Bizi Takip Edin

Ortadoğu

İran’dan ABD ve İsrail’e nükleer resti

Yayınlanma

Mesut Pezeşkiyan

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ülkesinin düşmanlarının nükleer tesislerine saldırı düzenleyebileceğini ancak İran’ın yeni tesisler inşa etme yeteneğini elinden alamayacağını belirtti.

Reuters’ın İran devlet medyasından aktardığına göre Pezeşkiyan, “Bize nükleer tesislerimizi vuracaklarını söylüyorlar… Eğer düşman yüz tesisimizi vurursa, biz bin tane daha inşa ederiz… Binaları ve yerleri vurabilirsiniz ama onları inşa edenleri hedef alamazsınız” dedi.

İran Hava Kuvvetleri Komutanı Hamid Vahedi de “Dost ve düşman tüm ülkelere söylüyoruz ki, ülkemizin doktrini savunmaya dayalıdır ancak herhangi bir düşman saldırısına karşılık güçlü bir yanıt vereceğiz” dedi.

Pezeşkiyan’ın açıklamaları, Washington Post ve Wall Street Journal gazetelerinde yer alan, ABD istihbaratının İsrail’in önümüzdeki aylarda İran’ın nükleer programına yönelik önleyici bir saldırı düzenleyebileceğine inandığı yönündeki haberlerin ardından geldi.

Washington Post’un aktardığına göre, çeşitli istihbarat raporları, böyle bir saldırının İran’ın nükleer programını birkaç hafta veya ay geriye götürebileceğini, ancak aynı zamanda bölgede gerilimi tırmandırarak daha geniş çaplı bir çatışma riskini artıracağını ortaya koyuyor.

Gazetenin haberinde, söz konusu istihbarat raporlarının en kapsamlısının Ocak ayı başında Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi ile Savunma İstihbarat Ajansı tarafından hazırlandığı belirtildi.

Raporda, İsrail’in İran’ın Fordo ve Natanz nükleer tesislerine saldırı düzenleme ihtimalinin yüksek olduğu uyarısının yer aldığı ifade edildi.

İran müzakereye hazır ancak “maksimum baskı altında” değil

Öte yandan, ABD Başkanı Donald Trump, Fox News kanalına verdiği röportajda, İsrail’in İran’ı vurma olasılığına değinerek, nükleer silah edinmesini önlemek için İran’la bir anlaşma yapmayı tercih edeceğini belirtti. Trump, “Herkes, İsrail’in bizim yardımımızla veya onayımızla gidip onlara ağır bir darbe indireceğini düşünüyor. Ben bunun olmasını tercih etmem” ifadelerini kullandı.

Ortadoğu

Prof. Marandi: İran’a yönelik İHA saldırıları Azerbaycan’dan yapıldı

Yayınlanma

Tahran Üniversitesi’nden Profesör Seyyid Muhammed Marandi, Azerbaycan’ın İsrail ile İran’a karşı işbirliği yaptığını iddia etti. Marandi, Rusya ile ilişkilerde İsrail’deki Rus nüfusunun bir engel teşkil ettiğini söylerken, Netanyahu’nun yeni bir saldırı başlatmasının muhtemel olduğunu ve İran’ın bu kez çok daha sert karşılık vermeye hazırlandığını ifade etti.

Tahran Üniversitesi öğretim üyesi ve İran‘ın eski nükleer müzakere heyeti danışmanlarından Profesör Seyyid Muhammed Marandi, Prof. Glenn Diesen’in podcast yayınında Azerbaycan’ın İsrail ile İran’a karşı işbirliği içinde olduğunu savundu.

Marandi, Bakü yönetiminin bu politikalarını sürdürmesi hâlinde Tahran’ın tutumunda bir değişiklik olabileceği ve bunun Aliyev için “tehlikeli” sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu.

‘İran’a yönelik İHA’lar Azerbaycan’dan kalkıyor’

Sıradan İranlılar, özellikle de sınıra yakın yaşayanlar arasında, Azerbaycan Cumhuriyeti’nden kalkan insansız hava araçlarının (İHA) İran’a girerek hedefleri vurduğuna dair yaygın bir kanı olduğunu dile getiren Marandi, bu hedeflerin İran’ın Doğu Azerbaycan ve Erdebil eyaletleri ile diğer kuzey vilayetleri ve hatta Tahran’a yakın noktaları içerdiğini söyledi.

İran’ın barışçıl bir Kafkasya istediğini söyleyen Marandi, “Ancak İranlılar, Bakü’nün İsrail ile bu tür bir işbirliğini İran halkının zararına olacak şekilde sürdürmekte ısrar ettiğini hissederse, Tahran’ın Aliyev’e yönelik tutumunda bir değişiklik göreceğiz. Bu da onun için tehlikeli olabilir,” dedi.

Marandi, İran’ın kuzey eyaletlerindeki halkın Aliyev’e karşı son derece öfkeli olduğunu ve Aliyev’in bu durumu hafife aldığını düşündüğünü ekledi.

‘Aliyev dünyadaki durumu yanlış okuyor’

Marandiye göre Aliyev, dünyadaki mevcut durumu yanlış okuyor. 1990’larda ABD ve Avrupalıların baskısıyla İran’dan uzaklaştığı dönemde ABD’nin küresel bir “hiper güç” olduğunu ancak dünyanın artık değiştiğini belirten Marandi, “ABD’nin Aliyev veya Avrupalılar için koruyucu şemsiyesi artık pek etkileyici değil,” ifadelerini kullandı.

Marandi, Aliyev’in ülkesindeki dini liderleri bastırmasının ve Gazze’de, Lübnan’da ve Batı Şeria’da devam eden katliamlar sırasında İsrail rejimiyle ittifak kurmasının halk arasında öfke yarattığını savundu.

‘Suriye’de direniş güçlenecek’

Suriye’deki duruma da değinen Marandi, ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırmasının, Ebu Muhammed el-Colani (Ahmed eş-Şaraa) yönetimindeki Suriye’yi ABD yörüngesine çekme ve politika çıkarlarını hizalama hazırlığı olduğunu söyledi.

Colani’nin Suriye için olumlu bir şey yapma niyetinde olmadığını ve İsrail’e baskı yapmak yerine kendi halkını öldürmekle daha fazla ilgilendiğini ifade eden Marandi, “Colani İsrail’e ne kadar yaklaşırsa, direniş o kadar güçlenir,” diye konuştu.

Marandi, ABD, İsrail ve onların bölgesel müttefiklerinin geçmişte mezhepçiliği kullanarak bölgeyi böldüğünü ancak artık bu stratejinin işe yaramayacağını ve Colani’nin İsrail ile normalleşme adımlarının daha fazla insanı direnişe katılmaya teşvik edeceğini belirtti.

Rusya ile ilişkilerde ‘İsrail’ engeli

İran-Rusya ilişkilerinin Suriye’deki işbirliğiyle geliştiğini ancak bazı konularda görüş ayrılıkları yaşandığını ifade eden Marandi, Rusya’nın İdlib’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir anlaşma yapmak istemesine İran’ın karşı çıktığını ve bu durumun Suriye’deki bugünkü tabloyu yaratan belirleyici bir faktör olduğunu iddia etti.

Marandi, “Bugün İran ile Rusya arasında her alanda ilişkilerin genişlemesinin önündeki en büyük engel, Rusya’nın Filistin’de bulunan 2 milyon Rusça konuşan nüfusla ilgili endişeleridir,” değerlendirmesini yaptı.

Bu durumun bazı alanlarda daha fazla işbirliğini engelleyebileceğini belirten Marandi, yine de iki ülke arasındaki mevcut ilişkinin üç buçuk yıl öncesine göre kıyaslanamayacak kadar iyi olduğunun altını çizdi.

‘Netanyahu’nun yeniden saldırmasını bekliyoruz’

İran’ın 12 günlük savaşın ardından daha güçlü çıktığını ve “kâğıttan kaplan” olduğu mitinin yıkıldığını savunan Marandi, İsrail’in çok sayıda üst düzey komutanı öldürmesine rağmen ülkede bir çöküş yaşanmadığını, aksine halkın devletin ve Devrim Muhafızları’nın arkasında kenetlendiğini söyledi.

Marandi, “İran’da beklenti, bir krize ihtiyacı olan Netanyahu’nun yeniden saldıracağı yönünde. Ancak bu kez İranlılar çok daha hazırlıklı ve plan, İsrail rejimine çok daha sert bir darbe indirmek,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Ahmed Şara, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı ile Abu Dabi’de görüştü

Yayınlanma

Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın, Abu Dabi’de İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi ile bir araya geldiği ortaya çıktı.

Suriye merkezli bağımsız haber sitesi Al Jumhuriya’ya konuşan bir kaynak, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı ile Şara arasındaki görüşmenin “Suriye-İsrail müzakereleri açısından önemli bir adım olduğunu” ileri sürdü. İddiaya göre ikili, ilk kez de bir araya gelmiyor.

İsrail ile HTŞ liderliğinde Esad yönetimini devirip geçici yönetim kuran Ahmed Şara hükümetinin normalleşme görüşmeleri yürüttüğü biliniyordu. Ynet News’in diplomatik kaynaklara dayandırdığı habere göre, Suriye ile İsrail arasındaki “sessiz” görüşmeler tam anlamıyla normalleşmeyi değil taraflar arasında sınırlı bir güvenlik anlaşmasını hedefliyor.

Habere göre Suriye liderinin yabancı yatırımları çekme ve yaptırımların hafifletilmesini sağlama hedefi ile İsrail’in kuzey sınırlarının güvenliğine dair endişeleri, bu süreci mümkün kılan ortak zemin olarak değerlendiriliyor. Sürecin sıcak bir barışa ya da karşılıklı büyükelçiliklerin açılmasına değil, tam normalleşme olmadan güvenlik temelli bir uzlaşmaya dayanacağı belirtiliyor.

Konuyla ilgili bir kaynak, “Şam’da falafel yiyebileceğini düşünen varsa, hayal kurmaya devam etsin” ifadeleriyle beklentilerin sınırını çizdi.

İki ülke arasında olası anlaşmanın güvenlik garantileri, terör faaliyetlerine karşı ortak taahhütler, İran etkisinin sınırlandırılması ve sınır hattına yakın bölgelerde silahlı grupların kısıtlanması gibi maddeleri içerebileceği ifade ediliyor. İsrail’in İran hedeflerine yönelik saldırılarda Suriye hava sahasını kullandığı ileri sürülmüştü; bu da iki ülke arasında resmi olmasa bile bir tür örtülü koordinasyon olduğunu düşündürüyor.

Ynet’e göre İsrail-Suriye görüşmeleri, 1973 savaşını sonlandıran 1974 tarihli “kuvvetlerin ayrıştırılması anlaşmasına” dayanıyor.

Bu anlaşma sınırları, asker konuşlanmalarını ve gözetim mekanizmalarını tanımlamıştı. İsrailli yetkililer, Suriye’nin İran etkisinden ciddi biçimde uzaklaştığı takdirde, bu anlaşmanın güncellenerek bugünkü tehditlere uyarlanabileceğini savunuyor.

Yaklaşık iki ay önce ABD Başkanı Donald Trump Ahmed Şara ile görüşmüştü. Bu, bir ABD Başkanı ile bir Suriye lideri arasında 25 yıl sonra gerçekleşen ilk görüşme olarak kayda geçti. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Trump’ın, Şara’dan İsrail ile normalleşmesini ve Filistinli silahlı grupları sınır dışı etmesini istediği aktarıldı. Trump, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’nin yeni hükümetiyle normalleşme adımları atmayı değerlendirdiğini, bu sürecin liderler düzeyindeki temasla başladığını söyledi. Yaptırımların hafifletilmesinin de Suriye’ye “yeni bir başlangıç” fırsatı vermeyi amaçladığını belirtti.

Tarihi görüşmenin ardından açıklama yapan Şara, “Suriye barışa ve işbirliğine açık bir ülke olma kararlılığında. Kendisine uzanan her iyi niyete sadık kalacak” dedi. Devamında ise şu ifadeleri kullandı: “Suriye artık bir güç mücadelesi arenası ya da yabancı emellerin sahnesi olmayacak. Ülkemizin parçalanmasına ya da önceki rejimin halkımızı bölmeye çalışan anlatılarına izin vermeyeceğiz. Suriye tüm Suriyelilere aittir.”

Bu süreçte Trump yönetimi önce Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırdı, ardından da HTŞ’nin ABD’nin ‘terör örgütü’ listesinden çıkarılacağını duyurdu.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail’den Refah’ta ‘toplama kampı’ planı: İnsanlığa karşı suç

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, Gazze Şeridi’ndeki tüm sivil nüfusun Refah kentinin enkazı üzerine inşa edilecek kapalı bir “insani bölgeye” yerleştirilmesi için bir plan üzerinde çalışıldığını açıkladı. Ancak uzmanlar bu planı Gazze’deki tüm Filistinliler için bir ‘toplama kampı’ olarak nitelendiriyor.

İsrail ordusuna, Refah’ın enkazı üzerine bir “insani bölge” kurulmasına yönelik plan hazırlaması talimatı verdiğini söyleyen Katz, bu yapay yerleşim alanının nihai hedefinin Gazze Şeridi’nde yaşayan tüm nüfusu barındırmak olduğunu belirtti.

Katz’ın ifadesine göre, ilk etapta çoğunluğu El-Mevasi bölgesinden olmak üzere yaklaşık 600 bin Filistinli, güvenlik taramalarının ardından bu bölgeye nakledilecek. Savunma bakanı, yerleştirilen sivillerin bölgeyi terk etmelerine izin verilmeyeceğini de açıkça dile getirdi.

Plan uyarınca, bölgenin güvenliği İsrail ordusu tarafından sağlanacak, ancak askeri güçler bölgeyi yönetmeyecek ve insani yardımları dağıtmayacak. Katz, söz konusu bölgenin yönetimi için uluslararası ortak arayışında olduklarını kaydetti. Planın koordinasyonu, Savunma Bakanlığı Genel Müdürü ve eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı Amir Baram tarafından yürütülüyor.

‘Göç planı uygulanacak’ mesajı

Savunma Bakanı Katz, gazetecilere verdiği brifingde İsrail’in Hamas’ı zayıflatma stratejisini şöyle sıraladı: Örgüt liderliğini hedef almak, toprak kontrolünü ele geçirmek, Gazze’nin silahsızlandırılması ve ayrıca “uygulanacak olan göç planı”.

Katz, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun, Gazzelileri kabul etmeye istekli ülkeleri araştırmak üzere süreci yönettiğini ifade etti.

Ancak Haaretz’e konuşan bir yetkiliye göre, İsrail hükümeti nüfus transferi planının hayata geçirilme ihtimalini gerçekçi bulmuyor ve şu anda Gazze’den kitlesel göçü kolaylaştıracak bir hazırlık yapılmıyor. İsrail’in birçok ülkeye Filistinli mültecileri kabul etme teklifinde bulunduğu, ancak hiçbir ülkenin bunu kabul etmediği bildirildi.

‘İnsanlığa karşı suç’

İsrail’in önde gelen insan hakları avukatlarından Michael Sfard, Katz’ın planının uluslararası hukuku ihlal ettiğini söyledi.

Sfard, “(Katz) insanlığa karşı bir suç için operasyonel bir plan ortaya koydu. Bu, bundan başka bir şey değildir” dedi. “Bu, Gazze Şeridi’nin güney ucuna nüfus transferi ve şeridin dışına sürgün için hazırlık yapmaktan ibarettir” diye ekledi.

The Guardian‘a konuşan Sfard, “Birini kendi vatanından kovmak, savaş bağlamında bir savaş suçudur. Eğer onun planladığı gibi kitlesel ölçekte yapılırsa, bu insanlığa karşı suç haline gelir” değerlendirmesini yaptı.

Kudüs İbrani Üniversitesi’nde Holokost tarihçisi olan Prof. Amos Goldberg de, savunma bakanının Gazze’de etnik temizlik ve “Filistinlileri sınır dışı etmeden önce bir toplama kampı veya geçici kamp” kurulması için net planlar ortaya koyduğunu söyledi.

Katz’ın planının, İsrail’in yeni yerleşim yerine taşınma emrine uymayı reddeden Filistinlilere ne olacağı sorusunu da gündeme getirdiğini belirten Prof. Goldberg, “Filistinliler tamamen çaresiz olmadıkları için bu çözümü kabul etmez ve isyan çıkarırsa ne olacak?” diye ekledi.

Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasıyla çelişiyor

Aynı günün sabahında, İsrail Genelkurmay Başkanlığı Yüksek Mahkeme’ye yaptığı bildirimde, ordunun Gazze içinde ya da dışında zorla nüfus tahliyesi uygulamadığını iddia etti. Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in ofisinden yapılan açıklamada, “nüfusu yerinden etmek veya belirli alanlarda yoğunlaştırmak” gibi hedeflerin operasyon planları arasında yer almadığı savunuldu.

Ancak bu açıklama, mayıs ayında orduya verilen “Gideon’un Arabaları” adlı operasyon emriyle çelişiyor. Haaretz gazetesinin daha önce ortaya çıkardığı bu belgeye göre, söz konusu emirde operasyonun amaçlarından biri açıkça “sivil nüfusu yönetmek ve yerinden etmek” olarak belirtilmişti. İsrail ordusu, haberdeki detayları doğrulamış, ancak resmi bir açıklama yapmamıştı.

Bu arada, pazartesi günü Beyaz Saray’da konuşan İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD ve İsrail’in Filistinlilere “daha iyi bir gelecek” sunacak diğer ülkelerle birlikte çalıştığını söyledi.

Trump ile akşam yemeğine hazırlanırken Netanyahu, “İnsanlar kalmak istiyorsa kalabilir, ama gitmek istiyorlarsa gidebilmeliler” dedi.

GHF taşeronluğunda toplama kampları

Öte yandan, Reuters, ABD ve İsrail destekli bir yardım kuruluşu olan Gazze İnsani Vakfı’nın (GHF), hem Gazze içinde hem de Gazze dışında kurulabilecek “Geçici İnsani Yerleşim Alanları” olarak tanımlanan kampların inşasını önerdiğini duyurdu.

Söz konusu planın Katz’ın açıkladığı planla ilişkisi net değil ancak GHF’nin kuruluşu ve faaliyetlerinde İsrail’in parmağı olduğu biliniyor.

Reuters’ın ortaya çıkardığı plan, Gazze halkını bu alanlara yerleştirerek “Hamas’ın nüfus üzerindeki kontrolünü sona erdirmeyi” hedefliyor.

Yaklaşık 2 milyar dolarlık bu plan, Trump yönetimine sunuldu ve yakın zamanda Beyaz Saray’da gündeme geldi. Tarihsiz olan ancak 11 Şubat tarihli fotoğraflar içeren sunum belgesinde, GHF’nin 2 milyar doların üzerinde bir kaynak sağlamaya çalıştığı, bu parayla Gazze içinde ve dışında büyük ölçekli “Geçici İnsani Yerleşim Alanları” inşa edilmesinin hedeflendiği belirtildi.

Planın, mayıs ayı sonunda Gazze’de GHF’nin gıda dağıtım noktaları açmasıyla başladığı ve bu kampların ikinci aşama olduğu ifade ediliyor.

Reuters’ın incelediği belgeye göre kamplar, Gazze halkının “geçici olarak barınabileceği, radikalleşmeden arındırılabileceği, yeniden topluma entegre edilebileceği ve isterlerse yeniden yerleşime hazırlanabileceği” “gönüllü alanlar” olarak tanımlanıyor.

Reuters’ın ulaştığı sunum dosyası, bu kampların nasıl inşa edileceği ve maliyetleri gibi teknik ayrıntılara kadar iniyor. Sunumda yer alan bir zaman çizelgesine göre, bir kamp projesi başlatıldıktan sonraki 90 gün içinde faaliyete geçecek ve içinde 2 bin 160 kişi, çamaşırhane, duş, tuvalet ve bir okul yer alacak.

Projede yer alan bir kaynak, bu sunumun geçen yıl başlayan bir planlama sürecine ait olduğunu ve her biri yüz binlerce kişiyi barındırabilecek sekiz kamp inşa edilmesinin öngörüldüğünü söyledi.

Ancak plan, Filistinlilerin bu kamplara nasıl ve hangi yolla taşınacağına dair net bir bilgi içermiyor. Kampların Gazze dışında nereye kurulabileceği de belirsiz. Haritada Mısır ve Kıbrıs’a yönelen oklar ile “başka muhtemel destinasyonlar” ifadesi dikkat çekiyor.

Belgede, bu geniş ölçekli tesislerin “yerel halkla güven ilişkisi kurmak” ve Başkan Donald Trump’ın “Gazze vizyonunu gerçekleştirmek” için kullanılacağı belirtiliyor.

GHF böyle bir teklif sunmadığını ve belgede yer alan slaytların kendilerine ait olmadığını, sadece “Gazze’ye güvenli şekilde yardım ulaştırmaya yönelik teorik seçenekleri incelediklerini” açıkladı.

Ancak sunumun kapağında GHF’nin, bazı slaytlarda ise GHF’nin lojistik ve güvenlik hizmetlerini sağlayan, eski CIA ajanı Philip Reilly’nin kurucusu olduğu SRS’nin (Safe Reach Solutions) adı geçiyor.

Projede çalışan bir kaynak, planın maddi kaynak eksikliği nedeniyle ilerlemediğini belirtti. Reuters daha önce GHF’nin İsviçre’de bir banka hesabı açarak bağış toplamak istediğini, ancak UBS ve Goldman Sachs gibi bankaların GHF ile çalışmayı reddettiğini bildirmişti.

4 Şubat’ta Trump, kamuoyuna ilk kez “Gazze’yi devralıp Ortadoğu’nun Rivierası’na dönüştürmek istediklerini”, bunun için de 2,3 milyon Filistinlinin başka yerlere yerleştirilmesi gerektiğini açıklamıştı.

Tony Blair’in ekibi de işin içinde

Bu arada önceki gün de Financial Times gazetesi, eski İngiltere Başbakanı Sir Tony Blair’in düşünce kuruluşu Tony Blair Enstitüsü’nün (TBI), İsrailli iş insanlarının önderliğinde, Elon Musk’ın adını taşıyan bir üretim bölgesini de içeren bir proje peşinde olduğunu duyurdu.

Bu projenin, Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın kurulmasında rol oynayan ve tepki çeken Boston Consulting Group’un (BCG) üzerinde çalıştığı ve Trump’a sunduğu  Gazze’yi Filistinsizleştirerek “Orta Doğu Rivierası” olarak yeniden düzenlemeyi öngören plan olduğu ve TBI’nin de bu projede BCG ile ortak yer aldığı ortaya çıktı. TBI ve BCG ise iddiaları reddetti.

Tony Blair’in sözcüsü, eski başbakanın planları hazırlayanlarla konuşmadığını ve planlar hakkında yorum yapmadığını söyledi.

Sözcü, “TBI ekibi, Gazze için savaş sonrası ‘planları’ olan birçok farklı grup ve kuruluşla görüşüyor, ancak bu planın yazımıyla hiçbir ilgisi yok” dedi.

BCG sözcüsü iddiaları reddederek şunları söyledi: “Bu çalışmayı tamamen reddediyoruz. BCG bu çalışma için herhangi bir ödeme almamıştır.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English