Diplomasi
ABD ve Çin, ticaret savaşının ortasında fentanil görüşmelerine devam ediyor

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi dört ABD’li yetkilinin Reuters‘e verdiği bilgiye göre, dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki sert ticaret savaşının ortasında ABD ve Çin arasında fentanil salgınıyla mücadele görüşmeleri devam ediyor.
İki taraf kaçakçılar hakkında istihbarat alışverişinde bulunuyor ve sık sık iletişim kuruyor. Washington, Çinli kimyasal madde üreticileri ve ihracatçılarının, uyuşturucu kartelleri tarafından sentetik opioid üretmek için kullanılan ve ABD’de yaklaşık 450.000 aşırı doz ölümüne neden olan öncü kimyasalların çoğunu sağladığını iddia ediyor. Çin uzun zamandır sert uyuşturucu yasalarını ve kaçakçıları çökertme konusundaki sicilini savunuyor ve Amerika’nın kendi bağımlılık sorunlarıyla başa çıkması gerektiğini söylüyor.
Washington’daki Çin Büyükelçiliği sözcüsü Liu Pengyu Reuters’e verdiği demeçte, “ABD’de fentanilin kötüye kullanımı, ABD’nin kendisinin yüzleşmesi ve çözmesi gereken bir sorundur” dedi.
Dört ABD’li yetkili, son haftalarda Trump yönetiminin Çinli muhataplarıyla, çoğunlukla Washington’daki Çin büyükelçiliğinin üst düzey personeli ve ABD Ulusal Güvenlik Konseyi arasında olmak üzere doğrudan görüşmeler yaptığını söyledi. ABD’nin Pekin’deki büyükelçiliğindeki personel de bu görüşmelere dahil oldu.
ABD’li yetkililere göre Trump’ın müzakerecileri, fentanil ticaretini besleyen öncül maddelerin Çin merkezli üretici ve satıcılarının yargılanması ve mahkum edilmesi için Çinli yetkililerin hızlı bir şekilde harekete geçmesi arzusunu iletti. Çin ise halihazırda kontrol ettiklerinin ötesinde ilave fentanil öncüsü kimyasalları düzenlemeyi teklif etti ki Amerikalılar bu teklifin aradıkları şeyin çok gerisinde kaldığını söylüyor.
ABD’li yetkililerden biri, iki tarafın büyük ölçüde ‘çıkmazda’ olduğunu ifade etti.
Reuters’in uyuşturucu karşıtı görüşmelerle ilgili sorularını yanıtlayan bir yönetim yetkilisi, ABD’nin Çin’i fentanil öncülleri konusunda anlamlı adımlar atmaya zorlamak için Çin bankalarına yaptırım da dahil olmak üzere ek cezai önlemler almayı düşünebileceğini söyledi. Söz konusu yetkili “hiçbir şey masada değil” dedi.
Trump’ın ilk hamleleri arasında, Pekin’in uyuşturucu kartellerine fentanil prekürsörlerinin akışını engellemede başarısız olduğu iddiasıyla Çin’den ithal edilen ürünlere %20 ‘ye varan gümrük vergileri uygulamak vardı. Başkan’ın ticaret savaşındaki diğer gümrük vergileri, birçok Çin malına %145 veya daha yüksek temel vergiler getirdi ki Çin bu seviyelerin uyuşturucu karşıtı görüşmeleri baltalayacağı konusunda uyarıda bulundu.
Çin Büyükelçiliği sözcüsü Liu, “(ABD) fentanil sorununu gerçekten ele almak istiyorsa, haksız gümrük vergilerini iptal etmeli, Çin ile eşit istişarelerde bulunmalı ve karşılıklı yarar sağlayacak işbirliği arayışına girmelidir” dedi.
Pekin, 2022’de dönemin Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’a yaptığı ziyaretten sonra uyuşturucu konusundaki diyaloğu askıya almıştı. Biden bu görüşmeleri yeniden rayına oturttu ve müzakereler Trump döneminde de devam etti.
Beyaz Saray’a döndüğünden bu yana Trump, opioid krizini en önemli dış politika önceliklerinden biri olarak belirledi. Uyuşturucu kartellerini yabancı terör örgütleri olarak tanımladı. Bazı Kanada ve Meksika mallarına da sözde fentanil tarifeleri uygulandı. Ancak Trump, Pekin’i “ vatandaşlarımızı zehirleme işini aktif olarak sürdürmek ve genişletmekle , yeni sekme açmakla” suçlayarak Çin’e özel bir tarife uyguladı. Pekin ise bu iddiaları ABD’nin Çin’i çevreleme planlarını devreye sokmak için öne sürdüğü bahaneler olarak görüyor.
Trump yönetimi, Çin’in aksi yöndeki uyarılarına rağmen gümrük vergilerini Çin’i işbirliğine zorlamak için bir araç olarak görüyor.
Trump’ın fentanil üzerindeki ilk gümrük vergilerini takiben Çin iki öncü kimyasal maddeyi programa almayı teklif etti: 4-Piperidon ve 1-boc-4-piperidon.
Çin hükümetinin fentanil kontrol çabalarına ilişkin mart ayında yayınladığı bir rapora göre bu kimyasalların programlanması çalışmaları devam ediyor.
ABD’li yetkililer, Trump’ın son haftalarda gümrük vergilerini tırmandırmasından bu yana Pekin’in birkaç öncül madde daha planlamak için ek tekliflerde bulunduğunu, ancak Amerikalıların bu teklifleri hala yetersiz bulduğunu söyledi.
Çin Dışişleri Bakanlığı yorum talebine yanıt vermedi.
Trump’ın ilk döneminde Çin sentetik opioid boru hattını kısıtlamak için bazı adımlar atmıştı. O dönemde ABD sokaklarında satılan fentanilin çoğu Çin’de üretiliyordu. Pekin, 2019 yılında fentanil ve analoglarını ulusal kontrol altına alarak bitmiş ürünün yasadışı ihracatını etkin bir şekilde sona erdirdi. Ancak ABD’li yetkililer, Çinli kimya şirketlerinin hızla üretimi devralan Meksikalı kartellere malzeme tedarik etmeye yöneldiğini öne sürüyor.
Trump ekibinin şimdi istediği şey, Çin’in bu yasadışı ticarete hizmet eden Çinli kimyasal üreticilerini ve satıcılarını çökertmesi.
Ancak Çin, çok fazla düzenlemenin güçlü kimya endüstrisinin büyümesini engelleyeceğinden endişe ediyor. Sentetik opioid yapımında kullanılan birçok kimyasalın meşru kullanım alanları da var. Çin Ulusal Narkotik Kontrol Komisyonu yetkilisi Tsang Wai-hung geçen yıl Reuters’e verdiği demeçte, fentanil üretmek için yasal öncülleri satın aldığından şüphelenilen şüpheli alıcıları soruşturmanın Çinli kimya şirketlerinin değil ithalatçı ülkelerin sorumluluğunda olduğunu söyledi.
Diplomasi
Avrupa ülkeleri ‘diplomaside’: İran’ın balistik füze programını hedef aldılar

Avrupa dışişleri bakanları cuma öğleden sonra Cenevre’de İranlı yetkililerle bir araya geldiler ve İran’dan yalnızca nükleer faaliyetlerini değil, balistik füze programını da azaltmasını istediler.
Perşembe sabahı gazetecilere konuşan Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, şu anda İran ile diplomasi hedeflerinin Tahran’ın sadece nükleer programını değil, aynı zamanda balistik füze programını ve İran’ın bölgesel istikrarı bozucu faaliyetlerini de “önemli ve kalıcı” bir şekilde azaltmasını sağlamak olduğunu söylemişti.
Barrot, “Tamamen askeri bir çözüm yok,” diyerek İran’ın Washington ile müzakere masasına dönmesi gerektiğini ekledi.
Almanya, Fransa ve İngiltere, İran’a “İsrail’in saldırılarının durmasını beklemeden” müzakerelere başlaması çağrısında bulundu.
Wall Street Journal’a (WSJ) göre bazı Avrupalı yetkililer ABD’nin İran’a yönelik sıfır zenginleştirme hedefini desteklerken, Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa’nın resmi tutumu, İran’ın herhangi bir zenginleştirme programının sıkı sınırlar içinde tutulması ve Tahran’ın nükleer bomba yapımında kullanılabilecek yeterli miktarda silah sınıfı fisil madde biriktirememesi için yakından izlenmesi yönünde yeni bir anlaşma yapılması yönünde.
ABD Başkanı Donald Trump ise, New Jersey’in Morristown kentine varışında, “İran Avrupa ile konuşmak istemiyor. Bizimle konuşmak istiyor. Avrupa bu konuda yardımcı olamayacak,” dedi.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın dışişleri bakanlarıyla yaptığı görüşmelerin ardından, İsrail’in “saldırganlığını” durdurması halinde müzakerelere geri dönmeye hazır olduğunu söyledi.
Arakçı, Tahran’ın üç ülkeyle ve Avrupa Birliği ile “görüşmelerin devamını” desteklediğini eklerken, ülkesinin “yakın gelecekte yeniden bir araya gelmeye hazır olduğunu” da ifade etti.
Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, “Bugünkü olumlu sonuç, İran tarafının tüm önemli konularda müzakereleri sürdürmeye temelde istekli olduğu izlenimiyle ayrıldığımızdır. Tüm bölge son derece kritik bir durumda ve müzakerelerde daha fazla tırmanışın önlenmesi ve ilerleme sağlanması bizim ortak çabamız,” dedi.
Avrupalıların bu müzakerelere dahil olması gerektiğini, ancak Washington’un da önemli bir rol oynadığını ekledi.
Almanya’nın en üst düzey diplomatı, “Her şeyden önce, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu müzakerelere ve bir çözüm bulunmasına dahil olması büyük önem taşıyor,” dedi ve Almanya’nın İsrail’in güvenlik çıkarlarını koruyacağını da sözlerine ekledi.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy de toplantı hakkında benzer izlenimlerini dile getirerek, İranlıların görüşmelere devam etmeye hazır olduğunu ve İran’ın nükleer silaha sahip olamayacağının açıkça belirtildiğini söylediler.
Fakat Reuters’ta yer alan habere göre İranlı üst düzey bir yetkili cumartesi günü, Cenevre’de ülkesinin nükleer programı hakkında yapılan görüşmelerde Avrupa güçleri tarafından sunulan önerilerin “gerçekçi olmadığını” belirterek, bu önerilere bağlı kalınması halinde bir anlaşmaya varmanın zor olacağını söyledi.
İsrail ile İran arasındaki çatışmanın tırmanmasını önlemek amacıyla E3 olarak bilinen Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya dışişleri bakanları ile AB’nin İranlı mevkidaşları cuma günü (20 Haziran) bir araya geldikten sonra ilerleme kaydedildiğine dair çok az işaret vardı.
“Avrupalıların Cenevre’de yaptığı tartışmalar ve öneriler gerçekçi değildi. Bu tutumda ısrar etmek İran ile Avrupa’yı bir anlaşmaya yaklaştırmayacaktır,” diyen üst düzey yetkili, İran’ın her halükarda Avrupa’nın önerilerini Tahran’da inceleyeceğini ve bir sonraki toplantıda yanıtını sunacağını söyledi.
Her iki taraf da önerilerin ayrıntılarını açıklamasa da, iki Avrupalı diplomat, E3’ün İsrail’in yakın vadede ateşkes kabul etmeyeceğini ve İran ile ABD’nin müzakereleri yeniden başlatmasının zor olacağını düşündüğünü söyledi.
Diyalogun, başlangıçta ABD’nin katılmadığı, İran’ın balistik füze programını da içerebilecek daha sıkı denetimleri öngören yeni bir anlaşma üzerinde paralel bir müzakere süreci başlatılması olduğu belirtildi.
Cumartesi günü İran cumhurbaşkanıyla görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, iki tarafın müzakereleri hızlandırma konusunda anlaştığını ama İran’ın “niyetinin barışçıl olduğuna dair her türlü güvenceyi vermesi” gerektiğini vurguladı.
Bazı Avrupalı bakanların cuma günü İran’ın nükleer programın ötesindeki konularda müzakereye daha hazır olduğunu öne sürmesine rağmen, üst düzey yetkili, füze programı da dahil olmak üzere savunma kapasitesinin müzakere edilebileceği olasılığını reddetti ve uranyum zenginleştirmesinin tamamen durdurulması fikrinin çıkmaz sokak olduğunu yineledi.
Yetkili, “İran diplomasiyi memnuniyetle karşılar, fakat savaşın gölgesinde değil,” dedi.
Öte yandan AB’nin dış politika kolu Avrupa Dış Eylem Servisi, İsrail’in Avrupa Birliği ile ilişkilerini düzenleyen anlaşma kapsamında insan hakları yükümlülüklerini ihlal ettiğine dair işaretler olduğunu açıkladı.
Reuters ve dpa haber ajanslarının gördüğü bir belgeye göre, İsrail “AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının 2. maddesi kapsamındaki insan hakları yükümlülüklerini ihlal etmiş” olacak.
Örgüt, bağımsız uluslararası kurumların değerlendirmelerini kaynak olarak gösterdi.
Diplomasi
Karin Kneissl: Trump, İran’a saldırarak aptalca bir karar verdi

Eski Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırı kararını ‘aptalca’ olarak nitelendirdi. Kneissl, bu saldırının tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini ve İran’a bölgedeki Amerikan üslerini vurma konusunda meşruiyet kazandırdığını belirtti.
Eski Avusturya Dışişleri Bakanı ve St. Petersburg Devlet Üniversitesi GORKI Merkezi Başkanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere saldırma kararının “aptalca” olduğunu ve tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini açıkladı.
Kneissl, 22 Haziran gecesi gerçekleştiği belirtilen saldırının ardından yaptığı değerlendirmede, bu hamlenin İran’a bölgedeki Amerikan askeri üslerine saldırma hakkı tanıdığını vurguladı.
Kneissl, Telegram kanalından yaptığı paylaşımda, “ABD Başkanı Trump bunu Kongre’nin onayı olmadan yaptı. Böylesine aptalca bir karar beklemiyordum,” ifadelerini kullandı.
‘Tüm savaş yasaları ihlal edildi’
ABD ve İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini bombalamaya nasıl cüret ettiğini sorgulayan Kneissl, “Tüm savaş yasaları ihlal edildi,” diyerek duruma tepki gösterdi.
Kneissl, Trump’ın bu kararında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun baskısı altında kaldığını belirterek, “Ancak bu bir mazeret olamaz,” diye ekledi.
Eski bakan, saldırının sonuçlarına dikkat çekerek şunları kaydetti:
“Artık İran’ın, bölgedeki 40 bin ABD askerinin bulunduğu Amerikan askeri üslerine saldırması önünde hiçbir engel kalmadı. Ve hâlâ Tahran adına bu tür saldırılar düzenleyebilecek çok sayıda silahlı grup var.”
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’
Diyalog fırsatı kaçırıldı
Kneissl, saldırıdan önce Cuma günü İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Amerikan yönetimi arasında diyalog için küçük bir fırsat penceresi doğduğunu hatırlattı. “İran belirli konuları tartışmaya hazırdı,” diyen Kneissl, “Peki ya şimdi?” sorusunu yöneltti.
Eski bakan ayrıca, ABD’nin İran’daki nükleer tesislere seyreltilmiş uranyum içeren bombalarla saldırmış olabileceği ihtimali üzerinde durdu.
Bu tür mühimmatların ilk kez 1999 baharında ABD’nin Belgrad’ı bombaladığı Sırbistan’da kullanıldığını belirten Kneissl, “Bu işe yaramayacak. Seyreltilmiş uranyumlu mühimmatlar eski Yugoslav Halk Ordusu’nun tanklarına karşı kullanılmıştı. Hiçbir etkisi olmadı, sadece daha önce Irak’ta olduğu gibi çevre felaketine yol açtı. Bu kez sonuçlar 26 yıl öncesine göre çok daha büyük olabilir. ABD ve NATO güçleri o zaman da askeri hedeflerine ulaşamamış, o çatışmada da desteğe ihtiyaç duymuşlardı,” dedi.
ABD’nin saldırı açıklaması
22 Haziran’ı sabaha bağlayan gece ABD Başkanı Donald Trump, ABD Hava Kuvvetleri’nin “Fordo, Natanz ve İsfahan dahil olmak üzere İran’daki üç nükleer tesise” başarılı bir saldırı düzenlediğini duyurmuştu.
Trump, Tahran’ın çatışmayı sona erdirmeyi kabul etmesi gerektiğini ifade etmişti.
Bu saldırıdan önce, 13 Haziran’dan itibaren İsrail’in de İran’a yönelik günlük saldırılar düzenlediği ve operasyonun amacının İran’ın füze ve nükleer programlarını yok etmek olduğu belirtilmişti.
Diplomasi
UAEA: İran’ın nükleer tesislerinde radyasyon seviyesinde artış yok

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırısının ardından bölgede radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış tespit edilmediğini duyurdu. İranlı yetkililer de tesislerin altyapısının güvende olduğunu ve radyasyon sızıntısı olmadığını açıkladı.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), bugün yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırılarının ardından radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış gözlemlenmediğini bildirdi.
İranlı yetkililer de tesislerde sızıntı olmadığını ve altyapının güvende olduğunu belirtti.
ABD uçakları, pazar günü şafak vaktinde İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerini hedef alan bir saldırı gerçekleştirmişti.
UAEA, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda, “İran’daki Fordo dahil üç nükleer tesise yönelik saldırıların ardından, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, şu ana kadar tesis dışında radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış bildirilmediğini teyit etmektedir,” ifadelerini kullandı.
Ajans, daha fazla bilgi elde edildiğinde İran’daki duruma ilişkin ek değerlendirmeler sunacağını da ekledi.
İran: Tesisler güvende, sızıntı yok
ABD saldırılarına ilk resmi tepki İranlı yetkililerden geldi. Sabah saatlerinde yapılan açıklamada, saldırıdan etkilenen tesislerde herhangi bir radyasyon sızıntısı veya çevredeki halk için bir tehdit kaydedilmediği vurgulandı.
Açıklamada ayrıca, nükleer tesislerin altyapısının güvende olduğu ifade edildi.
İran Atom Enerjisi Kurumu da derhal gerekli incelemelerin yapıldığını ve “ABD’nin nükleer tesislere yönelik saldırıları sonucunda herhangi bir kirliliğe dair bir belirti olmadığını” duyurdu.
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’
-
Görüş6 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu5 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Avrupa5 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor