Dünya Basını
Depremden sonra: Batılı düşünce kuruluşlarından Türkiye analizleri

Türkiye’yi sarsan depremlerin ardından Ankara ile arası bozuk olan birçok Avrupa başkenti, ‘deprem diplomasisi’ adı altında ikili ilişkileri tekrar rayına sokmak için çaba gösteriyor.
Batının etkili düşünce kuruluşlarında da deprem sonrası Türkiye siyasetine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geleceğine ilişkin analizler peş peşe yayınlanıyor. Özellikle iktisadi krizin ortasında gelen depremlerin iktidara mali yükü ve yaklaşan seçimlere etkisi gündemde. Buna ek olarak Suriye’yi de vuran depremlerin Suriye-Türkiye ilişkilerinde nasıl bir değişikliğe yol açacağı da analizleri etkiliyor.
Carnegie’de Türkiye değerlendirmeleri
ABD’nin ünlü düşünce kuruluşlarından Carnegie’de yayınlanan iki makale, depremlerin Türkiye siyasetine etkisini inceliyor.
Francesco Siccardi imzalı yazıda, depremler nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi kaderinin tehlikede olduğu ileri sürülüyor. Türk yetkililerin depreme yavaş müdahale ettiğini savunan Siccardi, bunun toplumsal huzursuzluğu artırdığını belirtirken, 14 Mayıs’ta yapılacağı ilan edilen seçimlerin de bu tarihte yapılamayacağını düşünüyor. Yazara göre seçimler ya Haziran ortasında yapılacak, ya da Erdoğan ve partisi ‘şapkadan tavşan çıkarırsa’ 2024’e ertelenecek.
Ocak ayına kadar yolunda giden Suriye-Türkiye müzakerelerinin depremlerin ardından sekteye uğrayacağını savunan Siccardi, seçim döneminde Ankara’nın Suriye Kürtleri ile karşı karşıya gelmeyi tercih etmeyeceğini ileri sürüyor.
Öte yandan Suriyeli sığınmacılar meselesinin de depremin ardından yeniden ısındığını hatırlatan yazar, deprem sonrası koşullarda Suriyelilerin ülkelerine tamamen dönmelerinin de mümkün olmadığında ısrar ediyor.
Carnegie’deki diğer yazı Sinan Ülgen imzalı. Ülgen, depremlerden çıkan ‘trajik sonuçlardan’ birinin ‘liyakatsiz yönetişim çerçevesi’ olduğunu ileri sürüyor. Muhalefetin, iktidardaki AKP’yi felaket karşısında yetersiz tepki vermekle eleştirdiğini hatırlatan Ülgen, yaptırım eksikliği ve üst düzey yönetim sorunlarının Türkiye’deki deprem felaketinin sonuçlarını daha kötüleştirdiğini saunuyor.
Ülgen’e göre Türkiye depremlerin ardından, yaklaşan İstanbul depremini de akılda tutarak, yönetim reformu ve afet yönetimini tartışmaya açmak zorunda.
Yazar, AB’nin de Türkiye’nin afet sonrası toparlanmada ihtiyaç duyacağı mali desteği vermesi gerektiğine dikkat çekiyor.
Atlantik Konseyi: ABD-Türkiye ilişkileri tamir olabilir
Bir başka etkili düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi’nde Grady Wilson imzasıyla yayınlanan yazıda ise depremin ABD-Türkiye ilişkilerine olan etkileri tartışılıyor.
Şu ana kadar uluslararası kamuoyunun Türkiye’ye verdiği desteğin ‘ilham verici’ olduğunu düşünen yazar, ABD’nin USAID aracılığıyla Türkiye’ye yaptığı deprem yardımlarına dikkat çekiyor.
74 ülkenin Türkiye’ye arama kurtarma ekibi, ekipman ve daha fazlasını yolladığını söyleyen yazar, 20 NATO ülkesinden ve İsveç ile Finlandiya’dan 1.400’ün üzerinde personelin deprem bölgesine konuşlandığını belirtiyor. Wilson, AB’nin bir bağışçılar konferansı yapacağını duyurduğunu hatırlatıyor.
Türkiye’deki birçok insanın hâlâ 1999 Marmara depreminin ardından dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın ziyaretini hatırladığını belirten yazar, deprem gibi bir trajedinin ABD ve diğer ülkeler için Türkiye ve Türk halkıyla bir araya gelmenin fırsatını yarattığını düşünüyor.
Afet diplomasisinin tek başına ABD-Türkiye ilişkilerini rayına oturtmayacağını savunan Wilson, yine de bu vesileyle diyalog için daha fazla kapının aralanacağını düşünüyor. Yazara göre, ABD’nin Türk halkına olan dostluğunu göstermesi bir hayli önemli.
Henri Barkey değişim bekliyor
Council on Foreign Relations (CFR) için bir yazı kaleme alan Henri Barkey ise depremlerin Suriye ve Türkiye siyasetini yeniden şekillendirebileceğini düşünüyor.
İmar aflarına ve hükümete yönelik yetersizlik eleştirilerine yer veren Barkey, ‘gönüllülerin’ ve STK’ların çabalarının takdire şayan olduğunu yazıyor.
Erdoğan’ın ‘kabahatli’ müteahhitleri ve yapmacıları suçlayacağını düşünen Barkey, deprem bölgesinde seçimlerin nasıl yapılacağını hayal etmenin çok zor olduğunu savunuyor.
Barkey, depremden en çok etkilenen Adıyaman, Maraş, Hatay ve Antep illerinden yalnızca Hatay’da çoğunluğu elde edemediğine dikkat çekiyor ve buralarda seçmen tabanının zayıflayacağını öne sürüyor.
‘Siyaset depremin önünde’
Middle East Institute’ta (MEI) Howard Eissenstat imzasıyla yayınlanan yazıda ise Türk hükümetinin depreme verdiği tepkinin önüne siyaseti geçirdiği öne sürülüyor.
Depremin ilk saatlerinde iktidarın TSK’yı seferber etmediği yönündeki eleştirileri tekrarlayan Eissenstat, AFAD’ın da kötü yönetildiğini, mali olarak az desteklendiğini savunuyor.
Erdoğan’ın kameralar karşısına geçtikten sonra eleştirel haberleri hedef gösterdiğini söyleyen yazar, bunun ardından savcıların soruşturmalara başladığını ve Twitter’ın engellendiğini belirtiyor.
AKP yanlısı medyanın ‘başka bir evrende yaşıyor gibi göründüğünü’ öne süren yazar, ‘asrın felaketi’ etiketi ile bu medyanın depremin yarattığı sonuçların kötü yönetimden değil, Tanrı’dan kaynaklandığını göstermek istediklerini belirtiyor.
Suriye ile işbirliği ihtimali
The Geopolitics için yazan Suyash Dwivedi, depremlerin ardından, ileri gitmeyen Suriye-Türkiye müzakerelerinde değişim olabileceğini düşünüyor.
Suriye’nin kuzeyini de vuran depremlerde ‘muhalif güçlerin’ ve Suriye hükümetinin arama kurtarma ya da toparlanma gibi faaliyetler konusunda yetersiz kaldığını savunan yazar, Ankara’nın bu vesileyle iki tarafı bir araya getirme faaliyetlerine hız verebileceğini öne sürüyor.
Dwivedi’ye göre Rusya’nın Ukrayna savaşı nedeniyle Suriye’de Türkiye’ye daha fazla alan açmaya istekli olması da bu potansiyeli yükseltiyor.
Washington Institute’ta panel
Bir başka etkili düşünce kuruluşu Washington Institute’ta ise Can Selçuki, Amany Qaddour, Soner Çağaptay ve Andrew Tabler’in katılımı ile panel düzenlendi.
