Bizi Takip Edin

Avrupa

Milyonlarca Ukraynalı mülteci AB’de kalma hakkını kaybedebilir

Yayınlanma

Milyonlarca Ukraynalı mülteci, AB’de kendilerine tanınan geçici koruma statüsünü kaybetme riskiyle karşı karşıya. Rusya’nın askeri müdahalesinin ardından uygulamaya konulan ve Mart 2025’te son kez bir yıl daha uzatılan Geçici Koruma Direktifi’nin yasal sınırlarına gelinmesi üzerine AB, bu kişilerin durumu için bir ‘çıkış stratejisi’ arıyor.

Rusya’nın 2022’deki askeri müdahalesinden sonra Avrupa Birliği (AB) ülkelerine sığınan milyonlarca Ukraynalı, kendilerine sağlanan geçici koruma statüsünün sona erme ihtimaliyle karşı karşıya.

Mültecilerin yoğun bir şekilde kabulünü sağlayan Geçici Koruma Direktifi’nin (GKD) süresi dolarken, Avrupa Komisyonu şimdi evlerine dönemeyen bu insanların geleceği hakkında kritik bir karar vermek durumunda.

Direktifin yasal imkanlarının sonuna gelinmesi, milyonlarca Ukraynalının AB’de yasal kalış hakkını kaybetme riskini gündeme getirirken, bu durumun üye ülkelerin göç idarelerinde ciddi bir krize yol açabileceği endişeleri artıyor.

Benzer bir tartışmanın Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) de Ukraynalı mültecilerin statüsü üzerinden yürütüldüğü bildiriliyor.

Geçici Koruma Direktifi’nin süresi doluyor

Mart 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik müdahalesinin ardından devreye sokulan GKD, savaştan kaçan insanlara acil ve geçici sığınma imkanı sunan bir mekanizma olarak tasarlandı.

Yalnızca iki kez uzatılma imkanı bulunan direktifin koruma süresi, normal şartlarda Mart 2025’te sona eriyordu.

Ancak Avrupa Komisyonu, daha esnek bir yasal yorumla bu süreyi bir yıl daha uzatma kararı almıştı.

Bir AB diplomatının Euractiv‘e verdiği bilgiye göre, bu son uzatmanın ardından şimdi bir “çıkış stratejisi” üzerinde çalışılıyor.

Konunun, 12-13 Haziran tarihlerinde düzenlenecek AB İçişleri Konseyi toplantısında gündeme gelebileceği belirtiliyor.

Ukraynalıların GKD kapsamındaki koruma statülerini yitirmeleri, pek çoğunun AB topraklarında yasal olarak bulunma dayanağını ortadan kaldıracak.

Bu durumun, GKD’nin en başından beri önlemeyi amaçladığı bir sonucu doğurarak, üye ülkelerin göçmenlik dairelerinin farklı gerekçelerle yapılacak yeni ikamet izni başvuruları nedeniyle aşırı yüklenmesine yol açmasından endişe ediliyor.

Sığınma sistemleri için ‘inanılmaz bir yük’ riski

Uluslararası Göç Politikaları Geliştirme Merkezi (ICMPD) Politika Kıdemli Danışmanı Martin Wagner, mevcut durumun ciddiyetine dikkat çekiyor.

Wagner, “Şu anda AB’de GKD’den yararlanan kaç kişi olduğuna baktık ve bunların yüzde 25 veya yüzde 50’sinin kalması durumunda ne olacağını değerlendirmeye çalıştık,” ifadelerini kullandı.

Wagner’e göre, ülkelerin normal şartlarda işleyebileceği başvuru sayısı ve bir yıl içinde verebilecekleri izinlerle kıyaslandığında, “yük inanılmaz boyutlarda olacak.”

Bazı durumlarda başvuru sayısının “normalde işlenen miktarın kat kat üzerinde olacağını” da sözlerine ekledi.

Geçici Koruma Direktifi nedir?

Geçici Koruma Direktifi, AB üyesi ülkelerin, çatışma, doğal afet veya diğer olağanüstü haller nedeniyle kitlesel olarak yerinden edilmiş kişilere süratle geçici koruma sağlamasına imkan veren bir AB düzenlemesi.

Bu direktif, koruma altına alınan kişilere AB ülkelerinde ikamet hakkı ile birlikte sağlık hizmetleri, çocuklar için eğitim ve çalışma izni gibi belirli hizmetlere erişim olanağı tanıyor.

Kitlesel bir sığınmacı akını durumunda, ulusal sığınma sistemlerinin aşırı yüklenmesini engelleyerek hızlı ve etkili bir koruma mekanizması sunmayı hedefliyor.

Uzatma konusunda hukuki tartışmalar sürüyor

AB üyesi ülkelerin büyük bir çoğunluğu direktifin süresinin uzatılmasını desteklese de, uzmanlar bu konuda yasal imkanların oldukça kısıtlı olduğu uyarısında bulunuyor.

Wagner, “Son uzatma kararıyla halihazırda hassas bir hukuki zemine girmiştik. Direktifin lafzına sıkı sıkıya bağlı kalınsaydı, yürürlüğe girmesinden üç yıl sonra her şeyin sona ermesi gerekirdi,” şeklinde konuştu.

İsmi açıklanmayan bir başka AB diplomatı ise, Ukraynalıların direktif kapsamından çıkarılmasına ilişkin net bir strateji belirlenmemesi halinde sonuçların son derece ağır olabileceğine dikkat çekti: “Eğer geçici koruma kapsamından çıkış için bir yol sunmazsak, GKD’nin en temel amacı olan ulusal sığınma sistemlerinin aşırı yüklenmesini önleme hedefini riske atmış oluruz.”

ABD’de de Ukraynalılar için benzer belirsizlik

Göç politikalarına yaklaşım konusunda yaşanan değişimler, ABD’de de benzer bir tartışmayı beraberinde getirdi.

Joe Biden yönetimi sırasında ülkeye kabul edilen çok sayıda mültecinin kalma durumu, yeni başkanlık yönetiminin politikalarıyla sorgulanır hale geldi.

The Washington Post gazetesinin geçen hafta yayınladığı ve ilgili belgelere dayandırdığı haberine göre, Donald Trump yönetimi, Rusya ile savaştan kaçan 200 bin Ukraynalının da aralarında bulunduğu 700 bin göçmenin “gönüllü olarak sınır dışı edilmesi” yönünde bir plan hazırladı.

Bu planda da, ülkelerine güvenli bir şekilde geri dönmeleri mümkün olmayan ve bu nedenle ABD’de geçici koruma statüsüyle ikamet etme ve çalışma iznine sahip olan kişiler hedefleniyor.

Polonya, Ukraynalı sığınmacılara yapılan sosyal yardımları iptal etti

Avrupa

İngiltere: ABD saldırısına katılmadık ama destekliyoruz

Yayınlanma

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırısını destekledi ve İran’ı müzakerelere geri dönmeye çağırdı.

Starmer, İran’ın nükleer programının “uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit” olduğunu ileri sürdü.

ABD Başkanı Donald Trump, gece yarısı yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesisi bombaladığını duyurdu.

İngiliz kaynaklarına göre İngiltere bu operasyona katılmadı. Salı günü G7 zirvesinde Starmer, ABD’nin saldırıya katılmayı planladığına dair herhangi bir bilgiye sahip olmadığını söylemişti.

Pazar sabahı yaptığı açıklamada Starmer, “İran’ın nükleer programı uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturuyor. İran’ın nükleer silah geliştirmesine asla izin verilemez ve ABD bu tehdidi ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Orta Doğu’daki durum halen istikrarsızdır ve bölgedeki istikrar önceliklidir. İran’ı müzakere masasına dönmeye ve bu krizi sona erdirmek için diplomatik bir çözüme ulaşmaya çağırıyoruz,” dedi.

İş Bakanı Jonathan Reynolds, İngiltere’nin ABD’den Hint Okyanusundaki Diego Garcia üssünü kullanma talebi almadığını söyledi.

Sky News’e verdiği demeçte Reynolds, “İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemeyi destekliyoruz. Diğer Avrupa ülkeleri gibi diplomatik bir yol izlemeyi önermiştik, ancak İranlılar bunu reddetti,” dedi.

Reynolds, İngiliz hükümetinin bu saldırılara karışmamış olmakla birlikte, bölgedeki İngiliz vatandaşlarının güvenliğini ve tahliyesini sağlamak için, ayrıca gerekirse İngiliz altyapısını, üslerini ve personelini korumak için “bölgedeki varlıklarını kullanmak da dahil olmak üzere, her türlü olasılığa karşı kapsamlı hazırlıklar yaptıklarını” temin etti.

Bakan, “Ne zaman öğrendiğimizi tam olarak söyleyemem, fakat tahmin edebileceğiniz gibi, bu eylem hakkında önemli bir müttefikimiz tarafından bilgilendirildik,” diye ekledi.

Beyaz Saray’dan ulusa seslenen Trump, İran’ın misilleme yapması halinde yeni saldırılar olabileceğini söylemiş ve “Ya barış olacak ya da İran için trajedi olacak,” demişti.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, saldırıların “sonsuza kadar sürecek sonuçları olacağını” ve Tahran’ın misilleme için “tüm seçenekleri saklı tuttuğunu” söyledi.

ABD’nin askeri harekatı, Starmer’ın diplomasi çağrısı ve gerginliğin azaltılması yönündeki tekrarlı taleplerine rağmen gerçekleşti.

Starmer bu hafta, çatışmada “gerginliğin tırmanması riskinin gerçek” olduğunu belirterek, Washington ile “birkaç tur görüşme” yapıldığını ve kendisine göre bu sorunun çözülmesinin yolu bu olduğunu ekledi.

Lammy ise cuma günü Cenevre’de Avrupalı müttefikleriyle birlikte İran’la görüşmelere katılmadan önce, Washington’da mevkidaşı Marco Rubio ile görüşmek üzere yaptığı ziyaret sırasında ABD’yi “uçurumun kenarından geri çekilmeye” çağırmıştı.

Muhafazakâr Parti lider Kemi Badenoch, ABD’nin saldırısının “küresel terörü körükleyen ve Birleşik Krallık’ı doğrudan tehdit eden bir rejime karşı kararlı bir eylem” olduğunu söyledi ve “İranlı ajanlar, İngiliz topraklarında suikast ve saldırılar planladı. ABD ve İsrail’in yanında sağlam durmalıyız,” dedi.

Reform UK lideri Nigel Farage de Trump’ın İran’a saldırı kararını destekledi. Farage, “İran’ın nükleer silaha sahip olmasına izin verilmemelidir, İsrail’in geleceği buna bağlıdır,” dedi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Dolar zayıflarken avro cazibe kazanıyor mu?

Yayınlanma

Fransa, Paris’in uzun süredir devam eden ortak borçlanma kampanyasının bir parçası olarak, avro para biriminin küresel rezerv para birimi olarak profilini yükseltmeye yönelik ek önlemler alınması için diğer AB ülkelerine baskı yapıyor.

Financial Times’ın (FT) gördüğü, bu ayın sonlarında yapılacak liderler zirvesi öncesinde dağıtılan bir AB taslak bildirisinde, Avrupa Merkez Bankası da dahil olmak üzere blok kurumlarından “avronun uluslararası rolünü güçlendirmek için önlemler araştırılması” isteniyor.

Bu girişim, ABD Başkanı Donald Trump’ın doların hakim rolünü zayıflatan ve Avro bölgesinin 25 yıllık para biriminin uluslararası işlemler için daha cazip hale gelmesine olanak tanıyan dengesiz ticaret ve ekonomi politikasından kaynaklanıyor.

Paris, yatırımcıların ABD Hazine borçlarından kaçmak için güvenli bir liman aradığını ve bu nedenle AB’nin piyasaya hizmet etmek için daha fazla ortak borç ihraç etmesi gerektiğini savunuyor.

Fransa ve İtalya ve İspanya gibi diğer ağır borçlu ülkeler, ulusal yüklerini artırmadan savunma gibi öncelikli alanlara daha fazla harcama yapabilmek için uzun süredir daha fazla ortak borçlanma için baskı yapıyorlar.

IMF Genel Direktörü Kristalina Georgieva, perşembe günü Lüksemburg’da düzenlenen AB maliye bakanları toplantısında, “Avronun küresel olarak daha büyük bir rol oynaması için büyük bir fırsat var,” dedi.

Georgieva, “Kaliteli güvenli varlık arayışına baktığımda, şu anda bu varlıkların arzında bir kısıtlama olduğunu görüyorum. Şu anda bu kadar çok varlığın altına yatırılması tesadüf değil,” diye ekledi.

Georgieva, Avrupa Merkez Bankası (AMB) verilerine göre altının, merkez bankalarının rezerv varlığı olarak avroyu geçtiğini belirtti.

AMB Başkanı Christine Lagarde bu hafta FT’de, bunun “küresel avro” anı olduğunu, ama bloğun bunu değerlendirmek için “güvenli varlıkların bolca arzı” da dahil olmak üzere reformlara ihtiyaç duyacağını yazdı.

Lagarde, “Toplam mali durumun güçlü olmasına ve borç-GSYİH oranının ABD’deki %124’e kıyasla %89 olmasına rağmen, yüksek kaliteli güvenli varlık arzı geride kalıyor. Son tahminlere göre, en az AA notuna sahip devlet tahvillerinin bakiyesi AB’de GSYİH’nin %50’sinin biraz altında, ABD’de ise %100’ün üzerinde,” diye yazdı.

Bir AB yetkilisi, bunun ortak borçlanma gibi “klasik bir Lagarde hamlesi, Fransız fikirlerini öne sürme” olduğunu savundu.

Lagarde, dolara karşı: Bağımsızlık ve avroya biçilen uluslararası rol

AMB baş ekonomisti Philip Lane, bu ayın başlarında yaptığı bir konuşmada, Avro bölgesinin tasarımının “güvenli varlıkların yetersiz arzına” yol açtığını ve buna yanıtın bir yolunun Avrupa çapındaki projeleri finanse etmek için yeni ortak tahviller ihraç etmek olabileceğini söyledi.

Fakat başka bir seçenek, mevcut ulusal tahvil stokundan daha büyük bir güvenli varlık stoku oluşturmak. Bu bağlamda Lane, Peterson Enstitüsünden Olivier Blanchard ve Citadel’den Ángel Ubide’nin, Avrupa’daki tek tek hükümetler tarafından ihraç edilen tahvillerin bir kısmının Eurobondlarla değiştirilmesini öneren bir makaleyi örnek gösterdi.

Daha fazla ortak AB borcu ihraç etme kararı ancak oybirliğiyle alınabilir. Borcun daha büyük bir kısmını geri ödemek zorunda kalacak Almanya ve Hollanda, daha fazla ortak borçlanmaya şiddetle karşı çıkıyor.

Üst düzey bir AB diplomatı, komisyonun Berlin’in muhalefetini dikkate alacağını söyledi fakat durum kötüleşirse, “Bazı üye ülkelerin ekonomisi pek de iyi durumda olmadığı için baskı artacak,” dedi.

AB, Covid-19 salgını sırasında ekonomik teşvikleri finanse etmek için ihraç ettiği yaklaşık 800 milyar avroluk ortak borcunu geri ödemekte zaten zorlanıyor.

Avrupa Komisyonu, borcu yeniden finanse etmediği takdirde, geri ödemeler için yıllık 30 milyar avro, yani 2028 yılı bütçesinin beşte biri kadar bir miktarın harcanacağını tahmin ediyor. Konuya yakın iki kişiye göre, Fransa, daha fazla borçlanmanın yatırımcıları cezbetmek için yeterli likidite yaratacağını söylüyor.

Bir AB diplomatı, “Daha fazla üye ülkenin kredi notu yükseltilirse, avro cinsinden güvenli varlıklarda sıkıntı yaşanmayacaktır,” dedi.

26-27 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvenin başkanlığını üstlenecek olan António Costa, mevcut jeopolitik kargaşa ortamında, blokun hâlâ parçalı haldeki tek pazarının derinleştirilmesi konusunda daha geniş kapsamlı bir tartışma kapsamında, avronun rolünü gündeme getirdi.

Costa, FT’ye verdiği demeçte, tek pazarın daha iyi entegrasyonu ve tasarruf ve yatırımlara ilişkin AB çapında kuralların “AB’nin açık, istikrarlı ve güvenilir bir ortak olarak konumunu güçlendirerek avronun küresel konumunu pekiştireceğini” söyledi.

Doların rolü, Trump göreve gelmeden önce de azalıyordu. Chatham House’a göre, 2024 sonunda dolar, küresel döviz rezervlerinin yüzde 58’ini oluştururken, bu oran 10 yıl önce yüzde 65 idi.

IMF’ye göre, avro şu anda döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 19’unu oluşturuyor ve bu oran, avronun yaratıldığı 2000 yılındaki seviyeye benzer.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya ve Britanya ‘dostluk’ antlaşması imzalamaya çok yakın

Yayınlanma

Planlar hakkında bilgi sahibi yetkililere göre, Almanya ve Britanya önümüzdeki ay önemli bir ikili dostluk anlaşması imzalamaya hazırlanıyor.

İki hükümet, Britanya Başbakanı Keir Starmer’ın Almanya’ya yaptığı ilk ziyaret sırasında “benzeri görülmemiş” büyük ölçekli bir anlaşma imzalayacaklarını duyurmuştu.

Starmer, bunu AB ülkeleriyle ilişkileri “resetleme” sürecinin bir parçası olarak nitelendirmiş ve Brexit ile kopan ticaret ve güvenlik bağlarını yeniden kurma çabası olarak değerlendirmişti.

Fakat anlaşma tamamlanmak üzereyken, Almanya’daki hükümet karmaşası işleri rayından çıkardı. Diplomatlar, dönemin Şansölyesi Olaf Scholz’un koalisyonunun çökmesi üzerine müzakereleri durdurma kararı aldı.

Zira Alman yasaları, anlaşmanın imzalanıp imzalanmayacağına ve ne zaman imzalanacağına yeni hükümetin karar vermesini gerektiriyordu.

Bir diplomat Euractiv’e verdiği demeçte, yeni muhafazakâr-sosyal demokrat koalisyonunun göreve başlamasıyla müzakerelerin kısa sürede yeniden başladığını ve şu anda tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.

Diplomat, “Şansölye Merz, Başbakan Starmer ile, ilgili dışişleri bakanlıklarının liderliğinde iyi bir şekilde ilerleyen Alman-İngiliz anlaşması müzakerelerinin artık hızla sonuçlandırılması konusunda anlaştı,” dedi.

Gerekli Alman kabine kararı ve imzalanmanın “yakında” gerçekleşebileceğini de ekledi.

Zamanlama konusunda bilgilendirilen başka bir yetkiliye göre, bu tarih 17 Temmuz gibi erken bir tarihte olabilir.

Görüşmelere katılan Alman milletvekilleri, anlaşmanın önemini ülkenin Fransa ile imzaladığı büyük ölçekli dostluk anlaşmalarıyla karşılaştırdı.

İki ülke, Fransız-Alman ilişkilerini yeni bir düzeye taşıyan ve ortak bir parlamento meclisi kurulmasını sağlayan Élysée Antlaşması ve Aachen Antlaşması ile birbirine bağlı.

SPD’nin o zamanki dış ilişkilerden sorumlu milletvekili Nils Scmid, geçen sene yaptığı açıklamada, “Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık arasında bir tür üçlü ilişki olacak,” demişti. Fransa-Almanya anlaşmalarına ek olarak, Fransa ve Birleşik Krallık Lancaster House Antlaşması ile birbirine bağlı.

Schmid, bu belgenin iki hükümet ve parlamento arasındaki alışverişi kurumsallaştırmasını ve daha yakın kültürel bağlar kurmasını umuyordu. Bir İngiliz hükümet kaynağına göre, İngiliz tarafı anlaşmanın sıradan insanların yaşamlarına pratik bir etkisi olmasını ve Starmer’ın büyümeye verdiği önemi yansıtmasını istiyordu.

Fakat somut iyileştirme yapılabilecek birçok alanın AB’nin yetki alanına girmesi bir engel oluşturdu. Schmid, anlaşmanın bu alanlara dokunmaması gerektiğini açıkladı.

Anlaşma, İngiltere’nin Almanya ile ilk savunma işbirliği anlaşması olan Trinity House Antlaşmasını da içermesi bekleniyor. Bu belge geçen yıl imzalandı ve Alman hükümeti bunu “İngiltere’nin Avrupa’ya yönelik yeni yöneliminin bir ifadesi” olarak nitelendirdi.

AB ve Britanya da geçen ay kendi savunma ve güvenlik paktını imzaladı ve Brexit sonrası ticaret ilişkilerindeki bazı engelleri azaltmak için ilke anlaşması yaptı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English