Bizi Takip Edin

Amerika

Trump yanlısı düşünce kuruluşu, ‘Önce Amerika’ dış siyasetini açıkladı

Yayınlanma

Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın kasım ayında tekrar kazanması halinde ikinci bir Trump yönetimi için zemin hazırlamaya çalışan bir düşünce kuruluşu, “Önce Amerika” adı verilen ulusal güvenlik siyasetini detaylandırmayı amaçlayan, An America First Approach to U.S. National Security [ABD Ulusal Güvenliğine Önce Amerika Yaklaşımı] başlıklı yeni bir kitap yayımladı.

Kitap, aralarında ABD ticaret temsilcisi olarak görev yapan Robert Lighthizer, Florida Cumhuriyetçisi ve eski Yeşil Bereli Temsilciler Meclisi üyesi Michael Waltz ve Trump’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’nde özel kalem müdürü olarak görev yapan Fred Fleitz gibi eski Trump danışmanları tarafından yazıldı.

Bu isimlerin hepsinin, Trump’ın Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerini kazanması halinde üst düzey pozisyonlar için seçileceği konuşuluyor.

Düşünce kuruluşları ‘Trump’ın 2016’daki hatalarından kaçınması’ için çalışıyor

Kitap, America First Policy Institute (Önce Amerika Politika Enstitüsü – AFPI) isimli düşünce kuruluşu tarafından hazırlandı. Associated Press’e göre bu grup, bir başka Trump yanlısı think-tank Heritage Foundation’ın hazırladığı “Project 2025” gibi, Trump’ın Beyaz Saray’a büyük ölçüde hazırlıksız girdiği 2016’daki hatalardan kaçınmasına yardımcı olmaya çalışıyor.

Kitapta, Ukrayna’ya gelecekte yapılacak askeri yardımların bu ülkenin Rusya ile barış görüşmelerine katılması koşuluna bağlanması; Çin vatandaşlarının ABD hükümet binalarının 50 mil (yaklaşık 80 km) yarıçapı içinde mülk satın almalarının yasaklanması; ulusal güvenlik sektörünün Donald Trump’ın yardımcıları ile doldurulması gibi öneriler yer alıyor.

Enstitü, aynı zamanda onlarca başkanlık emri taslağı üzerinde çalışıyor ve gelecekteki siyasi atamalar için bir eğitim programı geliştiriyor. Heritage Foundation ise kapsamlı bir personel veritabanı oluşturuyor ve kendi politika kılavuzlarını hazırlıyor.

Kitabın yazarları Trump ile temas halinde

Her iki grup da Trump’ın seçim kampanyasından bağımsız olduklarını vurguluyor ve Trump’ın desteklediği tek politikanın adayın kendisinin ifade ettiği politikalar olduğunda ısrar ediyor.

Bununla birlikte kitabın editörü Fred Fleitz, kendisinin ve bir süre Trump’ın ulusal güvenlik danışman vekili olarak görev yapan ve kitabın bazı bölümlerini yazan emekli Korgeneral Keith Kellogg’un eski başkanla sık sık temas halinde olduklarını, geri bildirim istediklerini ve Ukrayna gibi konuları uzun uzun tartıştıklarını belirtti.

“Umarız bunlar onun da düşündüğü şeylerdir. Onun adına konuşmuyoruz ama onaylayacağını düşünüyorum,” diyen Fleitz, daha önce Ulusal Güvenlik Konseyi’nin özel kalem müdürü olarak görev yapmıştı.

Fleitz, kitabın ulusal güvenliğe yönelik “Önce Amerika yaklaşımı için entelektüel bir temel oluşturacak” ve “kullanımı kolay” bir rehber kitap olmasını umduğunu söyledi.

Kellogg ise, “Bu büyük bir strateji. Önce politikalarla başlamazsınız. Önce stratejilerle başlarsınız. Ve biz de bunu yaptık,” diye ekledi.

‘Küreselci’ stratejilere eleştiriler

Kitap, Amerika’nın “ulusal çıkarları” pahasına müdahaleci ve “küreselci” bir yaklaşımı benimsemekle suçladığı dış politika kurumu nedeniyle, ABD ulusal güvenliğinin mevcut gidişatını bir başarısızlık olarak nitelendiriyor.

Kitap, gelecekteki bir Trump yönetiminin Ukrayna savaşı gibi dış politika konularına nasıl yaklaşabileceğine dair bazı öncüller sunuyor.

Trump, seçilmesi halinde ocak ayındaki Göreve Başlama Gününden önce bu sorunu çözeceğini söylemişti.

Kitabın savaşla ilgili bölümünde çatışmanın nasıl sona erdirileceğinden çok nasıl geliştiği tartışılıyor. Fakat ABD’nin gelecekteki askeri yardımlarını Ukrayna’nın Rusya ile barış görüşmelerine katılması koşuluna bağlaması gerektiğini söylüyor.

‘Barış’ tesis edilince Ukrayna’yı silahlandırmaya devam

Ukrayna ordusunun zaman içinde zemin kaybedeceğini öngören rapor, ABD’nin “Ukrayna’nın eninde sonunda kazanmakta zorlanacağı bir çıkmaza silah göndermeye” devam etmemesini tavsiye ediyor.

Fakat bir barış anlaşması olduğunda, ABD’nin Rusya’ya karşı caydırıcı bir unsur olarak Ukrayna’yı silahlandırmaya devam edeceği belirtiliyor.

Yazarlar, Ukrayna’dan “tüm topraklarını geri alma hedefinden vazgeçmesinin istenmeyeceği” ama “bunun gelecekte diplomatik bir atılım gerektireceği ve muhtemelen (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin görevden ayrılmadan önce gerçekleşmeyeceği anlayışıyla” diplomasiyi kabul edeceği bir çerçeveyi öne sürüyor.

Kitap, Ukraynalıların “topraklarının tamamını geri vermeyen ya da en azından şimdilik Rusya’yı Ukrayna’da yarattığı katliamdan sorumlu tutmayan müzakere edilmiş bir barışı kabul etmekte zorlanacaklarını” da kabul ediyor.

Bununla birlikte yazarlar, Donald Trump’ın 2023’te CNN’de söylediği “Herkesin ölmeyi bırakmasını istiyorum,” sözlerine katıldıklarını beyan ediyor ve “Bu iyi bir ilk adımdır,” diyor.

Ukrayna için ‘ikili güvenlik savunmasına odaklanmış’ bir mimari

Kitap savaş için Başkan Joe Biden’ı suçluyor ve Trump’ın, kendisi görevde olsaydı “Putin’in Ukrayna’yı asla işgal etmeyeceği” iddiasını tekrarlıyor.

Kitabın bu iddiayı savunmak için öne sürdüğü ana argüman ise Putin’in “Trump’ı güçlü ve kararlı gördüğü.”

Kitap, ileriye dönük olarak, Biden ve diğer NATO liderlerinin Ukrayna’nın NATO üyeliğini uzun bir süre için ertelemeyi teklif etmeleri halinde, Putin’in barış görüşmelerine katılmaya ikna edilebileceğini öne sürüyor.

Bunun yerine ABD’nin “Ukrayna’nın savunması için ikili güvenlik savunmasına odaklanan uzun vadeli bir güvenlik mimarisi” kurması öneriliyor.

Ayrıca Ukrayna’nın yeniden inşası için Rusya’nın enerji satışlarına vergi konulması çağrısında bulunuyor.

Öte yandan kitaba göre, Ukrayna’daki savaşın uzaması, düşünce kuruluşunun yeni bir “Amerikan karşıtı eksen” olarak adlandırdığı Rusya, Çin, İran ve Kore Demokratik Cumhuriyeti arasındaki ittifakı derinleştirme riski taşıyor.

Çin ‘en ivedi ulusal güvenlik tehdidi’

Yazarlar kitapta, “Ukrayna’daki savaş ne kadar ciddi olursa olsun, ülkemize yönelik en büyük ulusal güvenlik tehdidi değildir. Bu tehdit Çin’dir,” diye yazıyor.

Kitap Çin’i, ABD’yi dünyanın önde gelen gücü olmaktan çıkarmaya hevesli, ülkenin “en ivedi ulusal güvenlik tehdidi” olarak tanımlıyor. Yazarlar, Pekin’in politikalarını “Amerikan yaşamıyla büyük ölçüde ilgisiz” hale getirmek amacıyla, hem Trump yıllarının hem de Biden yönetiminin yaklaşımlarını temel alan “şahin bir politika” öneriyor.

Çin’le ilgili ekonomik kaygıları ulusal güvenlik kaygılarının üzerine çıkaran kitap, Amerikan şirketlerinin Çin’de engellendiği gibi Pekin’in de ABD pazarlarına erişimini engelleyecek karşılıklı bir yaklaşım öneriyor.

Kitap ayrıca ABD’nin düşmanlarının, özellikle de Çin’in sahip olduğu siber ve teknoloji şirketlerinin hassas bilgileri toplamadıklarından emin olmak için daha titiz bir şekilde taranmasını öneriyor.

Ayrıca Çin vatandaşlarının herhangi bir ABD devlet mülkünün 50 mil (80 km) yarıçapında mülk satın almalarının yasaklanmasını tavsiye ediyor.

AFPI, ABD eyaletleriyle birlikte çalışarak tarım arazilerinde yabancı mülkiyetin yasaklanmasına yönelik yasalar çıkarılmasını sağlıyor. Şimdiye kadar Arizona, Florida, Mississippi, Montana, Kuzey ve Güney Dakota, Tennessee, Virginia ve Utah gibi eyaletlerde bu tür yasalar çıkarıldı.

Bunun yanı sıra, ABD’de eğitim görmek isteyen Çinli öğrencilere vize kısıtlamaları getirilmesini ve veri gizliliğine ilişkin endişeler nedeniyle TikTok ve diğer Çin uygulamalarının yasaklanmasını talep ediyor.

Bununla birlikte Trump, TikTok’un satışını zorlayacak ya da ABD erişimini engelleyecek bir yasaya karşı olduğunu açıklamıştı. Trump, geçen hafta sosyal medya uygulaması TikTok’un yasaklanması önerisi nedeniyle Biden’a yönelik eleştirilerini artırarak, mevcut başkanın “Facebook’taki arkadaşlarının daha zengin ve daha baskın olmasına yardımcı olmak” için yasağı desteklediğini iddia etti.

Amerikan yatırımları Halk Kurtuluş Ordusu’nu güçlendiriyor

Waltz kitabın bir bölümünde, “Önce Amerika yönetimi altında, ABD askeri gücünü, siyasi, ekonomik ve askeri gücün tüm yelpazesini kullanarak, Çin’in eş düzeydeki tehdidini caydırmaya odaklamalıdır” diye yazıyor.

Kitap, ABD’nin Çin’i küresel sahnede sorumlu bir ortağa dönüştürmek için onlarca yıldır sürdürdüğü çabaların “kendi kendini yok eden bir politika” olduğunu iddia ediyor.

Yazarlar, Çin’deki Amerikan yatırımlarının Pekin’in yüksek teknoloji projelerine likidite sağladığını ve bu projelerin askeri-sivil kaynaşmasını güçlendirerek Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nu güçlendirdiğini ileri sürüyor.

Çin’e karşı gümrük vergilerine devam 

Kitap, Trump yönetimi sırasında Çin’e uygulanan tüm gümrük vergilerinin sürdürülmesi çağrısında bulunurken, ABD’yi “yalnızca Amerikalı işçilere, müttefiklerimize ya da Amerika kıtasındaki dost komşularımıza dayanan” tedarik zincirleri geliştirmeye davet etti.

Biden yönetimine yapay zeka gibi hassas Çin sektörlerine ABD yatırımlarını kısıtladığı için teşekkür eden yazarlar, Çin Komünist Partisi ile ilişkili kuruluşlarla Amerikan yatırım bağlarını koparmak için daha fazla önlem alınması çağrısında bulundu.

Tayvan’ın ‘savunması’ öncelikli, Japonya ile ortaklık kritik

ABD’de Tayvan’a yönelik olası bir Çin müdahalesinde verielcek tepki tartışılırken, kitabın yazarları bu konuya da değiniyor.

Kitap, “adanın savunulması gerektiğini” açık bir şekilde belirtiyor. Yazarlar, Tayvan’ın güvenliğinin korunmasının ABD’nin hem ekonomik hem de ulusal güvenlik çıkarlarına uygun olduğunu savunuyor. 

Fakat yazarlar ABD’nin müttefiklerinden daha fazlasını talep etmesi konusunda ısrarcı.

Kitapta, “Müttefik ülkelerin kendi yöntemleriyle katkıda bulunmalarına izin verilirse, ABD üzerindeki stratejik yükü önemli ölçüde azaltabilirler,” deniyor.

ABD-Japonya ittifakının başarılı “Önce Amerika” dış politikası için “standardı belirlediğini” yazan yazarlar, Tokyo’nun savunma harcamalarını artırma ve stand-off füzeleri edinme kararını övüyor. 

ABD, Japonya, Hindistan ve Avustralya arasında dört yönlü gayrı resmi bir ortaklık olan Quad ile ilgili olarak yazarlar, Çin’in yükselişine karşı koymak için “daha yakın bir askeri entegrasyonu” teşvik ediyorlar.

İsrail’e askeri desteği artırma çağrısı

Trump’ın ‘antisemitizmi izlemek ve bununla mücadele etmekle’ görevli eski Dışişleri Bakanı yardımcısı Ellie Cohanim, “Önce Amerika” stratejisinin İsrail ordusu için ne anlama geldiğini açıkladı.

Cohanim, ABD’nin İsrail’e 25 adet Lockheed Martin F-35, bir adet Boeing F-15 EX ve bir adet Apache E saldırı helikopteri filosu göndermesi gerektiğini yazdı.

Cohanim, ABD’nin İsrail’e verdiği milyarlarca dolarlık askeri fonun bir kısmını İsrail’in kendi ülkesinde harcayabilmesi için İsrail para birimi cinsinden vermesi ve Washington’un Arap devletlerini, İsrail’in Filistinlilerle siyasi görüşmeleri rafa kaldırmasını kabul etmeleri için zorlaması ve “Filistin halkının süresiz olarak zorunlu radikallikten arındırılmaya” tabi tutulması gerektiğini yazdı.

Cohanim’e göre “Ortadoğu barışı, ancak Amerikan gücünün yeniden ortaya konulmasıyla sağlanacak.”

Amerika

Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’

Yayınlanma

Yazar

Türkiye bağlantılı rüşvet iddiaları nedeniyle soruşturulan mevcut New York Belediye Başkanı Eric Adams’a göre, kentin yöneticisini belirleyecek bir sonraki seçimler, “mavi yakalı” bir aday ile “takım elbiseli ve gümüş kaşıklı” başka bir aday arasında geçecekti.

Adams’ın “mavi yakalı” adayı elbette kendisiydi. Ağzında gümüş kaşıkla doğan aday ise (sürpriz!) Zohran Mamdani idi.

Kimin aklına gelirdi… Demokratların New York belediye başkan adayı olmaya en yakın isim, Hindistan kökenli, ataları “12 İmam Şiiliği” mensubu, “demokratik sosyalist” Zohran Mamdani.

Bedava toplu taşıma, konut krizine çözüm ve “İsrail’i telin” gibi bir programla öne çıkan Mamdani’nin adı, Aralık 2022’deki bir New York Magazine sayısı ile ABD’nin gündemine –Hollywood yıldızları vesilesiyle– giren “nepo baby” (nepo bebek) terimiyle duyulmuştu.

Neydi nepo bebek? “Anası kadir gecesinde doğurmuş” desek yetmez. Aileden şanslı, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, anne-baba-atasının mesleğinde yükselmiş, görece zengin/kalburüstü ünlüler için kullanılan bir terim.

City&State New York, Batı Yakası için yapılan nepo bebek listesini kıskanmış olacak ki, bir de Doğu Yakası (New York) listesi hazırlamış. Tarih, 20 Aralık 2022. Listede eski Vali Andrew Cuomo (babası da eski vali) da var, Trump’ın avukatı olarak bilinen Andrew Giuliani (onun babası da eski vali) de.

İşte Mamdani, ta 2022 sonunda bu listeye girmiş. Şöyle tanıtılıyor:

“Annesi, Oscar adayı yönetmen Mira Nair’dir. Mamdani’nin siyasete girmesine doğrudan yardım etmemiş olabilir ama kısa süren rap kariyerinde bir miktar etkisi olmuş olabilir.”

Mamdani’nin annesi Mira Nair, “Salaam Bombay!”, “Mississippi Masala” ve “Monsoon Wedding” gibi filmlerin yönetmenliğini yapmış. Baba Mahmood Mamdani ise uluslararası ilişkiler ve antropoloji alanında tanınmış bir profesör.

Nair, 2013 yılında İsrail’de düzenlenen bir film festivaline davet edilmiş ama sosyal medyada “apartheid sona erene kadar” bu ülkeye gitmeyeceğini açıklamış.

Mahmood Mamdani ise, geçen yıl Gazze’deki işgali protesto etmek için Columbia’da kurulan çadırlarda bilgilendirme toplantıları düzenlemiş ve üniversitenin protestolara verdiği tepkiyi eleştirmiş.

Mahmood Mamdani, Columbia’da postkolonyalizm alanında önemli bir isim. Akademik çalışmaları, Afrika’da sömürgeciliğin mirası gibi konuları ele alıyor. Batıda yaygın “postkolonyal” çalışmalar, bu konuda mükemmel bir eleştiriye imza atmış Aijaz Ahmad’ın deyişiyle, sömürge dünyadaki egemen sınıfların mensuplarının veya çocuklarının Batıda, özellikle de Batı akademisinde kendilerine yer edinmesi için altın bir fırsat sunuyor.

Nair’in kariyeri de tuhaf. Zohran’ın da doğduğu Uganda’da tanışıyorlar Mahmood ile. Yönetmen, “Mississippi Masala” filmi için araştırma yapıyor. Ama, New York Times’a söylediğine göre, filminde “beyaz bir kahraman” olmasını isteyen yapımcılar para vermek istemiyor.

Ama her nasılsa Nair, nihayetinde “birkaç milyon dolar” buluyor ve filmin çekimlerine Uganda’da, ünlü aktör Denzel Washington’ın başrolü ile başlıyor.

Nair’in konumunu küçümsemeyin: Warner Bros. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nı yönetmesi için yönetmenimize teklif götürmüş ama Nair, Jhumpa Lahiri’nin aynı adlı çok satan romanından uyarlanan The Namesake’i çektiği için teklifi geri çevirmiş.

***

Aile her şey değil, ama aile önemli. Eski Büyük Britanya İmparatorluğu sömürgelerinden gelme “renkli” mülk sahipleri, Batılı egemen sınıf aristokrasisine katılmakta hiçbir sorun yaşamıyorlar.

Hindistan’ın çalışkan marksisti Prabhat Patnaik, emperyalist ülkelerdeki bu “Üçüncü Dünyalı” yöneticilerin öne çıkması olgusunu “uluslararası orta sınıfın oluşum eğilimi” olarak analiz ediyor. Uzun bir alıntı yapıyorum:

“Bu olgu [Üçüncü Dünya’dan gelen siyasetçilerin veya işadamlarının öne çıkması – eç] sadece bahsi geçen büyüdükleri ülkelerin ne kadar ‘adil’ olduğunu vurgulama fırsatı yaratmakla kalmaz, aynı zamanda Üçüncü Dünya ülkelerindeki orta sınıftan insanların bu şehirlerde ‘eşit muamele’ göreceğine ve bunun sonucu olarak da dünyanın ‘adil’ bir düzene sahip olduğuna ve başarılı olmak için hangi ülkede doğduğunun önemsiz olduğuna ikna edilmesini de sağlar. Sömürgelerdeki orta sınıftan insanların eskiden yaşadığı sorunlarından biri de, sömürge idaresi altında kendi ülkelerinde ayrımcılığa maruz kalmaları ve resmi mevkilerde hiçbir zaman belli bir noktadan sonra yükselememeleriydi. Bu tecrübe orta sınıfa sömürgeci boyunduruğu devirmeleri gerektiğini hissettirmiştir. Buna karşın, mevcut Üçüncü Dünya orta sınıfının güncel tecrübeleri, onları artık böyle bir ayrımcılığın olmadığına ve dolayısıyla emperyalizm olgusunun da artık bir geçerliliğinin kalmadığına ikna ediyor.”

Bu da bizi, Nietzsche’ci bir “birbirine karışmış, milli sınırları takmayan bir (aristokratik) egemen sınıf” idealine yakınlaştırıyor. Buna, Homi Kharas gibi, olumlayarak “küresel orta sınıf” diyenler de var. Bu “küresel orta sınıfın” bir ideolojik paketi var ve bu paket gezegenimizi kurtaracak: Küresel ısınma ile mücadele edecek; küresel sermaye piyasalarını ve şirketleri “sürdürülebilirliğe” yönlendirecek…

Onun da ötesinde, Patnaik’in tezini doğrulayacak şekilde, emperyalizme de “inanmıyorlar.” Mamdani’nin eşi, Şamlı sanatçı Rama Duwaji’nin​​ “Suriyeli” olduğunun altı sürekli çiziliyor. Duwaji’nin biyografisinde New Yorker, Washington Post, Apple, Spotify, VICE, BBC ve Tate Modern ile çalıştığını görüyoruz. İran ve Hizbullah’a yakın ABD’li bir kampanya hesabı, Duwaji’nin Beşar Esad hükümetine karşı dış destekli isyana destek verdiğini ve mamdani’nin “kontrollü muhalefet” olduğunu yazıyor. Tablo tamamlanıyor.

***

Ağzında gümüş kaşıkla doğdu diye bir insan “sınıfını” sahiplenmek zorunda değil. Tarihte örneği çok.

Ama Mamdani bunlar arasında değil.

Öyle olmamış olacak ki, New York’ta kimlerden oy aldığına yönelik bir New York Times araştırması, tir tir titrediği söylenen Wall Street’in yüreğine su serpecek cinsten.

NYT, Mamdani’nin gentrifikasyonun (soylulaşma) yaşandığı mahallelerde artan katılım ve Asya ve Hispanik toplulukların güçlü desteği sayesinde öne geçtiğini yazıyor.

“Demokratik sosyalist” Mamdani, Brooklyn’in zengin “brownstone” evleriyle çevrili mahallelerinde, Yukarı Manhattan’ın çeşitli mahallelerinde ve Queens’te Güney Asya kökenli nüfusun yoğun olduğu bölgelerde yüksek oy oranları elde etti.

New York’taki brownstone evlerinin pahalı olduğunu hatırlatmak isterim: Bu evlerin bu kadar pahalı olmasının ana nedenlerinden biri, basitçe nadir olmaları. Bu evlerin sayısı sınırlıdır ve daha fazlasını inşa etmek mümkün değil.

Yine NYT araştırmasından aktarıyorum: New York’taki ekonomik krizi çözmeyi vaat eden Mamdani, çoğunluğu üniversite mezunu olan bölgelerde ve orta ve yüksek gelirli mahallelerde rakiplerinden daha iyi bir performans gösterdi. Asya kökenli nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerin çoğunda kazanan Mamdani, Hispanik nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde ise başlıca takibi Cuomo’yu az farkla geride bıraktı.

İlginç bir veri: Cuomo, siyahi nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde ve düşük gelirli nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde daha fazla destek aldı. Mamdani ise, Manhattan’ın Upper West ve East Side bölgesinde, önemli bir kısmı Yahudi seçmenlerden oluşan yaşlı ve varlıklı seçmenleri kazanmakta zorlandı.

NYT araştırmasından olduğu gibi aktarıyorum:

“Şehrin ilk Müslüman ve Güney Asyalı belediye başkanı olacak Mamdani, Queens’teki Ridgewood ve Brooklyn’deki Greenpoint gibi genç, sol eğilimli seçmenlerin yaşadığı gentrifikasyon [soylulaşma] geçiren mahallelerde en yüksek oy oranını aldı. Güney Asyalı nüfusun yoğun olarak yaşadığı Queens mahallesi Jamaica Hills’teki seçmenler de Mamdani’yi büyük bir farkla tercih etti.”

Araştırma, Mamdani’yi yüksek ve orta gelirli New York ahalisinin ekseriyetle oy verdiğini gösteriyor. Düşük gelirli ahalinin neredeyse yarısı ise Cuomo’ya oy vermiş.

***

Joe Biden’ın ortadan kayboluşu ve Kamala Harris’in yenilgisi sonrasında Demokratlar içinde bir yeniden yapılanma arayışı olduğu biliniyor.

Mamdani’nin en önemli destekçilerinden New York Temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez’in eski danışmanı Saikat Chakrabarti, San Fransisco’da Nancy Pelosi’yi koltuğundan etmek için kolları sıvadı.

Teksas doğumlu ve Hindistan asıllı Silikon Vadisi gediklisi Chakrabarti, tam da “nepo bebek” sınıfından. Yazılım mühendisi bu aktivist, “Yeşil Mutabakat” ve “Yeni New Deal” hedefiyle biliniyor. “Amerika için Misyon” başlıklı manifestosunda, nükleer enerji karşısındaki bürokrasiden yakınıyor ve nükleerin yeniden kamuoyunda normalleşmesi için orduyu göreve çağırıyor, Nazilere sempatisiyle bilinen Hindu milliyetçisi Subhas Chandra Bose’nin fotoğrafının yer aldığı bir tişört giyiyor, “Adalet için Demokratlar” isimli “ilerici” grupta yer alıyordu.

Chakrabarti AOC kampanyasından atıldı, ama programı olduğu gibi sahipleniliyor. Nisan ayında NPR’da yer alan habere bakılırsa, aralarında Silikon Vadisi gediklisinin de yer aldığı genç bir kuşak, “yeni AOC’ler” olmaya adaydı. Trump’a karşı daha “agresif” olmayı savunan bu genç kuşak, eski Demokratlardan hiç memnun değildi.

Mamdani’nin de buraya oynadığını görmek güç değil. İlk başarının ardından, Memdani’nin kampanya ekibi “genele” seslenmenin yolları arıyor. Bir ara polise fonların kesilmesini savunan Mamdani, şimdi bu pozisyonundan geri adım atmış görünüyor.

Şirketlerin Mamdani’yi alt etmek için 20 milyar doları gözden çıkardığı ileri sürülüyor. Mamdani’nin kampanyası ise ilk etapta 8 milyar dolarıi hızla toplayabileceklerine inanıyor. Mamdani yanlısı süper PAC’ler, ne kadar para toplayabilecekleri konusunda herhangi bir sınırlama ile karşı karşıya değil ve “New Yorkers for Lower Costs” [Düşük Fiyatlar için New Yorklular] grubu, ön seçimlerde 1,5 milyon dolar topladı.

Wall Street Journal (WSJ) ise daha fazlasını yazıyor. Mamdani’ye verilen geniş desteğin, Wall Street’in son yıllarda nasıl değiştiğini ortaya koyduğunu öne sürüyor ve şöyle diyor:

“Bağışçıların işverenlerini listelediği şehir seçim kampanyası finans kayıtlarına göre, Mamdani’ye büyük bankalardan Cuomo’ya yapılan bağışlardan daha fazla bireysel bağış yapıldı. Fakat bunların çoğu, giderek büyüyen teknoloji personeli ve diğer finans dışı çalışanlar arasındaydı. Örneğin, üç Goldman Sachs yazılım mühendisi Mamdani’ye doğrudan bağış yaptığı belirtildi. Kayıtlara göre, Goldman’da sadece bir finansçı Cuomo’ya doğrudan bağış yaptı.”

Dahası, yine WSJ, Mamdani’yi sessizce destekleyen diğer bankacıların “kayıt altına alınacak şekilde” konuşmak istemediğini, hatta birinin “sahte isim” kullanmaya çalıştığını aktarıyor.

POLITICO’ya göre, ön seçim zaferinin ardından Mamdani, Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer ve Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries ile özel olarak görüştü. Her ikisi de “müesses nizam” New York Demokratları.

İki lider, Mamdani’ye hemen tam destek vermedi ama sosyal medya sitesi X’te onun hakkında olumlu yorumlar yaptı ve yakında kendisiyle yüz yüze görüşmeyi planladıklarını söyledi.

Mamdani’ye yakın ve isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir kişi, bu açıklamaları “olumlu yeşil ışık” olarak nitelendirdi ve ekibinin ön seçimlerden sonraki kısa sürede yaptıklarından “çok, çok umutlu” olduğunu söyledi.

Yine Mamdani, salı gecesi New York Başsavcısı Letitia James tarafından sahneye çağrıldı. James, Başkan Donald Trump ile girdiği hukuki mücadelelerle tanınan, eyaletin en sevilen ve en etkili Demokratlarından biri.

Bu hamle de, Mamdani’ye federal düzeyde Demokratların gözünde bir miktar meşruiyet kazandırmayı amaçlıyor gibi görünüyor. Eyaletin kongre heyetinin başkanı ve liberal Yahudi siyasi çevrelerin en saygın isimlerinden biri olan Temsilci Jerry Nadler, ön seçimlerde Mamdani’nin rakiplerinden birini destekledikten sonra çarşamba günü Mamdani’yi desteklediğini açıkladı.

***

Peki İsrail karşıtlığı? Filistin dostluğu?

Yahudi Kamu İşleri Konseyi (Jewish Council for Public Affairs) genel müdürü Amy Spitalnick, NYT’ye konuşuyor. Spitalnick, kendini “liberal Siyonist” olarak tanımlıyor. Siz bundan, “İsrail’in kendini savunma hakkı var ama iki devletli çözüm de belki olur” diyen türde Siyonistleri anlayın:

“Antisemitizmle ilgili meşru endişeler, hem belediye başkanlığı seçimlerinde hem de daha geniş anlamda üniversiteler ve demokrasi hakkındaki tartışmalarda, toplulukları birbirine düşürmek için istismar ediliyor.”

Bu türden bir “Filistin dostluğu” Batıda hayli yaygın. Amerikan Demokratları, her zaman “islamcı dostu” Britanya, kısmen Soros Vakfı bu şebekenin arkasında. Netanyahu’nun “beni devirmek isteyenlerin arkasında Soros var” demesi boşuna değil. Ortadoğu’da yeni bir “emperyalist mimari”nin İsrail merkezli mi, yoksa İsrail’in de yer aldığı daha geniş bir (Müslüman) ülkeler koalisyonu ile mi şekilleneceğine ilişkin bir kavga bu. Demokratlar ve ABD’deki “ilerici Demokratlar” ikincisine yakın. Mahmood’u, nihayetinde bir “liberal Siyonist” saymak mümkün.

***

Mamdani’nin babası, NYT’ye verdiği demeçte, Cape Town’da bir öğretmenin Zohran’ı, renginin ne olduğu sorusuna verdiği şaşırtıcı cevap nedeniyle şikayet ettiğini hatırlıyor. Sınıftaki diğer çocuklar beyaz, siyah veya renkli (Güney Afrika’da karışık ırktan insanlar için kullanılan bir terim) derken, Zohran “hardal” (mustard) cevabını vermişti. “Çok duygulandım,” diye hatırlıyordu Mahmood.

Aijaz Ahmad’a dönüyorum. Ahmad, Batıda “Üçüncü Dünya Edebiyatı” kategorisinin ortaya çıkışını incelerken, 1960’lı yıllarda Asyalı göçmenlerin küçük burjuva ve profesyonel (beyaz yakalı?) kesim içinde yerini almasına işaret ediyor. Ahmad, özellikle beşeri ve sosyal bilimler alanında, “postkolonyal” çalışmaların da yükselişi ile birlikte, Batılı üniversitelere giren göçmenlerin ekseriyetle kendi ülkelerinin üst sınıf ailelerine mensup olduklarına işaret eder. Bunlar eziliyorlardı; ama ezilmişliklerine kanıt olarak “sınıf”ı sunmaları mümkün değildi: işçi sınıfından değillerdi ve yerleştikleri yeni Batı ülkesinde de işçi sınıfından olmaya niyetleri yoktu. Bu yeni profesyonel takımı, sömürgecilikten faydalanan ailelerden geliyorlardı. Ahmad, bu nedenle yeni göçmen profesyoneller arasında marksizmin tukaka ilan edilip Edward Said’den mülhem oryantalizmin alıcı bulmasını manidar buluyordu. Batılı “beyaz” antikomünistler, sömürge dünyasından müthiş bir müttefik bulmuşlardı.

Mamdani, işte bu postkolonyal küresel entelijansiyanın meşru çocuğu olarak tarih sahnesine çıkıyor. 

Okumaya Devam Et

Amerika

Amerikan borsaları uçuşa geçti

Yayınlanma

Amerikan borsaları, son 3 aydaki kayıplarını büyük oranda telafi ederek büyük bir ralliye başladı.

S&P 500 dün yeni bir rekorun kıyısına gelerek, Donald Trump’ın nisan ayında açıkladığı “Kurtuluş Günü” gümrük vergilerinin ardından yaşanan trilyonlarca dolarlık çöküşten muazzam bir geri dönüş yaptı.

ABD’nin ekonomi politikası ve jeopolitik durumuyla ilgili belirsizliğin devam etmesine rağmen, S&P 500, nisan ayında yaklaşık %20 değer kaybetmeden önce, şubat ayında kaydettiği rekor seviyeye %0,1’den az bir farkla kapattı.

Endeks, o günden bu yana inişli çıkışlı bir seyir izleyerek toparlanmaya başladı ve dün gün içi işlemlerde kısa süreliğine rekorunu aştı.

Salı günü, teknoloji ağırlıklı Nasdaq 100, genel piyasayı geride bırakarak tüm zamanların en yüksek kapanışını kaydetti. Bu, Trump’ın İsrail ve İran’ın ateşkes üzerinde anlaştığını açıklamasının ardından geldi ve yatırımcıların olası bir petrol kriziyle ilgili endişelerini hafifletti.

Çözülmemiş jeopolitik çatışmalar ve Trump’ın hâlâ devam eden gümrük vergisi politikaları arasında, Capital Wealth Planning’in portföy yöneticisi Kevin Simpson, CNBC’ye “geri dönüşün büyüklüğüne şaşırdığını” söyledi.

Trump, nisan ayında tehdit ettiği en sert gümrük vergilerinin bir kısmını geri aldı ve o zamandan beri ABD’nin başka ülkelerle yaptığı ticaret anlaşmaları piyasaları memnun ediyor.

Simpson, yatırımcıların “mega cap teknoloji ve yapay zeka coşkusunun hakim olduğu bir piyasada düşüşleri satın almaya istekli” göründüğünü söyledi.

Nvidia, Çin’in DeepSeek’in ABD’li girişimlerden daha maliyet etkin olabileceği endişelerini hafifleten beklentilerin üzerinde kazançlarla bu hafta rekor seviyeye ulaştı.

Palantir, S&P 500 ve Nasdaq 100’de yıl başından bu yana en fazla değer kazanan şirket oldu. Wired’ın haberine göre, veri şirketi giderek yüksek ücretli devlet ihalelerine giriyor ve kısa süre önce Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) için bir “gözetim” platformu geliştirmek üzere 30 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı.

Wells Fargo stratejisti, iki faiz indirimi, “Büyük Harika Yasa”nın kurumlar vergisi indirimleri ve deregülasyonun nihayetinde şirket kazançlarını artıracağını ve piyasaları daha da yukarı taşıyacağını öngörüyor. 

Fakat bu arada daha fazla dalgalanma da bekleniyor.

Okumaya Devam Et

Amerika

ABD’den İran’a ‘teklif’: Uranyum zenginleştirmeden vazgeç, 30 milyar doları al

Yayınlanma

Trump yönetimi, nükleer silah elde etmesini engellemek amacıyla İran’a uranyum zenginleştirmeyi durdurması karşılığında 30 milyar dolarlık bir teklif sunmayı değerlendiriyor. CNN’in haberine göre, barışçıl nükleer program için kullanılacak bu fonun ABD yerine Arap ülkeleri tarafından sağlanması ve Washington’un müzakerelere liderlik etmesi planlanıyor.

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, Tahran ile müzakerelere geri dönme çabaları kapsamında, İran’a barışçıl nükleer programını geliştirmesi için 30 milyar dolara kadar finansal erişim sağlama olasılığını tartıştığı bildirildi.

CNN‘in konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre, bu teklifin karşılığında Tahran’ın uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurması talep ediliyor ve bu maddenin “müzakereye açık olmadığı” vurgulanıyor.

Plana göre, paranın ABD tarafından değil, Arap ülkeleri tarafından sağlanması öngörülüyor. Bir yönetim yetkilisi, “ABD bu müzakerelere liderlik etmeye hazır. Birilerinin nükleer programın uygulanması için ödeme yapması gerekecek, ancak biz böyle bir taahhüt altına girmeyeceğiz,” dedi.

AB, İran’ın ABD saldırılarından önce Fordo’dan uranyum stoklarını çıkardığına inanıyor

Masadaki diğer teklifler

Amerikalı yetkililer, masada başka tekliflerin de olduğunu belirtti. Bu teklifler arasında İran’a yönelik bazı yaptırımların potansiyel olarak kaldırılması ve Tahran’ın yabancı bankalardaki 6 milyar dolarlık dondurulan varlıklarına erişim hakkı tanınması yer alıyor.

Bir diğer fikir ise ABD’nin Basra Körfezi’ndeki müttefiklerinin, ABD saldırılarında hasar gören Fordo nükleer tesisinin yerine, yine uranyum zenginleştirme kabiliyeti olmayacak şekilde yeni bir altyapı inşa etmesinin maliyetini karşılaması.

Washington’dan ‘kapsamlı barış’ hamlesi

Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, CNBC‘ye yaptığı açıklamada ABD’nin “kapsamlı bir barış anlaşması” yapmayı hedeflediğini söyledi.

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, tüm tekliflerin İran’ın nükleer silah elde etmesini engellemeye yönelik olduğu vurgulandı.

Beyaz Saray, son iki haftada yaşanan olayların, yani İsrail ile karşılıklı saldırılar ve ABD’nin İran’ın nükleer merkezlerine yönelik saldırısının ardından Tahran’ın Washington’un şartlarını kabul edeceğini umuyor.

Uzmanlar şüpheli: Teklif ters tepebilir

CNN‘in aktardığına göre, İran uzmanları ise tam tersine, yaşananların ülke yönetimini nükleer silaha sahip olmaları gerektiği konusunda daha da ikna edeceğini düşünüyor.

Bu hafta başında İran parlamentosu, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile işbirliğinin askıya alınmasını onaylamıştı. İran yönetimi, 22 Haziran gecesi gerçekleşen ABD saldırısından önce de ajans yetkililerinin tesislerine erişimini önemli ölçüde kısıtlamıştı.

UAEA’nın mayıs ortası verilerine göre, İran’ın elinde yaklaşık 409 kilogram yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum bulunuyordu.

Bloomberg, bu miktarın teorik olarak on adet nükleer savaş başlığı üretmek için yeterli olduğunu yazmıştı. Ajansın Genel Direktörü Rafael Grossi, bu maddenin yerinin bilinmediğini bildirdi.

Tahran, saldırıya uğrayan tesislerdeki uranyum stoklarını önceden taşıdığını iddia ederken, UAEA ise stokların önemli bir kısmının saldırıdan kurtulmuş olabileceğini değerlendiriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English