Ortadoğu
“KOEP’nin yokluğunda savaşa tek gerçek alternatif gayri resmi anlaşma”

Bir tarafta ABD’nin dondurduğu milyon dolarlık varlıklar, ekonomik ambargolar. Diğer yanda İran’ın silah üretme noktasına gelen nükleer kapasitesi. ABD ve İran kartları açık oynuyor ancak kimsenin eli diğerini yenecek kadar iyi değil. Böyle bir ortamda Washington en azından Tahran’ın nükleer programını frenleme ve milis kuvvetlerin Suriye’deki ABD birliklerine yönelik saldırılarına son verme” umuduyla İran yönetimiyle müzakereler yürütüyor. Nükleer kapasitesinden geri adım atmaya niyeti olmayan İran’ın ise ekonomik ambargonun bir nebze gevşemesine ihtiyacı var.
Müzakere sürecinin KOEP benzeri bir anlaşma ile sonuçlanmayacağı artık herkes kabul ediyor. Peki iki ülke arasında ufukta nasıl bir anlaşma görünüyor.
The Emirates Policy Center (EPC) birkaç hafta içinde ABD ile İran arasında gayri resmi nitelikte bir anlaşmaya varılacağını iddia eden bir analize yer verdi. Brookings Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan, ulusal güvenlik stratejileri profesörü Ömer Taşpınar’ın (National Defense University) kaleme aldığı analiz, KOEP gibi resmi bir anlaşma seçeneğinin yokluğunda, gayri resmi uzlaşının savaşa tek gerçek alternatif olduğu görüşünde:
***
Bir Sonraki ABD-İran Anlaşması: Bağlam, Motivasyon ve Dinamikler
Temel Çıkarımlar:
- Washington ve Tahran arasında Biden yönetiminin seçim gündemine ve İran’ın güvenlik ve dini kurumlarının ekonomik ve siyasi çıkarlarına hizmet edecek geçici, küçük, gayri resmi ve yazılı olmayan bir anlaşmanın zamanı gelmiş gibi görünüyor.
- Gayri resmi bir anlaşma arayışı, her iki ülkenin de iç ve jeopolitik durumlarında meydana gelen değişikliklerden dolayı ivme kazandı.
- Tahran ile gayri resmi ve yazılı olmayan bir mutabakat Biden yönetimi için çok daha tercih edilebilir çünkü böyle bir anlaşma daha az siyasi ve hukuki denetime maruz kalacaktır.
- İran’ın nükleer ilerlemelerini tersine çeviren, programına katı sınırlamalar ve şeffaflık önlemleri getiren ve İran yaptırımlarının hafifletilmesi sağlayan KOEP gibi resmi bir anlaşma seçeneğinin yokluğunda, bu mini anlaşma savaşa tek gerçek alternatif olarak görünüyor.
Washington, Tahran ile nükleer diplomasi konusunda üç temel gerçeği kabul etti. Birincisi, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) kurtarılması mümkün değil. İkincisi, İran’ın elde ettiklerini- fiili nükleer devlet statüsü, silahlanmaya küçük bir adım uzakta- geri döndürmek için iddialı bir gündem içeren herhangi bir B planı da aynı derecede gerçekçi değil. Üçüncüsü, pragmatik sertlik yanlıları şu anda Tahran’ı sıkı bir şekilde kontrol altında tutuyor ve Washington ile geçici bir anlaşmadan kaybedecek bir şeyleri olmadığına inanıyorlar. Suudi Arabistan ile normalleşmeleri ve Moskova ile derinleşen askeri ilişkileri sayesinde Washington’a karşı üstünlük sağladıklarını düşünüyorlar.
Washington ile Tahran arasında Biden yönetiminin seçim gündemine ve İran’ın güvenlik ve dini kurumlarının ekonomik ve siyasi çıkarlarına hizmet edecek geçici, küçük, gayri resmi ve yazılı olmayan bir anlaşmanın zamanı gelmiş gibi görünüyor. Tüm bunlar yeni bir aşamada olduğumuzu gösteriyor. Öncelik anlaşmazlığın çözümünden, gerilimin daha da tırmanmasını önlemeye doğru kaydı. Artık masada olan şey KOEP’nin yenilenmesi ya da “daha azı için daha azı” şeklinde daha küçük bir anlaşma değil. Bunun yerine daha mütevazı ama yine de kritik derecede gerekli bir şey var: çatışmayı önleme taahhüdü.
Washington’daki kaynaklar böyle bir gayri resmi anlaşmanın önümüzdeki birkaç hafta içinde mümkün olabileceğini belirtiyor. Bu anlayış, mütevazı ve gayri resmi bir anlaşmanın feci bir askeri çatışmadan çok daha iyi olduğu yönündeki sağlam siyasi varsayıma dayanıyor. Tahran uranyum zenginleştirmeye devam ederse ABD ile İran arasında ya da daha kötüsü İsrail ile İran arasında böyle bir askeri çatışma kaçınılmaz olacak. İran’ın son dönemde kaydettiği ilerlemenin en net resmi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) Mayıs ayında yayınladığı ve yüzde 60 saflıkta zenginleştirilmiş 114 kg uranyum bulunduğunu bildiren raporunda yer alıyor. Bu seviye sivil kullanım için uygun değil. Eğer daha da işlenerek %90’lık silah sınıfı seviyesine getirilirse, en az iki nükleer bomba üretmek için yeterli olur.
Bir dağın içine inşa edilmiş müstahkem bir tesis olan Fordow’da, çevre örneklerini test eden müfettişler yüzde 83.7 saflıkta zenginleştirilmiş uranyum izlerine rastladı. İran, suçu anlık bir donanım arızasına attı; İran’ın bu kadar yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stokladığına dair bir kanıt yoktu. Ancak bu keşif, geçici bir anlaşmaya varılmasına yönelik diplomatik çabalara aciliyet kazandırdı.
Washington ve Tahran için Değişen Şartlar
Bu teknik faktörün yanı sıra, her iki ülkeyi çevreleyen iç ve jeopolitik koşulların değişmesi nedeniyle gayri resmi bir anlaşma arayışı ivme kazandı. Amerikan dinamiklerini analiz ederek başlayalım. Başkan Biden, 2024 başkanlık seçimlerinden önce İran ile ciddi bir askeri çatışmadan kaçınmak istiyor. Beyaz Saray halihazırda Rusya ile Ukrayna ve Çin ile Tayvan üzerinden yaşanan gerilimlerle meşgul. Dahası, Amerikan ekonomisi enflasyon ve gergin bütçe politikaları nedeniyle zayıf durumda. Bu koşullar altında, Orta Doğu’da yeni bir Amerikan savaşı, ekonomi ve Biden’ın 2024’teki seçim beklentileri için felaket olacaktır.
Yeni bir anlaşmayla diplomatik bir atılım yapılması ihtimali de zayıf. İslami rejimin kötüleşen imajı, İran ile diplomasi yürütmek isteyenleri engelliyor. Geçen yıl boyunca protestoların şiddetle bastırılması, Demokrat kampta ve ABD Kongresi’nde yenilenmiş bir nükleer anlaşmayı onaylamak için az da olsa var olan iştahı da yok etti. Devrim Muhafızları kan dökerek iktidarı elinde tutuyor: bu yıl 349 kişi idam edildi. Böyle bir ortamda resmi bir nükleer anlaşma imzalamak siyaseten imkânsız hale geldi.
İran’ın uzlaşmaya yanaşması ihtimal dışı olsa bile, ABD Kongresi’nin 2015 yılında neredeyse oybirliğiyle kabul ettiği İran Nükleer Anlaşması İnceleme Yasası’na (INARA) göre, Başkan’ın İran’a yönelik yaptırımları askıya almadan önce Tahran’ın nükleer programıyla ilgili herhangi bir anlaşmayı kongreden incelemesini talep etmesi gerekiyor. Bu koşullar altında, Tahran ile gayrı resmi ve yazılı olmayan bir anlaşmaya varmak Biden yönetimi için çok daha tercih edilebilir çünkü böyle bir anlaşma daha az siyasi ve yasal denetme maruz kalacak. Kongre incelemesi gerekmeyecek ve siyasi tepki ılımlı olacak. Dahası, böyle gayri resmi bir anlaşmanın parametreleri içinde İran’a “ödün verildiği” suçlamalarından kaçınmak için yeterli “stratejik belirsizlik” olacak.
İran’daki dinamikler ne olacak? On yılı aşkın bir süredir ilk kez muhafazakârlar Tahran’da iktidarın çoğunluğunu tekellerine almış durumda. Artık muhafazakârlar ve ılımlılar arasında yoğun bir rekabet yok. Sonuç olarak, muhafazakârlar ılımlıların güçlenmesinden endişe etmeden zor konularda (Riyad veya Washington ile ilişkiler gibi) daha rahat hareket edebiliyor. Tahran’ın İbrahim Reisi hükümeti döneminde Suudi Arabistan’la ilişkilerini normalleştirmesi, bu genel kanıya aykırı bağlamda görülebilir.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle ortaya çıkan jeopolitik koşullar da İslami rejimin lehine işliyor ve Moskova’yı Tahran’ın askeri kapasitesine daha bağımlı hale getiriyor. Yüzlerce İran insansız hava aracı ve büyük miktarda mühimmat karşılığında Rusya, İran’a siyasi destek, nakit para ve Ukrayna savaş alanında ele geçirilen Batı teknolojisini sağladı. Moskova ayrıca İran’a savaş uçakları ve füze teknolojisi gibi gelişmiş silahlar transfer etmeyi de düşünüyor. Rusya’nın öngörülebilir gelecekte Batı’dan izole kalmaya devam edecek olması Tahran’ın Moskova’ya karşı elini güçlendiriyor.
İran’ın Çin’in arabuluculuğunda Riyad’la yakınlaşması Washington için başka büyük bir diplomatik darbe oldu ve İran’ı izole etme çabalarını zorlaştırdı. Ancak Suudilerin normalleşmesinin ekonomik faydalarından tam anlamıyla yararlanabilmek için Tahran’ın istikrara ve Batı ile bir miktar yumuşamaya ihtiyacı var. Rejimin Rusya ile derinleşen askeri ilişkileri ve Çin ile genişleyen ekonomik ilişkiler sayesinde İran’ın izolasyonu Washington için daha zor hale geldi. Tüm bunlar Washington’un umduğunun aksine zamanın Tahran’ın pazarlık pozisyonunu zayıflatmadığını gösteriyor. Aksine İran’ın Amerikan baskısına karşı eli güçlü. Bir yandan uranyum zenginleştirmeye devam ederken bir yandan da diplomatik angajman için zamanın gelmiş olabileceğine dair sinyaller gönderiyor.
İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in 11 Haziran’da yaptığı bir konuşmada İran’ın nükleer altyapısına dokunulmaması koşuluyla Batı ile bir anlaşmaya açık olduklarının sinyalini vermesinin nedeni bu olabilir. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami de gazetecilere yaptığı açıklamada Tahran’ın Batı’yı yaptırımları kaldırmaya zorlamak için zenginleştirme seviyesini artırdığını söyleyerek Tahran’ın anlaşmaya açık olduğunun sinyalini verdi. Ancak Tahran, ABD ile (olası bir anlaşma ile) elde edeceklerinin sınırları olduğunun farkında. Biden yönetimiyle yapılacak herhangi bir resmi anlaşma, KOEP kapsamında elde edilenden daha az iddialı ve dolayısıyla Tahran için daha az faydalı olacak.
İran ayrıca Amerika ile bir anlaşma müzakere edip ABD Kongresi’nin bunu reddetmesini ya da Trump’ın yeniden seçilmesi halinde 18 ay içinde tekrar yırtıp atmasını görmek istemiyor. Ancak daha küçük, gayri resmi bir anlaşmanın böyle bir dezavantajı olmayacak. Potansiyel olarak önemli ekonomik kazanımlar karşılığında mütevazı bir taviz verilecek. Dahası Tahran nükleer anlaşmayı, İran’ın nükleer programı üzerindeki bazı kilit kısıtlamaların sona ereceği en azından 2025 yılına kadar canlı tutmak istiyor.
Gayri resmi bir anlaşma birçok açıdan İran’ın ihtiyaçlarına yanıt verecek ve feci bir askeri çatışma riskini önleyecektir. Washington’un İran’ı nükleer eşiğin hemen altında bırakacak bir anlaşmayı alkışlaması zor. Bir alternatif bulmak da zor. Gayri resmi bir anlaşma ya da mini bir mutabakat olmadan İran uranyum zenginleştirmeye devam edecek ve askeri seçenek kaçınılmaz hale gelerek tüm bölgeyi bir savaşa sürükleyebilecektir. Şimdilik, İran ve ABD arasında varılacak zımni bir mutabakatla işi oluruna bırakmak en iyi seçenek.
‘Gayri Resmi Anlaşma’ Nasıl Görünecek?
Kısa cevap kimsenin bilmediği; bunu söylemek için henüz çok erken. Ortada 159 sayfalık KOEP belgesine benzer bir şey olmayacak ama sessiz, gayrı resmi bir anlaşma olacak. Mütevazı düzeyde bir güvenle bilinen şey, Biden yönetiminin İran’ın aşağıdaki maddelere uyması konusunda ısrarcı olduğudur:
- İran’da haksız yere hapsedilen üç İran asıllı Amerikan vatandaşının serbest bırakılması,
- İran’dan uranyumu yüzde 60’ın üzerinde zenginleştirmekten kaçınacağına dair sözlü taahhüt,
- Zenginleştirilmiş uranyum stoklamasını yavaşlatmaya yönelik sözlü taahhüt,
- Irak ve Suriye’deki Şii milislerin ABD askerlerine ve müteahhitlerine yönelik saldırıları son bulacak,
- Rusya ile askeri işbirliğini sınırlandırma taahhüdü,
- UAEA ile daha şeffaf bir iş birliği.
Bunun karşılığında ABD İran’a yönelik yaptırımları sıkılaştırmaktan kaçınacak, günlük bir milyon varil petrol satışına göz yumacak (İran’ın zaten gizlice sattığı petrolün üzerine), İran petrolü taşıyan petrol tankerlerine el koymaktan vazgeçecek ve UAEA ya da BM Güvenlik Konseyi’ni Tahran’a karşı cezalandırıcı önlemler almaya zorlamayacak. Amerikalı tutuklular serbest bırakıldığında, Washington yabancı bankalarda tutulan İran parası üzerindeki blokajı kaldıracak ve ABD’de tutuklu bulunan dört İranlıyı serbest bırakacak.
ABD, Irak ve Güney Kore’nin İran’a olan 10 milyar dolarlık borcunu serbest bırakacak. Bu para İran’a iade edilmeyecek ancak Tahran bu parayı gıda ve ilaç için harcayabilecek. Biden yönetimi Irak hükümetine, İran’a 2.76 milyar dolarlık gaz ve elektrik borcunu ödemesi için bir muafiyet sağlamıştı. Washington bunun rutin bir muafiyet olduğunda ısrar ederken, Irak tarafı onayın Irak Dışişleri Bakanı ile ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken arasında Suudi Arabistan’daki bir konferans sırasında yapılan görüşmede verildiğini bildirdi. Gayri resmi bir anlaşmanın uygulanması kolay olmayacaktır. Zorlukların ilk işaretleri, İran müesses nizamı içindeki grupların ABD’nin mahkumların serbest bırakılmasına ilişkin talepleri konusunda anlaşmazlığa düşmesiyle ortaya çıktı.
İşleri zorlaştırabilecek bir diğer faktör de İsrail. Başbakan Netanyahu herhangi bir uzlaşmaya karşı çıkıyor. İsrail’in Washington’un kabul ettiği şeylere bağlı kalmayacağını defalarca açıkladı. Ancak Netanyahu, İsrail’in güvenlik kurumlarını ilgilendiren büyük bir siyasi krizle karşı karşıya ve İran’ın uranyum zenginleştirmesini ve silahlanma yolunda ilerlemesini donduran gayri resmi ve geçici bir anlaşma için ülkeyi harekete geçirecek siyasi sermayeye sahip olmayabilir. Knesset’te ABD ile İran arasında imzalanması beklenen gayri resmi anlaşmayla ilgili bir soruya Netanyahu, Biden’ın bir nükleer anlaşma değil “mini bir anlaşma” müzakere ettiğini savunarak alışılmadık bir pragmatiklik sergiledi. Knesset üyelerine “Bunun üstesinden gelebileceğiz” dedi.
Resmi bir anlaşmanın yokluğu göz önüne alındığında, bu mini anlaşmanın temel zayıflığı uygulama mekanizması olacaktır. Zımni bir mutabakata nasıl güvenilebilir? UAEA’nın rolü, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin izinsiz denetlenmesinde kilit önem taşıyacak. Anlaşmaya uyulup uyulmadığını test etmenin bir başka yolu da her iki tarafın da taahhütlerine uyma konusunda atacağı somut adımları görmek olacak. İran’ın, Irak’taki Şii milis vekil grupların Amerikan hedeflerine saldırmasını durdurması halinde bu durum netleşecek. Aynı mantık ABD’nin İran petrolü taşıyan petrol tankerlerine el koymayı durdurması için de geçerli. Benzer şekilde, mahkumların yakın zamanda serbest bırakılıp bırakılmayacağı konusunda da bir gizem kalmayacak.
Son olarak, İran ile gayri resmi bir anlaşmanın caydırıcılık ve askeri seçeneklerin sonu olmadığını belirtmek önemli. Washington, İsrail ile geniş çaplı tatbikatların, İsrail’in İran’a karşı askeri güç kullanma tehditlerinin, ABD’nin İran’ın silah edinmesine izin vermeyeceğine dair tekrarlanan açıklamalarının ve Avrupa’nın uranyumu yüzde 90 oranında zenginleştirmenin BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasını tetikleyeceğine dair uyarılarının bir araya gelmesinin Tahran’ı bomba düzeyinde malzeme üretmekten caydıracağını umuyor.
Sonuç
Washington’un gözünde gayri resmi bir anlaşma önemli bir amaca ulaşıyor: savaşa yol açabilecek riskli bir tırmanışı önlüyor. Bu anlaşma, KOEP’nin yerini alacak resmi bir anlaşma için koşulların zaman içinde daha elverişli hale geleceği umuduna (ya da hüsnü kuruntusuna) dayanıyor. Gayrı resmi anlaşma, Washington’un şu anda Ukrayna ve Tayvan’a odaklanan dikkatini dağıtacak bir krizden kaçınma arzusunu yansıtıyor. İran’ın nükleer ilerlemelerini tersine çeviren, programına katı sınırlamalar ve şeffaflık önlemleri getiren ve İran’a yönelik yaptırımların hafifletilmesini sağlayan KOEP gibi resmi bir anlaşmanın tercih edilen seçenek olmaması durumunda, bu mini anlaşma savaşa tek gerçek alternatif olarak görünüyor.
Ortadoğu
Hürmüz kapanırsa petrol 90 dolara fırlayabilir

Citigroup’a göre, Hürmüz Boğazının kapatılması halinde Brent ham petrolü varil başına 90 dolara kadar yükselebilir.
Şirket, bu önemli su yolunun uzun süreli olarak kapatılmasının olası olmadığını da savundu.
Anthony Yuen ve Eric Lee’nin de aralarında bulunduğu analistler, bankanın mevcut iyimser senaryosuna atıfta bulunarak, “Boğazın kapatılması, fiyatlarda keskin bir artışa yol açabilir. Fakat tüm çabaların yeniden açılmaya odaklanacağı için sürecin kısa olacağını ve birkaç ay sürmeyeceğini düşünüyoruz,” dedi.
Hürmüz Boğazı, Basra Körfezinin girişinde bulunan dar bir su yolu ve OPEC’in önde gelen üreticileri Suudi Arabistan ve Irak da dahil olmak üzere, dünya günlük petrol üretiminin yaklaşık beşte biri buradan geçiyor.
Citigroup’un tahminine göre, birkaç ay boyunca günde yaklaşık 3 milyon varil petrol üretimi kesintiye uğrayabilir.
Citigroup’a göre, İran’ın ham petrol ihracatındaki herhangi bir kesinti, fiyatlar üzerinde beklenenden daha az etki yaratabilir. Banka, ülkenin sevkiyatlarının azaldığını ve Çin rafinerilerinin daha az alım yaptığını belirtti.
Brent vadeli işlemleri şu anda varil başına 77 dolar civarında işlem görüyor.
Ortadoğu
Tahran’ın menzilindeki ABD üsleri

ABD Başkanı Trump’ın İran’a doğrudan saldırı seçeneğini gündeme alması durumunda İran’ın hedef alabileceği ABD üsleri bölgenin dört bir yanına yayılmış durumda. İran’ın Katar’ı bu ülkedeki ABD üssünün meşru hedef olduğu yönünde uyardığı belirtiliyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a yönelik doğrudan saldırıları gündeme almasıyla, Ortadoğu’daki Amerikan üsleri misilleme tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Tahran yönetimi, saldırı durumunda hızla karşılık vereceğini net bir şekilde duyurdu.
İran Savunma Bakanı Aziz Nasirzadeh, “ABD saldırırsa, bölgedeki tüm ABD üsleri menzilimizde ve cesurca hedef alınacaklar” dedi. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de sosyal medyadan yaptığı açıklamada, “Eğer ABD bu çatışmaya askeri olarak girerse, uğrayacağı zarar kesinlikle telafi edilemez olacak” ifadelerini kullandı.
Şu anda Ortadoğu’da on binlerce Amerikan askeri konuşlanmış durumda.
Washington Post’un yaptığı derlemeye göre İran’ın olası misillemesinin hedefi olabilecek Ortadoğu’daki Amerikan askeri üsleri şöyle:
Irak’ta Ayn’ül Esad Hava Üssü, başkent Bağdat’ın 240 kilometre batısında yer alıyor ve ABD ile Irak hava kuvvetlerinin ortak kullanımında. Binlerce Amerikan askerine ev sahipliği yapan üs, ülkedeki en büyük ABD konuşlanması olarak öne çıkıyor. İran ve Irak’taki milis güçler tarafından son yıllarda defalarca hedef alındı.
ABD’nin Ocak 2020’de İranlı General Kasım Süleymani’yi öldürmesinin ardından, İran bu üsse 16 füze fırlatmış; 11’i isabet etmiş, onlarca ABD askeri yaralanmıştı. Aynı saldırı sırasında Irak’ın kuzeyindeki Erbil’de bulunan başka bir ABD üssü de hedef alınmıştı.
Irak’taki direniş örgütleri Ayn’ül Esad üssüne en son ağustos ayında füze ve İHA saldırısı düzenledi.
Suriye’deki ABD varlığı da dikkat çekiyor. Trump yönetimi, bu ay yaptığı açıklamada ülkedeki 8 ABD üssünden yalnızca birinin, güneydeki Tanf Üssü’nün korunacağını duyurdu. Ancak çekilme takvimi belirsizliğini koruyor. Tanf’ın 20 kilometre güneyinde yer alan Ürdün’deki Tower 22 adlı ABD ileri karakolu, Ocak 2024’te düzenlenen bir İHA saldırısında üç ABD askerinin hayatını kaybettiği, onlarcasının da yaralandığı olayla gündeme gelmişti.
Basra Körfezi’ndeki stratejik konuşlanmalar
ABD’nin Körfez bölgesindeki en büyük deniz gücü konuşlanması, Bahreyn’deki Deniz Destek Tesisi. ABD 5. Filosu’nun karargâhı olan bu üste yaklaşık 8 bin 300 ABD askeri görev yapıyor. Katar’da bulunan El-Udeyd Hava Üssü ise Ortadoğu’daki en büyük ABD askeri varlığına sahip tesis. Doha’nın güneybatısında yer alan üs, 10 binden fazla askeri ağırlayabiliyor ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) için ileri komuta merkezi işlevi görüyor.
Kuveyt’teki Kamp Buehring ve Ali El-Salem Hava Üssü, ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri’nde yer alan El-Dafra Hava Üssü, ABD Hava Kuvvetleri’nin 380. Hava Görev Kanadı’na ev sahipliği yapıyor.
Avrupalı bir yetkiliye göre, İranlı yetkililer bu hafta Katar’a ABD üslerinin olası ABD saldırısına karşılık olarak “meşru hedef” olacağı uyarısını yaptı.
Diplomatik noktalar ve sivil tehditler
Bölgede bulunan ABD büyükelçilikleri ve diplomatik misyonları da potansiyel hedefler arasında yer alıyor. ABD, Irak ve İsrail’deki bazı diplomatik personel ve aile bireylerini tahliye etti.
İran’taki direniş örgütlerinin bölgedeki ABD personeline ve çıkarlarına saldırı düzenleyebileceği iddia ediliyor. Haşdi Şabi bileşenlerinden Hizbullah Tugayları’nın (Ketaib Hizbullah) güvenlik yetkilisi Ebu Ali el-Askeri, “Amerikan üsleri, ördek avına dönüşecek… Gökyüzünde uçaklarını bekleyen sürprizlerden bahsetmeye bile gerek yok” dedi.
Bu gelişmelerin ardından Fransa’nın ulusal havayolu şirketi Air France ve Hollanda Kraliyet Havayolları (KLM) çarşamba gecesi Dubai Uluslararası Havalimanı’na yapılan tüm uçuşları iptal etti. Air France, gerekçe olarak “bölgedeki güvenlik durumunu” gösterdi.
ABD’nin olası saldırı noktaları: Whiteman ya da Diego Garcia
ABD’nin İran çevresindeki üsleri saldırı gerçekleştirebilecek kapasiteye sahip olsa da uzmanlara göre büyük çaplı bir operasyon daha çok bölge dışından desteklenecek.
ABD Hava Kuvvetleri’ne ait B-2 hayalet bombardıman uçağı, İran’ın yeraltındaki Fordo nükleer tesisi gibi hedefleri vurabilecek “sığınak delici” bombaları taşıyabilen tek uçak türü. Bu uçaklar, Missouri’deki Whiteman Hava Üssünden kalkarak Ortadoğu’ya 30 saatten uzun sürede havada yakıt ikmali yapılan uçuşlarla ulaşabiliyor.
Pazar günü ABD, ana karadan Avrupa’ya en az 30 yakıt ikmal uçağı konuşlandırdı.
Olası saldırılar ayrıca, Hint Okyanusu’ndaki Diego Garcia Adası’nda bulunan Deniz Destek Tesisinden de yapılabilir. İngiltere’ye ait olan bu askeri adada ABD ve İngiliz donanması ortak operasyon yürütüyor. Analistlere göre B-2 uçakları buradan İran’a 5-6 saat içinde ulaşabiliyor. ABD daha önce buradan Irak ve Afganistan’a yönelik saldırılar gerçekleştirmişti.
Pentagon ayrıca, bu hafta USS Nimitz uçak gemisini Orta Doğu’ya yönlendirdi. Gemi, bölgede halihazırda görev yapan USS Carl Vinson ile birlikte iki ABD uçak gemisinden biri olacak.
Ortadoğu
Grossi: UAEA raporu İran’a saldırı için temel oluşturmaz

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, ajansın İran hakkındaki son raporunun bu ülkeye yönelik bir askeri harekata gerekçe olamayacağını belirtti.
Grossi, CNN‘e verdiği röportajda, belgenin “yeni bir şey içermediğini” vurguladı.
Grossi, “İran’daki nükleer denetimlere ilişkin rapor, herhangi bir askeri eylem için temel teşkil edemez. Askeri harekat, bizim söylediklerimizle hiçbir ilgisi olmayan siyasi bir karar. Ayrıca, bu raporda söylediklerimiz esasen yeni bir şey değil,” diye konuştu.
‘Sistematik nükleer silah programına dair kanıt yok’
Grossi, UAEA’nın elinde İran’ın sistematik bir nükleer silah geliştirme ve üretme programı yürüttüğüne dair herhangi bir gösterge bulunmadığını da sözlerine ekledi.
UAEA Başkanı, 18 Haziran’daki bir başka açıklamasında da İran’ın nükleer silah programı yürüttüğüne dair bir kanıt görmediklerini ifade etmişti.
Grossi, güvenlik koşulları elverdiğinde, ajansın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) kapsamındaki yükümlülükler uyarınca ülkedeki denetimlere devam edeceğini belirtmişti.
İran’ın nükleer programı, Tahran ile Batılı güçler ve özellikle İsrail arasında uzun süredir devam eden bir gerilim kaynağı.
Tel Aviv, İran’ın nükleer silah elde etme niyetinde olduğunu iddia ederken, Tahran ise nükleer faaliyetlerinin tamamen barışçıl amaçlı olduğunu savunuyor.
ABD’li Senatör Warner: İstihbaratımız İran’ın nükleer silah programına dair kanıt bulamadı
-
Görüş4 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya1 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu3 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi5 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 3