Amerika
ABD’de ‘göçmen dostları’ ile ‘göçmen düşmanları’nın ortak sektörü: Özel göçmen hapishaneleri

ABD’nin Teksas eyaletinde Vali Greg Abbott ile federal mahkemeler ve Joe Biden yönetimi arasında patlak veren göçmen krizi, bir kez daha gözleri ülkenin güney sınırına çevirdi.
ABD’de hem federal düzeyde, hem de eyalet bazında hapishane sistemi kâr amacı güden özel kuruluşların büyük ‘yatırımlarına’ sahne oluyor. Hapishane sisteminin en önemli parçalarından biri de göçmenlerin tutulduğu özel gözaltı merkezleri.
Başkan Joe Biden, iktidardaki 100. gününde Georgia’da yaptığı bir mitingde, bir grup protestocu kendisinden özel göçmen gözaltı merkezlerinin kapatılmasını istediğinde, onlara katıldığını söylemiş ve ‘özel hapishanelerin ve özel gözaltı merkezlerinin olmaması gerektiğini’ vurgulayarak hepsini kapatmak için çalıştıklarını ilan etmişti.
Buna rağmen, iktidardaki üçüncü yılını tamamlayan Biden, göçmen gözaltı merkezlerinin idaresinde hâlâ büyük oranda kâr amacı güden kuruluşlara dayanıyor. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU) tarafından yapılan bir analize göre, gözaltında tutulan kişilerin göçmenlerin yaklaşık %90’ı özel şirketler tarafından işletilen tesislerde bulunuyor.
Syracuse Üniversitesinde federal göçmenlik verilerini toplayan ve analiz eden bir araştırma kurumu olan Transactional Records Access Clearinghouse’a (TRAC) göre, Biden’ın Ocak 2021’de göreve gelmesinden bu yana, göçmenlik gözetiminde tutulanların sayısı iki kattan fazla arttı: 22 Ocak 2021’de 14.195’ten 3 Aralık 2023’te 36.755’e.
Biden’ın başkanlık emri göçmen merkezlerine işlemiyor
Bu rakamlar, 2019’da Trump yönetimi altında kaydedilen en yüksek göçmen gözaltı rakamlarından (55.000) daha az olsa da, gidişat, COVID-19 salgını sırasında yavaşladıktan sonra, Biden döneminde göç oranlarındaki artışı ve yönetimin sığınma davaları devam ederken daha fazla göçmeni gözaltında tuttuğunu gösteriyor.
Biden görevdeki ilk haftasında, Adalet Bakanlığına, özel olarak işletilen gözaltı tesisleriyle sözleşmeleri yenilememesi talimatını veren bir başkanlık emri yayınlamıştı. Adalet Bakanlığı sözcüsü Dena Iverson, bakanlığın emri uygulamak için çalışmaya devam ettiğini söyledi ve Hapishaneler Bürosu ve ABD Polis Teşkilatının bir düzineden fazla özel sektöre ait sağlayıcıyla sözleşmeleri feshettiğini belirtmişti.
Yine de bu emir, federal gözaltında kâr amacı gütmeyen şirketlerin kullanımında bir azalmaya yol açmış olsa da, özellikle göçmen gözaltı ‘sektörü’ için geçerli olmadı ve Göçmenlik ve Gümrük Muhafazanın (ICE) kâr amacı güden şirketlere büyük ölçüde dayanmaya devam etmesine izin verdi.
Göçmenlik sisteminin kâr amacı güden gözaltı merkezleri ile bağı onlarca yıl öncesine gidiyor. ICE, olası sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan insanları tutmak için gözaltı merkezleri şebekesini kurarken, federal hükümetse tersine, kendi tesisini inşa etmek yerine bunu özel şirketlere yaptırıyor.
Ödüllü gazeteci ve The Marshall Project’in kurucu genel yayın yönetmeni Bill Keller, 2022’de The Guardian’a verdiği demeçte, özel olarak işletilen ve kâr amacı güden hapishaneler fikrini ilk ortaya atan kişinin Ronald Reagan olduğunu hatırlatıyor. Keller, hapishane sahiplerine, ‘otel sahipleriyle aynı şekilde’, mevcut doluluk yoluyla ödeme yapıldığından, mahkumları serbest bırakmaya hazırlamak için hiçbir motivasyonlarının olmadığına dikkat çekiyordu.
‘Esneklik’ nedeniyle hem Cumhuriyetçiler hem Demokratlar özel hapishane sisteminden yana
Time’a konuşan ICE İcra ve Kaldırma Operasyonlarından sorumlu genel müdür yardımcısı Corey A. Price’a göre, mevcut finansman ve ihtiyaç duyulan yataklar yıldan yıla değiştiğinden, göçmen konutlarının lojistiği karmaşık. Özel şirketlerle sözleşme yapmak, Kongre daha fazla fon tahsis ettiğinde ICE’nin hızlı bir şekilde yeni gözaltı yatakları getirmesine izin veriyor.
ICE ile sözleşme imzalayan ve göçmen gözaltı merkezleri şebekesinin en önemli unsurlarından biri olan CoreCivic şirketinin halkla ilişkiler direktörü Ryan Gustin, şirketin ‘Amerika’nın göçmenlik sisteminde değerli ancak sınırlı bir rol oynadığını, bunu yaklaşık 40 yıldır her yönetim için, hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi, yaptıklarını’ söylüyor.
Gustin, federal hükümet kurumlarının, şirketlerin sağlayabileceği ‘esneklik’ nedeniyle genellikle CoreCivic ile çalışmayı tercih ettiğini, bunun da ihtiyaçların ve önceliklerin yıldan yıla önemli ölçüde değişebildiği bir sektörde ‘özellikle önemli olduğunu’ belirtiyor.
CoreCivic ve GEO Group’un kirli geçmişi
İlk kez 1983 yılında Amerika Islah Şirketi (CCA) adıyla sözleşme imzalayarak dünyanın ilk özel hapishanesini inşa eden CoreCivic’in gelirinin yüzde 25’i ICE ile yapılan sözleşmelerden geliyor.
Tüm göçmen tutukluların üçte ikisinden fazlası CoreCivic ve GEO Group gibi özel hapishane şirketleri tarafından hapsediliyor ve ABD’deki en büyük 10 göçmen gözaltı merkezinden 9’u özel olarak işletiliyor.
Anlaşmaların büyüklüğü ise şaşırtıcı: 2014 yılında federal hükümet, CoreCivic’e Dilley, Teksas’ta bir aile gözaltı merkezi işletmek için dört yıllığına 1 milyar dolarlık bir sözleşme verdi. Yaz başında yaklaşık 2.000 kişiyi ‘ağırlayan’ şirket, 2.400 kişilik kapasitesine rağmen sözleşme gereği tam ödeme almıştı.
Trump’ın göçmen çocukları ailelerinden ayırma kararının yol açtığı krizin zirvesinde, şirketin hisse senedi fiyatı iki haftadan kısa bir süre içinde yüzde 14 artmıştı.
CoreCivic’in mahpus plantasyonlarından ‘süzülen’ tecrübesi
CCA’nın kurucuları T. Don Hutto and Thomas Beasley. Mother Jones’taki uzun bir araştırmaya göre Beasley, Tennessee Cumhuriyetçi Partinin lideriydi. İlk kez 80’li yıllarda özel hapishane açma fikrini Cumhuriyetçilerle konuşmuştu ama bunun için cezaevlerine bilen birisine ihtiyaç duyuyordu.
Hutto, 1967’de Rosharon, Teksas’taki Ramsey plantasyonunun müdürü olduğunda hapishaneleri yönetme kariyerine başlamıştı. Ramsey, Manhattan büyüklüğündeydi ve pamuk tarlalarında çalışan 1.500 mahkum vardı.
Tıpkı Güney’deki diğer hapishane sistemleri gibi, Teksas’taki cezaevi ağı da doğrudan kölelik ile büyümüştü. İç Savaş’tan sonra, pamuk ve şeker yetiştiricileri çalışmaya zorlayabilecekleri kölelerinden ‘yoksun’ kalmışlardı. Ama bir avantajları vardı: Anayasanın 13. Maddesi köleliği kaldırıyor ama kapıdan kovulan köleliğin bacadan girmesine izin veren bir boşluk bırakıyordu. Kölelik ‘gönüllü ya da gönülsüz’ kaldırılmıştı, ama ‘bir suçun cezası dışında’…
Dolayısıyla ‘kölesizliğe alışamayan’ Güneyli toprak ve mülk sahipleri, mahkumlarını özel çiftliklerde, kereste kamplarında ve kömür madenlerinde çalışmak ve demiryolu raylarının döşenmesine yardımcı olmak için kiralayabilirdi.
Eyalet sonunda şirketlerin ve yetiştiricilerin ucuz mahkum emeğinden kazandıkları kolay parayı tatlı buldu ve bu yüzden 1899 ile 1918 arasında 13 plantasyon satın alıp aracıları ortadan kaldırarak onları hapishaneye dönüştürdü.
Kölelik derken, hakiki kölelikten bahsediyoruz: Teksas’ta, 1941 yılına dek hapishanelerinde kırbaç cezası yasak değildi ve mahkumlar de öncelikle ‘yeterince üretken’ olmadıkları için kırbaçlanıyordu. Arkansas’ta kırbaç cezası ancak 1968’de ortadan kaldırıldı. Mahkûmlar, ‘tembellik’ veya tarlalarda çalışma kotalarını karşılamadıkları için rutin olarak hücre hapsine alınıyordu.
Teksas hapishaneleri ayrıca özel himayeye sahip bazı mahkumlara, diğer mahkumları yöneten ve cezalandıran kişiler (Nazi toplama kamplarında bunlara ‘Kapo’ denirdi) olarak hareket etme yetkisi verdi. Bu mahkum gardiyanlar, hapishaneleri acımasız bir güçle yönetti; öyle ki, bir eyalet müfettişi, gardiyanların ve Amerikan Kapoların mahkumları ‘yumruklar, balta sapları, coplar, kurşunlu lastik hortum, at dizginleri, silah dipçikleri, siyah krikolar ve beyzbol sopaları’ ile dövdüğünü tespit etmişti.
Eyalet, Kapoları kullanarak aksi takdirde gardiyanların maaşlarına harcanacak paradan tasarruf ediyordu. 1974 tarihli bir devlet raporu, bu uygulamaların 1970’lere kadar devam ettiğini ortaya koydu.
1965’te Arkansas’ın hapishane çiftlikleri eyalet hazinesine 250.000 dolar koyuyordu. Bir eyalet polis soruşturmasının özetinde, “Bu kârları elde etmek için mahkumlar, özellikle hasat zamanında, tarlalarda şafaktan alacakaranlığa kadar acımasızca sürüldü,” yazıyordu.
CoreCivic’in kurucusu, vahşi eğilimlerini ‘sektöre’ aktardı
İşte Hutto, bir hapishaneyi nasıl yöneteceğini böyle öğrenmişti. 1971’de Arkansas hapishane sistemini yönetmeye başlayan Hutto, mahkumları ‘küçük ödüller’ karşılığında yarıştırmaya başlamıştı. Ağustos 1972’de yüzlerce kişi, mahkumların yarışmasını izlemek için bilet satın almıştı.
Siyah ve beyaz çizgili üniformalar giyen mahkumlar vahşi atlara bindiriliyordu. Bir mahkum ata binmeye çalışırken karnına tekme yedi ve sedyeyle taşınmak zorunda kaldı.
‘Eğlencede’ mahkumlar, yağlanmış bir domuzun üzerine atlıyor ve 10 dolar kazanmak için onu yakalamaya çalışıyordu.
Bir makaleye göre, kalabalığın favorisi, mahkumların öfkeli bir boğanın boynuzları arasına bağlanmış 75 dolar içeren bir tütün kesesini almaya çalıştıkları ‘Hard Money’ adlı bir oyundu. Eğlenceyi bir muhabire anlatan Hutto, “Buradaki amacımız, her mahkûmu sorumluluklarını yerine getirecek daha donanımlı bir topluma geri döndürmek ve bu, bu yönde bir başlangıç olabilir,” diyordu.
Hutto, Arkansas hapishane sistemini ihya eden çiftçilik operasyonunu da yenilemiş ve onu ‘verimsiz, marjinal bir operasyondan son derece verimli mekanize bir operasyona’ dönüştürmüştü. Artık besin ürünlerinin yerine pamuk, pirinç ve soya fasulyesi gibi yüksek gelir getiren mahsuller yetiştiriliyordu. Hutto’nun Arkansas’taki ilk yılında, çiftlik operasyonları yaklaşık 1,7 milyon dolar gelir getirmişti.
Ceza sistemi de değişti
Habere göre, Cummins ve Arkansas’ın diğer hapishane çiftliğindeki üst düzey pozisyonların neredeyse yarısı, mahkumları çalışmaya zorlamak için ‘kendi yöntemlerine’ sahip olan Teksaslılar tarafından dolduruldu.
Arkansas’taki hapishane koşullarıyla ilgili federal bir duruşmada mahkumlar, birinin pamuk kotasını dolduramamasının ‘Texas TV’ adlı bir cezanın gerekçesi olduğunu ifade ediyordu. Bu cezada bir mahkum, alnını duvara dayayarak ve elleri arkada durmaya zorlanırdı. Orada altı saate kadar, genellikle yiyeceksiz, bazen çıplak olarak bırakılırdı.
Bir mahkum, “Sabahları sizi kaldırıyorlar ve size şerbetli iki parça ekmek veriyorlar ve bütün gün pamuk toplamanızı söylüyorlar ve yeterince toplamadığınızda sizi o duvara yapıştırıyorlar, böylece akşam yemeği ya da temiz kıyafet alamıyorsunuz. Sonra ertesi sabah, aynı şey. Hiçbir işe yaramadığında nasıl iyi bir tavır sergileyeceksin?” diye soruyordu.
Bütün bunlar, Shane Bauer’in 2018 tarihli American Prison: A Reporter’s Undercover Journey Into the Business of Punishment [Amerikan Hapishanesi: Bir Muhabirin Ceza İşine Gizli Yolculuğu] isimli kitabında ayrıntılarıyla anlatılıyor. Bauer, tebdil-i kıyafet bir şekilde CoreCivic tarafından işletilen hapishanelerde çalışarak bu kitap yazmıştı.
Özel şirketlere kölelik suçlaması
Elbette hapishane ve göçmen merkezlerinin işletmelerinin özel şirketlere verilmesi, güvenlik ve personel endişelerini beraberinde getiriyor. Kâr amacıyla hareket eden şirketler, maliyetleri azaltmak için personel sayısını azaltma gibi adımlar atıyorlar.
Biden’ın 2021’deki başkanlık emrinden aylar sonra, Pennsylvania, Philipsburg’da özel olarak işletilen bir hapishane, Federal Cezaevleri Bürosu’nun sözleşmesini yenilememesi üzerine kapatılmıştı. Fakat bir yıl içinde hapishane, Moshannon Vadisi İşlem Merkezi adlı yeni bir isim altında ve ICE ile göçmen gözaltıları için yeni bir sözleşme kapsamında yeniden açıldı.
ICE’ye göre, 6 Aralık’ta Frankline Okpu adlı Kamerunlu bir adam Moshannon Vadisi gözaltı merkezinde öldü.
Yakın zamanda Brezilya’dan sığınma talebinde bulunan Kesley Vial, geçen hafta New Mexico’daki bir gözaltı merkezinde intihar ederek öldü. Yerel savunucular ve sivil haklar avukatları, intihar nedeniyle, ‘ICE ve gözaltı merkezini işleten özel şirket CoreCivic’in koşullarını ve muamelesini’ suçladı.
Georgia’daki ayrı bir CoreCivic gözaltı tesisine geçen hafta, şirketin insanları hücre hapsi de dahil olmak üzere ceza tehdidiyle çalışmaya zorlayarak federal kölelik karşıtı yasaları ihlal ettiği iddiasıyla dava açıldı. CoreCivic yaptığı açıklamada iddiaları yalanladı.
CoreCivic’in göçmen gözaltı sözleşmeleri söz konusu olduğunda ‘en büyük rakibi’ Geo Group, California’daki bir gözaltı merkezindeki personelin, tesisteki bir işçi grevini destekledikleri için ceza olarak dört kişiyi hücre hapsine koyduğu iddialarıyla karşı karşıya.
GeoGroup da iddiaları reddetti. İddia, eyalet senatosunun California’yı gözaltı merkezlerinde hücre hapsinin kullanımını kısıtlayan ilk eyalet yapacak bir yasa tasarısı sunmasından hemen önce geldi.
Özel gözaltı merkezlerini işleten şirketlerin Cumhuriyetçi sevgisi
‘Göçmen istilasına’ neden olduğu iddia edilen Biden yönetiminin, göçmenlerin kapatılması için dayandığı özel şirketlerin Cumhuriyetçilerle olan ilişkisi ise ‘sektörün’ ironilerinden biri.
2022 yılında Jacobin’de yer alan bir makaleye göre, federal ve eyaletler düzeyindeki özel hapishane işletmelerinin en büyük ikisi, CoreCivic ile GEO Group, 2020-2022 arasında Cumhuriyetçi Valiler Birliği’ne 1,7 milyon doların üzerinde para verdi.
Örneğin özel hapishane bağışlarının büyük bir kısmı, GEO Group’un bulunduğu ve eyalet ihalelerinin verildiği Florida’daki Cumhuriyetçilere akıyor. Sektör, Florida Cumhuriyetçi Parti komitelerine 1 milyon dolardan fazla ve Florida Valisi Ron DeSantis’e 269.000 dolar bağış yapmıştı.
Yakın zamanda Cumhuriyetçi adaylık yarışından çekilen DeSantis, Donald Trump’a destek çağrısı yapmıştı. Son göçmen krizinin odağındaki Vali Abbott da özel hapishane endüstrisinin en önemli bağış sahiplerinden. Tennessee Valisi Bill Lee ve Arkansas Valisi Asa Hutchinson da özel hapishane sektörünün bağışlarından faydalanıyor.
Ülkenin en büyük hapishane işletmecilerinden biri olan GEO Group, 2017’de Trump’ın yemin töreni kutlamalarını desteklemek için 250.000 dolar bağışlamıştı. CoreCivic de aynı törenin hazırlıkları için 250.000 dolar vermişti.
