Bizi Takip Edin

Asya

Çin eski nesil çip üretimini artırıyor; AB ve ABD ‘endişeli’

Yayınlanma

ABD’li ve Avrupalı yetkililer, Çin’in eski nesil yarı iletkenlerin üretimine hız vermesinden giderek ‘daha fazla endişe duyuyor’ ve sektörün genişlemesini kontrol altına almak için yeni stratejiler tartışıyor.

ABD Başkanı Joe Biden, Çin’in yapay zeka (AI) modellerine ve askeri uygulamalara güç veren gelişmiş çipleri güvence altına alma yeteneği üzerinde geniş kontroller uyguladı fakat Pekin’in buna cevabı, yasaklanmamış eski çipler için fabrikalara milyarlarca dolar akıtmak oldu. Bu tür çipler, akıllı telefonlar ve elektrikli araçlardan askeri donanıma kadar birçok ürün için kritik bileşenler olarak küresel ekonomide hâlâ çok önemli.

Bloomberg’e konuşan konuyla ilgili bilgi sahibi kişilere göre, bu durum Çin’in potansiyel etkisiyle ilgili ‘yeni korkulara’ yol açtı ve Asya ülkesini ‘daha fazla dizginleme’ görüşmelerini tetikledi. Bu kişiler, ABD’nin çiplerin Çin için bir ‘koz’ haline gelmesini önlemeye kararlı olduğunu söyledi.

Ticaret Bakanı Gina Raimondo, geçen hafta American Enterprise Institute’ta düzenlenen bir panelde bu meseleye değindi. Raimondo, “Çin’in olgun çiplerin ve eski çiplerin fazla kapasitesini sübvanse etmek için akıttığı para miktarı… Bu, üzerinde düşünmemiz ve müttefiklerimizle birlikte çalışarak önüne geçmemiz gereken bir sorun,” dedi.

Biden yönetiminden üst düzey bir yetkiliye göre, harekete geçilmesi için bir zaman çizelgesi bulunmamakla ve bilgi toplanmaya devam edilmekle birlikte, ‘tüm seçenekler masada.’

Eski tip çipler hâlâ kritik önemde

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü yorum yapmayı reddederken, Avrupa Komisyonu sözcüsü kurumun çıkarlarını korumak için gerekli önlemleri alacağını ve bölgenin hem olgun hem de gelişmiş çipler için yabancı firmalara bağımlılığını azaltmak için çalıştığını söyledi.

En gelişmiş yarı iletkenler en ince aşındırma teknolojisi kullanılarak üretilenler ve günümüzde 3 nanometre son teknoloji ürünü kabul ediliyor. Eski çipler tipik olarak on yıldan daha uzun bir süre önce tanıtılan 28 nanometre veya üzeri ekipmanla yapılanlar.

Üst düzey AB ve ABD yetkilileri, Pekin’in hem ekonomik hem de güvenlik nedenleriyle bu pazara hakim olma çabasından endişe duyuyor. Yetkililer, Çinli şirketlerin gelecekte eski çiplerini küresel piyasalara sürerek güneş enerjisi sektöründe olduğu gibi yabancı rakiplerini işlerinden edebileceğinden endişe duyduklarını belirttiler.

Bu kişiler, Batılı şirketlerin bu yarı iletkenler için Çin’e bağımlı hale gelebileceğini söyleyorlar. Çin’den bu tür kritik teknoloji bileşenleri satın almak, özellikle de silikon savunma ekipmanlarında ihtiyaç duyuluyorsa, ‘ulusal güvenlik riskleri yaratabilir.’

Eski çiplerin önemi, Apple ve otomobil üreticileri de dahil olmak üzere Covid-19 salgınının zirvesinde şirketleri sarsan tedarik şoklarıyla ortaya çıktı. Çip kıtlığı işletmelere yüz milyarlarca dolarlık satışa mal oldu. Güç yönetim devreleri gibi basit bileşenler, akıllı telefonlar ve elektrikli araçlar gibi ürünlerin yanı sıra füzeler ve radar gibi askeri teçhizat için de bu çipler gerekli.

Çin, litografi makineleri üretiminde de atakta

Öte yandan Çin, şimdiye kadar özellikle Hollanda menşeli ASML’nin tekelinde olan çip üreten makineler sektöründe de atılım yapmaya hazırlanıyor.

Global Times’ta yer alan habere göre, Çin 28 nanometrelik ilk yerli litografi makinesini yıl sonunda piyasaya sürecek. Shanghai Micro Electronics Equipment Group (SMEE) 28 nm daldırma litografi makinesi geliştirmeye kararlı ve ilk yerli üretim SSA/800-10W litografi makinesinin 2023 yılı sonuna kadar pazara sunulması bekleniyor.

Pekin merkezli yarı iletken endüstrisi analisti Zhang Hong Salı günü Global Times’a yaptığı açıklamada, bunun endüstri için büyük bir atılım olacağını ve yaygın olarak kullanılan cihazların gereksinimlerini karşılayan yerli çiplerin üretileceğini söyledi.

Sektör kaynakları, 2002 yılında kurulan SMEE’nin Çin’in önde gelen litografi makinesi üreticilerinden biri olduğunu ve iç pazarın yaklaşık yüzde 80’ini oluşturduğunu söyledi. Reuters, şirketi ASML’ye karşı Çin’in tek potansiyel rakibi olarak tanımlamıştı.

SMEE’nin web sitesinde, düşük kaliteli çipler üretmek için uygun bir teknoloji olan 90 nm düğüm standardında çip üretebilen makineler geliştirdiği belirtiliyor.

Asya

Pakistan, Hindistan’ın saldırısına yanıt verdi

Yayınlanma

Hindistan ve Pakistan, geçen ay Hindistan’ın kontrolündeki Keşmir’de turistlere yönelik ölümcül terör saldırısının ardından Yeni Delhi’nin komşusuna hava saldırıları düzenlemesiyle açık askeri çatışmaya girdi.

Hindistan’ın saldırısı komşusuna yönelik son yılların en kapsamlı askeri saldırısı olarak değerlendirildi. Pakistan ise saldırıya yanıt olarak beş Hindistan askeri uçağını ve bir savaş drone’unu düşürdüğünü iddia etti.

Hindistan, Pakistan’daki “terörist altyapı” ve Pakistan’ın idare ettiği Keşmir’in bir kısmına “hassas saldırılar” düzenlediğini açıkladı.

Hindistan Savunma Bakanlığı saldırıların yerlerini belirtmedi, ancak “Pakistan’ın askeri tesislerinin hedef alınmadığını” söyledi. Saldırıların “odaklanmış, ölçülü ve tırmanmaya yol açmayacak nitelikte” olduğunu belirtti.

Pakistan’ın askeri sözcüsü Ahmed Sharif Chaudhry, gazetecilere verdiği demeçte, Hindistan’ın çarşamba sabahı erken saatlerde saldırıya başlamasından bu yana 26 Pakistanlı’nın öldüğünü, 46 kişinin yaralandığını söyledi. Chaudhry, 120 milyon nüfuslu ülkenin kalbinde yer alan Pencap eyaletinde Hindistan’ın saldırılarında 16 kişinin öldüğünü, ölenler arasında iki üç yaşındaki kız çocuğu ve yedi kadın olduğunu ekledi.

Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, Hindistan’ın saldırılarını “savaş eylemi” olarak nitelendirdi ve X sosyal medya platformunda, ülkesinin “güçlü bir şekilde yanıt verme hakkına sahip olduğunu ve güçlü bir yanıtın verildiğini” söyledi.

Pakistanlı askeri ve diplomatik yetkililer Financial Times‘a, çarşamba günkü çatışmada üç Fransız yapımı Rafale ve iki Rus yapımı uçak dahil olmak üzere beş Hindistan savaş uçağını düşürdüklerini söylediler.

Uçakların Hindistan hava sahasından Pakistan’a ateş açmaya çalıştığını iddia eden yetkililer, Hindistan’ın Keşmir bölgesinde uçakları düşürerek karşılık verdiklerini söylediler.

Hindistan, Pakistan’ın iddialarını henüz doğrulamadı.

Cammu ve Keşmir: Yarım asırlık çatışmanın tarihi

Keşmir bölgesinde egemenlik iddia eden iki komşu ülke arasındaki çatışma, 22 Nisan‘da Hindistan’ın kontrolündeki Keşmir’in turistik bölgesi Pahalgam’da silahlı kişilerce 25 Hint ve bir Nepal vatandaşının öldürülmesiyle tırmandı.

Modi, saldırının sorumlularını “bulup, izleyip, cezalandıracağına” söz verdi.

Hindistan, herhangi bir yetkiliye atfedilmeyen bir açıklamada, Pahalgam saldırısında “Pakistan merkezli teröristlerin açıkça karıştığını gösteren güvenilir ipuçları, teknik bilgiler, hayatta kalanların ifadeleri ve diğer kanıtlar” olduğunu söyledi.

Keşmir polisi, saldırıyla bağlantılı olarak iki Pakistan vatandaşı da dahil olmak üzere üç kişiyi aradıklarını ve bu kişilerin 2008’deki Mumbai terör saldırılarının sorumlusu olan Lashkar-e-Taiba örgütüyle bağlantılı olduğunu açıkladı.

Pakistan, Keşmir’deki saldırıyla herhangi bir ilgisi olduğunu reddetti ve bağımsız bir soruşturma yapılması çağrısında bulundu.

Pahalgam saldırısına yanıt olarak Hindistan, Pakistan ile İndus nehri havzasında su paylaşımına ilişkin anlaşmayı askıya aldı ve iki ülke ilişkilerini keskin bir şekilde düşürdü, hava sahasını ve limanlarını kapattı, ticareti askıya aldı ve kara sınırlarını kapattı.

Hindistan ve Pakistan orduları olası bir çatışmaya hazırlık olarak kapasitelerini güçlendiriyor

Sindoor Operasyonu

Hindistan, çarşamba günü Pakistan’a düzenlenen saldırıyı, Hindu kadınların saçlarının ortasına sürdükleri ve geleneksel Hindu evlilik sembolü olan kırmızı işarete atıfta bulunarak “Sindoor Operasyonu” olarak adlandırdı.

Saldırıdan sonra, Pahalgam’da saldırıya uğrayan balayı çiftinin, karısının kocasının cesedinin yanında diz çökmüş haldeki fotoğrafı Hindistan’da yaygın olarak paylaşıldı.

Hindistan, Pakistan’ın olası askeri misillemesine hazırlık yapıyordu. Salı günü, gece yarısı saldırılarından önce, Hindistan İçişleri Bakanlığı, acil durum hazırlığı ve sivil savunma için ülke çapında tatbikat yapılmasını emretti.

Pakistan lideri Şerif, çarşamba sabahı ulusal güvenlik komitesi toplantısı çağrısı yaptı. Pakistan, hava sahasını kapattı ve idare ettiği Keşmir bölgesinde, başkent İslamabad’da ve 120 milyondan fazla insanın yaşadığı Pencap eyaletinde okulları kapattı.

Hindistanlı uluslararası ilişkiler analisti C Raja Mohan, “Önümüzdeki saatlerde Pakistan’dan bir tür misilleme olacak” dedi. “Bu arada, perde arkasında diplomasi devam ediyor ve ABD de bir şekilde müdahil olacak” diye ekledi.

Hem Hindistan hem de Pakistan ile yakın ilişkileri olan Washington, itidal çağrısında bulundu. ABD Başkanı Donald Trump, saldırıları “utanç verici” olarak nitelendirerek, çatışmanın “çok yakında sona ermesini” umduğunu söyledi.

Her iki ülkeyle de sınırı olan Çin, Hindistan’ın askeri operasyonunu “üzücü” olarak nitelendirerek, her iki tarafa da itidal çağrısında bulundu.

Hindistan ve Pakistan’ın daima birbirlerine ve Çin’e komşu olacağı ifade edilen açıklamada, taraflara barış ve istikrarın genel yararına hareket ederek, sakin ve itidalli davranma, durumu daha karmaşık hale getirecek adımlardan kaçınma çağrısı yapıldı.

Türkiye’den de tepki geldi. Pakistan ile Hindistan arasında yaşanan gelişmeleri endişeyle takip ettiklerini bildiren Dışişleri Bakanlığı, “Sivilleri hedef alan saldırıları kınıyoruz” dedi.

Bakanlığın açıklamasında “Dün akşam (6 Mayıs) Hindistan tarafından düzenlenen saldırı topyekun bir savaş riskini ortaya çıkarmıştır. Bu tür kışkırtıcı adımları ve siviller ile sivil altyapıyı hedef alan saldırıları kınıyoruz” ifadeleri kullanıldı.

Hindistan ve Pakistan savaşır mı?

Okumaya Devam Et

Asya

Cammu ve Keşmir: Yarım asırlık çatışmanın tarihi

Yayınlanma

Hindistan ile Pakistan arasında on yıllardır süren Cammu ve Keşmir anlaşmazlığı, bölgenin statüsü konusundaki belirsizlik ve sık sık yaşanan çatışmalarla devam ediyor. Son olarak 22 Nisan 2025’te yaşanan ve 26 turistin ölümüne yol açan saldırı, iki nükleer güç arasındaki gerilimi yeniden tehlikeli bir boyuta taşıdı ve Hindistan’ın İndus Suları Anlaşması’nı askıya almasına neden oldu.

Hindistan ile Pakistan arasında on yıllardır devam eden Cammu ve Keşmir sorunu, 22 Nisan 2025’te Pahalgam kentinde 26 turistin Direniş Cephesi adlı bir grup tarafından öldürülmesiyle yeniden alevlendi. Yeni Delhi, bu örgütü ABD, Rusya, Hindistan ve diğer bazı ülkelerde terör örgütü olarak tanınan ve yasaklanan Pakistan merkezli Leşker-i Tayyibe’nin bir kolu olarak görüyor. Saldırının ardından Hindistan, Pakistan ile 1960’ta imzalanan ve 1965 ile 1971’deki savaşları atlatan İndus Nehri sularının paylaşımına ilişkin anlaşmayı askıya aldı ve iki ülke arasındaki tek kara sınır kapısını kapattı.

Hindistan altkıtasının kuzeybatısında, Himalayalar ve Tibet’in eteklerinde yer alan Cammu ve Keşmir, 1846’dan itibaren ayrı bir prenslik iken, 1947’den bu yana Hindistan ve Pakistan arasında bir anlaşmazlık konusu oldu. İki ülke, Cammu ve Keşmir için 1947-1948, 1965 ve 1971 yıllarında üç kez savaştı, 2003’ten beri kırılgan bir ateşkes yürürlükte olsa da bölgenin statüsü hâlâ çözüme kavuşturulamadı. Ekim 2019’a kadar Hindistan’ın kontrolündeki Cammu ve Keşmir eyalet statüsündeyken, daha sonra Cammu ve Keşmir ile Ladakh olmak üzere iki birlik toprağına bölündü.

Cammu ve Keşmir’in Hindistan kontrolündeki bölümünde ayrılıkçı eğilimler güçlü olup, 1980’lerin sonlarından itibaren bölgenin kendi kaderini tayin hakkını veya Pakistan’a katılmasını savunan muhalif ve terörist gruplar faaliyet gösteriyor. Yeni Delhi, İslamabad’ı düzenli olarak bu gruplara maddi ve mali destek sağlamakla suçluyor.

Bölgenin coğrafi yapısı ve nüfusu incelendiğinde, Cammu ve Keşmir’in 222 bin 236 kilometrekarelik bir alana sahip olduğu ve 2011 nüfus sayımına göre 12 milyon 541 bin 302 kişilik bir nüfusa ev sahipliği yaptığı görülüyor. Bölge, etnik ve dini açıdan birbirinden oldukça farklı üç bölgeden oluşuyor: Keşmir Vadisi sakinlerinin yüzde 97,2’si Sünni Müslüman iken Hindular (Keşmirli Brahman Panditler) yüzde 2’den az. Cammu’da Dogri dilini konuşan Hindular (yüzde 65 civarında) çoğunlukta olmakla birlikte önemli bir Sünni nüfus (yüzde 35 civarında) da bulunuyor. Ladakh’ta ise nüfusun yaklaşık yüzde 47’si Şii (çoğunlukla Kargil bölgesindeki Baltiler), yaklaşık yüzde 46’sı ise Budist (çoğunlukla Leh bölgesindeki Ladakhlılar). Cammu ve Keşmir, nüfusunun yüzde 72,5’inin köylerde yaşadığı, ağırlıklı olarak kırsal bir bölge. Sakinlerinin neredeyse üçte ikisi doğrudan veya dolaylı olarak tarımla uğraşıyor; pirinç, mısır, buğdayın yanı sıra meyve, kuruyemiş, çiçek, safran yetiştiriciliği ve ünlü Keşmir keçileri de dahil olmak üzere koyun ve keçi yetiştiriciliği yapıyor.

Cammu ve Keşmir’in fiili bölünmüşlüğü

Keşmir’in kontrolü fiilen dört eşitsiz parçaya bölünmüş durumda. Eski prensliğin 1846 sınırlarındaki topraklarının yüzde 45,6’sı Hindistan tarafından kontrol ediliyor; bu alanlar Cammu, Keşmir Vadisi (Keşmir) ve Ladakh’ın bir kısmını içermekte olup, Keşmir’in güney ve güneydoğusunda yer alıyor. 2019’a kadar 22 ilçeden oluşan Cammu ve Keşmir eyaletini oluşturan bu bölgeler, daha sonra Cammu ve Keşmir ile Ladakh olmak üzere iki birlik toprağına ayrıldı. Bunlardan ilki olan Cammu ve Keşmir, idari olarak 20 ilçeye (Cammu ve Keşmir’de onar ilçe) bölündü. Eski eyaletin diğer iki ilçesi ise 2019’da Ladakh birlik toprağını oluşturdu. Bölgenin üçte biri (78 bin 114 km²) Pakistan tarafından tutuluyor; bunlar Azad Keşmir (Özgür Keşmir) ve Gilgit-Baltistan olup, bölgenin kuzey ve kuzeydoğusunda yer alıyor. Geriye kalan yüzde 19,2’lik kısım ise Çin’in kontrolünde. Pekin, iki bölgeyi kontrol ediyor: Ladakh’ın kuzeydoğusundaki Leh’te bulunan ve ÇHC’nin 1962’den beri kontrol ettiği Aksay Çin (37 bin 555 km²) ve Mart 1963’te Pakistan tarafından Çin’e devredilen 5 bin 180 km²’lik Şaksgam Vadisi.

Cammu ve Keşmir’in tarihi, 1346’ya kadar Hint hanedanları, 1819’a kadar Müslüman hanedanlar tarafından yönetildi, ardından bölge Sih Pencap’ının kontrolüne geçti. 1845-1846 yıllarında İngilizler bu bölgeyi Sihlerden aldı. Mart 1846’da Dogra halkından Cammu Prensliği racası Gulab Singh, Rajput Dogra hanedanından, Keşmir Vadisi’ni İngilizlerden 7,5 milyon rupi fidye ve yıllık sembolik bir at, 12 Keşmir keçisi ve üç çift Keşmir şalı vergisi karşılığında satın aldı. Bundan önce Ladakh (1834’te) ve Baltistan (1840’ta) bölgelerini de kendine bağladı, ölümünden sonra ise 1860’a kadar Gilgit de tabi kılındı. Böylece, Britanya Hindistanı, Rus İmparatorluğu ve Çing Çin’i arasında bir tampon bölge olarak görülen çok etnikli ve çok dinli bir prenslik kuruldu. Cammu’da Dogra Hinduları çoğunluktayken, Keşmir’de Sünni Müslümanlar (çoğunlukla Keşmirliler), Tibet Ladakh’ında ise Budistler ve Şii Müslümanlar hakimdi. Yeni devlet oluşumunda Dogra Hinduları yönetici sınıfı oluşturmuş ve Keşmirli Brahmanlara dayanırken, Müslüman nüfus (prensliğin yüzde 85’i) ayrıcalıksız çoğunluk konumuna düşürüldü, çeşitli vergilere ve angaryalara tabi tutuldu. 20. yüzyılın ilk yarısında, Müslüman çoğunluğun kültürel ve siyasi haklarını savunan ilk örgütler kuruldu, yerli aydınlar arasında “azadi” (özerklik) ve Sufi İslam’ın ve daha az ölçüde Keşmir Şivacılığı’nın etkisiyle şekillenen özel bir bölgesel Keşmir kimliği olan “Keşmiriyat” fikirleri yayıldı. Temmuz 1931’de prenslik polisinin 20’den fazla silahsız Müslümanı öldürdüğü olaylar, Müslümanların toplumsal ve siyasi seferberliğinin katalizörü oldu. 1940’ların başına gelindiğinde, Keşmir Vadisi’ndeki siyasi örgütler arasında Keşmir milliyetçiliği pozisyonunu savunan Ulusal Konferans başrolü oynadı. Aynı zamanda, Cammu, Punch ve Mirpur Müslümanları, gelecekteki Pakistan’a katılmaya çok daha fazla eğilimli bir parti olan Müslüman Konferansı’nı destekledi.

Ağustos 1947’de Britanya Hindistanı’nın Hindistan ve Pakistan olarak iki bağımsız devlete bölünmesinin ardından Keşmir Prensliği’nin statüsü resmi sınır anlaşmalarıyla belirlenmedi, Hindistan’a mı Pakistan’a mı katılacağı ya da bağımsız kalacağı konusunda seçim yapmasına izin verildi. Maharaca Hari Singh başlangıçta bağımsızlık elde etmeyi ummuştu, ancak kısa süre sonra batı sınırındaki Punch şehrinde Müslüman gazilerin isyanı başladı, Pakistan topraklarından kabilevi Peştun güçleri Keşmir’e girdi ve prensliğin yazlık başkenti Srinagar’a doğru ilerlemeye başladı. Sonuç olarak maharaca Hindistan’dan yardım istedi ve Ekim 1947’de 1846 sınırları dahilinde birliğe katılma anlaşmasını imzaladı. Bu durum, o zamana kadar prensliğin üçte birini kontrol eden Pakistan ile açık bir çatışmayı tetiklemiş, her iki ülke de Birleşmiş Milletler’e (BM) birbirleri hakkında şikayette bulundu. Ertesi ay, nominal olarak maharacanın mülkleri arasında sayılan ancak 1947’ye kadar özel bir İngiliz ajansı tarafından yönetilen Gilgit’teki isyancı askerler, Keşmir valisini tutuklamış ve bu bölgenin Pakistan’a katıldığını ilan etmişti.

İlk savaşın (1947-1948) sonunda Keşmir’e sevk edilen Hint birlikleri, Peştun milislerinin, düzenli Pakistan birliklerinin ve onlara katılan Müslüman isyancıların ilerleyişini durdurdu. Ocak 1949’a kadar çatışmalar durduruldu ve Temmuz 1949’da bölgeyi ikiye ayıran bir ateşkes hattı çizildi: Hint kontrolündeki (Srinagar merkezli Cammu ve Keşmir) ve Pakistan kontrolündeki (Muzafferabad merkezli Azad Keşmir). Bu sırada BM, Cammu ve Keşmir hakkında birkaç karar (No. 38, 39, 47, 51) kabul etti, bunlar arasında bu toprağın kendi kaderini tayini için referandum yapılmasını talep eden 47 sayılı karar da bulunuyor. Başbakan Cevaharlal Nehru da bölgede plebisit düzenleme sözü verdi. Ancak Hindistan ve Pakistan’ın bölgeden askerlerini çekmeyi reddetmesi nedeniyle referandum yapılamadı.

Soğuk barış dönemi

1950-1962 yılları arasında ÇHC, Hindistan ile sınır çatışmaları sonucunda Ladakh’taki Aksay Çin’i kontrol altına aldı, 1963’te ise Pakistan ile yapılan bir anlaşma uyarınca Pekin, İslamabad’dan kuzey Keşmir’in bir başka bölümünü aldı. Hindistan ve Pakistan arasındaki bir sonraki büyük silahlı çatışmalar 1965 ve 1971 yıllarında patlak verdi. 1972’de Simla’daki müzakerelerde ateşkes hattı, Keşmir’in fiili olarak iki idari bölgeye bölünmesini pekiştiren “Kontrol Hattı”na dönüştürüldü. Bu durum, iki ülke arasındaki gerilimi ortadan kaldırmadı. 1980’lerin ortalarından itibaren Hindistan, Karakurum eteklerindeki yüksek rakımlı Siaçen Buzulu’nun büyük bir bölümünü kademeli olarak ele geçirdi. Mayıs 1999’da Pakistan ordusu, Keşmirli ayrılıkçıların Kargil’e geçişini sağladı, bu da aynı yılın Mayıs-Temmuz aylarında ciddi sınır çatışmalarını tetikledi. 2003 yılında taraflar kırılgan bir ateşkese ulaştı, ancak bu ateşkes sürekli olarak bombardımanlar, provokasyonlar ve sınır çatışmalarıyla ihlâl edildi. Bununla birlikte, 2005’te Srinagar ile Muzafferabad arasında otobüs seferleri yeniden başladı, 2008’de ise sınır ötesi ticaret başladı. Durum, sınır olaylarının yoğunluğunun keskin bir şekilde arttığı 2016’dan itibaren yeniden kötüleşmeye başladı, ancak Mayıs 2018’de taraflar 2003 anlaşmalarına geri dönmeyi kabul etti.

Gerginlik, Şubat 2019’da Pakistanlı İslamcı terör örgütü Ceyş-i Muhammed’e mensup bir intihar bombacısının Keşmir’de patlayıcı yüklü bir araçla polis otobüsüne çarpması sonucu 40’tan fazla kişiyi öldürmesinin ardından keskin bir şekilde arttı. Pakistan makamları, terör saldırısıyla ilgileri olduğu yönündeki suçlamaları reddetti. Bunu, Yeni Delhi’nin Ceyş-i Muhammed’in büyük bir eğitim kampına düzenlediği hava saldırısı da dahil olmak üzere bir dizi çatışma izledi. 22 Mart 2019’da Pakistan Başbakanı İmran Han ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, askeri operasyonların durdurulması ve terörle ortak mücadele konusunda anlaştı. Ağustos 2019’da Hint makamlarının Cammu ve Keşmir’in özerkliğini kaldırmasının ardından çatışmaların yoğunluğu keskin bir şekilde arttı, sadece 2020’de 4 binden fazla olay kaydedildi. Ayrıca, Mayıs 2020’de Çin sınırındaki durum tehlikeli bir şekilde kötüleşti. Ancak 2021’de Yeni Delhi ve İslamabad sınırdaki gerilimi yeniden azaltmayı başardı.

Silahlı ayaklanmanın geçmişi ve dönüşümü

Hindistan Keşmiri’nde ayrılıkçılık ve terör, 1951’den 1980’lerin sonuna kadar Cammu ve Keşmir yasama meclisinde 1930’lardan beri var olan Ulusal Konferans partisinin hakimiyetiyle karakterize ediliyor. Partiyi, Cevaharlal Nehru ile iyi ilişkileri olan karizmatik politikacı Şeyh Muhammed Abdullah yönetiyordu. Nehru, Keşmir’i tek bir laik Hindistan çerçevesinde Müslüman ve Hindu topluluklarının bir arada yaşamasının bir “vitrini” haline getirmeyi umuyordu. Ancak 1970’lerin sonlarına doğru eyalette bölgesel ve mezhepsel kutuplaşma güçlendi. 1972’de İslamcı ve açıkça Pakistan yanlısı bir güç olan Cemaat-i İslami temsilcileri ilk kez bölgesel parlamentoya girdi. 1987 seçimlerinden sonra, Birleşik İslam Cephesi’nde birleşen özerklik yanlısı siyasi güçler koalisyonu, kazanan Ulusal Konferans’ı ve Delhi ile diyaloğa açık lideri Faruk Abdullah’ı büyük çaplı sahtekarlıkla suçladı. Bölgede kitlesel protestolar ve gençliğin radikalleşmesi başladı.

İki yıl sonra Cammu ve Keşmir’in kendi kaderini tayin mücadelesi silahlı bir aşamaya geçti ve yüzden fazla silahlı grup ortaya çıktı. Bunlar arasında başlangıçta laik ve ayrılıkçı Cammu ve Keşmir Kurtuluş Cephesi (JKLF) hakimken, 1992’den itibaren Cemaat-i İslami ve Pakistan Servislerarası İstihbaratının (ISI) Keşmir bölümüyle bağlantıları olan Pakistan yanlısı İslamcı Hizbul Mücahidin (HM) öne çıktı. 1990’da Hindistan hükümeti, Keşmir’i “kargaşa bölgesi” ilan eden Silahlı Kuvvetler Özel Yetkiler Yasası’nı (AFSPA) yürürlüğe koydu. 1990’ların ortalarından itibaren partizan-terörist faaliyetlerin yoğunluğu azalmaya başladı ve 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra Pakistan’ın Keşmirli gruplara açık desteği azaldı. Aralık 2002’ye kadar çatışma, yaklaşık 19 bin muhalif ve yaklaşık 6 bin Hint askeri ve polisi de dahil olmak üzere 35 bin 200 kişinin hayatına mal oldu.

Hindistan güvenlik güçlerinin karşı-partizan operasyonları sonucunda JKLF neredeyse tamamen yok edildi ve HM ciddi şekilde zayıflatıldı, ancak bölgede Pakistan Servislerarası İstihbaratına örgütsel olarak bağımlı olan ve Pakistan topraklarında üsleri ve eğitim kampları bulunan çok sayıda daha küçük ve radikal grup faaliyet göstermeye devam etti. Bunlar arasında El Kaide bağlantılı Ceyş-i Muhammed (Muhammed’in Ordusu) ve Leşker-i Tayyibe bulunuyor. 2010’ların başından itibaren güney Keşmir gençliği arasında Selefi-cihatçı eğilimler de dahil olmak üzere İslam’ın aşırı muhafazakar akımları yayılmaya başladı. Göreceli bir sükunet döneminden sonra, 2013’ten itibaren kitlesel protestolar ve silahlı eylemler yeniden artmaya başladı; HM lideri Burhan Vani’nin Temmuz 2016’da ölümü, cenazesine 20 bin kişinin katılması ve hızla kanlı ayaklanmalara dönüşmesi bu artışın katalizörü oldu. 2000’lerin başında İslamcı silahlı yeraltı örgütleri arasındaki Keşmirlilerin oranı yüzde 30 ila 40’ı geçmezken, 2015’e gelindiğinde bu oran yüzde 77’ye ulaştı.

307. Madde: Özel statü ne anlama geliyor?

Hindistan bünyesinde Cammu ve Keşmir’in özel statüsü ilk olarak 1950’de kabul edilen birlik Anayasası’nın 370. maddesiyle düzenlendi. Buna göre eyalet geniş bir özerklik kazandı, birliğin yasama yetkileri dış politika, savunma ve iletişim konularıyla sınırlandırıldı. 1951’de eyalet meclisi seçilmişti, 1956’da Anayasa kabul edilmişti (Ocak 1957’de yürürlüğe girdi). Bu Anayasa, diğer hususların yanı sıra Keşmirlilere gayrimenkul sahibi olma ve istihdam konularında ayrıcalıklar tanıyan “daimi ikamet edenler” özel statüsünü garanti etti (bu, maharacanın 1927 ve 1932 tarihli kararnamelerindeki hükümlere dayanıyordu). Bu hak, yerel yasama meclisine birlik Anayasası’nın 35-a maddesiyle (1954 tarihli anayasal kararname ile yürürlüğe kondu) tanındı.

Cammu ve Keşmir’in “özel statüsünün” kaldırılması meselesi, Hindistan’daki çeşitli milliyetçi güçlerin ve eyaletin birliğin siyasi sistemine tam entegrasyonunu savunan Cammu politikacılarının bir kısmının taleplerinin merkezinde yer alıyordu. On yıllar boyunca eyalete, birlik parlamentosunun 97 yetkisinden 94’ü ve birlik Anayasası’nın 395 maddesinden 260’ı uygulandı. Ladakh ise birlik toprağı statüsü talep ediyordu.

Modi hükümetinin müdahalesi

2014 yılında milliyetçi Hindistan Halk Partisi’nin (Bharatiya Janata Partisi – BJP) iktidara gelmesinin ardından Cammu ve Keşmir üzerindeki baskı arttı ve 2019 baharındaki seçimler öncesinde eyaletin özel statüsünün kaldırılması BJP’nin başlıca seçim vaatlerinden biriydi. 5 Ağustos 2019’da Narendra Modi hükümeti tek taraflı olarak Anayasa’nın 370. maddesini ve bundan kaynaklanan 35-a maddesini yürürlükten kaldırdı. Eyalet, iki birlik toprağına bölündü: Cammu ve Keşmir (kendi yasama meclisiyle) ve Ladakh (kendi parlamentosu olmadan), bu arada kolluk kuvvetlerinin ve diğer bazı önemli yetkilerin sürdürülmesi işlevleri birlik hükümetine devredildi. Bu karardan önce Keşmir’e 35 bin güvenlik gücü gönderilmiş, tüm eğitim kurumları kapatılmış, üç eski başbakan da dahil olmak üzere neredeyse tüm önemli politikacılar ev hapsine alınmış veya gözaltına alınmış, iletişim ve internet kesilmişti. Bu karar 31 Ekim’de yürürlüğe girdi. Anayasa’nın 370. maddesinin kaldırılmasının ardından diğer eyaletlerden Hintlilerin Cammu ve Keşmir’de toprak, gayrimenkul satın almalarına ve işe girmelerine izin verildi (daha önce bu hak sadece “daimi ikamet edenlere” aitti). Aralık 2023’te Hindistan Yüksek Mahkemesi, eyaletin lağvedilmesi kararını onayladı.

Pakistan kontrolündeki Cammu ve Keşmir kısmı (Azad Cammu ve Keşmir—AJK veya Azad Keşmir), nominal olarak kendi geçici Anayasası (1974), cumhurbaşkanı, hükümeti, yasama meclisi, yüksek ve yüce mahkemesi olan kendi kendini yöneten bir devlet oluşumu. Ancak fiilen tamamen Pakistan’a, Keşmir İşleri Bakanlığı’na ve İslamabad merkezli Keşmir Konseyi’ne bağlı; siyasi-idari ve anayasal-hukuki sistemi Pakistan’daki değişikliklerle eş zamanlı olarak değişti. Tarihi, 5 Ekim 1947’de Ravalpindi’de kurulan ve 24 Ekim’de resmen ilan edilen “sürgündeki hükümete” dayanıyor. Bu hükümet, amacı Dogra hanedanının ve Hint birliklerinin egemenliğinden prensliğin “tamamen kurtarılması” için Müslüman Konferansı liderliğindeki Pakistan yanlısı güçlerin eylemlerini koordine etmek olan geçici bir askeri organ olarak tasarlanmıştı. BM Güvenlik Konseyi, bu hükümeti eyaletin meşru hükümeti olarak tanımadı, 1948’den beri BM bu organı “yerel idare” olarak nitelendiriyor.

Azad Keşmir’in Pakistan ile ilişkileri, Nisan 1949’da Karaçi’de yapılan anlaşmalar ve ardından gelen 1950, 1952 ve 1958 tarihli yasalarla resmileştirilmiş, ancak bölgenin yönetiminde fiilen belirleyici rolü 1948’de kurulan Keşmir İşleri ve Kuzey Bölgeleri Bakanlığı oynadı. 1974’te, Pakistan başbakanının başkanlığındaki İslamabad merkezli Cammu ve Keşmir Konseyi’ne (Keşmir Konseyi) önemli idari ve yasama yetkileri veren Azad Keşmir’in geçici anayasası kabul edildi. 2018’de kabul edilen 13. değişiklik, yerel yasama meclisinin yetkilerini önemli ölçüde genişletti, Keşmir Konseyi’nin 52 yetkisinden 20’si meclise devredildi. Azad Keşmir, resmi olarak Pakistan’ın idari-bölgesel yapısına dahil değil: İslamabad’a göre, statüsü ancak eski prensliğin 1846 sınırları içindeki tüm topraklarında yapılacak bir referandumla kesin olarak çözülmeli. AJK, eski prensliğin Pakistan tarafından işgal edilen üç eski vilayetinin bir kısmında kurulan üç bölgeden (Muzafferabad, Punch ve Mirpur) ve on ilçeden oluşuyor; idari merkezi Muzafferabad. Nüfusu 4,5 milyon kişi olarak tahmin ediliyor. Keşmir Vadisi’ndeki Keşmirce konuşan Müslümanların aksine, Azad Keşmir sakinleri Pencap lehçelerini konuşuyor, bölgede Keşmir için tipik olmayan bir etno-kast sistemi olan biradari yaygın ve yerel halkın Keşmirli mülteciler ve Keşmir bağımsızlığı taraftarlarıyla ilişkileri gergin. Ekim 2005’te bölge, yaklaşık 90 bin kişinin öldüğü yıkıcı bir depremden etkilendi.

Pakistan kontrolündeki eski prensliğin bir diğer kısmı olan Gilgit-Baltistan (2009’a kadar Kuzey Toprakları), uzun süre doğrudan İslamabad’dan yönetilmişti ve ancak 1972’de sınırlı yetkilere sahip bir yasama organı, 2009’da ise kendi hükümetini alarak eyalet statüsüne yaklaştı. Gilgit-Baltistan’ın kontrolü 1950’den beri İslamabad ile Muzafferabad arasındaki ilişkilerde bir gerilim kaynağı: Azad Keşmir makamları, bu bölgenin Keşmir’in bir parçası olduğu konusunda ısrar ediyor. Aynı zamanda, Gilgit-Baltistan’ın Cammu ve Keşmir Prensliği’ndeki statüsü tartışmalı bir konu, çünkü maharacalar bu bölgeler üzerinde egemenlik uygulamış ancak bunları “normal” egemen topraklar olarak yönetmediler ve 1877’den 1947’ye kadar Gilgit, kesintilerle özel bir İngiliz ajansı tarafından yönetildi.

Okumaya Devam Et

Asya

Çin’in diplomatik cazibe atağı

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergisi politikası, Pekin’e “cazibe atağı” için alan açarak diplomatik girişimlerini artırmasını sağladı.

Çin geçen hafta Avrupa Parlamentosu’nun bazı üyelerine yönelik Sincan bölgesiyle ilgili iddiaları sebebiyle uyguladığı yaptırımları tek taraflı olarak kaldırdı, ancak asıl niyetinin ticari işbirliği olduğunu vurguladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Guo Jiakun, “Çok taraflı ticaret sistemini korumak ve ticaretin serbestleşmesini teşvik etmek için göstereceğimiz ortak çaba … dünya ekonomisine çok ihtiyaç duyulan istikrarı ve kesinliği getirecektir” dedi.

Pekin’in Avrupa Birliği ile yakınlaşma girişimi, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan’da “kurtuluş günü” gümrük vergilerini açıklamasından bu yana Çin’in başlattığı “küresel diplomatik cazibe” atağının bir parçası olarak görülüyor.

Başkan Xi Jinping geçtiğimiz ay içinde önemli bölgesel ticaret ortakları Vietnam, Kamboçya ve Malezya’yı ziyaret etti. Bu hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Zafer Günü kutlamaları için Moskova’da birkaç devlet başkanıyla daha görüşecek. Birkaç gün sonra Xi’nin Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva ve diğer bölge liderlerini Çin-Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu bakanlar toplantısı sırasında Pekin’de kabul etmesi bekleniyor.

Diplomatik kampanya, Trump’ın son ticaret savaşının Çin için kritik bir an olduğunun altını çiziyor. Çin dünyanın toplam üretim kapasitesinin yaklaşık üçte birini oluştururken, küresel pazarları kendi mallarına açık tutmak hem Çin hem de diğer ülkeler için hayati bir ekonomik önem taşıyor.

ABD’nin yoksul ekonomileri bile cezalandırıcı “karşılıklı” gümrük vergileri uygulamakla tehdit ettiği bir ortamda, pek çok dünya lideri çok taraflı ticaret sistemini canlı tutmak için çırpınıyor.

Asia Society Policy Institute’un Çin Analiz Merkezi’nde çalışan Neil Thomas, “Çin, ABD’nin dış politikasında gelinen noktayı dost kazanmak ve dünyanın dört bir yanındaki insanları etkilemek için altın bir fırsat olarak görüyor” dedi.

Financial Times’a konuşan Thomas, “Pekin, Washington bu gündemi reddettiği için kendisini ekonomik küreselleşmenin yeni şampiyonu olarak konumlandırıyor” diye ekledi.

Çin’den Japonya, Güney Kore ve ASEAN ile işbirliğini derinleştirme çağrısı

Ancak Pekin’in küresel desteği toplarken karşılaştığı temel zorluk, ABD dışındaki ülkelerle olan ticari ilişkilerinin sorunlu olması.

Geçen yıl yaklaşık 1 trilyon dolarlık rekor bir ticaret fazlası veren Çin, bir dizi sektörde öylesine ezici bir üstünlük kurdu ki, ticaret ortaklarının çoğu, Çin malları tarafından kuşatılmaktan endişe ediyordu.

Çin’in AB’ye ihracatı son on yılda değer olarak iki kattan fazla arttı ve bu da Çin’in blokla rekor düzeyde fazla vermesine neden oldu. Geçen yıl aradaki fark 304.5 milyar Avro idi. Avrupa Komisyonu, Çin’in elektrikli araçlarına yönelik gümrük vergilerinin yanı sıra çelik silindirlerden dekoratif kağıtlara kadar çeşitli Çin ürünlerine yönelik çok sayıda ticari savunma soruşturmasıyla karşılık verdi.

Ancak Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “kurtuluş günü ”nün ardından Çin Başbakanı Li Qiang ile yaptığı telefon görüşmesinde ticari ilişkilerde bir çözülme sinyali verdi. İkili, ABD gümrük tarifeleri karşısında küresel ekonomiye “istikrar ve öngörülebilirlik” sağlamak için “müzakere edilmiş bir çözüm” çağrısında bulundu. Von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı António Costa şimdi Xi ile görüşmek üzere temmuz ayında Pekin’e gitmeyi planlıyor.

Von der Leyen: Bildiğimiz Batı artık yok, yeni bir dünya düzeni geliyor

Trump’ın ticaret savaşının son aşamasını başlatmasından bu yana Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Nijerya’dan İsviçre’ye, Japonya’dan Özbekistan’a kadar dünyanın hemen her köşesinden çok sayıda dışişleri bakanı ve devlet başkanıyla bir araya geldi.

Washington’un Çin’i küresel piyasalarda izole etme çabalarına karşı destek toplamak için her fırsatı değerledirdi.

Nijerya Dışişleri Bakanı Yusuf Tuggar’a 29 Nisan’da Rio de Janeiro’da, gelişmekte olan ülkelerden oluşan Brics grubunun bir toplantısında “Çin, korumacılığı reddetmek, hegemonya ve zorbalığa karşı çıkmak için Nijerya dahil Afrika ülkeleriyle birlikte çalışmaya isteklidir” dedi.

Wang’ın son gezileri, Çin’in 2023’ten bu yana pandemi sırasında zarar gören ticari ortaklarıyla ilişkilerini canlandırma çabalarına dayanıyor. Bunlar, Çin’in bazı ihracatları engellediği Avustralya’dan, 2020’de iki ülkenin Himalaya sınırındaki askeri çatışmaların ardından Çin yatırımlarını durduran Hindistan’a kadar uzanıyor. Pekin ayrıca Washington’un kuzeydoğu Asya’daki yakın müttefikleri Japonya ve Güney Kore ile üçlü toplantılara yeniden başladı.

Stimson Center Çin Programı Direktörü Yun Sun, bu çabaların Trump’ın geçen ay sadece Çin’e değil dünyanın geri kalanına da ezici “karşılıklı” gümrük vergileri ilan etme kararıyla desteklendiğini söylüyor.

Çin gümrük vergileriyle en çok hedef alınan ülke olurken, Trump ABD’nin bazı yakın müttefikleri de dahil olmak üzere diğer ülkelere de yüksek vergiler uyguladı ve nihayetinde müzakereler için 90 gün süreyle bunları durdurdu.

FT’ye konuşan Sun, “Onlar [Pekin] zihinsel olarak kendilerini ABD-Çin ilişkileri açısından pek çok fırtınaya hazırlıyorlardı, ancak ABD’nin bunu dünyanın geri kalanından çıkaracağını beklediklerini sanmıyorum” dedi.

Sun’a göre Pekin, Çin’i “dünyadaki daha istikrarlı güç” olarak sunarak, vergi savaşından etkilenen ülkeleri “yanına çekmeye” çalışıyor.

Pekin’in ilk önceliği ise Güneydoğu Asya’daki yakın komşularının desteğini sağlamak oldu. Analistlere göre Xi’nin Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) üyesi Vietnam, Malezya ve Kamboçya’yı kapsayan turu, Çin’in en büyük ticaret ortağı olan bu blokla ticari bağları güçlendirmeyi amaçlıyordu. Bu ülkelerin birçoğu aynı zamanda ABD’ye yapılan sevkiyatlarda gümrük vergisinden kaçınan Çinli üreticiler için yeniden ihracat merkezleri olarak da işlev görüyor.

Xi sıcak bir şekilde karşılandı. Ülkesi bu yıl ASEAN’a başkanlık eden Malezya Başbakanı Enver İbrahim, Xi ile ASEAN ve Çin arasında bir serbest ticaret anlaşmasının en son versiyonunun “erken” imzalanması için bastırma konusunda anlaştı.

Xi Jinping Vietnam, Malezya ve Kamboçya’ya gidiyor

Buna karşın Gavekal analisti Tom Miller’a göre Trump, Pekin ile ticari ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda Güneydoğu Asya ülkelerini Çin mallarının aktarımını önemli ölçüde azaltmaya ikna etmekle uğraşacak.

Miller, Güneydoğu Asya ülkelerinin “ABD pazarına erişimlerini korumak için sıkı pazarlık yapacaklarını, ancak bunu yanı başlarındaki güçlü ejderhayı kızdırmak pahasına yapmayacaklarını” sözlerine ekledi.

Gelişmekte olan dünyanın geri kalanı için Çin, ABD’nin ticaret konusundaki lobi çabalarını dengelemek için derin ekonomik bağlarına güvenebilir.

Çin hükümeti 1 trilyon dolarlık devasa altyapı programı Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla gelişmekte olan ülkelerde etkisini artırırken, Çinli şirketler de ABD’nin Çin’deki doğrudan üretime uyguladığı gümrük vergilerine karşı koymak için bu ülkelerde üretime büyük yatırımlar yapıyor.

Çin’in denizaşırı doğrudan yatırımları geçen yıl yüzde 10 artarak 162 milyar dolara yükseldi ve pandemi öncesi 2019’daki 117 milyar dolarlık seviyesinden keskin bir artış gösterdi.

Tsinghua Üniversitesi Ulusal Strateji Enstitüsü’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Qian Feng, “Son yıllarda Çin, Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla, aralarında küresel güneyin çoğunun da bulunduğu yaklaşık 150 ülkeyle işbirliği yaparak limanlara, demiryollarına ve altyapıya yatırım yaptı” dedi ve “Artık [Çin] ister Afrika’da ister Latin Amerika’da olsun, küresel güneyin en büyük ticaret ortağı” diye ekledi.

Çin bu büyüyen ticaret ve yatırım ilişkisini kendi jeopolitik öncelikleriyle örtüştürmeye çalışarak güvenlik, kalkınma ve başka bir ülkenin işlerine karışmamayı savunan uluslararası ilişkiler ilkelerini kapsayan bir dizi girişim de başlattı.

Çin uzun zamandır çok kutupluluğu savunuyor – akademisyenlere göre bu duruş şimdiye kadar çoğunlukla Pekin’in ABD hegemonyası olarak adlandırdığı şeyi kırmayı amaçlıyordu.

Ancak uzmanlara göre, Trump’ın ticaret savaşı Pekin’e, ABD’nin yerine mevcut küresel ticaret düzeninin koruyucusu rolünü üstlenerek nüfuzunu genişletme fırsatı vermiş olabilir.

Pekin Üniversitesi Ulusal Kalkınma Okulu Dekanı Huang Yiping, mart ayında Pekin’in önde gelen uluslararası konferanslarından biri olan Boao Asya Forumu’nda yaptığı konuşmada, mevcut durumun “iyi tarafının” BM, IMF, Dünya Bankası ve diğer kurumlar da dahil olmak üzere mevcut küresel ekonomik düzenin zaten yürürlükte olması olduğunu söyledi.

Huang, “ABD’nin etkisi azalıyor olsa da, geri kalanımız hala birlikte çalışmalı ve en azından bu düzeni sürdürmeliyiz” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English