2024’te ve 13 Mayıs 2025’te yapılmıştı.

Oxfam, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları da İngiltere’nin silah satışlarını sürdürerek uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki kanıtları mahkemeye sunmuştu.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti

Yayınlanma

Reuters, Suriye’de Alevilere yönelik katliamların nasıl gerçekleştiğini ortaya çıkardı ve saldırganları doğrudan Şam’daki Suriye’nin yeni liderlerinin yanında görev yapan kişilere bağlayan bir komuta zincirini tespit etti.

Reuters, yaklaşık 1.500 Suriyeli Alevinin öldürüldüğünü ve düzinelercesinin kayıp olduğunu tespit etti. Araştırma, dini azınlığa yönelik intikam cinayetleri, saldırılar ve yağmalamaların gerçekleştiği 40 farklı yer ortaya çıkardı.

Katliamlar, ülkedeki derin kutuplaşmayı ortaya çıkarırken, yeni hükümete bağlı güçlerin Alevilere kin beslediğine işaret ediyor.

Reuters’ın bulguları, Trump yönetiminin Esad’ın iktidarı döneminden kalma Suriye’ye yönelik yaptırımları kademeli olarak kaldırdığı bir dönemde ortaya çıktı.

Bu yakınlaşmanın Washington için de zor bir durum olduğuna işaret edildi. Suriye’de yeni hükümet, daha önce Nusra Cephesi olarak bilinen El Kaide’nin Suriye kolu olan ve şu anda feshedilmiş olan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) adlı İslamcı grup tarafından yönetiliyor ve grup başta ABD olmak üzere BM üyesi ülkeler tarafından terör örgütü olarak tanınıyordu.

Ahmed el-Şara’nın liderliğindeki grup, 2014’ten beri BM yaptırımları altında bulunuyor. Suriye halkının çoğunluğu gibi Sünni Müslüman olan Al-Şara, Esad hükümetinin çöküşü ve Şam’ın ele geçirilmesiyle sonuçlanan saldırıyı yönettikten sonra ocak ayında cumhurbaşkanı oldu.

‘Kalbi göğsünden sökülüp cesedin üzerine konmuştu…’

Reuters’ın bulgularına göre, yabancı cihatçılar da dahil olmak üzere yeni hükümetin komutası altındaki en az bir düzine grup mart ayında Alevilere karşı işlenen cinayetlere katıldı. Bunların neredeyse yarısı, cinayet, adam kaçırma ve cinsel saldırı gibi insan hakları ihlalleri nedeniyle yıllardır uluslararası yaptırımlar altında bulunuyor.

Reuters’ın ulaştığı tanık ifadelerinden birinde katliamın boyutları şöyle anlatılıyor: “Genç adamın kalbi göğsünden kesilip vücudunun üzerine konulmuştu. Adı, kuzenleri, komşuları ve kıyı kasabasından en az altı çocuğun da bulunduğu 60 kişinin el yazısıyla yazılmış ölüm listesinde 56 numaraydı.”

25 yaşındaki Süleyman Raşhid Saad’ı öldüren adamlar, genç kurbanın telefonundan babasını arayarak cesedi almaya cesaret etmesini söyledi. Ceset berber dükkanının yanındaydı.

“Göğsü tamamen açılmıştı. Kalbini kesip çıkarmışlar. Onu göğsünün üzerine koymuşlar,” dedi babası Raşhid Saad.

Savunma Bakanlığı ve cumhurbaşkanlığı da dahil olmak üzere Suriye hükümeti, bu raporun bulgularının ayrıntılı özetine veya Reuters’ın katliamlarda hükümet güçlerinin rolüne ilişkin sorularına yanıt vermedi.

Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, mezhepçi katliamlara dair nihai raporunu yayımladı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English