Bizi Takip Edin

Amerika

IMF-DB toplantılarında gündem artan borç ve jeopolitik gerilimler

Yayınlanma

Dünya Bankası (DB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) Bahar Toplantıları 17-19 Nisan tarihleri arasında Washington’da gerçekleştiriliyor. 

Dünyanın dört bir yanından maliye bakanları ve merkez bankası başkanlarının da katıldığı bahar toplantılarında tartışılan konular arasında, zor durumdaki ülkelerin borçlarının hafifletilmesi ve Ukrayna meselesi ile Rusya’nın el konulan varlıklarına ne olacağı sorunu da önemli bir yer tutuyor.

Elbette tartışmalar, faiz-enflasyon döngüsü ve esas olarak Amerikan Merkez Bankası Fed’in olası faiz indirimlerinin akıbeti üzerinden dönüyor. Fed Başkanı Jay Powell’ın bu hafta faiz indirimi için acele etmeyeceklerinin sinyalini vermesi ile birlikte borsalar ufak çaplı bir çalkantı yaşamıştı.

IMF Başkanı Kristalina Georgieva’ya göre Fed doğru olanı yapıyor. Perşembe günü Bloomberg’e konuşan Georgieva, “Fed henüz ve haklı olarak indirime hazır değil,” dedi.

Washington’daki toplantılarda kilit sorunun ‘Fed’in daha ne kadar süre yüksek faiz oranlarına bağlı kalacağı’ olduğunu kaydeden IMF lideri, tüm ülkerlerin bunu konuştuğunu ve gözlerin ABD’nin üzerinde olduğunu belirtti.

Dolardaki güçlenmenin ‘elbette endişe verici’ olduğunu savunan Georgieva, ekonominin kısmen ABD’nin mali duruşu nedeniyle ‘biraz aşırı ısınmış durumda’ olduğunu söyledi.

Georgieva, bu yıl içinde ABD’deki koşulların Fed’in faiz indirimine başlamasına izin vereceği konusunda hâlâ iyimser olduklarını da sözlerine ekledi.

Georgieva’dan mali sıkılaşma çağrısı

Georgieva, pandeminin yarattığı krizle başa çıkabilmek için son yıllarda borçlarını büyük ölçüde artıran gelişmiş ekonomilere mali politikalarını sıkılaştırmaları çağrısında da bulundu.

Georgieva perşembe günü Washington’da düzenlediği basın toplantısında, krizlerin devam ettiği bir dünyada, “Ülkeler bir sonraki şok için acilen mali dayanıklılık inşa etmelidir. Mali tamponları yeniden inşa etmek önemli,” dedi.

Georgieva’ya göre, enflasyonla mücadele eden merkez bankalarının da ‘mali [fiscal] taraftan biraz yardım alabileceklerini’ savundu.

Georgieva’nın toplantılar başlamadan önceki açıklamaları da görece ‘karamsar’dı. Ona göre önümüzde ‘durgun ve hayal kırıklığı yaratan bir on yıl’ vardı. ‘bir rota düzeltmesi olmadan’, diyordu IMF Başkanı, ‘Cansız Yirmiler’e [Tepid Twenties] doğru gidiyorduk.

Georgieva’nın sözleri, IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü raporundaki tespitleri tekrar eder nitelikteydi. Raporda, “Çeşitli olumsuzluklarla karşı karşıya kalan gelecekteki büyüme beklentileri de kötüleşmiştir. Beş yıl sonraki tahminlere göre, küresel büyüme 2029 yılına kadar yüzde 3’ün biraz üzerine inecek. Analizimiz, büyümenin on yılın sonunda salgın öncesi (2000-19) ortalamanın yaklaşık yüzde bir puan altına düşebileceğini gösteriyor. Bu durum, yaşam standartlarındaki iyileşmeleri tersine çevirme tehdidi yaratırken, yavaşlamanın daha zengin ve daha yoksul ülkeler arasındaki dengesizliği, küresel gelir yakınsaması beklentilerini sınırlayabilir,” deniyor.

Raporda, kalıcı düşük büyüme senaryosunun, yüksek faiz oranlarıyla birleştiğinde, borç sürdürülebilirliğini riske atabileceğine ve hükümetlerin ekonomik durgunlaşmaya karşı koyma ve ‘sosyal refah veya çevre girişimlerine’ yatırım yapma kapasitesini kısıtlayabileceğine vurgu yapılıyor.

Yoksul ülkelerin kalkınması başka bahara kalıyor

Dünya Bankası pazartesi günü yayınladığı raporda, dünyanın en yoksul 75 ülkesinin yarısının, bu yüzyılda ilk kez en zengin ekonomilerle aralarındaki gelir farkının açıldığını ve kalkınmanın tarihsel olarak tersine döndüğünü belirtti.

Rapora göre, en yoksul ülkelerdeki kişi başına düşen gelir artışı ile en zengin ülkelerdeki kişi başına düşen gelir artışı arasındaki fark son beş yılda daha da açıldı.

Dünya Bankası’nın baş ekonomist yardımcısı ve raporun yazarlarından Ayhan Köse Reuters’a verdiği demeçte, “İlk defa bir yakınsama olmadığını görüyoruz. Daha da yoksullaşıyorlar. Dünyada çok ciddi bir yapısal gerileme, bir tersine dönüş görüyoruz … bu yüzden burada alarm zillerini çalıyoruz,” dedi.

Raporda, Dünya Bankası’nın Uluslararası Kalkınma Birliği’nden (IDA) hibe ve sıfır faizli kredi almaya uygun 75 ülkenin, iddialı politika değişiklikleri ve önemli uluslararası yardımlar olmaksızın kayıp bir on yıllık kalkınma riskiyle karşı karşıya olduğu belirtildi.

Köse, birçok IDA ülkesinde büyümenin COVID-19 salgınından önce bu ülkelerde zaten azalmaya başladığını, fakat 2020-2024’te 1990’ların başından bu yana en zayıf yarım on yıllık büyümenin (%3,4) olacağını söyledi. 

Tüm IDA ülkelerinin yarısından fazlası Sahra Altı Afrika’da; 14’ü Doğu Asya’da ve sekizi Latin Amerika ve Karayipler’de. Bu ülkelerden otuz bir tanesinin kişi başına düşen geliri yılda 1.315 doların altındadır. Bu ülkeler arasında Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Afganistan ve Haiti de bulunuyor.

Yüksek enflasyon-yüksek enflasyon dönemine mi giriyoruz?

Öte yandan, Fed’in faiz politikalarına karar verirken yapması gereken ‘taktiksel’ değerlendirmelerin yanı sıra, tahvil piyasalarındaki hareketler, son enflasyon dalgası sona erdiğinde faizlerin nereye yerleşeceğine dair daha büyük bir ‘yeniden düşünme’ sürecinde olabileceğimizi gösteriyor.

Kısa vadeli Fed politikalarına oldukça duyarlı olan iki yıllık ABD hazine tahvili getirisi, beklenebileceği gibi son birkaç ayda yükseldi. Fakat daha uzun vadeli getiriler de aynı hareketi takip ediyor. Şubat başında %3,87 olan 10 yıllık ABD hazine tahvili iki gün önce %4,63 getiri sağlıyordu.

Geçen sonbaharda yaşanan birkaç hafta dışında, uzun vadeli faizler 2007’den bu yana bu kadar yüksek olmamıştı.

2009’da, ekonomik kriz küresel ekonomiyi enkaza çevirmişken, uzun vadeli hazine tahvilleri, 2016’da ‘makul derecede sağlıklı’ olduğunda sunduklarından daha yüksek getiri sunuyordu.

Fed’deki ortak görüş, %5 ve daha yüksek faiz oranları politikasının ekonomik faaliyetleri kısıtladığı ve enflasyonu aşağı yönlü bir patikaya soktuğu yönündeydi.

Enflasyon verileri ve tahvil piyasasındaki hareketler bu tezin altını oyuyor. Yüksek faiz oranlarının ekonomiyi sanıldığı kadar durgunlaştırmayabileceği, aksine ‘yeni bir normali’ yansıttığına dair görüşler yaygınlaşıyor.

Amerika

AI terapistler yasal hale gelebilir

Yayınlanma

Yazar

Geçen hafta, Meta CEO’su Mark Zuckerberg’in, yapay zeka iş modelini yaygınlaştırmanın bir parçası olarak “kişisel AI terapistler” konusunu gündeme getirdiğini yazmıştık.

Zuckerberg, katıldığı bir podcast yayınında şöyle diyordu:

“Şahsen, herkesin bir terapisti olması gerektiğine inanıyorum. Terapist, gün boyunca ya da gün boyunca olmasa da, endişelendikleri her konuda konuşabilecekleri birisi gibi. Terapisti olmayan insanlar için ise, herkesin bir yapay zeka asistanı olacağını düşünüyorum.”

Şimdi fikri takip zamanı: Başta Meta olmak üzere, Büyük Teknoloji bu alana girerken, ABD Kongresi de ruh sağlığı gibi gizlilik ile bilinen alanlarda “otomatik karar verme” ve yapay zekanın etkilerini ele alacak.

Bu hafta, ilk ipuçları gelmeye başladı. Temsilciler Meclisi Enerji ve Ticaret Komitesi, “insan karar verme sürecini önemli ölçüde etkileyen veya yerine geçen” sistemler olarak tanımlanan yapay zeka ve “otomatik karar sistemleri”nin eyaletler tarafından regüle edilmesini on yıl süreyle yasaklayan bir öneriyi kabul etti.

Öneri, özellikle Teksas Senatörü Ted Cruz tarafından zorlandı ve büyük ölçüde Abundance Institute ve Koch tarafından finanse edilen çeşitli “liberteryen” düşünce kuruluşları ile Colorado Valisi Jared Polis gibi az sayıdaki “liberteryen” Demokratların oluşturduğu lobi gruplarından çıktı.

Hukukçular, önerideki tanımların yasaya oldukça geniş bir hukuki anlam kazandırdığını ve bu nedenle mevcut yasaların ve yeni yasa tekliflerinin büyük bir kısmını engelleyeceğini düşünüyor.

Tüm metin okuduğunda, eyalet temsilcilerinin ne yapıp ne yapamayacağı biraz belirsiz. Fakat belirli olan birkaç şey var.

İlk olarak, bu yasa tasarısı eyalet yasa yapıcılarına, “hakkında çok az şey bildiğimiz yeni bir genel amaçlı teknoloji alanında düzenleme” yapamayacaklarını söylüyor.

İkincisi, lisans gerekliliklerini veya düzenlemeleri kaldırmak isteyen yasa yapıcılar için bir istisna bulunuyor. Bu hüküm yasalaşırsa, eyalet Kongre üyeleri, chatbot terapistinin ne olup ne olmadığı, lisanslamanın nasıl yapılacağı veya yanlışlıkla gençlere intihar etmelerini söyleyen hizmetlerin sorumluluğunun nasıl üstlenileceği konusunda yeni sınırlar çizmek konusunda zorlanacaklar ama Meta gibi şirketleri kısıtlayan lisans gerekliliklerini kaldırmak konusunda epey kolaylık elde edecekler.

Dolayısıyla, eğer öneri yasalaşırsa, Mark Zuckerberg şirketini terapist benzeri hizmet haline getirme yolunda emin adımlarla ilerleyebilir.

Meseleye yalnızca kağıt üzerinde bakmamak gerekiyor. Örneğin Utah eyaletinde, ruh sağlığı chatbot sağlayıcılarının, chatbotun insan olmadığını kullanıcılara açıklamak zorunda olduğu hüküm altına alınıyor.

Eğer Kongre’deki ilgili yasa tasarısı kabul edilirse, hiçbir eyalet bu tür yasalar çıkaramaz hale gelecek.

Utah yasası ayrıca, terapist chatbotlarının bir kişinin kişisel olarak tanımlanabilir sağlık bilgilerini satmasını veya paylaşmasını yasaklıyor. Yeni yasa ile, bunu düzenleyen veya engelleyen yasalar da ortadan kalkacak.

Artık geçerli olmayacak başka yasalar da var. Utah’ta, kişisel sağlık bilgileri toplanırken veya tıbbi tavsiye verilirken AI’ın açıklanmasını zorunlu kılan başka bir yasa var; bu da geçersiz hale gelecek.

Veya sigorta şirketlerinin AI araçları yerine lisanslı hekimlerin tıbbi gerekliliği belirlemesini gerektiren başka eyalet yasaları, sağlık hizmetleri veya sigortanın sağlanması, reddi, maliyeti veya koşulları ile ilgili kararları veren sistemleri düzenleyen yasalar bulunuyor; bunlar da geçersiz hale gelecek.

Kaliforniya’da, AI kullanan klinik uygulamaların hastalara tıbbi eğitim almış bir kişiye nasıl ulaşacaklarını anlatmasını gerektiren müşteri hizmetleri ile ilgili bir yasa bulunuyor; evet, bu da geçersiz hale gelecek.

Bunların ardından beri ihlali bildirim yasaları, yüz tanıma regülasyonlarının da gelmesi muhtemel. Bankacılık, kredi veya finans teknolojileri ile işçi gözetimi gibi düzenlemeler, hatta çocuk istismarı ve pornosuna yönelik düzenlemelerde yaşanabilecek sorunlar da cabası.

Fakat AI chatbotlara geri dönelim. Financial Times haber veriyor: OpenAI, Google, Meta ve Microsoft, son aylarda belleğe yönelik odaklanmalarını artırarak, sohbet robotlarının “yanıtlarını kişiselleştirmek için daha fazla kullanıcı bilgisi depolayabilmelerini” sağlayan güncellemeler yayınladı.

Yine uzmanlar uyarıyormuş: Bu gelişmenin ticari çıkarlar için kullanıcıları istismar etmek için de kullanılabileceği ve gizlilik endişelerini artırabileceği düşünülüyormuş.

Ne demek istiyorlar? MIT medya laboratuvarında profesör ve “insan-yapay zeka etkileşimi uzmanı” Pattie Maes cevaplıyor:

“Sizi gerçekten tanıyan bir ajansınız varsa, bu ajans konuşmalarınızın belleğini sakladığı için tüm hizmet daha bağlayıcı hale gelir ve bir ürünü kullanmaya başladığınızda bir daha başka bir ürüne geçmezsiniz.”

Yani kişiselleştirme seviyesi artıp gizlilik/mahremiyet seviyesi azaldıkça, tekelleşme, tek bir hizmet sağlayıcıya bağlanma da artacak. Maes mealen bunu diyor.

FT, “güncellemeleri” de paylaşıyor. Bunlar arasında, bir sohbet robotunun bir seferde ne kadar konuşmayı hatırlayabileceğini belirleyen “bağlam pencerelerinin” genişletilmesi ve dış verilerden ilgili bağlamı belirleyen “retrieval-augmented generation” gibi tekniklerin kullanılması yer alıyor. “Artırılmış bilgi geri çekme üretimi” olarak çevirebileceğimiz bu özellik, genel yapay zekaya zamanında hazır olma, bağlam, doğruluk ve hesap verebilirlik kazandırmayı hedefliyor.

Yapay zeka grupları, daha yararlı ve kişiselleştirilmiş yanıtlar sağlamak için kullanıcı profillerini ve tercihlerini depolayarak yapay zeka modellerinin uzun süreli belleğini de güçlendiriyor. Örneğin, bir chatbot, bir kullanıcının vejeteryan olup olmadığını hatırlayabilir ve restoran önerileri veya tarifler sunarken buna göre yanıt verebilir.

FT hatırlatıyor; mart ayında Google,  “kullanıcının izni olduğu sürece”, Gemini’nin belleğini, yani daha önce chatbot ile yapılan konuşmalarla sınırlı olan belleği, kullanıcının arama geçmişine genişletti ve gelecekte bunu diğer Google uygulamalarına da genişletmeyi planlıyor.

DeepMind’ın ürün yönetimi direktörü Michael Siliski konşuyor: “Tıpkı bir insan asistan gibi… sizi, hedeflerinizi ve kim olduğunuzu ne kadar iyi anlarlarsa, size o kadar iyi yardım edebilirler.”

Şirketler esas olarak işin “reklam geliri” boyutunu pazarlıyor. Zuckerberg, geçen ay, chatbot’un “ürün önerileri veya reklamlar gösterme konusunda büyük bir fırsat olacağını” söylemişti. Geçen ay OpenAI da ürünleri ve yorumları “daha iyi görüntülemek” için ChatGPT’deki alışveriş hizmetlerini geliştirdiğini ilan etmişti.

Uzatmayalım. Tehlike açık görünüyor: Maes, “Bir sistem sizi ne kadar iyi tanırsa, sizi bir şey satın almaya ikna etmek veya belirli inançlara inandırmak gibi olumsuz amaçlar için o kadar çok kullanılabilir. Bu nedenle, bu hizmetleri sunan şirketlerin altında yatan motivasyonları düşünmeye başlamalısınız,” diyor.

Bu motivasyonlarun bilgisi aslında mevcut. Bloomberg’e uzun bir mülakat veren Microsoft CEO’su Satya Nadella ve şirketin sohbet roboto Copilot’un başındaki Mustafa Suleyman ipuçlarını veriyor. Suleyman ve arkadaşları, “ofis dışında yaşam” için tasarlanmış bir Copilot versiyonu oluşturmaya başladı.

Suleyman’ın daha önceki girişimi AI Inflection’da yaptıkları gibi, bu Copilot’a “empati, mizah ve nezaket” öğrettiler. Bloomberg şöyle devam ediyor:

“İnsanlar Excel’i üreten şirketle duygusal bir bağ kurmak ister mi? Suleyman öyle düşünüyor. En azından, kullanıcı Copilot’u bir arkadaş veya terapist olarak görürse, rakip bir şirkete geçmenin daha zor olacağına inanıyor.”

Empatinin Suleyman için hayli önemli bir konu olduğunu öğreniyoruz bu uzun mülakattan. Copilot’ta üzerinde çalıştığı şeyi göstermek için, iPhone uygulamasındaki sesli asistanı tıklıyor ve “zor bir dönemden geçtiğini ve endişelerle boğuştuğunu” söylüyor. Bloomberg’e göre İngiliz aksanlı yatıştırıcı bir erkek sesi, “Zor durumlar net düşünmeyi engelleyebilir,” diye yanıt veriyor ve duygularını harekete geçiren şey hakkında daha fazla bilgi paylaşıp paylaşmayacağını “nazikçe” soruyor.

“Copilot, kullanıcının rahatlık sınırlarını algılayacak ve çözüm önerileri sunmadan önce sorunları dikkatlice teşhis edecek şekilde programlandı,” diyor Suleyman ve chatbottaki “duraklamalara”, “sesin azalmasına” işaret ediyor.

Empati, nezaket, mizah, rahatlatıcı ses… “Sıkıcı” iş hayatı, terapist sohbet robotlarımızla daha verimli hale geliyor. Günlük hayatımızdaki rutinler, daha odaklanmış bir iş hayatı modeline uyarlanıyor; yardımcı robotlar, insanı robotlar, robotsu insan modelini hayata geçiriyor.

Pentagon’da reform planı: Askerleri teknobüyücülere dönüştürmek

Okumaya Devam Et

Amerika

Nvidia, Şanghay’da araştırma merkezi kurmayı planlıyor

Yayınlanma

Nvidia, yapay zeka işlemcileri alanında dünyanın önde gelen üreticisi olarak, ABD’nin sıkılaştırdığı ihracat kontrolleri nedeniyle satışlarının düştüğü Çin’de rekabet gücünü korumak amacıyla Şanghay’da bir araştırma ve geliştirme merkezi kurmayı planlıyor.

Konuyla ilgili iki kaynağın Financial Times’a aktardığına göre, CEO Jensen Huang, geçen ay Şanghay’da Şanghay Belediye Başkanı Gong Zheng ile bir araya gelerek bu planı görüştü. ABD çip devi Nvidia, mevcut çalışanlarını ve olası genişlemeyi karşılamak için Şanghay’da yeni bir ofis alanı kiraladı.

Planları bilen kaynaklara göre, Ar-Ge merkezi Çinli müşterilerin özel taleplerini ve Washington’un kısıtlamalarını karşılamak için gereken karmaşık teknik gereksinimleri araştıracak.

Ancak, fikri mülkiyetin Çin’e aktarılması konusundaki yasal hassasiyet nedeniyle, asıl tasarım ve üretim yurt dışında kalacak. Nvidia, “İhracat kontrollerine uymak için değiştirilmek üzere Çin’e herhangi bir GPU tasarımı göndermiyoruz” dedi.

Konuya yakın kaynaklara göre, Şanghay ekibi ayrıca çip tasarımlarının doğrulanması, mevcut ürünlerin optimizasyonu ve otonom sürüş gibi sektör odaklı araştırmalar da dahil olmak üzere küresel Ar-Ge projelerinde çalışacak.

Huang ayrıca Çin’de bulunan en iyi yapay zeka yeteneklerine erişimi sağlamak istiyor. Nvidia şu anda Şanghay’da “yeni nesil derin öğrenme donanım ve yazılımının geliştirilmesine rehberlik edecek” mühendisler ve “küresel ölçekte rekabet edebilecek ASIC tasarımları geliştirecek ve optimize edecek” mühendisler dahil olmak üzere çeşitli pozisyonlar için ilanlar yayınlıyor.

Şanghay hükümeti bu tür planlara ön destek verirken, Nvidia ABD yönetiminden onay almak için lobi faaliyetleri yürütüyordu. Silikon Vadisi şirketinin Çin’deki şehirde çoğunluğu satış ve ilgili destek fonksiyonlarında olmak üzere yaklaşık 2.000 çalışanı bulunuyor.

Nvidia, Huawei’nin liderliğindeki yerel rakiplerin rakip bir yapay zeka ekosistemi sunarak pazarı ele geçirebileceğinden endişe duyduğu en büyük yurt dışı pazarlarından birinde lider konumunu korumak için Çin’deki araştırma faaliyetlerini genişletiyor.

Geçen yıl Nvidia’nın gelirlerinin yaklaşık yüzde 14’ünü oluşturan Çin pazarı, Huang’ın tahminlerine göre birkaç yıl içinde 50 milyar dolarlık bir pazara dönüşebilir.

Huang, geçen hafta Milken Institute’da düzenlenen bir etkinlikte, “Amerikan standartlarının dünya çapında benimsenmesi için dünyanın yapay zeka sistemini kurmak istiyoruz” dedi. “Bir pazarı tamamen terk edersek, başka birinin buraya gireceği kesin. Örneğin Huawei çok güçlü… Onlar buraya girecek” diye ekledi.

Trump yönetimi bu hafta, dünya çapındaki Amerikan ve yabancı şirketlere, Huawei tarafından üretilen yapay zeka çiplerinin kullanımının ABD ihracat kontrollerini ihlal ettiği için cezai yaptırımlara yol açabileceği uyarısında bulundu.

Huang, Nvidia’nın H20 çipine yeni ihracat kısıtlamaları getirilmesinden birkaç gün sonra, 17 Nisan’da Çin’in başbakan yardımcısı He Lifeng ile görüşmek üzere Pekin’e uçtu. H20 çipi, Biden yönetiminin Çin’e satışları kısıtlayan kontrollere uymak için yeniden tasarlanmış, özellikleri azaltılmış bir modeldi.

Konuya yakın kaynaklara göre, Çin’de en çok satan çiplerine getirilen kısıtlamalar nedeniyle Nvidia, Çinli müşterilerine alternatif olarak yüksek bant genişliğine sahip bellek ve daha az işlem gücü sunan düşük kaliteli L20 işlemcileri sunuyor.

Teknoloji devlerinin, işlemcilerin performans açısından rakip Çin ürünleriyle rekabet edememesi nedeniyle sipariş vermekte tereddüt ettiği anlaşılıyor.

Önde gelen bir Çinli teknoloji firmasının bir yöneticisi, “Cuda [yazılım sistemi] üzerinde çalışan daha kötü bir Nvidia çipini seçerek işletme maliyetlerini düşürmek ya da Çinli çiplere geçerek sistem değişikliğinin getireceği sıkıntıları yaşamak arasında zor bir durumda bulunuyoruz” dedi.

ByteDance, Alibaba ve Tencent başta olmak üzere müşteriler, Nvidia’nın ihtiyaçlarını karşılayacak yeniden tasarlanmış bir üst düzey çip sunup sunamayacağını değerlendirmek için jeopolitik gelişmeleri izliyor. Kaynaklara göre, Nvidia çeşitli seçenekleri değerlendirirken, yasal belirsizlik nedeniyle kesin bir plan yoktu.

ABD yapay zeka çiplerini yasaklarken Nvidia CEO’su Çin’e gitti

Okumaya Devam Et

Amerika

Trump: Biz olmasak şimdi Almanca konuşuyordunuz, belki biraz da Japonca

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, İkinci Dünya Savaşı’nda Müttefiklerin zaferinin 80. yıl dönümü kutlamaları nedeniyle Fransa’yı alaycı bir şekilde eleştirdi ve ABD’nin zaferdeki öncü rolünü daha fazla takdir etmesi gerektiğini söyledi.

Trump, Katar’daki Al Udeid Hava Üssü’nde Amerikan askerlerine yaptığı konuşmada, “Fransa’yı seviyoruz, değil mi? Ama savaşı kazanmak için Fransa’dan biraz daha fazla çaba harcadığımızı kabul edersiniz, değil mi?” diye sordu.

Trump, Adolf Hitler’in Paris ve Eyfel Kulesi’ne gittiğini hatırlatarak, “Bilmişlik taslamak istemiyorum ama Hitler Eyfel Kulesi’nde konuşma yaptığında, bunun pek de ideal olmadığını söyleyebilirim,” diye konuştu.

Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron‘u aradığını söyledi. “Bu arada, iyi adam,” diyen Trump, Macron’un sesini taklit ederek, “‘Donald, Almanlara karşı kazandığımız zaferi kutluyoruz’ dedi,” diye aktardı.

Yaptıkları için “övünmediklerini” ileri süren Başkan, “Ve ben dedim ki, ne oluyor lan? Geçen hafta konuştuğum tüm ülkeler savaşı kutluyor, biz hariç. Bu korkunç değil mi?” dedi.

Savaşın bitişini Rusya’nın, Fransa’nın ve “herkesin” kutladığını söyleyen Trump, bir tek ABD’nin kutlamadığını, oysa savaşı kazananın kendileri olduğunu öne sürdü.

Trump, “Onlar da yardım etti ama biz olmasaydık savaşı kazanamazlardı. Hepimiz Almanca konuşuyoruz. Bunu biliyorsunuz, değil mi? Biz olmasaydık, Almanca konuşuyor olurlardı, belki biraz da Japonca. Savaşı biz kazandık. Ve kutlamayan bir tek biziz,” iddiasında bulundu.

Trump daha önce Nazi Almanya’sının teslim olduğu 8 Mayıs’ı Amerika’nın “İkinci Dünya Savaşı Zafer Günü” ve 11 Kasım’ı “Birinci Dünya Savaşı Zafer Günü” ilan etmişti.

Truth Social’da yaptığı bir paylaşımda, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nı kazanmak için “diğer tüm ülkelerden çok daha fazlasını yaptığını” ileri sürmüştü.

Trump üste yaptığı konuşmada ayrıca Katar ile ABD arasındaki ilişkilerin “hiç bu kadar güçlü olmadığını” söyledi.

Trump, Orta Doğu’daki en büyük ABD askeri üssü olan tesiste, “Bizim gibi bir ilişkiyi bir daha asla göremeyeceksiniz,” dedi.

Trump konuşmasında, “çatışmaları başlatmak değil, sona erdirmek” istediğini söyledi, fakat düşmanlarını yenmek için “Amerika’nın gücünü kullanmaktan çekinmeyeceğini” de ekledi.

Başkan ayrıca, Katar’ın üsse 10 milyar dolar yatırım yapmasının beklendiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English