Bizi Takip Edin

Görüş

Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 2

Avatar photo

Yayınlanma

Sergey Glazyev’in çevirisini yaptığım çok uzun makalesinin ikinci bölümünü aşağıda paylaşıyorum.

Sergey Glazyev 

Uzun sosyal ve iktisadi gelişme döngüleri teorisi, Marx tarafından keşfedilen üretici güçlerin evrimiyle üretim ilişkilerinin karşılıklı ilişkisini modern bilimsel anlayışa uygun olarak yeni baştan düşünebilmemize imkân sağlıyor. Onun üretici güçlerin kademeli gelişmesine dair tasavvuru, teknolojik modların yaşam döngülerine uyarlanmalı. Bu döngülerin birbirinin yerini alışı, sermaye birikimi için yeni fırsatlar yaratır ve Marx’ın kapitalizmin sonuyla ilişkilendirdiği ortalama kâr oranının düşme eğiliminin üstesinden gelir. Üretim ilişkileri gerçekten de münferit şekilde değişir ve bunlara devrimci şiddet ve dünya savaşları eşlik eder, zira dünya ekonomik merkezinde iktidardaki elit olgunlaşan değişikliklere engel olur ve üretici güçlerin gelişmesini frenler. Bu suretle beş yüz yıldır dört dünya ekonomik düzeni birbirinin yerini aldı: ticari, ticari-manüfaktür, sömürgeci ve emperyal dünya ekonomik düzenleri. Bunların çekirdeği de sırasıyla İspanya ve İtalya’da, Hollanda’da, Britanya’da, ABD’de ve SSCB’de yatıyordu. Bundan önce dünya, dini bilinç, monarşik bir organizasyon ve Asya üretim tarzıyla geleneksel toplum durumundaydı.

Marx ve Lenin, özel aile işletmelerinin hâkim olduğu sömürgeci dünya ekonomik düzeninin hayat döngüsünü tamamlamasını kapitalizmin sonu olarak kabul etmişlerdi. Büyük Ekim Sosyalist Devrimi gerçekten de emperyal dünya ekonomik düzeninin varyantlarından biri haline gelen yeni bir formasyona geçişe işaret ediyordu. Ama bununla birlikte kapitalist devlet de sosyal devlet olarak yeniden doğdu, özel aile işletmelerinin yerini transnasyonal korporasyonlar aldı, itibari para emisyonu sermaye birikimi ve ekonominin gelişmesi imkânlarını katlayarak genişletti; ekonomi ise üçüncü teknolojik moda (elektrifikasyon) geçerek çok daha efektif hale geldi. Motorizasyon ve organik kimyayla ilişkili dördüncü teknolojik moda geçişe ise bilimsel-teknolojik devrim ve yönetimde (management — H.Y.) insan ilişkileri ekolünün oluşumu eşlik etti. Gelişmiş kapitalist ülkelerde insan sermayesine yapılan yatırımların finansmanı özel sektörün makine ve teçhizata yaptığı yatırımları aştı. Beşinci teknolojik modda ise bilim temel üretici güç haline geliyor; artıdeğerin temel kısmı da bilim insanlarının ve mühendislerin yaratıcı faaliyetiyle ortaya çıkan entelektüel rant karşılığı oluşuyor. Onların motivasyonu için yönetim (management — H.Y.) pratiğinde organik şirket konseptine geçiş gerçekleşiyor; bu konsept emekçilerin ve uzmanların işletmenin gelişmesinin yönetimine katılmasını öngörüyor. Entelektüel sermaye, özellikle enformasyon teknolojisi alanında, ekonominin yüksek teknoloji alanındaki şirketlerin piyasa değerinin başlıca bileşenlerinden biri haline geliyor.

Dolayısıyla, Marx’ın tek bir formasyon olduğunu kabul ettiği kapitalizm beş yüz yıl boyunca dört dönüşüm evresinden geçti; bunların her birinde emekle sermaye arasındaki üretim ilişkileri de temelden değişti. Marx’ın yaşadığı sırada emeğin sermaye tarafından sömürü oranı maksimuma ulaşmıştı; ücretli işçiler gerçekten de meta sayılıyordu, bunların işgücü tarımsal nüfus fazlalığı sonucu aşırı arz edilen emek pazarında satılabilir ve satın alınabilirdi. Marx eğer bu kurumu (köleciliği — H.Y.) antik Roma dönemine izafe etmeseydi, onun yaşadığı dönemin dünya ekonomik sistemi pekâlâ kölecilik olarak adlandırılabilirdi. Sömürgeci dünya ekonomik düzeni döneminde insan ticareti, bu kurumun antik dönemdeki önemini defalarca katlıyordu. Bunu takip eden dünya ekonomik düzeninde emek sendikalarda birleşti, genel oy hakkı ücretli işçilerin menfaatlerini ifade eden siyasi güçlerin ortaya çıkmasını, çalışma mevzuatının kabul edilmesini, sosyal devletin ortaya çıkmasını, hatta ücretli işçilerin temsilcilerinin kapitalist işletmenin yönetimine iştirakini sağladı. İşçilerin ve emekçilerin sınıf mücadelesi devlet tarafından kamu menfaatleri temelinde düzenlenen sosyal ortaklık kurumları temelinde aşıldı.

Bugün artık, dikey olarak entegre edilmiş, itibari para emisyonuyla refinansmanı yapılan, merkezi kontrol altındaki transnasyonal üretim ve teknoloji teşkilatları temelinde kurulmuş olan emperyal dünya ekonomik düzeni düşüştedir. SSCB’nin çökmesinin ardından ABD’nin küresel liderliği de sona eriyor. ÇHC’nde, Hindistan’da, güneydoğu Asya’nın diğer ülkelerinde yeni, stratejik ve indikatif planlamayı piyasa öz-örgütlenmesi ile, para dolaşımında devlet kontrolünü özel işletmelere kredi sağlanmasıyla, altyapı tesisleri üzerinde devlet mülkiyetini rekabete dayanan sektörlerde özel mülkiyetle kombine eden entegral bir dünya ekonomik düzeni meydana geliyor. Bu dünya ekonomik düzeninin çekirdeği ise, sosyalist piyasa ekonomisiyle ÇHC. ÇHC’nin lider pozisyonuna yükselmesi, sosyalist inşanın yeni imkânlarına tanıklık ediyor. Yenilenen sosyalist ideoloji yeni dünya ekonomik düzeninin çekirdeğindeki sosyal-iktisadi yaratıcılığın rehberi haline geliyor. Sosyalizmin bu rönesansının teorik olarak da idrak edilmesi bir ihtiyaç.

Çin sosyalizminde genel ve özel

Çin komünistleri, herkesin takip edebileceği bir rol modeli olma iddiasında bulunmaksızın, son derece uzun vadeli bir stratejik planlama perspektifinde inşa etmekte oldukları sosyalizmin özgüllüğünü devamlı bir şekilde vurguluyorlar. Onlar tarafından yaratılan üretim ilişkileri sisteminin sosyalist bir dünya sisteminin meydana gelmesi için ne ölçüde temel teşkil edebileceğini anlamak için ünlü Çinli akademisyen Çen Enfu’nun (Cheng Enfu — H.Y.) bu sistemin kapitalizmden temel farklılıklarına dair değerlendirmelerine bakalım.

Yazara göre düzenleme sistemi açısından daha fazla piyasacı veya daha fazla planlı ekonominin bulunması sosyalizm ve kapitalizm arasındaki en can alıcı farklılık değildir. Piyasa da sosyalist amaçlarla kullanılabilir ve bu, Çin’deki sosyalist piyasa ekonomisinin uygulamaya konulmasının teorik temelini teşkil eder. Si Tsinpin, piyasa ve devlet arasındaki ilişkiyi şu şekilde nitelemişti: “Sayılan problemlerin bir kısmının çözümü için kaynakların tahsisinde piyasanın rolü tayin edici kılınmalı, ancak bunu yaparken hükümetin rolü de daha açık gösterilmeli.” Hükümet öncelikle, makroekonomide istikrarın korunmasından, kamu hizmetlerinin güçlendirilmesinden ve optimize edilmesinden, eşit rekabetin sağlanmasından, vb. sorumludur. Si Tsinpin ayrıca, “karma mülkiyetli işletmelerin ağırlıkta olduğu temel iktisadi sistemin iyileştirilmesini, sosyal güvenlik fonuna devletin iştirak payının artırılmasını, mali ve vergi sistemi reformlarının derinleştirilmesini de önermişti.”

Çen Enfu’ya göre piyasa ekonomisi sisteminin çekirdeği, iş kararlarının alınmasında işletmelerin özerkliğidir; piyasa düzenlemesi ise “sermaye ve toplum” arasında bir ayrım gözetmez. Piyasa ekonomisi sistemine “sosyalist” kavramının eklenmesi, sosyalizmin temel iktisadi ve siyasi sisteminin piyasa ekonomisi sistemiyle organik olarak birleştirildiği anlamına gelir.

Marksist siyasi iktisat, sosyalizmi kapitalizmden üretim araçları üzerinde mülkiyet ilişkilerine göre ayırır. Çe Enfu da bu ilkeyi takip ediyor ve kamu mülkiyetinin sosyalist Çin’in temel iktisadi sistemini temsil ettiğini ileri sürüyor. Ancak muhtelif devlet dışı ekonomi türevlerinin gelişmesi çok katmanlı üretici güçlerin ve insan kaynaklarının yükseltilmesine, olumlu faktörlerin çekilmesine, istihdamın, yatırımların, bilim ve teknolojinin, büyüme ve açıklığın teşvikine, iç ve dış rekabet kabiliyetinin ve Çin’in milli gücünün yükselmesine yardımcı oluyor.

Çen Enfu, ancak üretim araçları üzerinde kamu mülkiyeti şartlarında işçilerin “emeğin yabancılaşmasından” ve onun olumsuz sonuçlarından kurtulabileceğine, kendi emeğine bağımsız bir ilgiyi ancak bu şartlarda gösterebileceğine ve düzenleme ve kontrol amacıyla devletle bilinçli işbirliği yapabileceğine göndermede bulunuyor ve kamu mülkiyetinin piyasa ekonomisine özel mülkiyetten daha uygun olduğu, kamu mülkiyetinin doğru bir yaklaşımla daha yüksek bir üretim ve adalet seviyesini sağlayabileceği sonucuna varıyor. Devlet işletmelerinin verimsizliğine dair kökleşmiş fikirlerimizle çelişen bu yargının paradoksal niteliğine rağmen bu işletmeler Çin’de özel işletmelerle başarılı bir şekilde rekabet ediyor. Çinli araştırmacıya göre, ekonominin muhtelif mülkiyet biçimleriyle birlikte gelişmesi, ancak bu ekonomide devlet mülkiyetinde bulunan sermayenin baskın bulunması halinde, sosyalist piyasa ekonomisinin iyileştirilmesinde gerçekten efektif olabilir.

ÇKP yönetimi batılı işletme teorilerinden vazgeçilmesini istiyor ve işçilerle mülk sahiplerinin ortak kalkınmanın meyvelerini paylaşabilmeleri için kapsayıcı kalkınma konseptini korporatif bölüşüm uygulamasına dahil ediyor. Genel sekreter Si Tsinpin, kapsayıcı kalkınma konseptini işletme faaliyetlerine ülke çapında, herkesi içeren iştirak, nimetlerin ortak kullanımı ve bölüşümü olarak tanımlamıştı.

Çen Enfu, işçilerin şirket kârının bölüşümüne katılabilmeleri için mikro seviyede köklü bir korporatif bölüşüm sistemi reformu öneriyor. Çen’e göre emek üzerinde mülkiyet hakkı işçilerin kârın bölüşülmesine iştiraki için temel teşkil ediyor. Bir kişinin mülkiyet hakkı ise sadece işletme kârının bölüşülmesi hakkını değil kontrol ve işletme yönetimi hakkını da içermelidir.

Çen Enfu, kapsayıcı kalkınma konseptinde “ortak yararlanma” ve “kalkınma” kavramlarının birbirlerine zıt olmadığını, ancak organik bir kompozisyon oluşturduğunu açıklıyor. Birincisi, ortak yararlanma kalkınmanın hedefidir; “kamu zenginliklerinin” bölüşülmesi, yani kalkınmanın meyvelerinin insanlar arasında akılcı bir bölüşülmesi anlamına gelir. Çin’de sosyalizmin özgüllüğü, kalkınmanın amacının zengin bir azınlık yaratılması değil halka evrensel refaha ulaşma ve refah unsurlarının paylaşılması fırsatı verilmesi olarak belirlenir. Dolayısıyla, ortak yararlanma, Çin özgüllüğünde sosyalizmin temel talebi ve sosyalizmle kapitalizm arasındaki temel farklılıktır. İkincisi, kalkınma ortak yararlanmanın temelidir. Kapsayıcı kalkınma konseptinde “ortak yararlanma” yoksulluğun değil refahın nimetlerinden ve daha iyi bir hayattan ortak yararlanmadır. Bu hedefe erişmek için, Çen’in önerisine göre, “kamu zenginliklerini” daha da büyütmek, kalkınmaya katkıda bulunmaya devam etmek, kalkınmanın nitelik ve etkinliğini yükseltmek, iktisadi, siyasi, kültürel, sosyal ve ekolojik alanlarda halkın artan taleplerini tatmin etmek zaruridir. Çen Enfu, ortak yararlanma ve kalkınmanın birbirini karşılıklı güçlendirdiğini belirtir. Bunların birincisi sadece genel bir refaha yol açmakla kalmaz, kalkınmanın devam etmesine de katkıda bulunur.

Kalkınma vurgusu, Çin komünistleri tarafından inşa edilen bütün üretim ilişkileri sistemine nüfuz ediyor. Nitelikli ortak kullanıma ancak şirket gelişir ve daha yüksek bir değer, iktisadi faydalar yaratırsa erişilebilir. İşletmelerin “kalkınmanın sonuçlarını işçilerin de paylaştığını” kabul etmesi gereklidir. Keza, Çen Enfu’ya göre, işçiler de işletmenin gelişmesine aktif bir şekilde katkıda bulunmalı, işletmenin “gelişmede işçilere dayanabilmesi” için birlikte çalışmalı ve birlikte yaratmalı, işletmenin yüksek bir gelişme seviyesine ulaşmasına yardımcı olmalıdır. Çen, yeni bir kalkınma modelinin temel stratejilerini şekillendirirken bilim ve teknolojinin öncelikli gelişmesi prensibine bağlı kalmanın ve etkinliği yükseltmenin zaruri olduğunu belirtir. Kilit teknolojik alanlarda en kısa zamanda bir atılım gerçekleştirmek için devlet destek sisteminin avantajlarını kullanmak şarttır. Bilim yoğunluklu kalkınmaya yoğunlaşmak, kilit teknolojileri en kısa sürede benimsemek, başka ülkelerden gelen baskı problemini çözmek ve nitelikli bir kalkınmayı teşvik etmek için devlet üniversitelerinin ve devlet araştırma enstitülerinin sahip olduğu avantajlardan eksiksiz yararlanmak gerekmektedir.

Ekonominin yeni teknolojik mod temelinde modernizasyonu ve teknolojik egemenliğe erişilmesi, ÇKP’nin yönetici organlarının stratejik planlama belgelerinin başlıca motifidir. Geçtiğimiz günlerde yapılan ÇKP MK 20’nci bileşim 3’üncü plenumunda yeni teknolojik modun tam teşekküllü yeniden üretim çevrimlerinin oluşturulması görevi tespit edildi; teknolojik atılımları tamamlama, dijital teknolojileri yaygın şekilde uygulamaya sokma, genç yenilikçileri, bilim insanlarını ve mühendisleri her türlü tedbirle teşvik etme hedefi belirlendi. Bunların fikirlerinin ve projelerinin hayata geçirilmesinden büyük faydalar sağlanacaktır. Yetenekleri, seçkin mühendis ve ustaları, yüksek vasıflı işçileri her türlü tedbirle destekleme, birinci sınıf teknik yeterlilik sahibi işgücü oluşturulması hedefleri tespit ediliyor. Eğitim, bilim ve teknolojilerin geliştirilmesi modernleşmenin stratejik temelleri olarak ilan ediliyor. Bu bağlamda devlet mülkiyetine öncelik vurgusu yok; vurgu, devlet tarafından finanse edilen ar-ge’nin performansını maksimize etmek amacıyla, farklı profil, uzmanlık ve ölçekte kuruluşların karşılıklı etkileşimine yapılıyor ve hızlı büyümenin devam etmesinden söz ediliyor. Özel sektörün milli projelerin hayata geçmesine dahil edilmesi, milli ar-ge ve mali altyapıya bağlanması, kredi ve muhtelif devlet desteği biçimlerinin temini zarureti özellikle belirtiliyor.

Plenum kararında, piyasa mekanizmalarının temel amacının mevcut kaynakların azami efektif bölüşümü ve kullanımını temin etmek olduğu belirtiliyor. Aynı zamanda her türden mülkiyet biçimine sahip işletmelerin üretim faktörlerine eşit erişimi de garanti ediliyor. Kilit görev, bunların üretkenliğinin yükseltilmesi olarak ilan ediliyor. Ekonominin reel sektörünün mali ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanan bankacılık sisteminin aktarım mekanizmasının rolü özellikle vurgulanıyor.

Plenum, ekonomik modernleşmeden adil bir şekilde yararlanması gereken insanları odağına alan bir oryantasyona kararlı bağlılık devam ederken, Çin ekonomisinin çağın meydan okuyuşlarına zamanında cevap verme yeteneğini artırmaya, toplumdaki çelişkilerin üstesinden gelmeye odaklanan, yeni bir yüksek nitelikli kalkınma felsefesinin uygulamaya konulduğunu ilan etti. Hayat kalitesinin iyileştirilmesi ve genel refah, iktisadi kalkınmanın temel hedefini teşkil ediyor.

Plenum kararı, devletin iktisadi ve sosyal politikasının tüm alanlarını kapsayan sistemsel ve bütüncül bir stratejik planlama belgesi. Bu bağlamda, mevcut kaynakların olduğu gibi yeni yaratılanların da azami bir şekilde efektif kullanılması amacıyla maliye, para, sanayi, fiyat ve işgücü siyasetinin sinerjisini güçlendirme zarureti vurgulanıyor. 2035’e kadar yüksek nitelikli sosyalist piyasa ekonomisinin inşasının tamamlanması, Çin özgüllüklerine uygun sosyalizm sisteminin daha da iyileştirilmesi, yüzyılın ortasına kadar büyük, çağdaş bir sosyalist devletin sağlam temellerini kurmak için sosyalist modernizasyon planlarının hayata geçirilmesi hedefleri konuluyor.

Çin ekonomik mucizesi, Çen Enfu’nun, sosyalist inşa ve piyasa ekonomisi kombinasyonunun “piyasanın başarısızlıklarının” üstesinden etkili bir şekilde gelebileceği ve bunları telafi edebileceği, bunu yaparken kaynak tahsisinde kapitalist piyasa ekonomisiyle karşılaştırılamayacak derecede bir verimlilik sağlanması temelinde piyasa ekonomisinin avantajlarını geliştirmeyi teşvik edebileceğine dair genel vargısının gerçekçiliğini de kanıtladı. Özellikle, sosyalist milli ekonominin planlı ve orantılı gelişmesi kanunu, piyasa ekonomisinde kaynak tahsisinde kendiliğindenliğin ve hesapsızlığın eksiklerinin üstesinden gelmeye katkıda bulunuyor; temel sosyalist değerler de merkantilizm ve egoizm üzerine kurulu piyasa ekonomisinin eksiklerinin üstesinden gelmeye katkıda bulunuyor. Si Tsinpin her zaman, Çin sosyalizm modelinin özgüllüğünü vurgular ve bunu geleneksel değerlerle ilişkilendirir: “Temel sosyalist değerler, Çin’in üstün geleneksel kültüründen miras kalan genlerdir. Çin’in seçkin geleneksel kültürünün ‘hayat veren öz suyunu özümsemek’ zaruridir… Yurtseverlik, insan odaklılık, kendini yetiştirme, uyum, güven, erdem ve eşitlik konseptleri Çin milletinin nesilden nesle gelişimi boyunca şekillenmiştir. Bunlar zamanla birlikte gelişmeye devam ediyorlar, kesintisizlik ve istikrar taşıyorlar ve asla yok olmayacak kendi zamansal değerleri var.”

Ancak hem bu değerlerin hem de ÇKP liderlerinin genel tutumlarının anlamlı bir analizi, ÇHC’nde üretim ilişkileri sisteminin sadece sunumları açısından özgül olduğunu ileri sürmeye imkân verir. Bunlar esasen sosyokültürel özellikleri açısından farklı herhangi bir ülkede de hayata geçirilebilir. Eğer SSCB kendi talimata dayalı yönetim modelini bütün bağımlı ülkelere dayatmasaydı bu model diğerlerinden farklı olarak özgül Sovyet modeli olarak yorumlanabilirdi. Liderliği kendi sosyalist inşa modelini inşa eden Yugoslavya örneği bunu doğrular. Ancak emperyal dünya ekonomik düzeninin bu şekilde adlandırılmasının nedeni, bu düzenin iki kutbunun (SSCB ve ABD) bağımlı ülkelere kendi yönetim modellerini dayatarak kendi nüfuz alanlarını fraktal ilkeye göre tesis etmiş olmasıdır. Bunlar siyasi açıdan taban tabana farklı olsalar da seri üretimin örgütlenmesi, itibari paranın kullanılması, halkın eğitimi, bilimin rolü vb. açısından değişmeyen özelliklere sahiptiler.

Görüş

Çekya’da komünizme hapis cezası: Yeni düzenlemede neler var?

Avatar photo

Yayınlanma

Yazar

Çekya Temsilciler Meclisi, Ceza Kanunu’nda yaptığı bir değişiklikle Nazizm ve Komünizmi ‘insan haklarını ve özgürlükleri bastırmayı amaçlayan ideolojiler’ arasında sayarak, bu ideolojilerin ‘teşvik edilmesini’ suç kapsamına aldı. 

30 Mayıs’ta kabul edilen yasa değişikliği, mecliste bulunan 160 milletvekilinden 86’sının oyuyla geçti; karşı oy ise kullanılmadı. 

Yasa, Senato ve Cumhurbaşkanı’nın onayını alması halinde 2026 yılında yürürlüğe girecek. 

Yasa tam olarak ne diyor?

Ceza Kanunu’ndaki değişikliklere göre, ‘İnsan hak ve özgürlüklerini bastırmaya yönelik bir hareketin kurulması, desteklenmesi ve propagandası’ için bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülürken, bu ‘suçun’ basın, film, televizyon, internet üzerinden, organize bir grubun üyesi olarak işlenmesi ve devletin tehdit altında veya savaş halinde olduğu bir zamanda işlenmesi halinde ceza üç yıldan on yıla kadar hapis cezasına çıkacak. 

Suç tanımlamasında ‘organize bir şekilde’ ifadelerinin geçmesi siyasi parti organizasyonunu, ‘devletin tehdit altında olması’ ise Rusya-Ukrayna savaşını akıllara getiriyor. 

Yasa ayrıca, ‘logolar, bayraklar, rozetler, üniformalar ve bunların parçaları, sloganlar, ifadeler, açıklamalar, selamlaşma şekilleri, liderler veya bu hareketin liderlerinin konuşmalarını tasvir eden semboller’ yoluyla ‘İnsan hak ve özgürlüklerini bastırmaya yönelik bir hareketi propagandaya yönelik eserlerin yayılmasını’ veya satılmasını da  üç yıla kadar hapis, para cezası veya malın müsaderesi (el konması) ile cezalandıracak. 

Yasanın doğrudan komünizmle ilgili kısmı ise şu ifadelerle aktarılmış:

“Kim Nazizm, Komünizm veya başka bir insanlığa karşı işlenen suçu, savaş suçunu veya barışa karşı suçu alenen inkar eder, şüpheye düşürür, onaylar ya da haklı göstermeye çalışırsa, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Yasadaki tek ‘cezasızlık’ şartı ise, bu simgelerin eğitim, araştırma, sanat, güncel veya tarihî olaylar hakkında haber verme amacı taşıması. Yasa metninde bulanık ifadelerle aktarılsa da, komünizm sembollerinin propaganda mı yoksa haber verme amacı mı taşıdığına, muhtemelen o simgeleri kimin kullandığına göre karar verilecek. 

Yasanın söz konusu ‘bulanık’ ifadeleri, ülke genelinde bir hukuk tartışması başlatmış durumda. Zira, ülkede komünist semboller yasaklanırken, tam olarak bu simgeleri kullanan dikkat çekici bir siyasi parti bulunuyor: Bohemya ve Moravya Komünist Partisi (KSČM).

Çekya’da aktif bir komünist partinin bulunması ise, “Tasarı partinin kapatılmasıyla” sonuçlanabilir mi?” sorusunu gündeme getirdi. Komünistler ise, söz konusu tasarının tam olarak KSCM’yi engelleme amacı taşıdığı görüşünde. 

Komünistler ve ‘Yeter!’ hareketi

Çekya’da komünistler, Ekim ayında düzenlenecek 2025 Çekya parlamento seçimlerine “Stačilo!” (Yeter!) adlı yeni bir siyasi oluşum çatısı altında katılmayı planlıyor. ‘Yeter’ hareketi, komünist partinin yanı sıra Birleşik Demokratlar – Bağımsızlar Birliği  (SD-SN) ve Çek Ulusal Sosyalist Partisi (CSNS) gibi diğer sol eğilimli partilerin üyelerini de içeren bir çatı örgütü. 

2024 Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde bir seçim koalisyonu olarak kurulan bu yapı, 10 Ekim 2024’te resmi olarak siyasi parti statüsüne kavuşmuştur. Hareketin tek bir siyasi parti formuna bürünmesinin nedeni ise, seçimlerde koalisyonlara uygulanan yüzde 11’lik seçim barajı yerine, partilere uygulanan yüzde 5’lik barajdan yararlanabilmek. 

Komünist Parti kapatılabilir mi?

Anayasa hukuku uzmanı Ondřej Preuss, Çek medyasına yaptığı açıklamada, tasarının tek başına komünist partinin kapatılmasına yetmeyeceği görüşünde. 

“Bir yanda komünist hareketlerin propagandası yasaklanıyor, öte yandan bu ismi taşıyan bir parti hâlâ faaliyet gösteriyor ve hatta Avrupa Parlamentosu’nda temsil ediliyor.” Preuss, bir siyasi partinin kapatılması için Ceza Kanunu’ndaki değişikliğin yeterli olmadığını, bunun için hükümetin girişimiyle Yüksek İdare Mahkemesi’nin kararının gerekli olduğunu ifade ediyor. 

Komünistler ise, yasa değişikliğine sert tepki gösterdi. KSČM sözcüsü ve “Yeter!” hareketinin adayı Roman Roun, bunun tamamen seçim öncesi bilinçli bir saldırı olduğunu belirterek, “Bize karşı yoğun bir baskı var. Her şey seçimden hemen önce bir araya geldi. Amaç bizi itibarsızlaştırmak” ifadelerini kullandı. 

Tasarıyla birlikte yasaklanan ‘orak çekiç’, KSČM’nin resmi logosunda bulunmasa da, çeşitli etkinliklerde sıkça kullanılan bir simge. 

Partinin önde gelen isimlerinden ve Sovyet devriminin öncüsü Vladimir Lenin’e yazdığı şiir nedeniyle gündeme gelen Petra Prokšanová ise, tasarıya “Bizi susturmaya çalışanlar, bunu en son Naziler döneminde denedi. Ancak o zaman da komünistler direndi ve Nazizm yenilgiye uğradı” ifadeleriyle tepki gösterdi. 

Yasa ne anlama geliyor?

Çekya’da komünist sembollerin yasaklanması, yalnızca iç hukuk düzenlemesinden daha fazlası. Bu yasa aynı zamanda, Avrupa’nın kökleşmiş ideolojik antikomünist reflekslerinin güncel bir yansıması olarak kabul edilebilir. 

Avrupa’da uzun yıllardır komünizm, tıpkı nazizm gibi otoriter ve totaliter bir tehdit olarak görüldü. Rusya-Ukrayna Savaşı ise bu refleksleri daha da güçlendirdi. Avrupa ülkeleri, Putin yönetimini Sovyetler’in devamı gibi algılamaya başladı. Hatta, Rusya lideri Vladimir Putin’in ‘Sovyetler’i yeniden kurmaya çalıştığı’ gibi iddialar dahi gündeme geldi. 

Bu algı, yalnızca Rusya’ya karşı değil, Rusya’yla tarihsel ve politik düzlemde benzerlik taşıdığı düşünülen akımlara karşı da bir savunma hattı örülmesine yol açtı. Çekya yasasında yer alan ‘tehdit altındaki durum’ ya da ‘savaş hali’ gibi muğlak ifadeler de, bu refleksin hukuki dile yansımasından ibaret. 

Her ne kadar yasa doğrudan Komünist Partinin kapatılmasını hedeflemese de, bu tür yasaklar komünist/sosyalist hareketlerin faaliyetlerini büyük ölçüde kısıtlayacak. 

Özellikle de Ukrayna savaşına karşı çıkan ve NATO politikalarını eleştiren bir çizgide duran komünist hareketler için, bu düzenleme doğrudan bir susturma girişimi niteliğinde. Açıktan komünizm propagandası yapan KSČM’nin, Ukrayna’da savaşın temel nedenlerinden birinin NATO’nun doğuya doğru genişlemesi ve ABD’nin müdahaleci politikaları olduğunu savunması, kendini ‘Rus tehdidi altında’ hisseden sağ hükümet tarafından bir ‘bilgilendirme’ olarak mı, yoksa ‘komünist propaganda’ olarak mı tanımlanacak?

Dolayısıyla, Avrupa’da komünist sembollere yönelik yasaklar, komünizmin temsil ettiği değerler kadar, güncel siyasete de müdahale edilmeye çalışıldığını gösteriyor.

https://www.aspi.cz/products/lawText/1/68040/1/2/zakon-c-40-2009-sb-trestni-zakonik/zakon-c-40-2009-sb-trestni-zakonik?utm_source=chatgpt.com

https://www.seznamzpravy.cz/clanek/domaci-politika-poslanci-zakazali-propagaci-komunismu-jak-muze-dopadnout-na-kscm-278178 

https://www.forum24.cz/komunismus-stejne-jako-nacismus-snemovna-schvalila-navrh-na-zakaz-propagace-komunismu 

Okumaya Devam Et

Görüş

Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 3

Avatar photo

Yayınlanma

Hindistan-Pakistan çatışmasının sonuçlarını ele alan yazı dizisinin üçüncü ve son bölümü:

Kazanımlar şablonu çizmeden önce, iki anahtar sorunun açıklığa kavuşturulması gerekiyor:

  1. Acımasızca öldürmeleriyle her şeyi başlatan Pahalgam teröristleri nerede?
  2. İlk kez test edilen Genelkurmay Başkanlığı sisteminin reklamı yapıldığı gibi çalışıp çalışmadığı konusunda netlik gerekiyor.

Görevleri kim planlıyor ve ‘savaşı’ kim yürütüyordu? Entegre savunma personeli miydi yoksa Kara Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri bölgesel komuta karargahlarının Başkomutanları mı sinerji yaratıyorlardı? Çatışmaların kapsamı hava sahasıyla sınırlı olsa da bu sorunun yanıtı daha yüksek savunma örgüt yapısının reklam edildiği gibi gücü ve devam eden revizyonu için paha biçilmez bir girdi olurdu. Bir savaş zamanı potasından daha iyi bir deneyimi tekrar bulmak imkansız gibi.

Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2

Hindistan’ın Kazanımları

  1. Hindistan tek ses olarak birleşti, muhalefet hükümet ile birlikteydi. Özellikle Jammu ve Kaşmir yöneticileri ile Tüm Hindistan Müslüman Meclisi Birliği (AIMIM) Başkanı Asaduddin Owaisi’nin, Birlik hükümeti ile tek yumruk olması burada ayrıca önemli.
  2. Pakistan’ın bunu bir “savaş eylemi” olarak adlandırmasına karşın Indus Su Anlaşması hala askıda ve Hindistan, Pakistan’ın davranışına bağlı olarak yalnızca yeniden müzakere edecektir. Bu nedenle anlaşmanın uzun süre askıda kalması büyük olasılık. “Kan ve su bir arada akmaz” dedi Başbakan Modi, silahların susmasının ardından yaptığı ulusa seslenişteki zafer konuşmasında. Hindistan, Indus Su Anlaşması’nda hareket etme fırsatını kullandı ve bunu Pakistan’ın davranışına bağlı tuttu. Bu gerçekte Hindistan için politik bir hedefti —Sınır ötesi terörizmle bağlantılı Indus Su Anlaşması— terör sınır ötesinden durana kadar askıya alınacaktır. Hindistan bu fırsatı kendi büyüyen ihtiyaçları doğrultusunda projelerini tamamlamak ve yenilerini yapmak için kullanacaktır. Ki aslında zaten öncesinden de Pakistan’daki su baskısı sessizce arttı. Hindistan’ın 2016’dan beri İndus kollarına barajlar inşa ederek aşağı akıştaki akışı etkileme yeteneğini artırdığının farkında olan çok az kişi var. Bu yalnızca tarımı değil, aynı zamanda elektriği ve gıda güvenliğini de etkiliyor. Indus Nehri Pakistan’ı besliyor, ancak kaynakları ve kolları Hindistan’da bulunuyor. Pakistan’ın ekonomik ve politik açıdan en önemli iki eyaleti olan Sindh ve Punjab’dan geçiyor. 1960 yılında Hindistan ve Pakistan, her iki tarafın ne kadar su alacağını düzenleyen İndus Suları Anlaşması’nı imzaladılar. 1960 yılında Dünya Bankası’nın arabuluculuğunda imzalanan anlaşmaya göre Pakistan’ın bundan sonra Dünya Bankası da dahil olmak üzere dünya örgütlerinde protesto gösterisi yapması muhtemel. Ancak nihayetinde Hindistan’ın anlaşmayı askıya almasını ve yeni barajlar inşa etmesini yasal olarak engelleyemezler. İndus ve Jhelum önemli değil çünkü Pakistan topraklarına çok erken giriyorlar. İndus’un diğer dört kolu önemli çünkü Hindistan’ın akışlarını düzenlemesi mümkün.
  3. Bir terör saldırısına nasıl yanıt vereceği konusunda yeni bir normal belirledi: “Terör eylemlerini bir savaş eylemi olarak değerlendireceğini ve buna göre yanıt verileceğini” duyurdu. Bu, büyük askeri önlemlerin olacağı ve nükleer caydırıcılığa karşın Hindistan’ın tırmanma merdivenini tırmanacağı anlamına geliyor.
  4. İki ülke de bu çatışmada birbirlerinin ne durumda olduklarının nabzını yokladılar, ancak Pakistan’ın henüz çok yoğun olmayan bir çatışmanın üçüncü gününde nükleer sinyal vermesi, Hindistan açısından onun eksikliğinin ve savunmasızlığının bir göstergesi olarak algılandı.
  5. Hindistan aynı zamanda Pakistan’ın çatışmada kullandığı Çin silahlarını deneyimledi. Birincil rakibi Çin olduğu için bu noktada Hindistan’ın bir şeyler öğrenmesi onun için bir kazanım oldu.
  6. Bununla birlikte kendi yerel üretim savunma teçhizatının ekipmanlarının da denemesini yaptı. Çok başarılı olarak yansıtsa da mutlaka eksikliklerini tespit etmiştir. Ancak bu arada tanıtımını da yapması açısından önemli bir fırsat oluşturdu. Reklamın iyisi kötüsü olmaz neticede.
  7. Hindistan, savunma hazırlığının yetersizliğini, mevcut finansman düzeyinin yetersizliğini ve özellikle özel sektör olmak üzere yerel kapasiteyi inşa etmesi gerektiğini anladı. Maddi açıdan görece ucuz bir çatışmada operasyonel koşullarda değerli dersler öğrendi. Bu daha büyük bir çatışmaya hazırlanmasına yardımcı olacaktır.
  8. Uluslararası imaj olarak da bir kazanım söz konusu: Artık güç kullanmaya ve durumun gerektirdiği şekilde tırmanmaya istekli olduğunu gösterdi. Bu, Hindistan’ın güvenlik ortaklarına olumlu bir mesaj gönderebilir.

Son çatışmalar Pakistan’ı da Hindistan’ın siyasi liderliğinin kavrayamayacağı birçok yönden açıkça cesaretlendirdi.

Pakistan’ın Kazanımları

  1. Tüm bu olay Pakistan ulusunu, halkını ve siyasi partilerini genel olarak bir araya getirdi. Son birkaç yıldır siyasi olarak çok zor bir dönemden geçen Pakistan, Hindistan’ın saldırısı karşısında dikkate değer bir birlik gösterdi. Bu birlik ve daha büyük bir dış tehdit karşısında direnmeye dönük yeni keşfedilen istek, belki de Pakistan liderliğini yönetimde daha iyi kararlar almaya itecek ve ülkenin savunma kararlılığını daha da güçlendirecek bir şeydir.
  2. Pakistan ordusu her zamankinden daha popüler hale geldi. Son birkaç yıldır Pakistan’ın iç siyaseti, güçlü ordusunda kutuplaştırıcı bir imaj yarattı. Ancak, artık durum böyle değil. İnsanlar ve siyasi liderlikler, ülkenin egemenliğine yönelik gerçek tehditin Pakistan’ın doğu komşusu Hindistan’dan gelmesi nedeniyle silahlı kuvvetlerini güçlendirmeleri gerektiğini her zamankinden daha fazla fark ediyor. Pakistan’ın Hindistan’ın şehirlerine yönelik saldırılarına karşılık vermesi kolay değildi. Askeri liderlik olası tepkisini değerlendirirken Hindistan ülkeyi hata yapmaya zorlamak için Pakistan’ın hava sahasını insansız hava araçları ve füzelerle dolduruyordu. Pakistan’ın Hindistan’a karşı misillemesini engellemesi için bir uluslararası baskı da vardı. Pakistan bunlara karşın karşılık verdi.
  3. Pakistan Hindistan’ın yeni normaline kendi büyük misillemesi veya kendi yeni normali ile karşılık verdi ve Jammu ve Keşmir’deki Hint şehirlerini, hava üslerini, komuta merkezlerini, lojistik sahalarını ve birçok askeri sahayı hedef aldı. En önemlisi de Hindistan’ın yeni normali çerçevesinde, Hindistan’ın Keşmir’deki her terör saldırısının bundan sonra bir “savaş eylemi” olarak görüleceği duyurusu tehlikeli bir politika. Hindistan bu politikayı izleyerek dünyaya Pakistan ile sık sık savaşta olabileceğini ve ordusunun her zaman savaşa hazır olması gerektiğini söylüyor. Hindistan’ın orantılı bir misillemeyle karşılaşmadan Pakistan’a periyodik olarak saldırma modeli oluşturabileceği fikri yalnızca hatalı değil, aynı zamanda tehlikeli derecede yanıltıcı.
  4. Pakistan’ın Hindistan ile yaşadığı bu son askeri çatışmada bir diplomatik zafer elde ettiği söylenebilir. Pakistan’da, Pahalgam saldırısına ilişkin tarafsız bir soruşturma talep etmek, Hindistan’ın kışkırtmalarına karşı ölçülü olmak ve yalnızca kendini savunmak için hareket etmek gibi olgun bir şekilde olaylarla başa çıkma yaklaşımının uluslararası toplumun saygısını kazandığına dair bir his var. Daha da önemlisi, Amerika’nın bu krizdeki rolünün Hindistan’dan çok Pakistan’ı kayırdığı algısı oluştu. Örneğin, Trump, Keşmir krizini çözmek için Hindistan ve Pakistan arasında arabuluculuk yapma teklifini yineleyerek, konuyu uzun yıllar sonra küresel sahneye taşıdı. Bu, Keşmir krizinde her zaman üçüncü taraf arabuluculuğundan kaçınmaya çalışan Hindistan’ı kesinlikle zor bir duruma soktu. Trump’ın teklifi, Hindistan ile Keşmir anlaşmazlığının çözümünde üçüncü tarafların yer almasını her zaman isteyen Pakistan’ı memnun ederken Hindistan bundan hiç hoşlanmadı. Ayrıca, Trump hem Hindistan hem de Pakistan ile ticareti artırma sözü verdi. Bu, Pakistan’ın ticaret ve ekonomik durumu için rahatlama sağlayabilir. Dahası, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Hindistan ve Pakistan hükümetlerinin “tarafsız bir yerde geniş bir dizi konu hakkında görüşmelere başlamayı kabul ettiğini” duyurdu. Bu, esasen iki tarafın önümüzdeki haftalarda İndus Su Anlaşması, terörizm ve Keşmir gibi konular da dahil olmak üzere bir dizi konu hakkında diyaloğa başlayabilmesi için bir fırsat doğuruyor. Ve en önemlisi, Pakistan’ın bakış açısından, Amerika bir kez daha Pakistan’ı Hindistan ile eş tuttu. Hindistan bu statüden kurtulmak için çok çabalarken Pakistan, dünyanın kendisini bölgesel bir güç olarak görmesini ve ona uygun ağırlık vermesini istediği için Hindistan ile eşitliğe sahip olmaktan rahatsızlık duymaz.
  5. Hindistan bu kriz sırasında yalnızca Pakistan’la değil, Pakistan ve Çin’le birlikte karşı karşıya olduğunu anladı. Pakistan Hava Kuvvetleri’nin, Çin savaş uçakları ve platformlarını kullanarak Hindistan Hava Kuvvetleri’ne yaptığı misilleme, Hindistan için korkunç bir uyarı niteliği taşıdı. Pakistan’ın hava performansının küresel çapta ilgiyi üzerine çekmesi, Pakistan ve Çin ordularını birbirine daha da yakınlaştırabilir ve Pakistan’ın boşlukları doldurmasına yardımcı olabilir. Dahası, Hindistan ve Pakistan’ın periyodik çatışmaları Çin’in çok umursayacağı bir şey olmasa da Çin’in Hindistan ile doğrudan bir çatışmaya girmeden Hindistan askeri ve karar alma kapasitelerini görmesini ve öğrenmesini sağlar. Hindistan için bu bir aksilikten başka bir şey değil. Ve en önemlisi, Hindistan-Pakistan gerginliği belirli bir eşiğin altında kaldığı ve ikisinin eş tutulması veya aynı bağlamda tutulması devam ettiği sürece Çin’in nüfuzu ve fırsatı var. Bunun nedeni, Pakistan’dan gelen güvenlik tehdidiyle başa çıkmakla ilgilenen veya kaynaklarını ve sermayesini Batı sınırına yönlendiren bir Hindistan’ın Çin tehdidinden uzaklaşmış bir Hindistan olmasıdır. Hindistan için bu tehdit yalnızca kuzey ve doğu sınırlarında değil, aynı zamanda Hint Okyanusu bölgesinde de bulunuyor ve Hindistan’ın odak noktasını kıtasal sahnede sınırlayıp deniz alanından uzaklaştırır. Bu nedenle düşük düzeyde yerel bir çatışma Çin’in bakış açısından olumsuz bir sonuç değil. Çin için zorluk, ekonomik ve güvenlik çıkarlarını etkileyen tam ölçekli bir savaşa tırmanmadır. Sonuç olarak Çin’deki kamuoyunun Hindistan üzerindeki baskıyı canlı tutmak için eşiğin altındaki yöntemleri desteklediğini gördük. Ve bu yöntemlerin çoğu büyük ölçüde anlatısal değer taşıyor ve Çin’in Hindistan-Pakistan ilişkilerine derinlemesine dahil olma konusundaki isteksizliğini gösteriyordu. Zaten Çin gerçekten BRICS, alternatif ödeme sistemleri veya dolar dışı rezerv stratejisi aracılığıyla ABD öncülüğündeki finansal ve ticari mimariye bir alternatif inşa etmek istiyorsa Hindistan’a ihtiyacı var. Hindistan olmadan, küresel ticareti Amerikan hegemonyasından kurtarmaya veya para düzenini yeniden yönlendirmeye yönelik herhangi bir girişim güvenilirlik ve ölçekten yoksun kalacaktır. Rusya bunu anlıyor. Çin de anlıyor. Bu yüzden tam bir kopuşu göze alamaz. Ama Hindistan’ın yükselişinin itirazsız ilerlemesine de izin veremez. Saldıramaz da benimseyemez de görmezden gelemez de… Yani Çin için bir şeyler yapmak da risklidir, hiçbir şey yapmamak da risklidir… Ancak Çin, Hindistan-Pakistan ihtilafları konusunda yaptığı çok temkinli açıklamalarla Pakistan’a verdiği gerçek askeri desteği genellikle örtbas ediyor. Yaptığı açıklamalar genellikle kısa, genel ve tarafsız. Hindistan’ı zayıflatmak ve Hindistan’ın güçlerini Pakistan cephesine yoğunlaştırmak her zaman Çin’in işine gelir.

Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 1

Çin faktörü

Bugün Hindistan’ın hem doğu sınırı yani Çin sınırı Fiili Kontrol Hattı hem de batı sınırı yani Pakistan sınırı Kontrol Hattı aktif sıcak noktalardır; Hindistan silahlı kuvvetlerinin uzun zamandır tanık olmadığı vahim bir güvenlik durumu. Hindistan’a, her iki alanda da yanıt verme kabiliyetini tehlikeye atacak şekilde asker ve silah sistemleri konuşlandırmasını optimize etme stratejik zorunluluğunu dayatıyor. Bu arada belirtelim: Pakistan ile Çin arasındaki ilişki bir ittifak değil, bir ortaklıktır; çok güçlü, geniş ve derin bir ortaklık, Pakistan’ın Çin’e tek taraflı bağımlılığına dayanan bir ortaklık ama yine de bir ortaklıktır, bir ittifak değildir. Çin henüz NATO’nun eşdeğerini kurmadı; bu, savaş zamanlarında birbirlerine yardım garantisi veren ve güvenlik konularında yerleşik, resmi yapılar içinde işbirliği yapan bir devletler grubudur. Ne Şanghay İşbirliği Örgütü ne de BRICS gibi gevşek bir yapılanma böyle bir ittifaktır. Her iki sistemin de Hindistan’ı kapsadığını hatırlayalım. Hiçbir şekilde Hindistan’a yöneltilemez. Elbette bu, böyle bir yapının -bir tür Çin NATO’sunun- bir gün ortaya çıkmayacağı anlamına gelmiyor; ancak şimdilik Çin’in, Pakistan’ın Hindistan güçleriyle çatışmasına yardım etme zorunluluğu yok.

Bugün için bu bir kaygı kaynağı olmasa dahi Hindistan’ın Çin ve Pakistan ile paralel bir savaşa girmesi senaryosu kesinlikle dikkate alınması gereken bir durum ancak aynı zamanda Hindistan’ın en az hazırlıklı olduğu senaryo; örneğin, savaş uçaklarının sayısı açısından. Bu arada Çin de zaten buna hazır değil. Üç ülkenin de nükleer silahları var. Ve Çin üçü arasında (ekonomik, askeri ve teknolojik olarak) en güçlüsü olmasına karşın, Çin’in diğer cephelerde de zorlukları var. Bunların başında Amerika ile artan rekabet ve Tayvan meselesine odaklanılması geliyor. Çin’in Pakistan’a silah satması gibi, ABD de Hindistan’a giderek daha fazla silah satıyor. Birkaç yıldır Amerikan istihbaratının, Çin güçlerinin Himalayalar’daki hareketlerine ilişkin istihbarat bilgilerini Hindistan ile paylaştığı yönünde spekülasyonlar var. Çin’in herhangi bir Hindistan-Pakistan çatışmasına doğrudan müdahil olması, Amerika’dan bir tepki gelmesine ve küresel çapta bir domino etkisi yaratmasına neden olabilir. Çin’in de aynı şekilde düşünüp düşünmediğini elbette bilmiyoruz ancak kesinlikle ihtiyatlı davranıyor. Son aylarda, en azından geçen yıl ekimden bu yana, Çin, Hindistan ile ilişkileri yatıştırmak isteyen taraf olarak görülüyor. Dolayısıyla şimdilik Hindistan için en kötü senaryo olan çifte savaş ihtimali, tamamen gerçek dışı olmasa da pek olası görünmüyor. Ama Pakistan’ı yıllardır silahlandırıyor. Herhangi bir Hindistan-Pakistan çatışmasında en azından Pakistan’a silah ve yedek parça gönderebilir, yeni silahları yıldırım hızıyla satabilir veya hediye edebilir, yeni bir kredi verebilir, hatta belki Pakistan güçleriyle bilgi (istihbarat, uydu, vb.) paylaşabilir. Çin’in bundan elde edeceği kazanç ise çok açık: Hindistan ile çatışma riski olmadan Hindistan’ı zayıflatmak…

Hindistan, 1,4 milyon askeri, uçak gemileri ve ekonomik gücüyle üstün gelirken Pakistan ise 650 binlik ordu gücü, modernize hava kuvvetleri ve Çin ve Türk jetleri gibi desteklerle dirençli. Hindistan’da 160, Pakistan’da 170 savaş başlığı var ve iki tarafın nükleer cephaneliği topyekun savaşı imkansızlaştırıyor olabilir AMA BU, görece küçük büyük çatışmalara veya vekalet savaşlarına engel değil…

Okumaya Devam Et

Görüş

Küresel enerji ve ticarette Orta Asya’nın yükselen rolü

Yayınlanma

Orta Asya’nın stratejik rolüne odaklanan Astana Uluslararası Forumu aralarında Kazakistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Roman Vassilenko ve Afganistan’ın Kazakistan’a atadığı Maslahatgüzar Muhammed Rehman Rahmani Harici’ye açıklamalarda bulundu.

Nikola Mikovic, gazeteci-yazar

Orta Asya’nın zengin enerji kaynakları ve stratejik olarak önemli konumu, onu büyük dünya güçleri için ilgi odağı haline getiriyor. Geleneksel olarak Rusya’nın jeopolitik etkisi altındaki bu bölgede, Çin, Avrupa Birliği ve kısmen de Amerika Birleşik Devletleri varlıklarını artırmaya çalışırken, dünyanın dört bir yanındaki küçük ve orta ölçekli ülkeler de Orta Asya devletleriyle daha yakın ilişkiler geliştirmeyi hedefliyor.

Moskova’nın Ukrayna’daki savaşla meşgul olması, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan’da diğer aktörlerin nüfuzlarını artırmaları için bir kapı araladı. Sonuç olarak, 2024 yılında Çin’in Orta Asya ile toplam ticaret hacmi 94,8 milyar dolara ulaştı. Aynı zamanda, bölgenin en büyük ülkesi olan Kazakistan’ın ana ticaret ortağı olarak Rusya’yı geride bıraktı.

Öte yandan Avrupa Birliği, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin (BRI) AB versiyonu olan Global Gateway projesi ve Orta Asya devletleriyle düzenli zirveler aracılığıyla, bu enerji zengini bölgede varlığını güvence altına almaya çalışıyor. Trump yönetiminin bu medya kuruluşuna verdiği hibeleri durdurmasının ardından Radio Free Europe’u (Orta Asya’da yaygın olarak Radio Azattyq olarak bilinir) ayakta tutmak için acil fon sağlama kararı, Brüksel’in yerel halkın gönlünü ve aklını kazanma konusunda ciddi olduğunu açıkça gösteriyor.

Bireysel AB üyeleri de bölgeyle daha güçlü ilişkiler kurma konusundaki isteklerini ortaya koyuyor. En iyi örnek, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin 30 Mayıs’ta Kazak başkentinde düzenlenen Astana Uluslararası Forumu’na (AIF) katılmasıdır. Bu iki günlük etkinlikte, iklim değişikliği, enerji güvenliği ve sürdürülebilirlik gibi genişletilmiş bir gündem çerçevesinde dünyanın dört bir yanından siyasi ve iş dünyası liderleri bir araya geldi. Meloni ayrıca, Özbekistan’dan gelerek Başkan Şevket Mirziyoyev ile görüştükten sonra Astana’da düzenlenen ilk Orta Asya–İtalya zirvesine de katıldı.

Meloni, AIF’te yaptığı konuşmada, İngiliz siyasal coğrafyacı Halford Mackinder’ı alıntılayarak, Orta Asya’nın dünyanın kaderinin döndüğü “kilit noktalar”dan biri olduğunu söyledi. Mackinder, Orta Asya’yı temel parça olarak içeren Heartland Teorisi ile bilinir; bu teoriye göre Heartland’ın kontrolü, tüm Avrasya kıtasının kontrolünü sağlar. Bu nedenle, İtalya ve diğer AB üyelerinin enerji zengini bu bölgede kendilerine bir dayanak noktası oluşturmaya çalışmaları sürpriz değildir.

Ancak Avrupa Birliği ve Çin dışında, diğer aktörler de Orta Asya’da pay sahibi olmaya çalışıyor. Türkiye gibi büyük oyuncular bölgede en azından bazı jeopolitik hedeflerine ulaşmayı amaçlarken, Afganistan gibi ülkeler Orta Asya devletlerini ekonomik zorluklarını aşmada potansiyel ortaklar olarak görüyor.

Afganistan İslam Emirliği’nin Kazakistan’a atadığı Maslahatgüzar Muhammed Rehman Rahmani, Harici’ye verdiği demeçte, “Son birkaç yılda, bölgenin en büyük ekonomisi olan Kazakistan’la iyi ilişkiler kurmayı başardık ve şimdi iki ülke arasındaki ekonomik bağları güçlendirmeyi umuyoruz,” dedi.

Taliban’ın Sanayi ve Ticaret Bakan Vekili Nuruddin Azizi ise Astana Uluslararası Forumu’nun oturumlarından birinde yaptığı konuşmada, savaş yorgunu Afganistan’da yol ve demiryolu altyapısının inşası konusunda Kazakistan’ın yardımını beklediklerini ifade etti. Astana’nın, Afganistan’ı Güney Asya pazarlarına ihracat için önemli bir geçiş ülkesi olarak gördüğü sır değil; bu nedenle genellikle “İmparatorluklar Mezarlığı” olarak anılan ülkede konumunu güçlendirmeyi hedefliyor.

Kazakistan’ın 2024 yılında Taliban’ı terör örgütleri listesinden çıkarması, Astana’nın savaş sonrası Afganistan’ın yeniden inşasında potansiyel rol oynamasının önünü açtı. Taliban yönetimindeki ülkedeki varlığı, Kazakistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Roman Vassilenko’nun “dengeli, yapıcı ve pragmatik dış politika” olarak tanımladığı çizgiyle de örtüşmektedir.

Vassilenko, Harici’ye verdiği demeçte, “Dünyada hiçbir ülkeyle gergin ilişkimiz yok ve uluslararası barışa, güvenliğe ve istikrara katkı sağlamayı amaçlıyoruz,” dedi ve Kazakistan’a yapılan doğrudan yabancı yatırımın ülkenin dış politika önceliklerini yansıttığını vurguladı.

Ancak Astana, Afganistan ile ticaret hacmini 3 milyar dolara çıkarma hedefini başarırsa, Taliban yönetimindeki ülkenin Orta Asya’daki ana ekonomik ortağı haline gelebilir. Bu yaklaşım, büyük küresel güçlerin Kazakistan’da nüfuzlarını genişletme yarışında, Astana’nın Afganistan’la ilişkilerini jeoekonomik hedeflerinin en azından bir kısmını ilerletmek için kullanabileceğini gösteriyor.

Eş zamanlı olarak, yaklaşık 20 milyon nüfusa sahip petrol zengini ülke, şu anda Kazak petrol gelirlerinin yüzde 98’ini kontrol eden yabancı enerji şirketlerine karşı kendi konumunu güçlendirmeyi de şüphesiz hedefleyecek. Orta Asya’da faaliyet gösteren büyük yabancı güçlerin, bu bölgedeki diğer devletlerle benzer düzenlemeler yapmayı hedefledikleri açık; zira bu, onların bölgenin kritik minerallerinden, petrol, gaz ve su kaynaklarından tam anlamıyla faydalanmalarını sağlayacaktır.

Ancak Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan, Arap petrol zengini devletlerin yaptığı gibi, yabancı enerji şirketleriyle devletin gelirlerin çoğunu kontrol ettiği enerji ortaklıkları kurma gücüne sahip olacak mı? Orta Asya ülkeleri açısından, böyle bir hedef enerji politikalarının en öncelikli konularından biri olmalıdır.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English