Avrupa
Alman siyaset bilimci Guérot’tan 9 Mayıs çağrısı: Avrupa barış için ses versin

Alman siyaset bilimci Prof. Ulrike Guérot, NachDenkSeiten‘e verdiği mülakatta 9 Mayıs Avrupa Günü’nde kıta çapında bir barış projesi düzenleneceğini duyurdu. Guérot, yurttaşları saat 17.00’de pencerelerinden barış manifestosu okumaya çağırarak, “Belarus ve Rusya ile barış istiyoruz,” mesajı verdi. Ayrıca Alman medyasının savaşı körükleyen tutumunu eleştirdi.
Alman siyaset bilimci Prof. Ulrike Guérot, Avrupa’nın barış projesinin Rusları da kapsaması gerektiğini belirterek, Beethoven’ın 9. Senfonisi ve Avrupa marşının “Tüm insanlar kardeş olacak” mottosunun Ruslar için de geçerli olduğunu vurguladı.
Guérot, Alman NachDenkSeiten portalına verdiği mülakatta, 9 Mayıs Avrupa Günü’nde kıta çapında düzenlenecek yeni bir barış projesinin ayrıntılarını paylaştı.
“9 Mayıs’ta Avrupa çapında barış için bir işaret verilecek. Bu nasıl bir proje?” sorusuna yanıt veren Guérot, projenin iki benzersiz özelliğini vurguladı ve “Bu sadece imzalanabilecek bir çağrı değil, bireysel katılımı öngören bir proje; ikincisi ise Avrupa çapında olması ve tüm kıtayı kapsaması. Avrupa’daki her yurttaş, nerede olursa olsun, evinden katılabilecek,” dedi.
Guérot, projenin özünü şöyle açıkladı: “9 Mayıs Avrupa Günü ve aynı zamanda Kurtuluş Günü’nde, tam saat 17.00’de pencereyi açmak ve eş zamanlı olarak tüm Avrupa dillerinde bir barış manifestosu okumak. Bunun için yaklaşık 20 Avrupa diline çevrilmiş kısa bir metni web sitemize (europeanpeaceproject.com) koyduk. Herkes metni kendi dilinde yazdırıp katılabilir ve 9 Mayıs saat 17.00’de okuyabilir. Metin istenirse değiştirilebilir ve kişiselleştirilebilir. Bu performatif konuşma eylemiyle tüm Avrupa’da bir barış dalgası yaratmak istiyoruz.”
Profesör, ayrıca Neuss’lu sanatçı Regina Bender tarafından tasarlanan sanatsal posterlerin web sitesinden indirilebileceğini belirtti.
Guérot, “Herkes bunları yerel bir fotokopicide bastırıp penceresine, dükkanına veya kapısının önündeki ağaca asarak projeyi tanıtabilir. Veya tişörtlere, rozetlere bastırabilir. Regina Bender’in tasarımlarını yakında web sitemizde açık artırmayla satarak, örneğin web sitesi masrafları için biraz para toplamayı planlıyoruz. Ayrıca her katılımcıdan en az 1 avro bağış yapmasını rica ediyoruz,” diye ekledi.
‘Fikir 2018’deki projeden doğdu’
Bu fikrin nasıl ortaya çıktığı sorulan Guérot, 2018’de İsviçreli tiyatro yönetmeni Milo Rau ve Avusturyalı yazar Robert Menasse ile birlikte Avrupa çapında benzer bir proje yürüttüğünü hatırlattı.
Guérot, o dönemki projeyle ilgili şunları söyledi: “O zamanlar bankacılık krizi, tamamen antidemokratik avro yönetişimi ve AB’nin uyguladığı anti-sosyal kemer sıkma politikalarının ardından, Avrupa’nın aslında demokratik ve sosyal olması gerektiğini hatırlatmak istedik. Bunu ‘Avrupa Cumhuriyeti’ kavramıyla ifade etmeye çalıştım. Daha önce, 2016’da, bu konuda oldukça başarılı olan ve pek çok Avrupa diline çevrilen ‘Avrupa Neden Bir Cumhuriyet Olmalı?’ adlı küçük bir ütopya yazmıştım. Bu ütopik taslak, bürokratik bir ‘AB süper devleti’nin tam tersi; yurttaş temelli, demokratik, sosyal ve ademi merkeziyetçi bir Avrupa fikriydi; egemen olanın AB Komisyonu veya Avrupa Konseyi değil, Avrupalı yurttaşlar olduğu bir Avrupa.”
Guérot, bu temel üzerine 2018’de benzer bir projeyle Avrupa çapında “Avrupa Cumhuriyeti’nin İlanı”nı performatif bir konuşma eylemi olarak sahnelediklerini belirtti.
Siyaset bilimci, “O zamanlar Viyana Burgtheater, Hamburg Thalia Tiyatrosu veya Roland Auzet yönetimindeki Fransız tiyatro grubu gibi yaklaşık 140 Avrupa şehri ve tiyatrosu katılmıştı. Projeyle ilgili en güzel videoyu Schauspiel Graz yapmıştı. Toplamda yaklaşık 25 bin Avrupalı yurttaş katıldı ve bize fotoğraf ve video kayıtlarını gönderdi. Tüm bu materyali Mart 2019’da Berlin’de bir sergide gösterdik ve daha sonra bugün hala sipariş edilebilen bir katalogda bastırdık. Büyük bir başarıydı. Bugün de manifestoyu okumaya katılanlardan bize fotoğraf ve video enstalasyonlarını göndermelerini rica ediyoruz,” diye konuştu.
‘Amacımız barış mesajını Moskova’ya duyurmak’
Projeyle neyi hedefledikleri sorusuna Guérot, “Öncelikle katılım ve neşe! Avrupa Günü olan 9 Mayıs’ı ‘barış’ kavramıyla doldurmak istiyoruz, zira o gün AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Emmanuel Macron veya Friedrich Merz gibi isimlerden birçok ikiyüzlü açıklama duymamız bekleniyor. 9 Mayıs’ın Avrupa Günü ve Kurtuluş Günü olarak, 70 yılı aşkın süredir ‘Avrupa demek, bir daha asla savaş demek’ anlamına gelmesine rağmen, sembolik olarak bir savaş projesi için gasp edilme tehlikesi var,” yanıtını verdi.
Guérot, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yüzden 9 Mayıs’ta tüm kıtada pencerelerden ‘Barış’ diye haykırmak istiyoruz! Dublin’den Selanik’e, Lizbon’dan Bükreş’e kadar on binlerce yurttaşın katılmasını umuyoruz ki bu çağrı Moskova’ya kadar ulaşsın: Rusya ve Rusya yurttaşlarıyla barış istiyoruz! Beethoven’ın 9. Senfonisi’nin ‘Tüm insanlar kardeş olacak’ mottosu, ki bu Avrupa marşıdır, Rusya’daki Avrupalı yurttaşlarımız için de geçerlidir! Özellikle savaşın yıprattığı Ukrayna’da birçok yurtaşşın projeye katılmasını umuyoruz! Rusya’da projemiz hakkında kesinlikle haber yapılacaktır ve bu iyi bir şey.”
Guérot, 9 Mayıs sonrasında, Avrupalı yurttaşların —hükümetlerinin aksine— barıştan yana olduğunu belgelemek için web sitelerinde bir tür “dijital galeri” veya sergi yapacaklarını belirtti ve “Eğer başarabilirsek, materyalden yine bir katalog yapacağız ki tarihçiler bu çatışmayı araştırdıklarında, savaşa karşı pan-Avrupa bir direnişin olduğunu kanıtlayan bir belge olsun,” dedi.
Projenin İngilizce kısaltması EPP’nin (European Peace Project), Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Halk Partisi’nin (European People’s Party—EPP) kısaltmasıyla aynı olmasına da değinen Guérot, “Bu bizi rahatsız etmiyor. Halihazırda kısaltmayı kullanmıyoruz ama en önemlisi, bu durum EPP kısaltmasının anlamını yeniden markalaştıracaktır: Avrupa Halkı İçin Barış! EPP’nin, yani Almanya’nın eski Avrupa partisi CDU’nun bunu unutuyor olması, başta Sayın von der Leyen ve Manfred Weber olmak üzere AB’deki tüm üst düzey politikacıların yüzünü kızartmalı: Helmut Kohl mezarında ters dönüyordur!” değerlendirmesinde bulundu.
‘Alman medyası savaş çığırtkanı’
Medyadaki barış seslerinin nerede olduğu sorusuna Guérot, Alman medyasının durumuna ilişkin sert eleştiriler yöneltti.
Guérot, “Almanya’daki medya bana artık tamamen güdümlü görünüyor. Talk show’larda hep aynı kişiler çıkıyor ve bence savaş çığırtkanlığı yapan pozisyonları savunuyorlar: Agnes Strack-Zimmermann, Carlo Masala veya Claudia Major gibi isimler, neredeyse kukla gibi konuşarak iki yıldır hep aynı, bayat argümanları tekrarlıyorlar,” dedi.
Guérot, bu durumu “oldukça gülünç” olarak nitelendirerek, “Özellikle ABD’nin artık geri adım attığı ve dünyanın yaklaşık dörtte üçünün zaten çatışma ve kökenleri hakkında farklı bir analize sahip olduğu düşünülürse… Bu ülkedeki gazetecilikteki çürüme artık akıl almaz boyutlarda ama Tanrı’ya şükür giderek daha fazla insan bunu fark ediyor. Şimdiye kadar köklü eleştirileriyle dikkat çekmeyen Alman kamuoyunun sevdiği isim Richard-David Precht bile yakın zamanda ‘kitlesel histeri’den bahsetti. Bu bazılarını dikkat kesilmeye itti. Bana göre çok uzun sürmeyecek, basın geri adım atacak ve dönekler, dün paçavra pasifistler olarak karalananları programlara çıkarmak için çabalayacaklar,” ifadelerini kullandı.
Almanya’nın Avrupa’da yalnız olmadığını belirten Guérot, İtalya ve İspanya’daki barış hareketlerine dikkat çekti:
“Örneğin İtalya’da, geçtiğimiz mart ayında farklı siyasi görüşlerden binlerce kişinin sokaklara döküldüğü, Avrupa için ama savaşa karşı büyük bir protesto vardı. Bazıları federal Avrupa’nın kurucu metinlerinden biri olan Ventotene’nin anti-faşist manifestosunu ellerinde tutuyordu. İspanya’da ise geçenlerde yüzlerce çok tanınmış aktör ve sanatçının başlattığı ve aralarında Attac ile pek çok sendikanın da bulunduğu 800’den fazla İspanyol kuruluşunun imzaladığı devasa bir çağrı yapıldı. Bunlar esasında sol örgütler; Almanya’daki benzerlerinin maalesef şimdiye kadar barış çağrılarıyla öne çıkmamış olmaları muhtemelen STK’ların ve sivil toplumun Avrupa finansmanına bağımlı olmalarından kaynaklanıyor. Bu yüzden AB’nin savaş yanlısı rotasına karşı çok net tavır alamıyorlar, aksi takdirde fon kesintilerinden korkmak zorunda kalacaklar. Dolayısıyla İtalyan veya İspanyol dalgasının Almanya’ya sıçrayıp sıçramayacağını gözlemlemek ilginç olacak. Eğer sıçrarsa, Alman medyasında da bir şeyler olabilir veya yön değiştirebilirler. Ayrıca Paskalya ve dolayısıyla Paskalya Yürüyüşleri kapıda: Bu yıl özellikle büyük olacaklar. Kamu yayın kuruluşları haberlerinde bunu görmezden gelmekte zorlanacaklardır.”
‘Barış içinde yaşayacağımız son yaz gibi ifadeler aptalca ve sorumsuz’
NATO ve Rusya arasındaki mevcut duruma ilişkin “Belki de bu yaz, barış içinde yaşayacağımız son yaz olacak,” gibi ifadelere ve Köln’de yeraltı hastanesi inşa edilmesi planına ilişkin düşünceleri sorulan Guérot, sert tepki gösterdi.
Guérot, “barış içinde geçireceğimiz son yaz” gibi “aptallıkla dolu ve sorumsuz” ifadeleri yorumlamak istemediğini belirtti.
Siyaset bilimci, “İyi olan şey, bu ifadelerin o kadar aptalca olması ki, umarım yakında herkes ne kadar histerik olduklarını fark eder. Tam da bu yüzden 9 Mayıs’ta projemizle performatif bir konuşma eylemi yapıyoruz: Histerik bir şekilde savaşa değil, barışa doğru konuşalım diye. Düşünceler kelimelere, kelimeler eylemlere, eylemler gerçeğe dönüşür,” dedi.
Guérot, sözlerini şöyle tamamladı: “Kısa süre önce Karadeniz ile ilgili Amerikan-Rus müzakerelerinin bildirisi yayımlandı. Suudi Arabistan’daki müzakereler şimdi hızla sonuçlandırılıyor ve AB’nin bu müzakerelerde yapıcı bir şekilde yer almak yerine hâlâ silahlanma ve savaştan gevezelik etmesi sadece utanç verici. Köln için ise söyleyecek söz bulamıyorum. Ben Köln yakınlarında doğdum. Şehrin başka sorunları var ve parayı kesinlikle yeraltı hastanesi yerine başka ve daha iyi projeler için kullanabilir.”
Avrupa
Estonya, nükleer silah taşıyan ABD savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıma kapasitesine sahip NATO müttefiki savaş uçaklarını topraklarında kabul etmeye hazır olduğunu açıkladı.
Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıyan NATO müttefiki savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu.
Pevkur, F-35 savaş uçaklarının daha önce Estonya’da bulunduğunu ve yakın gelecekte ülkenin hava sahasını korumak için yeniden görev yapacağını belirtti.
Estonya’dan nükleer silahlı uçaklara yeşil ışık
Savunma Bakanı Pevkur, Postimees gazetesine yaptığı açıklamada, Estonya’nın F-35’leri kabul etme konusundaki tutumunun net olduğunu vurguladı.
Pevkur, “Eğer bu uçaklardan bazıları, menşei ülke fark etmeksizin, çift amaçlı nükleer silah taşıma kabiliyetine sahipse, bu durum bizim F-35’leri kabul etme pozisyonumuzu hiçbir şekilde etkilemez. Elbette müttefiklerimizi kabul etmeye hazırız,” ifadelerini kullandı.
Daha önce NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifak üyesi ülkelerin önümüzdeki dört yıl içinde ABD’den 700 adet F-35 uçağı satın alacağını açıklamıştı.
İngiltere de nükleer misyona katılıyor
NATO içindeki bu hareketliliğe paralel olarak İngiltere, yakın zamanda 12 adet F-35 savaş uçağı satın alma ve Kuzey Atlantik İttifakı’nın nükleer misyonuna katılma niyetini açıkladı.
İngiliz hükümeti, yeni uçakların Norfolk’taki Marham üssünde konuşlandırılacağını belirtti. Bu uçakların hem konvansiyonel mühimmat hem de 50 kilotona kadar güç üretebilen Amerikan B61-12 nükleer bombalarını fırlatma kapasitesine sahip olduğu bilgisi paylaşıldı.
The Telegraph‘a konuşan bir İngiliz askeri kaynak, F-35’lerin uzun menzilli ve gizli teknolojiye sahip olmasının, “nükleer bombaları yüksek hassasiyetle atmak için son derece önemli” olduğunu söyledi.
Rusya’dan ‘karşı tedbir’ uyarısı
Geçen yıl Washington ve Londra, artan Rusya tehdidi karşısında Amerikan nükleer silahlarının yeniden İngiltere topraklarına döndürülmesi konusunda anlaşmaya varmıştı.
The Telegraph‘ın haberine göre, savaş başlıklarının 2008’den bu yana ilk kez Suffolk’taki Lakenheath üssüne yerleştirilmesi ve güçlerinin 1945’te Hiroşima’ya atılan bombanın üç katı olması bekleniyordu.
Daha önce ABD, en yeni F-35 savaş uçaklarından oluşan iki filoyu Lakenheath üssüne kaydırmayı planladığını duyurmuştu.
The Telegraph‘ın kaynakları, bunun taktik nükleer silah taşıyabilen 54 bombardıman uçağını kapsadığını iddia etmişti.
Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Moskova’nın, Amerikan nükleer silahlarının İngiltere’ye dönüşünü bir “tırmanış” olarak göreceğini ve “telafi edici karşı tedbirlerle” yanıt vereceğini açıklamıştı.
İngiltere, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez uçaklara nükleer silah yerleştirecek
Avrupa
Orbán ile von der Leyen arasında ‘Onur Yürüyüşü’ atışması

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen arasında, Budapeşte’de yapılması planlanan “Onur Yürüyüşü” nedeniyle tartışma çıktı.
Haftalarca süren sessizliğin ardından, von der Leyen çarşamba günü (25 Haziran) yayınladığı bir video mesajında kutlamaları destekledi. Başkan, “Macaristan yetkililerini Budapeşte Onur Yürüyüşünün gerçekleştirilmesine izin vermeye çağırıyorum. Macaristan ve ötesindeki LGBTIQ+ topluluğuna: Her zaman sizin müttefikiniz olacağım,” dedi.
Orbán ise, sosyal medyada hemen yanıt verdi ve von der Leyen’e “üye devletlerin kolluk kuvvetlerinin işlerine karışmamasını” istedi.
Von der Leyen, Orbán’a karşı çıkmak için bizzat Budapeşte’de bulunmayacak fakat 70’den fazla Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi törene katılmayı planlıyor.
Onlara İspanya Kültür Bakanı Ernest Urtasun, Hollanda Eğitim Bakanı Eppo Bruins, Fransız hükümet temsilcileri, Avrupa’nın önde gelen başkentlerinin belediye başkanları, eski Belçika Başbakanı Elio Di Rupo ve eski İrlanda Başbakanı Leo Varadkar da eşlik edecek.
Belçika’nın Avrupa Komisyonu Üyesi Hadja Lahbib de etkinlik öncesinde bugün Budapeşte’ye gidiyor.
Macaristan ise yabancı devlet adamlarının yasayı çiğneyeceğini açıkça belirtiyor.
Uluslararası konukların listesine rağmen, Adalet Bakanı Bence Tuzson eylemin yasak olduğunu ısrarla vurguluyor.
Bu hafta birkaç büyükelçiliğe gönderilen ve POLITICO tarafından elde edilen mektupta, organizatörlerin hapse atılabileceğini ve kutlamaların yasadışı olduğunu yinelendi.
Mektup, çoğu AB ülkelerinden Budapeşte’de görevli onlarca büyükelçinin etkinliği ve organizatörlerini destekleyen ortak açıklaması üzerine yazıldı.
Tuzson mektupta, “Netlik sağlamak amacıyla, çalışanlarınızın ve meslektaşlarınızın bu gerçeklerden haberdar olmasını rica ederiz. Yasal durum açık: Onur Yürüyüşü yasal olarak yasaklanmış bir toplantıdır ve bu yürüyüşü organize etmek veya duyurmak, Macaristan yasalarına göre bir yıl hapis cezası ile cezalandırılabilen bir suçtur… Yetkililer tarafından yasaklanan bir etkinliğe katılanlar, suç işlemiş olurlar,” diye yazdı.
Yasadışı davranmalarına rağmen, yürüyüşçülerin polis veya sağcı karşı protestocular tarafından doğrudan engellenmesi olası görünmüyor.
Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında Orbán, insanlara yürüyüşe katılmamaları çağrısında bulunduğunu ama güç kullanılması planlanmadığını belirtti.
Başbakan, “Macaristan medeni bir ülkedir. Biz birbirimize zarar vermeyiz,” diye ekledi.
Daha büyük endişe, hükümetin katılımcılara para cezası vermek için yüz tanıma teknolojisini kullanıp kullanmayacağı. Bu konu, AB yasalarını ihlal edebileceği için Komisyon tarafından inceleniyor.
Katılımcıların etkinliği tehlikeli görmediklerinin bir işareti olarak, etkinliğe katılacak olan İspanya Kültür Bakanı Urtasun’un sözcüsü POLITICO’ya “Macaristan polisiyle temas halinde olmadıklarını” söyledi.
Sosyalist gruptan Fransız milletvekili Chloé Ridel, “Viktor Orbán’ın popülist söylemleriyle cesaretlenen Macar polisi veya aşırı sağcı aktivistlerden korkmuyorum; protesto için buraya gelen Macar vatandaşlarıyla birlikte Avrupa değerlerini savunmak için buradayız. Bu, otoriter rejimlere karşı mücadelede şüphesiz tarihi bir olay olacak,” dedi.
Avrupa Parlamentosu sözcüsüne göre, “milletvekillerinin ve onlara eşlik edenlerin güvenliği ve emniyeti için her şey hazır.”
Uluslararası mobilizasyona rağmen, Macaristan’da hiçbir siyasi aktör bu eylemden yararlanıyor gibi görünmüyor.
Sol eğilimli Demokratik Koalisyon, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony’nin Yeşil Partisi veya hicivci İki Kuyruklu Köpek Partisi gibi birkaç LGBTQ+ yanlısı parti Onur Yürüyüşüne katılacak olsa da, bunların desteği muhalefet lideri ve eski Fidesz üyesi Péter Magyar’ın desteğinin çok gerisinde.
Magyar’ın partisi Tisza, Orbán’ın iktidardaki Fidesz partisine karşı farkını giderek artırarak aylardır anketlerde önde gidiyor. Fakat Tisza, Nisan 2026’daki seçimlerde Orbán’dan iktidarı almak için geniş bir çoğunluk oluşturmaya çalışırken, LGBT hakları ve kimlik politikası gibi daha geniş konuları olduğu gibi Budapeşte Onur Yürüyüşünün yasaklanmasını da sistematik olarak görmezden geliyor.
Magyar’ın sağ kolu olarak görülen Zoltán Tarr, “Orbán’ın tuzağına düşmeyi reddediyoruz. Toplumu bölmek ve kamu hizmetlerinin çöküşünden ve artan yaşam maliyetlerinden dikkatleri başka yöne çekmek için tasarlanmış bir kültür savaşı provokasyonunda kullanılmayacağız,” dedi.
Tarr, Tisza liderliğindeki bir hükümetin “elbette toplanma özgürlüğünü zedelemek istemeyeceğini” de sözlerine ekledi.
Yeşil Parti Párbeszéd’in eşbaşkanı Richárd Barabás ise, Onur Yürüyüşünün “Viktor Orbán’ın baskıcı rejimine karşı ortak bir direniş” olacağını savundu.
Son yıllarda Orbán, ABD’deki muhafazakâr-Trumpist “MAGA” hareketinin retoriğini benimsedi ve “cinsiyet ideolojisi” ve “woke kültürü”ne karşı küresel hücumun Avrupa’daki ateşli savunucusu haline geldi.
Geçtiğimiz mart ayında Orbán hükümeti, çocukları korumak gerekçesiyle LGBT topluluğunu “teşvik eden veya sergileyen” kamuya açık toplantıları yasaklayan bir yasayı kabul etti.
Ülke çapında Onur Yürüyüşü kutlamalarını fiilen yasaklayan bu önlem, bir tarafta hükümet, diğer tarafta Belediye Başkanı Karácsony ve Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri arasında büyük bir çatışmaya yol açtı.
Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri, başkentin 1997’de Doğu Avrupa’da Onur Yürüyüşü düzenleyen ilk şehir olmasından bu yana her yıl olduğu gibi, yıllık etkinliği yine düzenleyeceklerini taahhüt ettiler.
Avrupa
Avusturya Şansölyesi Stocker: Göçle mücadelede Merz müttefik

Avusturya Şansölyesi Christian Stocker, Berlin’in iç sınırlarda uyguladığı sert önlemler nedeniyle iki ülke arasında gerginlikler sürerken, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’i Avrupa’ya yönelik “düzensiz göçü” önemli ölçüde azaltmada kilit bir ortak olarak gördüğünü söyledi.
Stocker, POLITICO’nun Berlin Playbook Podcast programında sığınma talepleriyle ilgili olarak, “Prosedürlerin [Avrupa Birliği] dış sınırlarında yürütülmesini sağlayacak bir çözüme ihtiyacımız var. Schengen bölgesindeki iç sınırlarımızı korumak son çözüm olamaz. Bu sadece acil bir çözüm olabilir,” dedi.
Stocker, bugün (27 Haziran) Berlin’de Merz ile görüşecek.
Avusturyalı siyasetçi, “Bu konularda benimle benzer görüşlere sahip Friedrich Merz gibi bir ortağım olduğu için çok mutluyum,” diye ekledi.
Stocker, Avusturya’yı sığınma başvuruları konusunda daha sıkı Avrupa politikalarının öncüsü olarak gördüğünü söyledi.
Almanya, Avrupa’nın daha sert göç önerilerinin bazılarına uzun süredir karşı çıkıyordu, fakat Merz’in göreve gelmesiyle bu paradigma değişti.
Sağcı muhalefet partisi Almanya için Alternatif’in (AfD) baskısı altında, CDU liderliğindeki hükümet, ülkeye gelen sığınmacıların sayısını önemli ölçüde azaltma sözü verdi.
Bu bahar göreve başladıktan sadece birkaç gün sonra, Merz’in içişleri bakanı Almanya’nın sınırlarında, Avusturya da dahil olmak üzere, kontrolleri artırdı ve Alman polisinin sığınmacılar da dahil olmak üzere daha fazla belgesiz göçmeni geri çevireceğini söyledi.
Sınırdaki sıkı önlemler, Almanya ile komşuları arasında gerginliklere yol açtı. Fransa, Polonya ve Avusturya’daki politikacılar, Merz hükümetini Schengen bölgesinde insanların ve malların serbest dolaşımını engellediği için eleştirdi.
Sonuçta, Almanya sınırlarında geri çevrilen sığınmacıların sayısı düşük oldu ve bu durum, eleştirmenlerin Merz’in sıkı önlemlerini büyük ölçüde sembolik olarak nitelendirmesine yol açtı.
Stocker, Almanya’nın sınır kontrollerinin iki ülke arasında önemli gerginlikler yarattığı yönündeki iddiaları önemsemedi ve bunun yerine Merz’in yanında yer alarak Avrupa içinde göç konusunda sert bir tutum sergileyen bir eksen oluşturdu.
Sınır kontrollerine ilişkin olarak, “Bu kısıtlamaların önemli bir etkisi olmadığını düşünüyorum. İç sınırları kontrol etme ihtiyacı varsa ve biz de bunu kendimiz yaptık… Diğer ülkelerin de aynısını yapmasını reddedemem. Başka bir deyişle, bu sınır kontrolleri nihayetinde kalıcı olması amaçlanmayan bir çözümdür, fakat bazen gerekli olabilir,” dedi.
-
Görüş2 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu1 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi2 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?
-
Avrupa1 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savunma sanayiinde ‘Amerikan malı’ baskısı geri tepiyor
-
Dünya Basını5 gün önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Görüş1 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?