Bizi Takip Edin

Avrupa

FT: Avrupa’nın batarya umudu Northvolt hayatta kalmak için savaşıyor

Yayınlanma

Avrupa’nın Çin ve ABD’ye karşı “yeşil mücadelesini” sembolize etmesi planlanan İsveçli Northvolt’un İsveç’in kuzeyindeki batarya fabrikası ve şirket zorda.

İsveçli batarya şirketi, öz sermaye, borç ve devlet desteği ile Avrupa’daki diğer tüm özel gruplardan daha fazla sermaye topladı: 15 milyar dolardan fazla.

Şimdi ise Skellefteå’daki giga fabrikada üretimi artırmaya çalışırken diğer projeleri küçültmek ve istihdamı azaltmak için fon bulmakta zorlanıyor.

Financial Times’a (FT) konuşan Rystad Energy danışmanlık şirketinde batarya uzmanı Lars Lysdahl, “Ölçek büyütmeye çalışan startup’lar için Ölüm Vadisi’nden geçmek son derece zor. Ve bu vadi batarya hücreleri için en derin olanı. Çok hızlı bir şekilde çok fazla nakit harcıyorsunuz. Çinlilerin rekabeti çok yoğun,” dedi.

Riskler yüksek ve bu sadece Northvolt için geçerli değil. Avrupa Komisyonu akü sektörünü endüstriyel önceliklerinden biri haline getirdi ve Çin’in şu ana kadar kazandığı elektrikli araçlara geçişle yüzleşirken çok önemli olan otomotiv endüstrisini desteklemek için hayati önem taşıyor.

Üretim, kapasitenin yanına bile yaklaşmıyor

Northvolt’a yakın bir kişi, “Piyasalarda yatırımcıları ve hükümetleri etkileyen bir kısır döngü var,” dedi. Bu kişi, hiçbir otomobil üreticisinin elektrikli araçlardan vazgeçmediğini, fakat planlarını ve teslimatlarını ertelediklerini de sözlerine ekledi.

İtalya eski başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası başkanı Mario Draghi’nin bu ayın başlarında Avrupa’nın rekabet gücüne ilişkin raporunu sunduğu gün Northvolt hedeflerini büyük ölçüde küçülttü. Northvolt, malzeme, geri dönüşüm ve enerji depolama işletmeleri için alıcı ya da ortak arayacağını söyledi.

İsveç’in en kuzeyinde yer alan ve bol miktarda yenilenebilir enerjiden yararlanan Skellefteå fabrikasının yıllık teknik kapasitesi 16 gigawatt saat. Fakat 2023 yılında, yaklaşık 17.000 arabaya güç sağlamak için gereken seviye olan 1GWh’den bile önemli ölçüde daha az üretti.

Üretimi artırmak çoğu batarya projesini etkileyen karmaşık ve pahalı bir süreç fakat uzayan gecikmeler gelirlere zarar verdi ve şimdi gelecekteki genişlemesini tehdit ediyor.

Northvolt’a yakın bir kişi, “Üretim artışı başlangıçta planlanandan çok daha uzun sürüyor ve önümüzde uzun bir yol var,” dedi.

Şirket, Asyalı rakiplerinin fiyatlarına yaklaşamıyor

Northvolt ilk batarya hücresini 2021’in sonlarında Skellefteå’da üretmişti, fakat düşük kapasite kullanımı, batarya endüstrisine hakim olan Çin’in CATL ve BYD, Japonya’nın Panasonic ve Güney Kore’nin LG ve Samsung gibi Asyalı rakiplerinin sunduğu fiyatlara yaklaşamadığı anlamına geliyordu.

Northvolt’un ilk destekçilerinden İsveç Enerji Ajansı’nda batarya araştırma uzmanı Greger Ledung, “Avrupa’da ileride rekabetçi olma şansına sahip olmak istiyorsak kendimizi toparlamamız gerekiyor. Bataryalar o kadar merkezi bir teknoloji ki, bunun dışında kalamazsınız. Güvenli batarya kaynaklarına sahip olmadan gelecekte bir ulaşım endüstrisine, bir savunma endüstrisine sahip olamazsınız,” dedi.

Ledung, Draghi raporunun Avrupa’nın “büyük ölçüde devlet tarafından finanse edilen” Çinli gruplarla rekabet edebilmesinin öneminin altını çizdiğini söyledi.

Devlet Northvolk’u kurtarmayacak

Bununla birlikte İsveç Başbakanı bu hafta Northvolt’un devlet tarafından kurtarılması umutlarını boşa çıkararak hükümetin hissedar olmasını reddetti ve sorunları çözmenin özel yatırımcılara ve şirkete bağlı olduğunu söyledi.

2017 yılında iki eski Tesla yöneticisi tarafından kurulan Northvolt, Avrupa’nın önde gelen otomobil üreticileri ve sanayi gruplarından 50 milyar dolardan fazla sipariş aldı ve bunların birçoğu da İsveçli şirketin hissedarı oldu.

Geçen yılın sonunda, Volkswagen yüzde 21’lik hisseyle en büyük hissedarı olurken, BMW yüzde 3’ün biraz altında bir paya sahipti. Northvolt, kuruluşundan bu yana 4,5 milyar dolar öz sermaye ve 9,3 milyar dolar borç toplamanın yanı sıra Almanya ve Kanada’dan gelecekteki giga fabrikaları inşa etmek için 3,8 milyar dolar devlet desteği aldı.

Fakat geçen yıl, 1,2 milyar dolar net zarar etti. Bilançosundaki özsermaye 2022’nin başındaki 3,9 milyar dolardan 2023’ün sonunda 2,1 milyar dolara düşerek neredeyse yarıya inerken, 3,8 milyar dolarlık dönüştürülebilir borcu da bulunuyor.

Nakit ve nakit benzerleri 2023’te 2,1 milyar dolardı ve bir yıl içinde 400 milyon dolar azaldı.

Şirketin işçileri şüpheli şekillerde ölüyor

Fabrikadaki gecikmeler Covid-19 salgınıyla başladı, fakat 2023’te Skellefteå’da iki işçinin ölmesinin ardından yoğunlaştı ve özellikle İsveçli kamyon üreticisi Scania’ya yapılan teslimatları etkileyen üretimde neredeyse tamamen durmaya neden oldu.

Bu yıl ayrıca, görünüşte sağlıklı olan üç Northvolt işçisinin fabrikadan uzakta gizemli bir şekilde ölmesiyle noktalandı.

Polis soruşturması devam ediyor, fakat Northvolt cinayet ya da ölümler arasında herhangi bir bağlantı olduğuna dair bir kanıt bulamadığını ileri sürdü.

Maaşlar ödenemiyor söylentisi çıktı

Bu hafta, bu ay maaşları ödemeyebileceğini inkar etmek zorunda kaldı ve yükseliş için çalışanlarına ihtiyacı olduğu konusunda ısrar etti. 

İçeriden gelen bilgilere göre işten çıkarmalar, “olgun bir şirkette” beklenebilecek yüzde 20 ila 30’luk personel azaltımından daha düşük olacak, fakat kesin sayı henüz teyit edilmedi.

Şimdilik otomobil üreticilerinin, Avrupalı politika yapıcıların ve rakip batarya üreticilerinin gözü İsveç’in kuzeyinde ve Northvolt’un bunu başarıp başaramayacağında.

Northvolt’a yakın bir başka kişi “Avrupa ne olmak istiyor?” diye sorduktan sonra ekledi: “Çocuklarımın çok sayıda işin olduğu bir yerde büyümesini istiyorum.”

Avrupa

Estonya, nükleer silah taşıyan ABD savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır

Yayınlanma

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıma kapasitesine sahip NATO müttefiki savaş uçaklarını topraklarında kabul etmeye hazır olduğunu açıkladı.

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıyan NATO müttefiki savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu.

Pevkur, F-35 savaş uçaklarının daha önce Estonya’da bulunduğunu ve yakın gelecekte ülkenin hava sahasını korumak için yeniden görev yapacağını belirtti.

Estonya’dan nükleer silahlı uçaklara yeşil ışık

Savunma Bakanı Pevkur, Postimees gazetesine yaptığı açıklamada, Estonya’nın F-35’leri kabul etme konusundaki tutumunun net olduğunu vurguladı.

Pevkur, “Eğer bu uçaklardan bazıları, menşei ülke fark etmeksizin, çift amaçlı nükleer silah taşıma kabiliyetine sahipse, bu durum bizim F-35’leri kabul etme pozisyonumuzu hiçbir şekilde etkilemez. Elbette müttefiklerimizi kabul etmeye hazırız,” ifadelerini kullandı.

Daha önce NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifak üyesi ülkelerin önümüzdeki dört yıl içinde ABD’den 700 adet F-35 uçağı satın alacağını açıklamıştı.

İngiltere de nükleer misyona katılıyor

NATO içindeki bu hareketliliğe paralel olarak İngiltere, yakın zamanda 12 adet F-35 savaş uçağı satın alma ve Kuzey Atlantik İttifakı’nın nükleer misyonuna katılma niyetini açıkladı.

İngiliz hükümeti, yeni uçakların Norfolk’taki Marham üssünde konuşlandırılacağını belirtti. Bu uçakların hem konvansiyonel mühimmat hem de 50 kilotona kadar güç üretebilen Amerikan B61-12 nükleer bombalarını fırlatma kapasitesine sahip olduğu bilgisi paylaşıldı.

The Telegraph‘a konuşan bir İngiliz askeri kaynak, F-35’lerin uzun menzilli ve gizli teknolojiye sahip olmasının, “nükleer bombaları yüksek hassasiyetle atmak için son derece önemli” olduğunu söyledi.

Rusya’dan ‘karşı tedbir’ uyarısı

Geçen yıl Washington ve Londra, artan Rusya tehdidi karşısında Amerikan nükleer silahlarının yeniden İngiltere topraklarına döndürülmesi konusunda anlaşmaya varmıştı.

The Telegraph‘ın haberine göre, savaş başlıklarının 2008’den bu yana ilk kez Suffolk’taki Lakenheath üssüne yerleştirilmesi ve güçlerinin 1945’te Hiroşima’ya atılan bombanın üç katı olması bekleniyordu.

Daha önce ABD, en yeni F-35 savaş uçaklarından oluşan iki filoyu Lakenheath üssüne kaydırmayı planladığını duyurmuştu.

The Telegraph‘ın kaynakları, bunun taktik nükleer silah taşıyabilen 54 bombardıman uçağını kapsadığını iddia etmişti.

Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Moskova’nın, Amerikan nükleer silahlarının İngiltere’ye dönüşünü bir “tırmanış” olarak göreceğini ve “telafi edici karşı tedbirlerle” yanıt vereceğini açıklamıştı.

İngiltere, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez uçaklara nükleer silah yerleştirecek

Okumaya Devam Et

Avrupa

Orbán ile von der Leyen arasında ‘Onur Yürüyüşü’ atışması

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen arasında, Budapeşte’de yapılması planlanan “Onur Yürüyüşü” nedeniyle tartışma çıktı.

Haftalarca süren sessizliğin ardından, von der Leyen çarşamba günü  (25 Haziran) yayınladığı bir video mesajında kutlamaları destekledi. Başkan, “Macaristan yetkililerini Budapeşte Onur Yürüyüşünün gerçekleştirilmesine izin vermeye çağırıyorum. Macaristan ve ötesindeki LGBTIQ+ topluluğuna: Her zaman sizin müttefikiniz olacağım,” dedi.

Orbán ise, sosyal medyada hemen yanıt verdi ve von der Leyen’e “üye devletlerin kolluk kuvvetlerinin işlerine karışmamasını” istedi.

Von der Leyen, Orbán’a karşı çıkmak için bizzat Budapeşte’de bulunmayacak fakat 70’den fazla Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi törene katılmayı planlıyor.

Onlara İspanya Kültür Bakanı Ernest Urtasun, Hollanda Eğitim Bakanı Eppo Bruins, Fransız hükümet temsilcileri, Avrupa’nın önde gelen başkentlerinin belediye başkanları, eski Belçika Başbakanı Elio Di Rupo ve eski İrlanda Başbakanı Leo Varadkar da eşlik edecek.

Belçika’nın Avrupa Komisyonu Üyesi Hadja Lahbib de etkinlik öncesinde bugün Budapeşte’ye gidiyor.

Macaristan ise yabancı devlet adamlarının yasayı çiğneyeceğini açıkça belirtiyor.

Uluslararası konukların listesine rağmen, Adalet Bakanı Bence Tuzson eylemin yasak olduğunu ısrarla vurguluyor.

Bu hafta birkaç büyükelçiliğe gönderilen ve POLITICO tarafından elde edilen mektupta, organizatörlerin hapse atılabileceğini ve kutlamaların yasadışı olduğunu yinelendi.

Mektup, çoğu AB ülkelerinden Budapeşte’de görevli onlarca büyükelçinin etkinliği ve organizatörlerini destekleyen ortak açıklaması üzerine yazıldı.

Tuzson mektupta, “Netlik sağlamak amacıyla, çalışanlarınızın ve meslektaşlarınızın bu gerçeklerden haberdar olmasını rica ederiz. Yasal durum açık: Onur Yürüyüşü yasal olarak yasaklanmış bir toplantıdır ve bu yürüyüşü organize etmek veya duyurmak, Macaristan yasalarına göre bir yıl hapis cezası ile cezalandırılabilen bir suçtur… Yetkililer tarafından yasaklanan bir etkinliğe katılanlar, suç işlemiş olurlar,” diye yazdı.

Yasadışı davranmalarına rağmen, yürüyüşçülerin polis veya sağcı karşı protestocular tarafından doğrudan engellenmesi olası görünmüyor.

Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında Orbán, insanlara yürüyüşe katılmamaları çağrısında bulunduğunu ama güç kullanılması planlanmadığını belirtti.

Başbakan, “Macaristan medeni bir ülkedir. Biz birbirimize zarar vermeyiz,” diye ekledi.

Daha büyük endişe, hükümetin katılımcılara para cezası vermek için yüz tanıma teknolojisini kullanıp kullanmayacağı. Bu konu, AB yasalarını ihlal edebileceği için Komisyon tarafından inceleniyor.

Katılımcıların etkinliği tehlikeli görmediklerinin bir işareti olarak, etkinliğe katılacak olan İspanya Kültür Bakanı Urtasun’un sözcüsü POLITICO’ya “Macaristan polisiyle temas halinde olmadıklarını” söyledi.

Sosyalist gruptan Fransız milletvekili Chloé Ridel, “Viktor Orbán’ın popülist söylemleriyle cesaretlenen Macar polisi veya aşırı sağcı aktivistlerden korkmuyorum; protesto için buraya gelen Macar vatandaşlarıyla birlikte Avrupa değerlerini savunmak için buradayız. Bu, otoriter rejimlere karşı mücadelede şüphesiz tarihi bir olay olacak,” dedi.

Avrupa Parlamentosu sözcüsüne göre, “milletvekillerinin ve onlara eşlik edenlerin güvenliği ve emniyeti için her şey hazır.”

Uluslararası mobilizasyona rağmen, Macaristan’da hiçbir siyasi aktör bu eylemden yararlanıyor gibi görünmüyor.

Sol eğilimli Demokratik Koalisyon, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony’nin Yeşil Partisi veya hicivci İki Kuyruklu Köpek Partisi gibi birkaç LGBTQ+ yanlısı parti Onur Yürüyüşüne katılacak olsa da, bunların desteği muhalefet lideri ve eski Fidesz üyesi Péter Magyar’ın desteğinin çok gerisinde.

Magyar’ın partisi Tisza, Orbán’ın iktidardaki Fidesz partisine karşı farkını giderek artırarak aylardır anketlerde önde gidiyor. Fakat Tisza, Nisan 2026’daki seçimlerde Orbán’dan iktidarı almak için geniş bir çoğunluk oluşturmaya çalışırken, LGBT hakları ve kimlik politikası gibi daha geniş konuları olduğu gibi Budapeşte Onur Yürüyüşünün yasaklanmasını da sistematik olarak görmezden geliyor.

Magyar’ın sağ kolu olarak görülen Zoltán Tarr, “Orbán’ın tuzağına düşmeyi reddediyoruz. Toplumu bölmek ve kamu hizmetlerinin çöküşünden ve artan yaşam maliyetlerinden dikkatleri başka yöne çekmek için tasarlanmış bir kültür savaşı provokasyonunda kullanılmayacağız,” dedi.

Tarr, Tisza liderliğindeki bir hükümetin “elbette toplanma özgürlüğünü zedelemek istemeyeceğini” de sözlerine ekledi.

Yeşil Parti Párbeszéd’in eşbaşkanı Richárd Barabás ise, Onur Yürüyüşünün “Viktor Orbán’ın baskıcı rejimine karşı ortak bir direniş” olacağını savundu.

Son yıllarda Orbán, ABD’deki muhafazakâr-Trumpist “MAGA” hareketinin retoriğini benimsedi ve “cinsiyet ideolojisi” ve “woke kültürü”ne karşı küresel hücumun Avrupa’daki ateşli savunucusu haline geldi.

Geçtiğimiz mart ayında Orbán hükümeti, çocukları korumak gerekçesiyle LGBT topluluğunu “teşvik eden veya sergileyen” kamuya açık toplantıları yasaklayan bir yasayı kabul etti.

Ülke çapında Onur Yürüyüşü kutlamalarını fiilen yasaklayan bu önlem, bir tarafta hükümet, diğer tarafta Belediye Başkanı Karácsony ve Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri arasında büyük bir çatışmaya yol açtı.

Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri, başkentin 1997’de Doğu Avrupa’da Onur Yürüyüşü düzenleyen ilk şehir olmasından bu yana her yıl olduğu gibi, yıllık etkinliği yine düzenleyeceklerini taahhüt ettiler.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Avusturya Şansölyesi Stocker: Göçle mücadelede Merz müttefik

Yayınlanma

Avusturya Şansölyesi Christian Stocker, Berlin’in iç sınırlarda uyguladığı sert önlemler nedeniyle iki ülke arasında gerginlikler sürerken, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’i Avrupa’ya yönelik “düzensiz göçü” önemli ölçüde azaltmada kilit bir ortak olarak gördüğünü söyledi.

Stocker, POLITICO’nun Berlin Playbook Podcast programında sığınma talepleriyle ilgili olarak, “Prosedürlerin [Avrupa Birliği] dış sınırlarında yürütülmesini sağlayacak bir çözüme ihtiyacımız var. Schengen bölgesindeki iç sınırlarımızı korumak son çözüm olamaz. Bu sadece acil bir çözüm olabilir,” dedi.

Stocker, bugün (27 Haziran) Berlin’de Merz ile görüşecek.

Avusturyalı siyasetçi, “Bu konularda benimle benzer görüşlere sahip Friedrich Merz gibi bir ortağım olduğu için çok mutluyum,” diye ekledi.

Stocker, Avusturya’yı sığınma başvuruları konusunda daha sıkı Avrupa politikalarının öncüsü olarak gördüğünü söyledi.

Almanya, Avrupa’nın daha sert göç önerilerinin bazılarına uzun süredir karşı çıkıyordu, fakat Merz’in göreve gelmesiyle bu paradigma değişti.

Sağcı muhalefet partisi Almanya için Alternatif’in (AfD) baskısı altında, CDU liderliğindeki hükümet, ülkeye gelen sığınmacıların sayısını önemli ölçüde azaltma sözü verdi.

Bu bahar göreve başladıktan sadece birkaç gün sonra, Merz’in içişleri bakanı Almanya’nın sınırlarında, Avusturya da dahil olmak üzere, kontrolleri artırdı ve Alman polisinin sığınmacılar da dahil olmak üzere daha fazla belgesiz göçmeni geri çevireceğini söyledi.

Sınırdaki sıkı önlemler, Almanya ile komşuları arasında gerginliklere yol açtı. Fransa, Polonya ve Avusturya’daki politikacılar, Merz hükümetini Schengen bölgesinde insanların ve malların serbest dolaşımını engellediği için eleştirdi.

Sonuçta, Almanya sınırlarında geri çevrilen sığınmacıların sayısı düşük oldu ve bu durum, eleştirmenlerin Merz’in sıkı önlemlerini büyük ölçüde sembolik olarak nitelendirmesine yol açtı.

Stocker, Almanya’nın sınır kontrollerinin iki ülke arasında önemli gerginlikler yarattığı yönündeki iddiaları önemsemedi ve bunun yerine Merz’in yanında yer alarak Avrupa içinde göç konusunda sert bir tutum sergileyen bir eksen oluşturdu.

Sınır kontrollerine ilişkin olarak, “Bu kısıtlamaların önemli bir etkisi olmadığını düşünüyorum. İç sınırları kontrol etme ihtiyacı varsa ve biz de bunu kendimiz yaptık… Diğer ülkelerin de aynısını yapmasını reddedemem. Başka bir deyişle, bu sınır kontrolleri nihayetinde kalıcı olması amaçlanmayan bir çözümdür, fakat bazen gerekli olabilir,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English