Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Arap-Çin İş Konferansı ve Riyad Deklarasyonu’ndan öne çıkanlar

Yayınlanma

“Refah için İşbirliği” temasıyla düzenlenen 10. Arap-Çin İş Konferansı, ekonomik ve yatırım ortaklıklarının güçlendirilmesine ilişkin Riyad Deklarasyonu çerçevesinin duyurulmasıyla pazartesi günü Suudi Arabistan’ın başkentinde sona erdi.

Suudi Basın Ajansı’nın (SPA) bildirdiğine göre, deklarasyon Çin ile Arap ülkeleri arasında dokuz ana noktaya odaklanarak devam eden işbirliğinin temelini attı.

Bunlar; ekonomik ortaklıkları güçlendirmek, işbirliği için yeni fırsatları keşfetmek, girişimciliği desteklemek, araştırma ve bilimsel yenilikleri değiş tokuş etmek, beşeri sermayeyi geliştirmek için eğitim programları düzenlemek, pazar istikrarını sağlamak için işbirliğini etkinleştirmek, sosyoekonomik zorlukları ele almak, ekonomik entegrasyonu güçlendirmek ve yenilenebilir enerji kaynaklarını artırmak olarak sıralandı.

Konferansın ilk gününde çeşitli sektörlerde 30’dan fazla anlaşmayı kapsayan 10 milyar dolarlık yatırım anlaşmaları imzalandı.

İmzalanan en dikkate değer anlaşmalardan biri, Suudi Arabistan Yatırım Bakanlığı ile HiPhi markası altında elektrikli otomobiller üreten Çinli otonom sürüş teknolojisi geliştiricisi Human Horizons arasındaki 5,6 milyar dolarlık anlaşma oldu.

Anlaşma, otomotiv araştırma üretimi ve dağıtımı için bir ortak girişim kurmayı amaçlıyor.

Konferansın açılış gününde anlaşma imzalayan diğer kuruluşlar arasında Suudi Arabistan Sanayi Bakanlığı SABATCO ve Hong Kong merkezli Android geliştiricisi Hibobi Technology Ltd. de yer aldı.

SPA’nın bildirdiğine göre, Arap-Çin İş Konferansı, Arap ülkeleri ile Çin arasında 2022’de 430 milyar dolara ulaşan ticaretin arttığı bir dönemde geliyor.

Yalnızca Çin ile Suudi Arabistan arasındaki ticaret geçen yıl 106 milyar doları aştı ve bu 2021’e göre yüzde 30’luk bir büyüme oranını temsil ediyor.

Arap-Çin ortaklıklarında ‘dönüm noktası’

SPA’ya göre, Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın evsahipliğinde düzenlenen konferans, bugüne kadarki en büyük konferans ve Arap-Çin ekonomik ortaklıklarında bir “dönüm noktası” oldu.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin de, açılış konuşmasında Arap ülkeleri ile Çin arasındaki çok taraflı ekonomik işbirliğinin önemine vurgu yaptı.

Prens Faysal, “Refah için işbirliğine yönelik ortak tutkularımız, Arap ülkeleri ve Çin arasındaki ekonomik yatırım ilişkilerinde yer alan ortak bir karşılıklı vizyonu gösteriyor ve gelecek nesiller için daha iyi bir gelecek inşa etmek için birlikte nasıl çalıştığımıza ışık tutuyor” dedi.

Kuşak Yol ve Vizyon 2030’la ilişkili mega projeler

Konferansta Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi boyunca yenilenebilir enerji, mega projeler, turizm ve yatırım gibi önemli konuları da ele alındı. Ayrıca Kuşak Yol ve Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 ekonomik kalkınma ve çeşitlendirme planını uyumlulaştırma kapsamında projeler de ele alındı.

Yatırım fırsatlarını desteklemenin yanı sıra, kapanış gününün hedefi olarak, yalnızca finansal getirilere değil, aynı zamanda güçlü, uzun vadeli altyapının nasıl inşa edileceğine ve stratejik işbirliği yoluyla hem Arap ülkeleri hem de Çin için ortak çıkarlara yönelik çözümlere nasıl ulaşılacağına odaklanıldı.

Kapanış gününün gündemi, iki bölgeyi birbirine bağlayan daha dayanıklı tedarik zincirleri oluşturmanın yolları, gelişen dijital ekonomi ve Arap ülkeleri ve Çin’de iş büyümesini kolaylaştırmak için sermaye piyasası finansmanı üzerine odaklandı. Ayrıca, Suudi Arabistan’da yeni ilan edilen ve ülke içine yönelik stratejik FDI için yollar oluşturmayı amaçlayan Ekonomik Şehirler ve Özel Bölgeler Kurumu tarafından düzenlenen özel ekonomik bölgelere ilişkin bir sunum paylaşıldı.

Konferansın ikinci gününün açılış konuşmasını, Brezilya’nın eski başkanı ve BRICS tarafından kurulan çok taraflı kalkınma bankası olan Yeni Kalkınma Bankası’nın şu anki başkanı Dilma Rousseff yaptı.

Gelişmekte olan pazarlarda ve gelişmekte olan ekonomilerde altyapı ve sürdürülebilir kalkınma projeleri için kaynakları seferber etmek üzerine konuşan Rousseff, Arap dünyası ile Çin arasında devam eden ekonomik işbirliğinin faydalarını vurguladı.

Bir sonraki zirve Çin’de

Arap-Çin İş Konferansı, Arap dünyası ile Çin arasındaki ticari ilişkileri geliştirmek için 26 ülkeden kamu ve özel sektör liderlerini, karar vericileri, girişimcileri, yatırımcıları ve üst düzey yetkilileri ağırladı.

Suudi Arabistan Yatırım Bakanlığı (MISA), Arap Devletleri Ligi Genel Sekreterliği, Çin Uluslararası Ticareti Teşvik Konseyi ve Arap Odalar Birliği tarafından düzenlenen konferans ilk kez Suudi Arabistan’da yapıldı.

Arap-Çin İş Konferansı’nın 11.’sinin 2025’te Çin’de yapılması planlanıyor.

Suudi Enerji Bakanı ABD’nin eleştirilerine ‘kulak tıkadı’

Bu arada Konferansın öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Suudi Arabistan’a ziyarette bulundu. Biden yönetimi Çin’in Arap ülkeleri ile bağlarını güçlendirmesine yönelik endişelerini dile getirdi.

Pazar günü, ABD’nin Suudi Arabistan’ın Çin ile bağlarına yönelik eleştirisi sorulduğunda, Suudi Enerji Bakanı Prens Abdülaziz bin Salman, “Bunu tamamen görmezden geliyorum” dedi.

Suudi Bakan, “Bugün Çin’in liderliği ele geçirdiği ve liderliği sürdürmeye devam edeceği gerçeğini anladık. Çin ile rekabet etmek zorunda değiliz, Çin ile işbirliği yapmak zorundayız. Suudi Arabistan, sıfır toplamlı oyun denilen şeye girmek zorunda değil. Çok fazla küresel fırsat olduğuna inanıyoruz” ifadelerini kullandı.

DİPLOMASİ

Reuters: Ukrayna’ya askeri yardım koordinasyonunu ABD yerine NATO üstlendi

Yayınlanma

Reuters ajansına konuşan bir kaynağa göre, ABD, Ukrayna’ya yönelik Batı ülkelerinin askeri yardımlarının koordinasyon görevini Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) devretti.

Bu adım, önceden planlanmış olmasına rağmen birkaç ay ertelenmişti.

Ajans, bu kararın NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeden “savaşta daha aktif bir rol üstlenmesini” sağlayacağını belirtti.

Fakat diplomatlar, ABD’nin Kiev’e en büyük askeri desteği sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu değişikliğin etkisinin sınırlı kalabileceğini ifade etti.

Ajans ayrıca, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını hızla sona erdirmek istediğini, ancak bunu başarmak için nasıl bir yol izleyeceğini henüz açıklamadığını anımsattı.

NATO ülkeleri, temmuz ayında Washington’da düzenlenen bir zirvede, Ukrayna’ya askeri yardım sevkiyatının koordinasyonunun NATO’ya devredilmesine karar verdi.

Bu yeni yapı, NATO Güvenlik Yardım ve Eğitim Misyonu (NSATU) olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 700 kişilik bir personel kadrosuna sahip.

Misyonun merkezi, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde bulunuyor.

McFaul: Ukrayna, topraklardan feragat karşılığında NATO üyeliğine ikna edilmeli

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İsviçreli Büyükelçi Buch: Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular

Yayınlanma

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin erken sonlandırılmasının savaşın uzamasına ve ölümlerin artmasına yol açtığını belirtti. Batı’nın bu stratejisinin sadece Rusya’yı değil, tüm Batı’yı da zayıflattığını vurguladı.

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Türkiye’nin savaşın altıncı haftasında gerçekleştirdiği ve giderek olumsuz bir şöhrete bürünen Rusya-Ukrayna barış görüşmelerine dair değerlendirmede bulundu.

Antithèse adlı YouTube kanalına mülakat veren Ruch, müzakerelerin nasıl sonlandırıldığı ve Batı’nın bu süreçteki rolü üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Ruch, Batı’nın –özellikle İngiliz müttefikler ve Amerikalıların– müzakerelerin başarıya ulaşmasının eşiğinde olduğu bir dönemde bu süreci sonlandırdığını belirtti.

Bu kararın, Batı’nın Rusya’yı zayıflatma stratejisi kapsamında alındığını ifade eden Ruch, bu yaklaşımın hem Rusya’yı hem de Batı’yı zayıflattığını ileri sürdü.

“Bu kararı son derece ahlaksızca buluyorum, zira savaşın devam etmesi halinde ölümlerin on binlerce, hatta yüz binlerle ifade edilebileceği aşikardı,” diyen Ruch, bu kararın insani boyutunu vurguladı.

Ruch, Batı’nın müzakereleri sonlandırma kararını, Rusya’yı zayıflatma amacıyla erken alındığını ve bunun da savaşın uzamasına yol açtığını savundu.

Ruch, “Neden bu kadar çok insan öldü?” sorusunu sorarak, Batı’nın stratejisinin sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflattığını dile getirdi.

Avrupa’nın bu süreçte önemli ölçüde etkilendiğini belirten Ruch, “Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular,” dedi.

Savaşın devam etmesi durumunda ölümlerin artacağı ve çatışmaların daha da tırmanacağı konusunda uyarılarda bulunan Ruch, “Bu, insanlık adına büyük bir trajediydi,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, bugün yapılacak bir barış anlaşmasının bile Rusya’nın uzlaşmaya hazır olup olmadığına bağlı olduğunu belirten Ruch, sürecin son derece zorlu olduğunu vurguladı.

Öte yandan Ruch, kitabının yazılmasına neden olan süreç hakkında da bilgiler verdi. “Rusya’nın işgalinden sonra başladım, zira bu durumu önleyememiş olmamız mümkün değildi,” diyen Ruch, Batı’nın masada iki taslak anlaşma olmasına rağmen bunlara uymamasının savaşın uzamasına neden olduğunu söyledi.

Tarihçilerin bu dönemi bir gün yeniden ele almasının gerektiğini belirten Ruch, “Bu, belki de tarihçiler tarafından bir gün yeniden ele alınması gereken bir tartışma,” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreçteki rolüne de değinen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık konusunda Ukrayna ile çalışmak istediğini ve bu konuda görüşmeler yaptığını anlattı. “Türkler, Ukrayna için tarafsızlık kavramı üzerinde bizimle çalışmak istiyorlardı,” diyen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık modeli üzerine çalışmalar yaptığını ve bu sürecin önemli olduğunu belirtti.

Ruch, Batı’nın küresel bir gündemi olduğunu ve bu savaşla yüzleşmek için acelelerinin olmadığını ifade etti. Rusya’nın nükleer tehditlerini artırması ve Batı’nın buna karşı ne tür tedbirler alacağı konusundaki endişelerini dile getiren Ruch, kara birliklerinin NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açabileceğini ve bunun Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını vurguladı.

Ayrıca Ruch, savaşın yarın sona ereceğini düşünmediğini ve çözüm modelinin hala İstanbul’da müzakere edilenlere dayandığını belirtti. Tarafsızlık ve güvenlik garantileri konusundaki belirsizlikler nedeniyle bu sürecin ne kadar zor olacağını vurgulayan Ruch, “Bu savaşın yarın sona erdiğini göremeyeceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English