Avrupa
AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

Anketlerde ikinci sırada görünen ve federal düzeyde yüzde 20’yi geçen Almanya için Alternatif’in (AfD) 2017 federal seçim programında, Alman ekonomisinin en önemli unsurlarından biri olarak görülen Mittelstand, yani bizdeki ‘KOBİ’ler için ‘nitelikli işgücü’ ve ‘bürokrasi ile mücadele’ vaat ediliyordu.
Bürokrasi ile mücadele, hantal devlet… Soğuk Savaş sonrası Avrupa’da, anti-komünizmi ile maruf Yeni Sağ’ın en önemli siyaset kaynaklarından biri, Soğuk Savaş’ta egemen sınıflar bloğunun içinde yer alırken, yüksek faiz-ortak pazar-tek para birimi uygulaması ile birlikte marjlara itilen kimi küçük ve orta ölçekli sermaye grupları oldu. Bu siyaset seti, örneğin İtalya’nın kuzeyinde Avusturya-İsviçre sınırına yakın, ihracata bağımlı sermaye gruplarının Lega gibi partiyi can-ı gönülden desteklemesine neden oluyordu. Devletin küçülmesi talebi ve bürokratik hantallığa yönelik salvolar, Soğuk Savaş’taki refah devleti modeline düşmanlık, düşük faiz politikalarına yönelik güçlü istek, kurumlar vergisinin düşürülmesi gibi bazen dile getirilen, bazen getirilmeyen arzular, özellikle Avro Bölgesi krizinden sonra yeniden güçlendi.
Mittelstand nedir?
Almanca Mittelstand’ın ‘küçük ve orta büyüklükteki işletme (KOBİ)’ olarak Türkçeleştirilmesi ne kadar doğru?
Almancada KOBİ’lere ‘kleine und mittlere Unternehmen’ deniyor. Bu, hususi bir istatistik kaleme dahil ediliyor; belirli bir gelir ve belirli işçi sayısı.
Öte yandan, Mittelstand hem KOBİ’lere, hem de bir ‘ethos’a işaret ediyor. ‘Alman ekonomik mucizesi’nin kaynağı, bir görüşe göre ‘aile işletmesi’ gibi davranan bu şirketlerdi.
1992 yılında Harvard Business Review’da yayımlanan bir değerlendirme, Mittelstand’ın Alman ekonomisine katkısını göz kamaştırıcı bir şekilde aktarıyordu: Bu şirketler ‘küçük boyutlarına ve düşük profillerine’ rağmen ihracat konusunda yetenekli ve pazarlarına hakimdir; hiçbiri bir Bayer, Mercedes-Benz veya Siemens değildir ama dünya pazar payı bir şirketin uluslararası gücünün en önemli kriteri olarak kabul edilirse, ‘birçok Mittelstand şirketi gerçek birer süper yıldızdır.’ Bu şirketlerin dünya pazar payları 1992 yılında %70 ila %90 arasında değişiyordu ve bir araya geldiklerinde Almanya’nın ‘hatırı sayılır ticaret fazlasının’ büyük bir kısmını oluşturuyorlardı. Almanya 1986, 1987, 1988 ve 1990 yıllarında dünyanın en büyük ihracatçısı olmuştu.
Aynı şirketler, 2020 yılında Almanya’daki istihdamın %57,6’sını ve ulusal gelirin %34,4’ünü oluşturdu. Bu firmalar 2018 yılında Almanya’daki şirketlerin %99,5’i demekti. Alman KOBİ’lerinin ihracat cirosu 2020 yılında yaklaşık 207,4 milyar avro olarak gerçekleşti ve toplam Alman ihracat cirosunun %16,8’ini oluşturdu.
Bu şirketlerin dünyadaki pazar payları söz konusu olduğunda açık ara hâlâ önde oldukları görülüyor. Örneğin Poeschl Tabak GmbH, enfiye alanında dünya pazarının %50’sine sahip; Flexi ise geri çekilebilir köpek ipi pazarının %70’ine sahip. Herrenknecht tünel delgi makinelerinde, Scio Automation ise otomasyon ve robotik uzmanlığında, Wafios ise tel, boru veya zincirleri istenilen şekillerde büken makinelerin üretilmesinde dünya markaları arasında. Bunlar önemsiz gibi görülebilir ama yaygın kullanım alanları olduğu akılda tutulmalıdır ve özellikle Çin ile rekabet/bağımlılık ilişkilerinin ve Rusya’nın Avrupa’dan kopuşunun bu şirketlerin en önemli sorunlarından olduğunun altı çizilmelidir. Bloomberg’in aktardığına göre, 2015’ten 2020’ye kadar Almanya’nın bu ‘gizli şampiyonlarının’ sayısı beşte bir oranında arttı ve bunların çoğu ortalama 70 yıldır varlığını sürdüren aile şirketleri.
AfD ve refah devleti
AfD’nin bazı başka Avrupalı sağcı partilerin aksine, refah devleti yanlısı bir pozisyona asla bulaşmadığını vurgulamak gerekiyor. AfD’nin ‘popülizmi’, hiçbir zaman en aşağıdaki seçmenleri cezbetmek için refah yanlısı veya zenginliğin yeniden dağıtılması gibi politikalar ya da söylemler benimsemedi.
Üstelik Intereconomics tarafından yapılan bir araştırmaya inanacak olursak, ‘daha az varlıklı’ AfD destekçileri bile, ‘daha varlıklı’ AfD destekçisi olmayanlara kıyasla yeniden bölüşüme daha soğuk bakıyor. Bunun, tekelleşme eğiliminin kuvvetlendiği bir dönemde, Mittelstand’ın ‘muhafazakârlığını’ yansıttığı söylenebilir; zira ‘yeniden bölüşüm’, Mittelstand için zarar anlamına gelebilir.
AfD ve KOBİ’ler
AfD parlamento grubu, geçen Şubat ayında Federal Meclis’te görüşülen bir önergede, Mittelstand üzerindeki yükün hafifletilmesini ve ekonomi ve regülasyon politikalarının buna göre önceliklendirilmesini talep etti. Önergenin ruhu, KOBİ’lerin önündeki ‘bürokratik engeller’in kaldırılmasıydı.
Bundestag’daki AfD parlamento grubunun ekonomi politikaları sözcüsü Leif-Erik Holm, yakın zamanda yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “KOBİ sektöründeki hava son derece kötü. Bu hiç de şaşırtıcı değil, çünkü trafik ışıklarının [SPD-FDP-Yeşiller koalisyon hükümeti] tamamen başarısız ekonomi politikası nedeniyle yerli şirketler için çerçeve koşulları giderek zorlaşıyor. Yüksek vergi ve katkı payı yükü, aşırı bürokrasi, planlama güvenliğinin olmaması, harap bir altyapı ve aşırı yüksek enerji maliyetleri girişimcilik ruhunu boğuyor. Her dört işletmeden biri şimdiden vazgeçmeyi ya da taşınmayı düşünüyorsa, bu dramatik bir alarm sinyalidir.”
Peki Holm ne öneriyor? AfD’li siyasetçi devam ediyor: “Şu anda ihtiyacımız olan şey küçük ve orta ölçekli işletmeler için bir uyum programı: daha düşük vergi ve harçlar, nihayetinde daha az bürokrasi ve işletmeler için daha fazla özgürlük. Habeck’in ısı pompaları gibi maliyetli ideolojik projeler yerine altyapı ve dijitalleşme yatırımları. Ve hepsinden önemlisi, uzun zamandır başarısız olan bir enerji geçişi için en yüksek fiyatlarda çırpınan elektrik ve milyarlarca batık sübvansiyon yerine uygun fiyatlı ve güvenilir enerjiye ihtiyaç var.”
En net açıklama ise AfD Eş Başkanı Tino Chrupalla’dan geldi. CDU’lu Saksonya Başbakanı Michael Kretschmer’in Chemnitz’de düzenlenen bir toplantıda büyük şirketlerin yararına verilen federal fonları övmesi üzerine, AfD lideri Almanya’yı Mittelstand’ın şekillendirdiğini öne sürerek, “Onlar için sağlam yapılar oluşturmalıyız ki tüm nüfus için refah üretmeye devam etsinler. Gelecek yıl doğuda hükümet olduğumuzda, küçük ve orta ölçekli işletmelerin çıkarlarını temsil edeceğiz,” dedi.
‘Alman Mittelstand’ının haykırışı’
‘KOBİ öfkesi’nin AfD’nin ötesinde yankı bulduğu da görülüyor. Haziran ayında 13.000 kişi Erding’de federal hükümetin ısıtma yasasına karşı gösteri yaptı.
CDU lideri Friedrich Merz’e göre bu, ‘Alman Mittelstand’ının bir haykırışı’ idi. Yine Merz’e göre göstericiler ‘karşıt görüşlüler, sağcılar, AfD’liler ve benzerleri’ denilerek bir köşeye itilmemeliydi. Mitingde CSU lideri Markus Söder ile Özgür Seçmenler (Freie Wähler) lideri Hubert Aiwanger’in de konuşma yapması Bavyera’daki Yeşiller ve SPD’nin bu isimlerin istifasını istemesine neden olmuştu.
İlginç noktalardan biri, özellikle Hür Demokratların (FDP) KOBİ’lere ‘yeşil dönüşüm’den kazanç vaadinin başını çekmesi. Örneğin FDP’nin iklim sözcüsü Olaf in der Breek, “Esnaf, zamanımızın iklim koruyucularıdır,” diyerek büyük tartışmalara neden olan ısı pompaları meselesinde, hanelere bu cihazların tedarikinde Mittelstand’ın büyük rolü olacağını öne sürdü.
CDU/CSU’nun da Mittelstand meselesini daha fazla ciddiye aldığı görülüyor. Düşük ve normal gelirliler için fazla mesaiye vergi muafiyeti hazırlığı yapan CDU/CSU, vergi ve prim indirimleri aracılığıyla KOBİ’lere yönelik bir ‘yardım seferberliği’ başlatmayı umuyor.
Almanya-Avusturya-Macaristan ekseni?
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, hükümetinin Rusya ile savaşa karşı çıkışını, Maar ekonomisinin ihracat yönelimli ve bu nedenle ‘doğu köprüsü’nden vazgeçemeyecek olmalarına bağlıyordu.
AfD Eş Başkanı Chrupalla bu ay içinde EURACTIV’e verdiği demeçte, “Ulus devletlerin potansiyelini kullanabilmek ve doğuya giden köprüyü yeniden inşa edebilmek için Avrupa’nın yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz,” diyerek bu siyasetin Macaristan’dan ibaret olmadığını teyit ediyordu. AfD’nin AB yerine ‘yeni bir Avrupa ekonomik ve çıkar temelli topluluğu, bir Avrupa ulusları ligini’ önermesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Bu kapsamda, AfD liderinin Avusturya ve Macaristan’da ‘müttefiklerinin’ (FPÖ ile Fidesz) olduğunu söylemesi, ‘Küresel eğilimin lehimize olduğunu’ söylemesi ve açıkça “Macaristan ve Avusturya ile Orta Avrupa işbirliği Almanya için merkezi bir önem taşıyor,” demesi ortada bir ‘ihracatçılar birliği’ hedefi olduğuna işaret ediyor.
Bu iddianın, okyanusun öte yakasındaki ‘yeni merkantilizm’ eğilimleri ile de uyumlu olduğuna işaret etmemiz gerekiyor. Yıllar önce İngiliz tarihçi Edward Hallett Carr, Alman burjuvazisi içinde her zaman ‘doğucu’ bir hizbin olduğunu hatırlatmıştı. AfD’nin bu haftasonu gerçekleşecek kongresinin bu eğilimi kuvvetlendirmesini beklemek doğru olur. AfD kongresinin yankıları ve partinin dış siyasetinin nasıl şekilleneceği bir sonraki yazının konusu.
Avrupa
İngiliz yargısı: İsrail’e silah satışı yargının konusu değil

Yüksek Mahkeme, İsrail’e silah satışı kararının mahkemelerin değil, yürütmenin yetki alanına girdiğine hükmetti. Kararda, İsrail’e silah satışı konusunun anayasal olarak son derece siyasi bir mesele olduğu vurgulandı.
Filistin merkezli insan hakları örgütü Al-Haq ile İngiltere merkezli Küresel Hukuki Eylem Ağının (GLAN) İsrail’e silah satışını sürdüren İngiltere hükümeti aleyhine açtıkları davada Yüksek Mahkeme, konunun yargının meselesi olmadığına hükmetti.
İngiltere’de Yüksek Mahkeme, Al-Haq ile GLAN’ın, İsrail’e askeri teçhizat ihracatı konusunda İngiliz hükümetine karşı açtıkları davaya ilişkin kararını yazılı açıkladı.
Yargıçlar Stephen Males ve Karen Steyn, 72 sayfalık karar metninde davanın yalnızca muafiyet düzenlemesiyle ilgili genel tartışmadan ibaret olmadığını, bunun ötesinde “çok daha dar ve odaklanmış mesele”ye ilişkin olduğunu belirtti.
Karar metninde şu ifadelere yer verildi:
“Bu mesele, İngiltere’de üretilen bazı bileşenlerin İsrail’e tedarik edileceği ya da edilebileceği ve Gazze’deki çatışmada uluslararası insancıl hukukun ciddi şekilde ihlal edilmesinde kullanılabileceği ihtimali nedeniyle, sorumlu bakanlar tarafından makul şekilde İngiltere’nin savunması ve uluslararası barış ve güvenlik için hayati önem taşıdığı düşünülen belirli birçok taraflı savunma işbirliğinden çekilmesi gerektiğine karar vermenin mahkemeye açık olup olmadığıdır.”
Yargıçlar, bu konunun Anayasa’ya göre son derece hassas ve siyasi olduğunun, mahkemelerin meselesi olmadığının, buna karşın demokratik açıdan parlamentoya ve seçmenlere karşı sorumlu bulunan yürütmenin sorunu olduğunun altını çizdi.
İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti
Al-Haq ve GLAN, İsrail’e yönelik silah satışlarının askıya alınmasına ilişkin yazılı taleplerinin sürekli görmezden gelinmesi üzerine geçen yıl Yüksek Mahkemeye İngiltere aleyhine başvuru yapmıştı. İngiltere hükümetinden, F-35 savaş uçaklarının parçaları dahil İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti.
Başvuruda, İsrail’in sivillere, sivil altyapıya, sivillerin sığındığı hastane, fırın, okul gibi yapılara, gıda depolarına, su rezervlerine saldırıları ile zorla yerinden etme ve açlığa mahkûm etme gibi politikalarına ilişkin detaylar paylaşılmıştı.
Davanın duruşmaları, 18 Kasım 2024’te ve 13 Mayıs 2025’te yapılmıştı.
Oxfam, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları da İngiltere’nin silah satışlarını sürdürerek uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki kanıtları mahkemeye sunmuştu.
Avrupa
Trump’ın gümrük vergileri nedeniyle Avrupa limanları ‘taşıyor’

Nakliye ve lojistik şirketleri uyardı: Donald Trump’ın düzensiz gümrük vergisi politikaları ve nehir seviyelerinin düşmesi, koronavirüs pandemisinden bu yana Avrupa’nın en kötü tedarik zinciri tıkanıklığına neden oluyor. Avrupa limanları “taşıyor”.
Financial Times’a göre, Mavnalar, malları almak için günlerce beklemek zorunda kalırken, konteyner gemileri de uzun bekleme süreleriyle karşı karşıya kaldı. En kötü durumun Rotterdam, Anvers ve Hamburg limanlarında yaşandığı belirtilirken, sorunların en az birkaç ay daha devam etmesi bekleniyor.
“Hollanda merkezli nakliye şirketi WEC Lines’ın genel müdürü Caesar Luikenaar, “Tüm büyük merkezler dolup taşıyor” dedi. FT’ye konuşan Luikenaar, Avrupa’daki bir dizi önemli limanın maksimum kapasiteyle çalıştığını söyledi.
Hollanda merkezli lojistik şirketi Euro-Rijn Group’un CEO’su Albert van Ommen, kargo akışının beklenmedik bir şekilde dirençli kalması ve personel sıkıntısı çeken limanları zorlaması nedeniyle, bu tıkanıklığın pandemiden bu yana en kötüsü olduğunu düşündüğünü söyledi.
Bu sorunlar, yakın zamana kadar birçok şirketin, planlı nakliye hizmetlerinin sabit bir takvime göre düzenli olarak stokları yenileyeceği bilgisiyle minimum stok seviyelerini korumasını sağlayan küresel lojistik sistemine son darbe oldu.
Alman lojistik şirketi Contargo, müşterilerine Antwerp’te mavnaların konteyner yüklemek için ortalama 66 saat, Rotterdam’da ise 77 saat beklediğini bildirdi. Mavnalara normalde konteyner terminallerinde yükleme için sabit zaman dilimleri verilir, böylece konteynerleri hızlı ve verimli bir şekilde boşaltabilmeleri sağlanır.
Almanya’nın DHL şirketinde üst düzey yönetici olan Casper Ellerbaek, gecikmelerin henüz hiçbir müşterisini bileşen kıtlığı nedeniyle üretimi durdurmaya zorlamadığını, ancak bu tür “dramların” risk olmaya devam ettiğini söyledi.
Van Ommen, Avrupa’nın en yoğun ikinci konteyner limanı olan Antwerp’te gemilerin planlanan programın üç ila beş gün gerisinde yük boşaltma yaptığını söyledi.
Van Ommen, “Mavnalarla konteynerleri topladığımızda, deniz araçları zamanında gelmediği için konteynerleri zamanında yükleyemiyoruz” dedi ve ekledi: “Sonunda, müşteri veya nihai kullanıcı mallarını geç alıyor.”
Lojistik şirketleri, krizi ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD gümrük vergisi politikasında yaptığı keskin değişiklikler gibi sorunlara bağladı. Bu değişiklikler, konteyner nakliye şirketlerini, hızla değişen küresel ticaret akışlarına uyum sağlamak için ağlarını yeniden düzenlemeye zorladı.
Kuru bir bahar mevsiminin ardından Ren Nehri’nde su seviyesinin olağanüstü derecede alçalması nedeniyle mavnaların yükleme kısıtlamaları getirilmesi, sorunları daha da ağırlaştırdı.
Bu arada, Avrupa limanları da ABD’nin yüksek gümrük vergileri nedeniyle malların başka yerlere yönlendirilmesinden kaynaklanan Asya’dan gelen ithalat hacminin artmasıyla başa çıkmaya çalışıyor. Bu durum, malların başka yerlere yönlendirilmesine neden oluyor.
DHL’den Ellerbaek, Asya’dan Avrupa’ya konteyner hacmindeki keskin artışı (yıllık yaklaşık %7 olarak tahmin ediyor) Asyalı ihracatçıların strateji değişikliklerine bağladı.
Ellerbaek, “Farklı ticaret hacimlerindeki büyüme seviyelerine bakıldığında, Avrupa’nın tarihsel olarak ABD pazarına ait olan büyük bir payı aldığından şüphe yok” dedi.
Sektör yetkilileri, çoğunluğu kamuya ait liman idarelerinden rıhtım alanı kiralayan özel şirketlerden oluşan terminal işletmecilerinin, bu sıkıntıları hafifletmek için yeni personel alımı ve yeni ekipman satın almaya koştuğunu belirtti.
Luikenaar, Avrupa’daki yerel pazara hizmet veren bazı nakliye şirketlerinin, bölgedeki limanlara dağıtım için Rotterdam’daki farklı terminallerden konteynerleri toplamak için normalde en fazla üç gün süren işlemi bir hafta boyunca yapmak zorunda kaldığını söyledi.
Kapasiteye yapılacak yatırımların tüm sorunları çözmesinin yıllar alacağını belirtti. “Bu kolayca çözülecek bir sorun değil” diye ekledi.
Avrupa
Estonya, nükleer silah taşıyan ABD savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıma kapasitesine sahip NATO müttefiki savaş uçaklarını topraklarında kabul etmeye hazır olduğunu açıkladı.
Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıyan NATO müttefiki savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu.
Pevkur, F-35 savaş uçaklarının daha önce Estonya’da bulunduğunu ve yakın gelecekte ülkenin hava sahasını korumak için yeniden görev yapacağını belirtti.
Estonya’dan nükleer silahlı uçaklara yeşil ışık
Savunma Bakanı Pevkur, Postimees gazetesine yaptığı açıklamada, Estonya’nın F-35’leri kabul etme konusundaki tutumunun net olduğunu vurguladı.
Pevkur, “Eğer bu uçaklardan bazıları, menşei ülke fark etmeksizin, çift amaçlı nükleer silah taşıma kabiliyetine sahipse, bu durum bizim F-35’leri kabul etme pozisyonumuzu hiçbir şekilde etkilemez. Elbette müttefiklerimizi kabul etmeye hazırız,” ifadelerini kullandı.
Daha önce NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifak üyesi ülkelerin önümüzdeki dört yıl içinde ABD’den 700 adet F-35 uçağı satın alacağını açıklamıştı.
İngiltere de nükleer misyona katılıyor
NATO içindeki bu hareketliliğe paralel olarak İngiltere, yakın zamanda 12 adet F-35 savaş uçağı satın alma ve Kuzey Atlantik İttifakı’nın nükleer misyonuna katılma niyetini açıkladı.
İngiliz hükümeti, yeni uçakların Norfolk’taki Marham üssünde konuşlandırılacağını belirtti. Bu uçakların hem konvansiyonel mühimmat hem de 50 kilotona kadar güç üretebilen Amerikan B61-12 nükleer bombalarını fırlatma kapasitesine sahip olduğu bilgisi paylaşıldı.
The Telegraph‘a konuşan bir İngiliz askeri kaynak, F-35’lerin uzun menzilli ve gizli teknolojiye sahip olmasının, “nükleer bombaları yüksek hassasiyetle atmak için son derece önemli” olduğunu söyledi.
Rusya’dan ‘karşı tedbir’ uyarısı
Geçen yıl Washington ve Londra, artan Rusya tehdidi karşısında Amerikan nükleer silahlarının yeniden İngiltere topraklarına döndürülmesi konusunda anlaşmaya varmıştı.
The Telegraph‘ın haberine göre, savaş başlıklarının 2008’den bu yana ilk kez Suffolk’taki Lakenheath üssüne yerleştirilmesi ve güçlerinin 1945’te Hiroşima’ya atılan bombanın üç katı olması bekleniyordu.
Daha önce ABD, en yeni F-35 savaş uçaklarından oluşan iki filoyu Lakenheath üssüne kaydırmayı planladığını duyurmuştu.
The Telegraph‘ın kaynakları, bunun taktik nükleer silah taşıyabilen 54 bombardıman uçağını kapsadığını iddia etmişti.
Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Moskova’nın, Amerikan nükleer silahlarının İngiltere’ye dönüşünü bir “tırmanış” olarak göreceğini ve “telafi edici karşı tedbirlerle” yanıt vereceğini açıklamıştı.
İngiltere, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez uçaklara nükleer silah yerleştirecek
-
Görüş2 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu2 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi2 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını1 hafta önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Avrupa2 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
Foreign Policy: Çin İran’ı Destekliyor, İsrail’i Kınıyor
-
Görüş2 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?
-
Görüş1 hafta önce
Büyülü Dağ’da yüzyıllık tartışma devam ediyor: Naphta mı Settembrini mi?