Katılımcılar, Türk hükümetinin afete tepkisinin yavaş kaldığı konusunda ortaklaşırken, Can Selçuki, depremden önceki Türk siyasetinin artık konu dışı olduğunu, şu anda yeni bir paradigmanın içerisinde olduğumuzu ileri sürüyor.
Selçuki, Türkiye’nin bihai olarak yeniden yapılanma için gerekli fiskal ve mali kapasiteye sahip olduğunu düşünüyor. Çağaptay da Türkiye siyasetinin depremden sonra ‘keşfedilmemiş topraklar’a (terra incognita) girdiğini düşünenlerden. Yazara göre depremler, Türkiye’nin daha önceki sosyo-politik dinamiklerini ‘resetleyecek.’
Erdoğan’ın bir süredir ‘otokrat ama etkili bir lider, ulusun babası’ imajı çizdiğini ileri süren Çağaptay, depremlerle birlikte bu imajın test edildiğini düşünüyor.
Çağaptay’a göre depremlerin ardından Türk kamuoyunun düşünce yapısı da AB, NATO ve batıya karşı ‘resetlenecek.’
Dünya Basını
Batı basını, İstanbul’daki ikinci Rusya-Ukrayna görüşmelerine nasıl tepki verdi?

Rusya ve Ukrayna heyetleri, çatışmanın çözümüne yönelik ikinci tur müzakereler için 2 Haziran’da İstanbul’daki Çırağan Sarayı’nda bir araya geldi. Bir saatten fazla süren görüşmede, Rus heyetine Devlet Başkanı Yardımcısı Vladimir Medinskiy, Ukrayna heyetine ise Savunma Bakanı Rustem Umerov başkanlık etti.
Müzakereler sonucunda tarafların çatışmanın çözümüne ilişkin belgeleri masaya yatırdığı ve yeni bir esir takası için hazırlıklara başlandığı bildirilirken, uluslararası basın kuruluşları görüşmelerden önemli bir ilerleme beklemediklerini aktardı.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, tarafların çatışmanın çözümüne ilişkin belgeleri teati ettiğini ve yeni bir esir serbest bırakma sürecinin hazırlıklarına başladıklarını belirtti.
Ukrayna Savunma Bakanı Umerov ise müzakerecilerin tüm ağır hasta esirler ile 25 yaş altındaki kişilerin takası konusunda anlaşmaya vardığını açıkladı.
Rus heyetine başkanlık eden Medinskiy, Rusya’nın gelecek hafta tek taraflı olarak Ukrayna’ya hayatını kaybeden 6 bin askerin naaşını teslim edeceğini söyledi. Ayrıca Medinskiy, Moskova’nın Kiev’den çatışma nedeniyle zor durumda kalan 339 çocuğun isim listesini aldığını da sözlerine ekledi.
Reuters: Atılım beklentisi düşük
İngiliz haber ajansı Reuters, “Pazartesi günü bir atılım beklentisi düşüktü. Ukrayna, Rusya’nın bugüne kadarki yaklaşımını kendisini teslim olmaya zorlama girişimi olarak görüyor ki Kiev bunu asla yapmayacaktır. Diğer yandan, Mayıs ayında son altı ayın en hızlı ilerlemesini kaydeden Moskova ise Kiev’in Rusya’nın şartlarıyla barışı kabul etmesi gerektiğini, aksi takdirde daha fazla toprak kaybıyla yüzleşeceğini belirtiyor,” ifadelerini kullandı.
Associated Press: Taraflar kilit konularda uzak
Amerikan haber ajansı Associated Press (AP), “ABD’nin her iki tarafı ateşkese teşvik etme çabaları henüz başarıya ulaşmadı. Ukrayna bu adımı kabul etti ancak Kremlin fiilen reddetti. Her iki ülkeden üst düzey yetkililerin son yorumları, askeri faaliyetlerin durdurulmasına yönelik kilit şartlar konusunda hâlâ anlaşmadan uzak olduklarını gösteriyor,” değerlendirmesinde bulundu.
Bloomberg: Barış umudu uzak görünüyor
Bloomberg haber kuruluşu ise “Bu görüşme, çatışmanın başlangıcından bu yana savaşan iki taraf arasında kamuoyuna açık ikinci görüşme oldu ve Mayıs ayındaki ilk tur müzakerelerin ardından geldi. ABD Başkanı Donald Trump’ın aylardır süren ve ilerleme kaydedilememesi nedeniyle giderek hayal kırıklığına uğradığı çabalarına rağmen barış olasılığı uzak görünüyor. Moskova, ABD’nin 30 günlük ateşkes önerisine hâlâ direniyor,” diye yazdı.
The New York Times: Müzakereler tıkanırken sahada saldırılar artıyor
ABD’nin önde gelen gazetelerinden The New York Times, “Moskova ve Kiev, her iki ülke liderlerini kâh ikna etmeye çalışan kâh eleştiren Başkan Trump’ın baskısı altında müzakere ediyor. Ancak Rusya ve Ukrayna sert bir duruş sergiliyor ve hiçbir tarafın diğer taraf için kabul edilebilir şartlar sunması beklenmiyor. Müzakereler çıkmaza girerken, savaş alanında saldırılar yoğunlaşıyor,” yorumunu yaptı.
CNN: Belirsizlik sürüyor
Amerikan haber kanalı CNN, “Geçen ay Türkiye’de yapılan ve düşman ülkeler arasında 2022’den bu yana ilk olan birinci tur görüşmelerin ardından her iki taraf da tam bir ateşkes ve potansiyel olarak uzun vadeli bir barış için şartlarını teati etmeyi kabul etmişti. Ukrayna’nın pazar günkü hava saldırısının bu yolu kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağı ya da daha da çetrefilli hâle getirip getirmeyeceği henüz belirsiz,” ifadelerine yer verdi.
Financial Times: İlerleme belirtisi yok, Trump hayal kırıklığı yaşıyor
İngiliz Financial Times gazetesi ise, “Heyetler el sıkışmadı ve potansiyel bir anlaşmaya varılması yönünde herhangi bir ilerleme belirtisi göstermedi. Rusya’nın uzlaşmaz tutumu, göreve geldiği ilk gün çatışmayı çözebileceğiyle övünen ve Putin ile yakın ilişkilerinin bir anlaşmaya varılmasına yardımcı olacağına inanan ABD Başkanı Donald Trump’ı hayal kırıklığına uğrattı,” değerlendirmesini okuyucularıyla paylaştı.
Dünya Basını
Financial Times: Borç batağındaki ‘gelişmekte olan ülkeler’ için kayıp on yıl kapıda

İngiliz Financial Times gazetesi, ‘gelişmekte olan ülkelerin’ karşı karşıya olduğu borç krizini ve bunun kalkınma üzerindeki olumsuz etkilerini ele aldı. Gazete, milyarlarca insanın umutlarını boşa çıkaran mevcut mali yapıların acilen yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Borç servisinin eğitim, sağlık ve altyapı gibi kritik alanlardan kaynak çektiği belirtildi.
İngiliz Financial Times gazetesi, “gelişmekte olan ülkelerin” yüzleştiği borç krizini ve bunun kalkınma üzerindeki yıkıcı etkilerini mercek altına aldı.
Gazete, milyarlarca insanın beklentilerini karşılayamayan mevcut mali yapıların acilen yeniden ele alınması gerektiğinin altını çizerek, borç sorununun birçok düşük ve orta gelirli ülkede daha da derinleştiğini belirtti.
Söz konusu ülkeler borçlarını ödemekte temerrüde düşmeseler de kalkınma hedeflerinde geri kalıyorlar.
Likidite eksikliği nedeniyle hükümetler, eğitim, sağlık, altyapı ve iklim uyumu gibi hayati alanlara ayrılması gereken değerli kamu kaynaklarını, daha önce alınmış borçların servisine yönlendirmek zorunda kalıyor.
BM verileri endişe verici
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından yayımlanan son veriler, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Verilere göre 54 ülke, vergi gelirlerinin yüzde 10’undan fazlasını sadece faiz ödemelerine harcıyor.
“Gelişmekte olan ülkelerin” vergi gelirlerine oranla ortalama faiz yükünün 2011’den bu yana neredeyse iki katına çıktığına dikkat çekildi.
Gazete, 3,3 milyardan fazla insanın borç servisine sağlıktan daha fazla harcama yapan ülkelerde yaşadığını, 2,1 milyar insanın ise borçlara eğitimden daha fazla kaynak ayıran ülkelerde hayatını sürdürdüğünü vurguladı.
Financial Times, bunun sürdürülebilir bir kalkınma yolu olmadığını, aksine borcun bir engel teşkil ettiğini belirtti.
Borçlanma maliyetleri artıyor
Bu durumun, borçlanma maliyetlerinin keskin bir şekilde yükseldiği bir dönemde yaşandığına işaret edildi. 2008 mali krizinin ardından faiz oranlarının sıfıra yaklaşmasıyla daralan borçların, şimdi çok daha yüksek faiz oranlarıyla yenilendiği ifade edildi. Gazeteye göre, Covid-19 salgını ve Ukrayna’daki savaş sonrasında getiri farkları azalmış olsa da, sermaye piyasalarında borç yenileme maliyeti birçok düşük ve orta gelirli ülke için hâlâ aşırı derecede yüksek.
Küresel ekonomideki zayıf görünüm de krizi daha da ağırlaştırıyor. Yavaşlayan büyüme, borç sürdürülebilirliğini baltalayarak krizi derinleştiriyor.
“Sistemik bir başarısızlık söz konusu”
Gazete, bugünkü krizin sistemik bir başarısızlığı yansıttığını ve bunun temelinde küresel sermaye akışlarındaki süregelen asimetrinin yattığını vurguladı.
Sermayenin gelişmiş ekonomilere genellikle anti-siklik (ekonomik döngünün tersi yönde) akarak durgunluk dönemlerinde destek sağlarken, “gelişmekte olan ülkelere” pro-siklik (ekonomik döngüyle aynı yönde) aktığı ve bu durumun şokları daha da kötüleştirdiği açıklandı.
Financial Times, bu durumun neticesinde net dış transferlerin negatife döndüğünü belirtti. Sadece 2023 yılında, düşük ve orta gelirli ülkelerin (Çin hariç) uzun vadeli borçlarda 30 milyar ABD doları net özel sektör çıkışı yaşadığı, bunun 2022’deki yaklaşık 50 milyar ABD dolarlık çıkışa göre hafif bir iyileşme olsa da hâlâ “kalkınma için önemli bir kaynak kaybını” temsil ettiği ifade edildi.
Uluslararası kurumlar yetersiz kalıyor
Çok taraflı kurumların da yetersiz kaldığına dikkat çeken gazete, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) düşük ve orta gelirli ülkelere yapılan net transferlerin —salgın sırasında önemli ölçüde artmışken— şimdi çöktüğünü belirtti.
Gazete, “2020’de 22 milyar ABD dolarlık pozitif transferden, net rakam 2022’de sıfıra ve 2023’te eksi 5 milyar ABD dolarına düştü,” ifadelerini kullandı ve bunun düşük ödemeler ile faiz ödemelerindeki büyük artıştan kaynaklandığını ekledi.
‘Mevcut borç politikaları halklara değil piyasalara hizmet ediyor’
Financial Times, uzmanlar arasında pek çok “gelişmekte olan ülkedeki” mevcut borç politikalarının halklara değil, mali piyasalara hizmet ettiği yönünde artan bir fikir birliği olduğunu aktardı.
Gazete, bunun bütün ülkeleri kayıp bir on yıla veya daha kötüsüne mahkum etme tehlikesi taşıdığını vurgulayarak, dünyanın en yoksul ve en savunmasız insanlarından bazılarının bir veya daha fazla kayıp on yıl yaşamasının “dünyanın kaldıramayacağı bir durum” olduğunu açıkladı.
Gazete, tartışmanın sadece mali temerrütten kaçınmaya dayalı dar başarı anlatılarının ötesine geçmesi gerektiğini belirterek, “Gelecekleri sürdürülemez koşullardaki eski borçların servisine ipotek edilen milyarlarca insanın yaşadığı gerçekliği yansıtmalıdır,” çağrısında bulundu.
Ayrıca, tekrarlayan borç ve kalkınma krizlerine yol açan küresel yapıdaki temel kusurların ele alınmasıyla işe başlanması gerektiğini vurguladı.
Dünya Basını
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?

Bugün İstanbul’da yapılması planlanan Rusya-Ukrayna görüşmelerinde, barışçıl çözüme yönelik ortak bir muhtıra hedefleniyor. Ancak Moskova merkezli Dünya Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Eduard Solovyov’a göre, tarafların temel konulardaki (toprak bütünlüğü, Ukrayna’nın NATO üyeliği, tarafsızlık statüsü) zıt pozisyonları, Ukrayna yönetiminin meşruiyet sorunu ve muhtıranın hukuki bağlayıcılığının olmaması önemli engeller teşkil ediyor. Rusya’nın asgari talepleri arasında Ukrayna’nın NATO’dan uzak durması ve toprak değişikliklerinin tanınması yer alırken, bu maddeler Kiev için kırmızı çizgi niteliğinde. Uzmana göre, olası bir muhtıranın Rusya’ya yönelik yaptırımları kısa ve orta vadede etkilemesi beklenmiyor.
Post-Sovyet Araştırmalar Merkezi Başkanı, gelecekteki muhtıranın önündeki engelleri değerlendiriyor
2 Haziran 2025
2 Haziran’da İstanbul’da Rusya ve Ukrayna heyetlerinin bir araya gelmesi bekleniyor. Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Post-Sovyet Araştırmalar Merkezi Başkanı Eduard Solovyov, tarafların ortak bir muhtıraya giden yolda çözmeleri gereken sorunları ele alıyor.
2 Haziran’da İstanbul’da Rus ve Ukrayna heyetleri arasında bir görüşme yapılması planlanıyor. Bu görüşmenin sonucunda tarafların barışçıl bir çözüme ilişkin ortak bir muhtıra imzalaması gündemde. Kiev’in iddialarına göre Ukrayna, muhtıra versiyonunu Moskova ve Washington’a göndermiş durumda. Moskova ise sızıntıları ve görüşmeler başlamadan önce yapılabilecek taraflı yorumları engellemek amacıyla kendi taslağını İstanbul’da sunacağını belirtiyor.
Nihai muhtıranın nasıl görüneceği konusunda şimdilik bir yargıya varmak zor. Büyük ihtimalle Kiev ve Moskova tarafından hazırlanan belgeler temelden farklılık gösteriyor. Görüşmeler sırasında bu belgelerin birleştirilip birleştirilemeyeceği ise büyük bir soru işareti. Fakat, çatışmanın olası çözümüne ilişkin tartışmaların, son zamanlarda sadece Ukrayna değil, Avrupa siyasi elitlerinin de özelliği haline gelen sert açıklamalardan, ültimatomlardan ve megafon diplomasisinden uzaklaşarak, daha rasyonel, profesyonel ve somut sonuç odaklı bir tartışma düzeyine kayma fırsatı bulması bile bir ilerlemedir.
Ukrayna tarafının, ateşkesin koşullarına odaklanmaya çalışacağı tahmin ediliyor. Rusya tarafı ise muhtemelen, ikili Rusya-Ukrayna ilişkileri ve anlaşmalarının ötesine geçen, çatışmanın genel olarak sona ermesine yönelik kendi vizyonunu öne sürecektir. Bu vizyon, NATO ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere Batılı ülkelerden belirli taahhütler içeriyor. Dolayısıyla, muhtırada neredeyse kesin olarak Ukrayna çevresindeki çatışmanın çözümüne ilişkin ilkeler ve daha geniş çerçeveler yer alacaktır.

