Bizi Takip Edin

AVRUPA

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

Yayınlanma

Anketlerde ikinci sırada görünen ve federal düzeyde yüzde 20’yi geçen Almanya için Alternatif’in (AfD) 2017 federal seçim programında, Alman ekonomisinin en önemli unsurlarından biri olarak görülen Mittelstand, yani bizdeki ‘KOBİ’ler için ‘nitelikli işgücü’ ve ‘bürokrasi ile mücadele’ vaat ediliyordu.

Bürokrasi ile mücadele, hantal devlet… Soğuk Savaş sonrası Avrupa’da, anti-komünizmi ile maruf Yeni Sağ’ın en önemli siyaset kaynaklarından biri, Soğuk Savaş’ta egemen sınıflar bloğunun içinde yer alırken, yüksek faiz-ortak pazar-tek para birimi uygulaması ile birlikte marjlara itilen kimi küçük ve orta ölçekli sermaye grupları oldu. Bu siyaset seti, örneğin İtalya’nın kuzeyinde Avusturya-İsviçre sınırına yakın, ihracata bağımlı sermaye gruplarının Lega gibi partiyi can-ı gönülden desteklemesine neden oluyordu. Devletin küçülmesi talebi ve bürokratik hantallığa yönelik salvolar, Soğuk Savaş’taki refah devleti modeline düşmanlık, düşük faiz politikalarına yönelik güçlü istek, kurumlar vergisinin düşürülmesi gibi bazen dile getirilen, bazen getirilmeyen arzular, özellikle Avro Bölgesi krizinden sonra yeniden güçlendi.

Mittelstand nedir?

Almanca Mittelstand’ın ‘küçük ve orta büyüklükteki işletme (KOBİ)’ olarak Türkçeleştirilmesi ne kadar doğru?

Almancada KOBİ’lere ‘kleine und mittlere Unternehmen’ deniyor. Bu, hususi bir istatistik kaleme dahil ediliyor; belirli bir gelir ve belirli işçi sayısı.

Öte yandan, Mittelstand hem KOBİ’lere, hem de bir ‘ethos’a işaret ediyor. ‘Alman ekonomik mucizesi’nin kaynağı, bir görüşe göre ‘aile işletmesi’ gibi davranan bu şirketlerdi.

1992 yılında Harvard Business Review’da yayımlanan bir değerlendirme, Mittelstand’ın Alman ekonomisine katkısını göz kamaştırıcı bir şekilde aktarıyordu: Bu şirketler ‘küçük boyutlarına ve düşük profillerine’ rağmen ihracat konusunda yetenekli ve pazarlarına hakimdir; hiçbiri bir Bayer, Mercedes-Benz veya Siemens değildir ama dünya pazar payı bir şirketin uluslararası gücünün en önemli kriteri olarak kabul edilirse, ‘birçok Mittelstand şirketi gerçek birer süper yıldızdır.’ Bu şirketlerin dünya pazar payları 1992 yılında %70 ila %90 arasında değişiyordu ve bir araya geldiklerinde Almanya’nın ‘hatırı sayılır ticaret fazlasının’ büyük bir kısmını oluşturuyorlardı. Almanya 1986, 1987, 1988 ve 1990 yıllarında dünyanın en büyük ihracatçısı olmuştu.

Aynı şirketler, 2020 yılında Almanya’daki istihdamın %57,6’sını ve ulusal gelirin %34,4’ünü oluşturdu. Bu firmalar 2018 yılında Almanya’daki şirketlerin %99,5’i demekti. Alman KOBİ’lerinin ihracat cirosu 2020 yılında yaklaşık 207,4 milyar avro olarak gerçekleşti ve toplam Alman ihracat cirosunun %16,8’ini oluşturdu.

Bu şirketlerin dünyadaki pazar payları söz konusu olduğunda açık ara hâlâ önde oldukları görülüyor. Örneğin Poeschl Tabak GmbH, enfiye alanında dünya pazarının %50’sine sahip; Flexi ise geri çekilebilir köpek ipi pazarının %70’ine sahip. Herrenknecht tünel delgi makinelerinde, Scio Automation ise otomasyon ve robotik uzmanlığında, Wafios ise tel, boru veya zincirleri istenilen şekillerde büken makinelerin üretilmesinde dünya markaları arasında. Bunlar önemsiz gibi görülebilir ama yaygın kullanım alanları olduğu akılda tutulmalıdır ve özellikle Çin ile rekabet/bağımlılık ilişkilerinin ve Rusya’nın Avrupa’dan kopuşunun bu şirketlerin en önemli sorunlarından olduğunun altı çizilmelidir. Bloomberg’in aktardığına göre, 2015’ten 2020’ye kadar Almanya’nın bu ‘gizli şampiyonlarının’ sayısı beşte bir oranında arttı ve bunların çoğu ortalama 70 yıldır varlığını sürdüren aile şirketleri.

AfD ve refah devleti

AfD’nin bazı başka Avrupalı sağcı partilerin aksine, refah devleti yanlısı bir pozisyona asla bulaşmadığını vurgulamak gerekiyor. AfD’nin ‘popülizmi’, hiçbir zaman en aşağıdaki seçmenleri cezbetmek için refah yanlısı veya zenginliğin yeniden dağıtılması gibi politikalar ya da söylemler benimsemedi.

Üstelik Intereconomics tarafından yapılan bir araştırmaya inanacak olursak, ‘daha az varlıklı’ AfD destekçileri bile, ‘daha varlıklı’ AfD destekçisi olmayanlara kıyasla yeniden bölüşüme daha soğuk bakıyor. Bunun, tekelleşme eğiliminin kuvvetlendiği bir dönemde, Mittelstand’ın ‘muhafazakârlığını’ yansıttığı söylenebilir; zira ‘yeniden bölüşüm’, Mittelstand için zarar anlamına gelebilir.

AfD ve KOBİ’ler

AfD parlamento grubu, geçen Şubat ayında Federal Meclis’te görüşülen bir önergede, Mittelstand üzerindeki yükün hafifletilmesini ve ekonomi ve regülasyon politikalarının buna göre önceliklendirilmesini talep etti. Önergenin ruhu, KOBİ’lerin önündeki ‘bürokratik engeller’in kaldırılmasıydı.

Bundestag’daki AfD parlamento grubunun ekonomi politikaları sözcüsü Leif-Erik Holm, yakın zamanda yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “KOBİ sektöründeki hava son derece kötü. Bu hiç de şaşırtıcı değil, çünkü trafik ışıklarının [SPD-FDP-Yeşiller koalisyon hükümeti] tamamen başarısız ekonomi politikası nedeniyle yerli şirketler için çerçeve koşulları giderek zorlaşıyor. Yüksek vergi ve katkı payı yükü, aşırı bürokrasi, planlama güvenliğinin olmaması, harap bir altyapı ve aşırı yüksek enerji maliyetleri girişimcilik ruhunu boğuyor. Her dört işletmeden biri şimdiden vazgeçmeyi ya da taşınmayı düşünüyorsa, bu dramatik bir alarm sinyalidir.”

Peki Holm ne öneriyor? AfD’li siyasetçi devam ediyor: “Şu anda ihtiyacımız olan şey küçük ve orta ölçekli işletmeler için bir uyum programı: daha düşük vergi ve harçlar, nihayetinde daha az bürokrasi ve işletmeler için daha fazla özgürlük. Habeck’in ısı pompaları gibi maliyetli ideolojik projeler yerine altyapı ve dijitalleşme yatırımları. Ve hepsinden önemlisi, uzun zamandır başarısız olan bir enerji geçişi için en yüksek fiyatlarda çırpınan elektrik ve milyarlarca batık sübvansiyon yerine uygun fiyatlı ve güvenilir enerjiye ihtiyaç var.”

En net açıklama ise AfD Eş Başkanı Tino Chrupalla’dan geldi. CDU’lu Saksonya Başbakanı Michael Kretschmer’in Chemnitz’de düzenlenen bir toplantıda büyük şirketlerin yararına verilen federal fonları övmesi üzerine, AfD lideri Almanya’yı Mittelstand’ın şekillendirdiğini öne sürerek, “Onlar için sağlam yapılar oluşturmalıyız ki tüm nüfus için refah üretmeye devam etsinler. Gelecek yıl doğuda hükümet olduğumuzda, küçük ve orta ölçekli işletmelerin çıkarlarını temsil edeceğiz,” dedi.

‘Alman Mittelstand’ının haykırışı’

‘KOBİ öfkesi’nin AfD’nin ötesinde yankı bulduğu da görülüyor. Haziran ayında 13.000 kişi Erding’de federal hükümetin ısıtma yasasına karşı gösteri yaptı.

CDU lideri Friedrich Merz’e göre bu, ‘Alman Mittelstand’ının bir haykırışı’ idi. Yine Merz’e göre göstericiler ‘karşıt görüşlüler, sağcılar, AfD’liler ve benzerleri’ denilerek bir köşeye itilmemeliydi. Mitingde CSU lideri Markus Söder ile Özgür Seçmenler (Freie Wähler) lideri Hubert Aiwanger’in de konuşma yapması Bavyera’daki Yeşiller ve SPD’nin bu isimlerin istifasını istemesine neden olmuştu.

İlginç noktalardan biri, özellikle Hür Demokratların (FDP) KOBİ’lere ‘yeşil dönüşüm’den kazanç vaadinin başını çekmesi. Örneğin FDP’nin iklim sözcüsü Olaf in der Breek, “Esnaf, zamanımızın iklim koruyucularıdır,” diyerek büyük tartışmalara neden olan ısı pompaları meselesinde, hanelere bu cihazların tedarikinde Mittelstand’ın büyük rolü olacağını öne sürdü.

CDU/CSU’nun da Mittelstand meselesini daha fazla ciddiye aldığı görülüyor. Düşük ve normal gelirliler için fazla mesaiye vergi muafiyeti hazırlığı yapan CDU/CSU, vergi ve prim indirimleri aracılığıyla KOBİ’lere yönelik bir ‘yardım seferberliği’ başlatmayı umuyor.

Almanya-Avusturya-Macaristan ekseni?

Macaristan Başbakanı Viktor Orban, hükümetinin Rusya ile savaşa karşı çıkışını, Maar ekonomisinin ihracat yönelimli ve bu nedenle ‘doğu köprüsü’nden vazgeçemeyecek olmalarına bağlıyordu.

AfD Eş Başkanı Chrupalla bu ay içinde EURACTIV’e verdiği demeçte, “Ulus devletlerin potansiyelini kullanabilmek ve doğuya giden köprüyü yeniden inşa edebilmek için Avrupa’nın yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz,” diyerek bu siyasetin Macaristan’dan ibaret olmadığını teyit ediyordu. AfD’nin AB yerine ‘yeni bir Avrupa ekonomik ve çıkar temelli topluluğu, bir Avrupa ulusları ligini’ önermesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Bu kapsamda, AfD liderinin Avusturya ve Macaristan’da ‘müttefiklerinin’ (FPÖ ile Fidesz) olduğunu söylemesi, ‘Küresel eğilimin lehimize olduğunu’ söylemesi ve açıkça “Macaristan ve Avusturya ile Orta Avrupa işbirliği Almanya için merkezi bir önem taşıyor,” demesi ortada bir ‘ihracatçılar birliği’ hedefi olduğuna işaret ediyor.

Bu iddianın, okyanusun öte yakasındaki ‘yeni merkantilizm’ eğilimleri ile de uyumlu olduğuna işaret etmemiz gerekiyor. Yıllar önce İngiliz tarihçi Edward Hallett Carr, Alman burjuvazisi içinde her zaman ‘doğucu’ bir hizbin olduğunu hatırlatmıştı. AfD’nin bu haftasonu gerçekleşecek kongresinin bu eğilimi kuvvetlendirmesini beklemek doğru olur. AfD kongresinin yankıları ve partinin dış siyasetinin nasıl şekilleneceği bir sonraki yazının konusu.

AVRUPA

Yolsuz banker: Almanya’nın yeni maliye bakanı Jörg Kukies’e kısa bir bakış

Yayınlanma

Yazar

Almanya’da Maliye Bakanı Christian Lindner’in görevden alınmasının ardından yerine Jörg Kukies atandı. Şansölye Scholz ile yaşadığı anlaşmazlık sonrası görevden alınan Lindner’in yerine geçici olarak atanan Kukies, Scholz’un önemli ekonomi danışmanlarından biri olarak kabul ediliyor.

Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit’in doğruladığı bilgiye göre, halen başbakanlıkta özel kalem müdürü olarak görev yapan Kukies, Lindner’in yerini alacak. Ekonomist olan Kukies uzun yıllar yatırım bankası Goldman Sachs’ta çalıştı. 2021 yılında Başbakanlık’ta göreve başlamadan önce Federal Maliye Bakanlığı’nda Devlet Sekreterliği yapan Kukies, Şansölye Olaf Scholz’un ekonomi ve maliye alanında önemli bir danışmanı olarak görülüyor ve onun için G7 ve G20 zirvelerinin nihai belgelerinin müzakerelerinde yer alıyor.

Diğer yandan BSW lideri Sahra Wagenknecht ise bu atamaya tepki gösterdi. “Sosyal Demokratlar, eski bir Goldman Sachs bankerini federal bütçenin hazırlanmasından sorumlu tutuyor,” diyerek SPD’nin bu kararının partinin mevcut durumu hakkında pek çok şeyi açığa çıkardığını ifade etti.

Daha önce boşalan bu pozisyonu Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in devralacağına dair spekülasyonlar vardı. Yeşiller Partisi’nden olan Habeck, resmi olarak Maliye Bakan Yardımcısı konumunda. Fakat Habeck, Deutschlandfunk radyosuna yaptığı açıklamada, geçici olarak maliye bakanı olmayı düşünmediğini söyledi.

Şansölye Scholz’un yolsuzluk mazisi

Alman ana akım medyası, Merkel’in halefi Olaf Scholz’un karıştığı banka yolsuzluklarını uzun zamandır ısrarla görmezden geliyor.

Scholz, Hamburg Belediye Başkanı olarak görev yaptığı süre boyunca, kamunun bankalarca çift haneli milyarlarca avro dolandırıldığı Cum Ex skandalının asli unsurlarından biriydi. 2016’da Scholz’un, Hamburg’daki Warburg Bank’ın şaibeli hisse senedi anlaşmalarıyla hazineden aldığı 47 milyon avroluk vergi iadelerini zamanında geri istemediği öğrenilmişti. Devamında çorap söküğü gibi çok sayıda bankerin ödemedikleri vergilerin tazmini için hisse senedi anlaşmaları imzaladığı ortaya çıkmıştı. Bu yolla hazineye uğratılan zarar tahminen 7 milyar avro civarıydı.

Bu epeydir herkesin aşina olduğu bir hakikat; ancak asıl mesele, Bundestag’da vakanın incelenmesi için kurulan soruşturma komisyonunun, Scholz’un yolsuzluktaki belirleyici rolünü görmezden gelmiş olması. Şansölye Scholz ve Hamburg eyalet hükümetinin o zamanki maliye bakanı ve şimdiki belediye başkanı Peter Tschentscher (SPD) başta olmak üzere yolsuzluğun baş aktörleri, masum oldukları konusunda hala ısrar ediyorlar.

Bundestag’daki soruşturma komisyonuna gelinecek olursa; Alman siyasetinin alışıldık bir geleneği olarak bu komisyonlardan genelde bir şey çıkmaz, ki zaten varlık gerekçeleri de budur. Politikacılar suç işlediğinde ya da en azından bu yönde bir şüphe doğduğunda Bundestag derhal toplanır, savcıya soruşturma izni verilmez ve ardından siyasilerin siyasiler hakkında karar alacağı bir komisyon kurulur. Ve “ciddi suistimaller” tespit edilse bile netice alınmaz. Yıllar sonra konu her ne ise üzerine bir rapor hazırlanır ve halka, “Çok talihsiz bir durumdu ve bir daha asla yaşanmayacak” türünden sözler verilir.

2021’deki seçim döneminde Alman medyası, şansölye koltuğunu kapma şansı olan üç partiye; SPD, CDU ve Yeşiller’e oynadı. Medya, ilk önce maske meselesi yüzünden CDU’nun ibret-i alem olsun diye halka açık bir törenle boynunu vurdu.

Maske olayında CDU’lu vekiller, Sağlık Bakanlığı’yla iş yapmak isteyen şirketlerden rüşvet aldılar. Medya bunu skandal olarak andı ama kimse, Almanya’da milletvekillerine rüşvet vermenin yasal olduğundan bahsetmedi. CDU’nun adayı Armin Laschet, sonrasında saf dışı kaldı.

Yeşiller 2021’in ortalarında anketlerde önde giderken eş başkan Annalena Baerbock’un kitaplarındaki intihaller ortaya çıktı; Laschet kadar olmasa da medyada afişe edildi ve şansölye olma şansını elden kaçırdı.

Seçim döneminde medyadan darbe almayan tek parti SPD’ydi. Scholz hakkında olumsuz hiçbir yoruma yer verilmedi, hatta tam aksine sakin ve sağduyulu bir tür “Merkel Jr” portresi çizildi. Bu dikkate değer, zira yazılacak bir yığın vukuatı vardı.

Seçim döneminde Cum Ex soruşturma komisyonu, Scholz hakkında kritik sorular sordu ama medya, nazikçe görmezden geldi. Scholz’un, Warburg Bank’ın yüz milyonlarca avro vergi kaçırmasındaki rolü konuşulmadı.

Jörg Kukies kim?

Ayrıca Scholz, Hamburg’dan Berlin’e taşındıktan sonra bile bankerlerin işini halletmeye devam etmişti. Maliye bakanlığı döneminde Scholz, Jörg Kukies’i finans piyasasından sorumlu müsteşar olarak atadı.

Federal hükümette görev almadan evvel Goldman Sachs’ın Almanya ve Avusturya şubesinin yönetim kurulu eş başkanıydı.

Yani kurda kuzu emanet edilmişti. Goldman Sachs’ta milyonlar kazanan Kukies, aynı zamanda KfW Bankengruppe yönetim kurulu başkan vekili, KfW IPEX-Bank GmbH denetim kurulu üyesi, Avrupa İstikrar Mekanizması direktörü, Avrupa Finansal İstikrar Aracı direktörü, Federal Finans Piyasası İstikrar Ajansı yönetim kurulu başkanı ve Avrupa İmar Bankası başkan yardımcısı olarak görev yapmıştı.

Kukies’in finans piyasası düzenlemelerinde muazzam bir gücü vardı. Esasında Alman banker lobisi, kendi adamını Maliye Bakanlığı’nda kritik bir mevkiye getirmeyi başarmıştı.

7 Aralık 2021’de Der Spiegel’de konuya dair “Scholz’un en önemli danışmanı olarak Jörg Kukies: Eski Goldman bankerinin başbakanlığa giden sarp yolu” başlıklı bir haber çıktı.

Haber, tabloid gazeteciliğin en pespaye örneklerinden biri ve şöyle başlıyor:

“Jörg Kukies, gelecekte, çok sevdiği FSV Mainz 05’in ev sahibi olduğu maçları muhtemelen çok daha az izleyecek. Kaçınılmaz olarak yeni işiyle ilgili özel meseleleri olacak, ailesine daha az vakit ayıracak ve aynı zamanda stadyum ziyaretleri de daha kısa olacak. Daha geçen cumartesi eşi ve kızıyla birlikte stadyumdaydı ve takımının VfL Wolfsburg’u 3-0 yenmesinden ötürü mutluydu”.

Haberin ikinci yarısında Kukies’e övgüler dizilmiş:

“[…] 52 yaşındaki Kukies, iş yerinde de detaylara oldukça özen gösteriyor. Genellikle kafasında, işinde çokça bulunan önemli göstergeler vardır. Gelecekte bunlardan birkaçını daha ezberlemesi gerekecek. Zira Şansölye’nin ekonomi danışmanı olarak yalnızca uluslararası zirvelere hazırlık yapmakla kalmayacak, aynı zamanda federal hükümetin tüm ekonomik, mali ve bütçe politikasından da sorumlu olacak.”

Haberin en önemli kısmı ise şu:

“[…] Ayrıca Kukies; istek, fikir veya endişelerini başbakana iletmek isteyen yerel işletmeler için ilk temas noktası. Yeni görevle Kukies, yeni hükümetteki en önemli kilit pozisyonlardan birini üstleniyor.”

Yani denmiş ki, artık “yerli işletmeler” şansölyeyle doğrudan bağlantısı olan bir irtibat kişisine sahip. Adına “yerel işletme” dedikleri aslında lobiciler. Dolayısıyla Almanya’da lobi faaliyetlerine bir kapı daha aralandı. Ayrıca ana odağın muhtemelen bankacılık lobisine yoğunlaşacağını öğreniyoruz.

Wirecard skandalını da anımsatmak önemli. Birkaç yıl önce şirketin bilançosundaki 1,9 milyar avrodan fazla paranın buhar olduğu ortaya çıkmıştı ve şirket, 3,2 milyar avro değerindeki borçlarının ortaya çıkmasından sonra Haziran 2020’de iflas başvurusu yapmıştı.

Seçim döneminde savcılık, Scholz’un idaresindeki maliye bakanlığının alt dairelerinde detaylı bir tahkikat yürüttü. Alman medyasının buna karşı gösterdiği refleks, “rakiplerinin Scholz’un ayağını kaydırmaya çalıştığı” yönündeydi.

Wirecard skandalının kilit isimlerinden biri kimdi? Jörg Kukies. Haberde konudan şöyle bahsedilmiş:

“Wirecard skandalındaki rolü tamamıyla tartışılamaz değil. Kukies, esas şüphelilerden birinin 50. doğum gününe katıldı ve daha sonra kamu bankası KfW’yi iflas etmiş şirkete kredi vermeye ikna etmeye çalıştı.”

Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB, Trump’ın zaferinin ardından savunma için finansman arayışında

Yayınlanma

Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü nedeniyle AB, kendi savunma yeteneklerini artırma ve “endüstrilerini daha rekabetçi hale getirme” çabalarını hızlandıracak.

Avrupa Birliği, ordularına ve temiz teknolojilerin geliştirilmesine yönelik büyük yatırımları finanse etmenin yeni yollarını araştıracak.

AB liderlerinin bugün (8 Kasım) Budapeşte’de yapacakları toplantıda kabul etmeleri beklenen son taslak bildiriye göre Brüksel, gelecekteki ihtiyaçlar için finansman sağlamak üzere “yeni araçların geliştirilmesini araştıracak.” Yine de bloğun devasa yatırım açığını kapatacak yeni fonlar henüz tanımlanmış değil.

Trump’ın Avrupa’yı “kendi haline bırakma” yönündeki olası tutumu AB’yi daha bağımsız bir savunma stratejisi oluşturmaya ve sanayilerinin Amerikan şirketleriyle rekabete daha iyi hazırlanmasını sağlamaya yöneltti.

Eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi hazırladığı raporda, üye ülkelerin yıllık 800 milyar avroya varan ek yatırımlarla bölgenin verimliliğini arttırmak için hızlı hareket etmemeleri halinde ABD ve Çin’in gerisinde kalacağı uyarısında bulunmuştu.

Taslak deklarasyona göre ulusal hükümetler aciliyet duygusunu paylaşıyor ve “her zamanki gibi iş yapmanın artık bir seçenek olmadığı” uyarısında bulunuyor. 

Konuyla ilgili bilgi sahibi kişilerin Bloomberg’e aktardığına göre, aralarında Almanya ve Hollanda’nın da bulunduğu “mali açıdan muhafazakâr” ülkeler, yeterli kaynak olduğunu düşündükleri için uzun süredir ek finansman tedbirlerine karşı çıkıyor ve 2028’de başlayacak bir sonraki uzun vadeli AB bütçesi için önümüzdeki yaz başlayacak müzakereleri beklemeyi tercih ediyor.

Fakat bazı Doğu ve Güney ülkeleri bu tarihten önce, özellikle de Avrupa’nın savunma özerkliğini artıracak için yeni gelir kaynakları için bastırıyor.

Diplomatlar, bazı başkentlerin muhalefetine rağmen, yeni araçlara atıfta bulunan son taslağın cuma günü liderler tarafından değişiklik yapılmadan kabul edilmesinin beklendiğini söyledi.

İlk başlarda yaşanan anlaşmazlıklar, müzakerecilerin, önceki taslaklara göre, AB’nin özerkliğini artırabilecek ve firmalar ile hane halkları için temiz enerji maliyetlerini azaltabilecek bir enerji birliği kurulmasına yönelik 2027 son tarihini öncelikli bir mesele olarak bir kenara bırakmalarına yol açtı.

Kritik teknolojilerde AB’nin rekabet gücünü güvence altına almak üzere öz sermaye yatırımı için bir varlık fonu kurulması olasılığına yapılan atıf da ortadan kaldırıldı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

“Trump’ın dönüşü Avrupa için Vatanseverler’e yarayacak”

Yayınlanma

Çek muhalefet partisi ANO’nun başkan yardımcısı Karel Havlíček perşembe günü yaptığı açıklamada, ABD başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın yeniden seçilmesinin Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunun konumunu güçlendireceğini söyledi.

Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa için Vatanseverler grubu Haziran 2024’teki AP seçimlerinden sonra kuruldu.

Kurucu üyeler arasında ANO lideri ve eski Çek Başbakanı Andrej Babiš, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ve Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) lideri Herbert Kickl yer alıyor.

Trump’ın zaferiyle ilgili olarak Çek medyasına konuşan Havlíček, “Bunu AB içindeki Vatanseverler için bir destek olarak görüyoruz çünkü onlar Birlik içindeki ana Cumhuriyetçi ortak. Göç, iklim, enerji politikası ve güvenlik konularında ortak görüşleri paylaşıyorlar,” dedi.

Havlíček ayrıca Trump’ın yeniden seçilmesinin Çekya, Slovakya, Polonya ve Macaristan’ın dahil olduğu Vişegrad Dörtlüsüne fayda sağlayabileceğini öne sürdü. Vişegrad grubu, son zamanlarda özellikle Ukrayna’ya destek konusunda iç bölünmeler yaşıyor.

Çek-ABD ilişkileriyle ilgili olarak Havlíček, cumhurbaşkanlığı düzeyinde etkileşimde bir azalma beklerken, hükümet ilişkilerinin tarafsız kalacağını düşünüyor. Havlíček ayrıca Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi için baskının artacağını öngörüyor.

Çek Haber Ajansı’nın aktardığına göre Havlíček, “Savaşın sona ermesi halinde Avrupa Birliği potansiyel yeni göç dalgalarına hazırlıklı olmalıdır,” dedi.

ANO’lu siyasetçi ayrıca gelen göçmenler arasında güvenlik açısından dikkatle değerlendirilmesi gereken “savaş gazilerinin” de bulunabileceğine işaret etti.

Havlíček, Ukrayna’dan savaş sonrası gelmesi muhtemel kişileri, fiziksel ve psikolojik savaş travmasından muzdarip yüksek eğitimli savaş katılımcılarının aileleriyle yeniden bir araya gelmek isteyebilecekleri için önemli bir tehdit olarak görüyor.

Havlíček, “Hazırlıklı olmalı ve büyük ölçekli gelişleri önlemeliyiz; güvenlik güçlerinin hazır olması gerekiyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English