Bizi Takip Edin

Diplomasi

Antony Blinken ve İngiliz İşçi Partisi temsilcileri Kiev’de

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Rusya’nın Harkov’a yönelik taarruzunu şiddetlendirdiği bir dönemde, Beyaz Saray’ın Ukrayna’ya desteğinin devam edeceği konusunda güvence vermek amacıyla salı günü Kiev’e gitti.

Önceden duyurulmadan yapılan iki günlük ziyaret, savaşında başladığı Şubat 2022’den bu yana Blinken’ın Ukrayna’ya yaptığı dördüncü ziyaret. Bu sırada Rusya birlikleri de ülkenin kuzey doğusundaki Harkov’a yönelik baskısını artırmış durumda.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy pazar günü yaptığı açıklamada bölgede “şiddetli çatışmalar” yaşandığı ve köylerin “savaş alanına” dönüştüğü uyarısında bulunurken, Moskova Harkov çevresinde stratejik kazanımlar elde ettiğini iddia etti.

Reuters ve AP’nin haberine göre, ABD’li bir yetkili gazetecilere verdiği brifingde Blinken’ın gezisini Kiev’e ABD desteğinin sürekliliği konusunda “güçlü bir güvence sinyali göndermek” ve Amerikan yardımının Ukraynalıların “savaş alanında inisiyatifi geri almasına” nasıl yardımcı olacağını vurgulamak için kullanacağını söyledi.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Blinken’ın Zelenskiy, Başbakan Denis Şmihal ve Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba ile görüşeceğini söyledi.

İngiliz İşçi Partisi: İktidara gelirsek Ukrayna’ya desteğimiz değişmeyecek

Ziyaret, Birleşik Krallık Gölge Dışişleri Bakanı David Lammy ve Gölge Savunma Bakanı John Healey’in Ukrayna Savunma Bakanı Rustem Umerov ile görüşmek ve Britanya’nın desteğini yinelemek üzere Kiev’e yaptıkları sürpriz ziyaretten bir gün sonra gerçekleşti.

Lammy ve Healey, Ukrayna Savunma Bakanı ve Zelenskiy’in üst düzey yardımcısıyla bir araya geldikleri ziyaret sırasında, Buça ve Irpin kasabalarını ziyaret etti.

Birleşik Krallık’ta İşçi Partisi bu yılın sonunda yapılması beklenen ulusal seçimler öncesinde iktidardaki Muhafazakârların oldukça önünde yer alıyor.

Reuters’a konuşan Healey, “Eğer bu yıl Britanya’da yapılacak seçimlerde hükümette bir değişiklik olursa, Britanya’nın Ukrayna’nın yanında durma, Rus saldırganlığına karşı koyma ve Putin’i işlediği savaş suçlarından dolayı takip etme kararlılığında hiçbir değişiklik olmayacaktır,” dedi.

Lammy, Ukrayna’ya gitmeden önce Washington’u da ziyaret etti. Lammy, “Donald Trump’ın 61 milyar dolarlık [Ukrayna yardımının] verilmesinin önemine işaret etmesinden ve yardımın artık Ukrayna’ya gelmeye başladığını duymaktan gerçekten memnunum,” dedi.

Lammy ve Healey Ukraynalı yetkililerle bir araya geldiklerinde hava savunma sistemleri, daha uzun menzilli füzeler ve Kiev’de düzenlenecek olan barış zirvesi konularını ele aldıklarını belirttiler.

Lammy, “Birleşik Krallık, İngiliz Milletler Topluluğu ülkeleri ve Küresel Güney ile kilit ve önemli bir ortaklığa sahiptir. Barış konferansına mümkün olduğunca çok sayıda ülkenin katılmasını sağlamak amacıyla Ukrayna’yı desteklemek için tüm çabalarımızı kullanacağız,” dedi.

Diplomasi

Çin’in eski Brüksel temsilcisi: Trump’ın ticaret savaşı Batı’nın birliğini sarsıyor

Yayınlanma

Deneyimli bir Çinli diplomat, Donald Trump’ın agresif ticaret savaşı hamlelerinin Batı’nın birliğini parçaladığını ve müttefiklerin alternatifler düşünmesiyle küresel düzeni yeniden şekillendirebileceğini söyledi.

Yarı resmi Çin Kamu Diplomasisi Derneği Başkanı Wu Hailong, ABD liderinin küresel gümrük vergisi savaşının Washington’ın ortaklarıyla olan çatışmalarını kötüleştirdiğini ve transatlantik bağların temellerini sarstığını belirtti.

Salı günü Hong Kong’da düzenlenen Küresel Refah Zirvesi’nde konuşan Wu, ABD ile Batılı müttefikleri arasındaki ilişkilerde ortaya çıkan çatlakların, savaş sonrası uluslararası ilişkilerdeki en büyük değişim olduğunu vurguladı.

Bu çatlaklar, kısmen Trump’ın müttefiklerinin ABD’nin ekonomik ve askeri avantajlarını sömürdüğü yönündeki suçlamaları, Kanada’yı ilhak etme ve Grönland’ı satın alma vaatleri ve Ukrayna savaşı konusunda Rusya ile yapılan görüşmelerde Avrupa’yı kenara itmesi ile ortaya çıktı.

Nisan ayında neredeyse tüm ticaret ortaklarına uygulanan gümrük vergileri bu çatlakları daha da derinleştirdi. Bu gümrük vergileri 90 gün süreyle askıya alındı, ancak ABD Hazine Bakanı Scott Bessent pazartesi günü yaptığı açıklamada, ticaret ortaklarının “iyi niyetle” müzakere etmemesi halinde vergilerin yeniden uygulanabileceğini söyledi.

Wu, bu durumun ve ticaret savaşı politikalarının ABD’nin müttefiklerinin yeni seçenekleri değerlendirmesine yol açabileceğini söyledi.

Pekin’in Brüksel’deki en üst düzey eski temsilcisi ve daha sonra Cenevre’deki Birleşmiş Milletler misyonlarında görev yapan Wu, “ABD’nin güvenilirliği azaldıkça, Batı bloğunun üyeleri yeni ortaklar arayabilir ve yeni işbirliği bağları kurabilir, bu da küresel düzenin yeniden şekillenmesinin önünü açabilir” dedi.

“Batı, kolektif bir varlık olarak, küresel rolünde ve etkisinde bir düşüş yaşayacaktır. Geleneksel omurgası ve lideri olmadan, Batı bloğu muhtemelen uyumunu yitirecektir” diye ekledi.

Pekin, bu dönemde kendini çok taraflılık ve istikrarın savunucusu olarak sunarak ve çeşitli ülkeleri korumacı ve tek taraflı politikalara karşı birleşmeye çağırarak bu boşluğu doldurmaya çalışıyor.

Bu amaçla Wu, Avrupa’yı Çin ile ilişkilerini yeniden düşünmeye çağırdı.

“Avrupalı liderler … yeni tarihsel dönüşümün merceğinden Çin-Avrupa ilişkilerini yeniden değerlendirmelidir. Avrupa’nın ortaklarının kimler olduğunu, rakiplerinin kimler olduğunu, karşı karşıya olduğu zorlukların neler olduğunu ve önündeki fırsatların neler olduğunu anlamaları gerekiyor” dedi.

“Avrupa’nın Çin’e karşı önyargılarından kurtulup ekonomik işbirliği için yeni bir yol açma girişiminde bulunmasının zamanı geldi. Avrupa, yükselen bir küresel aktör ve işbirliği ortağı olarak Çin’in potansiyelini takdir etmek için daha geniş bir perspektif benimsemelidir” ifadelerini kullandı.

Bu arada, Washington’un Çin ile ticaret dengesizliklerini aşırı gümrük vergileri uygulayarak giderme girişimlerinin “işe yaramadığını” söyledi.

İki ülke, geçen hafta ticaret savaşı için ateşkese vararak 90 gün boyunca vergilerin çoğunu indirmeyi kabul etti.

Çin’in hızlı gelişiminin Washington’ı tedirgin ettiğini ve ABD’yi çok çeşitli baskı ve kısıtlama araçları kullanmaya sevk ettiğini söyledi.

Bunlar arasında Çin’in ileri teknolojilere erişiminin kısıtlanması da yer alıyor. Özellikle ABD, geçen hafta Huawei Technologies’in Ascend AI çiplerinin “dünyanın herhangi bir yerinde kullanılması ABD’nin ihracat kontrollerini ihlal eder” şeklinde bir kılavuz yayınladı.

Ancak Wu, Washington’un sınırlama stratejilerinin Pekin’in ekonomik ve teknolojik yükselişini durdurmada başarısız olduğunu söyledi ve Çin’in ABD ile stratejik rekabet veya düşmanlık içine girme niyetinin olmadığını, ABD’nin yerini alıp 1 numara olmak gibi bir amacı da olmadığını ekledi.

“ABD’nin en ciddi stratejik hatası, Çin’i işbirliği ortağı yerine stratejik rakip olarak görmek ve Çin’i en büyük tehdit ve zorluk olarak algılamaktır” dedi.

“ABD’nin sorunları kendi içinde yatıyor, ancak içe bakarak çözüm aramayı reddediyor. Birinin kendi hastalığını tedavi etmek için ilaç almayı reddedip başkalarının ilacı içmesini ısrarla istediğini düşünün” diye devam etti.

Wu, zirveyi gelişmekte olan ülkelere de seslenmek için kullandı ve Çin’in Küresel Güney’in doğal bir üyesi olduğunu ve işbirliğinin daha da güçleneceğini söyledi.

“Bazıları Çin ile Küresel Güney arasına nifak sokmaya çalışarak bölünmeler yaratmış ve gelişmekte olan ülkeleri taraf seçmeye zorlamıştır. Bu girişimler açıkça yanlış hesaplanmıştır.

Küresel Güney, hiçbir şekilde herhangi bir tarafça istismar edilecek bir siyasi araç değildir” dedi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

AB, yoksul ülkelere yardım kriterlerini sıkılaştıracak

Yayınlanma

AB, başta Afrika olmak üzere yoksul ülkelere yapacağı dış yardımları kendi stratejik önceliklerine daha fazla bağlamak istiyor.

Avrupa Komisyonu, Brüksel’de tasarlanan tartışmalı bir plan kapsamında, yoksul ülkelere sağladığı dış yardımdan daha fazla değer elde etmek istiyor.

POLITICO’nun gördüğü bir iç belgeye göre, AB yürütme organı, gelişmekte olan ülkelere aktarılan fonlara, göç akınlarını durdurma zorunluluğu gibi koşullar eklemeyi planlıyor.

Ana fikir, Sahraaltı Afrika veya Orta Doğu gibi bölgelere sadece yoksullukla mücadele için değil, aynı zamanda AB ülkelerinin iç önceliklerini de gerçekleştirmek için fon aktarmak.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Bütçe Komiseri Piotr Serafin, POLITICO’nun gördüğü ve AB’nin gelecekteki çok yıllık bütçesini ortaya koyan bir iç notta, “Bu [ortaklık] paketleri, dış eylemler ile enerji güvenliği ve kritik hammadde tedariki gibi iç öncelikler arasındaki bağı güçlendirecektir,” diye yazdı.

Brüksel, dış yardımlarda Londra ve Washington modelini takip edecek

Bu potansiyel değişiklikle AB’nin kalkınma yardımları siyaseti, dış yardımı içeride seçmenlerin önceliklerini yerine getirmek için bir kaldıraç olarak kullanan ABD ve Birleşik Krallık’ın siyasetini taklit edecek.

Bu, büyük ölçüde koşulsuz olarak sağlanan AB’nin mevcut yardım modelinden büyük bir değişiklik anlamına geliyor.

Bununla birlikte, ödemelere ek koşullar eklenmeden önce, AB’nin yeni kuralları oybirliğiyle onaylaması gereken kilit milletvekilleri, STK’lar ve üye ülkeleri bunun daha iyi bir sistem olduğuna ikna etmesi gerekiyor.

Bu kolay olmayabilir. Eleştirenler, bu sistemin AB’nin dünya çapında “yoksulluğu azaltma” çabalarını engelleyebileceğini ileri sürüyor.

Yoksul ülkelerde borç yönetimi üzerine çalışan bir STK olan Eurodad’dan María José Romero, “Bu, AB’nin kalkınma yardımlarının kalitesini zedeleyebilecek bir strateji,” dedi.

İsminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir AB diplomatı, bu yaklaşımı destekleyen tek bir üye ülkenin bile olmadığı iddiasında bulundu.

AB’nin kalkınma bakanlarının 26 Mayıs’ta yapılacak toplantıda dış yardımın geleceği hakkında görüş bildirmeleri bekleniyor.

Bu, Komisyon’un 16 Temmuz’da sunacağı öneri öncesinde, Brüksel’de çok yıllı mali çerçeve olarak bilinen bir sonraki çok yıllı bütçe görüşmelerinin bir parçası olarak geliyor.

Nakit akışı “reform” gündemine daha sıkı bağlanacak

Gözden geçirilen plana göre, Komisyon her bir yararlanıcı ülkeyle iktisadi ortaklıklar kurarak yardımı daha geniş ticaret ve iktisadi ilişkilerle bağlantılandıracak.

Eleştirmenler, bu yaklaşımın “paternalizm” koktuğunu ve zaten sömürgecilik mirasıyla lekelenmiş olan Avrupa’nın yoksul ülkelerdeki itibarını iyileştirmeye pek katkısı olmayacağını ileri sürüyor.

Eurodad’dan Romero, “Bir sonraki bütçede söz konusu olan, AB’nin güvenilir bir ortak olarak itibarı,” iddiasında bulunuyor.

Danimarkalı milletvekili Rasmus Nordqvist, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Bu, kalkınma yardımının gerçekten işe yarayacağı yerlerde etkili önlemler almak yerine, kendi ülkesindeki seçmenleri memnun etmek için bir yol,” diyor.

Ne var ki Brüksel’deki yetkililer, bu stratejinin Çin ve ABD’nin dış yardım yaklaşımlarında sıklıkla görülen “şantajcı” uygulamaları andırdığı yönündeki suçlamaları reddediyor.

Bu konu, Başkan Donald Trump’ın dış yardımı yurt dışındaki stratejik varlıkları ele geçirmek için bir kaldıraç olarak kullanmasının ardından özellikle hassas hale geldi. Bunun önemli bir örneği, ABD’nin Ukrayna’nın askeri desteğinin karşılığında ülkenin zengin maden kaynaklarına erişim hakkı elde etmesi.

Öte yandan Çin, dış yardımı Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlarda kendi gündemine uygun kararların alınmasını sağlamak için kullandığı suçlamasıyla karşı karşıya. 

Fakat iddiaya göre bu, Avrupa’nın yapmak istediği bir şey değil. Bir AB yetkilisi, “Karşılıklı fayda sağlayan ortaklık anlaşmaları oluşturuyoruz,” diyor.

Komisyon, gıda ve temiz su gibi temel ihtiyaçları karşılayan temel insani yardım kurallarının yeni bütçede değişmeyeceğini belirtiyor.

Fonların birleştirilmesi üye ülkeleri kızdırabilir

Yeni model, önemli idari değişiklikleri beraberinde getirecek. Strateji, örneğin, göç, yabancı yatırım ve çatışma önleme gibi çeşitli programları coğrafi kategorilere göre alt bölümlere ayrılmış tek bir Küresel Avrupa Fonu altında birleştirmeyi hedefliyor.

Bu süreçte AB’ye katılma aşamasında olan Batı Balkanlar, Ukrayna ve Moldova gibi sınır ülkeleri diğer gelişmekte olan ülkelerden farklı ve potansiyel olarak daha zorlu koşullarla karşı karşıya kalacak.

AB diplomatı, “Aday ülkelere ve Kuzey Afrika ülkelerine aynı koşulları uygulayamazsınız,” ifadelerini kullanıyor.

Fakat bazı başkentler, bu değişiklikleri Komisyon’un “iktidarı ele geçirme” girişimi olarak görüyor, çünkü bu değişiklikler yürütme organının ulusal başkentlere danışmadan farklı bölgeler arasında fonları yeniden dağıtmasına olanak tanıyacak.

Belgede, “coğrafi bölgeler içinde ve arasında esneklikler getirileceği” ifadesine yer veriliyor.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Katar, Trump’a jet hediyesinin ‘rüşvet’ olmadığını savundu

Yayınlanma

Katar, ABD Başkanı Donald Trump’a 400 milyon dolarlık jumbo jet teklifinin “rüşvet” girişimi olmadığını, ABD’nin tarih boyunca birçok ülkeden hediye kabul ettiğini söyledi.

Başbakan Şeyh Muhammed bin Abdurrahman es-Sani salı günü Doha’da düzenlenen Katar Ekonomi Forumu’nda yaptığı açıklamada, “Bunu müttefikler arasında normal bir şey olarak görüyorum. İnsanların bunu rüşvet olarak görmelerinin veya Katar’ın bu yönetimde nüfuz satın almak istediğini düşünmelerinin nedenini anlamıyorum. Bu ortaklık… iki yönlü bir ilişki, Katar ve ABD için karşılıklı yarar sağlıyor,” dedi.

Jet teklifi, Trump’ın geçen hafta Körfez’e yaptığı ziyaretin öncesinde geldi. Trump, bu ziyaret sırasında Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden ABD’ye yüz milyarlarca dolarlık yatırım yapılacağını duyurdu.

Lüks Boeing 747 jetlerinin transferine ek olarak Katar, ABD ile milyarlarca dolarlık anlaşmalar yaptığını duyurdu. Bu anlaşmalar arasında, Trump’ın şirketin tarihindeki en büyük jet siparişi olarak nitelendirdiği, Boeing’den 210 uçak satın alınması da yer alıyor.

Şeyh Muhammed, dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatçılarından ve en zengin ülkelerinden biri olan Katar’ın geçmişte ABD veya diğer ülkelerle nüfuz satın almaya çalıştığı yönündeki iddiaları reddetti.

Katarlı yetkili, “Katar’ın küçük bir Arap ülkesi olduğu, gaz zengini olduğu için parayla satın almadan yolunu bulamayacağı şeklindeki bu klişeyi aşmamız gerekiyor. Niyetimiz çok net bir mübadelede bulunmak… ABD’nin geçici olarak Air Force One’ı hızlandırması gerekiyor, Katar bunu sağlayabilir, biz de adım attık… Birçok ülke ABD’ye birçok şey hediye etti. Bunu Özgürlük Heykeli ile karşılaştırmıyorum,” dedi.

Tüm Körfez ülkeleri, Trump’ın gözüne girmeye çalışırken, aynı zamanda Amerikan silahları satın almak ve özellikle yapay zeka alanında ABD teknolojisine erişim sağlamak istiyorlar.

Fakat ABD’nin müttefiki Katar, Trump’ın ilk döneminde yaşadığı zorlu deneyimler ve Hamas ile bağlantıları nedeniyle maruz kaldığı inceleme nedeniyle de Amerikan başkanını kazanmaya istekli.

Trump, 2017’de başkan olarak Körfez’i ilk kez ziyaret ettikten kısa bir süre sonra, Suudi Arabistan ve BAE’nin Katar’a karşı yaklaşık dört yıl süren bölgesel ambargoya öncülük etmesiyle, bu ülkelerin yanında yer aldığı izlenimi vermişti.

Trump, o dönemde Katar’ın bölgedeki en büyük ABD askeri üssüne ev sahipliği yapmasına rağmen, bu ülkenin “üst düzey” bir terör destekçisi olduğunu iddia etmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English