Amerika
Amerikan şirketleri Çin’den kaçamıyor

ABD yönetiminin Çin’den ayrılma baskısı, Amerikan şirketlerini Endonezya, Meksika ve Vietnam gibi ülkelerdeki fabrikalara yönlendirmiş durumda.
Fakat Wall Street Journal’ın (WSJ) haberine göre, bu ülkelerden ABD’ye gelen ürünlerin çok önemli bir kısmı Çin sahipliğindeki fabrikalarda üretiliyor. Çinli şirketler, ABD’nin Çin’e uyguladığı gümrükten kaçınmak için böyle bir yolu izliyor.
Bunun yanı sıra küçük ülkelerde üretilen diğer birçok ürün de Çinli tedarikçilerin temel girdileriyle üretiliyor; bu da Çin’in katılımı olmadan bunların üretilemeyeceği anlamına geliyor.
WSJ’ye göre bu gerçekler, ABD’yi Çin’in devasa imalat makinesinden ayırmaya çalışan politika yapıcıların ve şirketlerin karşılaştığı zorlukların altını çiziyor. ABD ile Çin’i birbirine bağlayan bazı tedarik zincirleri, ayrıştırmak şöyle dursun, yalnızca bir veya iki bağlantı daha ekleyerek karmaşıklığı ve maliyeti artırdı.
Bank for International Settlements tarafından ekim ayında yayınlanan bir araştırma, Çin ile ABD arasındaki tedarik zincirlerinin, ticaretin başka yerlere yönlendirilmesi nedeniyle 2021’den bu yana daha karmaşık hale geldiğini ortaya çıkardı. Fakat ABD’ye tedarik edilen malların çoğu hala Çin’den geliyor ve bu da tedarik zinciri çeşitlendirmesi konusunda sınırlı ilerleme kaydedildiği anlamına geliyor.
Çin’den yapılan ithalat azaldı ama…
Resmi ABD ticaret verilerine göre Çin, bu yılın ilk altı ayında ABD’nin mal ithalatının yalnızca %13,3’ünü oluşturdu; bu 2003’ten bu yana en düşük seviye ve 2017’deki yıllık zirve olan %21,6’nın çok altında.
ABD ve Çin ekonomileri başka şekillerde de ayrışıyor. New York merkezli bir araştırma firması olan Rhodium Group’a göre, ABD’nin Çin’e doğrudan yatırımı geçen yıl 8,2 milyar dolar ile 20 yılın en düşük seviyesine geriledi. Çin, Rusya’ya ve gelişmekte olan dünyaya daha fazla mal satmaya odaklanırken bazı ABD şirketleri Çin’den çekildi.
Fakat mevcut veriler daha yakından incelendiğinde, ABD ve Çin ekonomilerinin bazı bölümlerinin parçalanırken bazılarının parçalanmadığı daha karmaşık bir tablo ortaya çıkıyor. İktisatçılar, bazı durumlarda ABD politikalarının, aslında Çinli tedarikçilere daha fazla bağımlılığa yol açan tedarik zinciri düzenlemelerini tetiklediğini söylüyor.
Singapur bankası DBS’deki iktisatçıların hesaplamalarına göre, Çin’den Güneydoğu Asya’ya yapılan doğrudan yatırım, 2013’teki 7 milyar dolara kıyasla 2022’de yaklaşık 19 milyar dolara ulaştı; en büyük payı imalat yatırımları oluşturuyor. CEIC’e göre Çin’in Meksika’ya doğrudan yatırımı da on yıl önceki 42 milyon dolardan 2021’de 232 milyon dolara yükseldi. Çin bu yerlerdeki fabrikaların sahibi olmadığında bile genellikle onlara tedarik sağlıyor.
Çin, küresel tedarik zincirindeki konumunu ‘ayarlıyor’
DBS tarafından yapılan araştırma, Çin’in daha küçük ülkelere gönderdiği ara veya kısmen işlenmiş malların miktarını önemli ölçüde artırdığını ve daha sonra bunları ABD’ye göndermeden önce nihai ürünler halinde bir araya getirdiğini gösteriyor.
Rhodium Group, eylül ayı raporunda, ABD’nin Meksika ve Vietnam’dan son beş ila yedi yılda artan ithalatının, Çin’in bu pazarlara ihracatındaki artışla yakından eşleştiğine işaret ediyordu.
WSJ’ye konuşan HSBC ekonomisti Neumann, Çin’in küresel tedarik zincirlerindeki rolünden vazgeçmek yerine yalnızca ayarlama yaptığını düşünüyor. Araştırmasının, başka ülkelerden girdi gerektiren Çin’den yapılan ihracatın 2014’ten itibaren düştüğünü, diğer ülkelerdeki üretimi besleyen Çin’den yapılan ihracatın ise keskin bir şekilde arttığını gösterdiğini söylüyor.
ABD, gümrük atlatmanın farkında
Öte yandan Çin’in bazı hamleleri ABD’nin tepkisine neden oluyor. ABD hükümeti, ağustos ayında, dört Güneydoğu Asya ülkesindeki üreticilerin Çin kaynaklı malzemeler kullanarak gümrük vergilerini yasadışı bir şekilde atlattığı ve ardından nihai malları gümrük vergisi ödemeden ABD’ye gönderdiği yönünde karar verdikten sonra, güneş paneli üreticilerine yönelik %254’e varan yüksek yeni tarifeleri açıklamıştı.
Ağustos ayında yayınlanan bir makalede, iktisatçılar Laura Alfaro ve Davin Chor, 2017 ile 2022 arasında ABD’nin Çin’den yaptığı ithalatın payında yüzde beş puanlık bir düşüşe paralel olarak Vietnam’dan ithalat fiyatlarında yaklaşık %10, Meksika’dan ise %3 artış yaşandığını ortaya koydu.
Yazarlar, “Üçüncü ülkelerden gelen bu artan fiyatların bir kısmının, bu malları satın alan ABD firmalarına veya tüketicilere aktarılması muhtemel,” diyor.
Çin hâlâ ABD’nin kritik tedarikçisi
Allianz Research tarafından geçen yılın sonlarında yapılan bir araştırma, Çin’in, tüketici elektroniğinden ev eşyalarına ve kimyasallara kadar ABD için 276 tür ürün için ‘kritik bir tedarikçi’ olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Allianz, söz konusu ürünlerin ABD’nin gayri safi yurtiçi hasılasının %1,3’ünü oluşturduğunu belirtti; bu oran 2018’de %0,7 ve 2010’da %0,4’tü. Raporda, ABD’nin bugün Çin için yalnızca 22 tür mal için kritik bir tedarikçi olduğu ve bunun Çin’in GSYİH’sinin %0,3 değerinde olduğu belirtilmişti.
Amerika
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’

Türkiye bağlantılı rüşvet iddiaları nedeniyle soruşturulan mevcut New York Belediye Başkanı Eric Adams’a göre, kentin yöneticisini belirleyecek bir sonraki seçimler, “mavi yakalı” bir aday ile “takım elbiseli ve gümüş kaşıklı” başka bir aday arasında geçecekti.
Adams’ın “mavi yakalı” adayı elbette kendisiydi. Ağzında gümüş kaşıkla doğan aday ise (sürpriz!) Zohran Mamdani idi.
Kimin aklına gelirdi… Demokratların New York belediye başkan adayı olmaya en yakın isim, Hindistan kökenli, ataları “12 İmam Şiiliği” mensubu, “demokratik sosyalist” Zohran Mamdani.
Bedava toplu taşıma, konut krizine çözüm ve “İsrail’i telin” gibi bir programla öne çıkan Mamdani’nin adı, Aralık 2022’deki bir New York Magazine sayısı ile ABD’nin gündemine –Hollywood yıldızları vesilesiyle– giren “nepo baby” (nepo bebek) terimiyle duyulmuştu.
Neydi nepo bebek? “Anası kadir gecesinde doğurmuş” desek yetmez. Aileden şanslı, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, anne-baba-atasının mesleğinde yükselmiş, görece zengin/kalburüstü ünlüler için kullanılan bir terim.
City&State New York, Batı Yakası için yapılan nepo bebek listesini kıskanmış olacak ki, bir de Doğu Yakası (New York) listesi hazırlamış. Tarih, 20 Aralık 2022. Listede eski Vali Andrew Cuomo (babası da eski vali) da var, Trump’ın avukatı olarak bilinen Andrew Giuliani (onun babası da eski vali) de.
İşte Mamdani, ta 2022 sonunda bu listeye girmiş. Şöyle tanıtılıyor:
“Annesi, Oscar adayı yönetmen Mira Nair’dir. Mamdani’nin siyasete girmesine doğrudan yardım etmemiş olabilir ama kısa süren rap kariyerinde bir miktar etkisi olmuş olabilir.”
Mamdani’nin annesi Mira Nair, “Salaam Bombay!”, “Mississippi Masala” ve “Monsoon Wedding” gibi filmlerin yönetmenliğini yapmış. Baba Mahmood Mamdani ise uluslararası ilişkiler ve antropoloji alanında tanınmış bir profesör.
Nair, 2013 yılında İsrail’de düzenlenen bir film festivaline davet edilmiş ama sosyal medyada “apartheid sona erene kadar” bu ülkeye gitmeyeceğini açıklamış.
Mahmood Mamdani ise, geçen yıl Gazze’deki işgali protesto etmek için Columbia’da kurulan çadırlarda bilgilendirme toplantıları düzenlemiş ve üniversitenin protestolara verdiği tepkiyi eleştirmiş.
Mahmood Mamdani, Columbia’da postkolonyalizm alanında önemli bir isim. Akademik çalışmaları, Afrika’da sömürgeciliğin mirası gibi konuları ele alıyor. Batıda yaygın “postkolonyal” çalışmalar, bu konuda mükemmel bir eleştiriye imza atmış Aijaz Ahmad’ın deyişiyle, sömürge dünyadaki egemen sınıfların mensuplarının veya çocuklarının Batıda, özellikle de Batı akademisinde kendilerine yer edinmesi için altın bir fırsat sunuyor.
Nair’in kariyeri de tuhaf. Zohran’ın da doğduğu Uganda’da tanışıyorlar Mahmood ile. Yönetmen, “Mississippi Masala” filmi için araştırma yapıyor. Ama, New York Times’a söylediğine göre, filminde “beyaz bir kahraman” olmasını isteyen yapımcılar para vermek istemiyor.
Ama her nasılsa Nair, nihayetinde “birkaç milyon dolar” buluyor ve filmin çekimlerine Uganda’da, ünlü aktör Denzel Washington’ın başrolü ile başlıyor.
Nair’in konumunu küçümsemeyin: Warner Bros. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nı yönetmesi için yönetmenimize teklif götürmüş ama Nair, Jhumpa Lahiri’nin aynı adlı çok satan romanından uyarlanan The Namesake’i çektiği için teklifi geri çevirmiş.
***
Aile her şey değil, ama aile önemli. Eski Büyük Britanya İmparatorluğu sömürgelerinden gelme “renkli” mülk sahipleri, Batılı egemen sınıf aristokrasisine katılmakta hiçbir sorun yaşamıyorlar.
Hindistan’ın çalışkan marksisti Prabhat Patnaik, emperyalist ülkelerdeki bu “Üçüncü Dünyalı” yöneticilerin öne çıkması olgusunu “uluslararası orta sınıfın oluşum eğilimi” olarak analiz ediyor. Uzun bir alıntı yapıyorum:
“Bu olgu [Üçüncü Dünya’dan gelen siyasetçilerin veya işadamlarının öne çıkması – eç] sadece bahsi geçen büyüdükleri ülkelerin ne kadar ‘adil’ olduğunu vurgulama fırsatı yaratmakla kalmaz, aynı zamanda Üçüncü Dünya ülkelerindeki orta sınıftan insanların bu şehirlerde ‘eşit muamele’ göreceğine ve bunun sonucu olarak da dünyanın ‘adil’ bir düzene sahip olduğuna ve başarılı olmak için hangi ülkede doğduğunun önemsiz olduğuna ikna edilmesini de sağlar. Sömürgelerdeki orta sınıftan insanların eskiden yaşadığı sorunlarından biri de, sömürge idaresi altında kendi ülkelerinde ayrımcılığa maruz kalmaları ve resmi mevkilerde hiçbir zaman belli bir noktadan sonra yükselememeleriydi. Bu tecrübe orta sınıfa sömürgeci boyunduruğu devirmeleri gerektiğini hissettirmiştir. Buna karşın, mevcut Üçüncü Dünya orta sınıfının güncel tecrübeleri, onları artık böyle bir ayrımcılığın olmadığına ve dolayısıyla emperyalizm olgusunun da artık bir geçerliliğinin kalmadığına ikna ediyor.”
Bu da bizi, Nietzsche’ci bir “birbirine karışmış, milli sınırları takmayan bir (aristokratik) egemen sınıf” idealine yakınlaştırıyor. Buna, Homi Kharas gibi, olumlayarak “küresel orta sınıf” diyenler de var. Bu “küresel orta sınıfın” bir ideolojik paketi var ve bu paket gezegenimizi kurtaracak: Küresel ısınma ile mücadele edecek; küresel sermaye piyasalarını ve şirketleri “sürdürülebilirliğe” yönlendirecek…
Onun da ötesinde, Patnaik’in tezini doğrulayacak şekilde, emperyalizme de “inanmıyorlar.” Mamdani’nin eşi, Şamlı sanatçı Rama Duwaji’nin “Suriyeli” olduğunun altı sürekli çiziliyor. Duwaji’nin biyografisinde New Yorker, Washington Post, Apple, Spotify, VICE, BBC ve Tate Modern ile çalıştığını görüyoruz. İran ve Hizbullah’a yakın ABD’li bir kampanya hesabı, Duwaji’nin Beşar Esad hükümetine karşı dış destekli isyana destek verdiğini ve mamdani’nin “kontrollü muhalefet” olduğunu yazıyor. Tablo tamamlanıyor.
***
Ağzında gümüş kaşıkla doğdu diye bir insan “sınıfını” sahiplenmek zorunda değil. Tarihte örneği çok.
Ama Mamdani bunlar arasında değil.
Öyle olmamış olacak ki, New York’ta kimlerden oy aldığına yönelik bir New York Times araştırması, tir tir titrediği söylenen Wall Street’in yüreğine su serpecek cinsten.
NYT, Mamdani’nin gentrifikasyonun (soylulaşma) yaşandığı mahallelerde artan katılım ve Asya ve Hispanik toplulukların güçlü desteği sayesinde öne geçtiğini yazıyor.
“Demokratik sosyalist” Mamdani, Brooklyn’in zengin “brownstone” evleriyle çevrili mahallelerinde, Yukarı Manhattan’ın çeşitli mahallelerinde ve Queens’te Güney Asya kökenli nüfusun yoğun olduğu bölgelerde yüksek oy oranları elde etti.
New York’taki brownstone evlerinin pahalı olduğunu hatırlatmak isterim: Bu evlerin bu kadar pahalı olmasının ana nedenlerinden biri, basitçe nadir olmaları. Bu evlerin sayısı sınırlıdır ve daha fazlasını inşa etmek mümkün değil.
Yine NYT araştırmasından aktarıyorum: New York’taki ekonomik krizi çözmeyi vaat eden Mamdani, çoğunluğu üniversite mezunu olan bölgelerde ve orta ve yüksek gelirli mahallelerde rakiplerinden daha iyi bir performans gösterdi. Asya kökenli nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerin çoğunda kazanan Mamdani, Hispanik nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde ise başlıca takibi Cuomo’yu az farkla geride bıraktı.
İlginç bir veri: Cuomo, siyahi nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde ve düşük gelirli nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde daha fazla destek aldı. Mamdani ise, Manhattan’ın Upper West ve East Side bölgesinde, önemli bir kısmı Yahudi seçmenlerden oluşan yaşlı ve varlıklı seçmenleri kazanmakta zorlandı.
NYT araştırmasından olduğu gibi aktarıyorum:
“Şehrin ilk Müslüman ve Güney Asyalı belediye başkanı olacak Mamdani, Queens’teki Ridgewood ve Brooklyn’deki Greenpoint gibi genç, sol eğilimli seçmenlerin yaşadığı gentrifikasyon [soylulaşma] geçiren mahallelerde en yüksek oy oranını aldı. Güney Asyalı nüfusun yoğun olarak yaşadığı Queens mahallesi Jamaica Hills’teki seçmenler de Mamdani’yi büyük bir farkla tercih etti.”
Araştırma, Mamdani’yi yüksek ve orta gelirli New York ahalisinin ekseriyetle oy verdiğini gösteriyor. Düşük gelirli ahalinin neredeyse yarısı ise Cuomo’ya oy vermiş.
***
Joe Biden’ın ortadan kayboluşu ve Kamala Harris’in yenilgisi sonrasında Demokratlar içinde bir yeniden yapılanma arayışı olduğu biliniyor.
Mamdani’nin en önemli destekçilerinden New York Temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez’in eski danışmanı Saikat Chakrabarti, San Fransisco’da Nancy Pelosi’yi koltuğundan etmek için kolları sıvadı.
Teksas doğumlu ve Hindistan asıllı Silikon Vadisi gediklisi Chakrabarti, tam da “nepo bebek” sınıfından. Yazılım mühendisi bu aktivist, “Yeşil Mutabakat” ve “Yeni New Deal” hedefiyle biliniyor. “Amerika için Misyon” başlıklı manifestosunda, nükleer enerji karşısındaki bürokrasiden yakınıyor ve nükleerin yeniden kamuoyunda normalleşmesi için orduyu göreve çağırıyor, Nazilere sempatisiyle bilinen Hindu milliyetçisi Subhas Chandra Bose’nin fotoğrafının yer aldığı bir tişört giyiyor, “Adalet için Demokratlar” isimli “ilerici” grupta yer alıyordu.
Chakrabarti AOC kampanyasından atıldı, ama programı olduğu gibi sahipleniliyor. Nisan ayında NPR’da yer alan habere bakılırsa, aralarında Silikon Vadisi gediklisinin de yer aldığı genç bir kuşak, “yeni AOC’ler” olmaya adaydı. Trump’a karşı daha “agresif” olmayı savunan bu genç kuşak, eski Demokratlardan hiç memnun değildi.
Mamdani’nin de buraya oynadığını görmek güç değil. İlk başarının ardından, Memdani’nin kampanya ekibi “genele” seslenmenin yolları arıyor. Bir ara polise fonların kesilmesini savunan Mamdani, şimdi bu pozisyonundan geri adım atmış görünüyor.
Şirketlerin Mamdani’yi alt etmek için 20 milyar doları gözden çıkardığı ileri sürülüyor. Mamdani’nin kampanyası ise ilk etapta 8 milyar dolarıi hızla toplayabileceklerine inanıyor. Mamdani yanlısı süper PAC’ler, ne kadar para toplayabilecekleri konusunda herhangi bir sınırlama ile karşı karşıya değil ve “New Yorkers for Lower Costs” [Düşük Fiyatlar için New Yorklular] grubu, ön seçimlerde 1,5 milyon dolar topladı.
Wall Street Journal (WSJ) ise daha fazlasını yazıyor. Mamdani’ye verilen geniş desteğin, Wall Street’in son yıllarda nasıl değiştiğini ortaya koyduğunu öne sürüyor ve şöyle diyor:
“Bağışçıların işverenlerini listelediği şehir seçim kampanyası finans kayıtlarına göre, Mamdani’ye büyük bankalardan Cuomo’ya yapılan bağışlardan daha fazla bireysel bağış yapıldı. Fakat bunların çoğu, giderek büyüyen teknoloji personeli ve diğer finans dışı çalışanlar arasındaydı. Örneğin, üç Goldman Sachs yazılım mühendisi Mamdani’ye doğrudan bağış yaptığı belirtildi. Kayıtlara göre, Goldman’da sadece bir finansçı Cuomo’ya doğrudan bağış yaptı.”
Dahası, yine WSJ, Mamdani’yi sessizce destekleyen diğer bankacıların “kayıt altına alınacak şekilde” konuşmak istemediğini, hatta birinin “sahte isim” kullanmaya çalıştığını aktarıyor.
POLITICO’ya göre, ön seçim zaferinin ardından Mamdani, Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer ve Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries ile özel olarak görüştü. Her ikisi de “müesses nizam” New York Demokratları.
İki lider, Mamdani’ye hemen tam destek vermedi ama sosyal medya sitesi X’te onun hakkında olumlu yorumlar yaptı ve yakında kendisiyle yüz yüze görüşmeyi planladıklarını söyledi.
Mamdani’ye yakın ve isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir kişi, bu açıklamaları “olumlu yeşil ışık” olarak nitelendirdi ve ekibinin ön seçimlerden sonraki kısa sürede yaptıklarından “çok, çok umutlu” olduğunu söyledi.
Yine Mamdani, salı gecesi New York Başsavcısı Letitia James tarafından sahneye çağrıldı. James, Başkan Donald Trump ile girdiği hukuki mücadelelerle tanınan, eyaletin en sevilen ve en etkili Demokratlarından biri.
Bu hamle de, Mamdani’ye federal düzeyde Demokratların gözünde bir miktar meşruiyet kazandırmayı amaçlıyor gibi görünüyor. Eyaletin kongre heyetinin başkanı ve liberal Yahudi siyasi çevrelerin en saygın isimlerinden biri olan Temsilci Jerry Nadler, ön seçimlerde Mamdani’nin rakiplerinden birini destekledikten sonra çarşamba günü Mamdani’yi desteklediğini açıkladı.
***
Peki İsrail karşıtlığı? Filistin dostluğu?
Yahudi Kamu İşleri Konseyi (Jewish Council for Public Affairs) genel müdürü Amy Spitalnick, NYT’ye konuşuyor. Spitalnick, kendini “liberal Siyonist” olarak tanımlıyor. Siz bundan, “İsrail’in kendini savunma hakkı var ama iki devletli çözüm de belki olur” diyen türde Siyonistleri anlayın:
“Antisemitizmle ilgili meşru endişeler, hem belediye başkanlığı seçimlerinde hem de daha geniş anlamda üniversiteler ve demokrasi hakkındaki tartışmalarda, toplulukları birbirine düşürmek için istismar ediliyor.”
Bu türden bir “Filistin dostluğu” Batıda hayli yaygın. Amerikan Demokratları, her zaman “islamcı dostu” Britanya, kısmen Soros Vakfı bu şebekenin arkasında. Netanyahu’nun “beni devirmek isteyenlerin arkasında Soros var” demesi boşuna değil. Ortadoğu’da yeni bir “emperyalist mimari”nin İsrail merkezli mi, yoksa İsrail’in de yer aldığı daha geniş bir (Müslüman) ülkeler koalisyonu ile mi şekilleneceğine ilişkin bir kavga bu. Demokratlar ve ABD’deki “ilerici Demokratlar” ikincisine yakın. Mahmood’u, nihayetinde bir “liberal Siyonist” saymak mümkün.
***
Mamdani’nin babası, NYT’ye verdiği demeçte, Cape Town’da bir öğretmenin Zohran’ı, renginin ne olduğu sorusuna verdiği şaşırtıcı cevap nedeniyle şikayet ettiğini hatırlıyor. Sınıftaki diğer çocuklar beyaz, siyah veya renkli (Güney Afrika’da karışık ırktan insanlar için kullanılan bir terim) derken, Zohran “hardal” (mustard) cevabını vermişti. “Çok duygulandım,” diye hatırlıyordu Mahmood.
Aijaz Ahmad’a dönüyorum. Ahmad, Batıda “Üçüncü Dünya Edebiyatı” kategorisinin ortaya çıkışını incelerken, 1960’lı yıllarda Asyalı göçmenlerin küçük burjuva ve profesyonel (beyaz yakalı?) kesim içinde yerini almasına işaret ediyor. Ahmad, özellikle beşeri ve sosyal bilimler alanında, “postkolonyal” çalışmaların da yükselişi ile birlikte, Batılı üniversitelere giren göçmenlerin ekseriyetle kendi ülkelerinin üst sınıf ailelerine mensup olduklarına işaret eder. Bunlar eziliyorlardı; ama ezilmişliklerine kanıt olarak “sınıf”ı sunmaları mümkün değildi: işçi sınıfından değillerdi ve yerleştikleri yeni Batı ülkesinde de işçi sınıfından olmaya niyetleri yoktu. Bu yeni profesyonel takımı, sömürgecilikten faydalanan ailelerden geliyorlardı. Ahmad, bu nedenle yeni göçmen profesyoneller arasında marksizmin tukaka ilan edilip Edward Said’den mülhem oryantalizmin alıcı bulmasını manidar buluyordu. Batılı “beyaz” antikomünistler, sömürge dünyasından müthiş bir müttefik bulmuşlardı.
Mamdani, işte bu postkolonyal küresel entelijansiyanın meşru çocuğu olarak tarih sahnesine çıkıyor.
Amerika
Amerikan borsaları uçuşa geçti

Amerikan borsaları, son 3 aydaki kayıplarını büyük oranda telafi ederek büyük bir ralliye başladı.
S&P 500 dün yeni bir rekorun kıyısına gelerek, Donald Trump’ın nisan ayında açıkladığı “Kurtuluş Günü” gümrük vergilerinin ardından yaşanan trilyonlarca dolarlık çöküşten muazzam bir geri dönüş yaptı.
ABD’nin ekonomi politikası ve jeopolitik durumuyla ilgili belirsizliğin devam etmesine rağmen, S&P 500, nisan ayında yaklaşık %20 değer kaybetmeden önce, şubat ayında kaydettiği rekor seviyeye %0,1’den az bir farkla kapattı.
Endeks, o günden bu yana inişli çıkışlı bir seyir izleyerek toparlanmaya başladı ve dün gün içi işlemlerde kısa süreliğine rekorunu aştı.
Salı günü, teknoloji ağırlıklı Nasdaq 100, genel piyasayı geride bırakarak tüm zamanların en yüksek kapanışını kaydetti. Bu, Trump’ın İsrail ve İran’ın ateşkes üzerinde anlaştığını açıklamasının ardından geldi ve yatırımcıların olası bir petrol kriziyle ilgili endişelerini hafifletti.
Çözülmemiş jeopolitik çatışmalar ve Trump’ın hâlâ devam eden gümrük vergisi politikaları arasında, Capital Wealth Planning’in portföy yöneticisi Kevin Simpson, CNBC’ye “geri dönüşün büyüklüğüne şaşırdığını” söyledi.
Trump, nisan ayında tehdit ettiği en sert gümrük vergilerinin bir kısmını geri aldı ve o zamandan beri ABD’nin başka ülkelerle yaptığı ticaret anlaşmaları piyasaları memnun ediyor.
Simpson, yatırımcıların “mega cap teknoloji ve yapay zeka coşkusunun hakim olduğu bir piyasada düşüşleri satın almaya istekli” göründüğünü söyledi.
Nvidia, Çin’in DeepSeek’in ABD’li girişimlerden daha maliyet etkin olabileceği endişelerini hafifleten beklentilerin üzerinde kazançlarla bu hafta rekor seviyeye ulaştı.
Palantir, S&P 500 ve Nasdaq 100’de yıl başından bu yana en fazla değer kazanan şirket oldu. Wired’ın haberine göre, veri şirketi giderek yüksek ücretli devlet ihalelerine giriyor ve kısa süre önce Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) için bir “gözetim” platformu geliştirmek üzere 30 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı.
Wells Fargo stratejisti, iki faiz indirimi, “Büyük Harika Yasa”nın kurumlar vergisi indirimleri ve deregülasyonun nihayetinde şirket kazançlarını artıracağını ve piyasaları daha da yukarı taşıyacağını öngörüyor.
Fakat bu arada daha fazla dalgalanma da bekleniyor.
Amerika
ABD’den İran’a ‘teklif’: Uranyum zenginleştirmeden vazgeç, 30 milyar doları al

Trump yönetimi, nükleer silah elde etmesini engellemek amacıyla İran’a uranyum zenginleştirmeyi durdurması karşılığında 30 milyar dolarlık bir teklif sunmayı değerlendiriyor. CNN’in haberine göre, barışçıl nükleer program için kullanılacak bu fonun ABD yerine Arap ülkeleri tarafından sağlanması ve Washington’un müzakerelere liderlik etmesi planlanıyor.
ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, Tahran ile müzakerelere geri dönme çabaları kapsamında, İran’a barışçıl nükleer programını geliştirmesi için 30 milyar dolara kadar finansal erişim sağlama olasılığını tartıştığı bildirildi.
CNN‘in konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre, bu teklifin karşılığında Tahran’ın uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurması talep ediliyor ve bu maddenin “müzakereye açık olmadığı” vurgulanıyor.
Plana göre, paranın ABD tarafından değil, Arap ülkeleri tarafından sağlanması öngörülüyor. Bir yönetim yetkilisi, “ABD bu müzakerelere liderlik etmeye hazır. Birilerinin nükleer programın uygulanması için ödeme yapması gerekecek, ancak biz böyle bir taahhüt altına girmeyeceğiz,” dedi.
AB, İran’ın ABD saldırılarından önce Fordo’dan uranyum stoklarını çıkardığına inanıyor
Masadaki diğer teklifler
Amerikalı yetkililer, masada başka tekliflerin de olduğunu belirtti. Bu teklifler arasında İran’a yönelik bazı yaptırımların potansiyel olarak kaldırılması ve Tahran’ın yabancı bankalardaki 6 milyar dolarlık dondurulan varlıklarına erişim hakkı tanınması yer alıyor.
Bir diğer fikir ise ABD’nin Basra Körfezi’ndeki müttefiklerinin, ABD saldırılarında hasar gören Fordo nükleer tesisinin yerine, yine uranyum zenginleştirme kabiliyeti olmayacak şekilde yeni bir altyapı inşa etmesinin maliyetini karşılaması.
Washington’dan ‘kapsamlı barış’ hamlesi
Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, CNBC‘ye yaptığı açıklamada ABD’nin “kapsamlı bir barış anlaşması” yapmayı hedeflediğini söyledi.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, tüm tekliflerin İran’ın nükleer silah elde etmesini engellemeye yönelik olduğu vurgulandı.
Beyaz Saray, son iki haftada yaşanan olayların, yani İsrail ile karşılıklı saldırılar ve ABD’nin İran’ın nükleer merkezlerine yönelik saldırısının ardından Tahran’ın Washington’un şartlarını kabul edeceğini umuyor.
Uzmanlar şüpheli: Teklif ters tepebilir
CNN‘in aktardığına göre, İran uzmanları ise tam tersine, yaşananların ülke yönetimini nükleer silaha sahip olmaları gerektiği konusunda daha da ikna edeceğini düşünüyor.
Bu hafta başında İran parlamentosu, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile işbirliğinin askıya alınmasını onaylamıştı. İran yönetimi, 22 Haziran gecesi gerçekleşen ABD saldırısından önce de ajans yetkililerinin tesislerine erişimini önemli ölçüde kısıtlamıştı.
UAEA’nın mayıs ortası verilerine göre, İran’ın elinde yaklaşık 409 kilogram yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum bulunuyordu.
Bloomberg, bu miktarın teorik olarak on adet nükleer savaş başlığı üretmek için yeterli olduğunu yazmıştı. Ajansın Genel Direktörü Rafael Grossi, bu maddenin yerinin bilinmediğini bildirdi.
Tahran, saldırıya uğrayan tesislerdeki uranyum stoklarını önceden taşıdığını iddia ederken, UAEA ise stokların önemli bir kısmının saldırıdan kurtulmuş olabileceğini değerlendiriyor.
-
Görüş2 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu1 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi2 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savunma sanayiinde ‘Amerikan malı’ baskısı geri tepiyor
-
Avrupa1 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Dünya Basını5 gün önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Dünya Basını1 hafta önce
Foreign Policy: Çin İran’ı Destekliyor, İsrail’i Kınıyor
-
Görüş2 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?