Avrupa
İngiltere’de ekonomiye güven en dipte

The Times gazetesinde yayımlanan bir Ipsos anketine göre, İngiltere’de ekonomiye olan güven 1978’den bu yana kaydedilen en düşük seviyeye indi. Anket, halkın yüzde 75’inin önümüzdeki 12 ay içinde ekonominin kötüleşmesini beklediğini ortaya koydu. Bu düşüş, geçmişteki büyük kriz dönemlerindeki güven seviyelerinin bile altında kaldı.
Ipsos araştırma şirketinin The Times gazetesinde bulguları yayımlanan kamuoyu yoklamasına göre, İngiltere’de ekonomiye olan güven, küresel mali kriz, Kovid-19 pandemisi ve 1978-79 kışındaki huzursuzluk dönemi dahil olmak üzere, 1978’den bu yana kaydedilen en düşük seviyeye geriledi.
Ipsos Ekonomik İyimserlik Endeksi (EOI), 1978’den beri İngiltere’deki net iyimserliği ölçüyor.
2-8 Nisan tarihleri arasında yapılan son ankete göre, İngilizlerin yüzde 75’i önümüzdeki 12 ay içinde ekonominin daha da kötüleşmesini bekliyor.
Sadece yüzde 7’si ekonominin iyileşeceğini düşünürken, yüzde 13’ü ekonomik koşulların aynı kalacağını, yüzde 5’i ise fikri olmadığını belirtti. Bu sonuçlar, net -68 puanlık bir skorla sonuçlandı.
Bu skor, yakın tarihin en zorlu ekonomik dönemlerinde görülen seviyelerin bile altında kaldı.
Ocak 1980’de Margaret Thatcher dönemindeki resesyon sırasında (1978-79 kışındaki huzursuzluğun ardından), Temmuz 2008’de Gordon Brown dönemindeki küresel mali kriz sırasında ve Haziran 2022’de pandemi ve Rusya’ya dönük yaptırımların tetiklediği yaşam maliyeti krizi sırasında net skor -64 olarak kaydedilmişti.
Geçen günlerde Uluslararası Para Fonu (IMF), ABD Başkanı Donald Trump’ın uyguladığı gümrük vergilerinin dünya ekonomisine “büyük bir olumsuz şok” vurduğunu belirtmiş ve ABD, İngiltere ve küresel büyüme tahminlerini düşürmüştü.
IMF, tüm büyük ekonomilerin etkileneceğini öngörüyor. İngiltere ekonomisinin bu yıl yüzde 1,1 büyümesi bekleniyor; bu oran ocak ayında tahmin edilen yüzde 1,6’nın altında.
ABD için ise daha keskin bir düşüş bekleniyor; büyüme tahmini yüzde 2,7’den yüzde 1,8’e çekildi.
İngiltere Maliye Bakanı Rachel Reeves, geçtiğimiz cuma günü Washington’da ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ile bir araya gelerek ABD-İngiltere ticaret anlaşması olasılıklarını görüştü.
Londra, Trump’ı İngiliz otomobil ithalatına uygulanan yüzde 25’lik tarifeden vazgeçmeye ikna etmeyi umuyor.
Öte yandan İngiliz üreticiler, bu tarifenin kaldırılmaması halinde hızla iş kayıplarına yol açabileceği uyarısında bulunmuştu.
Washington’ın, İngiltere dahil tüm ülkelere uyguladığı yüzde 10’luk temel tarifeden muafiyetleri görüşmeye hazır olup olmadığı belirsizliğini koruyor.
Anket sonuçlarına yanıt veren Gölge Maliye Bakanı Mel Stride, “İşçi Partisi, ekonomimize olan güveni mümkün olan en kötü zamanda yerle bir etti,” ifadesini kullandı.
The Times‘a konuşan Stride, “Felaket bütçelerinin ve ekonomiyi kötü göstermelerinin etkisi, şimdi ticaret belirsizliğiyle birleşiyor. İnsanlar gelecekten endişe duyarsa, işletmeler yatırım yapmaz ve tüketiciler harcama yapmaz,” ifadelerini kullandı.
Stride ayrıca, “IMF’nin İngiltere’nin büyüme tahminini düşürmesi Rachel Reeves için bir uyandırma çağrısı olmalı. Onun tercihleri İngiltere’yi baskı altında bıraktı. Daha yüksek enflasyon, daha zayıf büyüme ve çöken güven. Yüksek vergi, yüksek harcama gündemi bizi 1970’lere geri götürüyor,” diye ekledi.
Son 47 yılda görev yapan tüm başbakanların görev sürelerinin dokuzuncu ayındaki ekonomik iyimserlik analizleri, mevcut seviyenin bu aşamada kaydedilen en düşük seviye olduğunu gösteriyor.
Daha önceki en düşük rakam olan -58 puan, Şubat 1980’de Thatcher’ın görev süresinin dokuzuncu ayında kaydedilmişti.
Negatif görünüm, yaş grupları, sosyal sınıflar ve cinsiyetler arasında küçük farklılıklarla tüm demografik gruplara yayılmış durumda.
Erkekler (-65) kadınlardan (-71) biraz daha az negatifken, ABC1 sosyal sınıfları (-66) C2DE sınıflarından (-72) marjinal olarak daha az karamsar.
Tüm yaşlardaki insanlar da endişeli; karamsarlık yaşla birlikte artıyor: 18-34 yaş arası için -59 puan, 35-54 yaş arası için -68 ve 55 yaş üstü için -75.
1010 İngiliz yetişkinle yapılan anket, geçen ayki ankete kıyasla kamuoyunun ruh hâlinin kötüleştiğini ortaya koyuyor.
Geçen ayki ankette halkın yüzde 67’si ekonominin kötüleşeceğini, yüzde 13’ü ise iyileşeceğini düşünüyordu.
Bunun yanı sıra Ipsos’un İngiltere kıdemli direktörü Gideon Skinner, “İngilizlerin ABD tarafından uygulanan tarifelerin etkisinden endişe duyduğunu biliyoruz ve bunun ekonomiye olan güvenin kötüleşmesinde etkili olması muhtemel,” dedi.
Skinner, “Ancak, bundan önce bile halk arasında ekonominin durumu hakkında yaygın bir endişe vardı. Bu durum, İşçi Partisi için önemli bir zorluk teşkil ediyor. Son küresel ekonomik duruma ilişkin endişeler bu zorluğu artırıyor, ancak aynı zamanda ekonomi ve yaşam standartları hakkındaki daha uzun süredir devam eden kamuoyu endişelerini de yansıtıyor,” şeklinde değerlendirmede bulundu.
Avrupa
Dolar zayıflarken avro cazibe kazanıyor mu?

Fransa, Paris’in uzun süredir devam eden ortak borçlanma kampanyasının bir parçası olarak, avro para biriminin küresel rezerv para birimi olarak profilini yükseltmeye yönelik ek önlemler alınması için diğer AB ülkelerine baskı yapıyor.
Financial Times’ın (FT) gördüğü, bu ayın sonlarında yapılacak liderler zirvesi öncesinde dağıtılan bir AB taslak bildirisinde, Avrupa Merkez Bankası da dahil olmak üzere blok kurumlarından “avronun uluslararası rolünü güçlendirmek için önlemler araştırılması” isteniyor.
Bu girişim, ABD Başkanı Donald Trump’ın doların hakim rolünü zayıflatan ve Avro bölgesinin 25 yıllık para biriminin uluslararası işlemler için daha cazip hale gelmesine olanak tanıyan dengesiz ticaret ve ekonomi politikasından kaynaklanıyor.
Paris, yatırımcıların ABD Hazine borçlarından kaçmak için güvenli bir liman aradığını ve bu nedenle AB’nin piyasaya hizmet etmek için daha fazla ortak borç ihraç etmesi gerektiğini savunuyor.
Fransa ve İtalya ve İspanya gibi diğer ağır borçlu ülkeler, ulusal yüklerini artırmadan savunma gibi öncelikli alanlara daha fazla harcama yapabilmek için uzun süredir daha fazla ortak borçlanma için baskı yapıyorlar.
IMF Genel Direktörü Kristalina Georgieva, perşembe günü Lüksemburg’da düzenlenen AB maliye bakanları toplantısında, “Avronun küresel olarak daha büyük bir rol oynaması için büyük bir fırsat var,” dedi.
Georgieva, “Kaliteli güvenli varlık arayışına baktığımda, şu anda bu varlıkların arzında bir kısıtlama olduğunu görüyorum. Şu anda bu kadar çok varlığın altına yatırılması tesadüf değil,” diye ekledi.
Georgieva, Avrupa Merkez Bankası (AMB) verilerine göre altının, merkez bankalarının rezerv varlığı olarak avroyu geçtiğini belirtti.
AMB Başkanı Christine Lagarde bu hafta FT’de, bunun “küresel avro” anı olduğunu, ama bloğun bunu değerlendirmek için “güvenli varlıkların bolca arzı” da dahil olmak üzere reformlara ihtiyaç duyacağını yazdı.
Lagarde, “Toplam mali durumun güçlü olmasına ve borç-GSYİH oranının ABD’deki %124’e kıyasla %89 olmasına rağmen, yüksek kaliteli güvenli varlık arzı geride kalıyor. Son tahminlere göre, en az AA notuna sahip devlet tahvillerinin bakiyesi AB’de GSYİH’nin %50’sinin biraz altında, ABD’de ise %100’ün üzerinde,” diye yazdı.
Bir AB yetkilisi, bunun ortak borçlanma gibi “klasik bir Lagarde hamlesi, Fransız fikirlerini öne sürme” olduğunu savundu.
Lagarde, dolara karşı: Bağımsızlık ve avroya biçilen uluslararası rol
AMB baş ekonomisti Philip Lane, bu ayın başlarında yaptığı bir konuşmada, Avro bölgesinin tasarımının “güvenli varlıkların yetersiz arzına” yol açtığını ve buna yanıtın bir yolunun Avrupa çapındaki projeleri finanse etmek için yeni ortak tahviller ihraç etmek olabileceğini söyledi.
Fakat başka bir seçenek, mevcut ulusal tahvil stokundan daha büyük bir güvenli varlık stoku oluşturmak. Bu bağlamda Lane, Peterson Enstitüsünden Olivier Blanchard ve Citadel’den Ángel Ubide’nin, Avrupa’daki tek tek hükümetler tarafından ihraç edilen tahvillerin bir kısmının Eurobondlarla değiştirilmesini öneren bir makaleyi örnek gösterdi.
Daha fazla ortak AB borcu ihraç etme kararı ancak oybirliğiyle alınabilir. Borcun daha büyük bir kısmını geri ödemek zorunda kalacak Almanya ve Hollanda, daha fazla ortak borçlanmaya şiddetle karşı çıkıyor.
Üst düzey bir AB diplomatı, komisyonun Berlin’in muhalefetini dikkate alacağını söyledi fakat durum kötüleşirse, “Bazı üye ülkelerin ekonomisi pek de iyi durumda olmadığı için baskı artacak,” dedi.
AB, Covid-19 salgını sırasında ekonomik teşvikleri finanse etmek için ihraç ettiği yaklaşık 800 milyar avroluk ortak borcunu geri ödemekte zaten zorlanıyor.
Avrupa Komisyonu, borcu yeniden finanse etmediği takdirde, geri ödemeler için yıllık 30 milyar avro, yani 2028 yılı bütçesinin beşte biri kadar bir miktarın harcanacağını tahmin ediyor. Konuya yakın iki kişiye göre, Fransa, daha fazla borçlanmanın yatırımcıları cezbetmek için yeterli likidite yaratacağını söylüyor.
Bir AB diplomatı, “Daha fazla üye ülkenin kredi notu yükseltilirse, avro cinsinden güvenli varlıklarda sıkıntı yaşanmayacaktır,” dedi.
26-27 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvenin başkanlığını üstlenecek olan António Costa, mevcut jeopolitik kargaşa ortamında, blokun hâlâ parçalı haldeki tek pazarının derinleştirilmesi konusunda daha geniş kapsamlı bir tartışma kapsamında, avronun rolünü gündeme getirdi.
Costa, FT’ye verdiği demeçte, tek pazarın daha iyi entegrasyonu ve tasarruf ve yatırımlara ilişkin AB çapında kuralların “AB’nin açık, istikrarlı ve güvenilir bir ortak olarak konumunu güçlendirerek avronun küresel konumunu pekiştireceğini” söyledi.
Doların rolü, Trump göreve gelmeden önce de azalıyordu. Chatham House’a göre, 2024 sonunda dolar, küresel döviz rezervlerinin yüzde 58’ini oluştururken, bu oran 10 yıl önce yüzde 65 idi.
IMF’ye göre, avro şu anda döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 19’unu oluşturuyor ve bu oran, avronun yaratıldığı 2000 yılındaki seviyeye benzer.
Avrupa
Almanya ve Britanya ‘dostluk’ antlaşması imzalamaya çok yakın

Planlar hakkında bilgi sahibi yetkililere göre, Almanya ve Britanya önümüzdeki ay önemli bir ikili dostluk anlaşması imzalamaya hazırlanıyor.
İki hükümet, Britanya Başbakanı Keir Starmer’ın Almanya’ya yaptığı ilk ziyaret sırasında “benzeri görülmemiş” büyük ölçekli bir anlaşma imzalayacaklarını duyurmuştu.
Starmer, bunu AB ülkeleriyle ilişkileri “resetleme” sürecinin bir parçası olarak nitelendirmiş ve Brexit ile kopan ticaret ve güvenlik bağlarını yeniden kurma çabası olarak değerlendirmişti.
Fakat anlaşma tamamlanmak üzereyken, Almanya’daki hükümet karmaşası işleri rayından çıkardı. Diplomatlar, dönemin Şansölyesi Olaf Scholz’un koalisyonunun çökmesi üzerine müzakereleri durdurma kararı aldı.
Zira Alman yasaları, anlaşmanın imzalanıp imzalanmayacağına ve ne zaman imzalanacağına yeni hükümetin karar vermesini gerektiriyordu.
Bir diplomat Euractiv’e verdiği demeçte, yeni muhafazakâr-sosyal demokrat koalisyonunun göreve başlamasıyla müzakerelerin kısa sürede yeniden başladığını ve şu anda tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.
Diplomat, “Şansölye Merz, Başbakan Starmer ile, ilgili dışişleri bakanlıklarının liderliğinde iyi bir şekilde ilerleyen Alman-İngiliz anlaşması müzakerelerinin artık hızla sonuçlandırılması konusunda anlaştı,” dedi.
Gerekli Alman kabine kararı ve imzalanmanın “yakında” gerçekleşebileceğini de ekledi.
Zamanlama konusunda bilgilendirilen başka bir yetkiliye göre, bu tarih 17 Temmuz gibi erken bir tarihte olabilir.
Görüşmelere katılan Alman milletvekilleri, anlaşmanın önemini ülkenin Fransa ile imzaladığı büyük ölçekli dostluk anlaşmalarıyla karşılaştırdı.
İki ülke, Fransız-Alman ilişkilerini yeni bir düzeye taşıyan ve ortak bir parlamento meclisi kurulmasını sağlayan Élysée Antlaşması ve Aachen Antlaşması ile birbirine bağlı.
SPD’nin o zamanki dış ilişkilerden sorumlu milletvekili Nils Scmid, geçen sene yaptığı açıklamada, “Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık arasında bir tür üçlü ilişki olacak,” demişti. Fransa-Almanya anlaşmalarına ek olarak, Fransa ve Birleşik Krallık Lancaster House Antlaşması ile birbirine bağlı.
Schmid, bu belgenin iki hükümet ve parlamento arasındaki alışverişi kurumsallaştırmasını ve daha yakın kültürel bağlar kurmasını umuyordu. Bir İngiliz hükümet kaynağına göre, İngiliz tarafı anlaşmanın sıradan insanların yaşamlarına pratik bir etkisi olmasını ve Starmer’ın büyümeye verdiği önemi yansıtmasını istiyordu.
Fakat somut iyileştirme yapılabilecek birçok alanın AB’nin yetki alanına girmesi bir engel oluşturdu. Schmid, anlaşmanın bu alanlara dokunmaması gerektiğini açıkladı.
Anlaşma, İngiltere’nin Almanya ile ilk savunma işbirliği anlaşması olan Trinity House Antlaşmasını da içermesi bekleniyor. Bu belge geçen yıl imzalandı ve Alman hükümeti bunu “İngiltere’nin Avrupa’ya yönelik yeni yöneliminin bir ifadesi” olarak nitelendirdi.
AB ve Britanya da geçen ay kendi savunma ve güvenlik paktını imzaladı ve Brexit sonrası ticaret ilişkilerindeki bazı engelleri azaltmak için ilke anlaşması yaptı.
Avrupa
Finlandiya ‘Rusya tehdidini’ gerekçe göstererek mayın yasağından çıkıyor

Finlandiya parlamentosu, Rusya’dan kaynaklandığı iddia edilen tehditleri gerekçe göstererek, anti-personel mayınların kullanımını, üretimini ve depolanmasını yasaklayan Ottava Sözleşmesi’nden çekilme kararı aldı. Reuters haber ajansına göre yapılan oylamada 18 milletvekili karşı oy kullanırken 157 milletvekili çekilme yönünde oy verdi.
Finlandiya parlamentosu, anti-personel mayınların kullanımını, üretimini ve depolanmasını yasaklayan Ottava Sözleşmesi’nden ülkenin çekilmesi yönünde karar aldı.
Reuters haber ajansının aktardığına göre, parlamentoda yapılan oylamada 18 milletvekilinin ret oyuna karşılık 157 milletvekili tasarının kabulü yönünde oy kullandı.
Finlandiya Savunma Bakanı Antti Häkkänen, Rusya’dan gelebilecek olası saldırılara işaret ederek kararı savundu.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’in endişelerine yanıt olarak Häkkänen, “Hükümetimizin ve parlamentomuzun, Finlandiya’ya yönelik bir saldırı riskini azaltacak önlemleri almakla yükümlü olduğuna inanıyorum,” ifadelerini kullandı.
Norveç, Finlandiya’nın kara mayını antlaşmasından çıkma hamlesini eleştirdi
Süreç altı ay sonra başlayacak
Habere göre Finlandiya, anlaşmadan çekildiğini diğer taraf ülkelere ve BM’ye resmi olarak bildirdikten altı ay sonra mayın stoklamaya başlayabilecek.
Bu karar, BM Genel Sekreteri Guterres’in 16 Haziran’da mevcut sözleşmelere bağlı kalınması ve bu sözleşmelerden çekilmeye yönelik “her türlü adımın derhal durdurulması” gerektiği yönündeki açıklamasına rağmen alındı.
Baltık ülkeleri de niyetini açıklamıştı
Finlandiya’nın bu adımı, bölgedeki diğer ülkelerin benzer hamlelerini takip ediyor. Mart ayı ortasında Litvanya, Letonya, Estonya ve Polonya da Ottava Sözleşmesi’nden çekilme niyetlerini açıklamıştı.
Söz konusu ülkeler, Belarus ve Rusya ile sınırı olan devletlere yönelik askeri tehditlerde önemli bir artış olduğunu belirtmiş ve bu ülkelerin “caydırıcılık ve savunma potansiyelini güçlendirmenin önemli olduğunu” vurgulamışlardı.
Litvanya, Rusya ve Belarus sınırına mayın döşemek için 1,1 milyar avro harcayacak
-
Görüş5 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu3 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi6 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 3