Bizi Takip Edin

AVRUPA

Berlin’de bir barış mitingi daha: Buz kırılıyor mu?

Yayınlanma

Yaklaşık bir yıl önce, yine yağmurlu bir Berlin’de bir araya gelen binlerce kişi, Alman hükümetinin Ukrayna savaşına dahlini protesto etmişti.

O sıralar Sol Parti’deki kriz ayyuka çıkmış, Sahra Wagenknecht ve arkadaşlarının kopuşu resmileşmişti. Sol Parti liderliğinin mitingden uzak durmaya karar vermesiyle birlikte, gösteriye henüz kurulmamış Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ve onun karizmatik lideri Sahra Wagenknecht damga vurmuştu.

Bu sefer, 3 Ekim mitinginde, tam olarak öyle olmadı. “Savaş bir daha asla – Silahları bırakın” sloganı ile Zafer Sütunu’nda düzenlenen gösteri, artık “binlerce”ye değil, “on binlerce” kişiye işaret ediyordu (organizatörler en az 40 bin kişiden bahsetti). Wagenknecht, elbette en çok aranan hatipti; ama bu sefer Sol Parti lideri Gesine Lötzsch de gelip konuşmasını yapıyordu. Türkiye kökenli örgütler de bu sefer daha yoğun bir katılım gösterdi.

Tarih de özel olarak seçilmiş gibiydi. 3 Ekim, Almanyaların “birleştiği”, ama aslında Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin Federal Almanya tarafından yutulduğu “Alman Birlik Günü.” 1990’lı yıllarda, tekrar birleşen bir Almanya’nın, tarihte daha önce en az iki kez yaptığı gibi, savaş isteyeceğinden korkanlar bulunuyordu. Berlin’in Ukrayna savaşı ile ilan ettiği “Zeitenwende” (dönüm noktası), bu korkuları doğrulamış gibi görünüyordu.

Rapçi S. Castro, konuşmalar başlamadan önce, “Kiev’de Hitler selamını görmezden geliyoruz çünkü zihinlerimiz yasaklı” sözlerinin yer aldığı bir şarkı söyleyerek mitingin ana fikrini özetliyordu.

Mitingin başında gösterinin organizatörü, Alman barış hareketinin veteranlarından diyebileceğimiz Reiner Braun, Gazze ve Lübnan’daki “ölümlere son verilmesi” çağrısında bulundu. 

Mitingin belki de en ilginç anları, SPD Federal Meclis üyesi Ralf Stegner kürsüye çıktığında yaşandı. Almanya’daki trafik lambası koalisyonunun en büyük üyesi SPD, Ukrayna’da savaş politikalarının da en büyük sorumlusu olarak görülüyor. Stegner, kısmen kendi partisi içinde “muhalif” gibi görünse de (ki mitinge katılıp konuşma yapmasının nedeni de buydu) konuşması sırasında “Rusya’nın saldırganlık savaşı” ve “Ukrayna’nın kendini savunma hakkından” bahsettiği sıralarda büyük bir ıslık ve yuhalama yağmuruna tutuldu. Almanya’nın yardımlarının, askeri yardımlar da dahil olmak üzere “insani amaçlı” olduğunu ileri süren Stegner’in konuşması ıslıklar nedeniyle kısa bir süre kesildi. Bu sırada organizasyon komitesi araya girerek, kalabalığa Stegner’in konuşmasına devam etmesi yönünde telkinde bulundu. Bağırışlar arasında SPD’li siyasetçi, partisinin barış hareketinin bir parçası olmaya devam ettiğini ileri sürdü ve Ukrayna’daki savaşın sonunda diplomatik bir çözüm bulunması gerektiğini söyleyerek nutkunu güç bela bitirdi.

Stegner’in, iki cami arasında binamaz olduğunu söylemek de mümkün. Mitingden önce, kendisinin de konuşmacı olduğu duyurulduğunda, bu sefer Yeşiller ve SPD tarafından topa tutulmuştu. SPD’li siyasetçi, önceki gün verdiği demeçte barış meselesinin “BSW ve AfD gibi partilere bırakılmaması gerektiğini” söylemişti.

Sahra Wagenknecht (solda) ve CSU’lu Peter Gauweiler

Mitingin bir başka sürprizi de, Bavyeralı muhafazakâr siyasetçi Peter Gauweiler’di. CSU’lu Gauweiler, kürsüden yaptığı konuşmada hayatında ilk kez bir barış mitingine katıldığını söyledi. Zaman zaman kalabalığa kahkahalar attıran bir konuşma yapan CSU’lu, “Eski dostu Oskar Lafontaine’i” de selamladı ve Kiev’e silah sevkiyatı söz konusu olduğunda “yangını benzinle söndüremeyeceğinizi” savundu.

Merakla beklenen Wagenknecht ise, barış hareketinin lideri konumuna gelmiş birinin özgüveniyle konuştu. Yuhalanan SPD’li Stegner’e “büyük saygı duyduğunu” söyledi ama SPD liderliğinin, Olaf Scholz ile Boris Pistorius’un artık barış hareketinin parçası olmadığını vurguladı. Yeşil Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock‘un “Almanya için bir güvenlik riski” olduğunu ilan etti ve onun gibi insanların ülkeyi giderek daha fazla savaşa sürüklediğini belirtti.

Kendisi için savaş başlatan herkesin suçlu olduğunu söyledi ve ekledi: “Ama lütfen çifte standart olmasın. Eğer Putin bir suçluysa, son yıllardaki pek çok savaştan sorumlu olan ABD’li politikacılara ne demeli?” BSW lideri, Almanya’ya yerleştirilmesi planlanan Amerikan orta menzilli füzelerinin de neredeyse tek eleştirmeni olarak öne çıktı.

Wagenknecht konuşmasının sonunda yazar Erich Maria Remarque’ın şu sözlerini aktardı: “Her zaman herkesin savaşa karşı olduğunu düşünürdüm, ta ki savaştan yana olanların, özellikle de gitmek zorunda olmayanların olduğunu öğrenene kadar.”

BSW lideri Sahra Wagenknecht

Wagenknecht’in alıntısı, Yeşil politikacı Anton Hofreiter ve FDP’li Marie-Agnes Strack-Zimmermann gibi “trafik lambası” koalisyonundan politikacılara atıfta bulunuyordu. Wagenknecht, bunların bir tabur oluşturup kendilerini savaşta kanıtlamaları gereken “savaş tacirleri” olduğuna işaret ediyor.

Ve sonra, Alman politikasının kalının da kalını bam teline vuruluyor. Geçen sene Filistin meselesine ilişkin ihtiyatın ağır bastığını yazmıştım. Bu sene kalabalıkta çok sayıda Filistin ve Lübnan bayrağı (ve tek tük de olsa Rusya bayrağı) görmek mümkündü; ama siyasi bağlamda pek bir farklılık olduğunu söylemek mümkün değil.

Örneğin Wagenknecht, Orta Doğu’ya bakarak, “İran İsrail’e füze attığında alkış tutmayı insanlık dışı” olarak nitelendirdi. Bununla birlikte, tartışmanın “Filistinli kurbanlar” için empatiden yoksun olduğunu söyledi ve “Teröristler terör ve savaşla durdurulamaz,” dedi.

Almanya’nın İsrail’e silah sevkiyatının durdurulmasını ve acil ateşkesi isteyen bazı başka BSW’li politikacılar da, sözlerine “Hamas terörü” ile başlama ihtiyacı duyuyorlar.

İsrail, varlığının sorgulanması teklif dahi edilemeyecek bir mutlak gerçeklik Almanya için; buna gerekçe olarak da Holokost’taki rollerini öne sürüyorlar. İsrail, Alman suçluluğunun çocuğu olarak varlığını sürdürüyor; öyle ki, bir Alman için İsrail’in olası yıkılışı, Almanya’nın olası yıkılışından daha önemli hale geliyor. Eski Şansölye Angela Merkel’in deyişiyle, İsrail’e destek Almanya’nın Staatsräson’u, Alman devletinin hikmeti, varlık nedeni olarak ilan ediliyor.

Yine de mitinge katılanların tamamen aynı frekansta olduğunu düşünmemek gerek. Örneğin Deutsche Welle’ye göre “gösterinin izole edilmiş bazı üyeleri” NATO’yu Ukrayna’nın doğusunda ve İsrail’i Gazze’de soykırım yapmakla suçlayan pankartlar taşıdı. Wagenknecht sonrası ağır toplar miting alanından ayrılır ve kalabalık da dağılmaya başlarken, Filistin Yönetimi’nin Viyana elçisi Salah Abdel-Shafi kürsüye çıktı ve İsrail’in bir yıldır soykırım yaptığını ve dünyanın buna sessiz kaldığını söyledi.

Daha sonra BDS hareketinin destekçisi, Orta Doğu’da Adil Barış için Yahudi Sesi’nden Iris Hefets ve aktivist Nadija Samour birlikte konuştu. Hefets, İsrail’in Filistin’de Almanya’nın desteğiyle soykırım yaptığını belirtti.

Her şeye rağmen, barış hareketinin Almanya’da istim aldığını, üzerindeki ölü toprağını biraz olsun attığını söylemek mümkün. Anaakım siyasette henüz büyük bir çatlak oluşmasa da, konuştuğumuz siyasetçiler özellikle eylül ayında Doğu Almanya’da yapılan eyalet seçimlerinde ortaya çıkan sonucun Berlin’i değiştirebileceğini düşünüyorlar. 3 Ekim mitingine katılımın daha yoğun olması, Sol Parti’den, hatta SPD’den ve CSU’dan bile bazı kimselerin gösteriye dahil olması buna ilişkin küçük ipuçları olabilir.

Federal düzeyde bir erken seçim ihtimali de biraz buna bağlı. Kasım ayında Federal Meclis’e 2025 bütçesi sunulmadan önce, eyalet seçimlerinde sağlam bir tokat yiyen trafik lambası koalisyonunun ölüm çanlarının çalınıp çalınmadığını duyacağız. Yine de, Almanya’da, en azından “her şeyin aynı kalması” için “bazı şeylerin değişeceği” bir döneme girildiği açık. 

AVRUPA

Birleşik Krallık’ta binlerce çiftçi parlamentoya yürüyecek

Yayınlanma

Birleşik Krallık’ta binlerce çiftçinin bugün (19 Kasım), İşçi Partisi hükümetinin değeri 1 milyon sterlinden fazla olan çiftliklere veraset vergisi uygulama planlarına karşı bir yürüyüş düzenlemesi bekleniyor.

The Telegraph’a göre organizatörler şu ana kadar protestoların “barışçıl” ve “yıkıcı olmayacağı” sözünü verirken, katılımcılardan davranışlarının “tarım endüstrisinin ya da etkinliğin koordinatörlerinin imajını zedelemeyeceğine” dair taahhütte bulunmaları istendi.

Fakat hükümet üzerindeki baskıyı arttırmak için “Fransız tarzı” taktikler uygulanması yönünde de çağrılar yapıldı ve organizatörler bakanların rotayı değiştirmemesi halinde eylemlerin artırılabileceğini öne sürdü.

Öneriler arasında çiftçilerin gübre atmayı reddederek su şirketlerini kanalizasyonla baş başa bırakacakları bir “kanalizasyon grevi” ve gıda üretiminin durdurulması çağrıları yer alıyor.

Tarım Forumunun kurucusu ve protestonun baş organizatörlerinden biri olan Clive Bailye, “Şimdilik salı günkü yıkıcı olmayan mitinge odaklandık, bunun ötesinde ne olacağını kim bilebilir?” diyerek daha radikal eylemlere kapıyı açık bıraktı.

Hükümet, çiftçilerin vergi artırımı nedeniyle greve gitmesi halinde acil durum planları hazırlıyor, fakat herhangi bir açığı ithalatla kapatabileceğine inandığı anlaşılıyor.

Toprakta veraset vergisi ne durumda?

Maliye Bakanı Rachel Reeves, geçen ayki ilk mali etkinliğini aile çiftliklerine yönelik yardımlarda yapılacak değişiklikleri duyurmak için kullandığında çiftçileri çileden çıkarmıştı.

Nisan 2026’dan itibaren değeri 1 milyon sterlinden fazla olan çiftlikler yüzde 20 veraset vergisine tabi olacak fakat bakanlar, tekil koşullara bağlı olarak, 3 milyon sterlin değerindeki çiftliklerin, kalan yardımlar dikkate alındığında vergisiz olarak devredilebileceğini savunuyor.

Halihazırda %40 olan veraset vergisi (IHT), genellikle vefat eden bir kişinin 325.000 sterlinlik bir eşiğin üzerindeki varlıklarının değeri üzerinden ödeniyor. Bu eşik 2030 yılına kadar uzatıldı.

Şu anda, bir emeklilik maaşında biriktirilen herhangi bir para buna dahil değil fakat Nisan 2027’den itibaren miras kalan emeklilik maaşları da dahil edilecektir.

Bu durum, bir kişi ölmeden önce harcanmamış emeklilik birikimleri nedeniyle daha fazla mülkün veraset vergisi ağına girmesine neden olacak.

Hükümet, 2027-28 yıllarında 10.500 ekstra mülkün veraset vergisi ödeyeceğini açıkladı.

Hükümete göre bu değişiklikler, önceki Muhafazakâr hükümetten devraldıkları “22 milyar sterlinlik mali boşluğu” kapatmak ve en zengin mülklerden bazıları tarafından istismar edilen bir boşluğu kapatmak için gerekli. 

Borçlu çiftçi aileleri topraklarını elden çıkarmak zorunda kalabilir

Fakat Ulusal Çiftçiler Birliği (NFU), değişikliklerin pek çok çiftçi ailesini topraklarını parçalamaya zorlayacağını söyledi.

Son rakamlar, her 20 mülkten birinden daha azının (%4’ün biraz üzerinde) veraset vergisi ödediğini gösteriyor. Bu da yılda yaklaşık 27.800 mülk için vergi ödendiği anlamına geliyor.

Bununla birlikte, Institute for Fiscal Studies düşünce kuruluşundaki iktisatçılar, mevcut kurallar altında 2032 yılına kadar mülklerin yaklaşık %7’sinin veraset vergisinden sorumlu olabileceğini tahmin ediyor.

Bu orandan çok daha fazla sayıda insan veraset vergisi yükümlüsü olabileceğine inanıyor. Temmuz 2023’te The Times gazetesi için yapılan bir YouGov anketi, üçte birinin öldüklerinde varlıkları üzerinden veraset vergisi ödenmesi gerekeceğini düşündüğünü ortaya koydu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ermenistan hükümetinde istifa depremi

Yayınlanma

Ermenistan hükümetinde önemli görevlerde bulunan dört isim istifa etti. Başbakan Nikol Paşinyan, bu istifaların kendi talebiyle gerçekleştiğini açıkladı.

Paşinyan, Facebook’ta yaptığı açıklamada, istifaların kişisel nedenlerden kaynaklanmadığını, sistemsel bir ihtiyaçtan doğduğunu belirtti. Şu ifadeleri kullandı: “Böyle bir talepte bulunmamın nedenleri kişisel değil, sistemsel. Fakat, bu isimlerin devletimizin gelişimine sağladığı katkıları inkar edemem. Kendilerine hizmetleri ve talebimi anlayışla karşıladıkları için teşekkür ederim.”

Görevlerinden ayrılan isimler arasında İçişleri Bakanı Vahe Gazaryan, Yolsuzlukla Mücadele Komitesi Başkanı Sasun Ha.atryan, Soruşturma Komitesi Başkanı Argişti Kyaramyan, Devlet Gelir Komitesi (Vergi Kurumu) Başkanı Rustam Badasyan ve Bölgesel İdareler Bakanı Gnel Sanosyan bulunuyor.

Soruşturma Komitesi Başkanı Kyaramyan, istifasının “kolluk kuvvetlerinin işleyişini yeniden değerlendirme süreci” ile ilişkili olduğunu ifade etti.

Radar Armenia‘nın haberine göre, iktidardaki Sivil Sözleşme partisinden milletvekilleri Hovik Aghazaryan ve Narek Zeynalyan da istifa etmeye hazırlanıyor.

15 Kasım’da Paşinyan, kolluk kuvvetlerinin çalışmalarını eleştirerek “sabrının taştığını” ifade etmişti.

Başbakan, özellikle Ermenistan’ın kırsal kesimlerinde 2018-2019 yıllarından beri, yani kendi iktidarından itibaren, yolsuzluk ve yaygın suçlardan şikayetlerin sürdüğünü vurguladı: “İnsanlar, geçmişte bazı kişilerden korktukları gibi hâlâ korkuyorlar. Bu da Ermenistan’da devlet otoritesinin zayıflığını gösteriyor. Ne yazık ki bu durum, güvenlik güçlerinin yetersiz olduğu anlamına geliyor.”

Paşinyan ayrıca yolsuzlukla mücadele politikalarının bazı başarılarına dikkat çekse de, bu konuda artık daha fazla müsamaha göstermeyeceğini belirtti: “Son üç-dört yılda pek çok başarıdan söz ettik. Ancak açıkça ifade ediyorum, bu süreç burada sona eriyor. Size daha fazla taviz verecek durumda değilim. İstediğiniz her şeyi verdim ama artık tolerans göstermeyeceğim.”

Ermenistan’da ‘askeri darbe girişimi’ iddiası

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’te halka ‘savaşa hazırlık’ broşürü dağıtıldı: Sivillere ne öğretiliyor?

Yayınlanma

Yazar

İsveç’te beş milyondan fazla aileye, ‘Krizin veya Savaşın Gelmesi Durumunda’ başlıklı bir broşür gönderilecek. 

Broşür, İsveç Sivil Acil Durum Ajansı (MSB) tarafından hazırlandı ve dağıtımına dün (18 Kasım) başlandı. 

Halkı savaş ya da kriz durumlarına hazırlamak amacıyla dağıtılan ve en başında “Bu broşür İsveç’teki tüm evlere gönderilmektedir” ifadelerinin yer aldığı bu broşür aslında yeni değil, içeriği güncellenmiş bir broşür.

İsveç, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana benzer broşürler dağıtıyor. En son 2018 yılında, 57 yıllık bir aranın ardından dağıtılmıştı. 

Dağıtımına dün başlanan son broşürün içeriğinin ise 3’te 1 oranında artırıldığı belirtiliyor. 

32 sayfalık broşürde savaş, doğal afetler veya siber saldırılar gibi olağanüstü durumlara nasıl hazırlık yapılacağına dair talimatlar yer alıyor.

Broşürün giriş sayfasında şu ifadeler yer alıyor:

“İsveç Halkına

Zor bir dönemde yaşıyoruz. Çevremizde savaşlar sürüyor. Terör, siber saldırılar ve yanıltıcı bilgiler bizi zarar vermek ve etkilemek için kullanılıyor.

Tehditlere karşı koymak için birlik olmamız ve ülkemizin sorumluluğunu üstlenmemiz gerekiyor. Saldırıya uğrarsak, İsveç’in bağımsızlığını ve demokrasisini savunmak için hep birlikte mücadele etmeliyiz.

Dayanıklılık, her gün ailemiz, iş arkadaşlarımız, dostlarımız ve komşularımızla birlikte inşa ettiğimiz bir güçtür.

Bu broşürde, kendinizi nasıl hazırlayabileceğinizi ve kriz ya da savaş durumunda ne yapmanız gerektiğini öğreneceksiniz.

Siz, İsveç’in hazırlık gücünün bir parçasısınız.”

Broşür, İsveç’in savaş hazırlıkları ve halkın yapması gerekenler 21 alt başlığa ayrılmış. Bu başlıklar savunma, hazırlık seviyesi, savunma yükümlülükleri, uyarı sistemleri, hava saldırıları, evde hazırlık, tahliye, sığınaklar, psikolojik savunma, dijital güvenlik, terör saldırısı, hava koşulları, bulaşıcı hastalıklar, ekstra desteğe ihtiyaç duyanlar, evcil hayvanı bulunanlar, çocuklar ve önemli telefon numaraları gibi maddelerden oluşuyor.

“Belirsiz bir dünya hazırlık gerektirir” ifadeleriyle başlayan yönergede, “İsveç’e yönelik askeri tehdit arttı ve en kötüsüne, silahlı saldırıya hazırlıklı olmalıyız” ifadelerine yer veriliyor. 

‘Kar amacı gütmeyen kuruluşlar ve dini topluluklar’

Halka savaş durumunda ‘direnişin olmadığına dair haberlere inanmamaları’ salık verilirken, insanlardan ‘savunma kapsamında misyonları olan örgütlere’ katılmaları tavsiye ediliyor. Bu bağlamda, ‘kar amacı gütmeyen kuruluşlarla dini toplulukların da önemli katkılarda bulundukları’ vurgulanıyor.

İsveç’in savunma stratejisinin tarif edildiği bölümde ise, önceki bildirilerden farklı olarak ‘NATO üyesi ülke’ vurgusu yapılıyor ve “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” sloganına yer veriliyor. 

Herhangi bir saldırı durumunda, hangi sinyalin ne anlama geldiği detaylı bir şekilde aktarılan broşürde, hava saldırısı ve benzeri durumlarda halkın sığınak, barınak, tünel, metro istasyonu gibi yerlere sığınabileceği aktarılıyor. 

Broşürde ayrıca, halktan savaş durumunda kullanılmak üzere gerekli su ve erzağı biriktirmeleri söyleniyor ve insanların bunları idareli kullanabilmesine yönelik yönergeler yer alıyor. Aynı şekilde, insanların iletişim kurabilecekleri ve güncel haberleri alabilecekleri elektronik gereçlerin çalışması için detaylı bir tarif yapılıyor. 

Savaş durumunda yaşama dair detaylı bilgi aktarılan broşürde ‘tuvalet eğitimi’ bile var. “Sular kesildiğinde hijyeninize dikkat edin” ifadelerinin yer aldığı broşürde, “Sifonunu çekemesen bile tuvalete işeyebilirsin” ifadelerine yer veriliyor.

MSB ayrıca, halkın sığınabilecekleri barınakların mavi üçgenli turuncu bir kareye sahip bir işarete sahip olduğu bilgisini veriyor.

 

Psikolojik savunma

Broşürün dikkat çekici bir diğer başlığı ise, ‘Psikolojik Savunma’ bölümü. Bu bölümde MSB, ‘yabancı güçlerin’ sosyal medyada dezenformasyon yaptığını öne sürerek şu açıklamaya yer veriyor:

“Yabancı güçler ve İsveç dışındaki diğer aktörler bizi etkilemek için dezenformasyon, yanıltıcı ve propaganda kullanıyor. Etkileme girişimleri günlük olarak, çoğunlukla çevrimiçi ortamda ve sosyal medyada gerçekleşiyor. Amaç güvensizlik yaratıp kendimizi savunma irademizi kırmak.”

Aynı bölümde yer alan “Yalnızca güvenilir kaynaklardan geldiğini bildiğiniz bilgileri paylaşın ve yetkililerden teyit edilmiş bilgi isteyin” notu ise, hazırlıkların sıcak savaştan da önce, şimdiden başladığını gösterir nitelikte. 

Uzun şifreler ve ulusal güvenlik

‘Dijital güvenlik’ bölümündeyse, “Bilgilerinizi hem evde hem de işte güvenli bir şekilde ele alarak İsveç’in dayanıklılığının güçlendirilmesine katkıda bulunursunuz” notuyla, vatandaşlardan uzun şifreler oluşturmaları ve bilgilerini USB belleklerde yedeklemeleri isteniyor. 

Broşürde yer almayanlar

Söz konusu broşür sivillere yönelik olsa da, İsveç’in savaş hazırlıkları sığınak ve önemli numaralar listesinden çok daha fazlası. 

İsveç, NATO’ya resmen katıldığı Mart 2024’ten bu yana hem doğal olarak, hem de İsveç siyasetinin politik yönelimi gereği Atlantik güvenlik stratejisinin hızlı ve istekli bir paydaşı oldu. 

Son olarak, İsveç ve Birleşik Krallık arasında CV90 zırhlı araçlarının bilişim teknolojisi modernizasyonuna yönelik, bütçesi 24 milyon euro’ya varan bir anlaşma yapıldı. İsveçli MilDef şirketi, dayanıklı BT ekipmanlarının temini için BAE Systems ile bir sözleşme imzalayarak savaş koşullarında iletişim ve yönetim güvenilirliğini artırmayı hedefliyor.

Bir zamanlar ‘tamamen tarafsız politikalarıyla’ tanınan İskandinav ülkelerinin ‘barış yanlısı’ söylemleri, keskin bir şekilde saldırgan ve hatta savaşçı bir söylemle değiştiriliyor. 

Bu yıl içerisinde, İsveç Sivil Savunma Bakanı Carl-Oskar Bolin, 8 Ocak’ta Sälen’de düzenlenen yıllık güvenlik konferansında yaptığı konuşmada, ‘savaşın İsveç’e yarın gibi erken bir tarihte gelebileceğini’ söylemişti. İsveçlileri aktif bir şekilde hazırlanmaya ve her an saldırı beklemeye çağıran Bolin’e, Silahlı Kuvvetler Başkomutanı Mikael Büden de destek vererek, “Doğu Avrupa’da olup bitenlerin sadece bir başlangıç olduğunu” söylemişti. 

Devam eden enformasyon savaşı nedeniyle çok gündeme gelmese de, Washington, 2024 yılını Kuzey Avrupa’nın neredeyse tüm ülkeleriyle yeni ikili anlaşmalar imzalayarak, mevcut anlaşmaları yenileyerek, yerel askeri üsleri ve hava alanlarını kullanma ve buralara silah yerleştirme fırsatı elde ederek tamamlıyor. 

Örneğin, 5-14 Mart tarihleri arasında düzenlenen Nordic Response-24 tatbikatı başta ABD olmak üzere ittifak birliklerinin bölgede konuşlanmasını ve Norveç, İsveç ve Finlandiya’da ortak bir operasyonu içeriyordu. 

Bir NATO üyesi olarak İsveç de, savunma harcamalarını GSYİH’sinin yüzde 2’sine çıkarma hedefini çoktan önüne koydu. Ancak ülkenin askerileşmesi bununla sınırlı değil. 

İsveç, NATO’ya resmen katılımından birkaç ay önce, 5 Aralık 2023 tarihinde ABD ile önemli bir savunma işbirliği anlaşması imzaladı. 

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ve İsveç Savunma Bakanı Pal Jonson tarafından imzalanan anlaşma Amerikan kuvvetlerine İsveç’te belirli konuşlanma bölgelerine erişim ve ekipman konumlandırılması imkanı tanıyor. 

Ayrıca, ülkenin güneybatı kesiminde bulunan Göteborg deniz üssü ve İsveç’in tek hava savunma alayının konuşlandığı Halmstad kenti de kritik bir konumda. Burada, tatbikatların bir parçası olarak, Kuzey Denizi’nden Baltık Denizi’ne uzanan ve Danimarka takımadalarından geçen önemli ulaşım yollarının korunması tatbik edildi. Bu adımlar, Norveç’e artık sığmayan ABD askeri askeri stoklarının bir kısmının İsveç’e, bir kısmının da Finlandiya’ya aktarılması anlamına geliyor.

İsveç neden önemli?

İsveç’in kuzeyindeki Lulea’da büyük bir hava üssü bulunuyor. Vidsel yakınlarında İsveç Hava Kuvvetleri’ne ait 2.300 metre uzunluğunda bir piste sahip 5 bin kilometrekarelik bir askeri havacılık test alanı, Vidsel füze alanı ve savunma şirketi Enator Miltest’in füze alanı bulunuyor. Bu pist aynı zamanda nükleer silah taşıma kapasitesine sahip ABD F-35 savaş uçaklarını barındırabilecek kapasitede. 

Ayrıca, İsveç’in en kuzeyinde, yani Kuzey Kutup Dairesi’nde bulunan Kiruna kasabasında da bir sivil ‘uzay limanı’ (Esrange Uzay Merkezi) var ve burası da ABD’nin yetki alanına devredilen nesneler listesinde yer alıyor. Ülkenin orta kesiminde bulunan Östersund şehri de dikkat çekici özelliklere sahip. Bu bölge, büyük olasılıkla, askeri teçhizatın, yakıt ve yağlayıcıların depolanması için kullanılacak.

İsveç’in dönüşümü ne anlama geliyor?

İsveç’in ‘savaşçı’ dönüşümü yalnızca İsveç’le ilgili değil. 

Yalnızca son bir yılda askeri alanda yaşanan bu gelişmeleri alt alta koyduğumuzda, karşımıza ABD’nin Doğu Avrupa ve İskandinavya bölgesini Rusya ile savaşa hazırladığı gerçeği ortaya çıkıyor. 

Böyle bir hazırlığın en önemli ayağı, kamuoyunun hazırlanması. Yalnızca iki ay önce, Litvanya da aynı İsveç gibi, vatandaşlarına savaş durumuna hazırlık broşürü dağıtmıştı.

İttifakların genişlediği, askeri harcamaların ve ikili anlaşmaların arttığı, bölgenin hızla sıcak savaşa sürüklendiği bu tabloda, Avrupa halklarına ise ellerine tutuşturulan broşürlerle nasıl saklanacağını öğrenmek düşüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English