Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, ekonomik bağları güçlendirmek üzere Çin’e gidecek

Yayınlanma

İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, yeni İşçi Partisi hükümetinin Pekin’le ilişkileri ‘yeniden başlatma’ çabaları çerçevesinde ekonomik ilişkilere odaklanması beklenen bir ziyaret için bu hafta Çin’e gidiyor.

Ancak analistler Lammy’nin ekonomik ilişkilere odaklanmayı, iki ülke arasındaki ilişkilerin keskin bir şekilde kötüleşmesi nedeniyle süregelen bir gerilim kaynağı olan “insan hakları” söylemi ve güvenlik konularındaki politikalarla ne kadar dengeleyebileceğinin belirsiz olduğu görüşünde.

Geçtiğimiz on yıl içinde üst düzey toplantıların sayısı azaldı ve iki ülke Hong Kong, Güney Çin Denizi ve Sincan gibi konularda karşı karşıta geldi.

2021 yılında İngiliz parlamentosu Çin’in Uygurlara “soykırım uyguladığını” öne süren bir önergeyi kabul etti ve aynı yıl İngiliz hükümeti ABD’nin baskısıyla güvenlik endişelerini gerekçe göstererek Çinli teknoloji devi Huawei Technologies’i ülkenin 5G altyapısının geliştirilmesinden men etti.

‘Ziyaret ekonomiye odaklanmalı’

Renmin Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Wang Yiwei, İngiltere’nin iç mali durumunun yeniden angaje olma çabalarını körüklediğini söyledi.

“Lammy’nin temel önceliği Çin-İngiltere ekonomik ve mali diyaloğunu canlandırmak ve ülkesine daha fazla Çin yatırımı çekmek olacak” diyen Wang, South China Morning Post’a verdiği demeçte, yeşil ekonomi konusundaki işbirliğinin de bir diğer öncelik olacağını sözlerine ekledi.

Çin Dışişleri Bakanlığı Lammy’nin cuma ve cumartesi günü Çin’i ziyaret edeceğini doğruladı. Bakanlık sözcüsü Mao Ning şunları söyledi: “Çin, ortaklığı sürdürmek için İngiltere ile birlikte çalışmaya … ve Çin-İngiltere ilişkilerinin istikrarlı ve geniş kapsamlı gelişimi için çaba göstermeye hazırdır.”

Reuters’a göre geçtiğimiz ay Başbakan Yardımcısı He Lifeng, yakında Çin’e bir ziyaret gerçekleştirmeyi düşünen İngiltere Maliye Bakanı Rachel Reeves ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Çin’in finans, yeşil ekonomi, biyotıp ve yapay zeka gibi alanlarda İngiltere ile birlikte çalışmaya istekli olduğunu söyleyen He Lifeng, Pekin’in önemli bir tartışma platformu olarak gördüğü ancak en son Haziran 2019’da toplanan ekonomik ve mali diyaloğu yeniden başlatmaya istekli olduğunu belirtti.

Bu arada İngiliz basınında çıkan haberlerde, bir parlamento grubu tarafından bu ay ülkeyi ziyaret etmeye davet edilen eski Tayvan lideri Tsai Ing-wen’den, Lammy’nin ziyareti öncesinde hükümetin Pekin’i üzmekten kaçınmak istemesi nedeniyle geziyi ertelemesinin istendiği belirtildi.

Wang, “Bu karar İşçi Partisi hükümeti tarafından gösterilen samimi bir jesttir ve Birleşik Krallık’ın Pekin ile ilişkilerini geliştirme yönündeki güçlü arzusunu açıkça göstermektedir” dedi.

Pekin, Tayvan’ı gerekirse güç kullanarak anakara ile yeniden birleştirilmesi gereken kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor. Çoğu ülke gibi İngiltere de Tayvan’ı bağımsız bir devlet olarak tanımıyor ancak adanın güç kullanılarak ele geçirilmesine yönelik her türlü girişime karşı çıkıyor.

Wang, yeni seçilen İşçi Partisi hükümetinin daha güçlü bir meşruiyete sahip olması nedeniyle Pekin’in İngiltere tarafından uzatılan zeytin dalını kabul etmeye istekli olabileceğini söyledi. Wang, Pekin’in aynı zamanda Avrupa ülkeleriyle bağlarını düzeltmek istediğini ve bunu “Birleşik Krallık’la yeniden ilişki kurmak için uygun bir an” olarak gördüğünü de sözlerine ekledi.

Hong Kong’da yaşayan AB-Asya stratejisti Sebastian Contin Trillo-Figueroa, Lammy’nin ticaret, yatırım fırsatları ve yeşil yatırım gibi konuları ele almasının muhtemel olduğunu söyledi.

Ancak şu uyarıda bulundu: “Önemli güvenlik kaygıları, teknolojik egemenlik ve insan hakları konuları başlıca anlaşmazlık noktaları olmaya devam ediyor.

“Lammy muhtemelen bu endişe alanlarını ele alırken ekonomik bağları güçlendirmeyi hedefliyor. Buna tedarik zinciri bağımlılıklarının azaltılması, Çin’in Birleşik Krallık’taki siyasi etkisine karşı koyulması ve küresel konularda işbirliği fırsatlarının araştırılması da dahildir” dedi.

Hong Kong Metropolitan Üniversitesi’nde karşılaştırmalı siyaset ve uluslararası ilişkiler alanında yardımcı doçent olan James Downes’a göre David Lammy, gezinin yeni Birleşik Krallık İşçi Partisi Hükümeti açısından diplomatik bir başarı olması için ekonomik çıkarlara odaklanmayı ve siyasi konulardan kaçınmayı hedeflemelidir.

İkili ilişkiler

Lammy’nin selefi James Cleverly geçtiğimiz ağustos ayında Pekin’e kısa bir ziyarette bulunmuş ve bu ziyaret beş yıl sonra bir İngiliz dışişleri bakanının Çin’e yaptığı ilk ziyaret olmuştu. İki ülke liderleri arasındaki son görüşme 2018 yılında Başbakan Theresa May’in Çin’i ziyareti sırasında gerçekleşmişti.

Lammy göreve gelmeden önce İngiliz dış ve güvenlik politikasının “ilerici gerçekçiliğe” dayanması gerektiğini söylemiş ve Çin’e karşı bu ülkeye “meydan okuyan, rekabet eden ve gerektiğinde işbirliği yapan” dengeli bir yaklaşım çağrısında bulunmuştu.

Lammy, Foreign Affairs için kaleme aldığı bir makalede bu yaklaşımın “Çin’in İngiliz ekonomisi için önemini kabul etmek… Pekin ile işbirliği yapmadığı sürece hiçbir devletler grubunun iklim krizi, salgın hastalıklar ve yapay zeka gibi küresel tehditlerle başa çıkamayacağını kabul etmek” olduğunu yazmıştı.

DİPLOMASİ

Fransa, İsrailli şirketlerin savunma fuarına katılmasını yine engelledi

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant çarşamba günü yaptığı açıklamada, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un İsrailli firmaların bir deniz silahları fuarına katılmasını engelleme kararını “rezalet” olarak nitelendirdi ve Paris’i “Yahudi halkına karşı düşmanca bir politika uygulamak” ile suçladı.

İsrailli şirketlerin engellenmesi kararı, Macron hükümetinin İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki işgal girişimlerinden duyduğu rahatsızlığın yol açtığı tartışmaların sonuncusu oldu.

Karar, Fransa’nın Lübnan’da ateşkes sağlama çabalarının sonuçsuz kalması ve İsrail’in ülkedeki hedeflere daha fazla hava saldırısı düzenlemesinin ardından geldi.

Gallant X hesabından yaptığı paylaşımda, “Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un eylemleri Fransız ulusu ve savunduğunu iddia ettiği özgür dünyanın değerleri için bir utanç kaynağıdır. Fransa, Yahudi halkına karşı düşmanca bir politika benimsemiştir ve bunu istikrarlı bir şekilde uygulamaktadır. Ulusumuzu 7 farklı cephede düşmanlara karşı savunmaya ve geleceğimiz için savaşmaya devam edeceğiz; Fransa ile ya da Fransa olmadan,” diye yazdı.

Fransız yetkililer defalarca Paris’in Tel Aviv’in güvenliğine bağlı olduğunu söylemiş ve ordusunun nisan ayında ve bu ayın başlarında İran misillemesi sonrasında İsrail’in savunmasına yardımcı olduğuna dikkat çekmişti.

4-7 Kasım tarihleri arasında Paris’te gerçekleştirilecek olan etkinliğin organizatörü Euronaval’dan yapılan açıklamada, Fransız hükümetinin salı günü İsrailli delegasyonların stant açmasına ya da ekipman sergilemesine izin verilmediğini fakat fuara katılabileceklerini bildirdiği belirtildi. Kararın yedi firmayı etkilediği belirtildi.

Fransa bu yıl ikinci kez İsrailli firmaları büyük bir savunma fuarından men etti. Mayıs ayında Fransa, Macron’un İsrail’e Gazze’deki operasyonlarını durdurma çağrısı yaptığı sırada İsrail’in Eurosatory askeri ticaret fuarına katılması için koşulların uygun olmadığını söylemişti.

İsrail Büyükelçiliğinden yapılan açıklamada, “Bu tedbirler sadece iki ülke arasındaki ilişkilere değil, aynı zamanda inşa ettikleri güven bağlarına da zarar vermekte ve dolayısıyla Fransa’nın Orta Doğu’da barış ve istikrarı teşvik etmek için diplomatik sahnede öncü bir rol oynama kabiliyetine şüphe düşürmektedir,” denildi.

Paris-Tel Aviv gerilimi büyüyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Macron arasındaki diplomatik atışmalar, Paris’in Washington ile birlikte çalışarak uzun vadeli diplomatik bir çözüm için müzakerelere kapı açacak 21 günlük bir ateşkes sağlamasının ardından son haftalarda arttı.

Reuters’a göre İsrail’in şartları kabul ettiğine inanan Fransa ve ABD, ertesi gün İsrail’in Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı öldüren saldırıları başlatmasıyla “şaşkınlığa uğradı.”

Netanyahu, Hizbullah’ın yeniden silahlanmasını ve yeniden gruplaşmasını engellemeyen tek taraflı bir ateşkesi reddederken, Fransa “diplomatik bir çözüm” üzerinde çalışmaya devam etmeye çalıştı.

Macron, özellikle Birleşmiş Milletler barış gücü askerlerinin Lübnan’ın güneyinde İsrail’in çapraz ateşine maruz kalması nedeniyle Netanyahu’yu birkaç kez eleştirdi.

Fransa, 10.000 kişilik UNIFIL barış gücünde yaklaşık 700 askerle, İtalya ve İspanya ile birlikte Avrupa’nın başlıca katkı sağlayıcılarından biri. Her üç ülke de BM’nin İsrail’in barış gücü askerlerine yönelik saldırı ve ihlallerini kınadı.

Macron, Hamas’a karşı bir yıldır süren savaşta binlerce Filistinli sivilin öldürüldüğü ve insani bir krizin yaşandığı Gazze’de kullanılan saldırı silahlarının İsrail’e tedarikine son verilmesi çağrısında bulundu.

Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot Macron’un “İsrail’in BM kararı ile kurulduğu” yönündeki yorumlarının, İsrail’e “BM tüzüğüne saygı göstermenin önemini hatırlatan genel ifadeler” olduğunu söyledi.

Fakat İsrail Başbakanlığından yapılan açıklamada İsrail’in, Nazi Almanyası ile işbirliği yapan Fransız hükümetine atıfta bulunularak, “Bağımsızlık Savaşında, birçoğu Holokost’tan ve Fransa’daki Vichy rejiminden kurtulanların da bulunduğu kahraman savaşçılarımızın kanlarıyla kurulduğu” belirtildi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

ABD, Ukrayna’nın ‘hızlandırılmış NATO üyeliği’ talebine soğuk bakıyor

Yayınlanma

ABD, Ukrayna’nın NATO’ya hızlandırılmış üyelik talebini yakın gelecekte mümkün görmediğini açıkladı. İttifakın Ukrayna ile üyelik görüşmelerini sürdürmeye devam edeceği belirtilirken, Batı silahlarının Rusya sınırları içindeki hedeflere yönelik saldırılarda kullanılmasına izin verilmemesi yönündeki Amerikan tutumu değişmedi.

ABD’nin NATO Daimî Temsilcisi Julianne Smith, Ukrayna’nın yakın gelecekte ittifaka katılamayacağını duyurdu. RBC Ukrayna‘nın aktardığına göre Smith, “Şu anda ittifakın kısa vadede bir davet göndermeyi değerlendirdiği bir aşamada değiliz,” dedi.

Ancak Smith, NATO’nun geçen yaz Ukrayna’ya ittifaka katılım sözü verdiğini de hatırlatarak “NATO’nun bu konudaki tutumunun çok net olduğunu düşünüyorum,” ifadesini kullandı.

İttifakın Kiev ile üyelik görüşmelerini sürdüreceğini de vurgulayan yetkili, ayrıca, ABD’nin Ukrayna’ya askeri yardım sağlamaya devam edeceğini, ancak Batı silahlarının Rusya’nın derinliklerine dönük saldırılarda kullanılmasına izin verilmesi konusundaki tutumun değişmediğini belirtti.

Ukrayna, Eylül 2022’de hızlandırılmış NATO üyeliği için başvuruda bulunmuştu. O dönemde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, ittifakın tüm üyelerinin, savaş devam ederken Kiev’in ittifaka katılmasının imkânsız olduğunu düşündüğünü söylemişti.

Haziran ayında Washington’da düzenlenen zirvenin ana bildirisinde, “Ukrayna’nın geleceğinin NATO’da” olduğu belirtilmiş ve ülkenin ittifakla siyasi olarak giderek daha fazla bütünleştiği ifade edilmişti.

Fakat Kiev’in resmi bir davet alabilmesi için “müttefikler anlaştığında ve gerekli tüm koşullar yerine getirildiğinde” bu davetin gerçekleşeceği vurgulanmıştı.

Ekim ayı başında NATO’nun yeni Genel Sekreteri Mark Rutte, Ukrayna’nın ittifaka katılmasının gerektiğini, zira NATO olmadan Avrupa’da kalıcı güvenliğin sağlanamayacağını ifade etti.

Rutte, “Önceliklerimiz aynı kalmaya devam ediyor. Özellikle Ukrayna’nın bağımsız ve demokratik bir devlet olarak varlığını sürdürmesini sağlamalıyız,” diye konuştu.

Rutte ayrıca, Washington’daki yaz zirvesinde Kiev’e vaat edilen yardım paketini uygulama taahhüdünde bulundu. Yeni genel sekreter, “Bu, bir komutanlık kurulmasını, mali yardımı ve Ukrayna’nın NATO üyeliğine geri dönülmez şekilde ilerlemesini içeriyor, çünkü Ukrayna’nın yeri NATO’dur,” diye ekledi.

Dün Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, parlamentoda Kiev’in Ekim-Aralık 2024 arasında ilk dört maddesini uygulamayı planladığı bir “zafer planı” sundu.

Plan, beş maddeden ve üç gizli ekten oluşuyor. Zelenskiy’e göre, öncelikli olarak Ukrayna’nın NATO’ya davet edilmesi gerekiyor.

Zelenskiy’in ‘zafer planında’ neler var?

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Meloni: İsrail’e tam silah ambargosu uyguladık

Yayınlanma

ANSA haber ajansının bildirdiğine göre İtalya Başbakanı Giorgia Meloni salı günü yaptığı açıklamada, İtalyan hükümetinin 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonundan sadece birkaç hafta sonra İsrail ile yapılan tüm yeni silah anlaşmalarını engellediğini söyledi.

Bugünkü (17 Ekim) Avrupa Konseyi zirvesi öncesinde İtalya Senatosunda yapılan bir tartışma sırasında İtalyan lider, “[İsrail’in] Gazze’deki askeri operasyonlarının başlamasının ardından hükümet derhal tüm yeni ihracat lisanslarını askıya aldı ve 7 Ekim’den sonra imzalanan tüm anlaşmalar uygulanmadı,” dedi.

Meloni milletvekillerine 7 Ekim’den önce verilen lisansların “dışişleri bakanlığındaki yetkili makam tarafından vaka bazında analiz edildiğini” söyledi.

“Her şeyi engelledik,” diyen Başbakan, hükümetinin politikalarının “Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık tarafından uygulanandan çok daha kısıtlayıcı” olduğunu belirtti.

Senatoda yaptığı konuşmada Meloni, İsrail’in Lübnan’daki BM Geçici Gücü (UNIFIL) barış gücü askerlerine yönelik saldırı iddialarını kınadı. Roma Avrupa’nın en fazla asker gönderen ülkesi ve İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani gerilimin tırmanmasına rağmen bölgede kalmaya devam edeceklerini söyledi.

Meloni, “Herhangi bir can kaybı ya da büyük bir hasar olmasa bile, İsrail’in UNIFIL’e yönelik saldırısının kabul edilemez olduğunu düşünüyorum,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English