Diplomasi
Davos’ta Trump’tan ‘ortodoks’ politikaların ölüm ilanı

ABD Başkanı Donald Trump, dün Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’na (WEF) video konferans yoluyla seslendi ve on yıllardır gündemde olan, fakat özellikle 2008 krizinden sonra aşınan “ortodoks” iktisadi politikaların ölümünü yüksek perdeden ilan etti.
Ana akım iktisatçıların bu tür yaklaşımların ekonomiye zarar vereceği yönündeki uyarılarına rağmen, eski politikalar başarısız olduktan sonra iktisadi büyümeyi canlandırmak hedefi ile ekonomide artık yeni deneylere girişilecek.
Trump, “İş dünyasına mesajım basit: Gelin ürününüzü Amerika’da yapın, biz de size dünyadaki en düşük vergi oranını verelim. Fakat ürünü burada yapmazsanız, gümrük vergisi ödemek zorunda kalırsınız,” diyerek buna ilişkin ipuçlarını verdi.
Ama “turpun büyüğü” heybesinden daha sonra çıktı. Suudi Arabistan ve OPEC’e çağrı yaparak petrol fiyatlarını düşürmelerini isteyen Trump, ham petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte “faiz oranlarının derhal düşmesini talep edeceğini” de söyleyerek bombayı bıraktı.
Aynı şekilde tüm dünyada da faizlerin düşmesi gerektiğini kaydeden ABD Başkanı, küresel faiz oranlarının ABD’yi takip etmesi gerektiğini savundu.
Wall Street’ten ‘heteredoks’ politikalara zımni destek
Trump’ın gümrük vergisi tehditlerinin patronlar katında da kimi olumlu yankılar bulduğunu söylemek mümkün. Örneğin Bank of America CEO’su Brian Moynihan Axios’a verdiği bir mülakatta, tarifelerin “ölçülü” kullanılması halinde destekleyebileceklerinin sinyalini vererek, “Daha düşük regülasyon yükü, daha yüksek kâr marjları ile sonuçlanacak ve tarife yükünü farklı şekilde yönetmemize olanak sağlayacak,” dedi.
Moynihan, ilk Trump yönetimi sırasında konulan gümrük vergilerini “absorbe ettiklerini” ve bunların “istenen etkiyi yaratmadığını” söyleyerek, “On yıl sonra, eğilimlere ve dünyanın geri kalanına göre aşırı bir iktisadi büyümeden konuşuyoruz,” ifadelerini kullandı.
Wall Street’ten gelen olumlu yanıtlar Moynihan’dan ibaret edeğil. JPMorgan CEO’su Jamie Dimon da dün CNBC’de gümrük vergileri hakkında sorulan bir soruya verdiği yanıtta, “[Gümrük vergileri] Eğer biraz enflasyonistse ama ulusal güvenlik için iyiyse, öyle olsun. Yani, aşın artık bunu,” dedi.
Jake Sullivan’dan kritik konuşma: Küresel ekonomide yeni bir dönemin ilanı
Bessent’in uyarıları: Hazine artık bizi kurtaramaz
Trump’ın bir sonraki Fed başkanı olması muhtemel adaylardan Kevin Warsh geçen hafta Wall Street Journal’da yazdığı bir yazıda, “Trump yönetimi mali ve parasal bir karmaşayı devralıyor,” diye yazmıştı.
Nitekim yeni Hazine Bakanı Scott Bessent de Kongre onay oturumunda borca dikkat çekti. Bessent, önümüzdeki yıllarda açıkların GSYİH’nin %7’si civarında olacağını belirtti ve “durgunluk ya da savaşın olmadığı durumlarda bunu daha önce hiç görmediklerine” işaret etti.
“Endişeliyim çünkü ABD Hazinesi birçok kez ulusu kurtarmaya çağrıldı,” diten Bessent, bunlar arasında İç Savaş, Büyük Buhran, İkinci Dünya Savaşı ya da son COVID-19 salgınını sıraladı.
Bessent’e göre Hazine, tüm hükümet ve Kongre ile birlikte, borçlanma kapasitesini birliği kurtarmak, dünyayı kurtarmak ve Amerikan halkını kurtarmak için kullandı ama şu anda ABD’nin sahip olduğu şeye bakılırsa, artık bunun aynısını yapmak için fazlasıyla zor.
Kongre Bütçe Ofisi geçen cuma günü yaptığı açıklamada 2025 yılında 1,9 trilyon dolarlık bir bütçe açığı öngördü ki bu da öngörülen GSYİH’nin %6,2’sine tekabül ediyor.
Ofis, ulusal borcun bu yıl GSYİH’nin yaklaşık %100’ünden, durgunluk, savaş ya da diğer krizlerin olmaması halinde, 2035’te %119’una yükseleceğini öngörüyor.
Milei’den liderlere ‘artık senaryoya göre hareket etmeyin’ çağrısı
Trump’ın ve Elon Musk’ın kıtanın güneyindeki müttefiki Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei de Davos’ta yaptığı konuşmada benzer bir noktaya işaret etti.
Milei, ana akım iktisadi düşünceyi eleştirerek, “Tüm küresel liderlere söylüyorum, senaryodan kurtulmanın zamanı geldi,” dedi.
WEF gibi forumlar aracılığıyla teşvik edilen fikirlerde “fena halde yanlış olan bir şeyler” bulunduğunu savunan Arjantinli, “yeni bir altın çağ” başlatmak için “bu ideolojik zincirleri kırmanın şart olduğunu” vurguladı.
Mario Draghi’den AB için kritik konuşma: Radikal bir değişime ihtiyacımız var
AB’nin ABD’ye taviz sinyalleri
Zincirin ilk halkasının Atlantik’in öte yakasında kırıldığı açık. Atlantik’in bu yakasında ise endişe hakim. Trump konuşmasında, Brüksel’in rekabet kurallarını ihlal ettikleri gerekçesiyle ABD’li teknoloji şirketlerine kestiği cezaları “bir tür vergilendirme” olarak nitelendirerek AB’ye de sert tepki gösterdi.
Trump, “Onlar Amerikan şirketleri ve bana kalırsa bunu yapmamaları gerekiyor. Bu bir çeşit vergilendirmedir. AB ile çok büyük şikâyetlerimiz var,” diye konuştu.
Tam bu noktada Avrupalı liderler ekonomileriyle ilgili acı verici bir tercihle karşı karşıya: Ya yeni bir yaklaşım benimseyecekler ya da yıllardır sürdürdükleri mücadelenin daha da gerisine düşecekler.
Avrupa Birliği’nin ekonomiden sorumlu komisyon üyesi Valdis Dombrovskis ise çarşamba günü CNBC’ye yaptığı açıklamada, bloğun iktisadi çıkarlarının savunulması gerektiğinde AB’nin “orantılı bir şekilde” karşılık vereceğini söyledi.
Almanya, mali kurallarını gevşetme eğiliminde
Bu kapsamda, mali yönden şahin AB ülkelerinin başını çeken Almanya’daki “borç freni” tartışmaları hayli öğretici. Anayasal borç freni, enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarı konusunda on yıllardır en sert tutumları aldığı bilinen Alman Merkez Bankası Bundesbank, anayasal borç freni reformuna yeşil ışık yaktı.
Başkan Joachin Nagel, uzun süredir devam eden borç kuralının iyi işlediğini söyledi ama ekledi: “Fakat şimdi tektonik bir değişim dünyasında yaşıyoruz ve bunu ele almamız gerekiyor. … Alışılmışın dışına çıkmaya başlamalıyız.”
Keza Davos’ta konuşan Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, altyapı yatırımları için borçlanmanın genişletilmesini istedi; ki bu fikrin, geçen yıl trafik lambası hükümetinin dağılmasına neden olduğu unutulmamalı.
Berlin’in Washington’a sınai ve ticari bağımlılığı
Dahası, Almanya’nın ABD’ye ticari ve sınai bağımlılığı şu anda geri dönülemez bir noktada. ABD, 2015’ten bu yana Almanya’nın en büyük ihracat pazarı konumunda. 2024’te ise, 2015’ten bu yana ilk kez, Çin’in önüne geçerek Almanya’nın en büyük ticaret ortağı konumuna yükseldi.
ABD, Alman dış yatırımları için açık ara önde gelen destinasyon. Bundesbank istatistikleri, 2022 yılında ABD’deki doğrudan ve dolaylı Alman yatırımlarının 448 milyar avroya ulaştığını, Çin’deki doğrudan Alman yatırımlarının ise sadece 122 milyar avro olduğunu gösteriyor.
Federal Cumhuriyet, ABD ile ticaretten diğer ülkelerle ticaretten kazandığından daha fazlasını kazanıyor: 2023 gibi erken bir tarihte, ABD söz konusu olduğunda Almanya’nın ihracatının ithalattan fazlası 63 milyar avrodan fazlaydı.
ABD ile ticarette yüksek bağımlılık, bu nedenle ABD’nin olası gümrük tarifelerinin Almanya’yı özellikle zorlayacağı anlamına geliyor.
Örneğin Fransa bu meselede daha iyi durumda olacak; zira dış ticaret ortakları sıralamasında ABD, Almanya, Çin, İtalya ve İspanya’nın ardından sadece beşinci sırada yer alıyor.
Bunun yanı sıra, ABD’nin Meksika’dan ithalata uygulayacağı gümrük vergileri de Alman şirketleri için ciddi sonuçlar doğuracak. Pek çok Alman firması Kuzey Amerika serbest ticaret anlaşması USMCA’den faydalanarak ABD pazarı için Meksika’da düşük ücretlerle mal ürettiriyor.
Örneğin, Volkswagen’in ABD’de sattığı araçların neredeyse yüzde 60’ı Meksika’nın Puebla kentindeki VW de México tarafından üretiliyor. 2024 yılında ABD’de yeni tescil edilen Audi araçların yüzde 29’u da Meksika’da üretilmişti.
Bu nedenle Alman sanayiciler de temkinli ve ABD’nin “suyuna giden” bir yaklaşım belirleme taraftaruç Alman Sanayi Federasyonu (BDI) yönetim kurulu üyesi Wolfgang Niedermark geçen hafta perşembe günü “AB ekonomik işbirliği tekliflerinde bulunmalı” talebinde bulundu.
Christine Lagarde: Gümrük tarifelerine hazırlanmalıyız
Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Christine Lagarde da çarşamba günü CNBC’ye verdiği demeçte, Avrupa’nın “hazırlıklı olması” ve Donald Trump’ın potansiyel ticaret tarifelerini öngörmesi gerektiğini söyledi.
Lagarde, Trump’ın başkanlığının ilk gününde genel gümrük tarifeleri uygulamamasının “çok akıllıca bir yaklaşım” olduğunu, zira genel gümrük tarifelerinin her zaman beklenen sonuçları vermediğini savundu.
Lagarde, bu nedenle Trump’ın gümrük vergilerinin “daha seçici ve odaklı” olmasını beklediğini söyledi.
WEF zirvesinde CNBC’den Karen Tso’ya verdiği demeçte AMB Başkanı, “Avrupa’da yapmamız gereken şey hazırlıklı olmak ve karşılık vermek için neler olacağını tahmin etmektir,” dedi.
Lagarde, “ithal ikame” teorisinin, yani ABD’deki üretimi güçlendirmek amacıyla Avrupa’dan yapılan ithalatın azaltılmasının, “sorgulanabilir olduğunu” çünkü ABD ekonomisinin şu anda neredeyse “sıcak olduğunu” söyledi.
AMB lideri, “[ABD] işgücü piyasasına bakarsanız, çok düşük bir işsizlik oranına sahip olduğunuzu görürsünüz. Kapasiteye bakarsanız, zaten neredeyse tam kapasite çalışıyor. Dolayısıyla artık ithal etmeyeceğiniz şeyleri üretebileceğiniz ya da çok daha yüksek fiyatlarla ithal edeceğiniz fikri… biraz zaman alacak bir şey,” uyarısında bulundu.
Lagarde, ithalatçıların da uzun süre düşük marjlarla iş yapamayacağını, bunun da eninde sonunda “paranın tüketiciye geçeceği” anlamına geldiğini sözlerine ekledi.
Lagarde ayrıca Avrupa içinde ticaretin önündeki engellerin kaldırılması çağrısında bulunarak, tek bir pazar yaratma arzusuna rağmen, mal ve hizmetlerin zaman zaman bozulmadan seyahat etmesini engelleyen bariyerlerin hâlâ mevcut olduğunu belirtti.
AMB Başkanına göre bu, aynı zamanda ABD’nin değişen ticaret politikasına verilebilecek cevaplardan da biri. Lagarde’a göre içeride güçlü olunursa bunun önemli olduğunu savunarak, “Korumacı bir yaklaşıma geçmek istediğimizi söylemiyorum, çünkü düşük bariyerlerin bize öğrettiği şey ticaretin aslında çok yararlı olduğudur,” dedi.
Diplomasi
Avrupa ülkeleri ‘diplomaside’: İran’ın balistik füze programını hedef aldılar

Avrupa dışişleri bakanları cuma öğleden sonra Cenevre’de İranlı yetkililerle bir araya geldiler ve İran’dan yalnızca nükleer faaliyetlerini değil, balistik füze programını da azaltmasını istediler.
Perşembe sabahı gazetecilere konuşan Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, şu anda İran ile diplomasi hedeflerinin Tahran’ın sadece nükleer programını değil, aynı zamanda balistik füze programını ve İran’ın bölgesel istikrarı bozucu faaliyetlerini de “önemli ve kalıcı” bir şekilde azaltmasını sağlamak olduğunu söylemişti.
Barrot, “Tamamen askeri bir çözüm yok,” diyerek İran’ın Washington ile müzakere masasına dönmesi gerektiğini ekledi.
Almanya, Fransa ve İngiltere, İran’a “İsrail’in saldırılarının durmasını beklemeden” müzakerelere başlaması çağrısında bulundu.
Wall Street Journal’a (WSJ) göre bazı Avrupalı yetkililer ABD’nin İran’a yönelik sıfır zenginleştirme hedefini desteklerken, Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa’nın resmi tutumu, İran’ın herhangi bir zenginleştirme programının sıkı sınırlar içinde tutulması ve Tahran’ın nükleer bomba yapımında kullanılabilecek yeterli miktarda silah sınıfı fisil madde biriktirememesi için yakından izlenmesi yönünde yeni bir anlaşma yapılması yönünde.
ABD Başkanı Donald Trump ise, New Jersey’in Morristown kentine varışında, “İran Avrupa ile konuşmak istemiyor. Bizimle konuşmak istiyor. Avrupa bu konuda yardımcı olamayacak,” dedi.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın dışişleri bakanlarıyla yaptığı görüşmelerin ardından, İsrail’in “saldırganlığını” durdurması halinde müzakerelere geri dönmeye hazır olduğunu söyledi.
Arakçı, Tahran’ın üç ülkeyle ve Avrupa Birliği ile “görüşmelerin devamını” desteklediğini eklerken, ülkesinin “yakın gelecekte yeniden bir araya gelmeye hazır olduğunu” da ifade etti.
Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, “Bugünkü olumlu sonuç, İran tarafının tüm önemli konularda müzakereleri sürdürmeye temelde istekli olduğu izlenimiyle ayrıldığımızdır. Tüm bölge son derece kritik bir durumda ve müzakerelerde daha fazla tırmanışın önlenmesi ve ilerleme sağlanması bizim ortak çabamız,” dedi.
Avrupalıların bu müzakerelere dahil olması gerektiğini, ancak Washington’un da önemli bir rol oynadığını ekledi.
Almanya’nın en üst düzey diplomatı, “Her şeyden önce, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu müzakerelere ve bir çözüm bulunmasına dahil olması büyük önem taşıyor,” dedi ve Almanya’nın İsrail’in güvenlik çıkarlarını koruyacağını da sözlerine ekledi.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy de toplantı hakkında benzer izlenimlerini dile getirerek, İranlıların görüşmelere devam etmeye hazır olduğunu ve İran’ın nükleer silaha sahip olamayacağının açıkça belirtildiğini söylediler.
Fakat Reuters’ta yer alan habere göre İranlı üst düzey bir yetkili cumartesi günü, Cenevre’de ülkesinin nükleer programı hakkında yapılan görüşmelerde Avrupa güçleri tarafından sunulan önerilerin “gerçekçi olmadığını” belirterek, bu önerilere bağlı kalınması halinde bir anlaşmaya varmanın zor olacağını söyledi.
İsrail ile İran arasındaki çatışmanın tırmanmasını önlemek amacıyla E3 olarak bilinen Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya dışişleri bakanları ile AB’nin İranlı mevkidaşları cuma günü (20 Haziran) bir araya geldikten sonra ilerleme kaydedildiğine dair çok az işaret vardı.
“Avrupalıların Cenevre’de yaptığı tartışmalar ve öneriler gerçekçi değildi. Bu tutumda ısrar etmek İran ile Avrupa’yı bir anlaşmaya yaklaştırmayacaktır,” diyen üst düzey yetkili, İran’ın her halükarda Avrupa’nın önerilerini Tahran’da inceleyeceğini ve bir sonraki toplantıda yanıtını sunacağını söyledi.
Her iki taraf da önerilerin ayrıntılarını açıklamasa da, iki Avrupalı diplomat, E3’ün İsrail’in yakın vadede ateşkes kabul etmeyeceğini ve İran ile ABD’nin müzakereleri yeniden başlatmasının zor olacağını düşündüğünü söyledi.
Diyalogun, başlangıçta ABD’nin katılmadığı, İran’ın balistik füze programını da içerebilecek daha sıkı denetimleri öngören yeni bir anlaşma üzerinde paralel bir müzakere süreci başlatılması olduğu belirtildi.
Cumartesi günü İran cumhurbaşkanıyla görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, iki tarafın müzakereleri hızlandırma konusunda anlaştığını ama İran’ın “niyetinin barışçıl olduğuna dair her türlü güvenceyi vermesi” gerektiğini vurguladı.
Bazı Avrupalı bakanların cuma günü İran’ın nükleer programın ötesindeki konularda müzakereye daha hazır olduğunu öne sürmesine rağmen, üst düzey yetkili, füze programı da dahil olmak üzere savunma kapasitesinin müzakere edilebileceği olasılığını reddetti ve uranyum zenginleştirmesinin tamamen durdurulması fikrinin çıkmaz sokak olduğunu yineledi.
Yetkili, “İran diplomasiyi memnuniyetle karşılar, fakat savaşın gölgesinde değil,” dedi.
Öte yandan AB’nin dış politika kolu Avrupa Dış Eylem Servisi, İsrail’in Avrupa Birliği ile ilişkilerini düzenleyen anlaşma kapsamında insan hakları yükümlülüklerini ihlal ettiğine dair işaretler olduğunu açıkladı.
Reuters ve dpa haber ajanslarının gördüğü bir belgeye göre, İsrail “AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının 2. maddesi kapsamındaki insan hakları yükümlülüklerini ihlal etmiş” olacak.
Örgüt, bağımsız uluslararası kurumların değerlendirmelerini kaynak olarak gösterdi.
Diplomasi
Karin Kneissl: Trump, İran’a saldırarak aptalca bir karar verdi

Eski Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırı kararını ‘aptalca’ olarak nitelendirdi. Kneissl, bu saldırının tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini ve İran’a bölgedeki Amerikan üslerini vurma konusunda meşruiyet kazandırdığını belirtti.
Eski Avusturya Dışişleri Bakanı ve St. Petersburg Devlet Üniversitesi GORKI Merkezi Başkanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere saldırma kararının “aptalca” olduğunu ve tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini açıkladı.
Kneissl, 22 Haziran gecesi gerçekleştiği belirtilen saldırının ardından yaptığı değerlendirmede, bu hamlenin İran’a bölgedeki Amerikan askeri üslerine saldırma hakkı tanıdığını vurguladı.
Kneissl, Telegram kanalından yaptığı paylaşımda, “ABD Başkanı Trump bunu Kongre’nin onayı olmadan yaptı. Böylesine aptalca bir karar beklemiyordum,” ifadelerini kullandı.
‘Tüm savaş yasaları ihlal edildi’
ABD ve İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini bombalamaya nasıl cüret ettiğini sorgulayan Kneissl, “Tüm savaş yasaları ihlal edildi,” diyerek duruma tepki gösterdi.
Kneissl, Trump’ın bu kararında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun baskısı altında kaldığını belirterek, “Ancak bu bir mazeret olamaz,” diye ekledi.
Eski bakan, saldırının sonuçlarına dikkat çekerek şunları kaydetti:
“Artık İran’ın, bölgedeki 40 bin ABD askerinin bulunduğu Amerikan askeri üslerine saldırması önünde hiçbir engel kalmadı. Ve hâlâ Tahran adına bu tür saldırılar düzenleyebilecek çok sayıda silahlı grup var.”
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’
Diyalog fırsatı kaçırıldı
Kneissl, saldırıdan önce Cuma günü İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Amerikan yönetimi arasında diyalog için küçük bir fırsat penceresi doğduğunu hatırlattı. “İran belirli konuları tartışmaya hazırdı,” diyen Kneissl, “Peki ya şimdi?” sorusunu yöneltti.
Eski bakan ayrıca, ABD’nin İran’daki nükleer tesislere seyreltilmiş uranyum içeren bombalarla saldırmış olabileceği ihtimali üzerinde durdu.
Bu tür mühimmatların ilk kez 1999 baharında ABD’nin Belgrad’ı bombaladığı Sırbistan’da kullanıldığını belirten Kneissl, “Bu işe yaramayacak. Seyreltilmiş uranyumlu mühimmatlar eski Yugoslav Halk Ordusu’nun tanklarına karşı kullanılmıştı. Hiçbir etkisi olmadı, sadece daha önce Irak’ta olduğu gibi çevre felaketine yol açtı. Bu kez sonuçlar 26 yıl öncesine göre çok daha büyük olabilir. ABD ve NATO güçleri o zaman da askeri hedeflerine ulaşamamış, o çatışmada da desteğe ihtiyaç duymuşlardı,” dedi.
ABD’nin saldırı açıklaması
22 Haziran’ı sabaha bağlayan gece ABD Başkanı Donald Trump, ABD Hava Kuvvetleri’nin “Fordo, Natanz ve İsfahan dahil olmak üzere İran’daki üç nükleer tesise” başarılı bir saldırı düzenlediğini duyurmuştu.
Trump, Tahran’ın çatışmayı sona erdirmeyi kabul etmesi gerektiğini ifade etmişti.
Bu saldırıdan önce, 13 Haziran’dan itibaren İsrail’in de İran’a yönelik günlük saldırılar düzenlediği ve operasyonun amacının İran’ın füze ve nükleer programlarını yok etmek olduğu belirtilmişti.
Diplomasi
UAEA: İran’ın nükleer tesislerinde radyasyon seviyesinde artış yok

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırısının ardından bölgede radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış tespit edilmediğini duyurdu. İranlı yetkililer de tesislerin altyapısının güvende olduğunu ve radyasyon sızıntısı olmadığını açıkladı.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), bugün yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırılarının ardından radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış gözlemlenmediğini bildirdi.
İranlı yetkililer de tesislerde sızıntı olmadığını ve altyapının güvende olduğunu belirtti.
ABD uçakları, pazar günü şafak vaktinde İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerini hedef alan bir saldırı gerçekleştirmişti.
UAEA, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda, “İran’daki Fordo dahil üç nükleer tesise yönelik saldırıların ardından, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, şu ana kadar tesis dışında radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış bildirilmediğini teyit etmektedir,” ifadelerini kullandı.
Ajans, daha fazla bilgi elde edildiğinde İran’daki duruma ilişkin ek değerlendirmeler sunacağını da ekledi.
İran: Tesisler güvende, sızıntı yok
ABD saldırılarına ilk resmi tepki İranlı yetkililerden geldi. Sabah saatlerinde yapılan açıklamada, saldırıdan etkilenen tesislerde herhangi bir radyasyon sızıntısı veya çevredeki halk için bir tehdit kaydedilmediği vurgulandı.
Açıklamada ayrıca, nükleer tesislerin altyapısının güvende olduğu ifade edildi.
İran Atom Enerjisi Kurumu da derhal gerekli incelemelerin yapıldığını ve “ABD’nin nükleer tesislere yönelik saldırıları sonucunda herhangi bir kirliliğe dair bir belirti olmadığını” duyurdu.
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’
-
Görüş6 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu5 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Avrupa5 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor