Bizi Takip Edin

Avrupa

Almanya ve Fransa’dan Kosova’da yeni seçim çağrısı

Yayınlanma

Kosova ve Sırbistan, geçtiğimiz hafta şiddete dönüşen siyasi krizi çözmek üzere Perşembe günü (1 Haziran) bir araya gelirken, Almanya ve Fransa tansiyonu düşürmek üzere hızlı adımlar atılması için taraflara çağrı yaptı.

Kosovalı Vjosa Osmani ve Sırbistanlı Aleksandar Vučić, Moldova’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesi çerçevesinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve AB’nin baş diplomatı Josep Borrell’in de katılımıyla kısa bir görüşme gerçekleştirdi.

Günün erken saatlerinde her iki lider de görüşmek istememiş ama uluslararası baskı karşısında geri adım atmışlardı.

Kişinev’deki görüşmelerin ardından konuşan Macron ve Scholz, Kosova’nın kuzeyindeki tartışmalı dört belediyede mümkün olan en kısa sürede Sırpların katılımıyla yeni seçimlerin yapılması çağrısında bulundu.

Alman-Fransız ortak çağrısı

Macron, Osmani ve Vučić’in Kosova’daki gerilimi yatıştırmak üzere Fransa ve Almanya tarafından sunulan ve Priştine’nin tartışmalı bölgelerde yeni seçimlerin yapılması ve Belgrad’ın da bu yerel seçimlere katılımı teşvik etmesi taahhüdünü içeren bir planı değerlendirmeyi kabul ettiklerini söyledi.

Fransız lider ayrıca Kosova’yı, kuzeydeki Sırplara daha fazla özyönetim sağlamanın bir yolu olarak görülen Sırp belediyeler birliğini kurmayı taahhüt etmeye çağırdıklarını aktardı.

Macron Kişinev’de gazetecilere yaptığı açıklamada, “Kosova’nın kuzeyinde, düzgün bir süreci garanti altına almak için gerekli koşullar yerine getirilmediği halde üzücü bir şekilde seçimlerin yapılmasından kaynaklanan gerilimler yaşandı ve bu da şiddetin tırmanmasına yol açtı,” dedi.

Fransa Cumhurbaşkanı, Sırp ve Kosovalı liderlerin önümüzdeki hafta ‘net cevaplarla’ geri dönmelerini beklediklerini söyledi.

Borrell, Sırp özerkliğine vurgu yaptı

Borrell toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, AB’nin Kosovalı Sırpların katılımını sağlayacak yeni yerel seçimlerin yapılmasını ve AB kolaylaştırıcılığında yürütülen diyalogda mutabık kalındığı üzere Sırp Çoğunluklu Belediyeler Birliğinin kurulmasına yönelik çalışmaların başlatılmasını talep ettiğini söyledi. Borrell, “Bunun yapılmaması ilişkilerimiz açısından ciddi sonuçlar doğuracaktır,” dedi.

5 soruda Kosova’da son Sırp-NATO çatışması

NATO Kosova’ya daha fazla asker gönderebilir

NATO ise bu hafta 700 asker gönderme sözü vermesinin ardından, karışıklıkların ardından Kosova’ya daha fazla asker göndermeye hazır olduğunu açıkladı.

“NATO tetikte olmaya devam edecek. Güvenli ve emniyetli bir ortam sağlamak ve aynı zamanda gerginliği yatıştırmak ve azaltmak için orada olacağız,” diyen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg aynı gün Oslo’da düzenlenen NATO dışişleri bakanları toplantısının oturum aralarında gazetecilere açıklamalarda bulundu.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Kosova ve Sırbistan’a ‘gerilimi düşürmek için derhal adım atmaları ve normalleşme anlaşmaları konusunda gerçek bir çaba göstermeleri’ çağrısında bulundu.

Blinken, “Kosova ve Sırbistan’ın Avrupa entegrasyon sürecini destekliyoruz, ama mevcut gerginlik bu yöndeki çabalara yardımcı olmaktan ziyade engel oluyor. Her iki tarafın da sorumlu davranmasını bekliyoruz,” dedi.

Vučić ve Osmani’den karşılıklı suçlamalar

Vučić ise, belediye başkanlarının geri çekilmesinin gerilimi azaltmanın en güçlü yolu olacağını söyledi ve ülkesinin ‘Sırpları sakin ve barışçıl bir şekilde protesto etmeye ikna etmeye çalışacağında’ ısrar etti.

Vučić, “Sırbistan durumu yatıştırmak için elinden geleni yapacaktır, bu da Sırpları sakin ve barışçıl bir şekilde ilerlemeye ikna etmeye çalışacağımız anlamına gelmektedir,” dedi.

“Çok kararlılar (…) Özel polis birliklerinin geri döndüğünü görmek istiyorlar,” diyen Vučić, Kosova özel polis birliklerinin yasadışı olarak orada bulunduğunu söyledi.

Vučić ile yaptığı kısa görüşmenin ardından gazetecilere konuşan Osmani ise Belgrad’ın Kosova’nın 2008 yılında Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan etmesini kabullenemediği için Kosova’yı istikrarsızlaştırmaya çalıştığını söyledi.

Sırbistan’ı Kosova’nın kuzeyindeki suç çetelerini desteklemekle ve özellikle de Sırp lideri ‘sızlanıp şikayet etmekle ve (…) doğruyu söylememekle’ suçlayan Kosovalı lider, bununla birlikte kuzeydeki belediyeler için Sırpların katılımıyla yeni seçimlerin yapılabileceğinin sinyalini verdi.

Avrupa

Kremlin’den AfD değerlendirmesi

Yayınlanma

Almanya’nın iç istihbarat servisi, aşırı sağcı AfD partisini ‘aşırılıkçı örgüt’ olarak sınıflandırdı. Kremlin bu adımı Avrupa’nın ana akım görüşlere uymayan siyasi güçlere yönelik kısıtlayıcı tavrının bir örneği olarak değerlendirdi.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin “aşırılıkçı örgüt” olarak sınıflandırılmasını, Avrupa’nın ana akım görüşlere uymayan siyasi güçlere yönelik kısıtlayıcı tavrının bir örneği olarak değerlendirdi.

ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio ise kararı ‘maskeli tiranlık’ olarak eleştirdi.

Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV), 2 Mayıs’ta AfD’yi ‘aşırı sağcı örgüt’ olarak sınıflandırdığını duyurdu.

BfV, partinin etnik kökene dayalı halk anlayışının, temel özgürlükçü demokratik düzenle bağdaşmadığı sonucuna vardı.

Kararın ardından Almanya Başbakanı Olaf Scholz, partinin yasaklanması sürecinde aceleci davranılmaması gerektiğini belirtirken, iç istihbarat servisinin bu sınıflandırma için çok detaylı bir gerekçe sunduğunu vurguladı.

AfD, 4 Mayıs’ta BfV’ye ihtarname göndererek partinin aşırılıkçı olarak sınıflandırılmasının geri çekilmesini ve bu yöndeki eylemlerin durdurulmasını talep etti.

Partiden yapılan açıklamada, BfV’den yanıt alınamadığı belirtilerek kuruma karşı dava açıldığı duyuruldu.

AfD’nin aşırılıkçı olarak sınıflandırılması kararı, partinin Almanya’daki popülaritesine dikkat çeken ABD’de de eleştirildi. Daha önce Federal Meclis seçimleri öncesinde partiye destek veren Elon Musk, AfD’nin yasaklanmasının”demokrasiye saldırı” olacağını ifade etti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Alman makamlarının istihbarata ‘muhalefeti gözetlemek için yeni yetkiler’ verdiğini öne sürdü.

Rubio, “Bu demokrasi değil, maskeli tiranlıktır. Gerçekten aşırılıkçı olan, son seçimlerde ikinci sırayı alan popüler AfD partisi değil, AfD’nin karşı çıktığı ölümcül açık kapı göçmenlik politikasıdır. Almanya rotasını değiştirmeli,” ifadesini kullandı.

Almanya Dışişleri Bakanlığı ise bu eleştirilere “Bu demokrasidir,” yanıtını vererek, kararın dikkatli ve bağımsız bir soruşturmanın sonucu olduğunu vurguladı.

Bakanlık açıklamasında, “Son sözü bağımsız mahkemeler söyleyecektir. Tarihimizden çıkardığımız ders, sağcı aşırılığın durdurulması gerektiğidir,” denildi.

Almanya’da AfD’nin yasaklanması tartışmaları yıllardır devam ediyor.

Partinin aşırı sağcı tutumu nedeniyle diğer siyasi güçler AfD ile koalisyon kurmama kararı almıştı.

Buna rağmen AfD popülaritesini artırmaya devam ediyor. Şubat ayındaki Federal Meclis seçimlerinde parti, tarihindeki en yüksek oy oranına ulaşarak Hristiyan Demokrat Birlik/Hristiyan Sosyal Birlik (CDU/CSU) ittifakının ardından ikinci sırayı aldı.

Geçen ay yapılan Ipsos anketine göre, AfD’nin popülaritesi yüzde 25’e ulaşırken, CDU/CSU yüzde 24, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise yüzde 15 seviyesindeydi.

Öte yandan, AfD’nin aşırılıkçı olarak sınıflandırılmasının ardından yapılan Insa anketine göre, Almanların neredeyse yarısı (yüzde 48) partinin yasaklanmasını destekliyor.

Almanya, AfD partisini resmen ‘aşırılıkçı’ olarak sınıflandırdı

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, 2027 sonuna kadar Rusya’dan doğalgaz ithalatını yasaklamayı planlıyor

Yayınlanma

Bloomberg’un haberine göre, Avrupa Komisyonu, 2027 sonuna kadar Rusya’dan doğalgaz ve LNG ithalatını tamamen yasaklamayı hedefleyen bir yol haritası hazırlıyor. Haziran ayında sunulması beklenen teklif, hem yeni hem de mevcut sözleşmeleri kapsayacak ve alternatif LNG tedarikine bağlı olacak.

Bloomberg‘in konuya aşina kaynaklara dayandırdığı haberine göre, Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği’nin (AB) Rus gazından çıkışına yönelik 6 Mayıs’ta açıklaması beklenen yol haritası kapsamında, 2027 sonuna kadar Rusya’dan doğalgaz ithalatını yasaklama teklifini haziran ayında sunmayı planlıyor.

Yasak hem boru hatlarıyla taşınan gazı hem de Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) ithalatını kapsayacak.

Kaynaklar, yasağın hem yeni anlaşmaları hem de mevcut spot sözleşmeleri etkileyeceğini belirtti.

Mevcut spot sözleşmeler için yasağın en geç bu yılın sonuna kadar yürürlüğe girmesi öngörülüyor.

Ajansa konuşan kaynaklar, yasağın kesin başlangıç tarihinin, AB’nin ABD, Katar, Kanada ve Afrika’dan alternatif LNG tedariki sağlama kapasitesine bağlı olduğunu vurguladı.

Hâlihazırda Rus gazı, AB’nin ithal ettiği yakıtın yaklaşık yüzde 19’unu oluşturuyor.

Bloomberg, Avrupa Komisyonu’nun planlarının 6 Mayıs’taki sunumdan önce değişebileceğinin altını çizdi.

Ajansın kaynakları, önümüzdeki yıllarda piyasaya sürülmesi beklenen büyük miktardaki küresel LNG hacmi göz önüne alındığında, doğalgazdan kademeli çıkış planlarının AB’deki fiyatlar ve enerji güvenliği üzerinde sınırlı etkiye sahip olacağını tahmin ediyor.

Daha önce Bloomberg, planın gümrük vergileri ve kotalar gibi kısıtlayıcı önlemleri içerebileceğini bildirmişti.

Reuters‘ın haberine göre ise Avrupa Komisyonu, Rus enerji kaynaklarının ithalatına yaptırım uygulamak yerine, AB’nin bu kaynaklardan kademeli olarak çıkışına yönelik yeni bir yol haritası geliştirmeye karar verdi.

Brüksel’in, bazı üye ülkelerin anlaşmazlığı, alternatif kaynaklar konusundaki belirsizlik ve ABD ile ticari gümrük vergilerinin hafifletilmesi müzakerelerinde daha güçlü pozisyon elde etme isteği nedeniyle Rus gazı ithalat yasağını 16. yaptırım paketine dahil etmekten vazgeçtiği aktarıldı.

Hukuk uzmanları, AB’nin mücbir sebep gerekçesiyle Rus gazı sözleşmelerinden çekilmesinin pek olası olmadığına işaret etmişti.

AB, Rusya ile doğalgaz sözleşmelerini bedel ödemeden feshetmenin yollarını arıyor

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya’nın yeni Kültür Bakanı Wolfram Weimer: Sömürgecilik medeniyet başarısıdır

Yayınlanma

Almanya’da yakında resmen ilan edilecek ‘siyah-kırmızı’ (CDU-SPD) koalisyonunun lideri Friedrich Merz tarafından seçilen yeni Kültür Bakanı, muhafazakâr yayıncı ve gazeteci Wolfram Weimer.

CDU lideri Merz’in uzun yıllardır yol arkadaşı olarak bilinen yeni bakan, daha önce Welt, Cicero, Focus gibi yayınlarda çalışmış ve son olarak kendi yayıncılık şirketi Weimer Media Group’u kurmuştu. Bu şirketin bünyesinde “The European” dergisi de yer alıyor.

Federal Hükümetin Kültür ve Medya Sorumlusu –kısaca Kültür Bakanı– olarak Weimer’in yeni Federal Şansölye tarafından resmi olarak göreve atanması gerekiyor. Friedrich Merz’in 6 Mayıs’ta seçilmesi bekleniyor.

Alman ana akım medyasında Weimer’e yönelik eleştiriler, genelde selefi Yeşil Kültür Bakanı Claudia Roth kadar “kültürel” tecrübeye sahip olmamasına odaklanıyor.

Bununla birlikte yeni bakan, çok daha “radikal sağcı” görüşleri nedeniyle daha yakından incelenmeyi hak ediyor.

Örneğin Weimer, göç tartışmalarının doruk noktasında, Cicero dergisinde “Die Multikulti-Lüge” (Çokkültürlülük Yalanı) başlıklı bir makale yazmış; Das konservative Manifest. Zehn Gebote der neuen Bürgerlichkeit [Muhafazakar Manifesto. Yeni Burjuvazinin On Emri] adlı kitabını “solcular için zehir” olarak tanımlamıştı.

Weimer’in bir başka kitabı ise, Sehnsucht nach Gott. Warum die Rückkehr der Religion gut für unsere Gesellschaft ist [Tanrıya Özlem. Dinlerin Geri Dönüşü Neden Toplumumuz İçin İyi?] başlığını taşıyor.

‘Prusya değerlerine’ dönüş çağrısı

Weimer kendini “orta sınıf adamı” olarak tanımlıyor. Yıllardır AfD ve sağcı popülizme karşı yazılar yazıyor ve konuşmalar yapıyor ve “Liberal, kozmopolit demokrasi benim yuvam. Tutkulu bir Avrupalı olarak milliyetçilik bana yabancı,” diyor.

Ama aynı zamanda, “açıkça liberal muhafazakâr ve orta sınıf değerlerinin savunucusu” olduğunu belirtiyor. Örneğin, “eğitimin kapsamı, düşünce özgürlüğü, özlemin derinliği, estetiğin büyüsü ve şüpheciliğin güzelliği. Ve farklı görüşleri zenginleştirici olarak görme özgürlüğü” ile ilgili olduğunu söylüyor ve “her zaman antisemitizmle mücadeleye kendini adadığını” da ekliyor.

Wolfram Weimer, birkaç yıl önce Muhafazakâr Manifesto adlı kitabında dünya görüşünün temel unsurlarını özetlemişti. Bu kitapta, muhafazakâr ve sağcı çevrelerin klasik değerlerine (aile, vatan, ulus ve gelenek) olumlu atıflar yapıyor, Hıristiyanlığa temel bir önem atfediyor ve eski Prusya erdemlerini (“çalışkanlık, sadakat, itaat, disiplin”) övüyordu.

Weimer, “Alman solu”nun “modası geçmiş olduğu düşünülen Prusya eğitim hedeflerini çöpe atmak ve bunların yerine “eşitlik, özgürleşme ve dayanışma” gibi hedefler içeren yeni bir değerler dizisi koymak istediğinden şikayet ediyor.

Yazara göre bunları uygulamak için, kumarın düzenlendiği ve belirli alanlarda kadınlar için kota uygulanan bir “erdem cumhuriyeti” kuruldu: Weimer, “Kota ve yasaklarla birlikte geliyorlar,” diye yazıyor ve “tüketici ve aile koruyucuları, eşitlik görevlileri ve entegrasyon danışmanları”nın, tıpkı “iyilikseverlerin yüksek rahipleri” gibi davrandığını öne sürüyordu.

Bu fikirlerin, DEI (Çeşitlilik, Eşitlik, Kapsayıcılık) karşıtı politikaları savunan Trump yönetimi ile paralel olduğu görülüyor.

Avrupa kültürü: Hıristiyanlığa methiye

Kültür ve Medya Bakanı, Avrupa’yı “Hıristiyan Batı dünyası” olarak tanımlıyor.

Hatta Muhafazakâr Manifesto’ya göre, “vaftiz belgesi, Avrupa kültürüne giriş bileti”dir; Hıristiyanlıkla bağ ise Avrupa kimliğinin önemli bir bileşenidir.

Buna göre, Alman Romantikler “Avrupa kültür alanını İslamın etkisi altındaki Doğunun zıttı” olarak görüyorlardı. Fakat şimdi, “Hıristiyanlık birkaç yüzyıldır göreceleştirilmiş, mücadele edilmiş ve nihayet terk edilmiştir,” diye açıklıyor Weimer.

Bunu “dini mazoşizm” olarak nitelendiren Weimer, bu yüzden Avrupa’nın “kültürel çekirdek gücünü etkisiz hale getirdiğini,” hatta Kıtanın “birkaç yıldır çöküş sklerozundan” muzdarip olduğunu ileri sürüyor ve Avrupa’nın bir dünya gücü olarak geri dönüşünün pek olası olmadığını hissediyor.

Weimer, daha önce yayınladığı Cicero dergisinde Orta Avrupa ülkelerindeki “kültürel kendini yok etme”yi eleştirmiş ve “eski ulusal içgüdüleri kebapçılar, gayretli göçmenler ve Kanak Almancaya tapınma ile ortadan kaldırmaya çalıştıklarını” söylemişti.

“Kanak Almanca”, Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika kökenli insanlara yönelik bir etnik hakaret sözü. Bunun yanı sıra işçi sınıfını ve kırsalda yaşayanları tanımlamak için de kullanılır.

“Büyük şehirlerimizde milyonlarca işsiz Müslüman paralel dünyalarda yaşıyor,” diye devam eden Weimer, buradaki durumu “yabancılaşma Halloween’i” olarak nitelendiriyor.

‘Sömürgecilik’ değil, ‘medeniyet başarısı’

Weimer’e göre neden, Avrupa’nın küresel politikada “genişleme gücü” rolünü terk etmiş olması ve şu anda “artık coğrafi olarak genişlememesi.”

Muhafazakâr Manifesto’ya göre, Avrupa’nın “genişleme çağı” 1945’te sona erdi ve toprak bakımından Avrupa başkentlerinin hakimiyetindeki alanlar gittikçe küçülüyor.

Kültür Bakanına göre, son koloni olan Portekiz kontrolündeki Makao 1999’da Çin’e iade edildi. Fakat bu bilgi doğru değil, zira özellikle Karayipler, Hint Okyanusu ve Pasifik’te birçok bölge hâlâ Avrupa devletleri tarafından fiilen sömürge olarak tutuluyor.

Dekolonizasyon ve genel olarak “bu ezici güç kaybı” nedeniyle Avrupa’da “pişmanlık bile duyulmadığını” söyleyen Weimer, Avrupa’nın “600 yıl içinde fethettiği toprakları” kaybettiğine işaret ediyor.

Weimer’e göre, ne yazık ki, Kıtanın “kendi sömürge tarihi” artık sadece “gayri meşru genişleme” olarak sınıflandırılıyor; “dünya fethinde yatan kendi medeniyet başarısı” görmezden geliniyor.

‘Kültürel protesto’ olarak AfD’nin başarısı

Weimer’in AfD ile de uyumlu olduğu veya olabileceği görülüyor. Weimer, bu partinin başarısını “kültürel protesto” olarak sınıflandırıyor: “İnsanlar artık Müslüman erkeklerin sınırsız kitlesel göçünü istemiyor.”

Merkez partilerin bu sorunu çok uzun süredir doğru bir şekilde ele almadığını savunan bakan, bir sonraki federal hükümetin şimdi bunu telafi etmesi gerektiğini söylüyor.

Weimer, federal seçimlerden önce AfD’ye karşı birkaç kez açıkça konuştu, fakat bunu esas olarak partinin NATO ve AB karşıtı bazı sözleri nedeniyle yaptı.

Üstelik AfD söz konusu olduğunda bu tutum da kesin değil:  Partinin bazı kesimleri uzun süredir NATO’da kalmaktan yana. Ayrıca AfD, federal seçimler için hazırladığı programdan AB’den ayrılma (Dexit) talebini de çıkardı.

AfD’nin birçok üyesinin şu anda talep ettiği Avro bölgesinden ayrılma konusunda ise parti lideri Alice Weidel şubat ayında verdiği bir mülakatta bunun için “çok geç” olduğunu söylemişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English