Bizi Takip Edin

Avrupa

Eski Genelkurmay Başkanından İngiliz hükümetine Ukrayna tepkisi

Yayınlanma

Rusya-Ukrayna savaşı tüm şiddetiyle devam ederken, Kiev yönetiminin en büyük destekçilerinden Birleşik Krallık’ta hükümete yönelik eleştiriler artmaya başladı.

Şimdilik eleştiriler, ‘daha çok yardım edin’ diyenler tarafından geliyor. Bunun son örneği, eski Genelkurmay Başkanı Richard Dannatt’ın The Telegraph’ta yazdığı yazıda görülüyor.

ABD, Almanya ve Fransa’nın Kiev’e zırhlı araçlar gönderdiğini ama Britanya’daki ‘amigoların’ seslerinin kesildiğini savunan Dannatt, ülkesinin modern kara manevra kapasitesinin bu ülkeler kadar yüksek olmadığını da ileri sürdü.

Batı ordularının ve Birleşik Krallık ordusunun dayandığı astsubayların Sovyet ve Rusya ordularında bulunmadığını söyleyen emekli general, Rusya’da ordunun alım-satım süreçlerinde büyük yolsuzluklar olduğunu ileri sürdü.

‘Kaybetmeme değil, kazanma zamanı’

Vladimir Putin ile Rusya’nın Ukrayna operasyonunu yöneten Sergey Surovikin’in bahar ayları için yeni bir saldırı planladığını söyleyen Dannatt’a göre Rusya askerlerinin bunun için motivasyonları olmadığı gibi ordunun da liderlik seviyesi düşük.

Kırım’ın Rusya’ya bağlanması ile başlayan süreçte batının Ukrayna ordusunu dönüştürdüğünü kaydeden Dannatt, 24 Şubat 2022’den bu yana devam eden savaşta da batı yardımlarının Ukrayna’nın savaşı kaybetmesinin önüne geçtiğini kaydetti.

İngiliz ordusunun kara gücü düşük mü?

Ukrayna’nın şimdi savaşı kaybetmemeye değil, kazanmaya ihtiyacı olduğunu savunan general, Fransa’nın AMX-10 hafif tank, ABD’nin 50 Bradley zırhlı araç ve Almanya’nın da Marder zırhlı personel aracını Kiev’e verdiğini söyleyerek soruyor: Peki İngilizler nerede?

Dannatt’a göre, Britanya’nın Ukrayna’ya temin edebileceği kara araçları sınırlı. Britanya ordusuna yıllardır yeterli bütçe ayrılmadığını öne süren emekli general, CVR(T) serisi hafif zırhlı araçların 1970’lerden kaldığını ve modern manevralarda yerinin bulunmadığını yazdı.

Dannatt, Challenger tankları ile Warrior piyade muharebe araçlarının da modernleştirilmesi gerektiğini kaydetti. Ajax tanklarının çalışmadığını söyleyen general, Boxer zırhlı personel araçlarının da henüz teslim edilmediğine dikkat çekti.

Polonya’daki askerlere işaret etti

Dannatt, Warrior muharebe araçlarını emekli etmek yerine bunları Ukrayna’ya vermeyi önerdi.

İngiliz ordusunun Polonya’da yıllardır faaliyet gösterdiğini hatırlatan Dannatt, zırhlı araçların manevraları konusunda deneyim kazandıklarını söyledi. Yazar, ‘öğrenmeye hevesli’ Ukraynalı piyadeleri eğitecek eğitmenlerin bunlarla ilişki kurabileceğini belirtti ve yazısını şöyle bitirdi: “Gecikme, yenilme riski demektir. Şimdiye kadar, Putin’e karşı savaşında Ukrayna’nın yenilmemesine yardım ettik. Şimdi, kazanmalarına yardım etmeliyiz.”

Londra’dan tank hamlesi

Dannatt’ın yazısının yayınlanmasının ardından, medyada İngiliz hükümetinin yeni bir hazırlık yaptığı yazıldı.

Sky News’in öğrendiğine göre, birkaç haftadır devam eden müzakerelerde Londra, Kiev’e 10 Challenger 2 ana savaş tankı vermeyi tartışıyor.

10 tankın Ukrayna ordusundaki bir zırhlı birliği donatabileceği belirtiliyor.

Ukraynalı bir kaynak, İngilizlerden tank almaları durumunda diğer ülkelerin de tank vermek konusunda cesaretleneceğini söyledi.

Kaynaklar, 10 Challenger 2 tankının savaşın gidişatını değiştirmeyeceğini ama batılı ülkelerin Ukrayna’ya saldırı silahları satma konusundaki tereddüdünü aşmaya yarayacağını düşünüyorlar.

Bu sayede Almanya’da Leopar ve ABD’den Abrams tanklarının gelebileceği ileri sürülüyor.

Rishi Sunak hükümetinin henüz nihai kararını vermediği de haberde verilen bilgiler arasında.

Avrupa

İran ABD’yi vurursa İngiltere ne yapacak?

Yayınlanma

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ABD’nin saldırıya uğraması halinde ülkesinin askeri destek sağlayıp sağlamayacağı konusunda açıklama yapmayı reddetti.

İngiltere, Natanz, İsfahan ve Fordow nükleer tesislerine yönelik Amerikan saldırısına fiili olarak katılmadı.

Haberlere göre ABD, saldırı için İngiltere ordusunun desteğini de talep etmedi. Bu destek, Kıbrıs’taki RAF Akrotiri üssündeki Typhoon savaş uçaklarının desteği veya Diego Garcia askeri üssünün bombalama için üs olarak kullanılması şeklinde olabilirdi.

Bu, geçen hafta Başsavcı Lord Hermer’in, Birleşik Krallık’ın uluslararası hukuku ihlal edebileceği gerekçesiyle İsrail’in İran’a yönelik doğrudan saldırılarına katılmaması gerektiği yönündeki sızdırılan tavsiyesinin ardından geldi.

ABD’nin gece yarısı düzenlediği saldırılar hakkında konuşan Starmer, saldırıların yasallığı konusunda herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçındı, fakat İran’ın nükleer programının “ciddi bir tehdit” olduğunu ve ABD’nin askeri müdahalesinin bu tehdidi “azaltacağını” ileri sürdü.

Haftalardır çatışmaya diplomatik bir çözüm bulunması için baskı yapan İngiliz lider, pazar günü ABD’nin eylemini desteklediğini belirterek, İran’ın asla nükleer silaha sahip olmaması gerektiği konusunda tutarlı bir tavır sergilediğini söyledi.

Sky News’in doğrudan sorduğu, gerekirse askeri destek sağlayıp sağlamayacağı sorusuna Başbakan, sadece bölge içinde değil, bölge dışında da gerginliğin tırmanma riski olduğunu söyledi.

Starmer, “Kendi çıkarlarımızı, personelimizi ve varlıklarımızı ve tabii ki müttefiklerimizin çıkarlarını ve varlıklarını koruyabilecek durumda olmak için bölgeye varlıklarımızı sevk ediyoruz,” dedi.

İngiltere’nin, NATO’nun toplu savunma ilkesinin 5. maddesi uyarınca İran’ın saldırısına uğraması halinde ABD’yi destekleyip desteklemeyeceği sorulan Starmer, “Neler olabileceği konusunda spekülasyon yapmayacağım, çünkü tüm odak noktam gerginliğin azaltılması. Fakat İngiltere’nin çıkarlarını ve personelini korumak ve müttefiklerimizin çıkarlarını korumak için gerekli tüm önlemleri aldığımızı kamuoyuna temin etmek isterim. Bu, beklenen bir şeydir,” yanıtını verdi.

Birleşmiş Milletler Şartı, ülkelerin yalnızca kendini savunmak, bir müttefiki savunmak veya BM Güvenlik Konseyi’nin askeri harekat izni veren bir karar alması durumunda saldırı başlatabileceğini belirtir. Bu tavsiye, ABD’nin çatışmaya müdahale etmeden önce hazırlanmıştı.

İş Dünyası ve Ticaret Bakanı Jonathan Reynolds, İngiltere güçlerinin saldırıya uğraması halinde kendini savunma konusunda durumun “açık ve net” olacağını belirtti fakat hukuki tavsiye hakkında daha fazla yorum yapmadı.

Bakan, Londra’nın İran’a saldırılardan “kısa bir süre” önce ABD tarafından bilgilendirildiğini doğrularken, hükümet yetkilileri bunun tam olarak ne zaman olduğunu açıklamayı reddetti.

Öte yandan Trump’ın saldırı emri, Starmer’ın “diplomatik çözüm” çağrısına rağmen geldi. Geçen hafta Kanada’da düzenlenen G7 zirvesinde Başbakan, Trump ile akşam yemeğinde bir araya geldikten sonra ABD’nin müdahale etmeyeceğini bile ima etmişti.

Gölge başsavcı Lord Wolfson, İran’a karşı askeri harekatın, toplu meşru müdafaa, İran’ın Birleşik Krallık üslerine ve personeline yönelik saldırılarını önlemek için “orantılı” önlemler alma hakkı ve İran’ın İsrail’e karşı “soykırım niyetini” gerçekleştirmesini engelleme hakkı tanıyan sözleşmeler uyarınca yasal olduğunu ileri sürdü.

Wolfson, Starmer’ı, “saldırının sonucunu memnuniyetle karşılarken, saldırının yöntemleri konusunda laf çevirdiği” iddiasıyla eleştirdi.

Lord Wolfson, X’te yayınladığı bir yazıda, “ABD ve İngiltere aynı hukuki konumdadır; dolayısıyla, Birleşik Krallık hükümetinin (bildirildiği üzere) İsrail’i desteklemek için tek başına saldırı amaçlı askeri harekat düzenleyemeyeceği yönündeki tutumu doğruysa, Birleşik Krallık hükümeti ABD’nin İran’ın nükleer reaktörlerine düzenlediği saldırının da yasadışı olduğunu kabul etmelidir. Birleşik Krallık hükümeti, sonuçları memnuniyetle karşılayıp araçlar konusunda laf çeviremez. Öyleyse: Hükümetimizin ABD’nin askeri müdahalesinin yasallığı konusundaki tutumu nedir? Ben destekliyorum. Keir Starmer destekliyor mu?” diye sordu.

Muhafazakâr gazete The Telegraph’ta Stephen Daisley imzasıyla yayımlanan bir makalede de, Trump’ın, İngiltere ve AB’nin küresel sahnede “ne kadar işe yaramaz olduğunu” gösterdiği ileri sürüldü.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya ve İtalya, ABD’deki 245 milyar dolarlık altın için endişeli

Yayınlanma

Almanya ve İtalya, Başkan Donald Trump’ın ABD Merkez Bankasına (Fed) yönelik tekrarlanan saldırıları ve artan jeopolitik türbülansın ardından altınlarını New York’tan çıkarma çağrılarıyla karşı karşıya.

Almanya’daki Sahra Wagenknecht İttifakının (BSW) Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili Fabio De Masi, Financial Times’a (FT) verdiği demeçte, “türbülanslı zamanlarda” daha fazla altının Avrupa veya Almanya’ya taşınması için “güçlü argümanlar” olduğunu söyledi.

Dünya Altın Konseyi verilerine göre, Almanya ve İtalya, sırasıyla 3.352 ton ve 2.452 ton ile ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ve üçüncü altın rezervlerine sahip ülkeler. Her iki ülke de, altınlarının üçte birinden fazlasını ABD’de saklayan New York Fed’e büyük ölçüde güveniyor.

FT’nin hesaplamalarına göre, bu iki ülke arasında ABD’de depolanan altının piyasa değeri 245 milyar dolardan fazla.

Bu durum büyük ölçüde tarihsel nedenlere bağlı olmakla birlikte, New York’un Londra ile birlikte dünyanın en önemli altın ticaret merkezlerinden biri olmasının da bir yansıması.

Öte yandan Trump’ın tutarsız politika kararları ve daha geniş çaplı jeopolitik istikrarsızlık, Avrupa’nın bazı bölgelerinde bu konu hakkında kamuoyunda tartışmaları alevlendiriyor.

ABD Başkanı, bu ayın başlarında, ABD merkez bankası borçlanma maliyetlerini düşürmezse “bir şeyler yapmaya zorlanabileceğini” söyledi.

Almanya’da, altının geri getirilmesi fikri, siyasi yelpazenin her iki ucundan da destek görüyor.

Bavyera’nın Hıristiyan Sosyal Birliği’nin (CSU) önde gelen eski milletvekili Peter Gauweiler, Bundesbank’ın ülkenin altın rezervlerini korumak konusunda “hiçbir kestirme yol izlememesi” gerektiğini vurguladı.

Gauweiler, FT’ye verdiği demeçte, “Altının yurtdışında saklanmasının son on yılda daha güvenli ve istikrarlı hale gelip gelmediğini ele almamız gerekiyor,” dedi ve jeopolitik risklerin dünyayı daha güvensiz hale getirdiğini belirterek, “Bunun cevabı ortada,” diye ekledi.

Kampanyayı ilk başlatan ve bugün Almanya’nın sağcı Almanya için Alternatif (AfD) milletvekili değerli metal uzmanı Peter Böhringer, “Başladığımızda… komplo teorileri yaymakla suçlandık,” dedi.

Böhringer için, altını geri getirmenin temel argümanı mevcut ABD yönetimi ile ilgili değil. “Altın, merkez bankaları için son çare varlıktır ve bu nedenle üçüncü şahısların riskine maruz kalmadan saklanması gerekir,” diyen Böhringer, ciddi sıkıntılı dönemlerde “gerçekten önemli olanın yasal mülkiyet değil, altın üzerinde fiziksel kontrol” olduğunu ekledi.

Avrupa Vergi Mükellefleri Derneği (TAE), Almanya ve İtalya’nın maliye bakanlıklarına ve merkez bankalarına mektuplar göndererek, politika yapıcıları altınlarının saklanmasında Fed’e olan bağımlılıklarını yeniden gözden geçirmeleri için çağırdı.

TAE Başkanı Michael Jäger FT’ye verdiği demeçte, “Trump’ın Federal Rezerv’in bağımsızlığını bozmasından çok endişeliyiz. Önerimiz, Avrupa merkez bankalarının her an sınırsız kontrol sahibi olabilmesi için [Almanya ve İtalya’nın] altınlarını geri getirmektir,” diye konuştu.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin nisan ayında Trump ile görüşmek üzere Washington’a yaptığı ziyaret öncesinde, ekonomi yorumcusu Enrico Grazzini Il Fatto Quotidiano gazetesinde, “İtalya’nın altın rezervlerinin yüzde 43’ünü güvenilmez Trump yönetimi altında Amerika’da bırakmak ulusal çıkarlar açısından çok tehlikelidir,” diye yazmıştı.

2019 yılında İtalya’da, Meloni’nin sağcı İtalya’nın Kardeşleri partisi, henüz muhalefetteyken, ülkenin altın rezervlerinin geri getirilmesi için lobi faaliyetleri yürütmüş, Meloni de partisi iktidara gelirse İtalya’nın altınlarını geri getireceğine söz vermişti.

Ne var ki, 2022’nin sonlarında başbakanlık görevine geldiğinden beri Meloni bu konuda sessizliğini koruyor. Derinleşen ticaret savaşı tehdidini önlerken Trump ile dostane ilişkilerini sürdürmek istiyor.

İtalya’nın Kardeşleri milletvekili Fabio Rampelli, partinin şu anki tutumunun, İtalya’nın altınlarının “tarihi dost ve müttefik” bir ülkenin gözetiminde olduğu için “coğrafi konumu”nun sadece “göreceli öneme” sahip olduğu yönünde olduğunu söyledi.

Bu hafta 70’den fazla küresel merkez bankasının katıldığı bir anket, kriz durumunda altınlarına erişebilme konusunda endişeleri nedeniyle daha fazlasının altınlarını yurt içinde saklamayı düşündüğünü ortaya koydu.

Avrupa merkez bankalarının altın saklayıcısı olarak Fed’e olan bağımlılığı uzun süredir tartışma konusu. Batı Avrupa ülkeleri, İkinci Dünya Savaşından sonraki yirmi yıllık iktisadi patlama döneminde ABD ile büyük ticaret fazlası vererek devasa altın rezervleri biriktirdi.

1971 yılına kadar, dolar, Bretton Woods sabit döviz kuru sistemi kapsamında Fed tarafından altına çevriliyordu. Değerli metali Atlantik’in ötesinde saklamak, Sovyetler Birliği ile olası bir savaşa karşı bir koruma önlemi olarak da görülüyordu.

Bununla birlikte, 1960’ların ortalarında Fransa, Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle’ün Bretton Woods sistemine olan güvenini kaybetmesinin ardından, denizaşırı altın rezervlerinin çoğunu Paris’e taşımıştı.

Almanya’da 2010 yılında başlayan “altınımızı geri getirin” halk hareketi, Bundesbank’ın politikasını değiştirdi. 2013 yılında Almanya merkez bankası, rezervlerinin yarısını ülkesinde saklamaya karar verdi ve 7 milyon avroya mal olan yüksek güvenlikli bir operasyonla 674 ton altın külçesini Paris ve New York’tan Frankfurt’taki merkezine taşıdı. Şu anda Bundesbank’ın altın rezervlerinin yüzde 37’si New York’ta saklanıyor.

Bundesbank, FT’ye yaptığı açıklamada, 2013 tarihli kılavuzuna göre “altın rezervlerinin depolandığı yerleri düzenli olarak değerlendirdiğini” belirtti. Bu kılavuz, sadece güvenliğe değil, aynı zamanda “gerekirse altının satılabilmesi veya yabancı para birimlerine çevrilebilmesi” için likiditeye de odaklanıyor.

Alman Merkez Bankası, New York Fed’in Alman altınının “önemli bir depolama yeri” olmaya devam ettiğini vurgulayarak, “New York Fed’in altın rezervlerimizin güvenli bir şekilde saklanması için güvenilir ve sağlam bir ortak olduğuna şüphemiz yok,” dedi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya bu yıl fazladan 11 bin askeri personel işe alacak

Yayınlanma

Almanya hükümeti, yıl sonuna kadar 11 bin ek askeri personel için fon sağlayacak.

Bu artış yaklaşık %4’lük bir artışa tekabül ediyor. Bild gazetesi cumartesi günü (21 Haziran) hükümet kaynaklarına atıfta bulunarak bu haberi verdi.

Gazete, bu fonun 2025 sonuna kadar 10 bin asker ve 1.000 sivil personel için sağlanacağını ve bu kararın önümüzdeki hafta kabine tarafından onaylanacak olan bu yılki bütçe planının bir parçası olduğunu ekledi.

Genişleme için gerekli sermaye, önümüzdeki hafta kabine onayına sunulacak olan bu yılki federal bütçeye dahil edilecek.

Rapora göre, yeni işler silahlı, hava, deniz ve siber kuvvetleri kapsayacak.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu ayın başlarında yaptığı açıklamada, NATO’nun silah ve personel hedefleri kapsamında 60 bin ek askere ihtiyaç duyduğunu belirtmişti.

İttifak, Rusya’dan gelen tehdidin arttığını ileri sürerek kuvvetlerini güçlendiriyor.

Öneri, önümüzdeki hafta yapılacak kabine toplantısında öncelikli gündem maddesi olacak.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English