AVRUPA
Mario Draghi’den AB için kritik konuşma: Radikal bir değişime ihtiyacımız var
Yayınlanma
Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz konuşma, eski Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı ve eski İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin, 16 Nisan 2024 günü Brüksel’de düzenlenen Avrupa Sosyal Haklar Sütunu (EPSR) Üst Düzey Konferansta yaptığı konuşmanın dökümüdür. Draghi, geçen sene Avrupa Komisyonu tarafından AB’nin ‘rekabet edebilirliğine’ ilişkin bir rapor hazırlamakla görevlendirilmişti. Draghi’nin çağrısını yaptığı ‘radikal değişim’, daha önce ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın ve ECB Başkanı Christine Lagarde’ın konuşmaları (bakınız ve bakınız) ile uyumlu görünüyor. Draghi, temel olarak ABD ve Çin’in rekabetinin AB ekonomisini ‘bozduğunu’ öne sürüyor; Avro bölgesi krizi sonrasındaki kemer sıkma politikalarını eleştiriyor; AB ve Çin ile yatırım ve rekabet yarışına girebilmek için tekelleşme ve daha sıkı bir AB bütünleşmesi talep ediyor; bunun bir uzantısı olarak da devlet-sermaye ilişkilerinin yeniden yapılandırılarak işbirliğinin yoğunlaştırılması gerektiğine işaret ediyor. Eski İtalyan başbakanı, ‘ortak’ AB politikasının mümkün olmadığı yerlerde, daha dar bir kadronun bu işi kotarması gerektiğine işaret ediyor, ki bu özellikle savunma (veya siz adına savaş deyin) politikalarında kendini gösterme potansiyeli taşıyor. Elbette burada, Almanya ve Hollanda gibi ‘mali açıdan muhafazakâr’ AB ülkelerinin, İtalya ve Fransa gibi görece daha borçlu ülkelerin ‘ortak borçlanma’ taleplerine yönelik direnişi belirleyici olacak. Ama gidişat, savunma politikaları ve sermaye piyasaları söz konusu olduğunda AB’nin merkeziyetçiliğe/tekelleşmeye doğru bir adım daha atmak istemesidir. Son olarak, metindeki köşeli parantezler çevirmene aittir.
Mario Draghi: Gerekli olan radikal bir değişimdir
Bir anlamda raporumun tasarımının ve felsefesinin nasıl şekillendiğini ilk kez sizlerle paylaşma fırsatı buluyorum.
Rekabet gücü uzun bir süredir Avrupa için tartışmalı bir konu olmuştur.
Nobel ödüllü iktisatçı Paul Krugman 1994 yılında rekabet gücüne odaklanmayı ‘tehlikeli bir saplantı’ olarak nitelendirmişti. Krugman’a göre uzun vadeli büyüme, başkalarına karşı göreceli konumunuzu iyileştirmeye ve büyümeden pay almaya çalışmaktan ziyade, herkesin yararına olan üretkenliği artırmaktan geçer.
Kamu borcu krizinden sonra Avrupa’da rekabet edebilirlik konusunda izlediğimiz yaklaşım onun bu görüşünü kanıtlar nitelikteydi. Ücret maliyetlerini birbirimize göre düşürmeye çalışan kasıtlı bir strateji izledik ve bunu döngüsel bir maliye politikasıyla birleştirdiğimizde, net etki yalnızca kendi iç talebimizi zayıflatmak ve toplumsal modelimizin altını oymak oldu.
Fakat asıl mesele rekabetçiliğin hatalı bir kavram olması değildir. Mesele Avrupa’nın yanlış bir odak noktasına sahip olmasıdır.
Savunma ve enerji gibi derin ortak çıkarlarımızın olduğu sektörlerde bile rakiplerimizi kendi içimizde görerek, içe döndük. Aynı zamanda dışarıya da yeterince bakmadık: pozitif bir ticaret dengesiyle, ciddi bir politika sorunu olarak dış rekabet gücümüze yeterince dikkat etmedik.
İyi bir uluslararası ortamda, küresel düzeyde oyun alanına ve kurallara dayalı uluslararası düzene güvendik ve başkalarının da aynısını yapmasını bekledik. Fakat şimdi dünya hızla değişiyor ve bu bizi gafil avladı.
En önemlisi, diğer bölgeler artık oyunu kurallarına göre oynamıyor ve rekabetçi konumlarını güçlendirmek için aktif olarak politikalar geliştiriyorlar. Bu politikalar en iyi ihtimalle yatırımları bizim ekonomimiz pahasına kendi ekonomilerine yönlendirmek; en kötü ihtimalle de bizi kalıcı olarak kendilerine bağımlı kılmak için tasarlanıyor.
Örneğin Çin, yeşil ve ileri teknolojilerde tedarik zincirinin tüm parçalarını ele geçirmeyi ve içselleştirmeyi hedefliyor ve gerekli kaynaklara erişimi güvence altına alıyor. Bu hızlı tedarik genişlemesi, birçok sektörde önemli ölçüde kapasite fazlasına yol açıyor ve sektörlerimizi baltalamakla tehdit ediyor.
ABD ise, Avrupalı firmalar da dahil olmak üzere yüksek değerli yerli üretim kapasitesini kendi sınırları içine çekmek için geniş ölçekli sanayi politikasını kullanırken, rakiplerini dışlamak için korumacılığı ve tedarik zincirlerini yeniden yönlendirmek ve güvence altına almak için jeopolitik gücünü kullanıyor.
[Avrupa] Komisyon[u] bu boşluğu doldurmak için elinden gelen her şeyi yapsa da, AB düzeyinde eşdeğer bir ‘Endüstriyel Mutabakat’a [Industrial Deal] hiçbir zaman sahip olamadık. Bu nedenle, devam etmekte olan bir dizi olumlu girişime rağmen, hâlâ birçok alanda nasıl yanıt vereceğimize dair genel bir stratejiden yoksunuz.
Yeni teknolojilerde liderlik için giderek artan kıyasıya bir yarışa nasıl ayak uyduracağımıza dair bir stratejiden yoksunuz. Bugün savunma dahil olmak üzere dijital ve ileri teknolojilere ABD ve Çin’den daha az yatırım yapıyoruz ve dünya çapında ilk 50 arasında sadece dört küresel Avrupalı teknoloji oyuncumuz var.
Geleneksel endüstrilerimizi düzenlemeler, sübvansiyonlar ve ticaret politikalarındaki asimetrilerin neden olduğu eşit olmayan bir küresel oyun alanından nasıl koruyacağımıza dair bir stratejiden yoksunuz.
Enerji yoğun sektörler buna bir örnektir.
Diğer bölgelerde bu sektörler sadece daha düşük enerji maliyetleriyle değil, aynı zamanda daha az regülasyon yüküyle karşı karşıyadır ve bazı durumlarda Avrupalı firmaların rekabet etme kabiliyetini doğrudan tehdit eden büyük sübvansiyonlar almaktadır.
Stratejik olarak tasarlanmış ve koordineli politika eylemleri olmadan, bazı sektörlerimizin kapasitelerini azalarak bitirmesi veya AB dışına taşınması mantıklıdır.
Ayrıca bağımlılıklarımızı artırmadan hedeflerimizi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğumuz kaynak ve girdilere sahip olmamızı sağlayacak bir stratejiden de yoksunuz.
Avrupa’da haklı olarak iddialı bir iklim gündemimiz ve elektrikli araçlar için katı hedeflerimiz var. Fakat rakiplerimizin ihtiyacımız olan kaynakların çoğunu kontrol ettiği bir dünyada, böyle bir gündemin kritik minerallerden bataryalara ve şarj altyapısına kadar tedarik zincirimizi güvence altına alacak bir planla birleştirilmesi gerekiyor.
Organizasyonumuz, karar alma mekanizmalarımız ve finansmanımız ‘dünün dünyası’ –Covid öncesi, Ukrayna öncesi, Ortadoğu’daki çatışmalar öncesi, büyük güç rekabetinin geri dönüşü öncesi– için tasarlandığından müdahalemiz kısıtlı kaldı.
Fakat bugünün ve yarının dünyasına uygun bir AB’ye ihtiyacımız var. Bu nedenle Komisyon Başkanı’nın benden hazırlamamı istediği raporda önerdiğim şey radikal bir değişimdir, çünkü ihtiyaç duyulan şey budur.
Nihayetinde Avrupa ekonomisi genelinde bir dönüşüm gerçekleştirmemiz gerekecek. Karbondan arındırılmış ve bağımsız enerji sistemlerine; entegre ve yeterli bir AB tabanlı savunma sistemine; en yenilikçi ve hızlı büyüyen sektörlerde yerli üretime ve üretim temelimize yakın olan derin teknoloji ve dijital inovasyonda lider bir konuma güvenebilmeliyiz.
Fakat rakiplerimiz hızla ilerlerken biz de önceliklerimizi değerlendirmeliyiz. Yeşil, dijital ve güvenlik sorunlarına en fazla maruz kalan sektörlerde acil eylemlere ihtiyaç vardır. Raporumda Avrupa ekonomisindeki bu makro sektörlerden on tanesine odaklanıyoruz.
Her sektör özel reformlar ve araçlar gerektirmektedir. Yine de analizimizde politika müdahaleleri için ortaya çıkan üç ortak konu var.
İlk ortak konu ölçeğin etkinleştirilmesidir. Başlıca rakiplerimiz ölçek yaratmak, yatırımları artırmak ve en önemli sektörlerde pazar payı elde etmek için kıta büyüklüğünde ekonomiler olmalarının avantajını kullanmaktadır. Biz de Avrupa’da aynı doğal büyüklük avantajına sahibiz, ama parçalanma bizi geride tutuyor.
Örneğin savunma sanayinde ölçek eksikliği, Avrupa’nın endüstriyel kapasitesinin gelişimini engelliyor; bu da yakın tarihli Avrupa Savunma Sanayi Stratejisinde kabul edilen bir sorun. ABD’deki ilk beş oyuncu, büyük pazarın %80’ini temsil ederken, Avrupa’da bu oran %45’tir.
Bu fark büyük ölçüde AB savunma harcamalarının parçalı olmasından kaynaklanmaktadır.
Devletler birlikte çok fazla alım yapmıyor –ortak alımlar harcamaların %20’sinden azını oluşturuyor– ve kendi pazarımıza yeterince odaklanmıyorlar: son iki yılda yapılan alımların neredeyse %80’i AB dışından yapıldı.
Yeni savunma ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için ortak alımlarımızı artırmalı, harcamalarımızın koordinasyonunu ve ekipmanlarımızın birlikte çalışabilirliğini artırmalı ve uluslararası bağımlılıklarımızı önemli ölçüde azaltmalıyız.
Ölçeği kullanmadığımız bir başka örnek de telekomünikasyondur. AB’de yaklaşık 450 milyon tüketiciden oluşan bir pazarımız var, fakat kişi başına düşen yatırım ABD’dekinin yarısı kadar ve 5G ve fiber dağıtımında geride kalıyoruz.
Bu uçurumun bir nedeni, ABD’de üç ve Çin’de dört mobil ağ grubuna karşılık, Avrupa’da 34 mobil ağ grubuna sahip olmamızdır –ve bu muhafazakâr bir tahmindir, aslında çok daha fazlasına sahibiz– genellikle ulusal ölçekte faaliyet gösteriyoruz. Daha fazla yatırım yapılabilmesi için Üye Devletler arasında telekom düzenlemelerini daha da uyumlu hale getirmemiz ve konsolidasyonu engellemek yerine desteklememiz gerekiyor.
Ölçek, farklı bir şekilde, en yenilikçi fikirleri üreten genç şirketler için de çok önemlidir. Bu şirketlerin iş modeli, hızlı büyüyebilmelerine ve fikirlerini ticarileştirebilmelerine bağlıdır ki bu da büyük bir iç pazar gerektirir.
Ayrıca ölçek, AB hasta verilerinin standartlaştırılması ve sahip olduğumuz tüm bu veri zenginliğine ihtiyaç duyan yapay zeka kullanımı yoluyla yeni, yenilikçi ilaçlar geliştirmek için de gereklidir – keşke bunlar standartlaştırılabilse.
Avrupa’da geleneksel olarak araştırma alanında çok güçlüyüz fakat inovasyonu pazara sunma ve yaygınlaştırma konusunda başarısızız. Bu engeli, diğer hususların yanı sıra, banka kredilerindeki mevcut ihtiyati düzenlemeleri gözden geçirerek ve teknoloji alanındaki startup’lar için yeni bir ortak düzenleyici rejim oluşturarak aşabiliriz.
İkinci konu ise kamu mallarının sağlanmasıdır. Hepimizin fayda sağlayacağı, fakat hiçbir ülkenin tek başına gerçekleştiremeyeceği yatırımlar söz konusu olduğunda, birlikte hareket etmemiz için güçlü bir gerekçe vardır, aksi takdirde ihtiyaçlarımıza göre eksik hizmet sunarız: örneğin iklimde, savunmada ve diğer sektörlerde de eksik hizmet sunarız.
Avrupa ekonomisinde koordinasyon eksikliğinin yatırımların verimsiz bir şekilde düşük kalmasına neden olduğu birçok tıkanma noktası bulunmaktadır. Enerji şebekeleri ve özellikle de ara bağlantılar buna bir örnektir.
Entegre bir enerji piyasası firmalarımız için enerji maliyetlerini düşüreceğinden ve gelecekteki krizler karşısında bizi daha dirençli kılacağından –Komisyon’un REPowerEU bağlamında takip ettiği bir hedef– bunlar açıkça kamu yararınadır.
Fakat dahili bağlantılar [interconnections] planlama, finansman, malzeme tedariki ve yönetişim konularında koordine edilmesi zor kararlar alınmasını gerektirmektedir; dolayısıyla ortak bir yaklaşım üzerinde mutabık kalmadıkça gerçek bir Enerji Birliği oluşturmamız mümkün olmayacaktır.
Bir başka örnek de süper bilgisayar altyapımızdır. AB, dünya standartlarında yüksek performanslı bilgisayarlardan (HPC’ler) oluşan bir kamu ağına sahiptir, ama özel sektöre yayılma şu anda çok çok sınırlıdır.
Bu ağ özel sektör tarafından kullanılabilir –örneğin yapay zeka girişimleri ve KOBİ’ler– ve karşılığında elde edilen mali faydalar HPC’leri yükseltmek ve AB bulut genişlemesini desteklemek için yeniden yatırılabilir.
Bu kamu mallarını belirledikten sonra, kendimize bunları finanse edecek araçları da sağlamamız gerekir. Kamu sektörünün oynayacağı önemli bir rol var ve özellikle savunma gibi parçalı harcamaların genel etkinliğimizi azalttığı alanlarda AB’nin ortak borçlanma kapasitesini nasıl daha iyi kullanabileceğimiz konusunda daha önce konuşmuştum.
Fakat yatırım açığının büyük bir kısmının özel yatırımlarla kapatılması gerekecektir. AB’de özel tasarruflar çok yüksektir, fakat bu tasarruflar çoğunlukla bankalardaki mevduatlara aktarılmakta ve daha büyük bir sermaye piyasasında olabileceği kadar büyümeyi finanse etmemektedir. Bu nedenle Sermaye Piyasaları Birliği’nin (CMU) ilerletilmesi genel rekabet gücü stratejisinin vazgeçilmez bir parçasıdır.
Üçüncü konu ise temel kaynak ve girdilerin tedarikinin güvence altına alınmasıdır.
İklim hedeflerimizi, artık güvenemeyeceğimiz ülkelere bağımlılığımızı artırmadan gerçekleştireceksek, kritik mineral tedarik zincirinin tüm aşamalarını kapsayan kapsamlı bir stratejiye ihtiyacımız var.
Şu anda bu alanı büyük ölçüde özel aktörlere bırakırken, diğer hükümetler tüm zinciri doğrudan yönetiyor veya güçlü bir şekilde koordine ediyor. Ekonomimiz için de aynı şeyi sağlayacak bir dış ekonomi politikasına ihtiyacımız var.
Komisyon bu süreci Kritik Hammaddeler Yasası ile başlattı fakat hedeflerimizi daha somut hale getirmek için tamamlayıcı tedbirlere ihtiyacımız var. Örneğin, öncelikle ortak tedarik, güvenli çeşitlendirilmiş tedarik, havuzlama ve finansman ve stoklama için özel bir AB Kritik Mineral Platformu öngörebiliriz.
Güvence altına almamız gereken bir diğer önemli girdi de –ki bu özellikle siz sosyal ortakları ilgilendiriyor– vasıflı işçi arzımızdır.
AB’de şirketlerin dörtte üçü doğru becerilere sahip çalışanları işe almakta zorlandıklarını bildirirken, işgücümüzün %14’ünü temsil eden 28 meslekte şu anda işgücü açığı olduğu tespit edilmiştir.
Yaşlanan toplumlar ve göçe yönelik daha az olumlu tutumlar nedeniyle bu becerileri kendi içimizde bulmamız gerekecek. Becerilerin uygunluğunu sağlamak ve esnek beceri geliştirme yollarını şekillendirmek için birden fazla paydaşın birlikte çalışması gerekecektir.
Bu konudaki en önemli aktörlerden biri de siz sosyal ortaklar olacaksınız. Değişim zamanlarında her zaman çok önemli oldunuz ve Avrupa, işgücü piyasamızın dijital çağa uyum sağlamasına yardımcı olmak ve çalışanlarımızı güçlendirmek için size güvenecek.
Bu üç konu, kendimizi nasıl örgütlediğimiz, birlikte ne yapmak istediğimiz ve neleri ulusal düzeyde tutmak istediğimiz hakkında derinlemesine düşünmemizi gerektiriyor. Fakat karşı karşıya olduğumuz güçlüğün aciliyeti göz önüne alındığında, tüm bu önemli soruların cevaplarını bir sonraki Antlaşma değişikliğine kadar erteleme lüksüne sahip değiliz.
Farklı politika araçları arasında tutarlılığı sağlamak için, ekonomi politikalarının koordinasyonuna yönelik yeni bir stratejik aracı şimdi geliştirebilmeliyiz.
Ve eğer bunun mümkün olmadığını görürsek, belirli durumlarda, Üye Devletlerin bir alt kümesiyle ilerlemeyi düşünmeye hazır olmalıyız. Örneğin, 28. rejim(*) şeklinde güçlendirilmiş işbirliği, CMU’nun yatırımları harekete geçirmesi için ileriye dönük bir yol olabilir. Fakat kural olarak, Birliğimizin siyasi bütünlüğünün birlikte hareket etmemizi gerektirdiğine inanıyorum – muhtemelen her zaman. Ve aynı siyasi uyumun şu anda dünyanın geri kalanındaki değişimler tarafından tehdit edildiğinin farkında olmalıyız.
Rekabet gücümüzü yeniden tesis etmek tek başımıza ya da sadece birbirimizi yenerek başarabileceğimiz bir şey değildir. Daha önce hiç olmadığı şekilde bir Avrupa Birliği olarak hareket etmemizi gerektiriyor.
Rakiplerimiz tek bir stratejiyle tek bir ülke gibi hareket edebildikleri ve gerekli tüm araç ve politikaları bu stratejinin arkasında sıralayabildikleri için bize fark atıyorlar.
Onlarla boy ölçüşebilmek için Üye Devletler arasında yenilenmiş bir ortaklığa ihtiyacımız var; Birliğimizi yeniden tanımlamak, 70 yıl önce Kurucu Atalarımızın Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu kurarken yaptıklarından daha az iddialı değil.
Teşekkür ederim.
(*) 28. rejim: Özetle, 28. rejim, üye devletlerin ulusal yasal rejimlerinin yanında yer alan AB kurallarının ayrı bir yasal çerçevesidir. AB’de yerleşik taraflar, işlemlerini ilgili üye devletin ulusal hukuku yerine böyle bir çerçevenin yönetmesini tercih edebilirler. Şu anda AB’de 27 üye devlet bulunduğundan, bu tür çerçeveye ‘28. rejim’ adı veriliyor. (ç.n.)
İlginizi Çekebilir
-
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Waltz: Netanyahu’nun kararlı eylemleri Ortadoğu’yu değiştirdi
-
Çin’in Ortadoğu’daki diplomatik nüfuzu risk altında
-
Trump Pentagon’un iki numarası olarak milyarder Feinberg’i atadı
-
Seul, Kuzey Kore’nin Rusya’ya daha fazla asker ve insansız hava aracı göndereceğini söyledi
-
Jake Sullivan: ABD’nin rakipleri ve düşmanları daha zayıf
-
Biden, eski nesil Çin çiplerine yönelik ticaret soruşturması başlattı
AVRUPA
Gürcistan Başbakanı Zurabişvili’den erken seçim talebi
Yayınlanma
6 saat önce23/12/2024
Yazar
Harici.com.trGürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili, iktidardaki Gürcü Rüyası partisinden, erken parlamento seçimlerinin tarihinin, görev süresinin dolacağı 29 Aralık’tan önce belirlenmesini talep etti.
Zurabişvili, Tiflis’in merkezindeki Rustaveli Bulvarı’nda düzenlenen bir protesto mitinginde yaptığı konuşmada, şu ifadeleri kullandı:
“Ülkede her şeyin iyi sonuçlanmasını isteyen, Cumhurbaşkanlığı Sarayına gelsin. İvanişvili (iktidar partisinin kurucusu) de gelsin çünkü her şeyi o yönetiyor. Hazırım, oturup seçimlerin nasıl yapılacağını kararlaştıralım. Fakat seçim tarihinin 29 Aralık’tan önce belirlenmesi gerekiyor.”
Öte yandan TASS ajansının aktardığına göre Zurabişvili’nin konuşması sırasında teknik aksaklıklar yaşandı; mikrofonu kapandı ve televizyon yayınları bir süre kesildi.
Detaylı açıklamalarını pazartesi günü yapacağını belirten Zurabişvili, parlamento binası önünde konuşmasına polis tarafından izin verilmediği için Tiflis Klasik Lisesi önünde konuşma yaptı.
Konuşmasının ardından, geleneksel olarak protestoların düzenlendiği Rustaveli Bulvarı’ndan ayrıldı.
Başbakan’dan uyarı
Bununla beraber Gürcistan Başbakanı İrakli Kobahidze, Zuraabişvili’yi erken seçim kararı almaması konusunda uyardı ve aksi halde bunun kendisi için cezai sorumluluk doğuracağını belirtti.
Kobahidze, Zurabişvili’nin cumartesi günü muhalefet ve sivil toplum örgütü temsilcileriyle bir araya geldiğini, ancak son anda bu fikrinden vazgeçirildiğini söyledi.
Başbakan, Gürcistan’da parlamento seçimlerinin sadece Merkezi Seçim Komisyonu veya Anayasa Mahkemesi tarafından önceki seçimlerin sonuçlarının iptal edilmesi durumunda tekrarlanan seçimler, parlamentonun dört yıllık görev süresinin sona ermesi durumunda düzenlenen olağan seçimler ve parlamentonun hükümete güven oyu vermemesi durumunda yapılan erken seçimlerde mümkün olduğunu belirtti.
Başbakan, bu nedenler dışında alınacak bir erken seçim kararının yasalara aykırı olacağını belirtti.
Gürcistan’da parlamento seçimleri 26 Ekim’de gerçekleştirildi. Merkezi Seçim Komisyonu’nun nihai verilerine göre, iktidardaki Gürcü Rüyası partisi yüzde 53,93 oy alarak parlamentoda 150 sandalyeden 89’unu kazandı.
Seçim barajını aşan dört muhalefet partisi ve Zurabişvili, seçim sonuçlarını kabul etmeyerek sonuçların hileli olduğunu iddia etti. Muhalefet liderleri, 4 Kasım’dan itibaren protesto gösterileri düzenliyor.
Protestoların yeni dalgası, Başbakan Kobahidze’nin Gürcistan’ın Avrupa Birliği’ne üyelik müzakerelerini 2028’e kadar gündemden çıkarma ve tüm AB bütçe hibelerini reddetme kararı sonrası 28 Kasım’da başladı.
Zurabişvili’ye göre, mevcut krizden çıkışın tek yolu erken seçimler. Zurabişvili’nin görev süresi 29 Aralık’ta sona erecek ve bu tarihte seçilmiş yeni Cumhurbaşkanı Mihail Kavelaşvili göreve başlayacak.
Fakat Zurabişvili, görevinin sona ermesine rağmen cumhurbaşkanlığı yetkilerini sürdürme niyetinde olduğunu ifade etti.
AVRUPA
Romanya’da yasa dışı seçim finansmanı soruşturması
Yayınlanma
9 saat önce23/12/2024
Yazar
Harici.com.trRomanya Savcılığı, yasa dışı yollarla elde edilen paraların kullanıldığı iddiasıyla seçim kampanyasını hedef alan soruşturma kapsamında Braşov şehrinde aramalar gerçekleştirdi. Soruşturma, bağımsız aday Călin Georgescu’nun kampanyasına yönelik mali usulsüzlük iddialarını içeriyor. Romanya İstihbarat Teşkilatı (SRI) ise kampanyanın Rusya bağlantılı olabileceğini öne sürdü.
Romanya Savcılığı, ülkenin devlet başkanlığı seçimlerine ilişkin yasa dışı finansman iddialarını soruşturmak üzere Braşov şehrinde bir dizi arama gerçekleştirdi.
Reuters’ın haberine göre, savcılığın açıklamasında bu aramaların, seçim kampanyasında kullanılan paranın yasadışı yollardan elde edildiği ve aklandığı iddialarına odaklandığı belirtildi.
Açıklamada, hangi kampanyanın soruşturma kapsamında olduğu belirtilmedi.
Ancak bağımsız aday Călin Georgescu’nun kampanyasına dair daha önce Romanya Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından belgeler açıklanmıştı.
Georgescu, 24 Kasım’da yapılan seçimlerin ilk turunda yüzde 22,95 oy alarak birinci olmuştu. Fakat seçimlerin ikinci turunun yapılmasına iki gün kala Anayasa Mahkemesi, ilk turun sonuçlarını iptal etti.
Georgescu, bu kararı “devlet destekli bir darbe” olarak nitelendirmişti. Sağ görüşlü ve “Rusya yanlısı” bir politikacı olarak bilinen Georgescu, seçim kampanyası için hiçbir harcama yapmadığını iddia etmişti.
Romanya İstihbarat Teşkilatının (SRI) açıkladığı belgelere göre, Georgescu’nun kampanyasına toplamda yaklaşık 1 milyon avro harcanmış, yalnızca TikTok üzerindeki tanıtımlara 381 bin dolar ödenmişti.
Söz konusu belgelerde, Romanya vatandaşı Bogdan Peșchir’in, Georgescu’yu TikTok’ta desteklemek için “etkili kişilere” ödeme yaptığı belirtiliyor.
SRI, bu tanıtımların arkasında Rusya’nın istihbarat servislerinin olabileceğini de ifade etti.
TikTok ise bu iddiaları reddetti ve Georgescu’nun hesabının “siyasi” olarak işaretlendiğini, kendisine yönelik herhangi bir ayrıcalıklı işlem yapılmadığını açıkladı.
Seçimlerin ilk turunda yüzde 19,18 oy alarak ikinci sırayı alan, merkez sağ “Romanya’yı Kurtarma Birliği” partisinin lideri Elena Lasconi, AB yanlısı bir adaydı ve ülkenin siyasi rotasının değişmesine izin verilmemesi gerektiğini savunuyordu.
Üçüncü sırada ise yüzde 19,15 oyla mevcut Başbakan Marcel Ciolacu yer aldı. Kamuoyu yoklamalarında favori gösterilen Ciolacu, ikinci tura kalamadı.
Ancak bir hafta sonra yapılan parlamento seçimlerinde Sosyal Demokrat Parti yüzde 22 oyla birinci, milliyetçi parti yüzde 18 ile ikinci sırada yer aldı.
Romanya seçimlerinde ilk tur ‘sürprizi’: Georgescu ile Lasconi yarışı ne anlama geliyor?
AVRUPA
AB liderleri, küresel ve bölgesel zorlukları ele almak üzere Brüksel’de toplandı
Yayınlanma
2 gün önce21/12/2024
Yazar
Harici.com.trAhmetcan Uzlaşık, Brüksel
Avrupa Konseyi 19 Aralık 2024 tarihinde Brüksel’de toplanarak AB liderlerini kritik konularla dolu bir gündemi ele almak üzere bir araya getirdi.
Toplantıda Ukrayna’daki savaş, Orta Doğu’daki gerilimler ve AB’nin küresel sahnede değişen rolü gibi acil konulara odaklanıldı.
Tartışmalar ayrıca dayanıklılığın artırılması, kriz önleme ve müdahale mekanizmalarının iyileştirilmesi, göçün yönetilmesi ve Birliğin önceliklerini şekillendiren diğer önemli konular üzerinde yoğunlaştı. Her zamanki gibi AB Konseyi, mevcut jeopolitik bağlamda AB’nin küresel angajmanı ve öncelikleri için bir yol belirledi. Siyasi analist Fatin Reşat Durukan, Harici‘ye verdiği mülakatta Avrupa Birliği’nin 2025 yörüngesine ilişkin görüşlerini paylaştı.
Michel karşıtı kampı kuruluyor
Yeni Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, ilk Avrupa Konseyi toplantısını yönetti.
Eski Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Avrupa Konseyi toplantılarını düzenleme biçimi nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalmıştı.
Yeni Avrupa Konseyi Başkanı, eski Portekiz Başbakanı Antonio Costa ise çalışma tarzıyla liderleri etkilemeyi başardı. Charles Michel, görev süresi boyunca Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ile yaşadığı rekabetle de biliniyordu.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, Avrupa Konseyi Başkanı António Costa’yı toplantıları zamanında başlatma ve zirve tartışmalarını kolaylaştırma çabalarından dolayı överek, liderlerin uzun metin müzakereleri yerine siyasi önceliklere odaklanmasına olanak tanıdı ve bu değişimi “oldukça nadir” olarak nitelendirdi.
Politico‘ya göre Avrupa Konseyi eski Başkanı Charles Michel, Konsey’in 50. yıldönümü anısına çekilen toplu fotoğrafa katılma davetini reddetti.
Avrupa Konseyi Başkanlığı, stratejik yönü belirlediği ve makro konularda karar almada çok önemli bir role sahip olduğu için Brüksel Beat’inde çok şey ifade ediyor. Uzmanlar, Almanya ve Fransa’nın siyasi ve ekonomik çalkantılar içinde olması nedeniyle Avrupa’daki mevcut siyasi ortamın liderliğe ihtiyaç duyduğunu belirtirken, zirve bu açıdan da endişe vericiydi.
Ukrayna AB tartışmalarının merkezinde kalmaya devam ediyor
Ukrayna, son yıllarda olduğu gibi tartışmaların ana odağı olmaya devam etti. Avrupa Konseyi, Ukrayna’ya ilişkin sonuçlar için ayrı bir basın açıklaması yayımladı.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, yeni Avrupa Konseyi Başkanı’nın daveti üzerine Avrupa Konseyi toplantısının ilk bölümüne katıldı.
Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa ile birlikte konuşan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, Ukrayna’da barışın sağlanması için Avrupa ve ABD arasındaki birliğin önemini vurgulayarak, ABD’nin desteği olmadan Avrupa’nın desteğinin zor olacağını belirtti ve göreve gelir gelmez seçilmiş Başkan Donald Trump ile ilişki kurmaya hazır olduğunu ifade etti.
Costa da Avrupa’nın Ukrayna’yı destekleme konusundaki kararlılığını bir kez daha teyit ederek hem savaş sırasında hem de savaştan sonraki barış döneminde “ne gerekiyorsa, gerektiği kadar” yapma sözü verdi.
Ukrayna Devlet Başkanı, ayrıca ülkesinin nükleer santraller de dahil olmak üzere enerji altyapısını Rusya’nın füze saldırılarından korumak için 19 ilave hava savunma sistemine ihtiyacı olduğunu belirtti.
AB’nin dış politika yüzü Kaja Kallas, Rusya’nın yenilmez olmadığını vurgulayarak Avrupa’yı kendi gücünün farkına varmaya çağırdı ve erken müzakerelerin Ukrayna için kötü bir anlaşmayla sonuçlanabileceği uyarısında bulundu. Güçlü bir duruş sergilenmesi gerektiğinin altını çizerek dünyanın Avrupa’nın tepkisini izlediğini belirtti.
AB liderleri, daha sonra Ukrayna konusundaki görüşmelerine Zelenskiy olmadan devam ettiler.
Kallas: AB-ABD ticaret savaşının tek kazananı Çin olur
AB’nin en üst düzey diplomatı Kaja Kallas, Avrupa ve ABD arasında yaşanacak bir ticaret savaşından tek kazançlı çıkanın Çin olacağı uyarısında bulunarak bu tür çatışmaların gerçek bir kazananı olmadığını vurguladı.
ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın gümrük vergisi tehditlerine yanıt veren Bakan, bunun sonuçlarına Amerikan vatandaşlarının da katlanacağını belirterek ticari ilişkilerde dikkatli olunması çağrısında bulundu.
‘2025’te adım atmamız gerekiyor’
Avrupa Konseyi toplantısında Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, Avrupa’nın küresel sahnedeki konumunu sağlamlaştırmak için AB liderlerini 2025 yılında “adım atmaya” çağırdı.
AB’nin yakın çevresine de değinen Metsola, Rusya’nın Moldova, Gürcistan ve Batı Balkanlar’a müdahalesi konusunda uyarıda bulunarak genişleme çabalarının hızlandırılması gerektiğini savundu. Romanya ve Bulgaristan’ın Schengen bölgesine tarihi entegrasyonunu kutlayan Metsola, Belarus, Orta Doğu ve Suriye’deki krizlerin ele alınmasında Avrupa liderliğinin öneminin altını çizdi. “Şimdi adım atma zamanı,” diyerek Avrupa için birlik ve kararlı eylem çağrısında bulundu.
AB’de liderlik boşluğu
Durukan, özellikle Almanya ve Fransa’daki siyasi krizlerden kaynaklanan, 2025 yılında AB’nin karşı karşıya kalacağı önemli liderlik zorluklarının altını çizdi. Durukan, “Fransa ve Almanya’daki siyasi krizler bir liderlik boşluğu yaratarak ekonomik sorunların üstesinden gelinmesini zorlaştırdı. Fransa’da hükümet güven oylamasının ardından çöktü, Almanya’da ise koalisyon bozuldu ve Şubat 2025’te erken seçimlere gidecek. OECD’nin Almanya ve Fransa için büyüme tahminlerini düşürmesiyle birlikte ekonomik görünüm de pek parlak değil. Donald Trump’ın ABD başkanı olarak geri dönmesi, potansiyel ticaret gerilimleri ve değişen küresel dinamiklerle birlikte daha fazla komplikasyon yaratıyor,” ifadesini kullandı. Bu aksaklıklar bir liderlik boşluğu yaratarak AB’nin daha geniş ekonomik ve jeopolitik meseleleri ele alma kabiliyetini zorlaştırdı.
Ayrıca OECD’nin Almanya ve Fransa için büyüme tahminlerini düşürdüğüne dikkat çekerek mali istikrarsızlığa işaret etti: “Draghi’nin raporu AB’nin rekabetçi kalabilmesi için yıllık 750-800 milyar avro yatırım yapması gerektiğini ortaya koyuyor.” Siyasi anlaşmazlıkların ortasında böyle bir planı uygulamanın zorlukları Birlik için zorlayıcı olabilir.
Bu engellere rağmen, AB-Mercosur ticaret anlaşması ve teknolojik liderlik gibi girişimler de dahil olmak üzere AB’nin stratejik bağımsızlığını güçlendirmeye yönelik devam eden çabaları kabul etti. Ancak siyasi bölünmelerin ve aşırı sağ partilerin yükselişinin AB’nin birliğine ve küresel duruşuna olan güveni aşındırdığı konusunda uyarıda bulundu. Durukan, “Önümüzdeki aylar, birlik hem iç hem de dış baskılarla mücadele ederken oldukça önemli olacak”, diye konuştu.
Ukrayna’ya yardım gelecekteki bölünme endişelerini artırıyor
Avrupa Konseyi’nin Ukrayna’ya desteğini teyit etmesiyle ilgili olarak Durukan, AB’nin kararlılığının kanıtı olarak 2024-2027 yılları için 50 milyar avroluk yardım paketini ve 2025 yılında 18,1 milyar avro tahsis etme planlarını vurguladı. Durukan, “Ukrayna’nın geleceğiyle ilgili kararlara katılımının sağlanmasına yapılan vurgu açık bir dayanışma mesajıdır,” değerlendirmesini yaptı.
Ancak Durukan, başta Macaristan’ın direnişi olmak üzere üye devletler arasındaki farklı çıkarların potansiyel engeller olarak ortaya çıkardığı engellere işaret etti. Durukan, “Uzun süren çatışmalar, ekonomik baskılar ve iç siyasi değişimler önümüzdeki aylarda bu bölünmeleri daha da derinleştirebilir,” dedi.
Kısıtlamalar arasında iklim eylemi
Sonuç bildirgesinde ayrıca iklim değişikliği ve çevresel bozulma nedeniyle doğal afetlerin sayısının artmasının önemi vurgulandı. Fransa ve İspanya, son aylarda doğal afetler nedeniyle önemli zorluklarla karşı karşıya kaldı. AB’nin bütçe kısıtlamaları ve artan savunma harcamaları ile 2025’teki iklim hedeflerini dengelemesi gerekiyor:
“AB, Avrupa İklim Yasası ve ‘Fit for 55’ paketi gibi yasal çerçeveler yoluyla iklim hedeflerine ulaşmak için kararlı adımlar atmaktadır. Ayrıca, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmayı hedefleyen AB, 2026 yılından itibaren ithalatta karbon fiyatı getirecek olan CBAM’ı uygulamaya koyacaktır. Dolayısıyla bu sistem karbon kaçağını önleyecek ve küresel iklim eylemini teşvik edecektir.”
Artan savunma harcamaları ışığında Durukan, “AB, askeri tesislerde enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımını entegre ediyor, böylece güvenliği sürdürülebilirlikle uyumlu hale getiriyor. Ayrıca, Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulu ilerlemeyi izleyecek ve şeffaflığı arttırarak bağımsız bilimsel tavsiyelerde bulunacaktır,” ifadelerini kullandı.
İleriye bakıldığında, yeni Komisyon’un 2040 iklim hedeflerini ve sektöre özel yol haritalarını belirlemesinin önemini vurguladı. Durukan sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Bu hedeflere ulaşmak için sürdürülebilir rekabetçiliğe odaklanılması ve kapsayıcılık ve ekonomik uygulanabilirliğin sağlanması için adil geçiş reformlarının yapılması gerekecektir.”
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Waltz: Netanyahu’nun kararlı eylemleri Ortadoğu’yu değiştirdi
Çin’in Ortadoğu’daki diplomatik nüfuzu risk altında
Trump Pentagon’un iki numarası olarak milyarder Feinberg’i atadı
Kırgızistan’ın ‘denge siyaseti’: Yeni Başbakan Kasımaliyev kim?
Trudeau’ya darbe: Kendi partisinden istifa çağrısı
Çok Okunanlar
-
ORTADOĞU2 hafta önce
Eski Beyaz Saray yetkilisi Doran: Suriye’de İsrail ve Türkiye’nin çıkarları örtüşüyor
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Suriye’de kim kazandı?
-
RUSYA2 hafta önce
Rusya’nın Suriye’deki üslerinin akıbeti ne olacak?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Ortadoğu ve “mukaddes adalet” fikri – 2
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Esad rejimi neden sadece 12 günde çöktü?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Suriye hezimeti ve Rusya: Birkaç soru ve yanıt
-
GÖRÜŞ5 gün önce
Kirillov suikasti, olası sonuçlar
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Esad’dan sonra sırada İran mı var?