Küresel sermaye göçmen kamplarına yatırım yapıyor
Fakat işler burada kalmıyor. Dünyanın en büyük finansal yatırım şirketleri arasında yer alan Fidelity, BlackRock, State Street ve Vanguard gibi devler de büyük özel hapishane yatırımcıları. BlackRock, %15,38 hisseyle CoreCivic’in en büyük yatırımcısı. State Street’in hem CoreCivic’te hem de GEO Group’ta hisseleri var.
BlackRock, özel hapishaneleri içeren ESG (çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim) fonları da satıyor. The Intercept’te yer alan bir araştırmaya göre, BlackRock’ın ‘sosyal sorumluluk’ fonlarından biri olan iShares ESG Screened S&P Small-Cap ETF’si (borsa yatırım fonu) CoreCivic’i içeriyor. DWS Group’un Xtrackers S&P SmallCap 600 ESG’sinden hisse satın alan yatırımcılar da CoreCivic’ten bir miktar satın alıyor.
CoreCivic’in, George Floyd’un polis tarafından öldürülmesinin ardından, ‘proaktif’ olarak ‘ırksal eşitlik denetimi’ yürüten ilk şirket olduğunu duyurarak bunun sonuçlarını açıklaması da göçmen hapsetme sektörünün nasıl işlediğine ilişkin küçük bir örnek olarak tarihe geçmişti.
Şirketin DEI (çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık) raporuna göre CoreCivic, beyaz olmayan hapishane gardiyanları, yönetim kurulundaki çeşitlilik ve çeşitli gardiyan rütbelerinin yanı sıra siyahların öncülüğünde kurulan bir ticaret grubuyla ortaklığını öne çıkarıyor.
CoreCivic, kendi ESG raporunda, Newsweek/Statista tarafından Amerika’nın ‘en sorumlu şirketlerinden biri ‘olduğunu iddia eden 2021 ödülünü hatırlatıyor. Newsweek/Statista ESG sıralaması, kısmen hapishane şirketinin ‘iyi amaçlara’ olan bağlılığına ve yönetim kurulundaki kadın ve ırksal azınlıkların sayısına dayanarak CoreCivic’e yüksek bir sosyal derecelendirme veriyor.
Sınır hattında ‘büyük veri işleme’ Palantir’de
ICE ile birlikte iş yapan önemli isimlerden biri de, ilk Trump döneminde eski başkanın en büyük destekçilerinden, eski PayPal CEO’su ve Cumhuriyetçi Peter Thiel.
Thiel’in kurduğu gizemli veri madenciliği şirketi Palantir, ICE’nin ‘pis işlerini’ yaptığı gerekçesiyle eleştiriliyordu. 2020 yılında, Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu (WEF) esnasında CNBC’ye bir mülakat veren Palantir CEO’su Alex Karp, şirketinin ABD’deki ‘belgesiz insanları bulduğunu’ söylemişti.
Palantir, yıllar boyunca, ICE’nin göçmenleri sınır dışı etme operasyonlardaki rolünü inkar etmişti. Şirket, ICE’nin yanı sıra Pentagon, Adalet Bakanlığı ve İç Güvenlik Bakanlığı ile de çalışıyor ve yüklü sözleşmeler elde ediyor.
Amerika
‘Büyük, harika yasa’: Şirketlere vergi teşvikleri artacak

Senato Finans Komitesi Başkanı Mike Crapo, Cumhuriyetçilerin “büyük, harika yasa” tasarısında üç önemli işletme vergi hükmünün kalıcı hale getirileceğini söyledi.
Brifinge katılan senatörler, bireysel vergi mükellefleri için önemli bir indirimin ise azaltılacağını belirtti.
Araştırma ve geliştirme maliyetleri, işletme ekipmanı alımları ve borç faizleri için daha büyük vergi indirimlerini geri getirme taahhüdü, Crapo ve komite üyeleri için önemli bir öncelik. Bu indirimler, ekonomik büyümenin önemli bir itici gücü olarak görülüyor.
Ne var ki bu indirimleri kalıcı hale getirmek maliyetli ve Cumhuriyetçi liderlerinin önümüzdeki haftalarda tasarı üzerindeki çalışmaları tamamlamaya çalışırken siyasi sorunlara yol açabilecek tavizler gerektirecek.
Crapo, bu tür bir adımın, eyalet ve yerel vergi indirimlerine ilişkin Temsilciler Meclisi’nde uzlaşılan anlaşmanın geri çekilmesi olacağını söyledi.
İşletme vergisi kesintilerini destekleyen Montana Senatörü Steve Daines ve Kuzey Dakota Senatörü John Hoeven, Crapo’nun açıklamalarını doğruladı. Hoeven, “Evet, işletme vergilerinin kalıcı olacağını garanti etti. Başından beri kararlıydım ve o da başından beri kararlıydı,” dedi.
