Anketlerde ikinci sırada görünen ve federal düzeyde yüzde 20’yi geçen Almanya için Alternatif’in (AfD) 2017 federal seçim programında, Alman ekonomisinin en önemli unsurlarından biri olarak görülen Mittelstand, yani bizdeki ‘KOBİ’ler için ‘nitelikli işgücü’ ve ‘bürokrasi ile mücadele’ vaat ediliyordu.
Bürokrasi ile mücadele, hantal devlet… Soğuk Savaş sonrası Avrupa’da, anti-komünizmi ile maruf Yeni Sağ’ın en önemli siyaset kaynaklarından biri, Soğuk Savaş’ta egemen sınıflar bloğunun içinde yer alırken, yüksek faiz-ortak pazar-tek para birimi uygulaması ile birlikte marjlara itilen kimi küçük ve orta ölçekli sermaye grupları oldu. Bu siyaset seti, örneğin İtalya’nın kuzeyinde Avusturya-İsviçre sınırına yakın, ihracata bağımlı sermaye gruplarının Lega gibi partiyi can-ı gönülden desteklemesine neden oluyordu. Devletin küçülmesi talebi ve bürokratik hantallığa yönelik salvolar, Soğuk Savaş’taki refah devleti modeline düşmanlık, düşük faiz politikalarına yönelik güçlü istek, kurumlar vergisinin düşürülmesi gibi bazen dile getirilen, bazen getirilmeyen arzular, özellikle Avro Bölgesi krizinden sonra yeniden güçlendi.
Mittelstand nedir?
Almanca Mittelstand’ın ‘küçük ve orta büyüklükteki işletme (KOBİ)’ olarak Türkçeleştirilmesi ne kadar doğru?
Almancada KOBİ’lere ‘kleine und mittlere Unternehmen’ deniyor. Bu, hususi bir istatistik kaleme dahil ediliyor; belirli bir gelir ve belirli işçi sayısı.
Öte yandan, Mittelstand hem KOBİ’lere, hem de bir ‘ethos’a işaret ediyor. ‘Alman ekonomik mucizesi’nin kaynağı, bir görüşe göre ‘aile işletmesi’ gibi davranan bu şirketlerdi.
1992 yılında Harvard Business Review’da yayımlanan bir değerlendirme, Mittelstand’ın Alman ekonomisine katkısını göz kamaştırıcı bir şekilde aktarıyordu: Bu şirketler ‘küçük boyutlarına ve düşük profillerine’ rağmen ihracat konusunda yetenekli ve pazarlarına hakimdir; hiçbiri bir Bayer, Mercedes-Benz veya Siemens değildir ama dünya pazar payı bir şirketin uluslararası gücünün en önemli kriteri olarak kabul edilirse, ‘birçok Mittelstand şirketi gerçek birer süper yıldızdır.’ Bu şirketlerin dünya pazar payları 1992 yılında %70 ila %90 arasında değişiyordu ve bir araya geldiklerinde Almanya’nın ‘hatırı sayılır ticaret fazlasının’ büyük bir kısmını oluşturuyorlardı. Almanya 1986, 1987, 1988 ve 1990 yıllarında dünyanın en büyük ihracatçısı olmuştu.
Aynı şirketler, 2020 yılında Almanya’daki istihdamın %57,6’sını ve ulusal gelirin %34,4’ünü oluşturdu. Bu firmalar 2018 yılında Almanya’daki şirketlerin %99,5’i demekti. Alman KOBİ’lerinin ihracat cirosu 2020 yılında yaklaşık 207,4 milyar avro olarak gerçekleşti ve toplam Alman ihracat cirosunun %16,8’ini oluşturdu.
Bu şirketlerin dünyadaki pazar payları söz konusu olduğunda açık ara hâlâ önde oldukları görülüyor. Örneğin Poeschl Tabak GmbH, enfiye alanında dünya pazarının %50’sine sahip; Flexi ise geri çekilebilir köpek ipi pazarının %70’ine sahip. Herrenknecht tünel delgi makinelerinde, Scio Automation ise otomasyon ve robotik uzmanlığında, Wafios ise tel, boru veya zincirleri istenilen şekillerde büken makinelerin üretilmesinde dünya markaları arasında. Bunlar önemsiz gibi görülebilir ama yaygın kullanım alanları olduğu akılda tutulmalıdır ve özellikle Çin ile rekabet/bağımlılık ilişkilerinin ve Rusya’nın Avrupa’dan kopuşunun bu şirketlerin en önemli sorunlarından olduğunun altı çizilmelidir. Bloomberg’in aktardığına göre, 2015’ten 2020’ye kadar Almanya’nın bu ‘gizli şampiyonlarının’ sayısı beşte bir oranında arttı ve bunların çoğu ortalama 70 yıldır varlığını sürdüren aile şirketleri.
AfD ve refah devleti
AfD’nin bazı başka Avrupalı sağcı partilerin aksine, refah devleti yanlısı bir pozisyona asla bulaşmadığını vurgulamak gerekiyor. AfD’nin ‘popülizmi’, hiçbir zaman en aşağıdaki seçmenleri cezbetmek için refah yanlısı veya zenginliğin yeniden dağıtılması gibi politikalar ya da söylemler benimsemedi.
Üstelik Intereconomics tarafından yapılan bir araştırmaya inanacak olursak, ‘daha az varlıklı’ AfD destekçileri bile, ‘daha varlıklı’ AfD destekçisi olmayanlara kıyasla yeniden bölüşüme daha soğuk bakıyor. Bunun, tekelleşme eğiliminin kuvvetlendiği bir dönemde, Mittelstand’ın ‘muhafazakârlığını’ yansıttığı söylenebilir; zira ‘yeniden bölüşüm’, Mittelstand için zarar anlamına gelebilir.
AfD ve KOBİ’ler
AfD parlamento grubu, geçen Şubat ayında Federal Meclis’te görüşülen bir önergede, Mittelstand üzerindeki yükün hafifletilmesini ve ekonomi ve regülasyon politikalarının buna göre önceliklendirilmesini talep etti. Önergenin ruhu, KOBİ’lerin önündeki ‘bürokratik engeller’in kaldırılmasıydı.
Bundestag’daki AfD parlamento grubunun ekonomi politikaları sözcüsü Leif-Erik Holm, yakın zamanda yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “KOBİ sektöründeki hava son derece kötü. Bu hiç de şaşırtıcı değil, çünkü trafik ışıklarının [SPD-FDP-Yeşiller koalisyon hükümeti] tamamen başarısız ekonomi politikası nedeniyle yerli şirketler için çerçeve koşulları giderek zorlaşıyor. Yüksek vergi ve katkı payı yükü, aşırı bürokrasi, planlama güvenliğinin olmaması, harap bir altyapı ve aşırı yüksek enerji maliyetleri girişimcilik ruhunu boğuyor. Her dört işletmeden biri şimdiden vazgeçmeyi ya da taşınmayı düşünüyorsa, bu dramatik bir alarm sinyalidir.”
Peki Holm ne öneriyor? AfD’li siyasetçi devam ediyor: “Şu anda ihtiyacımız olan şey küçük ve orta ölçekli işletmeler için bir uyum programı: daha düşük vergi ve harçlar, nihayetinde daha az bürokrasi ve işletmeler için daha fazla özgürlük. Habeck’in ısı pompaları gibi maliyetli ideolojik projeler yerine altyapı ve dijitalleşme yatırımları. Ve hepsinden önemlisi, uzun zamandır başarısız olan bir enerji geçişi için en yüksek fiyatlarda çırpınan elektrik ve milyarlarca batık sübvansiyon yerine uygun fiyatlı ve güvenilir enerjiye ihtiyaç var.”
En net açıklama ise AfD Eş Başkanı Tino Chrupalla’dan geldi. CDU’lu Saksonya Başbakanı Michael Kretschmer’in Chemnitz’de düzenlenen bir toplantıda büyük şirketlerin yararına verilen federal fonları övmesi üzerine, AfD lideri Almanya’yı Mittelstand’ın şekillendirdiğini öne sürerek, “Onlar için sağlam yapılar oluşturmalıyız ki tüm nüfus için refah üretmeye devam etsinler. Gelecek yıl doğuda hükümet olduğumuzda, küçük ve orta ölçekli işletmelerin çıkarlarını temsil edeceğiz,” dedi.
‘Alman Mittelstand’ının haykırışı’
‘KOBİ öfkesi’nin AfD’nin ötesinde yankı bulduğu da görülüyor. Haziran ayında 13.000 kişi Erding’de federal hükümetin ısıtma yasasına karşı gösteri yaptı.
CDU lideri Friedrich Merz’e göre bu, ‘Alman Mittelstand’ının bir haykırışı’ idi. Yine Merz’e göre göstericiler ‘karşıt görüşlüler, sağcılar, AfD’liler ve benzerleri’ denilerek bir köşeye itilmemeliydi. Mitingde CSU lideri Markus Söder ile Özgür Seçmenler (Freie Wähler) lideri Hubert Aiwanger’in de konuşma yapması Bavyera’daki Yeşiller ve SPD’nin bu isimlerin istifasını istemesine neden olmuştu.
İlginç noktalardan biri, özellikle Hür Demokratların (FDP) KOBİ’lere ‘yeşil dönüşüm’den kazanç vaadinin başını çekmesi. Örneğin FDP’nin iklim sözcüsü Olaf in der Breek, “Esnaf, zamanımızın iklim koruyucularıdır,” diyerek büyük tartışmalara neden olan ısı pompaları meselesinde, hanelere bu cihazların tedarikinde Mittelstand’ın büyük rolü olacağını öne sürdü.
CDU/CSU’nun da Mittelstand meselesini daha fazla ciddiye aldığı görülüyor. Düşük ve normal gelirliler için fazla mesaiye vergi muafiyeti hazırlığı yapan CDU/CSU, vergi ve prim indirimleri aracılığıyla KOBİ’lere yönelik bir ‘yardım seferberliği’ başlatmayı umuyor.
Almanya-Avusturya-Macaristan ekseni?
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, hükümetinin Rusya ile savaşa karşı çıkışını, Maar ekonomisinin ihracat yönelimli ve bu nedenle ‘doğu köprüsü’nden vazgeçemeyecek olmalarına bağlıyordu.
AfD Eş Başkanı Chrupalla bu ay içinde EURACTIV’e verdiği demeçte, “Ulus devletlerin potansiyelini kullanabilmek ve doğuya giden köprüyü yeniden inşa edebilmek için Avrupa’nın yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz,” diyerek bu siyasetin Macaristan’dan ibaret olmadığını teyit ediyordu. AfD’nin AB yerine ‘yeni bir Avrupa ekonomik ve çıkar temelli topluluğu, bir Avrupa ulusları ligini’ önermesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Bu kapsamda, AfD liderinin Avusturya ve Macaristan’da ‘müttefiklerinin’ (FPÖ ile Fidesz) olduğunu söylemesi, ‘Küresel eğilimin lehimize olduğunu’ söylemesi ve açıkça “Macaristan ve Avusturya ile Orta Avrupa işbirliği Almanya için merkezi bir önem taşıyor,” demesi ortada bir ‘ihracatçılar birliği’ hedefi olduğuna işaret ediyor.
Bu iddianın, okyanusun öte yakasındaki ‘yeni merkantilizm’ eğilimleri ile de uyumlu olduğuna işaret etmemiz gerekiyor. Yıllar önce İngiliz tarihçi Edward Hallett Carr, Alman burjuvazisi içinde her zaman ‘doğucu’ bir hizbin olduğunu hatırlatmıştı. AfD’nin bu haftasonu gerçekleşecek kongresinin bu eğilimi kuvvetlendirmesini beklemek doğru olur. AfD kongresinin yankıları ve partinin dış siyasetinin nasıl şekilleneceği bir sonraki yazının konusu.