Bizi Takip Edin

AVRUPA

Dört dev sigorta şirketi ‘iklim dostu sigortacılık’ ittifakından ayrıldı

Yayınlanma

Avrupa’nın en büyük üç ve büyük bir Japon sigorta şirketi, artan ABD siyasi baskısı ve yasal korkuların arttığı bir dönemde Net Sıfır Sigortacılık İttifakından (NZIA) ayrıldı.

Financial Times’ta (FT) yer alan habere göre Axa, Allianz ve Scor’un yanı sıra Japon Sompo Holdings Perşembe günü yaptıkları açıklamada, 2021 yılında Glasgow’da düzenlenen BM iklim zirvesi öncesinde İngiltere Merkez Bankası eski başkanı Mark Carney tarafından oluşturulan Glasgow Financial Alliance for Net Zero (Glasgow Net Sıfır için Finansal İttifak – Gfanz) adlı şemsiye grubun bir parçası olan NZIA’dan ayrıldıklarını duyurdu.

Bu ayrılık, NZIA’dan ayrılan büyük sigortacıların toplam sayısını sekize çıkararak kolektif gücünü ciddi şekilde azalttı ve geleceği konusunda bir soru işareti yarattı.

Gfanz ve üyeleri, ABD’deki Cumhuriyetçi politikacıların hedefindeydi. Bu gruplar, gaz ve petrol endüstrisinin iklim aktivistleri tarafından haksız yere eleştirildiğini düşünüyor.

Gfanz’ın varlık yönetimi, bankacılık ve varlık sahipliği gibi alt grupları, ABD’li Vanguard’ın Aralık ayında ayrılmasından bu yana dramatik bir kopuş yaşamadı. Fakat NZIA, Asya ve Avrupa dışından büyük sigortacılık şirketleri bulmakta zorlanıyor. Üstüne üstlük bu ayın başlarında, üyelerine ABD eyalet başsavcıları tarafından ittifakın antitröst yasalarına uyup uymadığı konusunda ‘ciddi endişeler’ dile getiren bir mektup gönderildi.

Dünyanın en büyük reasürans şirketlerinden biri ve NZIA’nın kurucu üyesi Munich Re, Mart ayı sonunda gruptan ayrıldı. İcra kurulu başkanı, grubu ‘önemli antitröst risklerine’ maruz bırakmak istemediğini söyledi.

Bir sigorta grubu olan Zurich ve bir başka reasürans şirketi olan Hannover Re Nisan ayında ayrıldı. Reasürans şirketi Swiss Re de bu hafta başında gruptan çıktı.

Gfanz liderlik ekibine yakın bir kişiye göre, Avrupa hükümetleri de NZIA’daki sigortacıların toplu olarak fosil yakıtları sigortalamayı bırakmaları halinde enerji maliyetinin artmasına neden olabileceklerine dair endişelerini özel olarak dile getirdiler. Söz konusu kişi, “Ulusal güvenlik [nedeniyle] ışıkları açık tutma derdindeler,” dedi.

AVRUPA

Allianz CEO’su Alman işçilerin hastalık izinlerine göz dikti

Yayınlanma

Alman ekonomisinin performansı kötü gitmeye devam ederken, patronlar çalışanların haftalık çalışma saatlerinin nispeten az olması ve hastalık gün sayısının artmasını hedefe yerleştirmiş durumda.

Almanlar haftalık ortalama çalışma saatleri açısından diğer Avrupa ülkelerindeki işçilerin oldukça altında yer alıyorlar. Ülkenin tekleyen ekonomisi iki yıl üst üste hafif bir düşüş yaşarken, hem iş dünyası liderleri hem de muhafazakâr siyasetçiler, iktisadi gerileyişin sorumlusu olarak çalışmaya yönelik tutumu ve “tembelliği” gösteriyorlar.

Almanlar, diğer AB ülkelerindeki işçilerden çok daha fazla olmak üzere yılda ortalama 20 günden fazla hastalanıyor.

Bu durum, sigorta devi Allianz’ın CEO’su Oliver Bäte’nin tepki çeken bir öneride bulunmasına yol açtı. Handelsblatt’a verdiği röportajda Almanya’yı “hastalık izinleri konusunda dünya şampiyonu” olarak nitelendiren Bäte, İsveç ve diğer Avrupa ülkelerindeki benzer bir modeli izleyerek, hastalık izninin ilk günü için çalışanların ücretlerinin kesilmesini önerdi.

Almanya’da bu kural 1970’lerde kaldırılmıştı. 1994 yılından bu yana işverenler, 6 haftaya kadar hasta olan çalışanların tüm işçilik masraflarını karşılamakla yükümlü. Ülkedeki standart iş sözleşmelerine göre işçiler ayrıca üç iş gününden uzun süreli devamsızlıklar için sadece doktor raporu sunmak zorunda.

Alman patronlar “rekabet” için çözümü buldu: İşçilerin hastalık izinlerini topun ağzında

Dijitalleşme, görünen artışın nedeni olabilir

Kamu sağlık sigortası kuruluşu DAK’ın verilerine göre, sorunun gerçek boyutu konusunda bazı tartışmalar devam etse de, 2021’den 2022’ye %40’lık bir artış kaydedildi.

DAK, hekimlerin artık hastalık raporlarını dijital olarak doğrudan sağlık sigortalarına göndermesi nedeniyle, ani sıçramanın büyük ölçüde kayıt tutmadaki değişimin istatistiksel bir etkisi olduğunu söyledi.

Daha önce bu görev, sigorta kuruluşlarını her zaman bilgilendirmeyen işçilerin kendilerine bırakılmıştı.

İşverenleri ve yöneticileri temsil eden bir iş avukatı olan Michael Fuhlrott, Euractiv’e verdiği demeçte bu durumun hastalık gün sayısındaki artışı sadece kısmen açıklayabileceğini ileri sürdü.

Fuhlrott, Avrupa’nın geri kalanına kıyasla Almanya’daki ortalamanın üzerindeki hastalık oranının bir “gerçek” olduğunu savundu ve “Elbette bu, ekonomi üzerinde genel bir yük anlamına geliyor,” dedi.

İlaç endüstrisi derneği vfa tarafından geçen yıl yapılan bir araştırmaya göre, hastalık günlerinde artış olmasaydı, Alman ekonomisi 2023 yılında %0,3 oranında gerilemek yerine yaklaşık %0,5 oranında büyüyebilirdi.

Muhafazakârlar ve işveren sendikaları işçileri “tembellikle” suçluyor

2024 yılında Almanların haftada 34 saatle Fransa (36), İtalya (36) ve Polonya (39) gibi Avrupalı rakiplerinin çok altında kalan ortalama çalışma saatleriyle ilgili bir tartışma başlamıştı.

Alman parlamentosundaki ana muhalefet CDU/CSU’nun başkan yardımcısı Jens Spahn, Almanların İsviçreli komşularından yılda ortalama 300 saat daha az çalıştığına dair istatistiklere atıfta bulunarak Almanya’yı bir “eğlence parkına” benzetti.

Ülkenin ana işveren grubu Alman İşveren Sendikaları Konfederasyonunun (BDA) başkanı Rainer Dulger de, iş-yaşam dengesi kavramının “abartıldığını” söyledi.

Bu tür açıklamalar, Şansölye Olaf Scholz’un Sosyal Demokrat Partisi (SPD) tarafından güçlü bir tepkiye yol açtı. Özellikle de 23 Şubat’ta ülke çapında yapılacak seçimler yaklaşırken bu durum daha da önem kazanıyor.

Çalışma Bakanı Hubertus Heil (SPD) geçtiğimiz hafta Redaktionsnetzwerk Deutschland’a verdiği demeçte, “Hastalık raporu alan çalışanları tembellikle suçlayanlar, bu ülkedeki emekçiler hakkında çarpık bir görüşe sahipler. Hastalık ödeneğinin kısıtlanması benimle ve SPD ile olmayacak,” dedi.

CDU, “daha çok çalışmaya” teşvik edecek

Şu anda ulusal anketlerde önde giden CDU/CSU, şubat seçimlerini kazanması halinde “çalışkanlar için bir siyaset gündemi” aracılığıyla iktisadi büyümeyi yeniden sağlama sözü verdi.

Söz konusu gündem, işçileri fazla mesai yapmaya teşvik etmek için vergi teşvikleri çağrısında bulunuyor ve “çok çalışmanın karşılığının yeniden alınması gerektiği” sözünü veriyor.

Fakat Fuhlrott, Berlin’de olası bir hükümet değişikliğinde bile, Almanya’nın hastalığın ilk günü için İsveç tarzı bir ücret kesintisi getirmesinin pek olası görünmediğini söyledi.

Fuhlrott, yasal olarak böyle bir yasa değişikliğinin “bir günden diğerine” mümkün olabileceğini, bununla birlikte, iş hukuku “son derece politik” olduğunu ve bu nedenle insanların yerleşik haklarını ellerinden alacak değişiklikler yapmayı hayal etmenin zorluğunu vurguladı.

FDP, “hastalık izni kullanmayan” işçileri ödüllendirmek istiyor

Bu arada liberal Hür Demokratlar (FDP), hiç hastalık izni kullanmayan işçiler için 3.000 avroya kadar vergiden muaf bir ikramiye önerdi ve bunun, ücretlerin kesilmesi yoluyla hastalıkların “fiilen cezalandırılmasından” daha iyi olacağını savundu.

FDP’nin parlamento grubu başkan yardımcısı Konstantin Kuhle, “Almanya’daki hastalık oranı çok yüksek,” dedi, ancak çalışanların tembellik ya da motivasyon eksikliği gibi genel bir zan altında bırakılmaması konusunda da uyarıda bulundu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’da yeni seçim anketi

Yayınlanma

Almanya’da perşembe günü yayınlanan ARD Deutschlandtrend anketine göre, Friedrich Merz’in partisi CDU %31 oy oranı ile birinci sırada görünüyor.

AfD de bir önceki haftaya göre bir puan kazanarak %21 ile ikinci sıraya yerleşti.

