Bizi Takip Edin

Avrupa

Avrupa’da Trump kakafonisi

Yayınlanma

Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı olmasıyla birlikte Avrupa Birliği’nin içerisinde “liderlik” tartışması da başlamış gibi görünüyor.

AB’den gelen tepkiler Kıtanın ABD’den “özerkleşmesi” beklentilerinden Trump ile kimin en iyi iletişim kuracağı iddialarına kadar uzanıyor.

Örneğin King’s College’da ABD-Avrupa ilişkileri uzmanı Gésine Weber Euractiv’e yaptığı açıklamada, Macron’un Donald Trump’la “kişisel bağları olan az sayıdaki Avrupalı liderden biri” olarak avantajlı durumda olduğunu öne sürüyor.

Macron’un yıllardır dile getirdiği “Avrupa’nın stratejik özerkliği” meselesinde bu kapsamda yol alınabileceği de beklentiler arasında. Bu kapsamda Birleşik Krallık’taki yeni İşçi Partisi hükümeti ile bağlarını güçlendirmeye başlayan Fransa, trafik lambası koalisyonu çökmüş olsa da Almanya ile de benzer bir işbirliği olanaklarını araştırıyor.

Trump’lı ABD’nin Avrupa’yı kendi sorunları ile baş başa bırakacağı beklentisi, Almanya-Birleşik Krallık-Fransa üçlüsünü öne çıkarma potansiyeline sahip. Londra ile Berlin arasında imzalanan savunma anlaşmasına Paris’in de dahil olabileceği konuşuluyor.

Meloni Trump’ın Avrupa’daki “doğal muhatabı”

Öte yandan Trump ile “ideolojik yakınlık” da işe yarar bir özellik gibi görünüyor. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni bu kapsamda öne çıkıyor.

Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’nın (İtalya’nın Kardeşleri) üyesi ve Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) Genel Sekreteri Antonio Giordano, İtalyan liderin Trump’ın Avrupa’daki “doğal muhatabı” olarak görüldüğünü öne sürüyor.

Giordano ayrıca Meloni’nin güçlü liderliğinin ve Trump’la iletişim kurma becerisinin, ABD Başkanının göç konusundaki yaklaşımını etkileyebileceğine ve potansiyel olarak “uzaktan işleme merkezlerinden” ilham alabileceğine inanıyor.

Giordano, Meloni’nin “ikna edilebilecek” ve “diyalog ve anlayış yoluyla insanları kendi bakış açısına çekebilecek” biri olduğuna inanmanın yanı sıra, haziran ayındaki AP seçimlerinin sonuçlarının da gösterdiği gibi, konumunun onu “Avrupa’daki en istikrarlı lider” haline getirdiğini ileri sürüyor.

Meloni yıllar önce Trump’ın konuşma yaptığı ABD siyasi etkinliklerine düzenli olarak katılmış ve onu İtalyan siyaseti için bir ilham kaynağı olarak övmüştü. Hatta Trump’ın eski strateji danışmanı Steve Bannon’u 2018’de Fratelli d’Italia parti konferansında konuşması için davet etmişti.

Polonya’nın Avrupa’da öne çıkma beklentisi

Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski ise, Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından Avrupa’nın direncini güçlendirmesi gerektiğini ve Polonya’nın bu süreçte öncü bir rol oynayabileceğini söyledi.

Euractiv ile paylaştığı açıklamasında Sikorski, “Avrupa’nın acilen kendi güvenliği için daha fazla sorumluluk alması gerekiyor,” dedi.

Sikorski, Polonya’nın artan savunma harcamaları ve göç konusunda aldığı güçlü kararlarla Avrupa politikalarının oluşturulmasında ön saflarda yer aldığını öne sürdü.

Polonya şu anda NATO’nun en fazla savunma harcaması yapan ülkesi konumunda. 2024 yılında GSYİH’sinin %4’ünden fazlasını harcayacak olan Polonya’nın 2025 yılında bu oranı daha da artırması bekleniyor.

Sikorski, “Avrupa Birliği’nde yenilenen güvenilirliği ve ABD ile iyi ilişkileriyle Polonya, Avrupa’nın direncini güçlendirmede lider olacaktır,” dedi.

Trump’ın iktidara gelmesiyle birlikte “tarihin rüzgârlarının daha da güçlü esmeye başladığını” savunan Sikorski, “Polonya’nın liderliğinin bu duruma ayak uyduracağını” vurguladı.

Başbakan Donald Tusk da, Avrupa’nın geleceğinin ABD seçimlerinin sonucundan ziyade Avrupa’nın kendisine bağlı olduğunu vurgladı.

Polonya Başbakanı seçimlerden önce, 2 Kasım’da X’te yaptığı açıklamada, “Sonuç ne olursa olsun, jeopolitik dış kaynaklara bel bağlama dönemi sona erdi,” diye yazmıştı.

Seçimlerin ardından Tusk, adaşını zaferinden dolayı kutladı ve “Amerikan ve Polonya uluslarının iyiliği için işbirliğimizi dört gözle bekliyorum,” diye yazdı.

Avrupa

Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı

Yayınlanma

Yeni MI6 başkanının dedesinin, Alman işgali altındaki Çernihov’da “Kasap” olarak bilinen bir Nazi casusu olduğu ortaya çıktı.

Blaise Metreweli, bu ayın başlarında, Gizli İstihbarat Servisinin (MI6) 116 yıllık tarihinde ilk kadın casus şefi olarak atanmıştı.

Daily Mail’in aktardığı belgelere göre, Metreweli’nin dedesi Constantine Dobrowolski, Yahudileri öldürmesi övünen bir Nazi işbirlikçisiydi.

Gazeteye göre, Ukraynalı Dobrowolski, Kızıl Ordu’dan kaçarak Nazilerin ve Adolf Hitler’in Çernihov bölgesindeki baş muhbiri oldu.

47 yaşındaki Metreweli, büyükbabasını hiç tanımadı. Ailesi 1943’te Kızıl Ordu’nun bölgeyi kurtarmasıyla kaçarken, o Nazi işgali altındaki Ukrayna’da kaldı.

Alman arşivlerinde bulunan belgelere göre, Dobrowolski Naziler tarafından “Ajan No 30” olarak biliniyordu.

Sovyetler Birliği bir ara Dobrowolski’nin başına 50.000 ruble (bugün yaklaşık 200.000 sterlin) ödül koydu ve onu “Ukrayna halkının en büyük düşmanı” olarak nitelendirdi.

Gazeteye göre Dobrowolski, 1917 devriminde ailesini öldürüp mülklerine el koyan Rusya’dan intikam almak istiyordu.

Bir dosyada Dobrowolski’nin Nazi üstlerine yazdığı ve “Heil Hitler” imzalı el yazısı bir mektup bulunduğu bildirildi.

Başka bir dosyada ise “Yahudilerin yok edilmesine bizzat katıldığını” ve yüzlerce Ukraynalı askeri öldürdüğünü övünerek anlatıyor.

Dışişleri, Milletler Topluluğu ve Kalkınma Bakanlığı sözcüsü iddia üzerine yaptığı açıklamada, “Blaise Metreweli, babasının babasını tanımıyordu ve hiç görüşmemişti. Blaise’in ataları çatışma ve bölünmeyle karakterize edilmiş ve Doğu Avrupa kökenli birçok kişi gibi, sadece kısmen anlaşılmış bir geçmişe sahiptir,” dedi.

Sözcü, Blaise’in MI6’in bir sonraki başkanı olarak “çatışmaları önleme ve İngiliz halkını günümüzün düşman devletlerinin modern tehditlerinden koruma konusundaki kararlılığına katkıda bulunan” şeyin de “tam olarak bu karmaşık miras” olduğunu öne sürdü.

Metreweli, Cambridge’de antropoloji okumadan önce yurtdışında büyüdü ve 1997’de Boat Race’te kazanan takımda yer aldı.

1999’da MI6’e katılan Metreweli yirmi yıl boyunca Avrupa ve Orta Doğu’da görev yaptı.

Metreweli şu anda James Bond filmleriyle ünlü olan MI6’in teknik bölümünün başkanı “Q” pozisyonunda görev yapıyor.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Birleşik Krallık, Avrupa gümrük anlaşmasına katılmayı düşünüyor

Yayınlanma

Birleşik Krallık hükümeti, uluslararası tedarik zincirlerine ilişkin kuralları basitleştirmek için ülkenin Avrupa’daki bir gümrük antlaşmasına katılıp katılmaması konusunda iş dünyasına danışacak.

Pan-Avrupa-Akdeniz gümrük konvansiyonu (PEM), sınırları aşan uluslararası üretim zincirlerine sahip firmalar için yararlı olan menşe kurallarını gevşetiyor.

Perşembe sabahı yayınlanan hükümetin Ticaret Stratejisi belgesinde, PEM’e katılmanın “İngiliz ihracatçıların girdi tedarikinde esnekliği artıracağı” savunuluyor.

Belgede ayrıca, “Bu nedenle, Birleşik Krallık’ın PEM’e katılımı konusu daha ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir ve bu durum iş dünyasından gelen geri bildirimlerde de yansıtılmaktadır. Şimdi, iş dünyası ve PEM üyeleriyle bir araya gelerek PEM’e katılmanın faydalarını değerlendireceğiz,” ifadesi yer alıyor.

Öte yandan belgede, hükümetin “PEM kurallarının işletmeler üzerinde farklı etkiler yaratabileceğini” kabul ettiği ve “bu ortaklarla mevcut ticari ilişkilerimizi en iyi şekilde kullanıp kullanmadığımızı” değerlendireceği belirtiliyor.

PEM, 27 AB üye ülkesinin yanı sıra Türkiye, Fas ve Suriye’den Sırbistan, Moldova ve Ukrayna’ya kadar bölgedeki onlarca ülkeyi kapsamaktadır.

Anlaşma bir gümrük birliği değil ve Birleşik Krallık bağımsız ticaret politikasını sürdürecek ve kendi tarifelerini ve kotaları belirleyecek.

Fakat bu, ürünlerinin parçalarını diğer PEM ülkelerinden tedarik eden otomobil üreticileri gibi şirketlerin daha az bürokrasi ile karşılaşacağı anlamına gelecek.

Uluslararası ticaret kurallarına göre, ürünler ancak anlaşmaya taraf olan ülkelerde üretilmişlerse serbest ticaret anlaşmalarındaki düşük gümrük tarifelerinden yararlanabilirler.

Fakat bir ürün birden fazla ülkede üretilmişse, “menşe kuralları” o ürünün yerli üretim mi yoksa yabancı ithalat mı olarak kabul edileceğini belirler. Bu genellikle, ürünün nerede ne kadar değer katıldığına bakılarak yapılır.

PEM kapsamında, şirketler bazen diğer PEM üyelerinden gelen girdileri yerli üretim olarak sayabilirler; bu da onlara, gümrük tarifelerine maruz kalma riski olmadan girdileri nereden temin edecekleri konusunda daha fazla esneklik sağlar.

Bazı şirketler rakiplerinin rekabet avantajı elde edeceğini düşündükleri için üyeliği desteklemiyor.

Ocak ayında Ticaret Bakanı Douglas Alexander, yeniden katılmaları halinde Birleşik Krallık’taki bazı sektörlerin dezavantajlara uğrayacağını savunan bazı paydaşlar olduğunu söylemişti.

Öte yandan Alexander, “Bu, ulusal çıkarların nerede olduğunu pragmatik bir bakış açısıyla değerlendirmek istediğimiz için, üzerinde düşünmeye açık olduğumuz bir konu,” diye eklemişti.

AB’nin Brexit sorumlusu Maroš Šefčovič, o dönemde Birleşik Krallık hükümetinin konvansiyona üyeliğinin “dikkate alabilecekleri bir konu” olduğunu söylemişti.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Brüksel, stabilcoin konusunda ECB’nin uyarılarını dikkate almayacak

Yayınlanma

Brüksel, hızlı büyüyen stabilcoin pazarı için yeni kurallar açıklamaya hazırlanıyor.

AB, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), bu standartların piyasa dalgalanmaları sırasında bölgedeki bankaları istikrarsızlaştırabileceği yönündeki uyarılarını göz ardı ediyor.

Avrupa Komisyonu, içeriği hakkında bilgi sahibi olan kişilere göre, blok dışında çıkarılan stabilcoinlerin, yalnızca AB pazarlarında izin verilen aynı markalı versiyonlarla değiştirilebilir olarak değerlendirilmesini öneren resmi bir kılavuz yayınlamayı planlıyor.

Durumdan haberdar bir kişi, duyurunun önümüzdeki günlerde yapılacağını söyledi.

Kamuya açık kılavuz, dijital nakit gibi davranan ve bankacılık sistemi dışında yer alan bu tür kripto para birimleri ile ilgili AB hukukundaki gri alanı ele alacak.

Bu adım, ECB Başkanı Christine Lagarde’ın pazartesi günü Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı açıklamada, “stabilcoinler… para politikası ve finansal istikrar için risk oluşturmaktadır [ve] bu nedenle, özellikle uluslararası sınırlar ötesinde faaliyet gösterdiklerinde, sağlam kurallara tabi olmalıdır,” demesinin ardından geldi.

Stabilcoinler, genellikle ABD doları gibi bir ulusal para biriminin değerini takip etmek amacıyla çıkarılır ve rezervlerde tutulan likit varlıklarla desteklenir.

Dünyanın dört bir yanındaki politikacılar, stabilcoinlerin yükselişini hesaba katmak için finansal piyasa kurallarını hızla güncelliyor. Dolaşımda yaklaşık 250 milyar dolarlık stabilcoin var ve analistler, pazarın önümüzdeki yıllarda on kat büyüyeceğini tahmin ediyor.

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, bu ay dolaşımda küresel olarak 2 trilyon dolar olabileceğini ve bunların yaygınlaşmasının “ABD dolarının üstünlüğünü pekiştirebileceğini” söyledi. ABD Kongre üyeleri, “GENIUS yasası” olarak bilinen piyasayı denetleyecek ilk kuralları kabul etmek üzere.

BIS: Stabilcoinler para olarak kötü performans gösteriyor

Fakat merkez bankaları, büyümeyi teşvik eden ve risk yönetiminde boşluklar içerebilecek mevzuata karşı giderek daha temkinli hale geldi.

ECB, aynı şirket tarafından başka yargı bölgelerinde ihraç edilen ve AB tarafından ihraç edilen tokenlarla değiştirilebilir coinlerin, piyasa stresinde blok bankaları üzerinde baskı oluşturabileceği endişesini dile getirdi.

AB kurallarına göre, blok içinde çıkarılan stabilcoinlerin rezervlerinin çoğu blok içindeki bir bankada tutulmalı ve sahipleri coinlerini doğrudan ihraççıdan nakit olarak geri alabilmeli.

ECB, yeni kuralların, yurtdışındaki sahiplerin AB tüketicileri için ayrılmış rezervlere erişmek için acele etmesiyle, bankalar arasında bulaşma potansiyeli olan rezervlere hücum riskini artırabileceğini söyledi.

Lagarde, geri alımların “Büyük gelişmeler ve herhangi bir stabilcoinde ortaya çıkabilecek zorluklar nedeniyle artması halinde, Avrupa’nın koruma önlemleri, yedeklemeleri ve mevduatları risk altına girecektir,” dedi.

Salı günü, Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) , stabilcoinlerin para olarak yaygın bir şekilde kullanılabilmesi için gerekli temel gereklilikleri “kötü bir şekilde yerine getirdiğini”, çünkü merkez bankaları tarafından desteklenmediklerini, yasadışı kullanıma karşı yeterli koruma önlemlerine sahip olmadıklarını ve bankalardan farklı olarak kredi oluşturmak için gerekli fonlama esnekliğine sahip olmadıklarını savunmuştu.

AB dışındaki stabilcoinler konusu, bu yıl bir dizi özel toplantıda iki AB organı arasında gerginliğe neden oldu ve komisyon, bankanın endişelerine karşı çıktı.

Komisyon sözcüsü, “İyi yönetilen ve tamamen teminatlandırılmış bir stabilcoine yönelik bir paniğin yaşanması çok olası değildir,” dedi ve bunun gerçekleşmesi durumunda bile “yabancı sahipler, tokenlarını [örneğin] tokenların çoğunun dolaşımda olduğu ve rezervlerin çoğunun tutulduğu ABD’den geri alacaktır,” diye ekledi.

Bir kripto para yöneticisi, ECB’nin sert uyarılarının kısmen, büyük bir stabilcoin operatörünün rezervlerinin nispeten küçük bir bankacılık sistemine sahip bir ülkede tutulabileceği endişesinden kaynaklandığını söyledi.

Yöneticinin eklediği bilgilere göre, ECB’nin eleştirileri, özel şirketler tarafından çıkarılan stabilcoinlerle rekabet edecek ve potansiyel olarak bunların değerini düşürebilecek, merkez bankası tarafından çıkarılan bir dijital para birimi yaratma arzusundan da kaynaklanıyordu.

Bu ay kapalı kapılar ardında yapılan bir toplantıda bilgilendirilen kişilere göre, ECB bazı riskleri önlemek için diğer ülkelerden, kriz zamanlarında diğer ülkelerin rezervlerinin AB’ye aktarılmasını sağlayacak yasal garantiler vermesini talep etmeyi önerdi.

Ayrıca, diğer ülkeler ile AB arasında düzenlemelerin eşdeğer standartlarda olduğuna dair herhangi bir anlaşma bulunmadığı konusunda da uyarıda bulundu.

Fakat bir komisyon yetkilisi toplantıda varlık transferleri konusunda garanti verilmesine gerek olmadığını söyledi. Bunun üzerine bir ECB yetkilisi, “AB rezervlerine hücum olması durumunda varlıkları transfer edeceklerine körü körüne güvenmemiz mi gerekiyor?” diye sordu.

Komisyon bunun yerine, ulusal denetim otoritelerinin kendi risk değerlendirmelerini yapmalarına ve gerekirse ek önlemler talep etmelerine izin verilmesini önerdi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English