Ortadoğu
‘İsrail-Suudi normalleşmesinde Netanyahu başrol değil’

İsrail-Suudi normalleşmesi için müzakereler sürerken yetkililerden anlaşmanın yakın olduğuna ilişkin açıklamalar geliyor. Anlaşma karşılığında Suudilerin ABD’den talep ettiği sivil nükleer gündemine destek ve güvenlik garantisi en önemli sorun olarak sunulsa da en azından İsrail için öyle değil.
Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz, normalleşme anlaşmasının önündeki en büyük engelin Suudilerin ve ABD’nin İsrail’den istediği Filistin konusundaki taviz olduğunu açıklıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, Filistin konusunda verecekleri tavizi önemsizleştirerek ortaklarına kabul ettirmeye çalışırken ABD yönetimi söz konusu tavizlerin İsrail hükümetini değişime zorlamasını umuyor. Öte yandan İsrail’in iç tartışmalarından bağımsız olarak çok aktörlü bu anlaşma denkleminde İsrail’in rolü oldukça kısıtlı. Analize göre ABD’nin esas hedefi Çin’in Ortadoğu’da artan etkisini sınırlamakla ilgili:
***
İsrail ve ABD, Suudi Arabistan’ın nükleer programına yeşil ışık yakılmasına karşı iç siyasi muhalefetle karşı karşıya ve Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyon ortakları Filistinlilere herhangi bir taviz verilmesini şimdiden reddetmiş durumda.
Amos Harel
Amerikalı, İsrailli ve Suudi liderlerin, iki ülke arasındaki normalleşme müzakerelerinde ilerleme kaydedildiğine dair kamuoyuna yaptıkları açıklamalar, ortaya çıkan anlaşmalarla ilgili, ilk kez siyasi ve medyatik bir tartışmaya yol açıyor. Ancak detayların çoğu henüz kamuoyu tarafından bilinmiyor. İsrail tarafında güvenlik kurumları sessizliğini koruyor ve Başbakan Binyamin Netanyahu görüşmelerle ilgili ne kadar bilgi verileceğine karar veriyor. Bu noktada bunlar sadece kısmi ayrıntılar.
Son günlerde Suudilerin ABD’den (ve dolaylı olarak İsrail’den) krallık topraklarında sivil bir nükleer programın başlatılmasını kabul etmesini talep ettiğine dair yaygın söylemlere rağmen, bunun anlaşmanın imzalanmasının önündeki en büyük engel olup olmayacağı şüpheli.
Hem İsrail hem de ABD’de asıl sorun siyasi. Amerikan tarafında, Biden yönetiminin, anlaşmayla ilgili hem Cumhuriyetçiler hem de Demokrat Parti’nin sol kanadındaki pek çok çekinceye rağmen Kongre’de geniş bir destek toplaması gerekiyor, her ikisi de kendine özgü nedenlerle Suudi rejiminden hoşlanmıyor. İsrail tarafında ise sorun sağ tarafta: her iki aşırı sağcı partinin de Filistinlilere herhangi bir taviz verilmesine karşı çıkması ve Washington’un aksi yöndeki beklentilere rağmen rejim darbesi destekçilerinin (yargı reformu) yasanın devam etmesini talep etmesi.
İsrail’de nükleer maddeye muhalefet, muhalefet lideri MK Yair Lapid (Yesh Atid) ve aralarında nükleer uzmanların da bulunduğu bazı eski üst düzey güvenlik yetkilileri tarafından dile getiriliyor. Netanyahu’nun etrafındakiler, muhaliflerin anlaşmanın detaylarını bilmediklerini ve bunlar ortaya çıktığında uygulamada gerçek bir sorun olmadığının görüleceğini iddia ediyor. Bu açıklamalar Amir Tibon ve Ben Samuels’in iki hafta kadar önce Haaretz’de yayınlanan haberleri üzerine geldi: Biden yönetimi, sivil amaçlı uranyum zenginleştirme tesislerinin Suudi topraklarında inşa edileceği, ancak bunların uzaktan Amerikan izleme ve kontrolüne tabi olacağı bir taslak üzerinde çalışıyor.
İsrail güvenlik kurumlarının desteklemesi halinde böyle bir düzenlemeye daha az muhalefet edilmesi mümkün. Netanyahu daha ziyade Suudi Arabistan ile yapılacak bir anlaşmadan elde edilecek çok sayıda kazancı vurgulamaya çalışıyor: Diğer Arap ve Müslüman ülkelerle ilişki kurmanın kapısının açılması, İran’ın Arap dünyasındaki etkisinin azalması, İsrail ekonomisi için olağanüstü bir iş fırsatı.
Netanyahu’nun yüksek sesle söylemediği şey ise bu anlaşmada baş aktörün kendisi olmadığı. Bu anlaşma ilerliyor çünkü Amerika ve bir dereceye kadar da Suudi Arabistan açısından faydalı bir anlaşma. Sadece ABD Başkanı Joe Biden’ın 2024 başkanlık seçimleri öncesinde bir dış politika başarısına duyduğu ihtiyaç için değil. Asıl mesele, ABD’nin Çin ile küresel stratejik rekabet içinde olması ve Amerikalıların neredeyse her şeyi bu perspektiften incelemesi. İsrail-Suudi anlaşması ve bunun Riyad’a sağlayacağı pek çok fayda, Çin’in artan etkisine karşı Suudilerin Batı ile bağlarını güçlendirecek.
Netanyahu kabul etmese de bu hikayedeki önemsiz rolünün farkında. Bu aynı zamanda İran’ın ekonomik imtiyazlar karşılığında uranyum zenginleştirmesini daha yüksek seviyelerde dondurma taahhüdü ve halihazırda gerçekleşmiş olan tutuklu ve rehinelerin karşılıklı serbest bırakılması da dahil Amerika’nın İran’la uzun vadeli anlaşmalara varma girişimleri için de geçerli. Burada da İsrail’in etkisi marjinal ve Netanyahu periyodik eleştirilerde bulunmakla yetiniyor.
Netanyahu’nun söyleminin değişmiş olması da ilginç. Netanyahu, liderliğini yaptığı sağcı bloğun kendisini iktidara taşıyan zaferi kazandığı geçen Kasım ayındaki seçimlerden önce İran’ın nükleer sahibi olmasını engellemeyi hayatının misyonu olarak tanımlıyordu. Son zamanlarda bu misyon değişti. Şimdi Suudi Arabistan’la kendi tanımıyla “tarihi barışa”, diğer Sünni-Arap ülkelerine kapıları açmaya ve bu ülkelerle barışın koşulu olarak İsrail-Filistin sorununun çözülmesi talebine karşı çıkmaya odaklanıyor.
Washington yönetimi ABD ile Suudi Arabistan arasında daha sıkı ilişkiler kurmak için çok şey yapmaya istekli ve İsrail de bundan faydalanabilir. Bunun en önemli örneği, uzun süredir uygulanması ertelenen ve şimdi gerçekleşecek olan ABD’yi ziyaret eden İsrailliler için vize zorunluluğunun kaldırılması anlaşmasıdır. Biden’ın şu anda açıklamadığı şey ise karşılığında İsrail’den tam olarak ne talep edeceği.
Sırdaşı New York Times köşe yazarı Thomas Friedman hafta sonu kaleme aldığı yazısında Biden’ın anlaşmanın yanı sıra Netanyahu’ya Filistin konusunda önemli adımlar beklediğini açıkça ifade ettiğini yazdı. Yakın zamana kadar Biden’ın baskısının, Netanyahu’nun yargı reformu atağını dizginleme kararı almasını sağlayacağına dair bir umut vardı. En azından şimdilik, yönetimin bu cephedeki baskıyı azalttığı görülüyor.
Filistin meselesi
Yukarıda da belirtildiği üzere asıl zorluk Filistin meselesinde yatıyor. Bakanlar Bezalel Smotrich, Itamar Ben-Gvir ve bazı Likud milletvekilleri, anlaşmanın bir parçası olarak Filistinlilere taviz verme anlamına gelebilecek her şeye karşı çıkacaklarını şimdiden açıkça ortaya koydular. Netanyahu’nun çevresi, bu tavizlerin çoğunlukla Suudi Arabistan’dan Ramallah’taki Filistin Yönetimine büyük miktarda fon akışını içereceğini ve dolayısıyla bunun muhalefet uyandırması için bir neden olmadığını sızdırmakla meşgul olmasına rağmen bu böyle.
Netanyahu sanki mesele hallolmuş ve koalisyonda anlaşmaya karşı muhalefet çok az olacakmış gibi davranıyor. Ancak görünen o ki Amerikan yönetimi anlaşmanın ancak iki aşırı sağcı parti yerine Benny Gantz’ın Ulusal Birlik Partisi’ni içeren başka bir koalisyonla imzalanabileceğini varsayıyor. Bu değişim, Gantz’ın henüz vermediği onaya ve Netanyahu’nun kendisini yasal çıkmazdan kurtaracağı kesin olmayan böyle bir hamleyle kumar oynamaya istekli olmasına bağlı.
Genel olarak, başbakanın geçen hafta yansıttığı iyimserliğe rağmen, meşhur “tatil sonrası” dönem onun için pek de umut verici değil. Diğer konuların yanı sıra, ultra-Ortodoks partilerin askeri yasa tasarısını geçirme talebi, kendisini çok endişelendiren sözde iş göremezlik yasasına ilişkin bir talep ve yargı darbesi yasalarına ilişkin diğer Yüksek Mahkeme talepleriyle uğraşmak zorunda kalacak.
Bu arada bölge yangın yeri. Gazze Şeridi sınırındaki şiddetli protestolar bir kez daha günlük olay haline geldi ve Hamas bunların arkasında olduğunu gizlemek için fazla zahmete girmiyor. Batı Şeria’da her gün birkaç silahlı saldırı olayı meydana geliyor ve Batı Şeria’da ve Yeşil Hat içinde ciddi terör saldırıları hazırlıkları yapıldığına dair onlarca uyarı yapılıyor. Beyrut’ta Filistinli örgütlerin katıldığı bir konferansta İsrail’e yönelik terör saldırılarının artırılması kararı alındı.
Cumartesi gecesi bir IDF gücü Tulkarim yakınlarındaki Nur Şems mülteci kampına girdi. Çıkan çatışmada iki Filistinli öldü, bir asker de yaralandı. IDF ve Şin Bet, Ramallah yakınlarındaki Birzeit Üniversitesi’nde, istihbarata göre yakın gelecekte bir terör saldırısı gerçekleştirmeyi planlayan Hamas üyesi sekiz öğrenciyi tutukladı. Tüm bu olaylar İsrail-Suudi kanalındaki ilerlemeden bağımsız olarak gerçekleşiyor, ancak taraflar bir anlaşma imzalamaya yaklaştıkça bundan etkilenecek ve belki de üzerinde bir etki yaratacak.
Ortadoğu
İsrail ve Hamas, Netanyahu-Trump toplantısı öncesinde Gazze ateşkesini görüşecek

İsrail ve Hamas, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile ABD Başkanı Donald Trump’ın Washington’da yapacağı görüşme öncesinde, Gazze’de ateşkes ve esirlerin serbest bırakılması için ikinci günkü dolaylı görüşmelerini Katar’da sürdürecek.
Gazze’deki savaşla ilgili son müzakere turu, ateşkes ve Filistinli tutukluların serbest bırakılması karşılığında esirlerin serbest bırakılması konusunda bir anlaşma sağlamak amacıyla pazar günü Doha’da başladı. ABD Başkanı, bu hafta bir anlaşmaya varılabileceğini söyledi.
Pazar günü ABD’ye gitmeden önce Netanyahu, İsrailli müzakerecilere İsrail’in kabul ettiği koşullarda ateşkes sağlanması için net talimatlar verildiğini söyledi.
Gazetecilere verdiği demeçte, “Rehinelerin çoğunu kurtardık, ancak geri kalan rehinelerin birçoğu da serbest bırakılacak” diyen Netanyahu, Trump ile yapacağı görüşmenin bu anlaşmanın ilerlemesine “kesinlikle yardımcı olacağını” ekledi.
Netanyahu daha önce, Katar ve Mısır arabulucuları aracılığıyla iletilen ABD destekli ateşkes önerisine Hamas’ın verdiği yanıtın “kabul edilemez” talepler içerdiğini söylemişti.
Al Jazeera muhabiri Nour Odeh, Trump-Netanyahu görüşmesinin sadece Gazze için değil, İsrail’in bölgesel gündemi için de “çok önemli bir toplantı” olarak düzenlendiğini ekledi.
“İsrail kabinesinde, özellikle yeniden konuşlandırma ve gıda yardımı dağıtımı konularında kabul edilmesi zor olacak anlaşmazlıklar var” diyen Odeh, Netanyahu’nun hem Trump hem de ülkesindeki koalisyonundan baskı altında olduğunu vurguladı.
Beyaz Saray, Trump’ın İsrail lideriyle yerel saatle 18:30 (22:30 GMT) civarında, her zamanki gibi gazetecilerin katılımı olmadan görüşeceğini açıkladı.
Ateşkes görüşmeleri, geçen ay İsrail ve ABD’nin İran’a düzenlediği 12 günlük hava saldırılarının ardından yeniden canlandı.
ABD’nin desteklediği 60 günlük ateşkes önerisi, esirlerin aşamalı olarak serbest bırakılmasını, İsrail askerlerinin Gazze’nin bazı bölgelerinden çekilmesini ve savaşın tamamen sona erdirilmesi için görüşmeler yapılmasını öngörüyor.
Savaşı sona erdirmek, geçmiş müzakere turlarında ana pürüz noktası olmuştu. Hamas, tüm esirlerin serbest bırakılması karşılığında çatışmanın tamamen sona ermesini talep ederken, İsrail Hamas’ın dağıtılana kadar savaşmaya devam edeceğini ısrarla belirtmişti.
Netanyahu’nun bazı sert çizgideki koalisyon ortakları, çatışmanın sona ermesine karşı çıkıyor. Ancak İsrailliler 21 aydır süren savaştan giderek yorgun düşerken, Netanyahu hükümetinin ateşkesi desteklemesi bekleniyor.
Hamas’ın Ekim 2023’teki baskını ve ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı sonrasında arabulucular, çatışmaların iki kez geçici olarak durdurulmasını sağladı. Bu süreçte, İsrail’in elindeki Filistinli tutuklular karşılığında esirler serbest bırakıldı.
Yeni bir ateşkesin sağlanması için son dönemde yapılan çabalar, İsrail’in Hamas’ın kalıcı ateşkes talebini reddetmesi nedeniyle defalarca başarısız oldu.
Gazze sağlık yetkililerine göre, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım kampanyasında 57.500’den fazla Filistinli öldü, açlık krizi yaşandı, neredeyse tüm nüfus yerinden edildi ve kuşatma altındaki bölgenin çoğu harabeye döndü.
Ortadoğu
Tony Blair ekibinden İsrailli iş insanlarıyla birlikte ‘Gazze Rivierası’ projesi

Eski İngiltere Başbakanı Sir Tony Blair ‘in düşünce kuruluşu, Dubai’den esinlenerek “Trump Riviera”sını da içeren bir savaş sonrası Gazze planı üzerinde çalıştı.
Tony Blair Enstitüsü’nün (TBI), İsrailli iş insanlarının önderliğinde, Elon Musk’ın adını taşıyan bir üretim bölgesini de içeren bir proje peşinde olduğu ortaya çıktı.
Bu yılın başlarında Donald Trump, Gazze’yi Filistinsizleştirerek “Orta Doğu Rivierası” olarak yeniden düzenlemeyi önerdi ve gökdelenler, sakallı dansözler ve ABD başkanının altın heykellerinin yer aldığı Gazze’ye dair bir vizyonu içeren kışkırtıcı bir video paylaştı.
İngiliz medyasına göre, TBI çalışanlarının, Boston Consulting Group (BCG) eski çalışanlarının da üzerinde çalıştığı “Great Trust” projesine katkıda bulunduğu kaydedildi.
Bir TBI çalışanı tarafından yazılan bir belgede, yapay adalardan oluşan bir “Gazze Rivierası” fikri yer alıyordu. Trump’ın paylaştığı videoda da benzer bir konsept gösterilmişti.
Bu planı ilk kez haber yapan Financial Times, belgenin kripto para birimi ve düşük vergi rejimlerine sahip “özel ekonomik bölgeler” temelinde ticaret girişimleri önerdiğini belirtti.
On binlerce insanın hayatını kaybettiği Gazze’deki savaşın “Gazze’yi yeniden inşa etmek için yüzyılda bir kez karşımıza çıkan bir fırsat” yarattığı iddia edildi.
Belgede, Gazze Şeridi’nin “güvenli, modern ve müreffeh bir toplum” olarak ilerleyebileceği öne sürüldü.
GAZZE EKONOMİ PLANI
TBI çalışanları, bütçe için kullanılan 12 kişilik bir mesajlaşma grubuna da katıldı ve “Gazze ekonomi planı” hazırladı.
Geçen hafta, BCG’nin daha önce Filistinlileri Gazze’den tahliye etmenin maliyetini hesapladığı ortaya çıktı.
Grubun ayrıca İsrail ve ABD’nin desteğini alan Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın kurulmasında rol oynaması da tepki çekti.
Tony Blair’in sözcüsü, eski başbakanın planları hazırlayanlarla konuşmadığını ve planlar hakkında yorum yapmadığını söyledi.
Sözcü, “TBI ekibi, Gazze için savaş sonrası ‘planları’ olan birçok farklı grup ve kuruluşla görüşüyor, ancak bu planın yazımıyla hiçbir ilgisi yok” dedi.
“Bahsedilen TBI belgesi, savaş sonrası Gazze’nin nasıl olabileceğine dair farklı yönleri ele alan çeşitli tarafların önerilerini inceleyen bir TBI iç belgesidir […] ancak bu belge BCG’nin çalışmalarıyla bağlantılı olarak hazırlanmamış ve BCG’ye verilmemiştir” açıklamasını yaptı.
BCG sözcüsü iddiaları reddederek şunları söyledi: “Son zamanlarda medyada yer alan haberler, savaş sonrası Gazze’nin yeniden inşasında BCG’nin rolünü yanlış aktarmıştır. Bu çalışma, baş ortağa açıkça yapılmaması söylenmesine rağmen, iki eski ortak tarafından başlatılmıştır. Bu çalışma bir BCG projesi değildi. BCG’nin kapsamı veya onayı dışında gizlice organize edilmiş ve yürütülmüştür. Bu çalışmayı tamamen reddediyoruz. BCG bu çalışma için herhangi bir ödeme almamıştır.”
Vergi Cennetleri: Birleşik Krallık’ın Küresel Mali İmparatorluğu
Ortadoğu
Pezeşkiyan: İsrail bana suikast girişiminde bulundu

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Amerikalı sunucu Tucker Carlson’a verdiği özel mülakatta, İsrail’in kendisine suikast girişiminde bulunduğunu ve ABD ile yürütülen müzakereleri kasten torpillediğini dile getirdi. Nükleer silah peşinde olmadıklarını ve bunun dini bir fetvayla yasaklandığını yineleyen Pezeşkiyan, Washington ile yeniden masaya oturmak için İsrail’in tekrar saldırmayacağına dair güvence beklediklerini belirtti.
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Amerikalı sunucu Tucker Carlson’a verdiği özel mülakatta, Washington ile Tahran arasındaki gerilime, nükleer programa ve İsrail’in bölgedeki rolüne ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İsrail’in kendisine yönelik suikast girişiminde bulunduğunu iddia eden Pezeşkiyan, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun ABD ile yürütülen diplomasi sürecini kasten yok ettiğini savundu. Pezeşkiyan, müzakerelere yeniden başlamaya hazır olduklarını ancak bunun için ABD’den güvence beklediklerini ifade etti.
‘İsrail bana suikast girişiminde bulundu’
Tucker Carlson’ın “İsrail hükümetinin size suikast düzenlemeye çalıştığına inanıyor musunuz?” sorusuna Pezeşkiyan, “Evet, denediler ve buna göre hareket ettiler ama başarısız oldular,” yanıtını verdi.
Girişimin arkasında ABD’nin olmadığını, doğrudan İsrail’in olduğunu belirten Pezeşkiyan, olayın ayrıntılarına ilişkin şunları söyledi:
“Bir toplantıdaydım, ileriye dönük atılacak adımları tartışıyorduk. Sahip oldukları casusların istihbaratı sayesinde toplantı yaptığımız bölgeyi bombalamaya çalıştılar. Ama daha önce de söylediğim gibi, bir insanın ne zaman öleceğine Yüce Allah karar verir.”
Bu tür saldırılardan korkmadığını ve ülkesinin egemenliği, özgürlüğü ve bağımsızlığı için canını feda etmeye hazır olduğunu vurgulayan Pezeşkiyan, “Ancak kan dökmek, suikast düzenlemek, başkalarını öldürmek bölgeye güvenlik getirir mi? Bu, bölgeye barış, huzur ve istikrar getirir mi?” diye sordu.
‘Müzakere masasını Netanyahu devirdi’
Pezeşkiyan, ABD ile yaşanan gerilimi diplomasi yoluyla çözmeye istekli olduklarını ancak bu çabaların İsrail tarafından sabote edildiğini kaydetti.
Müzakerelerin ortasında İsrail’in nükleer tesislere saldırdığını belirten Pezeşkiyan, yaşanan süreci şöyle anlattı:
“ABD ile görüşmelerin tam ortasındaydık. ABD Başkanı bizi barış için bu tür görüşmelere davet etti. Müzakereler sırasında bize, ‘İsrail’e izin vermediğimiz sürece size saldırmayacaklar’ denildi. Çok yakında bir sonraki turu yapacaktık ama tam ortasındayken İsrail aniden müzakere masasını torpilledi. Bu olduğunda biz müzakere masasındaydık. Bunu yaparak diplomasiyi tamamen mahvettiler ve yok ettiler.”
‘Nükleer bomba dini liderin fetvasıyla yasak’
İran’ın nükleer programına ilişkin iddiaların İsrail Başbakanı Netanyahu tarafından 1984’ten beri yaratılan “yanlış bir zihniyet” olduğunu savunan Pezeşkiyan, Tahran’ın hiçbir zaman nükleer silah peşinde olmadığını belirtti.
Pezeşkiyan, “Gerçek şu ki, ne geçmişte, ne şimdi ne de gelecekte nükleer bomba geliştirmenin peşinde olmadık. Zira bu yanlış. Bu, İran İslam Cumhuriyeti Dini Lideri tarafından çıkarılan dini kararnameye, yani fetvaya aykırıdır. Dolayısıyla nükleer bombanın peşine düşmemiz dinen yasaktır,” ifadelerini kullandı.
‘UAEA’ya güvenimiz sarsıldı’
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile işbirliğinin, nükleer tesislere yönelik “yasa dışı saldırılar” nedeniyle sekteye uğradığını belirten Pezeşkiyan, kuruma karşı güvensizlik duyduklarını dile getirdi.
Pezeşkiyan, “UAEA’nın faaliyetleri konusunda karamsardık çünkü bir şekilde İsrail’in, UAEA tarafından yürütülen denetimlerden bilgi alabildiğini fark ettik,” dedi.
UAEA’nın son raporunun hazırlanış biçiminin İsrail rejimine “bir bahane verdiğini” ve saldırılara zemin hazırladığını dile getiren Pezeşkiyan, “Ajans bu saldırıları kınamayı veya durdurmayı başaramadı. Bu durum İranlılar, milletvekilleri ve kamuoyu arasında yaygın bir güvensizliğe yol açtı,” değerlendirmesinde bulundu.
McGovern: İran’ın nükleer silah yapması için dini fetvayı tersine çevirmesi gerekir
‘Müzakerelere yeniden başlamanın bir şartı var’
Pezeşkiyan, ABD ile müzakerelere yeniden başlamakta bir sorun görmediklerini ancak öncelikle güven sorununun aşılması gerektiğini vurguladı.
İsrail’in sadece İran’a değil, tüm bölgeye yönelik “zulümleri” nedeniyle bir krizle karşı karşıya olduklarını söyleyen Pezeşkiyan, şu şartı öne sürdü:
“ABD’ye yeniden nasıl güveneceğiz? Müzakerelere yeniden girersek, görüşmelerin ortasında İsrail rejimine bize tekrar saldırması için izin verilmeyeceğini nasıl kesin olarak bilebiliriz?”
”Amerika’ya ölüm’ sloganının anlamı farklı’
İran’daki “Amerika’ya ölüm” sloganlarının Amerikan halkına yönelik olmadığını savunan Pezeşkiyan, “Bu slogan atıldığında Amerikan halkına ya da yetkililerine ölüm kastedilmiyor. Suçlara ölüm, öldürmeye ve katliama ölüm, başkalarını öldürmeyi desteklemeye ölüm, güvensizliğe ve istikrarsızlığa ölüm kastediliyor,” diye konuştu.
Son 200 yıldır İran’ın hiçbir ülkeyi işgal etmediğini hatırlatan Pezeşkiyan, bölgede IŞİD’i ABD’nin kurduğuna işaret etti.
‘ABD’li yatırımcılara kapımız açık’
Yönetime geldiğinde önceliğinin iç birliği sağlamak ve komşu ülkelerle ilişkileri geliştirmek olduğunu belirten Pezeşkiyan, ABD’li yatırımcıların İran’a gelmesinin önünde bir engel olmadığını söyledi.
Dini Lider ile yaptığı görüşmede, ABD’li yatırımcıların İran’a gelip yatırım yapmasını engelleyen hiçbir şeyin olmadığının vurgulandığını aktaran Pezeşkiyan, “Eğer bir sınırlama varsa, bu bizim tarafımızdan değil, ABD’nin yaptırımlarından kaynaklanıyordu,” bilgisini paylaştı.
‘Trump, Netanyahu’nun oyununa gelmemeli’
ABD Başkanı Donald Trump’ın bölgeyi barışa ya da “bitmeyen savaşlara” yönlendirebilecek bir konumda olduğunu belirten Pezeşkiyan, şu çağrıda bulundu:
“Benim ABD’ye önerim, kendi savaşı olmayan bir savaşa karışmaktan kaçınmasıdır. Bu Amerika’nın savaşı değil, Netanyahu’nun savaşıdır. Netanyahu’nun tüm bölge için şeytani entrikaları ve insanlık dışı bir gündemi var. Bu da bitmeyen savaşlardır. ABD, Netanyahu tarafından kandırılmamalı ve bu tür bir savaşa sürüklenmemelidir.”
-
Dünya Basını2 hafta önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Görüş2 hafta önce
Büyülü Dağ’da yüzyıllık tartışma devam ediyor: Naphta mı Settembrini mi?
-
Ortadoğu1 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Dünya Basını2 hafta önce
ABD ve İsrail, UAEA’yı nasıl ele geçirdi?
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Görüş7 gün önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na