Avrupa
“Avrupa’yı Yeniden Büyük Yap” koalisyonu hızla ilerliyor

Avrupa Parlamentosu’nda (AP) 86 milletvekili ile üçüncü büyük grup olan Avrupa için Vatanseverler (PfE) cuma ve cumartesi günleri Madrid’de genel kurulunu topladı.
Şu anda İspanya’da üçüncü parti konumundaki Vox’un ev sahipliğinde, “Avrupa’yı Yeniden Büyük Yap” (MEGA) sloganı ile toplanan genel kurula partileri PfE’ye mensup Viktor Orbán (Fidesz), Marine Le Pen (Ulusal Birlik – RN), Herbert Kickl (FPÖ) gibi siyasetçiler katıldı.
On iki AB ülkesinden toplam on dört partinin üyesi olduğu PfE saflarında bu isimlerin ve partilerin yanı sıra, İtalyan Lega’dan Matteo Salvini, Hollandalı Özgürlük Partisinden (PVV) Fleur Agema, Çek ANO’dan Andrej Babiš ve Belçika’da seçimlerden zaferle çıkan Flaman milliyetçisi Vlaams Belang da bulunuyor.
Yine PfE mensubu Eesti Konservatiivne Rahvaerakond (EKRE) partisinin lideri Martin Helme, 2019-2021 yılları arasında Estonya Maliye Bakanı olarak görev yapmıştı.
Genel kurulda dış destekli Venezuelalı muhalif María Corina Machado ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei’nin video mesajları da yayınlandı.
Egemenliğe övgü; bürokrasi, göç ve Yeşil Mutabakat’a yergi
Kurulun gündeminde AB’nin yeşil politikalarını rafa kaldırmak, “İslamla mücadele”, Brüksel’deki AB yönetimini yıkmak, göç, cinsiyet ve aile çeşitliliğine karşı çıkmak ve “nüfus değişimi” ile mücadele etmek vardı.
PfE’nin programatik hattı ise şöyle özetleniyor: Egemenliğin geri dönüşü; ulusal kontrolü sınırlayan bir “kafes” olarak AB’nin “aşırı bürokrasisine” karşıtlık”; Avrupa’nın mali kaynaklarını tükettiği düşünülen “düzensiz göç”ün reddi; sanayi için “intihar” niteliğindeki AB’nin çevre politikalarının tersine çevirlmesi.
Beklendiği üzere Donald Trump’ın seçim zaferi ve ABD Başkanı olarak ilk icraatları PfE etkinliğinde coşkuyla kutlandı. Orbán, Madrid’deki etkinlikte 2.000 katılımcıya yaptığı konuşmada “Trump kasırgasının” birkaç hafta içinde dünyayı değiştirdiğini söyledi. Macar lider, daha önce “sapkın” olarak etiketlenen ve “geçmiş zamanın kalıntıları” olarak görülen PfE gibi siyasi güçler artık geleceğin habercisi olarak görüldüğünü ileri sürdü.
Orbán, “Dün sapkındık, bugün ana akımız,” dedi.
Orbán daha sonra, Franco rejimi altındaki İspanya’nın 1956’da “komünizm ve Sovyetler Birliği’ne karşı” Macaristan’a verdiği destek için teşekkür edince salondakiler tarafından alkışlandı. Madrid etkinliğini düzenleyen Vox (lideri Santiago Abascal aynı zamanda PfE’nin de başkanı) Frankist gelenekten geliyor.
“Merkez” ile “sol”a karşı pan-Avrupa sağcı ittifak çağrısı
Abascal ise etkinliğe katılanlardan AB düzeyinde sağın diğer partileri ve grupları ile yakınlaşmalarını rica etti. Abascal, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’nın (İtalya’nın Kardeşleri – FdI) şu anda çizgisini belirlediği Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubuna ve önümüzdeki Alman seçimlerinde şansölye adayı Alice Weidel’e “zafer” dilediği AfD’ye açıkça atıfta bulundu.
Liderler Avrupa’nın toplumsal ve iktisadi sıkıntılarının kaynağının AB ve Avrupa Komisyonu Başkanı olduğu konusunda hemfikirdi.
Çekya’nın eski başbakanı ve şu anda anketlerde en üst sırada yer alan ANO’nun lideri Babiš, “Yeşil Mutabakat öldü. Brüksel bizi [iktisadi] karartmaya ve çöküşe götüren bir yola sokuyor,” dedi.
Çekya’daki Motorists for Themselves (Kendileri için Motorcular) partisinden Petr Macinka ise, “Serbest piyasa ve güçlü ulus devletlere dayalı gerçekçi politikalara geri dönmemiz gerekiyor,” dedi.
Macinka ne liberallerin, ne ilericilerin ne de sosyalistlerin “Avrupa’yı yeniden büyük yapacağını”, yalnızca “vatanseverlerin Avrupa’yı yeniden büyük yapabileceğini” sözlerine ekledi.
“Küresel bir kırılma noktasıyla karşı karşıyayız,” diyen Fransız Marine Le Pen ise, Trump’ın göreve başlamasından bu yana Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in ‘neredeyse ekranlardan kaybolmasını’ kutladı.
Le Pen, “Enerji politikası bir fiyasko ve ekonomilerimizi dibe çekiyor. … Sanayiciler saçma ve intihara meyilli diktalara karşı açıkça isyan ediyor,” dedi.
Fransız siyasetçi, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin başka bir siyasi parti olan Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) üyesi olmasına rağmen, “hepimizin üzerinde anlaşabileceği bir dizi konu olduğunu” savundu ve “Günün meselesi şudur: Bu Yeşil Mutabakat saçmalığını durduracak mıyız, durdurmayacak mıyız?” diye sordu.
Le Pen, ECR’nin kendileriyle işbirliği yapacağını, fakat merkez sağ Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) bazı üyelerinin de “top oynamaya hazır olduğunu” savundu.
Endülüsün fethi (Reconquista) dillerdeydi: Hedef “Hıristiyan Avrupa”
Avusturya’daki seçimlerde elde ettiği ezici zaferinin ardından hükümeti kurmakla görevlendirilen Kickl ise, “her yerde insanların AB merkeziyetçilerinin ve sol ideolojilerin dayatmalarına karşı ayaklandığını” savundu ve ulusal egemenliğe dayalı yeni bir Avrupa işbirliği modeli vaat etti.
Avrupa göç anlaşması da gündemdeydi ve mitinge katılan tüm liderler gelen göçmenler konusunda Brüksel’i suçladı.
PVV lideri Geert Wilders, “İnsanlar yasadışı göçten bıktı. Size soruyorum, İspanya’da yeterince suç işleniyor mu? İspanya’da çok fazla İslami göç var mı? Yeterince woke çılgınlığınız var mı?” diye sorunca, “Evet!” diye tezahürat yapan kalabalık “Viva España” (Yaşasın İspanya!) sloganını tekrarladı.
Wilders, “İslamı gerileten ve ülkenizdeki zengin Hıristiyanlık mirasını restore eden ilk siz oldunuz. İşte bu yüzden İspanya’nın büyük hayranlarıyız,” diyerek Ortaçağ’daki Endülüs’ün Hıristiyanlarca fethine (Reconquista) açık bir göndermede bulundu.
Abascal da, İspanyolların, “atalarının bu olağanüstü jestiyle, İslamcılığın ilerlemesine karşı Avrupa’nın duvarı olması ile tanınmayı” çok sevdiklerini ileri sürerek, “bunu tekrar yapmaya hazır olduklarını” söyledi.
PVV lideri, “woke solun aşırılıkçı gündemine boyun eğmeyi” ve “çok kültürlülüğün suçluluk duygusuna teslim olmayı” reddettiklerini savunarak, “Avrupa’nın dört bir yanındaki insanlar bizden aklıselimi ve ahlaki berraklığı geri getirmemizi istiyor,” diye ekledi.
Portekiz’deki aşırı sağcı Chega partisinin lideri André Ventura da, “Trump’ın bize söylediğini yapmalı, savaşmalı, savaşmalı, savaşmalıyız. Bizim olan ve bize ait olan bir Avrupa’yı yeniden fethetmeliyiz. Hıristiyan bir Avrupa,” dedi.
Trump ve Musk’a saygıda kusur yok
Mitingdeki tüm liderler, Trump’ın cinsiyet ve cinsel çeşitliliğin reddi politikasını yineledi.
Polonya’nın Konfederacja (Konfederasyon) partisinin lideri Krzysztof Bosak, “Hıristiyanlığı ve geleneksel değerleri savunacağız. … Geleneksel ve normal aileyi savunacağız: anne, baba ve çok sayıda çocuk,” dedi.
Madrid’de Trump bir rol model olarak övülürken sağcı partilerin bazı liderleri de özellikle Elon Musk’a teşekkür etti. PfE Başkanı Abascal, “Yeni teknolojiler özgürlük savaşıyla işbirliği yapmaya başlıyor,” dedi ve İspanya’nın başkentinde toplanan partilerin uzun süredir “mesajlarını kimsenin duymamasını” sağlamak için “acımasız sansürün” hedefi olurken, bu durumun özellikle Musk ve X sayesinde değiştiğini ileri sürdü.
Geçtiğimiz yıl AP’deki PfE grubu ve AfD’nin de üyesi olduğu Egemen Uluslar Avrupası (ESN) grubu, Musk’ı AP tarafından her yıl verilen Sakharov Düşünce Özgürlüğü Ödülüne ortaklaşa aday göstermişti.
Avrupa sağının Musk ile ilişkileri uzun zamandır ideolojik yakınlığın ötesine geçmiş durumda. Örneğin PfE’nin İtalyan üyesi Lega’nın lideri, İtalya Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini, Musk’ın uydu hizmeti Starlink’e bir milyar avroluk bir sözleşme verilmesinden yana.
Sözleşmeye göre, İtalya’daki devlet kurumları, muhtemelen ordu ve istihbarat servisleri de dahil olmak üzere, gelecekte hassas iletişim için Musk’ın uydularını kullanacak.
Madrid’de “tüm dualar” AfD için
Elon Musk örneğinde olduğu gibi ABD’nin desteği, anketlerde yüzde 20’den fazla oy alan AfD’yi güçlendirmeye devam ediyor. Nitekim, Madrid’deki toplantı da, PfE üyesi olmamasına rağmen, AfD’den duyulan heyecana şahitlik etti.
İtalya Başbakan Yardımcısı ve Lega lideri Salvini, Almanya’daki seçimlerin Alman sağı için “tarihi bir fırsat” olduğunu söyledi.
Vox lideri Abascal da, AfD eş başkanı Alice Weidel’e yaklaşan Almanya seçimlerinde başarılar dilerken, “Avrupa’daki müttefiklerimize sürekli olarak ulaşmalıyız. Farklılıklarımızı bir kenara bırakmayı ve ortak düşmanlar karşısında sürekli işbirliğini engellemeden onlarla birlikte yaşamayı bilmeliyiz,” dedi.
Trump yanlısı Heritage Vakfı ile görüşmeler
Öte yandan PfE’nin şu anda ABD ile geliştirdiği somut ilişkiler Musk’ın ötesine uzanıyor.
Bu gruptan bir heyet 20 Ocak’ta Trump’ın Washington’daki yemin törenine katılmış ve AB’den davet alan tek parti olmuştu. Heyet ABD başkentinde kaldığı süreyi bir dizi siyasetçi, vakıf ve diğer kurumlarla görüşmek için kullandı.
PfE heyeti, özellikle de ABD’deki en etkili sağcı düşünce kuruluşlarından Heritage Vakfı temsilcileriyle görüş alışverişinde bulundu.
Heritage Vakfı geçtiğimiz yıl, ABD Başkanının seçici bir şekilde geliştirmeye başladığı “Proje 2025”in bir parçası olarak Trump yönetimi için kavramlar ve stratejiler geliştirmesiyle tanınıyor.
Trump, Heritage Vakfı’nın çalışanı Andrew Puzder’i ABD’nin yeni AB Büyükelçisi olarak atadı. Cuma akşamı, PfE’nin önde gelen temsilcileri Madrid’deki PfE genel kurulu çerçevesinde Heritage Vakfı Başkanı Kevin Roberts ile de bir araya geldi.
Roberts, Kasım 2022 sonunda Macaristan Başbakanı Orbán’ı Washington’da kabul etmiş ve Macaristan’ın Orbán yönetimindeki siyasi gelişimini açıkça övmüştü.
Mayıs ayında milli-muhafazakâr ittifak perçinlenecek
Transatlantik sağın en önemli faaliyetlerinden biri olarak son yıllarda öne çıkan Muhafazakâr Siyasi Eylem Komitesi (CPAC) ise Trump’lı dünyada Avrupa’yı ABD ile aynı hizaya çekmede kritik olacak.
Bir sonraki CPAC Macaristan, mayıs sonunda ABD ve Avrupa sağı arasındaki ilişkilerin genişlemesine daha fazla ivme kazandıracak.
ABD’de 1974 yılında Cumhuriyetçi Partinin sağ kanadının bir ağ oluşturma toplantısı olarak kurulan CPAC, 2000’li yıllardan itibaren kitlesel bir etkinliğe dönüştü ve 2017’den bu yana Trump’ın rotasını takip ediyor.
Ayrıca 2017’den bu yana yurtdışında da siyasi şubeler kuruyor; CPAC Macaristan ilk kez 2022’de Budapeşte’de yapıldı. Buna ABD’li siyasetçilerin yanı sıra, başta İspanyol Vox, Hollandalı PVV ve Belçikalı Vlaams Belang gibi artık PfE’ye üye olan partiler olmak üzere, Avrupa’daki çeşitli sağcı ve aşırı sağcı örgütlerin temsilcileri de katılmıştı.
Toplantılarda Giorgia Meloni’nin FdI’sının temsilcileri ve AfD üyeleri de zaman zaman hazır bulundu.
Başbakan Orbán CPAC Macaristan 2025’te bir kez daha açılış konuşmalarından birini yapacak.
Toplantının ABD tarafındaki eş organizatörü ise Amerikan Muhafazakârlar Birliği Başkanı Matt Schlapp.
Schlapp’ın eşi Mercedes Schlapp, Kasım 2020’deki başkanlık seçimleri öncesinde Trump’ın seçim kampanyasında stratejik iletişim danışmanı olarak çalışmıştı.
Likud da Avrupa sağ ailesine katıldı
Hafta sonunun bir başka önemli haberi ise, bir süredir Avrupa sağı ile sıkı ilişkiler geliştiren İsrailli sağcı hükümet partisi Likud ile ilgiliydi.
PfE pazar günü X’ten yaptığı açıklamada Likud’un gözlemci üye olarak siyasi ittifaklarına katıldığını duyurdu.
X’teki açıklamada, “Likud Partisini Gözlemci Üye olarak memnuniyetle karşılıyoruz. Birlikte bağlarımızı güçlendirecek ve ortak değerlerimiz olan demokrasi, özgürlük ve kültürel mirası teşvik edeceğiz,” denildi.
Likud, gruba “gözlemci” adı altında da olsa katılan ilk Avrupalı olmayan parti.
Katılımcılar “umut” tazeledi
Le Monde muhabirine göre, genel kurulun yapıldığı otelin dışında, konuşmalar sona ererken gülümseyen gençler “yeniden enerji kazandıklarını” söylediler.
Axa’da finans alanında çalışan Guillermo Martinez, “Bu bana değişim için umut verdi,” dedi.
Brüksel’de teknoloji sektöründe lobicilik yapan Daniel A. ise, temel konularda hemfikir olduklarını söyleyerek, bunları “aile ve özgürlük gibi Hıristiyan değerleri”, ulusal egemenlik ve “yasadışı göçle mücadele” olarak sıraladı.
Etkinliğe girmeye çalışan Femen örgütünden bir aktivist engellendi. Femen aktivisti de Trump’çı “MAGA” sloganına gönderme yaparak, çıplak göğsüne “Avrupa’yı Yeniden Antifaşist Yapın” sloganını yazmıştı.
Avrupa
İngiliz yargısı: İsrail’e silah satışı yargının konusu değil

Yüksek Mahkeme, İsrail’e silah satışı kararının mahkemelerin değil, yürütmenin yetki alanına girdiğine hükmetti. Kararda, İsrail’e silah satışı konusunun anayasal olarak son derece siyasi bir mesele olduğu vurgulandı.
Filistin merkezli insan hakları örgütü Al-Haq ile İngiltere merkezli Küresel Hukuki Eylem Ağının (GLAN) İsrail’e silah satışını sürdüren İngiltere hükümeti aleyhine açtıkları davada Yüksek Mahkeme, konunun yargının meselesi olmadığına hükmetti.
İngiltere’de Yüksek Mahkeme, Al-Haq ile GLAN’ın, İsrail’e askeri teçhizat ihracatı konusunda İngiliz hükümetine karşı açtıkları davaya ilişkin kararını yazılı açıkladı.
Yargıçlar Stephen Males ve Karen Steyn, 72 sayfalık karar metninde davanın yalnızca muafiyet düzenlemesiyle ilgili genel tartışmadan ibaret olmadığını, bunun ötesinde “çok daha dar ve odaklanmış mesele”ye ilişkin olduğunu belirtti.
Karar metninde şu ifadelere yer verildi:
“Bu mesele, İngiltere’de üretilen bazı bileşenlerin İsrail’e tedarik edileceği ya da edilebileceği ve Gazze’deki çatışmada uluslararası insancıl hukukun ciddi şekilde ihlal edilmesinde kullanılabileceği ihtimali nedeniyle, sorumlu bakanlar tarafından makul şekilde İngiltere’nin savunması ve uluslararası barış ve güvenlik için hayati önem taşıdığı düşünülen belirli birçok taraflı savunma işbirliğinden çekilmesi gerektiğine karar vermenin mahkemeye açık olup olmadığıdır.”
Yargıçlar, bu konunun Anayasa’ya göre son derece hassas ve siyasi olduğunun, mahkemelerin meselesi olmadığının, buna karşın demokratik açıdan parlamentoya ve seçmenlere karşı sorumlu bulunan yürütmenin sorunu olduğunun altını çizdi.
İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti
Al-Haq ve GLAN, İsrail’e yönelik silah satışlarının askıya alınmasına ilişkin yazılı taleplerinin sürekli görmezden gelinmesi üzerine geçen yıl Yüksek Mahkemeye İngiltere aleyhine başvuru yapmıştı. İngiltere hükümetinden, F-35 savaş uçaklarının parçaları dahil İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti.
Başvuruda, İsrail’in sivillere, sivil altyapıya, sivillerin sığındığı hastane, fırın, okul gibi yapılara, gıda depolarına, su rezervlerine saldırıları ile zorla yerinden etme ve açlığa mahkûm etme gibi politikalarına ilişkin detaylar paylaşılmıştı.
Davanın duruşmaları, 18 Kasım 2024’te ve 13 Mayıs 2025’te yapılmıştı.
Oxfam, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları da İngiltere’nin silah satışlarını sürdürerek uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki kanıtları mahkemeye sunmuştu.
Avrupa
Trump’ın gümrük vergileri nedeniyle Avrupa limanları ‘taşıyor’

Nakliye ve lojistik şirketleri uyardı: Donald Trump’ın düzensiz gümrük vergisi politikaları ve nehir seviyelerinin düşmesi, koronavirüs pandemisinden bu yana Avrupa’nın en kötü tedarik zinciri tıkanıklığına neden oluyor. Avrupa limanları “taşıyor”.
Financial Times’a göre, Mavnalar, malları almak için günlerce beklemek zorunda kalırken, konteyner gemileri de uzun bekleme süreleriyle karşı karşıya kaldı. En kötü durumun Rotterdam, Anvers ve Hamburg limanlarında yaşandığı belirtilirken, sorunların en az birkaç ay daha devam etmesi bekleniyor.
“Hollanda merkezli nakliye şirketi WEC Lines’ın genel müdürü Caesar Luikenaar, “Tüm büyük merkezler dolup taşıyor” dedi. FT’ye konuşan Luikenaar, Avrupa’daki bir dizi önemli limanın maksimum kapasiteyle çalıştığını söyledi.
Hollanda merkezli lojistik şirketi Euro-Rijn Group’un CEO’su Albert van Ommen, kargo akışının beklenmedik bir şekilde dirençli kalması ve personel sıkıntısı çeken limanları zorlaması nedeniyle, bu tıkanıklığın pandemiden bu yana en kötüsü olduğunu düşündüğünü söyledi.
Bu sorunlar, yakın zamana kadar birçok şirketin, planlı nakliye hizmetlerinin sabit bir takvime göre düzenli olarak stokları yenileyeceği bilgisiyle minimum stok seviyelerini korumasını sağlayan küresel lojistik sistemine son darbe oldu.
Alman lojistik şirketi Contargo, müşterilerine Antwerp’te mavnaların konteyner yüklemek için ortalama 66 saat, Rotterdam’da ise 77 saat beklediğini bildirdi. Mavnalara normalde konteyner terminallerinde yükleme için sabit zaman dilimleri verilir, böylece konteynerleri hızlı ve verimli bir şekilde boşaltabilmeleri sağlanır.
Almanya’nın DHL şirketinde üst düzey yönetici olan Casper Ellerbaek, gecikmelerin henüz hiçbir müşterisini bileşen kıtlığı nedeniyle üretimi durdurmaya zorlamadığını, ancak bu tür “dramların” risk olmaya devam ettiğini söyledi.
Van Ommen, Avrupa’nın en yoğun ikinci konteyner limanı olan Antwerp’te gemilerin planlanan programın üç ila beş gün gerisinde yük boşaltma yaptığını söyledi.
Van Ommen, “Mavnalarla konteynerleri topladığımızda, deniz araçları zamanında gelmediği için konteynerleri zamanında yükleyemiyoruz” dedi ve ekledi: “Sonunda, müşteri veya nihai kullanıcı mallarını geç alıyor.”
Lojistik şirketleri, krizi ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD gümrük vergisi politikasında yaptığı keskin değişiklikler gibi sorunlara bağladı. Bu değişiklikler, konteyner nakliye şirketlerini, hızla değişen küresel ticaret akışlarına uyum sağlamak için ağlarını yeniden düzenlemeye zorladı.
Kuru bir bahar mevsiminin ardından Ren Nehri’nde su seviyesinin olağanüstü derecede alçalması nedeniyle mavnaların yükleme kısıtlamaları getirilmesi, sorunları daha da ağırlaştırdı.
Bu arada, Avrupa limanları da ABD’nin yüksek gümrük vergileri nedeniyle malların başka yerlere yönlendirilmesinden kaynaklanan Asya’dan gelen ithalat hacminin artmasıyla başa çıkmaya çalışıyor. Bu durum, malların başka yerlere yönlendirilmesine neden oluyor.
DHL’den Ellerbaek, Asya’dan Avrupa’ya konteyner hacmindeki keskin artışı (yıllık yaklaşık %7 olarak tahmin ediyor) Asyalı ihracatçıların strateji değişikliklerine bağladı.
Ellerbaek, “Farklı ticaret hacimlerindeki büyüme seviyelerine bakıldığında, Avrupa’nın tarihsel olarak ABD pazarına ait olan büyük bir payı aldığından şüphe yok” dedi.
Sektör yetkilileri, çoğunluğu kamuya ait liman idarelerinden rıhtım alanı kiralayan özel şirketlerden oluşan terminal işletmecilerinin, bu sıkıntıları hafifletmek için yeni personel alımı ve yeni ekipman satın almaya koştuğunu belirtti.
Luikenaar, Avrupa’daki yerel pazara hizmet veren bazı nakliye şirketlerinin, bölgedeki limanlara dağıtım için Rotterdam’daki farklı terminallerden konteynerleri toplamak için normalde en fazla üç gün süren işlemi bir hafta boyunca yapmak zorunda kaldığını söyledi.
Kapasiteye yapılacak yatırımların tüm sorunları çözmesinin yıllar alacağını belirtti. “Bu kolayca çözülecek bir sorun değil” diye ekledi.
Avrupa
Estonya, nükleer silah taşıyan ABD savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıma kapasitesine sahip NATO müttefiki savaş uçaklarını topraklarında kabul etmeye hazır olduğunu açıkladı.
Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıyan NATO müttefiki savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu.
Pevkur, F-35 savaş uçaklarının daha önce Estonya’da bulunduğunu ve yakın gelecekte ülkenin hava sahasını korumak için yeniden görev yapacağını belirtti.
Estonya’dan nükleer silahlı uçaklara yeşil ışık
Savunma Bakanı Pevkur, Postimees gazetesine yaptığı açıklamada, Estonya’nın F-35’leri kabul etme konusundaki tutumunun net olduğunu vurguladı.
Pevkur, “Eğer bu uçaklardan bazıları, menşei ülke fark etmeksizin, çift amaçlı nükleer silah taşıma kabiliyetine sahipse, bu durum bizim F-35’leri kabul etme pozisyonumuzu hiçbir şekilde etkilemez. Elbette müttefiklerimizi kabul etmeye hazırız,” ifadelerini kullandı.
Daha önce NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifak üyesi ülkelerin önümüzdeki dört yıl içinde ABD’den 700 adet F-35 uçağı satın alacağını açıklamıştı.
İngiltere de nükleer misyona katılıyor
NATO içindeki bu hareketliliğe paralel olarak İngiltere, yakın zamanda 12 adet F-35 savaş uçağı satın alma ve Kuzey Atlantik İttifakı’nın nükleer misyonuna katılma niyetini açıkladı.
İngiliz hükümeti, yeni uçakların Norfolk’taki Marham üssünde konuşlandırılacağını belirtti. Bu uçakların hem konvansiyonel mühimmat hem de 50 kilotona kadar güç üretebilen Amerikan B61-12 nükleer bombalarını fırlatma kapasitesine sahip olduğu bilgisi paylaşıldı.
The Telegraph‘a konuşan bir İngiliz askeri kaynak, F-35’lerin uzun menzilli ve gizli teknolojiye sahip olmasının, “nükleer bombaları yüksek hassasiyetle atmak için son derece önemli” olduğunu söyledi.
Rusya’dan ‘karşı tedbir’ uyarısı
Geçen yıl Washington ve Londra, artan Rusya tehdidi karşısında Amerikan nükleer silahlarının yeniden İngiltere topraklarına döndürülmesi konusunda anlaşmaya varmıştı.
The Telegraph‘ın haberine göre, savaş başlıklarının 2008’den bu yana ilk kez Suffolk’taki Lakenheath üssüne yerleştirilmesi ve güçlerinin 1945’te Hiroşima’ya atılan bombanın üç katı olması bekleniyordu.
Daha önce ABD, en yeni F-35 savaş uçaklarından oluşan iki filoyu Lakenheath üssüne kaydırmayı planladığını duyurmuştu.
The Telegraph‘ın kaynakları, bunun taktik nükleer silah taşıyabilen 54 bombardıman uçağını kapsadığını iddia etmişti.
Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Moskova’nın, Amerikan nükleer silahlarının İngiltere’ye dönüşünü bir “tırmanış” olarak göreceğini ve “telafi edici karşı tedbirlerle” yanıt vereceğini açıklamıştı.
İngiltere, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez uçaklara nükleer silah yerleştirecek
-
Görüş2 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu2 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Dünya Basını1 hafta önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Dünya Basını2 hafta önce
Foreign Policy: Çin İran’ı Destekliyor, İsrail’i Kınıyor
-
Avrupa2 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Görüş2 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?
-
Görüş1 hafta önce
Büyülü Dağ’da yüzyıllık tartışma devam ediyor: Naphta mı Settembrini mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Amerikalı profesör Stephen Walt: İsrail Hegemon Olamaz