Temsilciler Meclisi’nden geçen yasa tasarısı, üç vergi teşvikini 2029’a kadar geri getiriyor; bunların kalıcı hale getirilmesi, tasarıya muhtemelen yüz milyarlarca dolarlık ek maliyet getirecek.
Kalıcılık, esas olarak Senato’nun önceliği. Başkan Donald Trump, işletme vergisi indirimlerinin kısa süreli uzatılmasına sıcak baktığını işaret etti. Ek maliyetleri dengelemek için Crapo, SALT indirimi konusunda Temsilciler Meclisi’nin öncelikli gündem maddelerinden birini hedef alıyor.
Cumhuriyetçi Parti senatörlerine, SALT’ı Meclis Başkanı Mike Johnson’ın kendi üyeleriyle yaptığı 40.000 dolarlık anlaşmadan daha düşük bir seviyede sınırlamayı planladığını söyledi.
“Mavi” rengiyle bilinen Demokrat eyaletlerdeki Cumhuriyetçi Kongre üyeleri, Senato Çoğunluk Lideri John Thune’un POLITICO‘ya ilk kez özetlediği plan hakkında şimdiden uyarı sinyalleri veriyor.
Katılımcılar, Crapo’nun toplantıda SALT için kesin bir rakam vermediğini, fakat bazı Cumhuriyetçi senatörlerin 20.000 dolara düşürmeyi önerirken, diğerlerinin Johnson’ın başlangıçta direnen üyelerine teklif ettiği 30.000 doları Temsilciler Meclisi’ne de teklif etmeleri gerektiğini savunduğunu söyledi.
Hoeven, “Temsilciler Meclisi 40.000 dolar teklif etti; biz daha azını yapacağız. Orada 350 milyar dolarlık bir potansiyel olduğunu biliyoruz, ancak henüz bir rakam üzerinde karar vermedik,” dedi.
SALT ile ilgili bu hamle, Thune’dan Temsilciler Meclisi tasarısında mümkün olduğunca az değişiklik yapmasını isteyen Johnson ve diğer Cumhuriyetçi milletvekilleri için bir darbe oldu.
Senato tasarısı Temsilciler Meclisi’nin tasarısının büyük bir bölümünü yansıtacak gibi görünse de, Crapo’nun sunumu, Senato’nun tasarıdaki en hassas siyasi alanlardan bazılarını değiştireceğine dair en önemli işaret.
Johnson, Senato toplantısının ardından gazetecilere verdiği demeçte, “SALT rakamı ve tasarıdaki bazı hükümler konusunda ne yapabilecekleri konusunda çok, çok endişeliyim. Umarım mümkün olduğunca az değişiklik yaparlar,” dedi.
Cumhuriyetçi Temsilci Nicole Malliotakois, Senato Cumhuriyetçilerinin Temsilciler Meclisi’nin SALT anlaşmasını değiştirirlerse “tüm tasarıyı çökertme riskiyle karşı karşıya olduklarını” söyledi ve “Amerikan halkına uygulanan en büyük vergi artışından sorumlu olacaklarını” savundu.
Crapo ve Thune, perşembe günü Beyaz Saray’da Trump ile bir araya gelerek vergi planını ona anlatacak. Crapo’nun önümüzdeki hafta başında Senato Cumhuriyetçilerine daha ayrıntılı bilgi vermesi bekleniyor.
Vergi diline ek olarak, Crapo tasarıdaki Medicaid hükümlerinin taslağını hazırlamaktan da sorumlu ve senatörler, bu konuda ne gibi değişiklikler düşündüğü konusunda çok daha az ayrıntı verdiğini söyledi. Tasarıda programın ele alınışından endişe duyan birçok Cumhuriyetçi senatör, Finans Komitesi’nde yer almıyor.
Eyaletindeki kırsal hastaneleri korumaya çalışan Maine Senatörü Susan Collins, toplantı sonrası gazetecilere Medicaid’de bazı değişiklikler önerdiğini ancak ayrıntılara girmeyeceğini söyledi. Kuzey Dakota Senatörü Kevin Cramer ise “Medicaid ile ilgili bazı hususların çıkarılması gerekecek” diyerek, bu konuda daha fazla değişiklik olabileceğini ima etti.
Amerika
Bezos, Washington Post’un görüş bölümünü yeniden yapılandırdı

Washington Post‘un (WP) sahibi Jeff Bezos tarafından istendiği şekliyle, görüş bölümünü yenilemesi kapsamında yeni görüş editörünü atadığını duyurdu.
Bezos şubat ayında, WP’nin geleneksel geniş görüş programını kaldırarak, “kişisel özgürlükler ve serbest piyasa” yanlısı başyazılara odaklanan bir bölüme geçeceğini duyurmuştu.
Bezos, haber yayıncılığının kamuoyundaki tartışmaların gündemini belirleme rolünün değiştiğini ileri sürmüştü.
Bezos, çalışanlarına yazdığı notta, “Bir zamanlar, özellikle yerel bir tekel olan gazeteler, her sabah okuyucuların kapısına tüm görüşleri kapsayan geniş bir köşe yazısı bölümü sunmayı bir hizmet olarak görebilirdi. Bugün ise bu işi internet yapıyor,” dedi.
The Economist’in Washington muhabiri ve The Dispatch’in eski genel yayın yönetmeni Adam O’Neal, yenilenen bölümün başına geçecek.
O’Neal, mesajında yeni patronunun hedeflerini yineledi ve “Felsefemiz, bu ülkenin geleceğine dair temel bir iyimserliğe dayanacak. İdeoloji hakkında ders veren veya politikalar hakkında belirli şekillerde düşünmenizi talep eden insanlar olmayacağız,” dedi.
Gazete çalışanları, Bezos’un gazetenin haber içeriğini değiştirmeye çalışmadığını vurguladı fakat bu ilk kez olmuyor.
Geçen ekim ayında Bezos, WP’nin başkan adaylarını destekleme uygulamasını durdurarak, genel seçimler öncesinde eski Başkan Yardımcısı Kamala Harris’e destek vermesini engellemişti.
Bu hamle, gazetenin birçok köşe yazarı ve eski baş editörü Marty Baron’un tepkisini çekmiş ve editörler kurulunun birkaç üyesi protesto için istifa etmişti.
Kararın ardından gazetenin okurları da isyan etmiş ve yaklaşık 250.000 kişinin aboneliklerini iptal ettiği bildirilmişti.
Amerika
Trump’ın Los Angeles hamlesi Demokratları böldü

ABD Başkanı Donald Trump’ın milyonlarca belgesiz göçmeni sınır dışı etme girişimi, protestoları bastırmak için Los Angeles kentinde ABD ordusunu görevlendirmesiyle Demokratları böldü.
Financial Times’a (FT) göre bu hamle Washington’da, başkanın seçmenler nezdindeki gücünü pekiştirirken, Demokrat rakipleri arasında göç, hukuk ve düzen konusunda bölünmeleri ortaya çıkaran “kurnaz” bir siyasi hesap olarak da görülüyor.
Cumhuriyetçi kamuoyu araştırma şirketi North Star Opinion Research’ün başkan yardımcısı Jon McHenry, “Başkan Trump birçok açıdan takdire şayan olmayabilir, ama elindeki kartları nasıl oynayacağını iyi biliyor,” dedi.
Trump, 2024 seçim kampanyasında, Joe Biden’ın başkanlığı döneminde ülkeye yasadışı olarak giren milyonlarca göçmeni sınır dışı etme sözü vermişti ve o günden bu yana göçmenlik konusundaki tutumu nedeniyle nispeten yüksek onay oranları elde etti.
Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) görevlilerinin giderek sertleşen taktiklerine dair haberlere rağmen, son zamanlarda yapılan birkaç ankette, Amerikalıların çoğunluğunun Trump yönetiminin belgesiz göçmenleri sınır dışı etme çabalarını desteklediği ortaya çıktı.
Geçen hafta, Los Angeles şehrinde protestocular ile kolluk kuvvetleri arasında çıkan çatışmalar ve Ulusal Muhafızlar ile ABD Deniz Piyadeleri’nin görevlendirilme kararından önce yapılan bir CBS News anketine göre, Amerikalıların yüzde 54’ü yasadışı göçmenleri sınır dışı etme programını onaylarken, yüzde 46’sı desteklemiyor.
Beyaz Saray iletişim direktörü Steven Cheung, ankete yanıt olarak “Ulusal Muhafızların şiddeti bastırmak için Los Angeles’a gönderilmesinden sonra onay oranı daha da yükselecektir,” diye yazdı.
Trump daha da ileri giderek, bu hafta Beyaz Saray’da düzenlenen bir üst düzey yöneticiler toplantısında, Amerikalıların yüzde 95’inin kendisini desteklediğini düşündüğünü söyledi.
Trump, “Diğer birçok konu gibi, bunun da 95’e 5’lik bir konu olduğunu düşünüyorum. Demokratlar, konularda yanlış tarafta oldukları için seçimleri ezici bir çoğunlukla kaybettiler,” dedi.
Trump’ın Ulusal Muhafızları görevlendirmesinden bu yana çok az ulusal anket yapılmış olsa da, hafta sonu gerçekleştirilen ve çarşamba günü yayınlanan bir Quinnipiac anketi, başkanın hamlesine verilen desteğin değişiyor olabileceğini ortaya koydu.
Sadece %43’lük bir kesim Trump’ın göçmenlik meselesini ele alışını onaylarken, %54’lük bir kesim onaylamadı. %40’lık bir kesim ise yönetimin sınır dışı etme çabalarını onayladığını belirtti.
Yine de Beyaz Saray çarşamba günü sert bir tavır sergiledi. Trump’ı daha fazla sınır dışı etme kararından vazgeçirebilecek bir şey olup olmadığı sorulduğunda, Beyaz Saray basın sekreteri Karoline Leavitt, “Trump yönetimi, başkanın Amerikan halkına vaat ettiği toplu sınır dışı etme çabalarını sürdürecek,” yanıtını verdi.
Demokratlar, geçen kasımdaki seçimlerden bu yana, Biden yönetiminin ABD-Meksika sınırındaki tutumu nedeniyle Beyaz Saray ve Kongredeki kontrolünü kaybetmesinden bu yana, göç konusunda tutarlı bir mesaj oluşturmakta zorlanıyor.
Şimdi, Los Angeles sokaklarında şiddet ve kaosu desteklediği izlenimi vermeden Trump’ın göçmenlik uygulamalarını ve protestoları bastırmak için ABD ordusunun konuşlandırılmasını kınamaya çalışmak gibi ek bir zorlukla karşı karşıyalar.
Zorluklar, parti liderliğinin üst düzey bir üyesinin çarşamba gecesi istifa ettiğini açıkladığı Demokratik Ulusal Konvansiyon (DNC) da dahil olmak üzere, parti yapısının iç çekişmelerle boğuştuğu bir dönemde ortaya çıktı.
Kaliforniya’daki Demokrat yetkililer protestoların büyük ölçüde barışçıl olduğunu ısrarla belirtirken, yağma ve vandalizm olayları ABD genelinde manşetlere taşındı ve Los Angeles’ın Demokrat belediye başkanı Karen Bass’ın yerel sıkıyönetim ilan edip sokağa çıkma yasağı getirmesine neden oldu.
Washington’da Demokratlar nasıl tepki verileceği konusunda bölündü. Senato azınlık lideri Chuck Schumer dahil olmak üzere önde gelen parti isimleri Trump’ın eylemlerini “endişe verici otoriterlik” olarak kınadı.
Fakat parti tabanı, partinin protestocuları kınaması gerekip gerekmediği konusunda sert tartışmalar yaşadı.
Pennsylvanialı Demokrat senatör John Fetterman, sosyal medya hesabında, partisinin “arabaları ateşe vermeyi, binaları tahrip etmeyi ve kolluk kuvvetlerine saldırmayı kınamayı” reddederek “ahlaki üstünlüğünü” kaybettiğini yazdı.
New Yorklu Demokrat Temsilci Alexandria Ocasio-Cortez, CNN’e verdiği demeçte, “Aileleri parçalamak, ICE’nin kanunları çiğnemek gibi şiddet eylemlerini kesinlikle kınamalıyız. Senatör Fetterman veya başka biri kanun ve düzenle ilgileniyorsa, ABD’de gördüğümüz en kanunsuz kurum ve yönetimlerden birine bakmalıyız,” yanıtını verdi.
Connecticut senatörü Chris Murphy, partisinin bu ikilemi çözebileceğini vurgulayarak, Kongrede gazetecilere, “Aynı anda iki şeyi yapabiliriz. Kontrolden çıkan protestoları kınayabiliriz ve Donald Trump’ın şiddet uygulayan protestoculara karşı durmakla ilgilenmediğini kabul edebiliriz,” dedi.
Murphy, “Gerçek şu ki: Donald Trump barış sağlamak istemiyor. Durumu yatıştırmak istemiyor. Kavga arıyor,” diye ekledi.
Öte yandan kavganın Trump’ın istediği gibi bitmeyebileceğine dair bazı işaretler var. Son günlerde bir grup Cumhuriyetçi Kongre üyeleri, yaygın baskınların ekonomiyi bozabileceği ve toplulukları altüst edebileceği uyarısında bulunarak, yönetimi sınır dışı etme operasyonlarını daraltmaya çağırdı.
Kaliforniya’dan Cumhuriyetçi Kongre üyesi David Valadao salı günü X’te yaptığı açıklamada, “Kaliforniya’da devam eden ICE operasyonları konusunda endişeliyim ve yönetimle görüşmelerime devam ederek, yıllardır Valley’de barış içinde yaşayan çalışkan insanlardan çok, bilinen suçluların sınır dışı edilmesine öncelik verilmesi gerektiğini vurgulayacağım,” dedi.
-
Görüş2 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Asya3 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Dünya Basını5 gün önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Avrupa2 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Rusya2 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savaş sonrası Suriye’yi dönüştüren ‘Sünni popülizm’