Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Eski Ürdün Başbakanı ve Uluslararası Adalet Divanı eski Başkan Yardımcısı yanıtladı: Netanyahu UCM’de yargılanacak mı?

Yayınlanma

Eski Ürdün Başbakanı ve Uluslararası Adalet Divanı eski Başkan Yardımcısı Awn Shawkat Al-Khasawneh Harici’ye konuştu. 5 devletin Netanyahu’nun yargılanması için UCM’ye başvurduğunu söyleyen Al-Khasawneh, uluslararası toplumun yapısı gereği ‘kararların uygulanmaya konulmasının zor olduğunu’ belirtti.

2011-2012 yıllarında Ürdün Başbakanı olarak görev yapan Awn Shawkat Al-Khasawneh, ayrıca 2000’den beri Uluslararası Adalet Divanı üyesidir ve başbakanlığı öncesinde bir dönem Divan’da başkan yardımcılığı yürütmüştür.

Ürdünlü bir uluslararası hukukçu, devlet adamı ve diplomat olan Awn Shawkat Al-Khasawneh, Haşimi Kraliyet Mahkemesi başkanlığının yanı sıra, Birleşmiş Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu ve Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonunda görev yaptı. Al-Khasawneh, dünyanın önde gelen üniversitelerinde çeşitli uluslararası hukuk konularında yayınlar yapmakta ve dersler vermektedir.

İsrail’in 7 Ekim’de Hamas’ın baskınına karşılık olarak Gazze’de sivillere yönelik başlattığı hedef gözetmeyen saldırılar 2 ayı geride bırakırken, en az 8 bini çocuk, 6 bini kadın olmak üzere, 18 bini aşkın insan öldürüldü. Gazzeli sivillere yönelik abluka ve saldırılar sonucu uluslararası kamuoyunda tepkiler artarken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) “savaş suçu, soykırım suçu ve insanlığa karşı suçlardan” yargılanması yönünde talepler yükseliyor.

Awn Shawkat Al-Khasawneh, uluslararası kurumların ve UCM’nin atabileceği adımlar ve bölge ülkelerinin çatışmadaki rolü hakkında Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı.

‘Nüfus transferi yapmama yükümlülüğü var’

İsrail’in Filistinlileri Gazze Şeridi’nden göç etmeye zorlaması Ürdün’ü doğrudan tehdit ediyor. Kral Abdullah, Ürdün’ün Filistinli mültecileri istemediğini açıkça ifade etti. Ürdün’ün bu konuda aldığı önlemler var mı? Yoksa Ürdün kapılarını açacak mı? ABD, Ürdün’ü bu konuda anlaşmaya varmaya ikna edebilir mi?

Öncelikle konuyu Ürdün-İsrail Barış Anlaşması’ndan görelim. Anlaşmanın önsözünde iki devletin zorla nüfus transferi yapmamakla yükümlü olduğunu belirten bir madde var. Eğer böyle bir şey olursa, bu anlaşmanın ihlali anlamına gelecektir. Böyle bir durumda Ürdün’ün ne yapacağını gerçekten bilmiyorum ve kimse de bilmiyor. İşlerin bu noktaya gelmemesini ve bu durumda -ben eski bir yargıcım dolayısıyla yargı konusunu atlamayacağım- muhtemelen bunun bir savaş suçu ve insanlığa karşı suç olacağını umduğumuzu ifade ettik. Bu durum birçok uluslararası anlaşma metnine de yansımıştır.

‘5 devlet Netanyahu’ya karşı UCM’ye başvurdu’

Siz yargı konusundan söz etmişken, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere liderlerden Netanyahu’nun işlediği savaş suçlarından dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması yönünde çağrılar geldi. Uluslararası hukuk otoritelerinin Netanyahu’ya karşı herhangi bir adım atabileceğini düşünüyor musunuz?

Başbakan Netanyahu’nun da aralarında bulunduğu İsrailli yetkililerin adalet önüne çıkarılması için halihazırda beş devletin UCM’ye başvurma kararı var.* Ama yine ne olacağı şu an için bir soru işareti, UCM’de yavaşlığı nedeniyle bu başvurulara yanıt verecek kararlar çıkamıyor.

 ‘Sadece mağlup bir ülke olduğunda uluslararası mahkeme kuruluyor’

Uluslararası toplumun İsrail üzerinde hiçbir gücü ve etkisi yok. Netanyahu, UCM’de yargılansa bile ciddi bir sonuç alınabileceğini düşünüyor musunuz?

Şu anki durumda, üzücü gerçek şu ki (onun suçunu) ne kadar hissedersek hissedelim, suçluluğu kanıtlanana kadar herkesin masum olduğu varsayımı uygulanacak. Tabii ki, kanıtlar makul bir durumun olduğunu gösteriyor ancak bunun ötesine geçmek için dava edildiğini varsayarsak, birçok durumda devletlerin – hatta bazen yoksul ve dost devletler için bile geçerli – ve uluslararası toplumun doğası nedeniyle bu kararları uygulamaya koymak zor olmuştur. Aslında bu, şu anlama geliyor; eğer savaş suçundan suçlu bulunursanız, bu sizin üzerinizde bir damga olarak durur ve gelecekte işler değişebilir. Ancak sadece mağlup bir ülke olduğunda, Nürnberg Mahkemeleri (2. Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından 1945’te Almanya’nın Nürnberg şehrinde kurulan ve Nazi savaş suçlularını yargılayan mahkeme) gibi,  uluslararası bir mahkemenin mümkün olabileceğini düşünmekten nefret ediyorum. Bu organların yaratılma sebeplerinden biri de bunun sadece galip gelenin davasının adaleti olmasını engellemekti.

‘Arapların, İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim politikalarını durdurması için ısrar etmemesi stratejik bir hataydı’

1994’te İsrail’le barış anlaşmasını müzakere eden Ürdün ekibinin hukuk danışmanıydınız. Ürdün, Mısır’dan sonra İsrail’i resmen tanıyan ikinci Arap ülkesi oldu. Bugün Gazze’deki katliama baktığımızda, bu noktada Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? İsrail’in tüm dünyanın gözü önünde böyle bir katliam gerçekleştirmesinde Arap ülkelerinin İsrail’le normalleşme çabalarının rolü var mı? Gazze savaşı sonrasında İsrail ile normalleşme süreci devam edecek mi?

Aslına bakarsanız işler çok değişti. Ürdün ile İsrail arasında barış anlaşmasının imzalanmasından bu yana işler tamamen değişti. Esasında bunu kişiliklere indirgemek istemiyorum ama o dönemde iki önemli siyasetçi vardı. Bir yanda merhum Kral Hüseyin**, bir yanda merhum İzak Rabin. Büyük beklentiler vardı: Bu, Ortadoğu’nun tamamını kapsayacak bir barışın başlangıcı olacaktı. Bizim, Arapların yaptığı stratejik hatanın İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşim politikalarının durdurulmasında ısrar etmemesi olduğunu düşünüyorum. Şimdi geriye dönüp baktığımızda ilk olarak Rabin öldürüldü. Bu bir soru işaretidir; Rabin’in eşi Liya’nın İsrail’in şu anki liderinin elinde kocasının kanının olduğunu söylediği kayıtlarda yer alıyor.

Yani bu beklentilerin hiçbiri gerçekleşmedi. Bunun yerine Kral Hüseyin ve Rabin’in vefatından bu yana anlaşmanın uygulamaya konulan tek kısmı normalleşme oldu. Normalleşmenin Filistin halkının temel haklarının hayata geçirilmesiyle eşgüdümlü ilerleyeceği her zaman anlaşılmıştır. Bana göre İsrail, iyi niyetle pazarlığın kendi payına düşen kısmını tam olarak yerine getirmedi. Bunun çok üzücü bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü o anlaşmayı müzakere eden biri olarak o dönemde Araplarla Yahudilerin bir arada yaşaması umudumuzdu. Müslümanlar ve Yahudiler bir arada yaşayacaktı. Çünkü bu bizim tarihimiz. İsrail için demek istemedim, örneğin Osmanlı İmparatorluğu dahil olmak üzere iyi bir örneği kastettim. Sözde Reconquista***  (Yeniden Fetih) sonrasında Yahudilerin İspanya’dan nereye sürüldüklerini, Filistin’e, Türkiye’ye ve Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer bölgelerine sığındıklarını, Yahudi topluluklarının Müslüman dünyasının her yerinde var olduğunu hatırlıyorsunuzdur. İsrail’le barış anlaşmasını müzakere eden ekibe katılmayı kendime haklı çıkarabilmemin nedenlerinden biri de buydu.

‘İsrail’le barış anlaşmasının geldiği nokta’

Tabii ki, anlaşma bir uzlaşmaydı. Saf adalet açısından bakacak olursak Filistinlilerin haklarından vazgeçmenin hiçbir anlamı yoktu. Ama bazen adalet ile barışın birbiriyle çeliştiğini düşündük. Bu Ortadoğu halklarının acılarına son verecekti. Ne yazık ki durumun böyle olmadığı kanıtlandı. Ve bu, mevcut durumu sadece büyük can kayıpları açısından tehlikeli ve üzücü kılmakla kalmıyor. Orantısız ve korkunç üç ay… Sivil nüfusun su, yatak gibi temel ihtiyaçların reddedildiği Orta Çağ’daki barbarların savaşları gibi. Ve siz ayrım gözetmeksizin çocukları öldürüyorsunuz, buna ek olarak, bu Ortadoğu’yu gerçekten de İsrail’i dönüp avlayabilecek bir savaş yoluna sokmuş olacak. (İsrail) ilk etapta gösterdiği tutumdan çok büyük pişmanlık duyabilir.

‘Özgür bir seçim olursa Hamas kazanır’

Sizce Gazze savaşı sonrası ne olacak?

Savaştan sonra Gazze’yi kimin yöneteceğine dair pek çok plan var. İsrailliler gerçekten de Gazze’yi kimin yöneteceğine dair -kara mizah tadında- planlar yapıyor, planlar hazırlıyor. Buna eninde sonunda karar verecek olan Gazze halkıdır. Ve bunun yokluğunda, kendilerinin ve dünyadaki pek çok insanın terör örgütü olarak değil, ulusal kurtuluş örgütü olarak gördüğü Hamas, özgür bir seçim olması durumunda muhtemelen yeniden kazanacak gibi görünüyor. Birçok kişi Gazze’de yapılan seçimin Ortadoğu’da demokratik olarak yapılan tek seçim olduğunu söylüyor. Yani Batı ‘demokrasi’ deyip demokrasiyi yaymak istediğinde örneğin; Hillary Clinton şunu bunu söylüyor ama seçim sevmediği insanları ortaya çıkardığında bunların hepsinin bir anda yok oluyor olması şaşırtıcı.

‘Irak, Suriye ve Libya’nın tahribatı bu sonucu doğurdu’

Bugün neden Arap ve Müslüman ülkeler İsrail’i caydırmak için kınamanın ötesinde adımlar atmıyor? Geçmişte Araplar İsrail’e karşı birçok kez savaştı. Ancak bugün İsrail’in en sert mücadelelerini bile kınamakla yetiniyorlar. Bu ülkelerin liderleri artık Filistin sorunu ile kendi ülkelerinin çıkarını bir görmüyor mu?

En azından İslam dünyasının Arap kesimi için üzücü bir yorum. O kampta bir kargaşa var. Bu birkaç ay öncesinin ürünü değil. Irak’ın tahribatı, Suriye’nin tahribatı, Mısır’ın ekonomik sorunları, Libya’nın yıkılması vs. ile uzun bir süreç oldu. Ne yazık ki hepsi bu sonucu doğurdu. Ama sizi temin ederim ki, Arap ülkelerini yönetenler ne düşünürse düşünsün, Filistin meselesi Arap dünyasında yaşayan herkesin kalbindedir. 7 Ekim’de yaşananlara verilen spontane tepkide tam da bu yaşandı. Çünkü bunun çok uzun süredir dayanılmaz bir durum olduğu ve bu durumdaki pek çok insanın bu durumdan kurtulmaya çalışmasının kaçınılmaz olduğu pek çok saygın insan tarafından hissediliyor. Kim olursa olsun sivillerin öldürülmesini hiçbir şekilde tasvip etmiyorum. Ama bunun durup dururken olmadığını düşünüyorum. Bu, insanları bir toplama kampı olarak gerçekte tüm niyet ve amaçlara varan bir yere koyma bağlamının, aşağılama bağlamının bir parçasıydı; bu, Nazizm yönetimindekilerle aynı özelliklerde değil belki ama aynı derecede kötü ve sakıncalı.

ABD’nin Suriye ve Irak’taki üsleri sık sık saldırıya uğruyor. Pentagon’un güçlerini daha çok Ürdün ve BAE’deki üslerinde yoğunlaştırabileceği söyleniyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Ortadoğu’da, Ortadoğu’nun hemen hemen tüm ülkelerinde Amerikan üsleri var. Kızıldeniz’de ondan az Amerikan üssünün olmadığı söyleniyor. Yani bir anlamda dünya üzerinde ilan edilmemiş bir Amerikan İmparatorluğu’nda yaşıyoruz. Nasıl değişecekleri gerçekten benim bilgimin ötesinde.

‘Farklı bir dünyanın doğumunun kanlı olması kaçınılmaz’

Ukrayna ve Gazze savaşları ABD’nin Ortadoğu’daki etkisinin azalmasına yol açarken, Çin ve küresel güney ülkeleri Gazze çatışmasında arabulucu olma yolunda öne çıkıyor. Bu süreçte Arap ülkeleri liderlerinin ilk olarak Çin’i ziyaret ettiğini de düşünürsek, Gazze’de çözüm bulunmasında başta Çin olmak üzere küresel güney ülkelerinin rol oynayabileceğini düşünüyor musunuz?

Güçlü şüphelerim var. Çin’in ve hatta Rusya’nın rolü konusunda güçlü şüphelerim var. Söyleyebileceğim tek şey, bilge insanların, zamanlarını en iyi yorumlayabilen kişiler olduğudur. Ve Batı’nın bu hakimiyetine meydan okunduğu bir dönemden geçiyoruz. Ve tarihin derslerinden biri de ister belirli bir ülke içinde ister uluslararası alanda olsun, egemen bir grup ayrıcalıklı bir konumda olduğunu hissettiğinde, bu onların mantık dışı ve hatta bazen suç teşkil eden eylemlere başvurduğu zaman olduğunu söyler. Temel değişikliklerin olduğu bir dönemde, tek kutuplu bir dünyada, muhtemelen aynı güçte olmayan diğer kutuplaşmaların ortaya çıktığı bir dünyada, zor bir doğum olması kaçınılmaz; kanlı bir doğum olması kaçınılmaz.

* UCM’nin 17 Kasım’da yaptığı çalışmalara göre, mahkemeye üye 5 ülke; Güney Afrika, Bolivya, Bangladeş, Komorlar Birliği ve Cibuti, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları hakkında soruşturma talebinde bulundu.(AA)

** Kral Hüseyin bin Talal (1935-1999) modern Ürdün’ün ‘babası’ olarak biliniyor. 1991’de Kral Hüseyin, Madrid Barış Konferansı’nın toplanmasında önemli bir rol oynadı. (http://www.kinghussein.gov.jo/biography.html)

*** Granada Krallığı 1238’de Kral V. Ferdinand ve Kraliçe I. Isabella’nın Hıristiyan kuvvetlerinin eline geçer ve Mağribiler, İspanya’daki son dayanaklarını da kaybeder. (https://www.history.com/this-day-in-history/reconquest-of-spain)

ORTADOĞU

İsrail’den Suriye ve Gazze’de uzun süreli işgal sinyali

Yayınlanma

Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesinden saatler sonra Suriye topraklarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, bölgede uzun sürece kalacağının işaretlerini veriyor. Ayrıca ateşkes müzakerelerinin hızlandığı bir dönemde İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi.

İsrail basını, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede başlattığı işgalin gelecek yılın sonuna kadar devam ettirilmesi talimatını verdiğini yazdı. İsrailli yetkililer daha önce bu bölgedeki işgalinin geçici olduğunu iddia etmiş daha sonra kış ayları boyunca işgalin süreceğini söylemişti.

Kanal 12 televizyonunda yer alan haberde, Netanyahu’nun dün gittiği Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede İsrail ordusuna işgalin 2025 sonuna kadar sürdürülmesi talimatı verdiği ifade edildi.

İsrail Başbakanı, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’yle birlikte 7 Aralık sonrası işgal edilen Hermon Dağı’ndaki tampon bölgeye gitmişti. Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu’nun burada İsrail ordusunun Hermon Dağı’nda tampon bölgedeki işgalinin “geleceğine yönelik yönergeleri belirlediği” belirtilmiş ancak detay verilmemişti. Netanyahu, Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede yaptığı açıklamada, buradaki işgalin “İsrail’in güvenliğini sağlayacak düzenleme bulunana kadar” süreceğini belirtmişti.

İsrail Savunma Bakanı Katz da orduya tahkimat kurmalarını ve bölgede uzun süre kalmaya hazırlanmalarını söyledi. Katz, Hermon Dağı’nı “İsrail devletinin gözü” olarak nitelendirdi.

Esad yönetimini deviren saldırıyı yöneten HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani pazartesi günü verdiği bir röportajda İsrail ordusunun Suriye’de asker bulundurması için hiçbir gerekçe olmadığını söyledi. Katz ise yönetimi deviren isyancıları radikal olarak nitelendirdi ve caydırılmaları gerektiğini söyledi.

İsrail’in 1974’te İsrail ve Suriye arasında imzalanan ve Birleşmiş Milletler barış güçlerinin burada konuşlanmasını öngören bir anlaşmayla oluşturulan tampon bölgeye girmesi BM ve Fransa, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler tarafından kınandı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir uluslararası hukuk ihlali olarak nitelendirildi. İsrail ise Şam’daki yönetimin çökmesiyle birlikte Suriyeli askerlerin görev yerlerini terk etmelerinin ardından anlaşmanın geçersiz olduğunu iddia ediyor.

Bu arada İsrail’in Gazze Şeridi’nde süresiz işgale hazırlandığına dair işaretler artmaya devam ederken Katz, ordunun işgal altındaki Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi. Katz, X’te yaptığı bir paylaşımda “Gazze konusundaki tutumum net. Hamas’ın Gazze’deki askeri ve hükümet gücünü yendikten sonra İsrail, tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze üzerinde de tam hareket özgürlüğü ile güvenlik kontrolüne sahip olacaktır” dedi. Filistin Yönetimi Batı Şeria’daki bazı bölgeleri kısmen yönetirken İsrail bölgede sıkı güvenlik kontrolünü sürdürüyor ve düzenli olarak askeri baskınlar düzenliyor.

Katz’ın bu açıklamaları Gazze’de ateşkes için yürütülen diplomasinin hızlandığı bir dönemde geldi. İsrail’in Gazze’nin kritik bölgelerinde kuvvet bulundurma ısrarı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle daha önceki ateşkes müzakereleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Wall Street Journal’a göre (WSJ) Filistinliler ve bazı İsrailliler  “güvenlik kontrolünün” bölgede uzun süreli askeri işgale yol açacağını düşünüyor.

Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud partisi ve koalisyondaki diğer partilerin üyeleri, bölgede Yahudi yerleşimleri kurmak da dahil çok daha sıkı bir kontrolü desteklediklerini dile getiriyorlar.

Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı Temmuz ayında verdiği bir kararda İsrail’in Gazze ve Batı Şeria da dahil Filistin topraklarını on yıllardır işgal altında tutarak çeşitli uluslararası yasaları ihlal ettiğini belirtti. Mahkeme, uluslararası hukuka göre işgalin geçici olması gerektiğini ve işgalci bir gücün işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı yasal sorumlulukları olduğunu söyledi.

Mahkeme, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin geçici olmadığını gösteren eylemlerde bulunduğunu ve işgalci bir güç olarak bazı görevlerini ihmal ettiğini söyledi. İsrail mahkemenin görüşüne ve yargı yetkisine itiraz etti.

Gazze’nin işgalinin ilk günlerinden bu yana İsrail ordusu, adını Gazze’deki eski bir Yahudi yerleşiminden alan ve Netzarim olarak bilinen geniş bir güvenlik koridoru inşa ediyor. Askeri üsler, ileri karakollar, elektrik direkleri, baz istasyonları ve hatta bir sinagogdan oluşan koridor, Gazze’yi ikiye bölüyor. Kuzeye geçmek isteyenlerin koridordan geçen iki kontrol noktasından birinden geçmesi gerekiyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün eski hukuk danışmanı ve UAD davalarında çalışmış olan Diana Buttu, WSJ’ye Katz’ın yorumlarının ve İsrail’in Gazze’de askeri altyapı inşa etmesinin uzun vadede “Gazze’deki Filistinlilerin yaşamlarının sadece etkin kontrolü değil, düpedüz askeri kontrolü yönünde ilerlediğini” gösterdiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English