Bizi Takip Edin

Avrupa

Gürcistan’daki kriz kritik bir aşamaya geldi

Yayınlanma

Gürcistan Başbakanı İrakli Kobahidze, pazar günü düzenlediği basın toplantısında Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili’nin azledilmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Kobahidze, “Elbette Sayın Salome, makam koltuğuyla birlikte sokağa çıkmak zorunda kalacak,” ifadelerini kullandı. Başbakana göre, Zurabişvili’nin koltuğunu yeni ve yasal olarak seçilmiş cumhurbaşkanına devretmesi gerekecek.

Bu açıklama, Cumhurbaşkanı Zurabişvili’nin bir gün önce yaptığı sert çıkışa bir yanıt niteliğindeydi. Zurabişvili, görev süresi bitse bile makamını terk etmeyeceğini belirtti.

Sputnik’in haberine göre Zurabişvili, parlamento seçimlerinin hileli olduğunu savunarak yeni cumhurbaşkanı seçiminin meşruiyetini sorguladı. Ayrıca Tiflis’te devam eden protesto ve ayaklanmalara açık destek verdiğini de açıkladı.

Böylece Gürcistan’ın yürütme organının iki temel unsuru -cumhurbaşkanı ve hükümet- arasında açık bir çatışma doğmuş oldu. Bu çatışmanın, şiddete evrilme riski bulunuyor.

Fakat bu gerilim, Gürcistan’daki siyasi süreçlerin yalnızca meselenin görünen kısmını temsil ediyor. Cumhurbaşkanı Zurabişvili, Gürcistan’ın Batı elitlerine tam bir tabiiyet içinde olması gerektiğini savunurken, mevcut hükümet ülkenin devlet egemenliği kavramını savunuyor.

Batılı güçler de Gürcistan’daki hükümeti sert bir şekilde eleştiriyor ve protestolara destek veriyor. Özellikle Avrupa Birliği’nin (AB) yeni dış ilişkiler temsilcisi Kaja Kallas, protestoculara karşı uygulanan şiddeti kınayarak bu eylemleri Gürcü halkının Avrupa Birliği özlemlerinin bir yansıması olarak nitelendirdi. Bununla beraber, Gürcistan’daki iktidar partisinin AB’ye katılım sürecini askıya alma kararını eleştirerek, “Bunun AB’de sonuçları olacaktır,” uyarısında bulundu.

ABD ise Gürcistan ile stratejik ortaklığını askıya aldığını duyurdu. Bu karar, Gürcü yetkililerin anlaşmanın temel ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle alındı.

Gürcistan’ın altıncı cumhurbaşkanını belirlemek için seçimler 14 Aralık’ta yapılacak, yemin töreni ise 29 Aralık’ta gerçekleşecek. Bu tarihte Salome Zurabişvili’nin görev süresi resmen sona erecek.

Beş yıllık bir dönem için seçilen cumhurbaşkanının yetkileri çoğunlukla törensel olsa da makam hem siyasi hem de sembolik açıdan önemli bir rol oynuyor. Ancak ülkenin asıl yönetim gücü hükümetin elinde bulunuyor.

Son yıllarda Gürcistan’da düzenli olarak protestolar ve sokak ayaklanmaları yaşandı. Örneğin, 2021 yılında eski Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, yasadışı sınır geçişi suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu durum AB’nin Tiflis’i kınamasına yol açtı ve ülkede dört gün süren geniş çaplı protestolara neden oldu.

2023 yılında ise Yabancı Etkinin Şeffaflığı yasa tasarısı huzursuzluk yarattı. Tasarı, medya ve sivil toplum kuruluşlarının finansman şeffaflığını artırmayı hedefliyordu ancak muhalefet, bunun Batı yanlısı politikadan sapma olduğunu savundu

ABD, AB ve BM’nin eleştirileri sonrasında, tasarı parlamentodan geçti ancak Cumhurbaşkanı Zurabişvili tarafından veto edildi. Parlamento, Zurabişvili’nin vetosunu aşarak tasarıyı Meclis Başkanı Şalva Papuaşvili’nin imzasıyla yasalaştırdı.

Lavrov: Kolektif Batı, Gürcistan’da renkli devrim başlatmaya çalışıyor

Bu yıl 28 Kasım’da Gürcistan hükümeti, 2028 sonuna kadar AB’ye katılım müzakerelerini ertelediğini açıkladı. Ayrıca, iktidardaki Gürcü Rüyası partisi, AB’den gelen tüm bütçe hibelerini reddetme kararı aldı. Bu karar, yeni protestoların fitilini ateşledi.

Gösteriler hızla şiddet olaylarına dönüştü. Protestocular barikatlar kurdu ve bazı kamu binaları ateşe verildi. Kolluk kuvvetleri ise protestoculara göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahale etti. Çatışmalarda hem protestocular hem de güvenlik güçleri arasında yaralananlar oldu.

Gürcü yetkililer, sert bir duruş sergileyerek protestocuları gözaltına alıp davalar açıyor. Gürcü siyaset bilimci Petre Mamradze, Vzglyad gazetesine verdiği demeçte hükümetin dirençli olduğunu ancak muhalefetin kaynaklarının sınırlı olduğunu savundu.

Mamradze’ye göre, muhalefet kitlesel protesto algısı yaratmak için olayları tırmandırıyor. Tiflis’in dar sokakları, az sayıda katılımcıyla bile geniş çaplı bir protesto görüntüsü verilmesine olanak sağlıyor.

Bu görüntüler Batı’da, özellikle Avrupa yanlısı politikacıların, protestoları cesur birer demokrasi mücadelesi olarak yorumlamasına yol açıyor. Mamradze, bu durumun vandalizm olaylarını görmezden gelen Batılı liderlerin tepkisini tetiklediğini belirtti.

Ayrıca, Cumhurbaşkanı Zurabişvili’nin mevcut krizi, parlamento seçimlerinin meşruiyetini zayıflatmak ve alternatif bir hükümet kurma amacıyla kullanabileceğine dikkat çekti.

Dış politika alanında önde gelen uzmanlardan biri olan ve başkanlık mekanizmasına yakınlığıyla bilinen Fyodor Lukyanov’a göre, Salome Zurabişvili sarsılmaz bir duruş sergiliyor ve pozisyonunu terk etmesi için bir neden görmüyor.

“Zurabişvili’nin siyasi kariyeri zaten sona erdi. Ancak Gürcü totalitarizmine karşı bir lider olarak konumlanma ihtimali, onun için son bir şans olabilir,” diyen Lukyanov, bu hedefe ulaşmak için Zurabişvili’nin dramatik sahneler ve kararlılık sergilemesi gerektiğini dile getirdi.

Lukyanov, Gürcü yetkililerin, Zurabişvili’yi cumhurbaşkanlığı ofisinden zorla çıkarmak zorunda kalabileceği bir senaryoya dikkat çekti. Ancak bu sürecin, Gürcistan içinde ve özellikle Batı’da “eski müttefiklerin düştüğü durum” algısını yaratmak için kullanılacağını ifade etti.

“Gürcü yetkililer, beklenmedik bir kararlılık sergiliyor,” diyen Lukyanov, yetkililerin ilkeli bir duruş sergilemelerinin, ABD ve AB’nin şu anda Gürcistan’a odaklanmadığına olan inançlarından kaynaklandığını söyledi.

Lukyanov, Gürcistan’daki krizin “renkli devrim” çerçevesinde geliştiğini, ancak bu tür süreçlerin her zaman protestocuların başarısıyla sonuçlanmadığını vurguladı. Asıl dönüm noktası, protestolar sırasında kan dökülmesi olabilir.

Kan dökülmesi durumunda Gürcistan’daki olayların, Ukrayna’daki Maydan protestoları gibi daha geniş yankılar uyandırabileceğini belirten Lukyanov, Gürcü yetkililerin iki zorlu hedefle karşı karşıya olduğunu söyledi: “Tavizsiz duruşlarını korumak, zira geri adım atmak teslimiyet anlamına gelecektir. Gerilimi tırmandırmaktan kaçınmak, askeri bir senaryonun önüne geçmek.”

Lukyanov, Gürcistan hükümetinin seçim sonuçlarının doğru olduğuna ve seçimlerin tekrarlanması için bir neden olmadığına dair kesin bir inanca sahip olduğunu da sözlerine ekledi.

Fakat Lukyanov, bu inancın, Batı ile Rusya arasındaki genel çatışmanın kötüleştiği bir döneme denk geldiğini ve Gürcistan’ın Batılı destekçilerinin durumu daha geniş bir ilkesel mesele olarak görebileceğini belirtti.

Gürcistan’ın beş büyükelçisi ve dışişleri bakan yardımcısı istifa etti

Avrupa

Trump’ın gümrük vergileri nedeniyle Avrupa limanları ‘taşıyor’

Yayınlanma

Nakliye ve lojistik şirketleri uyardı: Donald Trump’ın düzensiz gümrük vergisi politikaları ve nehir seviyelerinin düşmesi, koronavirüs pandemisinden bu yana Avrupa’nın en kötü tedarik zinciri tıkanıklığına neden oluyor. Avrupa limanları “taşıyor”.

Financial Times’a göre, Mavnalar, malları almak için günlerce beklemek zorunda kalırken, konteyner gemileri de uzun bekleme süreleriyle karşı karşıya kaldı. En kötü durumun Rotterdam, Anvers ve Hamburg limanlarında yaşandığı belirtilirken, sorunların en az birkaç ay daha devam etmesi bekleniyor.

“Hollanda merkezli nakliye şirketi WEC Lines’ın genel müdürü Caesar Luikenaar, “Tüm büyük merkezler dolup taşıyor” dedi. FT’ye konuşan Luikenaar, Avrupa’daki bir dizi önemli limanın maksimum kapasiteyle çalıştığını söyledi.

Hollanda merkezli lojistik şirketi Euro-Rijn Group’un CEO’su Albert van Ommen, kargo akışının beklenmedik bir şekilde dirençli kalması ve personel sıkıntısı çeken limanları zorlaması nedeniyle, bu tıkanıklığın pandemiden bu yana en kötüsü olduğunu düşündüğünü söyledi.

Bu sorunlar, yakın zamana kadar birçok şirketin, planlı nakliye hizmetlerinin sabit bir takvime göre düzenli olarak stokları yenileyeceği bilgisiyle minimum stok seviyelerini korumasını sağlayan küresel lojistik sistemine son darbe oldu.

Alman lojistik şirketi Contargo, müşterilerine Antwerp’te mavnaların konteyner yüklemek için ortalama 66 saat, Rotterdam’da ise 77 saat beklediğini bildirdi. Mavnalara normalde konteyner terminallerinde yükleme için sabit zaman dilimleri verilir, böylece konteynerleri hızlı ve verimli bir şekilde boşaltabilmeleri sağlanır.

Almanya’nın DHL şirketinde üst düzey yönetici olan Casper Ellerbaek, gecikmelerin henüz hiçbir müşterisini bileşen kıtlığı nedeniyle üretimi durdurmaya zorlamadığını, ancak bu tür “dramların” risk olmaya devam ettiğini söyledi.

Van Ommen, Avrupa’nın en yoğun ikinci konteyner limanı olan Antwerp’te gemilerin planlanan programın üç ila beş gün gerisinde yük boşaltma yaptığını söyledi.

Van Ommen, “Mavnalarla konteynerleri topladığımızda, deniz araçları zamanında gelmediği için konteynerleri zamanında yükleyemiyoruz” dedi ve ekledi: “Sonunda, müşteri veya nihai kullanıcı mallarını geç alıyor.”

Lojistik şirketleri, krizi ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD gümrük vergisi politikasında yaptığı keskin değişiklikler gibi sorunlara bağladı. Bu değişiklikler, konteyner nakliye şirketlerini, hızla değişen küresel ticaret akışlarına uyum sağlamak için ağlarını yeniden düzenlemeye zorladı.

Kuru bir bahar mevsiminin ardından Ren Nehri’nde su seviyesinin olağanüstü derecede alçalması nedeniyle mavnaların yükleme kısıtlamaları getirilmesi, sorunları daha da ağırlaştırdı.

Bu arada, Avrupa limanları da ABD’nin yüksek gümrük vergileri nedeniyle malların başka yerlere yönlendirilmesinden kaynaklanan Asya’dan gelen ithalat hacminin artmasıyla başa çıkmaya çalışıyor. Bu durum, malların başka yerlere yönlendirilmesine neden oluyor.

DHL’den Ellerbaek, Asya’dan Avrupa’ya konteyner hacmindeki keskin artışı (yıllık yaklaşık %7 olarak tahmin ediyor) Asyalı ihracatçıların strateji değişikliklerine bağladı.

Ellerbaek, “Farklı ticaret hacimlerindeki büyüme seviyelerine bakıldığında, Avrupa’nın tarihsel olarak ABD pazarına ait olan büyük bir payı aldığından şüphe yok” dedi.

Sektör yetkilileri, çoğunluğu kamuya ait liman idarelerinden rıhtım alanı kiralayan özel şirketlerden oluşan terminal işletmecilerinin, bu sıkıntıları hafifletmek için yeni personel alımı ve yeni ekipman satın almaya koştuğunu belirtti.

Luikenaar, Avrupa’daki yerel pazara hizmet veren bazı nakliye şirketlerinin, bölgedeki limanlara dağıtım için Rotterdam’daki farklı terminallerden konteynerleri toplamak için normalde en fazla üç gün süren işlemi bir hafta boyunca yapmak zorunda kaldığını söyledi.

Kapasiteye yapılacak yatırımların tüm sorunları çözmesinin yıllar alacağını belirtti. “Bu kolayca çözülecek bir sorun değil” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Estonya, nükleer silah taşıyan ABD savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır

Yayınlanma

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıma kapasitesine sahip NATO müttefiki savaş uçaklarını topraklarında kabul etmeye hazır olduğunu açıkladı.

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıyan NATO müttefiki savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu.

Pevkur, F-35 savaş uçaklarının daha önce Estonya’da bulunduğunu ve yakın gelecekte ülkenin hava sahasını korumak için yeniden görev yapacağını belirtti.

Estonya’dan nükleer silahlı uçaklara yeşil ışık

Savunma Bakanı Pevkur, Postimees gazetesine yaptığı açıklamada, Estonya’nın F-35’leri kabul etme konusundaki tutumunun net olduğunu vurguladı.

Pevkur, “Eğer bu uçaklardan bazıları, menşei ülke fark etmeksizin, çift amaçlı nükleer silah taşıma kabiliyetine sahipse, bu durum bizim F-35’leri kabul etme pozisyonumuzu hiçbir şekilde etkilemez. Elbette müttefiklerimizi kabul etmeye hazırız,” ifadelerini kullandı.

Daha önce NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifak üyesi ülkelerin önümüzdeki dört yıl içinde ABD’den 700 adet F-35 uçağı satın alacağını açıklamıştı.

İngiltere de nükleer misyona katılıyor

NATO içindeki bu hareketliliğe paralel olarak İngiltere, yakın zamanda 12 adet F-35 savaş uçağı satın alma ve Kuzey Atlantik İttifakı’nın nükleer misyonuna katılma niyetini açıkladı.

İngiliz hükümeti, yeni uçakların Norfolk’taki Marham üssünde konuşlandırılacağını belirtti. Bu uçakların hem konvansiyonel mühimmat hem de 50 kilotona kadar güç üretebilen Amerikan B61-12 nükleer bombalarını fırlatma kapasitesine sahip olduğu bilgisi paylaşıldı.

The Telegraph‘a konuşan bir İngiliz askeri kaynak, F-35’lerin uzun menzilli ve gizli teknolojiye sahip olmasının, “nükleer bombaları yüksek hassasiyetle atmak için son derece önemli” olduğunu söyledi.

Rusya’dan ‘karşı tedbir’ uyarısı

Geçen yıl Washington ve Londra, artan Rusya tehdidi karşısında Amerikan nükleer silahlarının yeniden İngiltere topraklarına döndürülmesi konusunda anlaşmaya varmıştı.

The Telegraph‘ın haberine göre, savaş başlıklarının 2008’den bu yana ilk kez Suffolk’taki Lakenheath üssüne yerleştirilmesi ve güçlerinin 1945’te Hiroşima’ya atılan bombanın üç katı olması bekleniyordu.

Daha önce ABD, en yeni F-35 savaş uçaklarından oluşan iki filoyu Lakenheath üssüne kaydırmayı planladığını duyurmuştu.

The Telegraph‘ın kaynakları, bunun taktik nükleer silah taşıyabilen 54 bombardıman uçağını kapsadığını iddia etmişti.

Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Moskova’nın, Amerikan nükleer silahlarının İngiltere’ye dönüşünü bir “tırmanış” olarak göreceğini ve “telafi edici karşı tedbirlerle” yanıt vereceğini açıklamıştı.

İngiltere, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez uçaklara nükleer silah yerleştirecek

Okumaya Devam Et

Avrupa

Orbán ile von der Leyen arasında ‘Onur Yürüyüşü’ atışması

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen arasında, Budapeşte’de yapılması planlanan “Onur Yürüyüşü” nedeniyle tartışma çıktı.

Haftalarca süren sessizliğin ardından, von der Leyen çarşamba günü  (25 Haziran) yayınladığı bir video mesajında kutlamaları destekledi. Başkan, “Macaristan yetkililerini Budapeşte Onur Yürüyüşünün gerçekleştirilmesine izin vermeye çağırıyorum. Macaristan ve ötesindeki LGBTIQ+ topluluğuna: Her zaman sizin müttefikiniz olacağım,” dedi.

Orbán ise, sosyal medyada hemen yanıt verdi ve von der Leyen’e “üye devletlerin kolluk kuvvetlerinin işlerine karışmamasını” istedi.

Von der Leyen, Orbán’a karşı çıkmak için bizzat Budapeşte’de bulunmayacak fakat 70’den fazla Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi törene katılmayı planlıyor.

Onlara İspanya Kültür Bakanı Ernest Urtasun, Hollanda Eğitim Bakanı Eppo Bruins, Fransız hükümet temsilcileri, Avrupa’nın önde gelen başkentlerinin belediye başkanları, eski Belçika Başbakanı Elio Di Rupo ve eski İrlanda Başbakanı Leo Varadkar da eşlik edecek.

Belçika’nın Avrupa Komisyonu Üyesi Hadja Lahbib de etkinlik öncesinde bugün Budapeşte’ye gidiyor.

Macaristan ise yabancı devlet adamlarının yasayı çiğneyeceğini açıkça belirtiyor.

Uluslararası konukların listesine rağmen, Adalet Bakanı Bence Tuzson eylemin yasak olduğunu ısrarla vurguluyor.

Bu hafta birkaç büyükelçiliğe gönderilen ve POLITICO tarafından elde edilen mektupta, organizatörlerin hapse atılabileceğini ve kutlamaların yasadışı olduğunu yinelendi.

Mektup, çoğu AB ülkelerinden Budapeşte’de görevli onlarca büyükelçinin etkinliği ve organizatörlerini destekleyen ortak açıklaması üzerine yazıldı.

Tuzson mektupta, “Netlik sağlamak amacıyla, çalışanlarınızın ve meslektaşlarınızın bu gerçeklerden haberdar olmasını rica ederiz. Yasal durum açık: Onur Yürüyüşü yasal olarak yasaklanmış bir toplantıdır ve bu yürüyüşü organize etmek veya duyurmak, Macaristan yasalarına göre bir yıl hapis cezası ile cezalandırılabilen bir suçtur… Yetkililer tarafından yasaklanan bir etkinliğe katılanlar, suç işlemiş olurlar,” diye yazdı.

Yasadışı davranmalarına rağmen, yürüyüşçülerin polis veya sağcı karşı protestocular tarafından doğrudan engellenmesi olası görünmüyor.

Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında Orbán, insanlara yürüyüşe katılmamaları çağrısında bulunduğunu ama güç kullanılması planlanmadığını belirtti.

Başbakan, “Macaristan medeni bir ülkedir. Biz birbirimize zarar vermeyiz,” diye ekledi.

Daha büyük endişe, hükümetin katılımcılara para cezası vermek için yüz tanıma teknolojisini kullanıp kullanmayacağı. Bu konu, AB yasalarını ihlal edebileceği için Komisyon tarafından inceleniyor.

Katılımcıların etkinliği tehlikeli görmediklerinin bir işareti olarak, etkinliğe katılacak olan İspanya Kültür Bakanı Urtasun’un sözcüsü POLITICO’ya “Macaristan polisiyle temas halinde olmadıklarını” söyledi.

Sosyalist gruptan Fransız milletvekili Chloé Ridel, “Viktor Orbán’ın popülist söylemleriyle cesaretlenen Macar polisi veya aşırı sağcı aktivistlerden korkmuyorum; protesto için buraya gelen Macar vatandaşlarıyla birlikte Avrupa değerlerini savunmak için buradayız. Bu, otoriter rejimlere karşı mücadelede şüphesiz tarihi bir olay olacak,” dedi.

Avrupa Parlamentosu sözcüsüne göre, “milletvekillerinin ve onlara eşlik edenlerin güvenliği ve emniyeti için her şey hazır.”

Uluslararası mobilizasyona rağmen, Macaristan’da hiçbir siyasi aktör bu eylemden yararlanıyor gibi görünmüyor.

Sol eğilimli Demokratik Koalisyon, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony’nin Yeşil Partisi veya hicivci İki Kuyruklu Köpek Partisi gibi birkaç LGBTQ+ yanlısı parti Onur Yürüyüşüne katılacak olsa da, bunların desteği muhalefet lideri ve eski Fidesz üyesi Péter Magyar’ın desteğinin çok gerisinde.

Magyar’ın partisi Tisza, Orbán’ın iktidardaki Fidesz partisine karşı farkını giderek artırarak aylardır anketlerde önde gidiyor. Fakat Tisza, Nisan 2026’daki seçimlerde Orbán’dan iktidarı almak için geniş bir çoğunluk oluşturmaya çalışırken, LGBT hakları ve kimlik politikası gibi daha geniş konuları olduğu gibi Budapeşte Onur Yürüyüşünün yasaklanmasını da sistematik olarak görmezden geliyor.

Magyar’ın sağ kolu olarak görülen Zoltán Tarr, “Orbán’ın tuzağına düşmeyi reddediyoruz. Toplumu bölmek ve kamu hizmetlerinin çöküşünden ve artan yaşam maliyetlerinden dikkatleri başka yöne çekmek için tasarlanmış bir kültür savaşı provokasyonunda kullanılmayacağız,” dedi.

Tarr, Tisza liderliğindeki bir hükümetin “elbette toplanma özgürlüğünü zedelemek istemeyeceğini” de sözlerine ekledi.

Yeşil Parti Párbeszéd’in eşbaşkanı Richárd Barabás ise, Onur Yürüyüşünün “Viktor Orbán’ın baskıcı rejimine karşı ortak bir direniş” olacağını savundu.

Son yıllarda Orbán, ABD’deki muhafazakâr-Trumpist “MAGA” hareketinin retoriğini benimsedi ve “cinsiyet ideolojisi” ve “woke kültürü”ne karşı küresel hücumun Avrupa’daki ateşli savunucusu haline geldi.

Geçtiğimiz mart ayında Orbán hükümeti, çocukları korumak gerekçesiyle LGBT topluluğunu “teşvik eden veya sergileyen” kamuya açık toplantıları yasaklayan bir yasayı kabul etti.

Ülke çapında Onur Yürüyüşü kutlamalarını fiilen yasaklayan bu önlem, bir tarafta hükümet, diğer tarafta Belediye Başkanı Karácsony ve Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri arasında büyük bir çatışmaya yol açtı.

Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri, başkentin 1997’de Doğu Avrupa’da Onur Yürüyüşü düzenleyen ilk şehir olmasından bu yana her yıl olduğu gibi, yıllık etkinliği yine düzenleyeceklerini taahhüt ettiler.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English