GÖRÜŞ
Yıl Sonu Değerlendirmesi: Çalkantılı ve Heyecan Dolu Bir 2024
Yayınlanma
Yazar
Ma Xiaolin2024 yılı tarihe karışmak üzere ve bu yıl kesinlikle çalkantılarla, heyecan verici olaylarla ve beklenmedik gelişmelerle dolu bir dönem olarak öne çıkacak. Çin burçlarının Ejderha Yılı’na uygun olarak, bu yıl, hareketli ve sarsıcı bir yıl oldu. Çin kültüründe, Ejderha, 12 burçtan biri olup, imparatoru simgeleyen, iyi şans getiren ve denizleri ile gökleri sarsan bir süper yaratık olarak görülür. Batı kültüründe ise ejderha, uğursuz güçlerin bir temsili olup, büyük bir güce sahip olsa da yıkıcı ve potansiyel olarak felaket getirici bir varlık olarak algılanır. Ejderha Yılı’nın doğasına uygun olarak, 2024 yılı Amerika, Avrupa, Afrika ve Asya’da siyasi manevralar ve çatışmalarla geçti. Bu da dünyayı kan ve karanlık gölgelerle boyayarak, gelecek yıl daha fazla huzursuzluk ve belirsizlik olacağının habercisi oldu.
Trump’ın Zaferle Dönüşü Küresel Kaygılara Yol Açtı
2024 yılının en büyük sürprizi ve riski, ABD başkanlık seçimleri ve eski Başkan Donald Trump’ın beklenmedik, güçlü geri dönüşü oldu. Sadece dört yıl iktidarda kalan Demokrat Parti, Başkan Joe Biden’ı yarıştan çekip yerine Başkan Yardımcısı Kamala Harris’i aday gösterdi. Ancak bu, Trump ve Cumhuriyetçi Parti’nin ezici momentumunu durdurmaya yetmedi. Bir suikast girişiminden sağ kurtulan Trump, Beyaz Saray’ı ezici bir zaferle geri aldı. Cumhuriyetçi Parti, nadir bir şekilde Senato ve Temsilciler Meclisi’nin yanı sıra Yüksek Mahkeme’nin de kontrolünü ele geçirdi.
Trump’ın daha önceki “sert” yönetim tarzını deneyimlemiş olan dünya, şimdi daha da iddialı ve kendinden emin bir “Trump 2.0” ile karşı karşıya. ABD, tek bir partinin elinde toplanan güçle, Trump’ın etkisi altında şekilleniyor. Trump’ın yeniden iktidara gelmesiyle ABD’nin, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Paris İklim Anlaşması ve UNESCO gibi uluslararası çok taraflı kuruluşlardan ve anlaşmalardan çekilmesi bekleniyor. Bu durum küresel yönetim sistemini ciddi şekilde bozabilir. Trump’ın “Önce Amerika” ve “Amerika Her Şeyin Üstünde” politikaları, ticaret ortaklarına yüksek tarifeler uygulamasına ve güvenlik müttefiklerini askeri harcamalarını büyük ölçüde artırmaya zorlamasına neden olacak. Trump, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin titizlikle inşa ettiği transatlantik ve transpasifik ittifaklarını zayıflatabilir, bu da “Amerikan Barışı” olarak bilinen dönemi tehlikeye atabilir. Trump’ın Kanada’yı ABD’nin 51. eyaleti yapma, Danimarka’dan Grönland’ı satın alma ve Panama Kanalı’nı yeniden ele geçirme gibi sözleri, bu ülkeleri rahatsız etti ve endişelendirdi.
Rusya-Ukrayna Savaşı Rusya’nın Lehine Dönüyor
Neredeyse üç yıldır süren Rusya-Ukrayna savaşı, artık belirgin bir şekilde Rusya lehine dönmüş durumda. Üçüncü yılına giren savaşta Rusya, stratejik savunmadan tam ölçekli bir saldırıya geçti ve güneydeki kontrolünü sağlamlaştırarak Donbas bölgesinde hâkimiyetini genişletti. Bu da Ukrayna ordusunun geri çekilmesine yol açtı. Rusya, Ukrayna’nın altyapısını hedef alarak hem Ukrayna ordusunun hem de halkın moralini bozmayı amaçlıyor. ABD ve Avrupa’dan gelen yardımlara rağmen, Ukrayna ağır kayıplar veriyor, özellikle insan gücü konusunda zorlanıyor ve uzun süreli bir savaşı sürdüremiyor.
Trump’ın savaşı uzatmaya karşı çıkması ve yeniden iktidara gelmesiyle birlikte ABD’nin Ukrayna’ya yönelik destek politikası zayıflıyor. Ukrayna hükümeti, ABD’nin desteğini kaybetme ihtimaliyle karşı karşıya. Başkan Volodimir Zelenski ve diğer üst düzey yetkililer, kaybedilen toprakları geri alma konusunda zorluk yaşadıklarını açıkça dile getiriyor. Barış görüşmelerine, hatta toprak tavizleri vererek savaşı sona erdirmeye daha sıcak bakıyorlar. Batılı liderlerin çoğu, savaşın 2025 yılına kadar ateşkesle sonuçlanabileceğini öngörüyor.
Almanya ve Fransa’daki Siyasi Krizler Avrupa Birliği’ni Zorluyor
Bu yılın sürprizlerinden biri de Avrupa Birliği’nin iki motoru olan Almanya ve Fransa’daki iç siyasi krizler oldu. Almanya’da Şansölye Olaf Scholz’un Hür Demokratik Parti’den (FDP) Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden alması, koalisyon içinde iç çatışmaya yol açtı. Bu da Bundestag’da güven oylamasının başarısız olmasına ve Şubat 2025’te erken parlamento seçimlerine gidilmesine sebep oldu. Almanya’daki siyasi krizin temelinde ekonomik ve sosyal sorunlar yatıyor. Scholz hükümetinin Rusya-Ukrayna savaşında ön saflarda yer alması, savunma harcamalarını artırması ve ABD’yi takip ederek değerler odaklı bir diplomasi yürütmesi, göçmen ve mülteci sorunlarını çözememesi, sanayi gerilemesini önleyememesi ve refahı artırmada başarısız olması halkın desteğini kaybetmesine neden oldu. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yükselişi, bir sonraki hükümetin oluşumunda önemli bir rol oynayabilir.
Fransa’da ise Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2024 ortasında erken seçim kararı alması, aşırı sağın oylarını artırmasına yol açtı. Bu durum, parlamentonun üçe bölünmesine ve siyasi istikrarsızlığa neden oldu. 4 Aralık’ta, sadece üç aydır görevde olan Başbakan Michel Bayeni parlamentodan güvenoyu alamadı. On gün sonra, François Bayrou başbakan olarak göreve geldi. Bayrou, Macron’un altıncı başbakanı ve bu yıl içinde atanan dördüncü başbakan oldu. Ancak Bayrou’nun görev süresi belirsizliğini koruyor ve halk desteği yüzde 34 gibi tarihi bir düşük seviyeye gerilemiş durumda.
Brexit sonrası AB’nin geleneksel “üçlü motoru” (Almanya, Fransa, Birleşik Krallık) “Fransız-Alman ikilisine” dönüşürken, her iki ülkedeki siyasi istikrarsızlık ve hükümet değişiklikleri Avrupa bütünleşmesini ve birliğini ciddi şekilde etkiliyor. Bu durum, bu iki temel taş ülkenin uluslararası alandaki etkisini zayıflatıyor. Aşırı sağ güçlerin koalisyonlara dahil olması halinde, Almanya ve Fransa’nın geleneksel politikaları sarsılacak, hatta AB’nin “parçalanmasına” ve birleşme sürecinde tarihi bir gerilemeye yol açabilecektir.
Orta Doğu’daki Savaş Eşi Benzeri Görülmemiş Şiddetteydi, Kazanan Bir, Kaybeden Çok Oldu
“Altıncı Orta Doğu Savaşı,” İsrail-Filistin çatışmasının tetiklemesiyle patlak verdi. Savaş hızla Doğu Akdeniz boyunca dikey olarak yayılırken, yatay olarak da Basra Körfezi’ne sıçradı. Bu durum, İsrail’in ABD liderliğinde bir kamp oluşturduğu, İran ve Suriye’nin ise Filistin, Lübnan, Yemen ve Irak’taki milis güçlerle birleşerek karşı cepheyi oluşturduğu bir “sekiz cepheli” savaş yarattı. Gazze’deki acımasız kuşatma savaşı ve Lübnan’daki yoğun hava saldırılarıyla geçen savaş, yıl sonunda Suriye’de dört yıldır süren ateşkesin aniden bozulmasına ve Suriye rejiminin büyük bir savaş yaşanmadan hızla çökmesine yol açtı.
Düzenli savaş, gerilla savaşı, gölge savaşı, vekalet savaşı ve yüksek teknoloji savaşlarının iç içe geçtiği bu hibrit savaş, modern insan uygarlığını utandırdı. Türkiye, kaosu fırsata çevirerek Beşar Esad rejiminin devrilmesine yardımcı olan tek kazanan ülke olarak öne çıktı. Ancak, İsrail ve Filistin de dahil olmak üzere diğer tüm taraflar kaybeden oldu. En büyük stratejik kayıpları, Suriye üzerinde derin etkisi olan Rusya ve İran yaşadı. Rusya, Orta Doğu’daki küresel güç statüsünü kaybederken, İran’ın titizlikle inşa ettiği “Direniş Ekseni” ve “Şii Hilali” ağır darbe aldı.
Filistin, Lübnan ve Suriye, İsrail’in topraklarını işgal etmesi nedeniyle belli bir askeri meşruiyete sahipken, diğer taraflar kendilerini savunma veya Filistin’i kurtarma bahanesiyle hareket ederek kendi çıkarlarını gözetti. Soğuk Savaş sonrası Orta Doğu’daki en büyük savaş, ahlaki açıdan zayıf ve çıkar odaklı bir “haksız savaş” olarak tarihe geçti.
Eski Sömürgeler Bağımsızlıklarını Vurguluyor, Fransız Ordusu Afrika’dan Tamamen Çekiliyor
20 Aralık’ta Fransa, Orta Afrika ülkesi Çad’dan askerlerini çekmeye başladı. Her ne kadar çekilen asker sayısı sadece 120 olsa da bu adım, Fransa’nın Afrika’daki siyasi ve askeri etkisinin azalmasında tarihi bir dönüm noktası oldu. Çad, Fransa’nın Afrika’da askeri varlığını sürdürdüğü son bölgeydi. Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi ülkelerdeki darbe sonrası yönetimler, Fransız birliklerini ülkelerinden kovarak Rusya ve ABD gibi yeni müttefiklere kucak açtı.
Fransa, Afrika ülkelerinin eski sömürgeci gücü olarak, bu ülkeler bağımsızlık kazansa da askeri varlığını korudu. Bu varlık, genellikle terörle mücadele ve Fransız çıkarlarını koruma bahanesiyle sürdürüldü. Fransa’nın Çad’daki askeri müdahaleleri kesintili olarak yaklaşık 64 yıl sürdü ve en yoğun dönemde 1000 askere ulaştı. 2014’ten itibaren Fransa, Sahel bölgesinde “Barkhane Operasyonu” adı altında terörle mücadele operasyonları yürüttü ve bu süreçte 5100 asker sahaya sürüldü. Ancak, Fransa’nın genel gücünün azalması ve Cumhurbaşkanı Macron’un yurtdışı asker konuşlandırmalarını azaltma isteği, Afrika ülkelerinin artan bağımsızlık bilinciyle birleşince Fransa, Afrika’dan adım adım çekilmeyi tercih etti.
Güney Kore’de Darbe Girişimi Başarısız Oldu: “Mavi Saray Laneti” Yine Hortladı
2024 yılı, Doğu Asya’da da hareketli geçti. Başlangıçta, Kuzey Kore’nin insansız hava araçlarının Pyongyang’a sızması Güney-Kuzey ilişkilerini hızla kötüleştirdi. Ardından, Kuzey Kore ve Rusya ortak savunma niteliğinde bir ittifak anlaşması imzaladı. Kuzey Kore’nin Rusya-Ukrayna savaşına asker gönderdiği yönündeki haberler, Doğu ve Batı’da iki sıcak nokta yarattı.
Dünya kamuoyu, Kuzey Kore-Rusya ilişkilerindeki bu gelişmeleri izlerken, Güney Kore’de bir gece ansızın siyasi çalkantı yaşandı. Siyasi krizle boğuşan Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol, müttefiklerinin kehanetlerine kapılarak anayasaya aykırı bir şekilde sıkıyönetim ilan etti. Bu, 1987’deki “Haziran Ayaklanması”ndan bu yana Güney Kore’de yaşanan en ciddi anayasal kriz oldu.
Muhalefet milletvekilleri, sıkıyönetim kuvvetlerinin barikatını aşarak parlamentoya girdi ve üçte iki çoğunlukla sıkıyönetim kararını iptal etti. Bu durum, Yoon Suk-yeol’ü geri adım atmaya ve kamuoyundan özür dilemeye zorladı. Yoon, uğursuz olduğuna inandığı için birçok başkanın başına kötü olaylar geldiği Mavi Saray’a taşınmayı reddetti. Ancak, “Mavi Saray Laneti”nden kaçamadı ve görevdeki ikinci azledilen başkan olarak tarihe geçti. Bu darbe girişimi kan dökülmeden atlatılmış olsa da Güney Kore’deki parti kavgaları ve siyasi sistemin felç olması nedeniyle büyük bir kriz olarak değerlendirildi.
BRICS ve ŞİÖ Büyüyor, Küresel Güney Yükselmeye Devam Ediyor
23 Aralık’ta, 2024 BRICS Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Rusya, 1 Ocak 2025’ten itibaren Belarus, Bolivya, Endonezya, Kazakistan, Tayland, Küba, Uganda, Malezya ve Özbekistan’ın BRICS’e resmi olarak ortak ülke statüsüyle katılacağını açıkladı. Bu, geçen yıl gerçekleşen tarihi genişlemenin ardından gelen bir başka büyük genişleme dalgası oldu. Asya, Afrika, Latin Amerika ve Avrupa’dan ülkelerin katılımıyla BRICS daha kapsayıcı hale geldi.
Benzer şekilde, 2024 Haziran’ında Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi’nde Belarus’un tam üyeliği onaylandı ve toplam üye sayısı 10’a yükseldi. Buna ek olarak, iki gözlemci ülke ve 14 diyalog ortağı bulunmaktadır.
BRICS ve ŞİÖ, yeni gelişen ve yükselen ülkeler tarafından başlatılan bölgesel çok taraflı mekanizmalardır. Bu yapılar sürekli olarak büyüyüp güçlenerek, Batı’nın G7 grubunun küçülmeye ve zayıflamaya devam ettiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, siyasi, ekonomik ve ticari güçlerin yeniden dağılımını ve yeniden yapılanmasını temsil etmektedir. Doğunun yükselişi ve batının gerilemesi, güneyin yükselmesi ve kuzeyin gerilemesi dünya düzenindeki değişimi yansıtmaktadır. Ayrıca, Küresel Güney ülkeleri bir araya gelerek işbirliği yapma, barış ve kalkınmayı teşvik etme konusunda daha kararlı bir duruş sergilemektedir. Bu yeni perspektif ve vizyon, 2024’ün genel gri tonlarına nadir bir parlaklık katmaktadır.
Prof. Ma, Zhejiang Uluslararası Çalışmalar Üniversitesi (Hangzhou) Akdeniz Çalışmaları Enstitüsü (ISMR ) Dekanıdır. Uluslararası politika, özellikle de İslam ve Orta Doğu siyaseti üzerine yoğunlaşmaktadır. Uzun yıllar Kuveyt, Filistin ve Irak’ta kıdemli Xinhua muhabiri olarak çalışmıştır.
İlginizi Çekebilir
-
Güney Kore’de görevden alınan Başkan Yoon’u tutuklama girişimi başarısız oldu
-
Scholz, yeni yıl mesajında Musk’ı eleştirdi
-
DSÖ Çin’i, COVID-19’a neden olan virüsün kökenine ilişkin verileri paylaşmaya çağırdı
-
Rusya’nın Ukrayna üzerinden Avrupa’ya doğalgaz sevkiyatını kesmesi ne anlama geliyor?
-
Çin’in elektrikli araç lideri BYD 2024’te rekor satış gerçekleştirdi
-
Crocus saldırısı ile bağlantılı 5 IŞİD’liye İstanbul’da dava açıldı
2024’te Çin’in ekonomik toparlanması hala yavaş görünüyordu ve birçok gözlemcinin beklentilerini karşılamadı. Ancak, küresel açıdan bakıldığında, Çin dünyanın en büyük büyüme motoru olmaya devam ediyor.
Daha da önemlisi, Çin nihayet uzun süredir beklenen bazı kararlar aldı veya belirli koşullarda değişimler yaşadı. Bu adımlar gecikmiş gibi görünebilir, ancak kesinlikle çok geç sayılmaz.
- Ekonomik ve Mali Politikalarda Zamanında Düzenlemeler
2024’te Çin, zorunlu karşılık oranlarının düşürülmesi, altyapı yatırımlarının artırılması ve küçük ve orta ölçekli işletmelerin gelişiminin desteklenmesi gibi bir dizi destekleyici ekonomik ve mali politika açıkladı.
Borsa hızla toparlandı, büyük şehirlerde gayrimenkul piyasası istikrara kavuştu, imalat PMI yeniden büyüme alanına girdi ve tüketici pazarı kademeli olarak toparlandı.
Sermaye piyasalarına olan güvenin tamamen geri kazanılıp kazanılmadığı belirsizliğini koruyor. Ancak yıl sonunda hükümet, 14 yıl aradan sonra ilk kez “ılımlı gevşek para politikası” kavramını yeniden gündeme getirdiğinden, 2025 yılı umut verici görünüyor.
Bu politikalar pandeminin hemen ardından uygulansaydı, etkileri daha büyük olabilirdi. Yine de, Batı’da finans politikalarındaki aşırı parasal genişlemenin olumsuz sonuçları Çin’de sıklıkla “susuzluğu gidermek için zehir içmek” deyimiyle tanımlandı.
Bu bağlamda, Çin Komünist Partisi’nin tereddütü anlaşılabilir. Neyse ki, değişim çok geç gelmedi.
- Emeklilik Yaşının Kademeli Olarak Ertelenmesi
Uzak vadeli etkileri olan bir diğer konu ise Çin’in emeklilik yaşını geciktirme yaklaşımı oldu. Çin’i uzun süredir takip edenler, 1,4 milyar nüfusu yaşlanan bir topluma dönüştürmenin büyük bir zorluk olduğunu bilirler.
Doğum oranlarının düşmeye devam etmesiyle, sözde demografik fırsat penceresi kayboluyor ve emeklilik sistemi üzerindeki baskı artıyor.
Son yıllarda emeklilik yaşının ertelenmesi Çin toplumunda geniş çapta tartışıldı. Diğer ülkelerde olduğu gibi, çoğu Çinli daha uzun süre çalışmaya hevesli olmasa da, bu uygulama kaçınılmaz hale geldi.
Kapsamlı kamu tartışmaları ve Çin Komünist Partisi’nin çeşitli görüşleri dikkate alması sayesinde, kademeli reformlar geniş çapta kabul gördü ve bazı gelişmiş ülkelerde görülen siyasi çıkmazlar veya sokak protestoları önlendi.
Çin Komünist Partisi bu reformu daha erken ve daha kararlı bir şekilde uygulayabilirdi, ancak yaygın tartışmalar kamuoyunun kabulünü artırdı. Bu gecikmenin de kendi içinde bir değeri var.
- Bölgesel Diplomaside Stratejik Atılımlar
Çin, bölgesel diplomatik dinamiklerde uzun süredir beklenen değişimlere tanık oldu.
Karmaşık bir jeopolitik ortamda, Çin esas olarak Japonya, Hindistan ve Avustralya ile ilişkileri yumuşatmaya çalıştı. Böylece iç meselelere ve ABD ile rekabete odaklanabilecekti. Ancak, ilk iki alandan farklı olarak, bu durum diğer ülkelerin “iş birliğini” gerektirdi.
Bir yandan, bu yıl yaşanan değişiklikler Çin’in yumuşak ve sert politikalarla yürüttüğü tutarlı çabaların bir sonucudur; diğer yandan, Donald Trump’ın ABD başkanı olarak seçilmesi de rol oynadı. Sonunda bu ülkeler, Çin’e yönelik tutumlarını fark edilir şekilde değiştirdiler.
Sino-Hint sınır sorunu bir kez daha etkili bir şekilde yönetildi, Japonya Dışişleri Bakanı Çin’e yönelik olumlu açıklamalarda bulundu ve Çin-Avustralya ilişkileri bazı dalgalanmaların ardından normale döndü, bu da her iki ekonomiye fayda sağladı. Bu diplomatik atılımlar, Çin için daha elverişli bir bölgesel ortam yarattı.
Bu değişikliklerin daha erken olması daha iyi olurdu, ancak mevcut sonuçlar yine de oldukça tatmin edici.
Özellikle 2024 yılı sonunda Mao Zedong’un doğum yıldönümünde Çin, dünyanın ilk iki altıncı nesil savaş uçağı olduğuna inanılan iki yeni savaş uçağını test uçuşuna soktu. Bu çığır açan olay, Çin’in ileri savaş uçağı teknolojisinde Batı’nın önüne geçtiğini gösterdi.
Aynı gün, yapay zeka şirketi DeepSeek, DeepSeek-V3 adlı yeni model serisinin ilk versiyonunu resmen tanıttı ve aynı anda açık kaynak olarak yayınladı. Açık kaynak modeller arasında test performansı birinci sırada yer aldı ve birçok açıdan kapalı kaynaklı büyük modellerle eşleşti. Hesaplama maliyetinin ise “GPT-4’ün sadece 1/100’ü” olduğu bildirildi.
Bu başarılar daha erken ortaya çıksaydı, ABD’yi Çin ile eşit diyalog ve “sağlıklı rekabet” konusunda daha ciddiye almaya teşvik edebilirdi.
Ancak şu anda bile çok geç değil – özellikle yeni ABD başkanı göreve başlamadan önce. Belki de durumu anlayacaktır.
Geride bıraktığımız 2024 yılı, dünya genelinde siyasi ve ekonomik dengelerin hızla değiştiği ve uluslararası ilişkilerde gerilimlerin tırmandığı bir yıl oldu. Bu dalgalanmalardan en çok etkilenen bölgelerden biri de Kore Yarımadası oldu.
Kore Yarımadası’ndaki gelişmelerden bahsedildiğindeyse, basında çoğunlukla Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) ve lideri Kim Jong-un’la ilgili kimi yanlış kimi abartı, kimiyse politik motivasyonlu manipülatif içerikler öne çıkıyor.
1950-1953 yılları arasında yaşanan savaş, imzalanan ateşkes anlaşması ve teknik olarak 74 yıldır devam eden bir savaş hali… Kuzey Kore’de yaşananları ve Pyongyang yönetiminin adımlarını gerçekten anlamak için, konuya bu savaş hali zemininden bakmak şart. Yarımada’da yaşanan ve Yarımada’yı ilgilendiren her güncel gelişmenin kökeni, bir türlü imzalanamayan bir barış anlaşmasında bulunuyor.
Ancak, Kuzey Kore’yle ilgili yayınlanan ve çoğunluğu bir magazin haber dilini çağrıştıran bu aktarımlar, bölgenin dünyayı da etkileme potansiyeli bulunan en büyük gerçekliğini arka plana itiyor: Savaş.
2024 yılı ise, sürekli hatırlanan bu savaş ihtimaline en çok yaklaşılan yıllardan biri oldu.
Peki, 2024’te KDHC’de neler yaşandı? İşte Kuzey cephesinde, geride bıraktığımız yılın öne çıkan olayları:
Ocak – Çin ile dostluk, Güney’e ‘baş düşman’ tanımlaması
Çin lideri Şi Cinping ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, birbirlerine gönderdikleri yeni yıl tebrik mesajlarında, 2024’ü iki ülke arasında ‘dostluk yılı’ ilan ettiklerini duyurdu.
Aynı ay içerisinde Kim Jong-un, komutanlarına, askeri çatışmayı seçmeleri halinde “ABD ve Güney Kore’yi yok etmek için en güçlü araçların seferber edilmesi” talimatı verdi. Kore İşçi Partisi genel merkezinde üst düzey askeri liderlerle düzenlenen toplantıda konuşan Kim, ülkenin kendisini korumak için ‘kılıcını keskinleştirmesini gerektirdiğini’ kaydetti.
2024’ü ‘kopuş yılına’ çeviren bir diğer önemli olay ise, Kim’in Yüksek Halk Meclisi (SPA) toplantısında Güney Kore’nin ‘değişmez baş düşman’ olarak tanımlanması için anayasanın yeniden yazılması çağrısında bulunması oldu. Pyongyang, Kore’de iki tarafın da yararına olacak bir barışa dair umutlarının kalmadığını, Kim’in Ocak ayındaki bu çağrısıyla ilk defa en yüksek perdeden duyurmuş oldu.
Şubat – Rusya’ya mühimmat iddiaları, milli marş değişikliği
Kim Jong-un, ülkesinin savunma bakanlığına yaptığı ziyarette, Güney kore ile ‘Diyalog ve diplomatik ilişki kurmanın anlamsız olduğunu’ ve ‘ülkesinin çöküşünü isteyen Güney Koreli kuklalarla gerçekçi olmayan diyalog ve işbirliğinden kurtulduklarını’ açıkladı.
Kopmakta olan ilişkileri gösteren bir diğer olay ise, Kore milli marşında yapılan değişiklik oldu. Marşta Kore Yarımadası’nın tamamını ifade eden “Üç bin ri’lik güzel vatanım” ifadesi, “Dünyadaki güzel vatanım” ifadeleriyle değiştirildi.
Şubat ayı ayrıca, daha sonra ‘Kuzey Koreli askerler Rus ordusunda savaşıyor’ tartışmalarının zeminini oluşturacak ilk iddialardan birinin ortaya atıldığı ay oldu. Güney Kore Savunma Bakanı Shin Won-sik, gazetecilere yaptığı açıklamada Kuzey Kore’nin temmuz ayından bu yana Rusya’ya 6 bin 700 konteyner dolusu mühimmat gönderdiğini iddia etti.
Mart – ABD ve Güney Kore tatbikatına sert yanıt, Japonya’ya ret
Pyongyan, ABD ile Güney Kore’nin 4 Mart’ta başlattığı ‘Özgürlük Kalkanı’ tatbikatına ‘savaş hazırlıkları’ ile yanıt verdi. Kim Jong-un, ülkedeki bir askeri eğitim üssüne yaptığı ziyarette ‘düşmanların savaşın fitilini ateşlemeye yönelik en ufak girişimlerini kontrol altına almak için’ tatbikatları artırma talimatı verdi, Güney Kore ile ABD’nin ‘ağır bir bedel ödeyeceklerini’ söyledi.
Kim Jong-un’un kız kardeşi, Kore İşçi Partisi Merkez Komitesi başkan yardımcısı Kim Yo-jong ise, Japonya Başbakanı Fumio Kişida’nın Kuzey Kore lideri Kim ile görüşme talep ettiğini duyurarak, “Japonya gerçekten ikili ilişkileri geliştirmek ve Kuzey Kore’nin yakın komşusu olarak bölgesel barış ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmak istiyorsa, genel çıkarlarına uygun stratejik seçenek için siyasi bir karar vermesi gerekir” açıklamasında bulundu.
Nisan – Karşı saldırı tatbikatı, diplomasi atağı, Rus heyetle görüşme
Silah denemelerine ve atış tatbikatlarına sürekli devam eden Pyongyang, bu sefer bir ilk olarak, süper büyük çoklu roketatarların kullanıldığı bir nükleer karşı saldırı tatbikatı gerçekleştirdiğini duyurdu. ‘Nükleer tetik sistemi’ denen bu sistemle ilgili konuşan Kim, kullanılan çoklu roketatarların ‘keskin nişancı tüfeği’ kadar isabetli olduğunu söyledi.
Nisan ayında ayrıca, üst düzey bir ekonomik heyet, 2020 yılından bu yana bilinen ilk görüşmeler için İran’a gönderildi.
Öte yandan, Rusya Dış İstihbarat Teşkilatı Direktörü Sergeiy Narışkin liderliğindeki bir Rus heyetin Mart ayında başlayan ziyareti, Nisanda sona erdi. Narışkin liderliğindeki heyet, Kuzey Kore Devlet Güvenlik Bakanı Lee Chang-de ile görüştü, taraflar Rusya ve Çin’i çevreleyen tehditleri ele aldı.
Mayıs – Güney propagandasına karşı çöp balonları
Mayıs ayının en büyük gündemi ise, Pyongyang’ın Güney’e gönderdiği içi çöp dolu balonlar oldu. Kuzey Kore yönetimi, bu hamleyi, Güney’in Kuzey’e yönelik dev hoparlörler de dahil olmak üzere uzun süreli propaganda çalışmalarına karşılık olarak yaptığını açıkladı.
Haziran – Rusya ile ilişkilerde yeni adım: Putin Kore’de
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Haziran ayında, 24 yıl sonra ilk kez Kuzey Kore’nin başkenti Pyongyang’ı ziyaret etti. Ziyarette iki ülke arasında imzalanan Kapsamlı Stratejik Ortalık Anlaşması’nda, Rusya ve Kuzey Kore’nin savaş durumunda acil askeri yardım sağlamak için mevcut tüm araçları kullanacağı teyit edildi.
Temmuz – ‘Rusya’ya heyet gitti’ iddiası, sel felaketinde yetkililere eleştiri
Reuters, Rusya ile imzalanan ‘Kapsamlı Stratejik Ortaklık’ anlaşması kapsamında, Kuzey Kore’nin Kim II Sung Askeri Üniversitesi Başkanı Kim Geum-chol başkanlığındaki bir askerî eğitim heyetinin Rusya’ya gittiğini iddia etti.
Temmuz ayında ülkenin kuzeybatısında yaşanan sel felaketinde, Kore lideri Kim, kurtarma çalışmalarına bizzat katıldı, üst düzey yetkilileri sorumsuz davranmakla eleştirdi.
Ağustos – Turizm ayı, viral olan selfie
Ağustos ayının en dikkat çeken gelişmesi, Kore’nin Kovid-19 salgını nedeniyle 5 yıldır turizme kapalı tuttuğu sınır kapılarını bir şehir için yeniden açtığını duyurması oldu. Çin merkezli en az 2 tur şirketi, turistlerin yakında Samjiyon kentini ziyaret edebileceklerini duyurdu.
Öte yandan, Güney Koreli masa tenisi karma çiftler oyuncuları Lim Jong-hoon ve Shin Yu-bin ile Kuzey Koreli Kim Kum-yong ve Ri Jong-sik’in Paris’te düzenlenen Yaz Olimpiyatları’nda bronz ve gümüş madalyalarını aldıktan sonra birlikte selfie çektirmeleri dünya gündemine oturdu. Batı medyası daha sonra, Kuzey Koreli oyuncuların ‘soruşturulduğunu’ söylese de, bu konuda herhangi bir kanıt hiçbir zaman sunulmadı.
Bu ayın askeri gelişmesi ise, Kore ordusunun Güney sınırına yeni ek balistik füze sistemleri yerleştirmesi oldu.
Eylül – Uranyum zenginleştirme tesisi
Eylül ayında ise, gündem, Kuzey Kore tarafından ilk kez servis edilen uranyum zenginleştirme tesisinin fotoğraflarıydı. Kore medyası, bu ziyaretle ilgili olarak, Kim’in ülkesinin nükleer alandaki ‘mükemmel teknik gücü’ ile ilgili sürekli olarak ‘büyük memnuniyet duyduğuna yönelik ifadelerini’ aktardı.
Ekim – Savaş hazırlıkları
Ekim ayı, Kore ilişkilerinde gerilimin arttığı bir ay oldu. Pentagon, Kuzey Kore’nin, Rusya’ya takviye olarak yaklaşık 10 bin asker gönderdiğine inandıklarını açıklayarak, Ukrayna’da Kore askerleri tartışmasını en üst düzeyden yeniden gündeme soktu.
Kore Dışişleri Bakanlığı, 11 Ekim’de yayınladığı bir bildiride Seul yönetiminin ‘kışkırtmalarda kırmızı çizgiyi aştığını’, 3 ve 9 Ekim tarihlerinde insansız hava araçlarıyla sızma yaparak başkent Pyongyang’ın orta kesimine çok sayıda ‘karalama bildirisi’ dağıttığını açıkladı.
Ayın 17’sinde ise, Kore Savunma Bakanlığı Sözcüsü, Kore İşçi Partisi Merkez Askeri Komisyonu’nun talimatıyla, ülkenin Güneyinde bulunan iki bölgede yolların patlatılarak Güney Kore arasındaki bağlantı yollarının tamamen kesildiğini açıkladı.
Kasım – Rusya ile ekonomik anlaşma
Kuzey Kore askerlerinin Rusya’da savaştığı iddiası Ukrayna tarafından da dile getirilirken, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Kuzey Kore askerlerinin Rusya’nın Kursk bölgesinde ilk çatışmalarına girdiklerine dair haberleri “doğrulayamayacağını” bildirdi. Rusya’da Kuzey Kore askerlerinin olup olmadığı konusu hala belirsizliğini koruyor.
Güney Kore ordusu ise, Kuzey Kore’nin ABD anakarasını vurmak üzere tasarlanmış yeni bir kıtalararası balistik füze denemesine karşılık olarak ABD’nin Pazar günü Japonya ile gerçekleştirilen üçlü bir tatbikatta uzun menzilli bir bombardıman uçağı uçurduğunu açıkladı. Bu adım, Pyongyang’ın sert tepkisiyle karşılandı.
Pyongyang’ın Kremlin’le imzaladığı askeri anlaşmayı ise, iki ülke arasında imzalanan ve turizmi artırmak da dahil olmak üzere ekonomik işbirliğini geliştirmeyi hedefleyen yeni bir ekonomik anlaşma takip etti.
Aralık – Rusya’yla anlaşma yürürlüğe girdi
20024’ün son ayındaysa, Rusya Dışişleri Bakanlığı, Rusya ve Kuzey Kore arasında haziranda imzalanan kapsamlı stratejik ortaklık anlaşmasının yürürlüğe girdiğini açıkladı.
Öte yandan, Batı medyası, Ukrayna’daki Kuzey Kore askerlerine ilişkin ‘Fırtına Kolordusu’ ve benzeri yayınlarını artırdı. Rusya da Kuzey Kore de, Ukrayna’daki Kuzey Kore askerleri konusunda henüz resmi bir açıklama yapmadı.
GÖRÜŞ
Yaklaşan mütareke: daha büyüğüne hazırlık – 2
Yayınlanma
3 gün önce31/12/2024
Yazar
Hazal YalınBu yazı dizisinin ilk bölümünü şu sözlerle bitirmiştim:
“Mevcut durumda temas hattında bir mütareke kaçınılmaz görünüyor.”
Bunun nedeni şudur: Ukrayna artık bir “mesele” olmaktan büyük ölçüde çıkmıştır, çünkü mesele yaratma potansiyelini kaybediyor. Rusya’nın Kiev’in NATO’ya üyeliğine asla izin vermeyeceği yeterince açık. Rejimin mevcut askeri potansiyeli büyük ölçüde yok oldu ve dahası, emperyalist bloğun bütün üretim kapasitesi kullanılsa bile kaybı karşılamıyor. Rusya Genelkurmay başkanı Gerasimov 17 Aralık’ta Kiev rejiminin 2022 şubatından bu yana toplam 30 ülkeden 350 milyar dolardan çok “yardım” aldığını, bunun 170 milyar dolarının da askeri içerikli olduğunu söylemişti. Bu muazzam meblağın Rusya’yı yenmek şöyle dursun artık savaşmaya bile yetmediği anlaşılıyor.
Herkes bunun farkında — bu nedenle hazırlanmak için zamana ihtiyaçları var.
“Hazırlık”
Neye hazırlanmak?
Rutte 13 Aralık’ta “Rusya ile batı arasında şu anda ne savaş ne barış durumu olduğunu ve Rusya’nın Ukrayna ve batı ile uzun süreli bir karşı karşıya gelişe hazırlandığını” söylemişti. Meali, Rusya ile savaşa hazırlandıklarıdır.
Bu artık hiçbir seviyede gizlenmiyor da. NATO askeri komite başkanı amiral Rob Bauer 25 Kasım’da, Rusya ile NATO ülkeleri arasında silahlı çatışma çıkması halinde Rusya topraklarında “yüksek hassasiyetli hedeflere önleyici vuruş” konusunu NATO bünyesinde görüştüklerini söylemişti. Bauer’e göre: “Akıllıca olan beklemek değil, Rusya’nın bize saldırması halinde Rusya’daki rampaları vurmaktır. Bize saldırı için kullanılacak sistemlerini devre dışı bırakacak yüksek hassasiyetli kombine bir darbe zaruridir, ilk darbeyi biz vurmalıyız.” Üstelik Bauer, “iş dünyasına” da “savaş zamanı senaryosuna” hazır olma ve üretim ve dağıtımını buna göre düzeltme çağrısı yapmıştı: “Bütün kritik hizmet ve malların tedarikini sağlayabilirsek bu caydırıcılığımızın önemli bir parçası olacaktır.”
Bu tam bir kapitalist reorganizasyon anlamına geliyor: Avrupa’da sanayisizleştirme değil sanayinin askerileştirilmesi. Üstelik neocon manyaklığından değil esasen savaşın ne demek olduğunu bildiği için bu tür meselelerde her zaman daha dengeli olmayı tercih eden askerlerden gelmesi de önemi katlıyor. Yeni planlanmış bir şey değil, hatta 24 Şubat 2022 ile de ilgisi yok — ABD’nin Avrupa’daki “Reichsführer”i, Avrupa Komisyonu’nun başındaki “baronesin” 2023’te Münih Konferansı sırasında açıkça söylediği gibi, daha 2021 eylülünde proje hazırdı. Ancak vasatlıkları, çapsızlıkları, hesapsızlıkları nedeniyle bir türlü doğru düzgün beceremediler. Şimdi bu süreci hızlandırmak için yeni baştan zamana ihtiyaçları var. Trump’ın NATO üyelerinin askeri harcamalarını GSYH’nın yüzde 2’si de değil, çok daha yükseltmeleri gerektiği açıklaması (Trump’ın yüzde 3,7 oranını konuştuğu söyleniyor; The New York Time ise geçen ay yüzde 5’ten söz etmişti), eğer gerçekleşirse, sadece ABD’nin değil Avrupa elitinin de avantajına, çünkü aslında tam da bu reorganizasyonu hızlandırmak için biçilmiş kaftan.
Eğer hasmınız savaşa hazırlanıyorsa siz de hazırlanırsınız. Rusya epey zaman batıyla Avrupa’da konvansiyonel savaş fikrini anmaktan kaçındı. En azından beyanatlarda NATO ile olası bir çatışmanın Ukrayna’da veya Ukrayna’yla ilişkili olması beklentisi daha güçlü görünüyordu. Örneğin Dışişleri bakan yardımcısı Ryabkov bu ayın başında, “ABD’nin ve diğer NATO üyelerinin Ukrayna krizini tırmandırmaya yönelik eylemlerinin” NATO ile doğrudan çatışma ihtimalini artırdığını söylemişti. 16 Aralık’ta ise Savunma bakanı Belousov ilk defa, “Orta Asya ve Afrika, Kafkaslar ve Transdinyester’de muhtelif görevlerin yerine getirilmesi ve askeri varlığın sağlanmasının” zaruretinden söz ettikten sonra şöyle dedi: “Orta vadede durumun her tür gelişmesine tam anlamıyla hazır olunmalı. Önümüzdeki on yılda Avrupa’da NATO ile olası askeri bir çatışma da dahil. Geçen temmuz ayında NATO zirvesinde alınan kararlar buna hazırlık. Keza bu, ABD ve diğer NATO ülkelerinin doktrinel belgelerinde de yansımasını buluyor.”
Öyle anlaşılıyor ki aklı az çok başında herkes NATO ile Rusya arasında bir savaş fikrini giderek daha olası görüyor. Batı, bunu kendisi kışkırttığı, buna ihtiyacı olduğu için. Rusya, savaşı durduracak gücü olmadığından.
Her ikisi de reorganizasyondan geçmek zorunda. İlkinin ekonomiyi tamamen militarize etmesi gerekli. AB’nin faşist-frankist Borrell’den sonra dış siyaset şefi (yani savaş bakanı) olan Kaja Kallas geçen yıl Estonya başbakanlığı koltuğundayken Rusya’nın dondurulmuş varlıklarını teminat göstererek savaş bonoları çıkarılmasını savunmuştu. Aynı Kallas bu ayın ortasında da Rusya’nın batı tarafından “ele geçirilen” varlıkları üzerinde kanuni hakları olmasına rağmen bu fonlar Kiev rejiminin yeniden tesisi için kullanılıncaya kadar onları alamayacağını söyledi, hatta daha da ileri giderek ekledi: “Onlardan bir şey kaldığından da emin değilim.” Nihayetinde yurtdışı varlıklar itibaridir. Üzerinde işlem yapabilmek için hesapta olması değil görünmesi yeterlidir. Bu nedenle, Kallas’ın kelimelerin şehvetine kapılmadığını, durumun gerçekten böyle olduğunu düşünmek için yeterli sebep var.
Rusya açısından ise Sovyet mirası savunma kompleksi öylesine devasa bir yapı ve sivil ekonomiyle öylesine kopmaz bağlarla bağlı ki bu kompleksin reorganizasyonu değil sadece iyileştirilmesi ve genişletilmesi gerekli. Ama savaşa hazırlanıyorsanız insanları buna ikna edebilecek argümanlar bulmanız, bu argümanları savunabilecek insanlar bulmanız, güncel görevleri yerine getirebilecek kadrolar bulmanız, ortak değerleri öne çıkartabilmek için gelir adaletsizliklerini geriletmeniz, insan kaynaklarının yeterliliğini sağlayabilmek için toplumun kendini yeniden üretimi anlamına gelen doğum oranlarını yükseltmeniz, sivil sanayi çıktısını artırmanız, teknolojik üstünlüğü ele geçirmeniz, iktisadi bağımsızlığı sağlamanız ve korumanız… gerekli. Bu karmaşık sürecin tamamlanması için de zamana ihtiyaç var.
Kısacası, sadece Trup öyle istiyor diye değil, bütün taraflar için mütareke gerekli. Sorunun bunun ne şekilde yapılacağı ve ardından barış anlaşmasına varıp varmayacağı.
Rusya’nın pozisyonu
Rusya tarafından son bir haftada iki programatik açıklama var.
25 Aralık’ta Rusya Dışişleri bakanı Lavrov batıyla gelinen durumu açıkça ifade etti: “Halen batıda ve Ukrayna’da yürütülen görüşmelerin anlamı hakkında. Burada sözkonusu olan sadece bir mütareke, Kiev rejiminin Batı’nın yardımıyla bir kez daha güç toplamasına ve efendilerinin Rusya’yı ‘stratejik bir yenilgiye’ uğratma talimatlarını yerine getirmek için yeni girişimlerde bulunmasına izin verilmesi. … Mütareke bizi tatmin etmez, bize güvenilir, hukuken bağlayıcı mutabakatlar gerekli.” Lavrov’a göre bu mutabakatlar da Ukrayna çatışmasının temel nedenlerini ortadan kaldırmalı: “Avrupa’da ortak güvenlik, NATO’nun genişlemesi, AB’nın geçtiğimiz günlerdeki NATO’nun altında yer alma ve esasen de bu örgütler arasındaki bütün farkları ortadan kaldırma kararı, ve elbette kimi bölgelerde yaşayan ve Rusya ile birleşmeden yana açıklamalarda bulunan insanların hakları da buna dahil.”
Putin ertesi gün, “batılı uzmanların Ukrayna çatışmasının 2025’te son bulmasını bekledikleri” yorumuna karşılık aynen şu ifadeleri kullandı: “Ağzınızdan bal damlıyor. (Rusça “Sizin dudaklarınızdan bal içmek” deyiminin Türkçe karşılığı. – bn.) Biz de çatışmayı bitirmeyi hedefliyoruz.” Ancak hemen arkasından, Kiev rejiminin NATO’ya girmesinin 10-20 yıl ertelenmesinin garanti edilmesine karşılık çatışmayı dondurma planları konusunda şöyle dedi: “ABD’nin seçilmiş başkanının şu anda oluşmakta olan ekibinde neler konuşulduğunu bilmiyorum. Bildiğim şu: halen görevdeki başkan Biden bana bunu daha 2021’de söylemişti. Tam da bunu teklif etmişti: Ukrayna’nın NATO’ya girmesini 10-15 yıllığına ertelemek — çünkü Ukrayna henüz ‘hazır değil’. Ben de kendisine makul bir cevap verdim: tabii ya, bugün hazır değil, hazırlayacak ve kabul edeceksiniz. … Bizim için ne fark var? Bugün, yarın veya 10 yıl sonra. Seçilmiş başkanın gelecekteki ekibinin açıklamaları hakkında bilgim yok, ama bu anlamda, eğer öyleyse, mevcut yönetimle demin söylediğiniz teklifler arasında ne fark var? Hiçbir fark yok. Durumun bundan sonra nasıl gelişeceğini, seçilmiş başkanın yönetimdeki meslektaşlarına ne gibi talimatlar vereceğini bilmiyorum. Bakalım.”
Demek ki Rusya’nın tutumu şu şekilde formüle edilebilir: Geçici bir ateşkes veya mütareke değil kalıcı bir siyasi anlaşma istiyoruz. Bununla birlikte kalıcı bir anlaşma geçici mütarekeleri dışlamaz. Barışın temeli ancak Putin’in temmuz ayındaki ültimatomu olabilir, başka da bir şey olamaz. Bu anlaşma en ideal şartlarda Avrupa’da yeni bir güvenlik mimarisi (AB’nin görev tanımının NATO dışında yapılmasını), Transdinyester ve belki Gagavuz meselesinin çözülmesini, NATO’nun daha fazla genişlemeyeceği garantisini kapsamalı. Bu sonuncusu sadece Ukrayna’yı değil, Moldova ve Gürcistan’ı kapsar.
Batının pozisyonu
Ara başlığı “batı” diye attım; ancak bu yanıltıcı olmamalı. Ağustos ayında Harici’de şöyle yazmıştım: “Ateşkes meselesi Kiev’den Washington’a, Londra’dan Budapeşte’ye kadar sabah akşam konuşuluyor olmalı bugünlerde — ama diğer Avrupa başkentlerinde değil, onlar önemsiz, onlar rüzgâra kapılmış bir sivrisinek gibi amaçsızca uçup duruyor.” Dolayısıyla, batıda sadece iki pozisyon var: ABD ve Britanya. Britanya savaşı bütün sınırlarına kadar yaymayı ve Avrupalıları bu amaçla canlı top mermisi olarak kullanmayı amaçlıyor. Bu aynı zamanda, öyle görünüyor ki, esas itibariyle The City’nin temsil ettiği küresel mali sermayenin de pozisyonu. Nihai başarı kazanma şansı yok, ama zaten bunun peşinde değil; sadece çatışmanın öngörülemez bir geleceğe kadar devamını hedefliyor.
ABD’nin ise üç alternatifli bir senaryo sunacağı belli oldu. Epeydir konuşulan şeyler; ne var ki formülasyon en kesin şekliyle ilk defa 6 Aralık’ta İtalyan Il Fatto Quotidiano’da yayınlandı. Buna göre alternatifler şunlar:
1) Ukrayna’nın “Alman modeline” göre bölünmesi ve Kiev rejiminin kontrolü altındaki bölgelerin NATO’ya alınması. 2) İkinci senaryo “Avrupa’daki İsrail”: yani NATO’ya üye olmayacak ama askeri “yardım” almaya devam edecek. 3) Çin ve Hindistan gibi NATO üyesi olmayan ülkelerin barışgücü askerlerinden oluşturulacak bir uluslararası misyon kurulur.
Birinci alternatifin uygulanması, sadece Rusya’nın pozisyonu açısından değil, ABD’nin Trump yönetiminde Rusya ile büyük çatışmayı öteleme kararlılığı nedeniyle de mümkün değil. İkinci alternatif Minsk kandırmacasının devam etmesi anlamına gelir; ABD açısından en ideal formül olmasına rağmen Rusya’nın kabul etmesi mümkün değil.
En ideal formül üçüncü alternatif gibi görünüyor; ama bu da sadece bir mütareke demek. Sorun herhalde şimdilik barışgücünün kimlerden oluşacağı meselesinde düğümleniyor olmalı. Rusya (belki Macaristan ve Slovakya dışında) NATO ülkelerinin barışgücüne katılmasını kabul etmeyecektir. Bunun yerine “küresel güney” denen şeyden bir güç toplanabilir.
Rusya’nın üçüncü alternatif üzerinde durmasının bir nedeni de Trump’ın olası bir sistem-yıkıcı rol oynama ihtimaline dayanarak onun elini zayıflatmaktan kaçınmak olabilir.
Kiev’de “üçlü ittifak”
Her halükarda mevcut Kiev yönetiminin suyu ısınmış olmalı. Bu yönetim ancak Britanya’nın desteğiyle ayakta kalabilir. Londra da bunu sağlamaya çalışıyor: Poroşenko’nun geçen gün yaptığı “devleti zayıflatmamak için” yakın zamanda seçim yapılmaması çağrısı buna işaret ediyor. Belki de müflis ve müstafi başkumandan, müflis ve müstafi başkan ve müflis ve komedyen başkanın resmi yahut gayriresmi koalisyonunun peşindeler. Bunların ilki uluslararası basına demeç verirken arkasına Bandera’nın portresini koyacak kadar pervasız ve inanmış bir faşist, ikincisi Polonya’yla da “güven” ilişkileri geliştirmiş “çikolata kralı”. Üçüncüsü ise koltuğunu sadece en zayıf (ultimus inter pares) oluşuna borçlu. Askeri-siyasi meseleler hakkında söyledikleri kendisini belki de I’inci Napoléon’la karşılaştırdığını gösteriyor; ancak I’inci Napoléon’un kaderi bir yana, belki de bir III’üncü Napoléon farsı olarak tanımlamak daha doğru.
Bu “üçlü ittifak” olmayacak işin, birinci alternatifin peşinde.
Ne olacak?
Rusya çatışmanın en başında Ukrayna’da demilitarizasyon, denazifikasyon ve NATO’ya girmeme güvencesi hedeflerini koymuştu. Bunların üçü üzerinde de, Amerikan yönetiminin talimatı ve Johnson’un tek bir Kiev ziyaretiyle tuvalet kâğıdından değersiz kılınan İstanbul ön-anlaşmasında mutabakata varılmıştı. Daha sonra bunlara temmuz ayında Putin’in Dışişleri kolezyumu önünde okuduğu ültimatomuyla “sahadaki durum” da eklendi.
Trump yönetiminin üçüncü alternatifinin Rusya açısından kabulünü güçleştiren şey rejimin “denazifikasyonu” hedefi. Bu, tabiatı itibariyle, mevcut yönetimin şu veya bu şekilde, tercihan seçimler yoluyla tasfiyesini gerektirir. Çikolata kralı, komedyen ve müflis “başkumandanın” seçimleri yaptırmama kararlılığı ise tam da buna yönelik.
Ne olacak peki? Bana kalırsa şubat-mart aylarından itibaren üçüncü alternatife dayanan bir mütarekeye varılacak ve ABD’nin dayatmasıyla mayıs ayında Kiev’de seçimlere gidilecektir — eğer Britanya engelini alt edebilirse. Seçimin örgütlenmesi mütarekenin devamı açısından kritik önem taşıyacaktır. Britanya’nın Kiev üçlüsü üzerinden seçimleri engelleme baskısının Trump’ın kararlılığını yumuşatacağını sanmıyorum; herhalde Trump Jr.ın sosyal medya hesabında ilkinde dolar yağmurunu keserek, ikincisinde bir tekmeyle kadrajın dışına atarak editlediği Kiev’deki komedyen başkan da bunun yeterince farkındadır.
Ve bütün bunlar “hazırlanmak” için.
Güney Kore’de görevden alınan Başkan Yoon’u tutuklama girişimi başarısız oldu
Pentagon’un 11 Eylül mahkumları ile ilgili talebini mahkeme reddetti
Scholz, yeni yıl mesajında Musk’ı eleştirdi
Japonya-AB stratejik ortaklık anlaşması yürürlüğe girdi
DSÖ Çin’i, COVID-19’a neden olan virüsün kökenine ilişkin verileri paylaşmaya çağırdı
Çok Okunanlar
-
DÜNYA BASINI4 gün önce
Birbiri ardına yaşanan uçak kazaları: Neler oldu?
-
SÖYLEŞİ1 hafta önce
‘Trump ABD’yi Suriye’den çıkarmak istiyor’
-
ORTADOĞU7 gün önce
HTŞ’nin Şam Valisi Mervan: İsrail ile sorunumuz yok, belki korktukları için Suriye’yi biraz bombalamışlardır
-
ASYA1 hafta önce
Bakü’den Grozni’ye giden bir yolcu uçağı Kazakistan’da düştü
-
ORTADOĞU7 gün önce
FT, “İsrail öncülüğünde Orta Doğu’nun yeniden şekillendirilmesini” yazdı
-
AMERİKA1 hafta önce
Morgan Stanley’in Kasım 2024 raporundan: Türkiye’de asgari ücrete %30 zam bekliyoruz
-
AMERİKA7 gün önce
BYD, “zorla çalıştırma” iddialarının ardından Brezilya’daki taşeronu kovdu
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Şam’a giden yollar