Merz ayrıca kişisel popülaritesinde (+4) ve şansölyelik için tercih edilen isim olarak (+5) önemli ölçüde artış gösterirken, görevdeki şansölye Olaf Scholz da altı puan kazandı.

Öte yandan Scholz’un Sosyal Demokrat Partisine destek %15’te kalırken, Yeşiller bir puanlık düşüşle %14’e geriledi.

Ankette, trafik lambası koalisyonundan ayrılan FDP %4, BSW %4, Die Linke (Sol parti) %5 seviyesinde görünüyor.

Bu hafta pazartesi ve çarşamba günleri arasında gerçekleştirilen anket, Alman parlamentosunda dramatik bir hafta yaşanmasının ardından ortaya çıkan ilk sonuçlardan biri oldu.

Geçtiğimiz çarşamba günü Merz, AfD’nin desteğiyle, tüm düzensiz göçmenlerin ve sığınmacıların Alman sınırında geri çevrilmesini de içeren, göç konusunda beş maddelik sert bir planın uygulanması çağrısında bulunan bağlayıcı olmayan bir önergeyi geçirmeyi başardı.

CDU/CSU’nun daha ılımlı bir yasa teklifini kabul ettirme çabası ise kendi saflarından katılım olmaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı.

Gözlemciler Merz’in bu manevrasını, Almanya’ya sığınmacı olarak gelen bir kişinin geçen ay Aschaffenburg’da aralarında iki yaşında bir çocuğun da bulunduğu iki kişiyi bıçaklayarak öldürmesinin ardından göç konusundaki kararlılığını göstermek için stratejik bir hamle olarak yorumladı.

Merz’in popülaritesindeki artışa rağmen, perşembe günü yayınlanan ARD Deutschlandtrend anketine katılanların %49’u AfD’nin desteğiyle kabul edilebilecek yasa tasarılarının kabul edilemez olduğunu düşünürken, %44’ü bunu kabul edilebilir buluyor.

Almanya’da federal erken seçimler 23 Şubat’ta yapılacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Meloni-UCM kavgasında yeni perde: Hükümete soruşturma açıldı

Yayınlanma

İtalya ile Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) arasındaki gerilim, mahkemenin İtalya’nın Libyalı yetkili Osama Najeem Almasri’yi sınır dışı etmesinin adaleti engelleyip engellemediği konusunda soruşturma açması, İtalyan hükümetinin ise soruşturmayı reddederek UCM’nin tutumunu sorgulaması ve mahkemenin kendisinin soruşturulması gerektiğini öne sürmesi üzerine tırmandı.

Lahey merkezli mahkeme, UCM’nin tutuklama kararına rağmen İtalya’nın Libya adli polis şefi Osama Najeem Almasri’yi Libya’ya sınır dışı etmesiyle ilgili bir soruşturma başlattı. Avvenire gazetesinin haberine göre mahkeme, sınır dışı işleminin Roma Statüsünün 70. Maddesi uyarınca adalete engel teşkil ettiğini belirtti.

UCM Savcılığına sunulan şikayet dilekçesinde Başbakan Giorgia Meloni, Adalet Bakanı Carlo Nordio ve İçişleri Bakanı Matteo Piantedosi’nin isimleri yer alıyor.

Dava, Almasri’nin komutası altında Libya’da hapsedilirken kendisi, eşi ve grubunun maruz kaldığı işkence hakkında 2019 yılında uluslararası müfettişlere ifade veren Sudanlı bir mülteciyi temsil eden avukatlar tarafından açıldı.

İtalya, Türk vatandaşlığına sahip Libyalı savaş suçlusu şüphelisini soruşturmaya başladı

Mülteci aynı yıl, aralarında eski başbakan ve bakanların da bulunduğu üst düzey AB ve İtalyan yetkililerini Libya’da insan hakları suçlarının işlenmesini kolaylaştırmakla suçlayan kapsamlı kanıtlar içeren bir rapor da sunmuştu.

İtalyan hükümeti UCM’nin davayı ele alış biçimini şiddetle eleştirdi.

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, “Mahkemenin bu konudaki tutumu konusunda ciddi çekincelerim var. Belki de UCM’nin eylemlerini açıklığa kavuşturmak için kendisi hakkında bir soruşturma başlatılmalıdır,” dedi.

Şikayette adı geçen Adalet Bakanı Nordio ise soruşturmayı küçümseyerek, “Bu dünyada herkes her şeyi soruşturuyor. Bizim insan adaletine inancımız var,” dedi.

Hükümet daha önce de İtalya’nın Almasri’yi tutuklamasını talep eden ilk UCM tutuklama emrinin meşruiyetine itiraz etmişti.

İtalya’ya göre ilk tutuklama emri, iddia edilen hatalar ve tutarsızlıklar nedeniyle “geçersizdi”. Hatta Meloni, UCM’nin zamanlamasını da sorgulamış ve Almasri’nin 12 gün boyunca üç Avrupa ülkesinde daha bulunmasına rağmen, yakalama emrinin İtalya’ya giriş yaptığı sırada “uygun bir şekilde” çıkarıldığını belirtmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English