Bizi Takip Edin

AVRUPA

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

Yayınlanma

Anketlerde ikinci sırada görünen ve federal düzeyde yüzde 20’yi geçen Almanya için Alternatif’in (AfD) 2017 federal seçim programında, Alman ekonomisinin en önemli unsurlarından biri olarak görülen Mittelstand, yani bizdeki ‘KOBİ’ler için ‘nitelikli işgücü’ ve ‘bürokrasi ile mücadele’ vaat ediliyordu.

Bürokrasi ile mücadele, hantal devlet… Soğuk Savaş sonrası Avrupa’da, anti-komünizmi ile maruf Yeni Sağ’ın en önemli siyaset kaynaklarından biri, Soğuk Savaş’ta egemen sınıflar bloğunun içinde yer alırken, yüksek faiz-ortak pazar-tek para birimi uygulaması ile birlikte marjlara itilen kimi küçük ve orta ölçekli sermaye grupları oldu. Bu siyaset seti, örneğin İtalya’nın kuzeyinde Avusturya-İsviçre sınırına yakın, ihracata bağımlı sermaye gruplarının Lega gibi partiyi can-ı gönülden desteklemesine neden oluyordu. Devletin küçülmesi talebi ve bürokratik hantallığa yönelik salvolar, Soğuk Savaş’taki refah devleti modeline düşmanlık, düşük faiz politikalarına yönelik güçlü istek, kurumlar vergisinin düşürülmesi gibi bazen dile getirilen, bazen getirilmeyen arzular, özellikle Avro Bölgesi krizinden sonra yeniden güçlendi.

Mittelstand nedir?

Almanca Mittelstand’ın ‘küçük ve orta büyüklükteki işletme (KOBİ)’ olarak Türkçeleştirilmesi ne kadar doğru?

Almancada KOBİ’lere ‘kleine und mittlere Unternehmen’ deniyor. Bu, hususi bir istatistik kaleme dahil ediliyor; belirli bir gelir ve belirli işçi sayısı.

Öte yandan, Mittelstand hem KOBİ’lere, hem de bir ‘ethos’a işaret ediyor. ‘Alman ekonomik mucizesi’nin kaynağı, bir görüşe göre ‘aile işletmesi’ gibi davranan bu şirketlerdi.

1992 yılında Harvard Business Review’da yayımlanan bir değerlendirme, Mittelstand’ın Alman ekonomisine katkısını göz kamaştırıcı bir şekilde aktarıyordu: Bu şirketler ‘küçük boyutlarına ve düşük profillerine’ rağmen ihracat konusunda yetenekli ve pazarlarına hakimdir; hiçbiri bir Bayer, Mercedes-Benz veya Siemens değildir ama dünya pazar payı bir şirketin uluslararası gücünün en önemli kriteri olarak kabul edilirse, ‘birçok Mittelstand şirketi gerçek birer süper yıldızdır.’ Bu şirketlerin dünya pazar payları 1992 yılında %70 ila %90 arasında değişiyordu ve bir araya geldiklerinde Almanya’nın ‘hatırı sayılır ticaret fazlasının’ büyük bir kısmını oluşturuyorlardı. Almanya 1986, 1987, 1988 ve 1990 yıllarında dünyanın en büyük ihracatçısı olmuştu.

Aynı şirketler, 2020 yılında Almanya’daki istihdamın %57,6’sını ve ulusal gelirin %34,4’ünü oluşturdu. Bu firmalar 2018 yılında Almanya’daki şirketlerin %99,5’i demekti. Alman KOBİ’lerinin ihracat cirosu 2020 yılında yaklaşık 207,4 milyar avro olarak gerçekleşti ve toplam Alman ihracat cirosunun %16,8’ini oluşturdu.

Bu şirketlerin dünyadaki pazar payları söz konusu olduğunda açık ara hâlâ önde oldukları görülüyor. Örneğin Poeschl Tabak GmbH, enfiye alanında dünya pazarının %50’sine sahip; Flexi ise geri çekilebilir köpek ipi pazarının %70’ine sahip. Herrenknecht tünel delgi makinelerinde, Scio Automation ise otomasyon ve robotik uzmanlığında, Wafios ise tel, boru veya zincirleri istenilen şekillerde büken makinelerin üretilmesinde dünya markaları arasında. Bunlar önemsiz gibi görülebilir ama yaygın kullanım alanları olduğu akılda tutulmalıdır ve özellikle Çin ile rekabet/bağımlılık ilişkilerinin ve Rusya’nın Avrupa’dan kopuşunun bu şirketlerin en önemli sorunlarından olduğunun altı çizilmelidir. Bloomberg’in aktardığına göre, 2015’ten 2020’ye kadar Almanya’nın bu ‘gizli şampiyonlarının’ sayısı beşte bir oranında arttı ve bunların çoğu ortalama 70 yıldır varlığını sürdüren aile şirketleri.

AfD ve refah devleti

AfD’nin bazı başka Avrupalı sağcı partilerin aksine, refah devleti yanlısı bir pozisyona asla bulaşmadığını vurgulamak gerekiyor. AfD’nin ‘popülizmi’, hiçbir zaman en aşağıdaki seçmenleri cezbetmek için refah yanlısı veya zenginliğin yeniden dağıtılması gibi politikalar ya da söylemler benimsemedi.

Üstelik Intereconomics tarafından yapılan bir araştırmaya inanacak olursak, ‘daha az varlıklı’ AfD destekçileri bile, ‘daha varlıklı’ AfD destekçisi olmayanlara kıyasla yeniden bölüşüme daha soğuk bakıyor. Bunun, tekelleşme eğiliminin kuvvetlendiği bir dönemde, Mittelstand’ın ‘muhafazakârlığını’ yansıttığı söylenebilir; zira ‘yeniden bölüşüm’, Mittelstand için zarar anlamına gelebilir.

AfD ve KOBİ’ler

AfD parlamento grubu, geçen Şubat ayında Federal Meclis’te görüşülen bir önergede, Mittelstand üzerindeki yükün hafifletilmesini ve ekonomi ve regülasyon politikalarının buna göre önceliklendirilmesini talep etti. Önergenin ruhu, KOBİ’lerin önündeki ‘bürokratik engeller’in kaldırılmasıydı.

Bundestag’daki AfD parlamento grubunun ekonomi politikaları sözcüsü Leif-Erik Holm, yakın zamanda yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “KOBİ sektöründeki hava son derece kötü. Bu hiç de şaşırtıcı değil, çünkü trafik ışıklarının [SPD-FDP-Yeşiller koalisyon hükümeti] tamamen başarısız ekonomi politikası nedeniyle yerli şirketler için çerçeve koşulları giderek zorlaşıyor. Yüksek vergi ve katkı payı yükü, aşırı bürokrasi, planlama güvenliğinin olmaması, harap bir altyapı ve aşırı yüksek enerji maliyetleri girişimcilik ruhunu boğuyor. Her dört işletmeden biri şimdiden vazgeçmeyi ya da taşınmayı düşünüyorsa, bu dramatik bir alarm sinyalidir.”

Peki Holm ne öneriyor? AfD’li siyasetçi devam ediyor: “Şu anda ihtiyacımız olan şey küçük ve orta ölçekli işletmeler için bir uyum programı: daha düşük vergi ve harçlar, nihayetinde daha az bürokrasi ve işletmeler için daha fazla özgürlük. Habeck’in ısı pompaları gibi maliyetli ideolojik projeler yerine altyapı ve dijitalleşme yatırımları. Ve hepsinden önemlisi, uzun zamandır başarısız olan bir enerji geçişi için en yüksek fiyatlarda çırpınan elektrik ve milyarlarca batık sübvansiyon yerine uygun fiyatlı ve güvenilir enerjiye ihtiyaç var.”

En net açıklama ise AfD Eş Başkanı Tino Chrupalla’dan geldi. CDU’lu Saksonya Başbakanı Michael Kretschmer’in Chemnitz’de düzenlenen bir toplantıda büyük şirketlerin yararına verilen federal fonları övmesi üzerine, AfD lideri Almanya’yı Mittelstand’ın şekillendirdiğini öne sürerek, “Onlar için sağlam yapılar oluşturmalıyız ki tüm nüfus için refah üretmeye devam etsinler. Gelecek yıl doğuda hükümet olduğumuzda, küçük ve orta ölçekli işletmelerin çıkarlarını temsil edeceğiz,” dedi.

‘Alman Mittelstand’ının haykırışı’

‘KOBİ öfkesi’nin AfD’nin ötesinde yankı bulduğu da görülüyor. Haziran ayında 13.000 kişi Erding’de federal hükümetin ısıtma yasasına karşı gösteri yaptı.

CDU lideri Friedrich Merz’e göre bu, ‘Alman Mittelstand’ının bir haykırışı’ idi. Yine Merz’e göre göstericiler ‘karşıt görüşlüler, sağcılar, AfD’liler ve benzerleri’ denilerek bir köşeye itilmemeliydi. Mitingde CSU lideri Markus Söder ile Özgür Seçmenler (Freie Wähler) lideri Hubert Aiwanger’in de konuşma yapması Bavyera’daki Yeşiller ve SPD’nin bu isimlerin istifasını istemesine neden olmuştu.

İlginç noktalardan biri, özellikle Hür Demokratların (FDP) KOBİ’lere ‘yeşil dönüşüm’den kazanç vaadinin başını çekmesi. Örneğin FDP’nin iklim sözcüsü Olaf in der Breek, “Esnaf, zamanımızın iklim koruyucularıdır,” diyerek büyük tartışmalara neden olan ısı pompaları meselesinde, hanelere bu cihazların tedarikinde Mittelstand’ın büyük rolü olacağını öne sürdü.

CDU/CSU’nun da Mittelstand meselesini daha fazla ciddiye aldığı görülüyor. Düşük ve normal gelirliler için fazla mesaiye vergi muafiyeti hazırlığı yapan CDU/CSU, vergi ve prim indirimleri aracılığıyla KOBİ’lere yönelik bir ‘yardım seferberliği’ başlatmayı umuyor.

Almanya-Avusturya-Macaristan ekseni?

Macaristan Başbakanı Viktor Orban, hükümetinin Rusya ile savaşa karşı çıkışını, Maar ekonomisinin ihracat yönelimli ve bu nedenle ‘doğu köprüsü’nden vazgeçemeyecek olmalarına bağlıyordu.

AfD Eş Başkanı Chrupalla bu ay içinde EURACTIV’e verdiği demeçte, “Ulus devletlerin potansiyelini kullanabilmek ve doğuya giden köprüyü yeniden inşa edebilmek için Avrupa’nın yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz,” diyerek bu siyasetin Macaristan’dan ibaret olmadığını teyit ediyordu. AfD’nin AB yerine ‘yeni bir Avrupa ekonomik ve çıkar temelli topluluğu, bir Avrupa ulusları ligini’ önermesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Bu kapsamda, AfD liderinin Avusturya ve Macaristan’da ‘müttefiklerinin’ (FPÖ ile Fidesz) olduğunu söylemesi, ‘Küresel eğilimin lehimize olduğunu’ söylemesi ve açıkça “Macaristan ve Avusturya ile Orta Avrupa işbirliği Almanya için merkezi bir önem taşıyor,” demesi ortada bir ‘ihracatçılar birliği’ hedefi olduğuna işaret ediyor.

Bu iddianın, okyanusun öte yakasındaki ‘yeni merkantilizm’ eğilimleri ile de uyumlu olduğuna işaret etmemiz gerekiyor. Yıllar önce İngiliz tarihçi Edward Hallett Carr, Alman burjuvazisi içinde her zaman ‘doğucu’ bir hizbin olduğunu hatırlatmıştı. AfD’nin bu haftasonu gerçekleşecek kongresinin bu eğilimi kuvvetlendirmesini beklemek doğru olur. AfD kongresinin yankıları ve partinin dış siyasetinin nasıl şekilleneceği bir sonraki yazının konusu.

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English