Ortadoğu
‘İsrail-Suudi normalleşmesinde Netanyahu başrol değil’

İsrail-Suudi normalleşmesi için müzakereler sürerken yetkililerden anlaşmanın yakın olduğuna ilişkin açıklamalar geliyor. Anlaşma karşılığında Suudilerin ABD’den talep ettiği sivil nükleer gündemine destek ve güvenlik garantisi en önemli sorun olarak sunulsa da en azından İsrail için öyle değil.
Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz, normalleşme anlaşmasının önündeki en büyük engelin Suudilerin ve ABD’nin İsrail’den istediği Filistin konusundaki taviz olduğunu açıklıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, Filistin konusunda verecekleri tavizi önemsizleştirerek ortaklarına kabul ettirmeye çalışırken ABD yönetimi söz konusu tavizlerin İsrail hükümetini değişime zorlamasını umuyor. Öte yandan İsrail’in iç tartışmalarından bağımsız olarak çok aktörlü bu anlaşma denkleminde İsrail’in rolü oldukça kısıtlı. Analize göre ABD’nin esas hedefi Çin’in Ortadoğu’da artan etkisini sınırlamakla ilgili:
***
İsrail ve ABD, Suudi Arabistan’ın nükleer programına yeşil ışık yakılmasına karşı iç siyasi muhalefetle karşı karşıya ve Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyon ortakları Filistinlilere herhangi bir taviz verilmesini şimdiden reddetmiş durumda.
Amos Harel
Amerikalı, İsrailli ve Suudi liderlerin, iki ülke arasındaki normalleşme müzakerelerinde ilerleme kaydedildiğine dair kamuoyuna yaptıkları açıklamalar, ortaya çıkan anlaşmalarla ilgili, ilk kez siyasi ve medyatik bir tartışmaya yol açıyor. Ancak detayların çoğu henüz kamuoyu tarafından bilinmiyor. İsrail tarafında güvenlik kurumları sessizliğini koruyor ve Başbakan Binyamin Netanyahu görüşmelerle ilgili ne kadar bilgi verileceğine karar veriyor. Bu noktada bunlar sadece kısmi ayrıntılar.
Son günlerde Suudilerin ABD’den (ve dolaylı olarak İsrail’den) krallık topraklarında sivil bir nükleer programın başlatılmasını kabul etmesini talep ettiğine dair yaygın söylemlere rağmen, bunun anlaşmanın imzalanmasının önündeki en büyük engel olup olmayacağı şüpheli.
Hem İsrail hem de ABD’de asıl sorun siyasi. Amerikan tarafında, Biden yönetiminin, anlaşmayla ilgili hem Cumhuriyetçiler hem de Demokrat Parti’nin sol kanadındaki pek çok çekinceye rağmen Kongre’de geniş bir destek toplaması gerekiyor, her ikisi de kendine özgü nedenlerle Suudi rejiminden hoşlanmıyor. İsrail tarafında ise sorun sağ tarafta: her iki aşırı sağcı partinin de Filistinlilere herhangi bir taviz verilmesine karşı çıkması ve Washington’un aksi yöndeki beklentilere rağmen rejim darbesi destekçilerinin (yargı reformu) yasanın devam etmesini talep etmesi.
İsrail’de nükleer maddeye muhalefet, muhalefet lideri MK Yair Lapid (Yesh Atid) ve aralarında nükleer uzmanların da bulunduğu bazı eski üst düzey güvenlik yetkilileri tarafından dile getiriliyor. Netanyahu’nun etrafındakiler, muhaliflerin anlaşmanın detaylarını bilmediklerini ve bunlar ortaya çıktığında uygulamada gerçek bir sorun olmadığının görüleceğini iddia ediyor. Bu açıklamalar Amir Tibon ve Ben Samuels’in iki hafta kadar önce Haaretz’de yayınlanan haberleri üzerine geldi: Biden yönetimi, sivil amaçlı uranyum zenginleştirme tesislerinin Suudi topraklarında inşa edileceği, ancak bunların uzaktan Amerikan izleme ve kontrolüne tabi olacağı bir taslak üzerinde çalışıyor.
İsrail güvenlik kurumlarının desteklemesi halinde böyle bir düzenlemeye daha az muhalefet edilmesi mümkün. Netanyahu daha ziyade Suudi Arabistan ile yapılacak bir anlaşmadan elde edilecek çok sayıda kazancı vurgulamaya çalışıyor: Diğer Arap ve Müslüman ülkelerle ilişki kurmanın kapısının açılması, İran’ın Arap dünyasındaki etkisinin azalması, İsrail ekonomisi için olağanüstü bir iş fırsatı.
Netanyahu’nun yüksek sesle söylemediği şey ise bu anlaşmada baş aktörün kendisi olmadığı. Bu anlaşma ilerliyor çünkü Amerika ve bir dereceye kadar da Suudi Arabistan açısından faydalı bir anlaşma. Sadece ABD Başkanı Joe Biden’ın 2024 başkanlık seçimleri öncesinde bir dış politika başarısına duyduğu ihtiyaç için değil. Asıl mesele, ABD’nin Çin ile küresel stratejik rekabet içinde olması ve Amerikalıların neredeyse her şeyi bu perspektiften incelemesi. İsrail-Suudi anlaşması ve bunun Riyad’a sağlayacağı pek çok fayda, Çin’in artan etkisine karşı Suudilerin Batı ile bağlarını güçlendirecek.
Netanyahu kabul etmese de bu hikayedeki önemsiz rolünün farkında. Bu aynı zamanda İran’ın ekonomik imtiyazlar karşılığında uranyum zenginleştirmesini daha yüksek seviyelerde dondurma taahhüdü ve halihazırda gerçekleşmiş olan tutuklu ve rehinelerin karşılıklı serbest bırakılması da dahil Amerika’nın İran’la uzun vadeli anlaşmalara varma girişimleri için de geçerli. Burada da İsrail’in etkisi marjinal ve Netanyahu periyodik eleştirilerde bulunmakla yetiniyor.
Netanyahu’nun söyleminin değişmiş olması da ilginç. Netanyahu, liderliğini yaptığı sağcı bloğun kendisini iktidara taşıyan zaferi kazandığı geçen Kasım ayındaki seçimlerden önce İran’ın nükleer sahibi olmasını engellemeyi hayatının misyonu olarak tanımlıyordu. Son zamanlarda bu misyon değişti. Şimdi Suudi Arabistan’la kendi tanımıyla “tarihi barışa”, diğer Sünni-Arap ülkelerine kapıları açmaya ve bu ülkelerle barışın koşulu olarak İsrail-Filistin sorununun çözülmesi talebine karşı çıkmaya odaklanıyor.
Washington yönetimi ABD ile Suudi Arabistan arasında daha sıkı ilişkiler kurmak için çok şey yapmaya istekli ve İsrail de bundan faydalanabilir. Bunun en önemli örneği, uzun süredir uygulanması ertelenen ve şimdi gerçekleşecek olan ABD’yi ziyaret eden İsrailliler için vize zorunluluğunun kaldırılması anlaşmasıdır. Biden’ın şu anda açıklamadığı şey ise karşılığında İsrail’den tam olarak ne talep edeceği.
Sırdaşı New York Times köşe yazarı Thomas Friedman hafta sonu kaleme aldığı yazısında Biden’ın anlaşmanın yanı sıra Netanyahu’ya Filistin konusunda önemli adımlar beklediğini açıkça ifade ettiğini yazdı. Yakın zamana kadar Biden’ın baskısının, Netanyahu’nun yargı reformu atağını dizginleme kararı almasını sağlayacağına dair bir umut vardı. En azından şimdilik, yönetimin bu cephedeki baskıyı azalttığı görülüyor.
Filistin meselesi
Yukarıda da belirtildiği üzere asıl zorluk Filistin meselesinde yatıyor. Bakanlar Bezalel Smotrich, Itamar Ben-Gvir ve bazı Likud milletvekilleri, anlaşmanın bir parçası olarak Filistinlilere taviz verme anlamına gelebilecek her şeye karşı çıkacaklarını şimdiden açıkça ortaya koydular. Netanyahu’nun çevresi, bu tavizlerin çoğunlukla Suudi Arabistan’dan Ramallah’taki Filistin Yönetimine büyük miktarda fon akışını içereceğini ve dolayısıyla bunun muhalefet uyandırması için bir neden olmadığını sızdırmakla meşgul olmasına rağmen bu böyle.
Netanyahu sanki mesele hallolmuş ve koalisyonda anlaşmaya karşı muhalefet çok az olacakmış gibi davranıyor. Ancak görünen o ki Amerikan yönetimi anlaşmanın ancak iki aşırı sağcı parti yerine Benny Gantz’ın Ulusal Birlik Partisi’ni içeren başka bir koalisyonla imzalanabileceğini varsayıyor. Bu değişim, Gantz’ın henüz vermediği onaya ve Netanyahu’nun kendisini yasal çıkmazdan kurtaracağı kesin olmayan böyle bir hamleyle kumar oynamaya istekli olmasına bağlı.
Genel olarak, başbakanın geçen hafta yansıttığı iyimserliğe rağmen, meşhur “tatil sonrası” dönem onun için pek de umut verici değil. Diğer konuların yanı sıra, ultra-Ortodoks partilerin askeri yasa tasarısını geçirme talebi, kendisini çok endişelendiren sözde iş göremezlik yasasına ilişkin bir talep ve yargı darbesi yasalarına ilişkin diğer Yüksek Mahkeme talepleriyle uğraşmak zorunda kalacak.
Bu arada bölge yangın yeri. Gazze Şeridi sınırındaki şiddetli protestolar bir kez daha günlük olay haline geldi ve Hamas bunların arkasında olduğunu gizlemek için fazla zahmete girmiyor. Batı Şeria’da her gün birkaç silahlı saldırı olayı meydana geliyor ve Batı Şeria’da ve Yeşil Hat içinde ciddi terör saldırıları hazırlıkları yapıldığına dair onlarca uyarı yapılıyor. Beyrut’ta Filistinli örgütlerin katıldığı bir konferansta İsrail’e yönelik terör saldırılarının artırılması kararı alındı.
Cumartesi gecesi bir IDF gücü Tulkarim yakınlarındaki Nur Şems mülteci kampına girdi. Çıkan çatışmada iki Filistinli öldü, bir asker de yaralandı. IDF ve Şin Bet, Ramallah yakınlarındaki Birzeit Üniversitesi’nde, istihbarata göre yakın gelecekte bir terör saldırısı gerçekleştirmeyi planlayan Hamas üyesi sekiz öğrenciyi tutukladı. Tüm bu olaylar İsrail-Suudi kanalındaki ilerlemeden bağımsız olarak gerçekleşiyor, ancak taraflar bir anlaşma imzalamaya yaklaştıkça bundan etkilenecek ve belki de üzerinde bir etki yaratacak.
Ortadoğu
BMGK’nin Gazze kararı 5. kez ABD tarafından veto edildi

BMGK’nin Gazze kararı ABD tarafından beşinci kez veto edildi. Hamas, ABD’nin veto yetkisini kullanmasının, İsrail’in Filistinli sivillere karşı işlediği soykırıma doğrudan destek anlamına geldiğini söyledi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine (BMGK) Gazze’de ateşkes sağlanması için sunulan karar tasarısı ABD tarafından Hamas’ı kınamadığı gerekçesiyle veto edildi.
Bu veto, ABD’nin Donald Trump döneminde BMGK’da kullandığı ilk veto olurken, Ekim 2023’te başlayan Gazze savaşına ilişkin ABD’nin veto ettiği beşinci tasarı oldu.
BMGK, daha önceki ateşkes girişimlerinde de benzer şekilde karar alamamıştı.
BMGK, kurulun geçici 10 üyesi (E10) tarafından imzalanan ve grup koordinatörü Slovenya tarafından dün sunulan Gazze tasarısını görüşmek üzere toplandı.
İnsani durum gerekçe gösterilerek sunulan ateşkesle ilgili karar tasarısına, söz konusu toplantıda yapılan oylamada ABD veto hakkını kullandı.
İsrail’in saldırılarının devam ettiği Gazze’deki sivillere acil müdahaleyi öneren tasarı, az önce sona eren oylamada 14 evet oyuna karşın veto hakkı bulunan daimi üye ABD tarafından reddedildi.
ABD Temsilcisi Dorothy Shea, veto kararına gerekçe olarak, “Bu karara karşı çıkmamız sürpriz olmamalı. İçerdiği, içermediği ve ileri sürülme biçimi için kabul edilemez” ifadelerini kullandı. Shea, “ABD, Hamas’ı kınamayan hiçbir önlemi desteklemeyeceğini açıkça belirtti” diye ekledi.
“14 evet oyu güçlü bir mesaj taşıyor”
E10 grubu adına ABD’nin veto kararını değerlendiren Slovenya’nın BM Daimi Temsilcisi Samuel Zbogar, “Karar kabul edilmedi. Ancak 14 evet oyu güçlü bir mesaj taşıyor.” dedi.
ABD’nin bir veto oyuyla, Konsey’in harekete geçmesinin engellendiğini vurgulayan Zbogar, “Uluslararası toplumu 80 yıldır yönlendiren kurallardan vazgeçmek ile veto hakkı arasında bir tercih yapmak durumunda kaldığımızda insanlığı seçtik.” şeklinde konuştu.
Zbogar, BMGK içindeki farklı duruşların farkında olduklarını, bu nedenle taslak kararda sadece insani duruma odaklandıklarını belirterek,”Konsey’in engelsiz insani erişim ve açlıktan ölen sivillere yiyecek ulaştırılması için bu acil talep etrafında birleşmesi gerektiğini düşündük.” diye ekledi.
Slovenya Temsilcisi, sivilleri aç bırakmanın, onlara “muazzam” acılar çektirmenin “insanlık dışı ve uluslararası hukuka aykırı” olduğunu vurguladığı konuşmasında, “Hiçbir savaş hedefi böyle bir eylemi haklı çıkaramaz. Bunun ortak anlayışımız olduğunu umduk ve bekledik” sözlerini kaydetti.
Hamas: ABD insanlığa karşı suçları destekliyor
Hamas, BMGK’nin Gazze kararına ABD vetosunun, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki Filistinli sivillere karşı işlediği soykırıma doğrudan destek anlamına geldiğini söyledi.
Hamas’tan yapılan yazılı açıklamada, Gazze’de ateşkes için BMGK’ya sunulan karar tasarısının, ABD’nin tek oyuyla veto edilmesinin kınandığı belirtildi.
Açıklamada, “ABD’nin vetosu, Washington’un faşist işgal hükümetine karşı körü körüne taraflılığını temsil ediyor ve Gazze Şeridi’nde insanlığa karşı işlediği suçları desteklediğini teyit ediyor” denildi.
Washington’ın uluslararası hukuku hiçe saydığına değinilen açıklamada, bunun Filistin kanının dökülmesini durdurmaya yönelik her türlü uluslararası çabayı tamamen reddettiğini yansıtan küstah bir tutum olduğu vurgulandı.
Açıklamada, “ABD’nin tutumu, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan savaş suçlusu İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, Gazze Şeridi’nde çocuklar, kadınlar ve yaşlılar dahil olmak üzere masum sivillere karşı vahşi soykırım savaşını sürdürmesi için yeşil ışık anlamına geliyor ve İsrail’in işlemeyi sürdürdüğü suça tam ortak olduğunu ortaya koyuyor” değerlendirilmesinde bulunuldu.
Hamas, açıklamasında şunları kaydetti: “BMGK’nin 20 aydır devam eden savaşı durdurmadaki başarısızlığı, kuşatmayı kıramaması veya gıda yardımı girdirememesi, uluslararası toplum kurumlarının rolü ve İsrail’in hiçbir hesap vermeden veya ona yönelik fiili bir eylemde bulunulmadan her gün ihlal etmeyi sürdürdüğü uluslararası yasa ve sözleşmelerin etkinliği konusunda temel soruları gündeme getirdi.”
Açıklamada, uluslararası topluma bu ahlaki ve siyasi çöküşe karşı acilen harekete geçilmesi, soykırım savaşının derhal durdurulması ve İsrail liderlerinin Filistin halkına karşı işledikleri suçlar nedeniyle hesap vermeleri için baskı yapılması çağrısında bulunuldu.
Tasarı BMGK’nın geçici 10 üyesi tarafından sunulmuştu
Gazze’ye acil müdahaleyi öneren tasarı dün BMGK’nın geçici 10 üye ülkesi (E10) tarafından BMGK başkanlığına sunulmuş ve bugün için oylama talep edilmişti.
Tasarıda, mart ayında İsrail’in saldırılarını tekrar başlatmasıyla Gazze’deki sivil halkın durumunun daha da kötüleştiğine dikkat çekilmişti.
E10 grubu, kıtlık riski de dahil, Gazze’deki durumla ilgili “ciddi endişelerini” dile getiren ve tüm tarafların uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uymaları gerektiğini yeniden teyit eden özlü bir taslak karar hazırladıklarını belirtmişti.
Tasarıya imza atan ülkeler arasında, E10 koordinatörü olan Slovenya başta olmak üzere Cezayir, Danimarka, Yunanistan, Guyana, Panama, Pakistan, Güney Kore, Sierra Leone ve Somali bulunuyor.
Ortadoğu
İsrail hükümetinde Haredi krizi: Meclisin feshi için harekete geçildi

Tartışmalı askerlik muafliyeti yasası nedeniyle İsrail hükümetinde Haredi krizi derinleşiyor. Haredilerin dini liderleri, Tevrat eğitimi alan yeshiva öğrencilerini askerlikten muaf tutacak yasanın Meclis’ten hâlâ geçirilmemesi üzerine, Birleşik Tevrat Yahudiliği yetkililerine hükümetten çekilmeleri yönünde talimat verdi. Bu gelişme üzerine muhalefet partileri, İsrail Meclisi’nin feshi için yasa tasarısı sunacaklarını duyurdu.
Times of Israel’in İbranice yayın yapan medya organlarına dayandırdığı habere göre, Birleşik Tevrat Yahudiliği -UTJ içindeki üst düzey yetkililer, Meclis Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanı Yuli Edelstein ile yapılan son geceki toplantının başarısızlıkla sonuçlandığını söyledi. Degel HaTorah Partisi lideri Milletvekili Moshe Gafni’nin, partisinin ruhani liderlerinden hükümetten çekilmesi ve meclisin feshi için çalışması yönünde talimat aldığı duyurdu.
“Düşman ordusunda askerlik yapmayız” diyen Harediler polisle çatıştı
Degel HaTorah, UTJ’yi oluşturan iki ana partiden biri. Diğer parti ise UTJ’nin de liderliğini üstlenen Yitzchak Goldknopf’un temsil ettiği Agudat Yisrael Partisi. Agudat Yisrael’in halihazırda Meclis’in feshi ve erken seçim sürecini başlatacak yasa teklifini ilerletmek için çalıştığı iddia ediliyor.
Degel HaTorah’ın dini liderlerinden ve Bnei Brak’taki Slabodka Yeshiva’nın başkanı Haham Moshe Hirsch adına yapılan açıklamada şöyle denildi: “Dün gece milletvekilleri, Edelstein ile yapılan görüşmenin detaylarını Haham Hirsch’e aktardıktan sonra, askerlik meselesinde hiçbir ilerleme sağlanamadığı netleşti. Bu nedenle, yeshiva başkanı yakın zamanda koalisyondan çekilme talimatı verecek.”
Haredi krizi muhalefeti harekete geçirdi
Bu gelişmelere karşılık olarak, muhalefetteki Gelecek Var (Yesh Atid), İsrail Evimiz (Yisrael Beytenu) ve Demokratlar partileri, gelecek çarşamba günü Meclis’in feshine yönelik bir yasa tasarısı sunacaklarını açıkladı. Bu adım, Başbakan Binyamin Netanyahu’ya sorunu çözmesi için bir hafta süre tanınması anlamına geliyor. Ayrıca, teklifin Meclis’te oylamaya sunulması için geçecek süreç de dikkate alınacak.
Askerlik muafiyeti krizi Netanyahu hükümetini düşürebilir mi?
Şas ve UTJ, Meclis’teki iki Haredi partisi olarak, tartışmalı askerlik muafiyeti yasa tasarısının bu yıl 2 Haziran’da sona eren Şavuot Bayramı’na kadar geçirilmesini talep etmişti. Aksi takdirde hükümetin geleceğinin riske gireceği uyarısında bulunmuşlardı.
Ancak yedi milletvekilliği bulunan UTJ, tek başına hükümeti düşürebilecek güce sahip değil. Bu yönde atılacak herhangi bir adımın, koalisyon ortağı Şas’ın da desteğini alması gerekiyor. Netanyahu’nun mevcut koalisyonu, 120 sandalyeli Meclis’te 68 koltukla çoğunluğu elinde bulunduruyor.
Şas Partisi, gelişmelere ilişkin şu ana kadar kamuoyuna herhangi bir açıklama yapmadı.
Aşırı Ortodoks olarak bilinen Harediler daha önce verdikleri birçok ültimatomdan geri adım atmıştı. Ancak son gelişmeler, özellikle İsrail ordusunun genç ultra-Ortodoks erkeklere yönelik celp sayısını artırma planları, Netanyahu ile Haredi partiler arasındaki ilişkinin kopma noktasına geldiğini gösteriyor.
Diplomasi
Hamaney’den Trump’a nükleer anlaşma resti

Tahran’ın kendi topraklarında uranyum zenginleştirmekten vazgeçmeyeceğini vurgulayan Hamaney’den Trump’a nükleer anlaşma resti geldi: “ABD’nin son teklifi doktrinimize ve pozisyonlarımıza yüzde 100 aykırı.”
İran’ın dini lideri Ali Hamaney İran devriminin kurucusu Ruhullah Humeyni’nin ölümünün 36. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törende, ABD ile nükleer müzakere süreci, bölgesel ve uluslararası konular hakkında değerlendirmelerde bulundu.
ABD’nin, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin tamamen durdurulmasını içeren nükleer anlaşma teklifini, “ulusal bağımsızlığa” yönelik bir tehdit olarak nitelendiren Hamaney, “Nükleer meselede ABD’nin sunduğu plan, ‘biz yapabiliriz’ anlayışına yüzde yüz karşıdır. Ulusal bağımsızlık demek, bir ülkenin ABD ve benzeri ülkelerden gelecek yeşil ya da kırmızı ışığı beklememesi demektir” ifadesini kullandı.
Reuters: İran ABD’nin nükleer teklifini reddetmeye hazırlanıyor
Ülkesi için “nükleer endüstrinin” önemine değinen Hamaney, konuşmasına şöyle devam etti: “İran, büyük çabalar sonucunda nükleer yakıt çevrimini tamamlamayı başardı. Nükleer endüstri sadece enerji amaçlı değildir. Nükleer endüstri bir ana endüstridir. Nükleer endüstriden çok sayıda bilimsel alan etkilenmektedir. Uranyum zenginleştirme nükleer meselenin anahtarıdır. Amerikalıların temel söylemi, nükleer teknolojiye sahip olmamamızdır. Radyofarmasötiklerde (nükleer teknolojiyle üretilen ilaç) ve diğer nükleer tabanlı bilimlerde ‘bize ihtiyaç duyun’ diyorlar. ABD’nin kaba ve kibirli liderleri bunu istiyor. ABD’nin saçmalıklarına cevabımız açıktır. Bu konuda hiçbir halt yapamazlar.”
Hamaney’in gözetimindeki “nükleer müzakere komitesi”nin ABD’nin teklifi ile ilgili “tamamen tek taraflı” ve “Tahran’ın çıkarlarına aykırı” değerlendirmesinde bulunduğu iddia edilmişti.
İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırıma dair de konuşan Hamaney, “Bugünkü İslam ülkelerinin Filistin meselesiyle ilgili yapabileceği çok şey var. Bugün tarafsızlık zamanı veya sessiz kalma günü değil. Siyonist rejime herhangi bir şekilde destek veren alnında ebedi bir utanç kalacağından emin olabilir” dedi.
Hamaney, ABD’nin de İsrail’e verdiği destek nedeniyle Gazze’de işlenen suçların ortağı olduğunu ve Amerikan güçlerinin bölgeden çıkarılması gerektiğini söyledi.
Irakçi: Zenginleştirme kırmızı çizgimiz
İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi da dün Beyrut’u ziyaretinde, ABD’nin Umman üzerinden ilettiği taslakta “çok sayıda belirsizlik ve soru işareti” olduğunu belirterek “İran topraklarında uranyum zenginleştirmeye devam etmek bizim kırmızı çizgimiz” çıkışı yapmıştı. İran Dışişleri Bakanı’nın, “Ancak bu zenginleştirmenin nükleer silah üretimine yol açmamasını sağlamak için adımlar atmaya hazırız” demesi dikkat çekmişti. Irakçi Amerikan teklifine önümüzdeki günlerde yanıt vereceklerini de eklemişti.
Konsorsiyum yeniden mi gündemde?
ABD merkezli haber sitesi Axios’a konuşan İranlı bir yetkili ise Tahran’ın, kendi topraklarında olduğu sürece uranyum zenginleştirmenin bölge ülkelerinden oluşacak bir konsorsiyum ile uranyum zenginleştirmeyi kabul edebileceğini söyledi. Haberde, konsorsiyum önerisinin Amerikan teklifinde de yer aldığı iddia edildi. İranlı üst düzey yetkili ise Axios’a demecinde “İran toprakları” şartını yineledi: “Konsorsiyum İran sınırları içinde faaliyet gösterecekse bu, dikkate alınmayı hak edebilir. Ancak ülke sınırları dışında konuşlandırılırsa, kesinlikle başarısızlığa mahkum olacak.”
İlk başkanlık döneminde İran’la 2015 tarihli nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilen, Beyaz Saray’a döndükten sonra Tahran’a yaptırım öngören “azami baskı” politikasını yeniden yürürlüğe koymuştu. Trump, bu baskı ve askeri tehditler eşliğinde İran liderliğine bir mektup göndererek müzakere teklifinde bulunmuştu.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Diplomasi2 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş2 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi2 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını2 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu
-
Avrupa5 gün önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor