Bizi Takip Edin

AMERİKA

Trump yanlısı düşünce kuruluşu, ‘Önce Amerika’ dış siyasetini açıkladı

Yayınlanma

Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın kasım ayında tekrar kazanması halinde ikinci bir Trump yönetimi için zemin hazırlamaya çalışan bir düşünce kuruluşu, “Önce Amerika” adı verilen ulusal güvenlik siyasetini detaylandırmayı amaçlayan, An America First Approach to U.S. National Security [ABD Ulusal Güvenliğine Önce Amerika Yaklaşımı] başlıklı yeni bir kitap yayımladı.

Kitap, aralarında ABD ticaret temsilcisi olarak görev yapan Robert Lighthizer, Florida Cumhuriyetçisi ve eski Yeşil Bereli Temsilciler Meclisi üyesi Michael Waltz ve Trump’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’nde özel kalem müdürü olarak görev yapan Fred Fleitz gibi eski Trump danışmanları tarafından yazıldı.

Bu isimlerin hepsinin, Trump’ın Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerini kazanması halinde üst düzey pozisyonlar için seçileceği konuşuluyor.

Düşünce kuruluşları ‘Trump’ın 2016’daki hatalarından kaçınması’ için çalışıyor

Kitap, America First Policy Institute (Önce Amerika Politika Enstitüsü – AFPI) isimli düşünce kuruluşu tarafından hazırlandı. Associated Press’e göre bu grup, bir başka Trump yanlısı think-tank Heritage Foundation’ın hazırladığı “Project 2025” gibi, Trump’ın Beyaz Saray’a büyük ölçüde hazırlıksız girdiği 2016’daki hatalardan kaçınmasına yardımcı olmaya çalışıyor.

Kitapta, Ukrayna’ya gelecekte yapılacak askeri yardımların bu ülkenin Rusya ile barış görüşmelerine katılması koşuluna bağlanması; Çin vatandaşlarının ABD hükümet binalarının 50 mil (yaklaşık 80 km) yarıçapı içinde mülk satın almalarının yasaklanması; ulusal güvenlik sektörünün Donald Trump’ın yardımcıları ile doldurulması gibi öneriler yer alıyor.

Enstitü, aynı zamanda onlarca başkanlık emri taslağı üzerinde çalışıyor ve gelecekteki siyasi atamalar için bir eğitim programı geliştiriyor. Heritage Foundation ise kapsamlı bir personel veritabanı oluşturuyor ve kendi politika kılavuzlarını hazırlıyor.

Kitabın yazarları Trump ile temas halinde

Her iki grup da Trump’ın seçim kampanyasından bağımsız olduklarını vurguluyor ve Trump’ın desteklediği tek politikanın adayın kendisinin ifade ettiği politikalar olduğunda ısrar ediyor.

Bununla birlikte kitabın editörü Fred Fleitz, kendisinin ve bir süre Trump’ın ulusal güvenlik danışman vekili olarak görev yapan ve kitabın bazı bölümlerini yazan emekli Korgeneral Keith Kellogg’un eski başkanla sık sık temas halinde olduklarını, geri bildirim istediklerini ve Ukrayna gibi konuları uzun uzun tartıştıklarını belirtti.

“Umarız bunlar onun da düşündüğü şeylerdir. Onun adına konuşmuyoruz ama onaylayacağını düşünüyorum,” diyen Fleitz, daha önce Ulusal Güvenlik Konseyi’nin özel kalem müdürü olarak görev yapmıştı.

Fleitz, kitabın ulusal güvenliğe yönelik “Önce Amerika yaklaşımı için entelektüel bir temel oluşturacak” ve “kullanımı kolay” bir rehber kitap olmasını umduğunu söyledi.

Kellogg ise, “Bu büyük bir strateji. Önce politikalarla başlamazsınız. Önce stratejilerle başlarsınız. Ve biz de bunu yaptık,” diye ekledi.

‘Küreselci’ stratejilere eleştiriler

Kitap, Amerika’nın “ulusal çıkarları” pahasına müdahaleci ve “küreselci” bir yaklaşımı benimsemekle suçladığı dış politika kurumu nedeniyle, ABD ulusal güvenliğinin mevcut gidişatını bir başarısızlık olarak nitelendiriyor.

Kitap, gelecekteki bir Trump yönetiminin Ukrayna savaşı gibi dış politika konularına nasıl yaklaşabileceğine dair bazı öncüller sunuyor.

Trump, seçilmesi halinde ocak ayındaki Göreve Başlama Gününden önce bu sorunu çözeceğini söylemişti.

Kitabın savaşla ilgili bölümünde çatışmanın nasıl sona erdirileceğinden çok nasıl geliştiği tartışılıyor. Fakat ABD’nin gelecekteki askeri yardımlarını Ukrayna’nın Rusya ile barış görüşmelerine katılması koşuluna bağlaması gerektiğini söylüyor.

‘Barış’ tesis edilince Ukrayna’yı silahlandırmaya devam

Ukrayna ordusunun zaman içinde zemin kaybedeceğini öngören rapor, ABD’nin “Ukrayna’nın eninde sonunda kazanmakta zorlanacağı bir çıkmaza silah göndermeye” devam etmemesini tavsiye ediyor.

Fakat bir barış anlaşması olduğunda, ABD’nin Rusya’ya karşı caydırıcı bir unsur olarak Ukrayna’yı silahlandırmaya devam edeceği belirtiliyor.

Yazarlar, Ukrayna’dan “tüm topraklarını geri alma hedefinden vazgeçmesinin istenmeyeceği” ama “bunun gelecekte diplomatik bir atılım gerektireceği ve muhtemelen (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin görevden ayrılmadan önce gerçekleşmeyeceği anlayışıyla” diplomasiyi kabul edeceği bir çerçeveyi öne sürüyor.

Kitap, Ukraynalıların “topraklarının tamamını geri vermeyen ya da en azından şimdilik Rusya’yı Ukrayna’da yarattığı katliamdan sorumlu tutmayan müzakere edilmiş bir barışı kabul etmekte zorlanacaklarını” da kabul ediyor.

Bununla birlikte yazarlar, Donald Trump’ın 2023’te CNN’de söylediği “Herkesin ölmeyi bırakmasını istiyorum,” sözlerine katıldıklarını beyan ediyor ve “Bu iyi bir ilk adımdır,” diyor.

Ukrayna için ‘ikili güvenlik savunmasına odaklanmış’ bir mimari

Kitap savaş için Başkan Joe Biden’ı suçluyor ve Trump’ın, kendisi görevde olsaydı “Putin’in Ukrayna’yı asla işgal etmeyeceği” iddiasını tekrarlıyor.

Kitabın bu iddiayı savunmak için öne sürdüğü ana argüman ise Putin’in “Trump’ı güçlü ve kararlı gördüğü.”

Kitap, ileriye dönük olarak, Biden ve diğer NATO liderlerinin Ukrayna’nın NATO üyeliğini uzun bir süre için ertelemeyi teklif etmeleri halinde, Putin’in barış görüşmelerine katılmaya ikna edilebileceğini öne sürüyor.

Bunun yerine ABD’nin “Ukrayna’nın savunması için ikili güvenlik savunmasına odaklanan uzun vadeli bir güvenlik mimarisi” kurması öneriliyor.

Ayrıca Ukrayna’nın yeniden inşası için Rusya’nın enerji satışlarına vergi konulması çağrısında bulunuyor.

Öte yandan kitaba göre, Ukrayna’daki savaşın uzaması, düşünce kuruluşunun yeni bir “Amerikan karşıtı eksen” olarak adlandırdığı Rusya, Çin, İran ve Kore Demokratik Cumhuriyeti arasındaki ittifakı derinleştirme riski taşıyor.

Çin ‘en ivedi ulusal güvenlik tehdidi’

Yazarlar kitapta, “Ukrayna’daki savaş ne kadar ciddi olursa olsun, ülkemize yönelik en büyük ulusal güvenlik tehdidi değildir. Bu tehdit Çin’dir,” diye yazıyor.

Kitap Çin’i, ABD’yi dünyanın önde gelen gücü olmaktan çıkarmaya hevesli, ülkenin “en ivedi ulusal güvenlik tehdidi” olarak tanımlıyor. Yazarlar, Pekin’in politikalarını “Amerikan yaşamıyla büyük ölçüde ilgisiz” hale getirmek amacıyla, hem Trump yıllarının hem de Biden yönetiminin yaklaşımlarını temel alan “şahin bir politika” öneriyor.

Çin’le ilgili ekonomik kaygıları ulusal güvenlik kaygılarının üzerine çıkaran kitap, Amerikan şirketlerinin Çin’de engellendiği gibi Pekin’in de ABD pazarlarına erişimini engelleyecek karşılıklı bir yaklaşım öneriyor.

Kitap ayrıca ABD’nin düşmanlarının, özellikle de Çin’in sahip olduğu siber ve teknoloji şirketlerinin hassas bilgileri toplamadıklarından emin olmak için daha titiz bir şekilde taranmasını öneriyor.

Ayrıca Çin vatandaşlarının herhangi bir ABD devlet mülkünün 50 mil (80 km) yarıçapında mülk satın almalarının yasaklanmasını tavsiye ediyor.

AFPI, ABD eyaletleriyle birlikte çalışarak tarım arazilerinde yabancı mülkiyetin yasaklanmasına yönelik yasalar çıkarılmasını sağlıyor. Şimdiye kadar Arizona, Florida, Mississippi, Montana, Kuzey ve Güney Dakota, Tennessee, Virginia ve Utah gibi eyaletlerde bu tür yasalar çıkarıldı.

Bunun yanı sıra, ABD’de eğitim görmek isteyen Çinli öğrencilere vize kısıtlamaları getirilmesini ve veri gizliliğine ilişkin endişeler nedeniyle TikTok ve diğer Çin uygulamalarının yasaklanmasını talep ediyor.

Bununla birlikte Trump, TikTok’un satışını zorlayacak ya da ABD erişimini engelleyecek bir yasaya karşı olduğunu açıklamıştı. Trump, geçen hafta sosyal medya uygulaması TikTok’un yasaklanması önerisi nedeniyle Biden’a yönelik eleştirilerini artırarak, mevcut başkanın “Facebook’taki arkadaşlarının daha zengin ve daha baskın olmasına yardımcı olmak” için yasağı desteklediğini iddia etti.

Amerikan yatırımları Halk Kurtuluş Ordusu’nu güçlendiriyor

Waltz kitabın bir bölümünde, “Önce Amerika yönetimi altında, ABD askeri gücünü, siyasi, ekonomik ve askeri gücün tüm yelpazesini kullanarak, Çin’in eş düzeydeki tehdidini caydırmaya odaklamalıdır” diye yazıyor.

Kitap, ABD’nin Çin’i küresel sahnede sorumlu bir ortağa dönüştürmek için onlarca yıldır sürdürdüğü çabaların “kendi kendini yok eden bir politika” olduğunu iddia ediyor.

Yazarlar, Çin’deki Amerikan yatırımlarının Pekin’in yüksek teknoloji projelerine likidite sağladığını ve bu projelerin askeri-sivil kaynaşmasını güçlendirerek Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nu güçlendirdiğini ileri sürüyor.

Çin’e karşı gümrük vergilerine devam 

Kitap, Trump yönetimi sırasında Çin’e uygulanan tüm gümrük vergilerinin sürdürülmesi çağrısında bulunurken, ABD’yi “yalnızca Amerikalı işçilere, müttefiklerimize ya da Amerika kıtasındaki dost komşularımıza dayanan” tedarik zincirleri geliştirmeye davet etti.

Biden yönetimine yapay zeka gibi hassas Çin sektörlerine ABD yatırımlarını kısıtladığı için teşekkür eden yazarlar, Çin Komünist Partisi ile ilişkili kuruluşlarla Amerikan yatırım bağlarını koparmak için daha fazla önlem alınması çağrısında bulundu.

Tayvan’ın ‘savunması’ öncelikli, Japonya ile ortaklık kritik

ABD’de Tayvan’a yönelik olası bir Çin müdahalesinde verielcek tepki tartışılırken, kitabın yazarları bu konuya da değiniyor.

Kitap, “adanın savunulması gerektiğini” açık bir şekilde belirtiyor. Yazarlar, Tayvan’ın güvenliğinin korunmasının ABD’nin hem ekonomik hem de ulusal güvenlik çıkarlarına uygun olduğunu savunuyor. 

Fakat yazarlar ABD’nin müttefiklerinden daha fazlasını talep etmesi konusunda ısrarcı.

Kitapta, “Müttefik ülkelerin kendi yöntemleriyle katkıda bulunmalarına izin verilirse, ABD üzerindeki stratejik yükü önemli ölçüde azaltabilirler,” deniyor.

ABD-Japonya ittifakının başarılı “Önce Amerika” dış politikası için “standardı belirlediğini” yazan yazarlar, Tokyo’nun savunma harcamalarını artırma ve stand-off füzeleri edinme kararını övüyor. 

ABD, Japonya, Hindistan ve Avustralya arasında dört yönlü gayrı resmi bir ortaklık olan Quad ile ilgili olarak yazarlar, Çin’in yükselişine karşı koymak için “daha yakın bir askeri entegrasyonu” teşvik ediyorlar.

İsrail’e askeri desteği artırma çağrısı

Trump’ın ‘antisemitizmi izlemek ve bununla mücadele etmekle’ görevli eski Dışişleri Bakanı yardımcısı Ellie Cohanim, “Önce Amerika” stratejisinin İsrail ordusu için ne anlama geldiğini açıkladı.

Cohanim, ABD’nin İsrail’e 25 adet Lockheed Martin F-35, bir adet Boeing F-15 EX ve bir adet Apache E saldırı helikopteri filosu göndermesi gerektiğini yazdı.

Cohanim, ABD’nin İsrail’e verdiği milyarlarca dolarlık askeri fonun bir kısmını İsrail’in kendi ülkesinde harcayabilmesi için İsrail para birimi cinsinden vermesi ve Washington’un Arap devletlerini, İsrail’in Filistinlilerle siyasi görüşmeleri rafa kaldırmasını kabul etmeleri için zorlaması ve “Filistin halkının süresiz olarak zorunlu radikallikten arındırılmaya” tabi tutulması gerektiğini yazdı.

Cohanim’e göre “Ortadoğu barışı, ancak Amerikan gücünün yeniden ortaya konulmasıyla sağlanacak.”

AMERİKA

New York Belediye Başkanı Adams hakkında iddianame hazırlandı

Yayınlanma

New York Belediye Başkanı Eric Adams, Türk hükümet yetkilileri ve diğer zengin yabancı bağışçılardan nakit para ve lüks seyahat elde ettiği iddiasıyla dolandırıcılık ve rüşvetle suçlanıyor.

Perşembe günü Manhattan federal mahkemesinde açıklanan bir iddianamede Adams, “2021 belediye başkanlığı kampanyasına yasadışı kampanya katkılarının yanı sıra diğer değerli şeyler” istemek ve “aldığı yasadışı faydalar karşılığında elverişli muamele” sağlamakla suçlanıyor.

Suçlamalar, Adams yönetiminin üst düzey üyelerinin bir dizi istifasına neden olan aylarca süren bir yolsuzluk soruşturmasının ardından geldi.

Financial Times’a (FT) göre modern tarihte görevdeki bir New York belediye başkanına karşı açılan ilk ceza davası olan bu suçlamalar, eski bir polis şefi olan Adams’ın bir zamanlar yükselen bir yıldız olarak görüldüğü ABD’nin en büyük kentinde şok etkisi yarattı.

Suçlu bulunması halinde 64 yaşındaki belediye başkanı uzun bir hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilir.

Türkevi’nin açılışını Erdoğan’ın ziyaretine yetiştirmek için yolsuzluk yaptı iddiası

Suçlamaları yönelten New York Güney Bölgesi ABD Savcısı Damian Williams, Adams’ın “bu katkıların nüfuz satın alma girişimleri olduğunu bilmesine rağmen” çok sayıda rüşvet kabul ettiğini söyledi.

Savcı, Adams’ın Türk Hava Yolları’nda (THY) business class uçuşlar ve Four Seasons gibi lüks otellerde konaklamalar gibi 100.000 dolardan fazla değerdeki “avantaları” açıklamadığını iddia etti.

“Yıllar boyunca kamuoyunu karanlıkta bıraktı,” diyen Williams, Adams’ın yakın zamanda yeniden seçim kampanyasını desteklemek için “bu yozlaşmış ilişkileri yeniden alevlendirdiğini” de sözlerine ekledi.

İddianamede Adams, Türk şahsiyetlerden yasadışı katkılar kabul edip bunların gerçek kaynağını gizledikten sonra şehirden 10 milyon dolardan fazla kampanya bağışı almakla suçlanıyor.

Adams’ın 2021 yılında, Manhattan’daki bir gökdelende yer alan yeni Türkevi’nin, bina müfettişler tarafından güvensiz bulunmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyareti sırasında açılmasına onay vermesi için New York itfaiyesine baskı yaparak Türk yetkililere “iyilik yaptığı” iddia ediliyor.

“Seçildiğim zaman ilk Türk belediye başkanına sahip olacaksınız”

Adams’ın Türkiye’ye yönelik ilgisi daha önce de biliniyordu.

New Yorker‘ın aktardığına göre Adams, bir keresinde bir Türk Amerikan iş dünyası haber sitesine, “Ben seçildiğimde ilk Türk Belediye Başkanınız olacak. Türk toplumu beni gerçekten destekledi ve benim için birçok bağış kampanyası düzenledi. Sahip oldukları önemli miktardaki dolar için son derece minnettarım,” demişti.

İddianameye göre, Adams’ın başkanlığı kazanmasının ertesi günü, kampanyasına katkıda bulunan bir Türk işadamı bir diğerine mesaj atarak, “Gidip Ankara’daki büyüklerimizle bunu ülkemiz lobisi için nasıl avantaja dönüştürebileceğimizi konuşacağım,” dedi.

Adams: Yasalara uyuyorum, sabırlı olun

Adams, belediye başkanlığı resmi konutu Gracie Mansion’ın dışında düzenlediği basın toplantısında New Yorklulara “herhangi bir yargıya varmadan önce savunmasını dinlemeleri” çağrısında bulundu ve görevde kalacağına söz verdi.

Adams, “Kendimi savunmak ve bu şehrin insanlarını savunmak için sabırsızlanıyorum. Kampanya kurallarına ve yasalara uyuyorum,” diye ekledi.

Görevde bulunduğu süre, kayırmacılık suçlamalarının yanı sıra, yönetiminin güney sınırından gelen göçmenlere gelişigüzel muamele ettiğine dair artan eleştirilerle geçti.

Geçtiğimiz yıl, 25 yaşındaki kampanya bağışçısı Brianna Suggs’ın Brooklyn’deki evine, Türk devletinden gelen bağışlarla ilgili bir soruşturma kapsamında baskın düzenlenmişti.

Daha önce başkanın telefonuna ve bilgisayarına el konmuştu

Adams kısa bir süre sonra FBI ajanları tarafından sokakta durdurulmuş ve başkanın telefonuna ve dizüstü bilgisayarına el konulmuştu.

Bunu, belediye başkanının birinci yardımcısı ve kamu güvenliğinden sorumlu başkan yardımcısını da hedef alan bir dizi başka baskın izledi.

Bu ay, telefonuna kolluk kuvvetleri tarafından el konulduğu bildirilen New York polis komiseri Edward Caban, “son gelişmeler etrafındaki gürültünün” çalışmasını imkansız hale getirdiğini söyleyerek istifa etti. 

Caban’ın yerine geçici olarak atanan kişinin evi de müfettişler tarafından arandı.

Bu arada Belediye, üst düzey avukatlarından birinin istifası ve New York’un devlet okulları sisteminden sorumlu olan ve telefonlarına da el konulan David Banks’in beklenmedik emekliliğiyle de sarsıldı.

Demokratlardan Adams’a istifa çağrısı

Aralarında çarşamba günü “Belediye Başkanı Adams’ın New York’u yönetmeye nasıl devam edebileceğini anlayamadığını” söyleyen New York Temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez’in de bulunduğu giderek artan sayıda önde gelen Demokrat Adams’ın istifasını istiyor.

New York’ta bir bölgeyi temsil eden Demokrat Temsilciler Meclisi Lideri Hakeem Jeffries ise, Adams’ın “masumiyet karinesine hakkı olduğunu” ve kaderine “Belediye Başkanının meslektaşlarından oluşan bir jürinin” karar vermesi gerektiğini söyledi.

Perşembe günü gazeteciler tarafından Adams’ın istifa etmesi gerekip gerekmediği sorulduğunda ABD Başkanı Joe Biden, “Bilmiyorum,” yanıtını verdi.

Musk ve Trump’tan Adams’a beklenmedik destek

Öte yandan Adams beklenmedik bir müttefik de buldu.

Biden yönetimi altında siyasi kovuşturmanın kurbanı olduğunu iddia eden eski ABD başkanı Cumhuriyetçi Donald Trump perşembe günü düzenlediği basın toplantısında Adams’la ilgili bir soruya cevaben, “Adalet Bakanlığı ve FBI’ı daha önce hiç görülmemiş düzeyde kullanan insanlarımız var. Bu yüzden ona şans diliyorum,” dedi.

“Ne yaptıklarına bakarsanız, bunların kirli oyuncular olduğunu görürsünüz. Bunlar kötü insanlar,” diyen Trump, iddianameden haberdar olmadığını da kabul etti.

Popüler bir sağcı X hesabının iddianameyi Adams’ın geçen yıl göçmen akınından şikayet etmesine bağlamasının ardından Elon Musk ise, Adams’a “bundan sonra ‘Demokrat’ Parti tarafından çenesini kapatmasının söylendiği” yanıtını verdi.

New York Post gazetesi Adams’ın suçlanmasını “göçmen krizi konusunda Beyaz Saray’la girdiği mücadele” ile yan yana getiren imalı bir yazı yayınladı.

Fox News sunucusu Ainsley Earhardt ise, “Biden ailesine, Beyaz Saray’a, bu yönetime ya da üst düzey Demokratlara uymazsanız hayatınız mahvolabilir gibi görünüyor,” dedi.

Tablet: Yahudiler Adams’a sahip çıkmalı

Tablet Magazine’de İsrail doğumlu Liel Leibovitz imzasıyla yayınlanan bir makalede ise Amerikan Yahudilerinin Adams’a sahip çıkması gerektiği savunuldu.

Türklerin yanı sıra AIPAC, ADL ya da Bnai Brith’i destekleyen Siyonist Yahudilerin Adams’a bağış yaptığını kaydeden Leibovitz, bu bağışların suç sayılması halinde “Batı Şeria’daki bir yeşivada okuyan yeğeni olanlar bir yana, gözden düşmüş siyasi aktörler tarafından yapılan küçük ölçekli bağışlar”ın da suç sayılacağını öne sürdü.

İddianameyi “Adams dehşet gösterisi” olarak nitelendiren yazar, bunun devamında “yasa koyuculara İsrail’e bilgi toplama gezileri düzenleyerek ‘rüşvet verdikleri’ ve böylece İsrail hükümetinin bir kolu gibi hareket ettikleri gerekçesiyle büyük bir Yahudi kuruluşunun soruşturulmasının” geleceğini ve bunun da “Yahudi lobisi” ile bağlantılı her şeyi “siyasi olarak radyoaktif hale getireceğini” öne sürdü.

Leibovitz, yazısını şöyle bitirdi:

“Hukuk savaşının silahlarının Yahudilere çevrildiğini görmek istemediğim için; siyasi düşmanları kovuşturan ve dalkavukları cezasızlıkla ödüllendiren bir üçüncü dünya bataklığında yaşamak istemediğim için; ve Central Park’ta ya da metroda eşimi hedef alan çeteler ya da çocuklarımın gündüz okulunun ya da en sevdiğim koşer restoranın önünde ‘nehirden denize’ sloganları atan vahşiler istemediğim için; tüm bunlar ve daha fazlası için, Yahudiler ve New Yorklular için bir kahraman olan Belediye Başkanı Eric L. Adams’ın yanındayım. Yeniden seçildiğinde, kısmen cemaatimizin ve aklı başında tüm New Yorkluların desteği sayesinde, Türk lokumu dilimlerini gururla dağıtacağım.”

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Zelenskiy ile görüşecek Trump’tan Avrupa’ya eleştiriler

Yayınlanma

Trump Tower’da uzun bir basın toplantısı düzenleyen Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump, cuma sabahı (27 Eylül) Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy ile görüşmeyi planladığını söyledi ve Avrupa’yı Ukrayna konusunda “cimri davranmakla” eleştirdi.

“Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri’nin ödediği paranın sadece küçük bir kısmını ödüyor ve bizim Rusya ile aramızda bir okyanus var; onların yok,” diyen Trump, Demokrat Kamala Harris ile yaptığı seçim tartışması da dahil olmak üzere daha önce de dile getirdiği bir hususu tekrarladı.

Ukrayna’ya yardım söz konusu olduğunda bunun çoğunu ABD’nin ödediğini ve Avrupa’nın buna katkıda bulunmadığını savunan Trump, “Bu ABD için çok adaletsiz bir durum,” ifadelerini kullandı.

Trump, ABD başkanı olduğu dönemde NATO’nun Avrupalı müttefiklerinden ittifaka daha fazla katkıda bulunmalarını talep ettiğini tekrarlayarak, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı mücadelesi söz konusu olduğunda da aynı şeyi yapacağını ima etti.

Trump, “Avrupalı uluslar eşitlenmeli, ödeme yapmalılar. Ben bunu NATO ile yaptım. Hepsine ödeme yaptırdım… Eğer ödeme yapmazsanız orada olmayacağımı söyledim. Ve para yağmaya başladı,” iddiasında bulundu.

Zelenskiy ise Washington’da Başkan Joe Biden, Başkan Yardımcısı Harris ve her iki partiden de bir grup Kongre üyesiyle yaptığı görüşmeleri tamamlayarak kasım ayındaki seçimler öncesinde Ukrayna’ya askeri ve mali destek sağlamaya çalıştı.

Biden Perşembe günkü toplantı öncesinde Kiev’e 8 milyar dolardan fazla askeri yardım yapılacağını duyururken Harris de Zelenskiy’in yanında durarak “Ukrayna’nın mücadelesi Amerika halkı için önemli,” dedi.

Trump Perşembe günkü basın toplantısında Rusya lideri Vladimir Putin’i “çok iyi tanıdığını” söylerken, “Başkan Putin ile Başkan Zelenskiy arasında oldukça hızlı bir şekilde anlaşma yapabileceğime inanıyorum,” diye ısrar etti.

Bu anlaşmanın Ukrayna’nın Rusya’ya toprak vermesini içerip içermeyeceği sorusuna ise, “Ne olacağını göreceğiz… barış yapalım; barışa ihtiyacımız var,” cevabını verdi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Economist: ABD daha az “woke” hale geliyor

Yayınlanma

ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında en önemli mücadele başlıklarından biri de “kültür savaşları” olarak bilinen başlıklar.

“Wokeness” (“duyarcılık”) ile bunun karşıtları arasındaki gerilim yıllar içinde yükseldikten sonra şimdilerde terazinin daha ağır basan tarafı “anti-duyar”cılar gibi görünüyor.

Economist’te yer alan bir değerlendirmeye göre, özellikle 2020 yılında George Floyd’un öldürülmesi ve ardından başlayan Black Lives Matter eylemleri ile zirve yapan, beyazlar arasındaki “woke” eğilimlere ilgi azalıyor.

“Irksal adaletsizlik”e ilgi azaldı

Zengin beyaz kadınların akşam yemeği partilerinde onları “beyaz üstünlükçü” damarları ile yüzleştiren bir siyahi çift, Regina Jackson ve Saira Rao, “ırksal adaletsizlik” konularına olan kamu ilgisinin azalmış olduğuna işaret ediyor.

Rao, “Irkçılık karşıtlığının, sömürgecilik karşıtlığının, emperyalizm karşıtlığının, soykırım karşıtlığının nabzı öldü. Nabız yok,” diye yakınıyor.

Economist, Cumhuriyetçilerin Amerika’da yanlış olduğunu düşündükleri her şeyi, “erdem sinyalleme” ya da “siyaseten doğruculuk” kokan her şeyi kastederek, “wokeness” salgınına bağlamaya bayıldıklarını vurguluyor.

Donald Trump, temmuz ayında Cumhuriyetçilerin başkan adaylığını kabul ettiği konuşmasında, Amerikan silahlı kuvvetlerindeki başarısızlıklardan “woke” liderleri sorumlu tutmuştu.

MeToo ve Black Lives Matter’da zirveyi gören “duyarcılık”

Economist bu kapsamda dört alanda “woke” fikirlerin önemini ölçmeye çalıştı: kamuoyu, medya, yüksek öğrenim ve iş dünyası.

Dergi her yerde benzer bir eğilimin ortaya çıktığına işaret ediyor. Donald Trump’ın siyaset sahnesine çıktığı 2015 yılında duyarcılık keskin bir şekilde arttı, ardından “#MeToo” ve Black Lives Matter dönemlerinde yayılmaya devam etti, 2021-22’de zirve yaptı ve o zamandan beri azalıyor.

“Woke” (kelimenin birebir anlamı “uyanmış, uyanık”) terimi ilk olarak solda ırkçılığa karşı uyanık olan insanları tanımlamak için kullanıldı. Daha sonra her türlü önyargıyla mücadele etmeye hevesli olanları kapsayacak şekilde kullanılmaya başlandı.

Economist’e göre Demokratlar artık bu kelimeyi nadiren kullanıyor, çünkü dünyayı “kurbanlar ve zalimler” olarak bölme eğiliminde olan en sert aktivistlerle ilişkilendirilir hale geldi.

Makalede, “Bu bakış açısı grup kimliğini bireyin önüne çıkarıyor ve farklı gruplar için eşit olmayan sonuçları sistematik ayrımcılığın kanıtı olarak görüyor,” deniyor.

Bu mantık daha sonra tersine ayrımcılık ve konuşma özgürlüğünün baskılanması gibi, yerleşik adaletsizlikleri düzeltmek için liberal olmayan araçları haklı çıkarmak için kullanıldı. İşte Cumhuriyetçiler bu tür “woke savaşçıları” yerden yere vurmayı seviyor.

“Beyaz ayrıcalığı” olduğuna dair düşünceler geri çekiliyor

Gallup, General Social Survey (GSS), Pew ve YouGov tarafından son 25 yılda yapılan anketlere verilen yanıtları inceleyen Economist, ırk ayrımcılığına ilişkin woke görüşlerin 2015 civarında artmaya başladığını ve 2021 civarında zirveye ulaştığını tespit ediyor.

Fakat Gallup’un bu yılın başlarına ait en son verilerinde, insanların %35’i ırk ilişkileri konusunda “büyük ölçüde” endişeli olduklarını söylerken, bu oran 2021’deki %48’lik zirve seviyesinden düşmüş durumda. Yine de 2014’teki %17’lik orandan hâlâ daha yüksek.

Pew’e göre, beyazların hayatta siyahların sahip olmadığı avantajlara ( “beyaz ayrıcalığı”) sahip olduğunu kabul eden Amerikalıların oranı 2020’de zirve yaptı.

GSS’nin verilerinde, ırklar arasındaki sonuç farklılıklarının ana nedeninin ayrımcılık olduğu görüşü 2021’de zirve yapmış ve anketin en son versiyonu olan 2022’de düşmüş görünüyor.

“Woke” düşüncedeki en büyük sıçramalardan ve ardından gelen düşüşlerden bazıları gençler ve sol görüşlüler arasında olmuş.

Toplumsal cinsiyet konusundaki woke görüşler düşüşte

Cinsel ayrımcılıkla ilgili anketler, ırkla ilgili endişelerden daha erken bir zirveye ulaşmış olsa da benzer bir örüntü ortaya koyuyor.

Cinsiyetçiliği çok ya da orta derecede büyük bir sorun olarak gören Amerikalıların oranı “#MeToo”nun ardından 2018’de %70 ile zirve yapmış.

Kadınların ilerlemelerini zorlaştıran engellerle karşılaştığına inananların oranı ise 2019’da %57 ile zirveye çıkmış.

Toplumsal cinsiyet konusundaki woke görüşlerin de düşüşte olduğu görülüyor.

Pew, bir kişinin doğduğu cinsiyetten farklı bir cinsiyete sahip olabileceğine inananların oranının, bu sorunun ilk kez sorulduğu 2017 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde düştüğünü ortaya koyuyor. 

YouGov’a göre, trans öğrencilerin biyolojik cinsiyetleri yerine seçtikleri cinsiyete uygun spor takımlarında oynamalarına karşı çıkanların oranı 2022’de %53 iken, 2024’te %61’e yükseldi.

Gazetelerdeki “woke” sözcüklerde dramatik azalma

Kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu eğilimi desteklemek için medyanın “kesişimsellik”, “mikro saldırganlık”, “baskı”, “beyaz ayrıcalığı” ve “transfobi” gibi uyandırıcı terimleri ne sıklıkla kullandığını da ölçen Economist, benzer bir eğilim saptıyor.

1970-2023 yılları arasında altı gazetede ( Los Angeles Times, New York Times, New York Post, Wall Street Journal, Washington Post ve Washington Times) bu türden 154 kelimenin kullanım sıklığı sayıldı.

Los Angeles Times hariç tüm gazetelerde bu terimlerin sıklığı 2019 ile 2021 yılları arasında zirve yapmış ve o tarihten bu yana düşüş göstermiş.

Örneğin “beyaz ayrıcalığı” terimi 2020‘de New York Times’ta her bir milyon kelimede yaklaşık 2,5 kez yer alırken, 2023’te her bir milyon kelimede sadece 0,4’e düşmüş.

Aynı kelime sayma yöntemini ABC, MSNBC ve Fox News’in 2010 ve 2023 yılları arasındaki transkriptlerine uygulayarak televizyonda ve 2012’den bu yılın ortasına kadar her hafta en çok satan 30 kitabın başlıklarını kullanarak kitaplarda da büyük ölçüde aynı eğilim ortaya çıkıyor.

Televizyonda “woke” kelimelerden bahsedilmesi 2021’de zirve yaptı. Popüler kitaplarda ise zirve daha sonra, 2022’de gerçekleşmiş, 2023’te küçük bir düşüşün ardından 2024’te çok daha büyük bir düşüş yaşanmış.

Akademide “duyarcı” kelime kullanımı sabitlendi

Akademide de benzer bir durum var. Muhafazakâr bir öğrenci gazetesi olan College Fix tarafından derlenen bir veri tabanı, akademisyenlerin sansürlenmesi veya derslerinin iptal edilmesi yönündeki çağrıların 2020’de zirve yaptığını ortaya koyuyor.

Bu bulgular anket verileriyle de örtüşüyor: Irkçı görüşlerin ifade edilmesinin kısıtlanması gerektiğini düşünen Amerikalıların oranı 2016 ile 2021 yılları arasında keskin bir artış göstererek yaklaşık %52’ye ulaşmışken, o zamandan beri hafif bir düşüşle 2022’de %49’a geriledi.

Öğretim ve araştırma da en azından bir miktar “duyarcılıktan” uzaklaşıyor gibi görünüyor.

Akademik dergilerin dijital kütüphanesi JSTOR tarafından toplanan sosyal bilimlerle ilgili makalelerde 154 terim setinin kullanımı 2015 yılında keskin bir şekilde artmaya başladı.

2022 yılına gelindiğinde “kesişimsel”, “beyazlık”, “baskı” ve benzerlerinin görülme sıklığı zirveye ulaşmıştı.

Economist’in talebi üzerine, Stanford Üniversitesi’nde ekonomist Jacob Light, Amerikan üniversitelerinin ders kataloglarından oluşan bir koleksiyonda woke kelimelerin sıklığını saydı.

İsminde ya da özetinde woke terimlerine yer veren dersler 2010 ile 2022 yılları arasında yaklaşık %20 oranında artmış, ancak geçen yıl sabit kalmış.

DEI karşıtı uygulamalar artıyor

Akademinin duyarcılıktan uzaklaşması kısmen yasalar tarafından emredildi.

Yüksek Mahkeme geçen yıl kabullerde ırk temelli pozitif ayrımcılığı yasakladı.

Chronicle of Higher Education’a göre, geçtiğimiz yıl 28 eyalette 86 yasa tasarısı akademideki Çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (DEI) girişimlerini engellemeyi amaçladı; 14’ü yasalaştı.

Örneğin Alabama, 1 Ekim’den itibaren devlet tarafından finanse edilen üniversitelerin herhangi bir DEI ofisi veya programına sahip olmasını, “ırk, renk, din, cinsiyet, etnik köken veya ulusal köken” hakkında “bölücü kavramları” teşvik etmesini ve transseksüel öğrencilerin istedikleri tuvaletleri kullanmalarına izin vermesini yasaklayacak.

Dokuz eyalet akademik kurumların iş başvurusunda bulunanlardan “çeşitlilik beyanları” talep etmesini yasakladı.

Bu yılın başlarında aralarında Harvard ve Massachusetts Institute of Technology’nin de bulunduğu bazı önde gelen üniversiteler, bağışçıların ve mezunların baskısına boyun eğerek bu uygulamadan vazgeçti.

Kaliforniya Üniversitesi gibi diğer bazı üniversiteler ise, bunların kullanılmaya devam edilmesi nedeniyle davalarla karşı karşıya kaldı.

Şirket dünyasında da “wokeness” geriliyor

Wokeness, ya da duyarcılık, nispeten yakın zamanda ortaya çıkmış olsa da, kurumsal Amerika’da da geri çekiliyor.

Floyd’un ölümünün ardından, 2020’nin birinci ve üçüncü çeyrekleri arasında gelir beyanlarında DEI’den bahsedilmesi neredeyse beş kat arttı.

Bir piyasa araştırma şirketi olan AlphaSense’in verilerine göre, 2021’in ikinci çeyreğinde zirveye ulaştılar ve bu noktada 2020’nin başlarına göre 14 kat daha yaygındılar.

O zamandan beri tekrar keskin bir şekilde düşmeye başladılar. En son 2024’ün ikinci çeyreğine ait verilerde, Floyd’un ölümünden önceki döneme kıyasla sadece yaklaşık üç kat daha yüksekti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English