Eduard Solovyov
Muhtıra, hukuki bağlayıcılığı olan bir belge niteliği taşımıyor. Belgede, olası bir anlaşmanın bazı temel parametrelerinin sabitlenmesi bekleniyor. Moskova’nın sıkça ve tutarlı bir şekilde dile getirdiği bir sorun var: Ukrayna tarafındaki meşruiyet eksikliği. Kiev’de bağlayıcı bir hukuki belgeyi imzalayacak kimse bulunmuyor. Ukrayna Devlet Başkanı ve parlamentosunun (Verhovna Rada) yetki süresi 2024 yılında dolmuştu. Muhtıra, gelecekte meşru Ukrayna makamlarıyla yapılacak bir anlaşma çerçevesinde sağlamlaştırılacak olan anlaşmaların bir ara biçimidir.
Tarafların bir dizi kilit konudaki pozisyonları taban tabana zıt. Mevcut Ukrayna yönetimi, Kırım’ın, Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetlerinin, Zaporojye ve Herson oblastlarının Rusya’ya ait statüsünü tanımıyor. Rusya, toprak değişikliklerinin sabitlenmesinde ve daha geniş bir bağlamda Ukrayna’nın tarafsızlık statüsünün ve silahsızlandırılmasının sağlanmasında ısrar ediyor. Bu arada Kiev, ülkenin NATO’ya katılım hedefinin Anayasa’da sabitlendiğini ve bu konuda tartışılacak bir şey olmadığını, savunma kapasitesinin güçlendirilmesinin ise egemenliğin garantisi olduğunu belirterek bu son iki konuyu da görüşmeyi reddediyor.
Esasında Moskova için önemli olan sadece Kiev’in tarafsız, blok dışı statü garantileri ve silahlı kuvvetlerin sayısal azaltılması konusundaki taahhütleri değil, aynı zamanda NATO ülkelerinin sadece Ukrayna’ya değil, en azından diğer Sovyet sonrası ülkelere yönelik olarak da doğuya doğru genişlememe taahhütleridir. Bu tür geniş siyasi genellemelerin muhtırada yer alıp almayacağı henüz belirsiz.
Rusya için asgari program, Ukrayna’nın sadece NATO’ya katılmama taahhüdünde bulunmasını değil, aynı zamanda ittifak ülkelerinin kendi topraklarını askeri amaçlarla kullanmasına izin vermemesini sağlamaktır; yani, ittifak ülkeleriyle ortak tatbikat yapmama, yabancı askerlerin ve askeri altyapının varlığını dışlama ve askeri-teknik işbirliğinin bazı gelişmiş biçimlerinden kaçınma taahhütlerini sabitlemektir. Ayrıca, Kırım’ın, Donbass cumhuriyetlerinin ve Novorusya’nın iki bölgesinin değişen statüsünün tanınmasını sağlamaktır. Kiev makamları için bugüne kadar tüm bu konular, mevcut Ukrayna yönetiminin çizdiği kırmızı çizgilerin aşılması anlamına geldiği için fiilen tabuydu.
Ayrı bir konu da yaptırımların kaldırılması beklentileri; Avrupa kulvarında bu konuyu, çatışmada sürdürülebilir bir çözüme ulaşılana kadar tartışmak zor olacaktır. Bu nedenle, Rusya karşıtı yaptırımlar, özellikle Avrupa yaptırımları, orta vadede büyük olasılıkla devam edecek ve ortak bir Rusya-Ukrayna muhtırasının imzalanması, mevcut durumu ve yasa dışı olarak dondurulan Rus varlıklarının iadesi beklentilerini etkilemeyecektir.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika2 hafta önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Diplomasi1 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş2 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi1 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok
-
Görüş1 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını1 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu