Amerika
ABD’de borç tavanı açmazı: İflas kapıda mı?

ABD hükümeti daha fazla borçlanmaya izin vermezse haftalar içinde parası tükenmeye başlayabilir ve 1 Haziran’da iflas edebilir.
ABD Kongresi’nin borç tavanını yükseltecek bir anlaşma üzerinde uzlaşamaması halinde ABD borcunu ödeyemeyebilir. Bu durumun küresel bir mali krizi tetiklemesinden de endişe ediliyor.
‘Borç limiti’ olarak da bilinen Amerikan borç tavanı yasası, federal hükümetin giderlerini ödemek için borçlanabileceği toplam para miktarını sınırlıyor.
Bu giderlere federal hükümet çalışanları, ordu, sosyal güvenlik ve Medicare ödemelerinin yanı sıra ulusal borç faizleri ve vergi iadeleri de dahil.
1 Haziran’da iflas bayrağı çekilebilir
ABD Kongresi de sık sık daha fazla borçlanabilmek için tavanı yükseltmek ya da askıya almak üzere oy kullanır. Tavan şu anda yaklaşık 31,4 trilyon dolar seviyesinde. Bu sınır Ocak ayında aşılmıştı fakat Hazine Bakanlığı hükümete daha fazla nakit sağlamak için ‘olağanüstü tedbirler’e başvurmuştu.
Genellikle Kongre’nin gerektiğinde limiti yükseltmesi formalite icabı yapılan bir oylama ile sağlanır fakat bu kez Kongre’de iki parti şartlar üzerinde anlaşamıyor.
Hazine Bakanı Janet Yellen, daha fazla borçlanmaya gidilmemesi halinde ABD’nin 1 Haziran itibariyle tüm mali yükümlülüklerini yerine getirmek için yeterli paraya sahip olamayacağı uyarısında bulundu.
Şimdiye kadar federal yönetim böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştı. Yellen’ın dedikleri gerçekleşirse, Washington federal ve askeri çalışanların maaşlarını ya da emekli maaşlarını ödeyemeyecek, ulusal parklar ve diğer kurumlar kapanacak, hükümet fonlarına güvenen şirketler tehlikeye girecek, hatta federal hükümet tarafından finanse edilen Ulusal Hava Durumu Servisi’nin de parasız kalması nedeniyle hava durumu tahminleri etkilenecek.
Mali sistem sarsılabilir
Eğer federal hükümet borç faiz ödemelerini durdurursa, bu da ülkeyi temerrüde düşürecek. ABD 1979 yılında kısa bir süreliğine temerrüde düşmüş ve Hazine bu durumdan kazara yaşanan bir çek işleme sorununu sorumlu tutmuştu, fakat bilinçli bir temerrüdün her gün 500 milyar dolardan fazla ABD borcunun alınıp satıldığı mali sistemi sarsmasına kesin gözüyle bakılıyor.
Böyle bir durumda yatırımcılar ABD borçlarını riskli olarak görmeye başlarlarsa, ABD’den daha fazla borç para talep ederler. Devlet borçlanması faiz oranlarının daha yaygın bir şekilde belirlenmesine yardımcı olduğundan, bu etki ekonominin geri kalanına da yansır ve bir ev ya da araba için borç para almak herkes için daha pahalı hale gelir.
Cumhuriyetçilerin acı reçetesi
Geçtiğimiz ay Cumhuriyetçiler borç limitinin 1,5 trilyon dolar artırılmasını ya da 31 Mart’a kadar askıya alınmasını öngören bir anlaşma sundu. Bunun karşılığında, önümüzdeki mali yıl boyunca kilit kurumların harcamaları 2022 seviyelerinde tutulacak ve önümüzdeki on yıl boyunca büyüme yıllık %1 ile sınırlanacak. Bu hamlelerin 4,8 trilyon dolarlık tasarruf sağlayacağı öne sürülüyor.
Cumhuriyetçilerin teklif, Biden yönetiminin öğrenci kredisi affı ve elektrikli araçlar için vergi teşvikleri gibi temel önceliklerini ortadan kaldıracağı için Demokratlarca kabul edilmiyor. Beyaz Saray, teklifin ‘orta sınıf ve çalışan aileleri en zenginler için vergi indirimlerinin yükünü taşımaya’ zorladığını ve yasalaşma şansının olmadığını açıkladı.
14. Madde tartışması
Öte yandan Kongre’de borç tavanının yükseltilmesi konusunda uzlaşma sağlanamaması durumunda, Biden yönetiminin ABD Anayasasının 14. Maddesini işletebileceği konuşuluyor.
Maddenin bir fıkrasında, ‘ayaklanma ya da isyanın bastırılmasındaki hizmetler için emekli maaşları ve ikramiyelerin ödenmesi için yapılan borçlar da dahil olmak üzere, kanunla yetkilendirilmiş Birleşik Devletler kamu borcunun geçerliliği sorgulanamaz’ deniyor.
İktisatçılar ve anayasa hukukçuları, Kongre’yi bu şekilde atlatmanın yasal olup olmayacağı konusunda ikiye bölünmüş durumdalar.
Yellen, bunun ‘anayasal bir kriz’ anlamına gelebileceğini söyleyerek, işlerin bu noktaya gelmemesini temenni ettiğini söyledi. Yellen, Biden’ın 14. Madde’yi işletmesinin ‘iyi seçeneklerden biri olmadığını’ vurgularken, bütçe tavanını yükseltmenin Kongre’nin işi olduğunun altını çizdi.
Başkan Joe Biden da geçen Cuma yaptığı açıklamada, ABD’nin 1 Haziran gibi erken bir tarihte borçlarını ödeyemez duruma düşmesini önlemek için 14. Madde’ye başvurmaya henüz hazır olmadığını söylemişti.
İki farklı politika
ABD Kongresi’ndeki borç tavanı tartışmaları iki parti arasındaki maliye politikalarına ilişkin farklılıkları yansıtıyor.
Cumhuriyetçiler, devlet harcamalarına şüpheyle yaklaşıyor. Artan ulusal borç, ‘hükümetin kontrolden çıktığının kanıtı’ olarak görülüyor. Borç limiti konusunda sertlik yanlısı tutum yeni bir strateji olsa da, birçok Cumhuriyetçi bunun gerekli olduğuna inanıyor çünkü ülkenin mevcut borçluluğunun ekonomik ve sosyal yıkıma yol açması muhtemel.
Demokratlar ise federal hükümet gücünü, Amerikan yaşamını iyileştirmek için bir araç olarak görüyorlar. Devletin işleyişini sürdürmek için gerektiğinde borç limitini yükseltmek de bu araçlardan biri.
Amerika
Gazeteci Blumenthal: CIA Direktörü Ratcliffe, İsrail lobisi tarafından yetiştirildi

Gazeteci Max Blumenthal, CIA Direktörü John Ratcliffe’in İsrail lobisi AIPAC tarafından yetiştirildiğini ve ‘Mossad’ın stenografı’ olarak hareket ettiğini iddia etti. Blumenthal’e göre Ratcliffe, Mossad’dan aldığı düzmece İran istihbaratını Donald Trump’a iletiyordu ve Trump şimdi kendini kurtarmak için daha fazla İsrail istihbaratı yayımlamaya hazırlanıyor.
Gazeteci Max Blumenthal, Judge Napoitano’nun YouTube yayınında ABD Başkanı Donald Trump yönetiminde CIA Direktörü olarak görev yapan John Ratcliffe hakkında çarpıcı iddialarda bulundu.
Blumenthal, Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) CEO’su Elliot Brandt’ın özel bir toplantıda yaptığı konuşmanın ses kaydına dayandırdığı iddialarında, Ratcliffe’in “Mossad’ın stenografı” olarak hareket ettiğini ve Trump’a düzmece İsrail istihbaratı taşıdığını öne sürdü.
‘İstihbarat geçmişi olmayan bir belediye başkanıydı’
Blumenthal’in aktardığına göre, AIPAC CEO’su Brandt, kurumunun Ratcliffe’i Dallas bölgesinden bir kongre üyesi olduğu dönemden beri “yetiştirdiğini” itiraf etti. Herhangi bir istihbarat veya askeri geçmişi olmayan Ratcliffe’in siyasete atılmadan önce küçük bir kasabada avukatlık yaptığını belirten Blumenthal, Ratcliffe’in Dallas dışında 7 bin nüfuslu Heath kasabasının belediye başkanlığını yaptıktan sonra Kongre’ye seçildiğini söyledi.
Blumenthal, Ratcliffe’in bu süreçte “İsrail lobisi parasıyla” finanse edildiğini ve ardından Donald Trump’ın en sadık savunucularından biri olarak ortaya çıktığını ifade etti.
‘Adaylığı Mossad bağlantılı dava yüzünden düştü’
Trump’ın, sadece sadık bir isim istediği için Ratcliffe’i geçmişine veya tecrübesizliğine aldırmadan Ulusal İstihbarat Direktörlüğüne aday gösterdiğini kaydeden Blumenthal, bu ilk adaylığın başarısızlıkla sonuçlandığını hatırlattı. Başarısızlığın nedeninin, Ratcliffe’in Amerikan tarihindeki en politize terör davalarından biri olan Holy Land Vakfı davasında başrol oynadığına dair yalan söylemesi olduğunu belirtti.
Blumenthal, bu davanın İsrail’in istihbarat servisi Mossad tarafından yönetildiğini, hatta duruşma salonuna bir Mossad ajanının gönderilmesi üzerine salonun boşaltıldığını iddia etti.
Filistin asıllı Amerikalı sanıkların, Hamas’ın finansman ağının merkezinde olduklarını iddia eden “şaibeli dosyalarla” suçlandığı bu “düzmece yargılama” sonucunda ömür boyu hapis cezasına çarptırıldıkları belirtildi.
‘Mossad’ın stenografı’
Ratcliffe’in, adaylığının düşmesinden bir yıl sonra Ulusal İstihbarat Direktörlüğü görevine getirildiğini söyleyen Blumenthal, Trump’a yakın bir yetkilinin Ratcliffe’i “Mossad’ın stenografı” olarak tanımladığını aktardı.
İddiaya göre Ratcliffe, Mossad Direktörü David Barnea’dan aldığı düzmece İsrail istihbarat brifinglerini Donald Trump’a ulaştıran kilit kanal hâline geldi.
Bu brifinglerde, İran’ın nükleer stokunun bir hafta içinde silaha dönüşebileceği ve Trump’ın “Top Gun” tarzı bir saldırıyla bunu derhal ortadan kaldırabileceği gibi asılsız bilgilerin yer aldığı öne sürüldü.
‘Trump kendini kurtarmak için yeni adım atacak’
Blumenthal, açıklamalarının sonunda Trump’ın mevcut durumuna dikkat çekti. Fordo sığınağını havaya uçurma planıyla ilgili davası çöken Trump’ın, şimdi “kendini kurtarmak için” Pentagon’daki kendi Amerikalı istihbarat yetkililerine karşı koymak amacıyla daha fazla İsrail istihbaratı yayınlamaya hazırlandığını dile getirdi.
Elbit, Filistin yanlısı eylemcileri mahkum ettirmek için lobi yapmış
Amerika
Trump’tan Güney Kore ve Japonya’dan sonra 12 yeni ülkeye tarife mektubu

ABD Başkanı Donald Trump; Malezya, Kazakistan, Tunus, Güney Afrika, Bosna Hersek, Endonezya, Bangladeş, Sırbistan, Kamboçya, Tayland, Laos ve Myanmar’a yönelik tarife oranlarını içeren mektupları yayımladı.
Trump, Truth Social sosyal medya hesabından, Güney Kore ve Japonya’nın ardından söz konusu 12 ülkeye yönelik tarife mektuplarını da paylaştı.
Mektuplarında bu ülkelere 1 Ağustos’tan itibaren uygulanacak tarife oranlarını bildiren Trump, herhangi bir misilleme durumunda bu oranların artacağını kaydetti.
Trump, mektuplarda “belki” düzeltmeler yapılabileceğini belirterek “Bu tarifeler, ülkenizle olan ilişkilerimize bağlı olarak yukarı ya da aşağı doğru değiştirilebilir” ifadesini kullandı.
Söz konusu mektuplarda Trump, uygulanacak tarife oranlarının; Malezya, Kazakistan ve Tunus için yüzde 25, Güney Afrika ve Bosna Hersek için yüzde 30, Endonezya için yüzde 32, Bangladeş ve Sırbistan için yüzde 35, Kamboçya ve Tayland için yüzde 36, Laos ile Burma için yüzde 40 olduğunu aktardı.
3 Anlaşma: İngiltere, Çin, Vietnam
Trump öncesinde, 1 Ağustos’tan itibaren Japonya ile Güney Kore’den ABD’ye gönderilen tüm ürünlere sektörel tarifelerden ayrı olarak yüzde 25 gümrük vergisi uygulanacağını da açıkladı.
Bu vergiler, Trump’ın 2 Nisan’daki “kurtuluş günü” açıklamasında duyurduğu ve küresel finans piyasalarında ciddi çalkantılara neden olan vergilerle hemen hemen aynıydı.
Karşılıklı gümrük vergileri bir hafta sonra 9 Temmuz’a ertelenmiş ve piyasalar istikrar kazanmıştı. Ancak o zamandan bu yana Beyaz Saray sadece üç ticaret anlaşması imzaladı: İngiltere, Çin ve Vietnam ile.
Japonya ve Günet Kore’ye sopa ve havuç
Beyaz Saray basın sekreteri Karoline Leavitt pazartesi günü yaptığı açıklamada, yeni gümrük vergilerinin 1 Ağustos’ta henüz anlaşma imzalamamış ülkelere uygulanacağını ve bu ülkelere ticaret müzakereleri için daha fazla zaman tanınacağını söyledi.
Trump’ın pazartesi günü yaptığı gümrük vergisi tehdidinin boyutu, uygulamanın ertelenmesine rağmen piyasaları baskı altına aldı. S&P 500 pazartesi günü %0,8 düşüşle kapandı. Japonya, Güney Kore ve Güney Afrika para birimleri ise ABD doları karşısında yaklaşık %1 değer kaybetti.
Trump, Truth Social platformunda yayınladığı mektuplarda, ABD’nin Japonya ve Güney Kore ile olan mal ticaret açığının “ekonomimiz ve hatta ulusal güvenliğimiz için büyük bir tehdit” olduğunu söyledi.
Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba ve Güney Kore Cumhurbaşkanı Lee Jae-myung’a hitaben yazdığı mektuplarda Trump, her iki ülkenin de misilleme olarak gümrük vergilerini artırması halinde “artırmayı seçtiğiniz rakam ne olursa olsun, bunu bizim uyguladığımız %25’e ekleyeceğiz” dedi.
Ancak, önerilen gümrük vergilerinin müzakere edilebileceğine işaret ederek, ülkelerin pazarlarını açması halinde “belki bir ayarlama yapmayı düşünebiliriz… Bu gümrük vergileri, ülkenizle ilişkilerimize bağlı olarak yukarı veya aşağı yönde değiştirilebilir” dedi.
Trump ayrıca pazartesi günü Endonezya, Malezya, Tayland, Kazakistan, Laos, Myanmar ve diğer bazı ülkelere karşı yüksek gümrük vergileri uygulayacağını duyurdu.
ABD, tüm ülkelerden yapılan ithalata bir dizi sektörel gümrük vergisi uygulamaktadır. Bunlar arasında otomobiller ve otomobil parçaları için yüzde 25, çelik ve alüminyum ithalatı için yüzde 50 gümrük vergisi bulunmaktadır.
Bir ABD yetkilisi, otomobiller ve metaller gibi halihazırda sektörel gümrük vergilerine tabi olan malların, Trump’ın açıkladığı yeni oranlardan etkilenmeyeceğini doğruladı.
Washington’da ayrıca, havacılık, ilaç, kereste, bakır, çip ve tüketici elektroniği gibi bir dizi başka mal ve sektöre gümrük vergisi getirilmesine yol açabilecek ulusal güvenlik soruşturmaları da bulunuyor.
Trump, son haftalarda Tokyo’ya yönelik söylemlerini sertleştirerek, bu önemli ticaret ortağını hedef aldı ve daha fazla Amerikan pirinci satın almayı reddettiği için “şımarık” olmakla suçladı.
ABD ve Japonya ticaret müzakerecileri arasında haftalarca süren müzakereler, Japonya’nın daha fazla ABD enerji ve tarım ürünü satın almasını da içeren, ticaretin çıkmaza girmesini önlemeye yönelik bir dizi öneri ile sonuçlandı. Ancak Tokyo, Trump’ın yüzde 25’lik otomobil gümrük vergilerinden tamamen muaf tutulmasını da talep etti.
Bu arada, Güney Kore ile ABD arasındaki ticaret müzakereleri, eski Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol’un görevden alınmasının ardından Seul’de yaşanan siyasi kargaşa nedeniyle ertelendi.
AB müzakereleri
Ayrıca, Avrupa Birliği’nin bu hafta ABD ile müzakereler devam ederken gümrük vergilerini yüzde 10’da tutacak geçici bir ticaret anlaşması imzalaması bekleniyordu.
AB Ticaret Komiseri Maroš Šefčovič pazartesi günü üye ülkelere yaptığı açıklamada, iki tarafın araçlara uygulanan yüzde 25’lik gümrük vergisini düşürmek için planlar üzerinde çalıştığını, ancak çelik vergilerinin yüzde 50’den düşürüleceğine dair bir garanti olmadığını söyledi.
Müzakereler hakkında bilgi sahibi iki kişiye göre, iki tarafın araçlara uygulanan yüzde 25’lik gümrük vergisini düşürmek için planlar üzerinde çalıştığı, ancak çelik vergilerinin yüzde 50’den düşürüleceğine dair bir garanti olmadığı belirtildi.
Amerika
Trump ile köprüleri atan Musk, Amerika Partisi’yle siyasete giriyor

Milyarder iş insanı Elon Musk, ‘Amerika’ adıyla yeni bir siyasi parti kurduğunu duyurdu. Musk, partinin amacının 2026 ara seçimlerinde kilit rol oynamak olduğunu belirtirken, ABD Başkanı Donald Trump bu hamleye sert tepki göstererek Musk’ı ‘tren enkazı’ olarak nitelendirdi.
SpaceX’in kurucusu ve milyarder iş insanı Elon Musk, “Amerika” adıyla yeni bir siyasi parti kurduğunu duyurdu.
Musk, kararın sosyal medya platformu X’te yaptığı anket sonucunda alındığını belirtti. Ankete katılan 1,3 milyon kullanıcının yüzde 65,4’ü yeni bir partiye “evet” derken, yüzde 34,6’sı karşı çıktı.
Musk yaptığı açıklamada, “İkiye bir oranla yeni bir siyasi parti istediğinizi söylediniz ve onu alacaksınız. Ülkemizin israf ve yolsuzluk nedeniyle iflas etmesi söz konusu olduğunda, bir demokraside değil, tek partili bir sistemde yaşadığımız ortaya çıkıyor. Bugün Amerika Partisi, size özgürlüğünüzü geri vermek için kuruldu,” ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Donald Trump ise Musk’ın bu hamlesine kendi sosyal medya platformu Truth Social üzerinden sert tepki gösterdi.
Trump, “Elon Musk’ın son beş haftadır tamamen ‘yoldan çıkmasını’ ve adeta bir ‘tren enkazına’ dönüşmesini üzüntüyle izliyorum. Üçüncü partilerin ABD’de asla başarılı olamamasına rağmen bir parti kurmak istiyor. Üçüncü partilerin tek iyi olduğu şey, tam bir kargaşa ve kaos yaratmaktır,” dedi.
Trump ile yollar neden ayrıldı?
Musk’ın parti kurma hamlesi, bir zamanlar müttefik olduğu Donald Trump ile ilişkilerinin kopmasının beraberinde geldi.
Musk, Trump’ın seçim kampanyasına 250 milyon dolardan fazla harcama yapmış ve zaferinin ardından özel olarak oluşturulan Hükümet Verimliliği Dairesi’nin başına geçmişti.
Ancak Bloomberg‘in haberine göre, Musk’ın elektrikli araçlar için 7,5 bin dolarlık sübvansiyonların ve yenilenebilir enerjiye yönelik diğer vergi teşviklerinin korunması yönündeki talepleri Beyaz Saray tarafından reddedildi.
Bu gelişmenin ardından Musk, Trump’a karşı açık bir medya kampanyası başlattı.
İkili arasındaki gerilim, Trump’ın vergileri azaltan ve kamu borcu tavanını 5 trilyon dolar artıran “büyük ve harika” olarak nitelendirdiği yasa tasarısıyla zirveye ulaştı.
Musk, bu yasanın bütçede 2,5 trilyon dolarlık bir açık yaratacağını ve borç yükünü ABD için taşınamaz hâle getireceğini savunuyordu. Yasa tasarısı 4 Temmuz’da nihai olarak kabul edildi.
Sosyal medyada sert atışma
Haziran başında Trump ve Musk, sosyal medya hesapları üzerinden kamuya açık bir kavgaya tutuştu. Trump, tasarruf etmenin en kolay yolunun Musk’ın şirketlerinin aldığı devlet ihalelerini ve teşviklerini kesmek olduğunu belirterek, milyarderi soruşturma ve ülkeden sınır dışı etme tehdidinde bulundu.
Buna karşılık Musk, insanlı Dragon uzay aracını hizmetten çekeceğini duyurdu ancak daha sonra bu kararından vazgeçti.
Ayrıca Trump’ın reşit olmayanların istismarıyla ilgili skandallara karıştığını ima eden paylaşımlar yapan Musk, kısa süre sonra özür dileyerek “bazı paylaşımlarından” pişmanlık duyduğunu belirtti.
Bloomberg‘e göre, başkanla yaşadığı bu çatışma nedeniyle Musk’ın serveti 34 milyar dolar azaldı.
Partinin hedefi ‘altın hisse’
Musk, yeni partinin 2026’daki ara seçimlere katılacağını ve Senato’da 2-3, Temsilciler Meclisi’nde ise 8-10 sandalye kazanmayı hedeflediğini açıkladı.
Musk’a göre bu sayılar, tartışmalı yasa tasarılarını engellemeye yetecek bir “altın hisse” anlamına gelecek.
Partinin programının ana hatları da belli oldu. Musk, X’te bir kullanıcının sorusuna verdiği yanıtta, parti programının kamu borcunu azaltma, silahlı kuvvetleri yapay zeka ve robot teknolojisiyle modernize etme, özellikle enerji alanında kuralsızlaştırma, ifade özgürlüğü, yüksek doğum oranlarını destekleme ve merkezci bir politika izleme gibi maddeleri içereceğini kaydetti.
Resmi başvurular yapıldı mı?
Musk’ın duyurusundan kısa bir süre sonra, 6 Temmuz’da Federal Seçim Komisyonunun internet sitesinde Amerika Partisi’nin tescili için bir form yayınlandı. Ancak bu başvurunun Musk veya ekibi tarafından yapılıp yapılmadığı belirsizliğini koruyor.
Aynı gün, “DOGE partisi”, “X partisi”, “Jüpiter partisi” gibi isimleri doğrudan veya dolaylı olarak Musk ile bağlantılı olan birkaç siyasi örgütün daha tescil formları yayınlandı.
Hatta “İşe Yaramaz Parti” adıyla bile bir başvuru bulunuyor. Kayıtlarda ayrıca Musk’ın Teksas’ın 1. bölgesinden Temsilciler Meclisi adayı olarak gösterildiği bir başvuru da yer alıyor, ancak bu başvuruların gerçekliği de teyit edilmiş değil.
ABD’de üçüncü partilerin şansı yok
ABD’de Cumhuriyetçiler ve Demokratlara meydan okuyabilecek üçüncü bir siyasi güç yaratma fikri yeni değil. 2025 itibarıyla ülkede eyalet düzeyindekilerle birlikte 50 ila 60 arasında parti bulunuyor ancak bu listede hiçbir başarı öyküsü yok.
Milyarder Ross Perot tarafından kurulan Reform Partisi, 1992 ve 1996 başkanlık seçimlerinde sırasıyla 20 milyon ve 10 milyon oy almasına rağmen Cumhuriyetçi adaylar için oyları bölmekten öteye gidemedi.
Yine de yeni bir siyasi güce olan talep, istikrarsız da olsa devam ediyor.
Gallup’un 2024 sonbaharında yaptığı bir araştırmaya göre, Amerikalıların yüzde 58’i üçüncü bir partinin kurulmasını onaylıyor. Ancak 2023’te yapılan aynı ankette bu oran yüzde 63 seviyesindeydi.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Görüş2 hafta önce
Büyülü Dağ’da yüzyıllık tartışma devam ediyor: Naphta mı Settembrini mi?
-
Ortadoğu1 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Dünya Basını2 hafta önce
ABD ve İsrail, UAEA’yı nasıl ele geçirdi?
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na