Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“KOEP’nin yokluğunda savaşa tek gerçek alternatif gayri resmi anlaşma”

Yayınlanma

Bir tarafta ABD’nin dondurduğu milyon dolarlık varlıklar, ekonomik ambargolar. Diğer yanda İran’ın silah üretme noktasına gelen nükleer kapasitesi. ABD ve İran kartları açık oynuyor ancak kimsenin eli diğerini yenecek kadar iyi değil. Böyle bir ortamda Washington en azından Tahran’ın nükleer programını frenleme ve milis kuvvetlerin Suriye’deki ABD birliklerine yönelik saldırılarına son verme” umuduyla İran yönetimiyle müzakereler yürütüyor. Nükleer kapasitesinden geri adım atmaya niyeti olmayan İran’ın ise ekonomik ambargonun bir nebze gevşemesine ihtiyacı var.

Müzakere sürecinin KOEP benzeri bir anlaşma ile sonuçlanmayacağı artık herkes kabul ediyor. Peki iki ülke arasında ufukta nasıl bir anlaşma görünüyor.

The Emirates Policy Center (EPC) birkaç hafta içinde ABD ile İran arasında gayri resmi nitelikte bir anlaşmaya varılacağını iddia eden bir analize yer verdi. Brookings Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan, ulusal güvenlik stratejileri profesörü Ömer Taşpınar’ın (National Defense University) kaleme aldığı analiz, KOEP gibi resmi bir anlaşma seçeneğinin yokluğunda, gayri resmi uzlaşının savaşa tek gerçek alternatif olduğu görüşünde:

***

Bir Sonraki ABD-İran Anlaşması: Bağlam, Motivasyon ve Dinamikler

Temel Çıkarımlar:

  • Washington ve Tahran arasında Biden yönetiminin seçim gündemine ve İran’ın güvenlik ve dini kurumlarının ekonomik ve siyasi çıkarlarına hizmet edecek geçici, küçük, gayri resmi ve yazılı olmayan bir anlaşmanın zamanı gelmiş gibi görünüyor.
  • Gayri resmi bir anlaşma arayışı, her iki ülkenin de iç ve jeopolitik durumlarında meydana gelen değişikliklerden dolayı ivme kazandı.
  • Tahran ile gayri resmi ve yazılı olmayan bir mutabakat Biden yönetimi için çok daha tercih edilebilir çünkü böyle bir anlaşma daha az siyasi ve hukuki denetime maruz kalacaktır.
  • İran’ın nükleer ilerlemelerini tersine çeviren, programına katı sınırlamalar ve şeffaflık önlemleri getiren ve İran yaptırımlarının hafifletilmesi sağlayan KOEP gibi resmi bir anlaşma seçeneğinin yokluğunda, bu mini anlaşma savaşa tek gerçek alternatif olarak görünüyor.

Washington, Tahran ile nükleer diplomasi konusunda üç temel gerçeği kabul etti. Birincisi, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) kurtarılması mümkün değil. İkincisi, İran’ın elde ettiklerini- fiili nükleer devlet statüsü, silahlanmaya küçük bir adım uzakta- geri döndürmek için iddialı bir gündem içeren herhangi bir B planı da aynı derecede gerçekçi değil. Üçüncüsü, pragmatik sertlik yanlıları şu anda Tahran’ı sıkı bir şekilde kontrol altında tutuyor ve Washington ile geçici bir anlaşmadan kaybedecek bir şeyleri olmadığına inanıyorlar. Suudi Arabistan ile normalleşmeleri ve Moskova ile derinleşen askeri ilişkileri sayesinde Washington’a karşı üstünlük sağladıklarını düşünüyorlar.

Washington ile Tahran arasında Biden yönetiminin seçim gündemine ve İran’ın güvenlik ve dini kurumlarının ekonomik ve siyasi çıkarlarına hizmet edecek geçici, küçük, gayri resmi ve yazılı olmayan bir anlaşmanın zamanı gelmiş gibi görünüyor. Tüm bunlar yeni bir aşamada olduğumuzu gösteriyor. Öncelik anlaşmazlığın çözümünden, gerilimin daha da tırmanmasını önlemeye doğru kaydı. Artık masada olan şey KOEP’nin yenilenmesi ya da “daha azı için daha azı” şeklinde daha küçük bir anlaşma değil. Bunun yerine daha mütevazı ama yine de kritik derecede gerekli bir şey var: çatışmayı önleme taahhüdü.

Washington’daki kaynaklar böyle bir gayri resmi anlaşmanın önümüzdeki birkaç hafta içinde mümkün olabileceğini belirtiyor. Bu anlayış, mütevazı ve gayri resmi bir anlaşmanın feci bir askeri çatışmadan çok daha iyi olduğu yönündeki sağlam siyasi varsayıma dayanıyor. Tahran uranyum zenginleştirmeye devam ederse ABD ile İran arasında ya da daha kötüsü İsrail ile İran arasında böyle bir askeri çatışma kaçınılmaz olacak. İran’ın son dönemde kaydettiği ilerlemenin en net resmi, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) Mayıs ayında yayınladığı ve yüzde 60 saflıkta zenginleştirilmiş 114 kg uranyum bulunduğunu bildiren raporunda yer alıyor. Bu seviye sivil kullanım için uygun değil. Eğer daha da işlenerek %90’lık silah sınıfı seviyesine getirilirse, en az iki nükleer bomba üretmek için yeterli olur.

Bir dağın içine inşa edilmiş müstahkem bir tesis olan Fordow’da, çevre örneklerini test eden müfettişler yüzde 83.7 saflıkta zenginleştirilmiş uranyum izlerine rastladı. İran, suçu anlık bir donanım arızasına attı; İran’ın bu kadar yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stokladığına dair bir kanıt yoktu. Ancak bu keşif, geçici bir anlaşmaya varılmasına yönelik diplomatik çabalara aciliyet kazandırdı.

Washington ve Tahran için Değişen Şartlar

Bu teknik faktörün yanı sıra, her iki ülkeyi çevreleyen iç ve jeopolitik koşulların değişmesi nedeniyle gayri resmi bir anlaşma arayışı ivme kazandı. Amerikan dinamiklerini analiz ederek başlayalım. Başkan Biden, 2024 başkanlık seçimlerinden önce İran ile ciddi bir askeri çatışmadan kaçınmak istiyor. Beyaz Saray halihazırda Rusya ile Ukrayna ve Çin ile Tayvan üzerinden yaşanan gerilimlerle meşgul. Dahası, Amerikan ekonomisi enflasyon ve gergin bütçe politikaları nedeniyle zayıf durumda. Bu koşullar altında, Orta Doğu’da yeni bir Amerikan savaşı, ekonomi ve Biden’ın 2024’teki seçim beklentileri için felaket olacaktır.

Yeni bir anlaşmayla diplomatik bir atılım yapılması ihtimali de zayıf. İslami rejimin kötüleşen imajı, İran ile diplomasi yürütmek isteyenleri engelliyor. Geçen yıl boyunca protestoların şiddetle bastırılması, Demokrat kampta ve ABD Kongresi’nde yenilenmiş bir nükleer anlaşmayı onaylamak için az da olsa var olan iştahı da yok etti. Devrim Muhafızları kan dökerek iktidarı elinde tutuyor: bu yıl 349 kişi idam edildi. Böyle bir ortamda resmi bir nükleer anlaşma imzalamak siyaseten imkânsız hale geldi.

İran’ın uzlaşmaya yanaşması ihtimal dışı olsa bile, ABD Kongresi’nin 2015 yılında neredeyse oybirliğiyle kabul ettiği İran Nükleer Anlaşması İnceleme Yasası’na (INARA) göre, Başkan’ın İran’a yönelik yaptırımları askıya almadan önce Tahran’ın nükleer programıyla ilgili herhangi bir anlaşmayı kongreden incelemesini talep etmesi gerekiyor. Bu koşullar altında, Tahran ile gayrı resmi ve yazılı olmayan bir anlaşmaya varmak Biden yönetimi için çok daha tercih edilebilir çünkü böyle bir anlaşma daha az siyasi ve yasal denetme maruz kalacak. Kongre incelemesi gerekmeyecek ve siyasi tepki ılımlı olacak. Dahası, böyle gayri resmi bir anlaşmanın parametreleri içinde İran’a “ödün verildiği” suçlamalarından kaçınmak için yeterli “stratejik belirsizlik” olacak.

İran’daki dinamikler ne olacak? On yılı aşkın bir süredir ilk kez muhafazakârlar Tahran’da iktidarın çoğunluğunu tekellerine almış durumda. Artık muhafazakârlar ve ılımlılar arasında yoğun bir rekabet yok. Sonuç olarak, muhafazakârlar ılımlıların güçlenmesinden endişe etmeden zor konularda (Riyad veya Washington ile ilişkiler gibi) daha rahat hareket edebiliyor. Tahran’ın İbrahim Reisi hükümeti döneminde Suudi Arabistan’la ilişkilerini normalleştirmesi, bu genel kanıya aykırı bağlamda görülebilir.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle ortaya çıkan jeopolitik koşullar da İslami rejimin lehine işliyor ve Moskova’yı Tahran’ın askeri kapasitesine daha bağımlı hale getiriyor. Yüzlerce İran insansız hava aracı ve büyük miktarda mühimmat karşılığında Rusya, İran’a siyasi destek, nakit para ve Ukrayna savaş alanında ele geçirilen Batı teknolojisini sağladı. Moskova ayrıca İran’a savaş uçakları ve füze teknolojisi gibi gelişmiş silahlar transfer etmeyi de düşünüyor. Rusya’nın öngörülebilir gelecekte Batı’dan izole kalmaya devam edecek olması Tahran’ın Moskova’ya karşı elini güçlendiriyor.

İran’ın Çin’in arabuluculuğunda Riyad’la yakınlaşması Washington için başka büyük bir diplomatik darbe oldu ve İran’ı izole etme çabalarını zorlaştırdı. Ancak Suudilerin normalleşmesinin ekonomik faydalarından tam anlamıyla yararlanabilmek için Tahran’ın istikrara ve Batı ile bir miktar yumuşamaya ihtiyacı var. Rejimin Rusya ile derinleşen askeri ilişkileri ve Çin ile genişleyen ekonomik ilişkiler sayesinde İran’ın izolasyonu Washington için daha zor hale geldi. Tüm bunlar Washington’un umduğunun aksine zamanın Tahran’ın pazarlık pozisyonunu zayıflatmadığını gösteriyor. Aksine İran’ın Amerikan baskısına karşı eli güçlü. Bir yandan uranyum zenginleştirmeye devam ederken bir yandan da diplomatik angajman için zamanın gelmiş olabileceğine dair sinyaller gönderiyor.

İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in 11 Haziran’da yaptığı bir konuşmada İran’ın nükleer altyapısına dokunulmaması koşuluyla Batı ile bir anlaşmaya açık olduklarının sinyalini vermesinin nedeni bu olabilir. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami de gazetecilere yaptığı açıklamada Tahran’ın Batı’yı yaptırımları kaldırmaya zorlamak için zenginleştirme seviyesini artırdığını söyleyerek Tahran’ın anlaşmaya açık olduğunun sinyalini verdi. Ancak Tahran, ABD ile (olası bir anlaşma ile) elde edeceklerinin sınırları olduğunun farkında. Biden yönetimiyle yapılacak herhangi bir resmi anlaşma, KOEP kapsamında elde edilenden daha az iddialı ve dolayısıyla Tahran için daha az faydalı olacak.

İran ayrıca Amerika ile bir anlaşma müzakere edip ABD Kongresi’nin bunu reddetmesini ya da Trump’ın yeniden seçilmesi halinde 18 ay içinde tekrar yırtıp atmasını görmek istemiyor. Ancak daha küçük, gayri resmi bir anlaşmanın böyle bir dezavantajı olmayacak. Potansiyel olarak önemli ekonomik kazanımlar karşılığında mütevazı bir taviz verilecek. Dahası Tahran nükleer anlaşmayı, İran’ın nükleer programı üzerindeki bazı kilit kısıtlamaların sona ereceği en azından 2025 yılına kadar canlı tutmak istiyor.

Gayri resmi bir anlaşma birçok açıdan İran’ın ihtiyaçlarına yanıt verecek ve feci bir askeri çatışma riskini önleyecektir. Washington’un İran’ı nükleer eşiğin hemen altında bırakacak bir anlaşmayı alkışlaması zor. Bir alternatif bulmak da zor. Gayri resmi bir anlaşma ya da mini bir mutabakat olmadan İran uranyum zenginleştirmeye devam edecek ve askeri seçenek kaçınılmaz hale gelerek tüm bölgeyi bir savaşa sürükleyebilecektir. Şimdilik, İran ve ABD arasında varılacak zımni bir mutabakatla işi oluruna bırakmak en iyi seçenek.

‘Gayri Resmi Anlaşma’ Nasıl Görünecek?

Kısa cevap kimsenin bilmediği; bunu söylemek için henüz çok erken. Ortada 159 sayfalık KOEP belgesine benzer bir şey olmayacak ama sessiz, gayrı resmi bir anlaşma olacak. Mütevazı düzeyde bir güvenle bilinen şey, Biden yönetiminin İran’ın aşağıdaki maddelere uyması konusunda ısrarcı olduğudur:

  • İran’da haksız yere hapsedilen üç İran asıllı Amerikan vatandaşının serbest bırakılması,
  • İran’dan uranyumu yüzde 60’ın üzerinde zenginleştirmekten kaçınacağına dair sözlü taahhüt,
  • Zenginleştirilmiş uranyum stoklamasını yavaşlatmaya yönelik sözlü taahhüt,
  • Irak ve Suriye’deki Şii milislerin ABD askerlerine ve müteahhitlerine yönelik saldırıları son bulacak,
  • Rusya ile askeri işbirliğini sınırlandırma taahhüdü,
  • UAEA ile daha şeffaf bir iş birliği.

Bunun karşılığında ABD İran’a yönelik yaptırımları sıkılaştırmaktan kaçınacak, günlük bir milyon varil petrol satışına göz yumacak (İran’ın zaten gizlice sattığı petrolün üzerine), İran petrolü taşıyan petrol tankerlerine el koymaktan vazgeçecek ve UAEA ya da BM Güvenlik Konseyi’ni Tahran’a karşı cezalandırıcı önlemler almaya zorlamayacak. Amerikalı tutuklular serbest bırakıldığında, Washington yabancı bankalarda tutulan İran parası üzerindeki blokajı kaldıracak ve ABD’de tutuklu bulunan dört İranlıyı serbest bırakacak.

ABD, Irak ve Güney Kore’nin İran’a olan 10 milyar dolarlık borcunu serbest bırakacak. Bu para İran’a iade edilmeyecek ancak Tahran bu parayı gıda ve ilaç için harcayabilecek. Biden yönetimi Irak hükümetine, İran’a 2.76 milyar dolarlık gaz ve elektrik borcunu ödemesi için bir muafiyet sağlamıştı. Washington bunun rutin bir muafiyet olduğunda ısrar ederken, Irak tarafı onayın Irak Dışişleri Bakanı ile ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken arasında Suudi Arabistan’daki bir konferans sırasında yapılan görüşmede verildiğini bildirdi. Gayri resmi bir anlaşmanın uygulanması kolay olmayacaktır. Zorlukların ilk işaretleri, İran müesses nizamı içindeki grupların ABD’nin mahkumların serbest bırakılmasına ilişkin talepleri konusunda anlaşmazlığa düşmesiyle ortaya çıktı.

İşleri zorlaştırabilecek bir diğer faktör de İsrail. Başbakan Netanyahu herhangi bir uzlaşmaya karşı çıkıyor. İsrail’in Washington’un kabul ettiği şeylere bağlı kalmayacağını defalarca açıkladı. Ancak Netanyahu, İsrail’in güvenlik kurumlarını ilgilendiren büyük bir siyasi krizle karşı karşıya ve İran’ın uranyum zenginleştirmesini ve silahlanma yolunda ilerlemesini donduran gayri resmi ve geçici bir anlaşma için ülkeyi harekete geçirecek siyasi sermayeye sahip olmayabilir. Knesset’te ABD ile İran arasında imzalanması beklenen gayri resmi anlaşmayla ilgili bir soruya Netanyahu, Biden’ın bir nükleer anlaşma değil “mini bir anlaşma” müzakere ettiğini savunarak alışılmadık bir pragmatiklik sergiledi. Knesset üyelerine “Bunun üstesinden gelebileceğiz” dedi.

Resmi bir anlaşmanın yokluğu göz önüne alındığında, bu mini anlaşmanın temel zayıflığı uygulama mekanizması olacaktır. Zımni bir mutabakata nasıl güvenilebilir? UAEA’nın rolü, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin izinsiz denetlenmesinde kilit önem taşıyacak. Anlaşmaya uyulup uyulmadığını test etmenin bir başka yolu da her iki tarafın da taahhütlerine uyma konusunda atacağı somut adımları görmek olacak. İran’ın, Irak’taki Şii milis vekil grupların Amerikan hedeflerine saldırmasını durdurması halinde bu durum netleşecek. Aynı mantık ABD’nin İran petrolü taşıyan petrol tankerlerine el koymayı durdurması için de geçerli. Benzer şekilde, mahkumların yakın zamanda serbest bırakılıp bırakılmayacağı konusunda da bir gizem kalmayacak.

Son olarak, İran ile gayri resmi bir anlaşmanın caydırıcılık ve askeri seçeneklerin sonu olmadığını belirtmek önemli. Washington, İsrail ile geniş çaplı tatbikatların, İsrail’in İran’a karşı askeri güç kullanma tehditlerinin, ABD’nin İran’ın silah edinmesine izin vermeyeceğine dair tekrarlanan açıklamalarının ve Avrupa’nın uranyumu yüzde 90 oranında zenginleştirmenin BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasını tetikleyeceğine dair uyarılarının bir araya gelmesinin Tahran’ı bomba düzeyinde malzeme üretmekten caydıracağını umuyor.

Sonuç

Washington’un gözünde gayri resmi bir anlaşma önemli bir amaca ulaşıyor: savaşa yol açabilecek riskli bir tırmanışı önlüyor. Bu anlaşma, KOEP’nin yerini alacak resmi bir anlaşma için koşulların zaman içinde daha elverişli hale geleceği umuduna (ya da hüsnü kuruntusuna) dayanıyor. Gayrı resmi anlaşma, Washington’un şu anda Ukrayna ve Tayvan’a odaklanan dikkatini dağıtacak bir krizden kaçınma arzusunu yansıtıyor. İran’ın nükleer ilerlemelerini tersine çeviren, programına katı sınırlamalar ve şeffaflık önlemleri getiren ve İran’a yönelik yaptırımların hafifletilmesini sağlayan KOEP gibi resmi bir anlaşmanın tercih edilen seçenek olmaması durumunda, bu mini anlaşma savaşa tek gerçek alternatif olarak görünüyor.

ORTADOĞU

İsrail’den Suriye ve Gazze’de uzun süreli işgal sinyali

Yayınlanma

Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesinden saatler sonra Suriye topraklarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, bölgede uzun sürece kalacağının işaretlerini veriyor. Ayrıca ateşkes müzakerelerinin hızlandığı bir dönemde İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi.

İsrail basını, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede başlattığı işgalin gelecek yılın sonuna kadar devam ettirilmesi talimatını verdiğini yazdı. İsrailli yetkililer daha önce bu bölgedeki işgalinin geçici olduğunu iddia etmiş daha sonra kış ayları boyunca işgalin süreceğini söylemişti.

Kanal 12 televizyonunda yer alan haberde, Netanyahu’nun dün gittiği Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede İsrail ordusuna işgalin 2025 sonuna kadar sürdürülmesi talimatı verdiği ifade edildi.

İsrail Başbakanı, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’yle birlikte 7 Aralık sonrası işgal edilen Hermon Dağı’ndaki tampon bölgeye gitmişti. Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu’nun burada İsrail ordusunun Hermon Dağı’nda tampon bölgedeki işgalinin “geleceğine yönelik yönergeleri belirlediği” belirtilmiş ancak detay verilmemişti. Netanyahu, Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede yaptığı açıklamada, buradaki işgalin “İsrail’in güvenliğini sağlayacak düzenleme bulunana kadar” süreceğini belirtmişti.

İsrail Savunma Bakanı Katz da orduya tahkimat kurmalarını ve bölgede uzun süre kalmaya hazırlanmalarını söyledi. Katz, Hermon Dağı’nı “İsrail devletinin gözü” olarak nitelendirdi.

Esad yönetimini deviren saldırıyı yöneten HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani pazartesi günü verdiği bir röportajda İsrail ordusunun Suriye’de asker bulundurması için hiçbir gerekçe olmadığını söyledi. Katz ise yönetimi deviren isyancıları radikal olarak nitelendirdi ve caydırılmaları gerektiğini söyledi.

İsrail’in 1974’te İsrail ve Suriye arasında imzalanan ve Birleşmiş Milletler barış güçlerinin burada konuşlanmasını öngören bir anlaşmayla oluşturulan tampon bölgeye girmesi BM ve Fransa, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler tarafından kınandı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir uluslararası hukuk ihlali olarak nitelendirildi. İsrail ise Şam’daki yönetimin çökmesiyle birlikte Suriyeli askerlerin görev yerlerini terk etmelerinin ardından anlaşmanın geçersiz olduğunu iddia ediyor.

Bu arada İsrail’in Gazze Şeridi’nde süresiz işgale hazırlandığına dair işaretler artmaya devam ederken Katz, ordunun işgal altındaki Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi. Katz, X’te yaptığı bir paylaşımda “Gazze konusundaki tutumum net. Hamas’ın Gazze’deki askeri ve hükümet gücünü yendikten sonra İsrail, tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze üzerinde de tam hareket özgürlüğü ile güvenlik kontrolüne sahip olacaktır” dedi. Filistin Yönetimi Batı Şeria’daki bazı bölgeleri kısmen yönetirken İsrail bölgede sıkı güvenlik kontrolünü sürdürüyor ve düzenli olarak askeri baskınlar düzenliyor.

Katz’ın bu açıklamaları Gazze’de ateşkes için yürütülen diplomasinin hızlandığı bir dönemde geldi. İsrail’in Gazze’nin kritik bölgelerinde kuvvet bulundurma ısrarı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle daha önceki ateşkes müzakereleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Wall Street Journal’a göre (WSJ) Filistinliler ve bazı İsrailliler  “güvenlik kontrolünün” bölgede uzun süreli askeri işgale yol açacağını düşünüyor.

Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud partisi ve koalisyondaki diğer partilerin üyeleri, bölgede Yahudi yerleşimleri kurmak da dahil çok daha sıkı bir kontrolü desteklediklerini dile getiriyorlar.

Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı Temmuz ayında verdiği bir kararda İsrail’in Gazze ve Batı Şeria da dahil Filistin topraklarını on yıllardır işgal altında tutarak çeşitli uluslararası yasaları ihlal ettiğini belirtti. Mahkeme, uluslararası hukuka göre işgalin geçici olması gerektiğini ve işgalci bir gücün işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı yasal sorumlulukları olduğunu söyledi.

Mahkeme, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin geçici olmadığını gösteren eylemlerde bulunduğunu ve işgalci bir güç olarak bazı görevlerini ihmal ettiğini söyledi. İsrail mahkemenin görüşüne ve yargı yetkisine itiraz etti.

Gazze’nin işgalinin ilk günlerinden bu yana İsrail ordusu, adını Gazze’deki eski bir Yahudi yerleşiminden alan ve Netzarim olarak bilinen geniş bir güvenlik koridoru inşa ediyor. Askeri üsler, ileri karakollar, elektrik direkleri, baz istasyonları ve hatta bir sinagogdan oluşan koridor, Gazze’yi ikiye bölüyor. Kuzeye geçmek isteyenlerin koridordan geçen iki kontrol noktasından birinden geçmesi gerekiyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün eski hukuk danışmanı ve UAD davalarında çalışmış olan Diana Buttu, WSJ’ye Katz’ın yorumlarının ve İsrail’in Gazze’de askeri altyapı inşa etmesinin uzun vadede “Gazze’deki Filistinlilerin yaşamlarının sadece etkin kontrolü değil, düpedüz askeri kontrolü yönünde ilerlediğini” gösterdiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English