Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

‘İsrail-Suudi normalleşmesinde Netanyahu başrol değil’

Yayınlanma

İsrail-Suudi normalleşmesi için müzakereler sürerken yetkililerden anlaşmanın yakın olduğuna ilişkin açıklamalar geliyor. Anlaşma karşılığında Suudilerin ABD’den talep ettiği sivil nükleer gündemine destek ve güvenlik garantisi en önemli sorun olarak sunulsa da en azından İsrail için öyle değil.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz, normalleşme anlaşmasının önündeki en büyük engelin Suudilerin ve ABD’nin İsrail’den istediği Filistin konusundaki taviz olduğunu açıklıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu, Filistin konusunda verecekleri tavizi önemsizleştirerek ortaklarına kabul ettirmeye çalışırken ABD yönetimi söz konusu tavizlerin İsrail hükümetini değişime zorlamasını umuyor. Öte yandan İsrail’in iç tartışmalarından bağımsız olarak çok aktörlü bu anlaşma denkleminde İsrail’in rolü oldukça kısıtlı. Analize göre ABD’nin esas hedefi Çin’in Ortadoğu’da artan etkisini sınırlamakla ilgili:

***

İsrail-Suudi Normalleşme Anlaşmasının Önündeki Temel Engel (uranyum) Zenginleştirme Değil, Siyaset ve Filistin

İsrail ve ABD, Suudi Arabistan’ın nükleer programına yeşil ışık yakılmasına karşı iç siyasi muhalefetle karşı karşıya ve Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyon ortakları Filistinlilere herhangi bir taviz verilmesini şimdiden reddetmiş durumda.

Amos Harel

Amerikalı, İsrailli ve Suudi liderlerin, iki ülke arasındaki normalleşme müzakerelerinde ilerleme kaydedildiğine dair kamuoyuna yaptıkları açıklamalar, ortaya çıkan anlaşmalarla ilgili, ilk kez siyasi ve medyatik bir tartışmaya yol açıyor. Ancak detayların çoğu henüz kamuoyu tarafından bilinmiyor. İsrail tarafında güvenlik kurumları sessizliğini koruyor ve Başbakan Binyamin Netanyahu görüşmelerle ilgili ne kadar bilgi verileceğine karar veriyor. Bu noktada bunlar sadece kısmi ayrıntılar.

Son günlerde Suudilerin ABD’den (ve dolaylı olarak İsrail’den) krallık topraklarında sivil bir nükleer programın başlatılmasını kabul etmesini talep ettiğine dair yaygın söylemlere rağmen, bunun anlaşmanın imzalanmasının önündeki en büyük engel olup olmayacağı şüpheli.

Hem İsrail hem de ABD’de asıl sorun siyasi. Amerikan tarafında, Biden yönetiminin, anlaşmayla ilgili hem Cumhuriyetçiler hem de Demokrat Parti’nin sol kanadındaki pek çok çekinceye rağmen Kongre’de geniş bir destek toplaması gerekiyor, her ikisi de kendine özgü nedenlerle Suudi rejiminden hoşlanmıyor. İsrail tarafında ise sorun sağ tarafta: her iki aşırı sağcı partinin de Filistinlilere herhangi bir taviz verilmesine karşı çıkması ve Washington’un aksi yöndeki beklentilere rağmen rejim darbesi destekçilerinin (yargı reformu) yasanın devam etmesini talep etmesi.

İsrail’de nükleer maddeye muhalefet, muhalefet lideri MK Yair Lapid (Yesh Atid) ve aralarında nükleer uzmanların da bulunduğu bazı eski üst düzey güvenlik yetkilileri tarafından dile getiriliyor. Netanyahu’nun etrafındakiler, muhaliflerin anlaşmanın detaylarını bilmediklerini ve bunlar ortaya çıktığında uygulamada gerçek bir sorun olmadığının görüleceğini iddia ediyor. Bu açıklamalar Amir Tibon ve Ben Samuels’in iki hafta kadar önce Haaretz’de yayınlanan haberleri üzerine geldi: Biden yönetimi, sivil amaçlı uranyum zenginleştirme tesislerinin Suudi topraklarında inşa edileceği, ancak bunların uzaktan Amerikan izleme ve kontrolüne tabi olacağı bir taslak üzerinde çalışıyor.

İsrail güvenlik kurumlarının desteklemesi halinde böyle bir düzenlemeye daha az muhalefet edilmesi mümkün. Netanyahu daha ziyade Suudi Arabistan ile yapılacak bir anlaşmadan elde edilecek çok sayıda kazancı vurgulamaya çalışıyor: Diğer Arap ve Müslüman ülkelerle ilişki kurmanın kapısının açılması, İran’ın Arap dünyasındaki etkisinin azalması, İsrail ekonomisi için olağanüstü bir iş fırsatı.

Netanyahu’nun yüksek sesle söylemediği şey ise bu anlaşmada baş aktörün kendisi olmadığı. Bu anlaşma ilerliyor çünkü Amerika ve bir dereceye kadar da Suudi Arabistan açısından faydalı bir anlaşma. Sadece ABD Başkanı Joe Biden’ın 2024 başkanlık seçimleri öncesinde bir dış politika başarısına duyduğu ihtiyaç için değil. Asıl mesele, ABD’nin Çin ile küresel stratejik rekabet içinde olması ve Amerikalıların neredeyse her şeyi bu perspektiften incelemesi. İsrail-Suudi anlaşması ve bunun Riyad’a sağlayacağı pek çok fayda, Çin’in artan etkisine karşı Suudilerin Batı ile bağlarını güçlendirecek.

Netanyahu kabul etmese de bu hikayedeki önemsiz rolünün farkında. Bu aynı zamanda İran’ın ekonomik imtiyazlar karşılığında uranyum zenginleştirmesini daha yüksek seviyelerde dondurma taahhüdü ve halihazırda gerçekleşmiş olan tutuklu ve rehinelerin karşılıklı serbest bırakılması da dahil Amerika’nın İran’la uzun vadeli anlaşmalara varma girişimleri için de geçerli. Burada da İsrail’in etkisi marjinal ve Netanyahu periyodik eleştirilerde bulunmakla yetiniyor.

Netanyahu’nun söyleminin değişmiş olması da ilginç. Netanyahu, liderliğini yaptığı sağcı bloğun kendisini iktidara taşıyan zaferi kazandığı geçen Kasım ayındaki seçimlerden önce İran’ın nükleer sahibi olmasını engellemeyi hayatının misyonu olarak tanımlıyordu. Son zamanlarda bu misyon değişti. Şimdi Suudi Arabistan’la kendi tanımıyla “tarihi barışa”, diğer Sünni-Arap ülkelerine kapıları açmaya ve bu ülkelerle barışın koşulu olarak İsrail-Filistin sorununun çözülmesi talebine karşı çıkmaya odaklanıyor.

Washington yönetimi ABD ile Suudi Arabistan arasında daha sıkı ilişkiler kurmak için çok şey yapmaya istekli ve İsrail de bundan faydalanabilir. Bunun en önemli örneği, uzun süredir uygulanması ertelenen ve şimdi gerçekleşecek olan ABD’yi ziyaret eden İsrailliler için vize zorunluluğunun kaldırılması anlaşmasıdır. Biden’ın şu anda açıklamadığı şey ise karşılığında İsrail’den tam olarak ne talep edeceği.

Sırdaşı New York Times köşe yazarı Thomas Friedman hafta sonu kaleme aldığı yazısında Biden’ın anlaşmanın yanı sıra Netanyahu’ya Filistin konusunda önemli adımlar beklediğini açıkça ifade ettiğini yazdı. Yakın zamana kadar Biden’ın baskısının, Netanyahu’nun yargı reformu atağını dizginleme kararı almasını sağlayacağına dair bir umut vardı. En azından şimdilik, yönetimin bu cephedeki baskıyı azalttığı görülüyor.

Filistin meselesi

Yukarıda da belirtildiği üzere asıl zorluk Filistin meselesinde yatıyor. Bakanlar Bezalel Smotrich, Itamar Ben-Gvir ve bazı Likud milletvekilleri, anlaşmanın bir parçası olarak Filistinlilere taviz verme anlamına gelebilecek her şeye karşı çıkacaklarını şimdiden açıkça ortaya koydular. Netanyahu’nun çevresi, bu tavizlerin çoğunlukla Suudi Arabistan’dan Ramallah’taki Filistin Yönetimine büyük miktarda fon akışını içereceğini ve dolayısıyla bunun muhalefet uyandırması için bir neden olmadığını sızdırmakla meşgul olmasına rağmen bu böyle.

Netanyahu sanki mesele hallolmuş ve koalisyonda anlaşmaya karşı muhalefet çok az olacakmış gibi davranıyor. Ancak görünen o ki Amerikan yönetimi anlaşmanın ancak iki aşırı sağcı parti yerine Benny Gantz’ın Ulusal Birlik Partisi’ni içeren başka bir koalisyonla imzalanabileceğini varsayıyor. Bu değişim, Gantz’ın henüz vermediği onaya ve Netanyahu’nun kendisini yasal çıkmazdan kurtaracağı kesin olmayan böyle bir hamleyle kumar oynamaya istekli olmasına bağlı.

Genel olarak, başbakanın geçen hafta yansıttığı iyimserliğe rağmen, meşhur “tatil sonrası” dönem onun için pek de umut verici değil. Diğer konuların yanı sıra, ultra-Ortodoks partilerin askeri yasa tasarısını geçirme talebi, kendisini çok endişelendiren sözde iş göremezlik yasasına ilişkin bir talep ve yargı darbesi yasalarına ilişkin diğer Yüksek Mahkeme talepleriyle uğraşmak zorunda kalacak.

Bu arada bölge yangın yeri. Gazze Şeridi sınırındaki şiddetli protestolar bir kez daha günlük olay haline geldi ve Hamas bunların arkasında olduğunu gizlemek için fazla zahmete girmiyor. Batı Şeria’da her gün birkaç silahlı saldırı olayı meydana geliyor ve Batı Şeria’da ve Yeşil Hat içinde ciddi terör saldırıları hazırlıkları yapıldığına dair onlarca uyarı yapılıyor. Beyrut’ta Filistinli örgütlerin katıldığı bir konferansta İsrail’e yönelik terör saldırılarının artırılması kararı alındı.

Cumartesi gecesi bir IDF gücü Tulkarim yakınlarındaki Nur Şems mülteci kampına girdi. Çıkan çatışmada iki Filistinli öldü, bir asker de yaralandı. IDF ve Şin Bet, Ramallah yakınlarındaki Birzeit Üniversitesi’nde, istihbarata göre yakın gelecekte bir terör saldırısı gerçekleştirmeyi planlayan Hamas üyesi sekiz öğrenciyi tutukladı. Tüm bu olaylar İsrail-Suudi kanalındaki ilerlemeden bağımsız olarak gerçekleşiyor, ancak taraflar bir anlaşma imzalamaya yaklaştıkça bundan etkilenecek ve belki de üzerinde bir etki yaratacak.

ORTADOĞU

İsrail’den Suriye ve Gazze’de uzun süreli işgal sinyali

Yayınlanma

Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesinden saatler sonra Suriye topraklarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, bölgede uzun sürece kalacağının işaretlerini veriyor. Ayrıca ateşkes müzakerelerinin hızlandığı bir dönemde İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi.

İsrail basını, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede başlattığı işgalin gelecek yılın sonuna kadar devam ettirilmesi talimatını verdiğini yazdı. İsrailli yetkililer daha önce bu bölgedeki işgalinin geçici olduğunu iddia etmiş daha sonra kış ayları boyunca işgalin süreceğini söylemişti.

Kanal 12 televizyonunda yer alan haberde, Netanyahu’nun dün gittiği Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede İsrail ordusuna işgalin 2025 sonuna kadar sürdürülmesi talimatı verdiği ifade edildi.

İsrail Başbakanı, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’yle birlikte 7 Aralık sonrası işgal edilen Hermon Dağı’ndaki tampon bölgeye gitmişti. Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu’nun burada İsrail ordusunun Hermon Dağı’nda tampon bölgedeki işgalinin “geleceğine yönelik yönergeleri belirlediği” belirtilmiş ancak detay verilmemişti. Netanyahu, Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede yaptığı açıklamada, buradaki işgalin “İsrail’in güvenliğini sağlayacak düzenleme bulunana kadar” süreceğini belirtmişti.

İsrail Savunma Bakanı Katz da orduya tahkimat kurmalarını ve bölgede uzun süre kalmaya hazırlanmalarını söyledi. Katz, Hermon Dağı’nı “İsrail devletinin gözü” olarak nitelendirdi.

Esad yönetimini deviren saldırıyı yöneten HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani pazartesi günü verdiği bir röportajda İsrail ordusunun Suriye’de asker bulundurması için hiçbir gerekçe olmadığını söyledi. Katz ise yönetimi deviren isyancıları radikal olarak nitelendirdi ve caydırılmaları gerektiğini söyledi.

İsrail’in 1974’te İsrail ve Suriye arasında imzalanan ve Birleşmiş Milletler barış güçlerinin burada konuşlanmasını öngören bir anlaşmayla oluşturulan tampon bölgeye girmesi BM ve Fransa, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler tarafından kınandı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir uluslararası hukuk ihlali olarak nitelendirildi. İsrail ise Şam’daki yönetimin çökmesiyle birlikte Suriyeli askerlerin görev yerlerini terk etmelerinin ardından anlaşmanın geçersiz olduğunu iddia ediyor.

Bu arada İsrail’in Gazze Şeridi’nde süresiz işgale hazırlandığına dair işaretler artmaya devam ederken Katz, ordunun işgal altındaki Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi. Katz, X’te yaptığı bir paylaşımda “Gazze konusundaki tutumum net. Hamas’ın Gazze’deki askeri ve hükümet gücünü yendikten sonra İsrail, tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze üzerinde de tam hareket özgürlüğü ile güvenlik kontrolüne sahip olacaktır” dedi. Filistin Yönetimi Batı Şeria’daki bazı bölgeleri kısmen yönetirken İsrail bölgede sıkı güvenlik kontrolünü sürdürüyor ve düzenli olarak askeri baskınlar düzenliyor.

Katz’ın bu açıklamaları Gazze’de ateşkes için yürütülen diplomasinin hızlandığı bir dönemde geldi. İsrail’in Gazze’nin kritik bölgelerinde kuvvet bulundurma ısrarı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle daha önceki ateşkes müzakereleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Wall Street Journal’a göre (WSJ) Filistinliler ve bazı İsrailliler  “güvenlik kontrolünün” bölgede uzun süreli askeri işgale yol açacağını düşünüyor.

Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud partisi ve koalisyondaki diğer partilerin üyeleri, bölgede Yahudi yerleşimleri kurmak da dahil çok daha sıkı bir kontrolü desteklediklerini dile getiriyorlar.

Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı Temmuz ayında verdiği bir kararda İsrail’in Gazze ve Batı Şeria da dahil Filistin topraklarını on yıllardır işgal altında tutarak çeşitli uluslararası yasaları ihlal ettiğini belirtti. Mahkeme, uluslararası hukuka göre işgalin geçici olması gerektiğini ve işgalci bir gücün işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı yasal sorumlulukları olduğunu söyledi.

Mahkeme, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin geçici olmadığını gösteren eylemlerde bulunduğunu ve işgalci bir güç olarak bazı görevlerini ihmal ettiğini söyledi. İsrail mahkemenin görüşüne ve yargı yetkisine itiraz etti.

Gazze’nin işgalinin ilk günlerinden bu yana İsrail ordusu, adını Gazze’deki eski bir Yahudi yerleşiminden alan ve Netzarim olarak bilinen geniş bir güvenlik koridoru inşa ediyor. Askeri üsler, ileri karakollar, elektrik direkleri, baz istasyonları ve hatta bir sinagogdan oluşan koridor, Gazze’yi ikiye bölüyor. Kuzeye geçmek isteyenlerin koridordan geçen iki kontrol noktasından birinden geçmesi gerekiyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün eski hukuk danışmanı ve UAD davalarında çalışmış olan Diana Buttu, WSJ’ye Katz’ın yorumlarının ve İsrail’in Gazze’de askeri altyapı inşa etmesinin uzun vadede “Gazze’deki Filistinlilerin yaşamlarının sadece etkin kontrolü değil, düpedüz askeri kontrolü yönünde ilerlediğini” gösterdiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English