Bizi Takip Edin

DÜNYA BASINI

Economist: Bürokrasi karşıtı devrim ilerliyor

Yayınlanma

Ünlü İngiliz finans dergisi Economist’e göre, Londra’dan Brüksel’e, Yeni Delhi’den Buenos Aires ve Washington’a kadar dünyadan dört bir yanında bir “bürokrasi karşıtı devrim” var.

Trump’ın kural-regülasyon karşıtı hamlelerinin küresel bir eğilimin bir parçası olduğunu savunan Economist, Javier Milei’nin Arjantin’de regülasyonlara karşı “elektrikli testere” kullandığını; Narendra Modi’nin danışmanlarının Hindistan’ın devlet memurlarıyla “sessizce yüzleştiğini”; Birleşik Krallık Maliye Bakanı Rachel Reeves’in planlama kurallarını elden geçirmeyi ve Londra Heathrow Havalimanını genişletmeyi planladığını; hatta Vietnam’daki komünistlerin bile “bürokrasiyi küçültmek için bir planı” olduğunu yazıyor.

Economist’e göre “doğru yapıldığında”, bürokrasi karşıtı devrim “daha fazla özgürlük, daha hızlı ekonomik büyüme, daha düşük fiyatlar ve yeni teknoloji” getirebilir.

Dergiye göre yatırımsızlığın nedeni regülasyonlar

Yıllardır aşırıya kaçan kuralların konut inşasını, yatırımları ve inovasyonu engellediğini ileri süren Economist, “Fakat Bay Trump deregülasyonun adını kötüye çıkarma riski taşıyor. Hoşuna gidenleri eski haline getirmeden önce hükümetin temel işlevlerini yıkarak işe başlama dürtüsü, insan sefaleti ve iktisadi zarar formülüdür,” iddiasında bulunuyor.

Dergiye göre asıl soru, reformun reform sayılacak kadar cesur ama başarılı olacak kadar da tutarlı hale nasıl getirileceği.

Economist’in bildirdiğine göre Amerikalılar, balın pazarlanması ve satışı ile çocuk pijamalarının yanıcılığına ilişkin standartlara uyulması da dahil olmak üzere federal kurallara uymak için yılda toplam 12 milyar saat harcıyor.

1960’larda 20.000 sayfa olan federal kanun 180.000 sayfaya ulaşmış durumda.

Bunun yanı sıra geçtiğimiz beş yıl içinde Avrupa Parlamentosu Amerika’nın iki katından daha fazla yasa çıkardı. İşletmelerin, Danimarka’daki tipik bir firmaya her yıl 300.000 avroya mal olduğu tahmin edilen çevrimiçi bir formdaki binden fazla alanı doldurarak özenli “sürdürülebilirlik açıklamaları” yapmaları gerekiyor.

Keza Economist’e göre İngiltere’de yarasaları, semenderleri ve nadir mantarları koruyan kurallar yeni altyapı yatırımlarını engelliyor, geciktiriyor ve maliyetini yükseltiyor.

‘Küçük işletmelere yük’ tartışması

Çıkar grupları tarafından ricada bulunulan hükümetlerin, genellikle uyum maliyetini başkalarına yüklemeyi uygun bulduğuna işaret eden dergi, “Küresel mali krizin kapitalizme olan inancı zedelemesinin ardından, piyasanın iyi davranışları teşvik edeceğine güvenmek saflık olarak görülmeye başlandı,” uyarısında bulunuyor.

Bunun ardından seçmenlerin de daha fazla regülasyon istediğine işaret eden Economist, “Yaşlandıkça ve zenginleştikçe kaybedecek daha çok şeyleri oldu ve hükümetlerden arka bahçelerini ve birikimlerini korumalarını istediler,” iddiasında bulunuyor.

Economist’e göre, belirli gruplar her kuraldan fayda sağlasa bile, toplumun geneli bunun maliyetini üstleniyor. Zengin dünyanın büyük bir bölümünde herhangi bir şeyin inşa edilmesi, ev fiyatlarını yüksek tutan göz korkutucu bir görev haline getiriyor.

Yazıda, “Otoyol projeleri, sonu gelmeyen yargı incelemeleriyle uğraşırken maliyet aşımlarına ve gecikmelere maruz kalıyor. Amerika’da enerji dönüşümü için gerekli metaller için bile maden kazma teklifleri, izin cehenneminde neredeyse on yıl geçiriyor. Aşırı düzenleme en çok uyum departmanlarından yoksun olan küçük işletmelere zarar veriyor ve yenilikçi yeni girişimcileri iş kurmaktan caydırıyor,” deniyor.

‘Sol’u ve ‘sağ’ı birleştiren bürokrasi düşmanlığı

Yerleşiklerin bu nedenle, yani korunaklı olduklarını bildikleri için yatırım yapma konusunda daha az teşvik hissettiğini öne süren Economist, “Düzenleyiciler düzenleyecek yeni şeyler buldukça kurallar da kuralları doğurur. Düzenlemeler ve yaşlanan nüfus nedeniyle zengin dünyada iktisadi büyüme ve üretkenlik yavaşladı,” iddiasında bulunuyor.

Dergi, deregülasyonun “hayvani ruhları canlandıran sihirli bir iksir olabileceğini görmek için tarihe bakmak” gerektiğini öne sürüyor ve Margaret Thatcher’ın İngiltere’sini, 1990’ların başında Hindistan’ı ve 2020’lerde Güney Avrupa liderlerini örnek gösteriyor.

Sağ hareketlerde, aşırı düzenleme döneminin, iktisadi özgürlüğün övülmesine neden olan bir tepkiye yol açtığına işaret eden Economist, solda ise politikacıların yüksek faiz oranları ve artan kamu borçlarıyla birlikte, refah devletlerini karşılanabilir kılmanın tek yolunun hızlı büyüme olduğunu fark ettiklerini düşünüyor.

Bu nedenle dergiye göre, farklı görüşlerden politikacıların bu “dine” bağlandığı nadir bir dönemden geçiyoruz.

Deregülasyonun önündeki engel: İşçi örgütleri

Öte yandan Trump ve danışmanlarının, ekonominin zincirlerini kıracağı inancıyla devlette gelişigüzel kesintiler yapmakta, işçileri işten çıkarmakta ve federal kredi ve hibeleri dondurmakta ısrar ederlerse büyük bir hata yapmış olacaklarına işaret eden Economist, yeniden bölüşümün Amerika’yı “daha adil ve dolayısıyla daha istikrarlı” kılacağını; gıda güvenliği, yol işaretleri ya da banka sermayesi ile ilgili kurallar ve bunları uygulayacak bürokratlar olmadan yaşamın “daha kısa ve daha az güvenli olacağını” savunuyor.

Avrupa’nın, Elon Musk’ın yönettiği Devlet Verimliliği Departmanına (DOGE) şiddetle ihtiyaç duyduğunu ileri süren dergi, “Her bir deregülasyon parçası birçok kişiye küçük faydalar sağlarken, yoğunlaşmış bir azınlığa daha büyük kayıplar getiriyor, bu nedenle reformlar genellikle yerleşik işletmeler, sendikalar veya çevreciler tarafından engelleniyor. IMF’nin hesaplamalarına göre, son 30 yılda zengin dünyada yaşlı işçiler için tartışılan elektrik ve işgücü piyasası reformlarının yarısının hiçbir zaman uygulanmamış olmasına şaşmamak gerekir,” diyerek deregülasyonun önündeki en büyük engellerin işçi örgütleri olduğunu ileri sürüyor.

Takip edilmesi gereken örnek olarak Arjantin’e işaret eden Economist, makaleyi şöyle bitiriyor:

“Bay Milei’nin ekibi, hükümeti ait olmadığı alanlardan nasıl çıkaracakları konusunda 18 ay çalışarak göreve geldi. İktidara geldikten sonra da ekonomiye ilişkin beklentileri sıfırlamak için cesur adımlar atmakta hiç vakit kaybetmediler. Avrupa’nın DOGE tipi bir hırsa, Amerika’nın ise Milei tipi bir hazırlığa ihtiyacı var. Tehlike, ikisinin de bunu doğru yapamayacak olması.”

DÜNYA BASINI

Trump’ın Silikon Vadisi’ndeki adamı Thiel’in antidemokratik distopyası

Yayınlanma

Yazar

Çevirmenin notu: Aşağıdaki makale, Eoin Higgins’in sağcı teknoloji milyardelerini anlattığı kitabının bir bölümünün Rolling Stone’da yayınlanmış halinden çeviridir. Başta Peter Thiel olmak üzere Elon Musk, Alex Karp, Mark Zuckerberg, hatta Billi Gates ve Jeff Bezos gibi teknoloji milyarderlerinin dünya vizyonu, Büyük Teknoloji sahiplerinin ve onların hesabına çalışan “aydınlanmış” mühendislerin yönettiği karanlık bir dünyaya işaret ediyor. Trumpizme içkin sayılan “demokratik taban örgütlernmeleri”, aslında bir illüzyondur bunlar için: Yeni Başkan ve etrafındaki Silikon Vadisi çetesi, “müdahaleci” devleti, yani İkinci Dünya Savaşı’nın bakiyesi sözümona Altın Çağ’ın son unsurlarını ortadan kaldırmaya, politik olanın yalnızca Silikon Vadisi için geçerli olduğuna ilişkin bir düşünceyi yerleştirmeye uğraşmaktadır. “Halk”, “populus” yalnızca bir dekordur. Sermayenin devletten özgürlüğü esastır. Metindeki köşeli parantezler çevirmene aittir.


Peter Thiel, Trump’ın Silikon Vadisi’ndeki adamı

Eoin Higgins
Rolling Stone
23 Şubat 2025

Bu yazı Owned: How Tech Billionaires on the Right Bought the Loudest Voices on the Left [Sahip Olunan: Sağcı Teknoloji Milyarderlerinin Soldaki En Gürültülü Sesleri Satın Alışı] adlı yeni kitaptan alınmıştır.

Peter Thiel, “Batı dünyasının ana dini olan Hıristiyanlık her zaman kurbanın tarafını tutar” diyor ve ekliyor: “Woke’luğu ultra-Hıristiyanlık ya da hiper-Hıristiyanlık olarak düşünmelisiniz.”

Aşırı sağcı milyarder yatırımcı Thiel, kapsayıcı bir felsefeye bağlı: güç. Temmuz 2024’te Triggernometry podcast’inde komedyenler Konstantin Kisin ve Francis Foster’a açıkladığı gibi, “woke” eşitlik ideolojisini reddetmesinin nedenlerinden biri de bu. Thiel, Hıristiyanlığı yoksullara, hastalara ve zayıflara odaklandığı için nihai “woke” din olarak gördüğünü söylüyordu. 

Aşırı olabilir, ama Thiel görüşlerinde eşsiz değil (bu kadar aleni olması dışında); sınıfındaki ve çevresindeki diğerleri de benzer inançlara sahip. The Code’un yazarı Margaret O’Mara bana, “Mansplaining milyarderi bu on yılın yeni bir fenomeni,” dedi.

Gawker’ın 2007’de kendisini ifşa etmesinin ardından Thiel aşırılık yanlısı politikalarını daha açık bir şekilde dile getirmeye başladı. Artık ismen bile bir liberteryen değildi, daha çok Objektivist bir felsefeye bağlıydı. William Rees-Mogg ve James Dale Davidson’ın 1990’larda Silikon Vadisi’nde son derece popüler olan ve birçok teknoloji liderinin gelecekteki siyasi yörüngesini etkileyen The Sovereign Individual [Hükümran Birey] kitabını çok seviyordu. (Daha sonra Rees-Mogg’un oğlu Jacob, Brexit’in yönetiminden sorumlu üst düzey bir yetkili olarak Boris Johnson’ın Muhafazakâr Birleşik Krallık hükümetine katılacaktı). 

Kitabın Thiel’in seçimcilik [electoralism] konusundaki görüşleri üzerindeki etkisi görülebilir: “Bize göre oy verme, modern ulus-devleti ortaya çıkaran megapolitik koşulların bir nedeni olmaktan ziyade bir sonucuydu. Kitle demokrasisi ve vatandaşlık kavramı ulus-devlet büyüdükçe gelişti. Ulus-devlet bocaladıkça bunlar da bocalayacak ve beş yüz yıl önce Burgonya dükünün sarayında şövalyeliğin erozyona uğramasının Washington’da yol açtığı kadar dehşete yol açacaktır.”

Thiel 2009 yılında yazdığı “Bir Liberteryenin Eğitimi” adlı makalesinde, “Artık özgürlük ve demokrasinin uyumlu olduğuna inanmıyorum,” diye yazmıştı. Seçim siyaseti Thiel’in nihai hedefi değildi; daha sonra demokrasi ve özgürlük hakkındaki yorumlarına bir “açıklama” getirerek asıl meselenin “oy vermenin işleri daha iyi hale getireceğine dair çok az umudu” olduğunu iddia etse de, muhafazakârların liberallerin kazanmalarına, aşırıya kaçmalarına ve ardından askeri bir darbe yapmalarına izin vermeleri gerektiğini de (belki şaka yollu) öne sürüyordu. 

Oy vermekle pek ilgilenmediğini söyleyen milyarder, regüle edilmemiş bir teknoloji sektörünün dünyayı değiştirme olasılığından çok etkilenmişti. 2012 yılında Stanford’a dönerek startup’lar üzerine bir ders vermişti. Stanford Hukuk öğrencisi ve Thiel’in yardımcısı Blake Masters dersleri kaleme almış ve sosyal medyada yayınlamıştı.

Demokrasinin değerine ilişkin felsefi görüşleri ne olursa olsun Thiel, Washington’da mesajını yayacak geleceğin siyasetçilerinden oluşan bir kadro kuruyordu. Thiel, 2012 Cumhuriyetçi Parti başkanlık ön seçimlerinde Ron Paul’u destekledi. Paleomuhafazakâr¹ Teksaslı ile yıllar önce, Washington’daki kanun yapıcılar PayPal’un para kaynaklarından biri olan çevrimiçi kumarın peşine düştüğünde tanışmıştı. Thiel, Paul’un 2012’deki adaylığıyla pek ilgilenmiyordu, daha ziyade liberteryen Cumhuriyetçi’nin kampanyasını farklı, aşırı sağcı bir mesajı yaymak için kullanmak istiyordu. Paul kampanyasının kafası karışıktı; Thiel destekli süper PAC [Siyasi Eylem Komitesi] Endorse Liberty ile neredeyse hiç iletişim yoktu. Fakat Thiel için mesele Paul’u desteklemek değil, kendi siyasi gündemini dayatmaktı.

O kasım ayında Thiel, Ted Cruz’un Senatoya seçilmesine yardımcı oldu, bu riskli girişimin karşılığını aldı. Ve Ron Paul’e verdiği destek ona, Kentucky’nin yeni genç senatörü olan kongre üyesinin oğlu Rand’de hoş bir müttefik kazandırdı.

2014 yılına gelindiğinde Thiel yüksekten uçuyordu. Neofaşist müttefiki Curtis Yarvin gibi figürlerle olan ilişkisi sorulduğunda bile suçlamalardan kaçmayı başarıyordu. Thiel, federal bürokrasiyi azaltmayı ve bunu yapmasına yardımcı olacak yüksek güçlü politikacılardan oluşan bir ekip kurmayı düşünüyordu. Risk sermayesi yükselişteydi, ekonomi yükselişteydi ve Thiel –yönetimin veri işleme ve gözetim şirketi Palantir’e yağdırdığı kârlı sözleşmelere rağmen Obama’yı bir komünist olarak görüyordu– gücünü ülkeyi muhafazakâr hareket adına geri almak üzere kullanmaya hevesliydi.

2016 seçimleri yaklaşırken Thiel, Donald Trump’a teknoloji sektöründen verilen desteğin kamusal yüzü olma rolünü hevesle benimsedi. Thiel, 2016 Cumhuriyetçi Ulusal Konvansiyon’da Silikon Vadisi’nin kendi mitosunu benimsedi. Konuşması, alkışlar arasında eşcinsel, Cumhuriyetçi ve Amerikalı olmaktan gurur duyduğunu açıklayana kadar nispeten sıradan aşırı sağcı yorumlardan oluşuyordu.

Trump, eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a karşı tarihi bir farkla seçimi kazandığında, Thiel’in bahsinin tuttuğu açıktı. Obama’nın Silikon Vadisi ile yakın bağları, endüstri ile Washington’u bir araya getirmişti. Özel sektöre olan sevgisine rağmen, 2016 seçimlerinden sonra Trump çoğu teknoloji liderine aynı düzeyde destek vermedi. Yine de teknoloji devleri Trump’ı kişisel olarak pek sevmese de, bazıları şekillendirilebilir bir varlığın potansiyelini gördü. Trump’ın çevresi zaten teknoloji dünyasıyla uğraşan insanlarla doluydu. 

2016 kampanya danışmanı Steve Bannon, devasa çok oyunculu çevrimiçi rol yapma oyunu World of Warcraft’ta altın satan bir şirketin CEO’su olarak görev yapmıştı.Teknolojinin aşırı sağcı alt tabakasının bir parçasıydı. Beyaz Saray’a girdikten sonra Trump, Silikon Vadisi ile irtibatı sağlaması için daha elit bir isim olan Thiel’e yöneldi.

Trump’ın zaferinden sonra teknoloji liderleri yüzüğü öpmeye geldi. Thiel 14 Aralık 2016’daki görüşmede Trump’ın yanındaydı. Milyarder yatırımcı yanında müttefikleri Elon Musk ve [Palantir CEO’su] Alex Karp’ı da getirmişti, her ne kadar o sırada başında bulundukları Tesla ve Palantir şirketleri Google, Microsoft, Apple ve diğerleriyle aynı seviyede olmasalar da.

Teknoloji CEO’ları Trump’ı pohpohlamış ve övgüler düzmüştü. Yeni başkanın göçü azaltma ya da Müslümanların ABD’ye girişini geçici olarak yasaklama planlarına kimse itiraz etmemişti. İş dünyasının çıkarları siyasetten daha önemliydi. Trump ise seçim kampanyası sırasında teknoloji şirketlerine saldırdıktan sonra geçmişi geride bırakmaktan memnundu. Hatta Başkan teknoloji liderleriyle buluşmaktan, onların kendisiyle buluşmasından daha fazla heyecan duymuştu.

Seçilmiş başkan, “Dünyada sizin gibisi yok,” dedi. “Dünyada! Bu odadaki insanlar gibi kimse yok.”

Thiel’in parası genellikle sağın en uç bölmelerinde bulunur. Journal of American Greatness, American Affairs, Quillette ve Inference gibi bir dizi ideolojik yayını finanse etmektedir. Kendisi aynı zamanda, hevesli Dunning-Kruger tiplerine kendilerini bilgili akademisyenler olarak sunan, pek de parlak olmayan çevrimiçi influencer’ların bir koleksiyonu olan “entelektüel karanlık ağın [dark web]” da destekçisidir. Milyarder, servetini muhafazakâr söylem alanına o kadar geniş bir şekilde yaydı ki, takip etmek neredeyse imkansız. Thiel’e yakın bir kaynak 2022’de Washington Post’a verdiği demeçte, “General gibi elindeki kozları masaya koyup tutarlı bir plan yapmıyor,” diyordu. “Önem verdiği insanlar ve şeyler için güçlü keskin nişancı atışları yapıyor. Daha çok bir profesör gibi. Ama entelektüel olarak savaş modunda.”

O Nisan ayında James Pogue’un Vanity Fair’de yayınlanan bir haberi milyarderin Yeni Sağ’ın yenilenmesini nasıl finanse ettiğini inceliyordu. Curtis Yarvin gibi sert sağcı figürlerin yanı sıra muhafazakâr olarak yeniden markalaşan ve bir sıçrama yapmak isteyen başarısız ya da gayretli genç Hollywood tiplerine de para veriyordu.

Pogue, Kasım 2021’de Milli Muhafazakârlık Konferansı sırasında Orlando’da Thiel bağlantılı bir partiye katıldı ve katılımcıları not etti: Yarvin, yakında senatör olacak J.D. Vance, Newsweek editörü Josh Hammer, Trump yetkilisi Michael Anton, yazarlar Chris Arnade ve Sohrab Ahmari ve diğerleri. Pogue, Yeni Sağ’ın “ağırlıklı olarak yüksek lisans derecesine sahip kişiler tarafından doldurulduğunu, bu nedenle içinde kimlerin olduğu ve hatta var olup olmadığı konusunda pek çok tartışma olduğunu … ama aynı zamanda Substack yazarları, podcast yayıncıları ve anonim Twitter kullanıcılarından oluşan oldukça çevrimiçi bir grup olduğunu” yazdı. Thiel tarafından finanse edilen bu yeni siyasi oluşum, entelijensiya tarzı akademisyenler ile internet fenomenlerinin bir kombinasyonu.

Naomi Klein, Doppelganger: A Trip into the Mirror World’de [İkinci Kişilik: Ayna Dünyasına Bir Yolculuk] Thiel tarafından desteklenen popülist, gerici ideolojinin başarısının şaşırtıcı olmadığını yazıyor. Thiel ve diğerleri tarafından finanse edilen “sağın yükselen yıldızları” tarafından yönlendirilen bu siyaset, Klein’a küresel kapitalist sistemdeki sistemik eşitsizlikleri ele almaya çalışan sol hareketleri hatırlatıyor. Fakat sol bu mesajı iktidara dönüştüremezken, sağ gerici, acımasız bir gündemi, Wall Street’i İşgal Et kalabalığına daha aşina terimlerle gizlemeyi başardı: “Aileleri destekleyen ücretler ödeyen fabrika işlerini geri getirmeyi, sınır duvarını inşa etmeyi, zehirli uyuşturucu arzıyla savaşmayı, ifade hürriyetini Büyük Teknoloji’den kurtarmayı ve ‘woke’ müfredatı yasaklamayı vaat ediyorlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu platformun versiyonları etrafında kariyer inşa edenler arasında Ohio’da J.D. Vance, Missouri’de Josh Hawley ve Arizona valiliği yarışını kıl payı kaybeden (ve elbette seçimin çalındığını iddia eden) Kari Lake yer alıyor. Seçim diyagonalizminin çok benzer versiyonları İsveç’ten Brezilya’ya kadar dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde kök salmıştır.”

Yeni Sağ kolay anlaşılır değildir çünkü Vance’in gururla yakın olduğu Yarvin gibi istisnalar dışında grubun gerçek etkisini ortaya çıkarmak zordur. Geleneksel solda bireyciliği reddeden ve sözde geleneksel değerleri bir şekilde düzen karşıtı olarak gören bazı kesimler arasında sınırlı bir karşılık bulmuştur. 

Hareket çoğu zaman uçlara itildiği için etkisinin boyutunu ölçmek zor olabilir. Fakat Vance’in Cumhuriyetçi Parti’deki yükselişi ve Yeni Sağ yörüngesindeki diğer figürlerin medya ve söylem şekillendirmedeki etkisi düşünüldüğünde, bu hareketin bir etkisi olmadığını iddia etmek zor.

Savunduğu muhafazakâr ideolojinin başarısı Thiel’i pek tatmin etmedi. O daha fazlasını istiyor. Kasım 2023’te Snowden sızıntısının haberleştirilmesine yardımcı olan eski Washington Post muhabiri Barton Gellman’a The Atlantic’te açıkladığı gibi, bu yeterli değil. Milyarder, Gellman’a, insanlıkta umduğu gerçek, dünyayı sarsan değişimi yaratmayan yatırım üstüne yatırımları anlatıyordu. Kripto, denizcilik, SpaceX: Thiel’in portföyündeki varlıklar fark yaratmakta birbiri ardına başarısız oluyordu. Ona para kazandırıp kazandırmadıklarına bakılmaksızın, hiçbiri 2009 tarihli “Bir Liberteryenin Eğitimi” manifestosunda hayalini kurduğu aydınlanmış “siyasetin her türlü biçiminden kaçış” ile sonuçlanmadı. 

Thiel, Gellman’a siyaset konusunda hayal kırıklığına uğradığını ve büyük servetinin dünyayı kendisini tatmin edecek şekilde değiştiremediği için mutsuz olduğunu söylemişti. Thiel için nadir bir durum olan bu röportajın vurgulanan nedeni, 2024 kampanya döneminde para harcamama taahhüdü konusunda kendisini hesap verilebilir kılmaktı. Thiel, Gellman’a, “Sizinle konuşmak,” diyordu, “fikrimi değiştirmemi zorlaştırıyor.”

Siyasi hoşnutsuzluğunda yalnız değildi. Kasım 2023’e gelindiğinde, teknoloji liderleri Trump’a karşı hayal kırıklığına uğramış ama paralarını en iyi nereye yatıracaklarını bulmakta zorlanmışlardı. Teknoloji sektöründen bir siyasi danışman Washington Post’a yaptığı açıklamada, bağışçıların mesajdan giderek daha fazla hayal kırıklığına uğradığını söylüyordu: “Şu anda seçimlere katılanlar ve önseçim seçmenleri ile büyük süper PAC çeklerini yazanlar arasında çok büyük bir kopukluk var. Transseksüel çocukların tuvalete gitmesi umurumuzda değil. Düzenleyici devletin ortadan kaldırılmasını önemsiyoruz.”

Stanford’daki homofobik yorumlarıyla Thiel’in desteğini alan ama öğrenci topluluğundan büyük tepki gören avukat Keith Rabois, Post’a yaptığı açıklamada Trump’ın Silikon Vadisi elitlerinin hedeflerinin çoğunu paylaştığını söylüyordu. Fakat eski başkanın düzenleyici devleti ortadan kaldırmaya yönelik adımlarının davranışları nedeniyle sekteye uğradığını da sözlerine ekliyordu: “Acımasızca uygulamak yerine kargaşa ve kaosa neden oluyor ve bu da gündemine engel oluyor.”

2024 yazına gelindiğinde, teknoloji liderleri siyasi tercihleriyle ilgili her türlü yanılsamadan büyük ölçüde vazgeçmişlerdi. Kısa süre içinde Marc Andreessen, Musk, David Sacks ve onların yörüngesindeki diğerleri Trump’ı açıkça desteklediklerini açıkladılar ve Cumhuriyetçilere destek sözü verdiler. Andreessen için “bardağı taşıran son damla” Biden yönetiminin gerçekleşmemiş sermaye kazançlarını vergilendirme önerisiydi ki milyarder temmuz ortasında bu önerinin “startup’ları tamamen mantıksız hale getirdiğini” söylemişti.

Bu etki göz ardı edilemezdi. Gazeteci Dave Weigel, 2024 RNC [Cumhuriyetçi Ulusal Konvansiyon] sırasında “Bu artık Peter Thiel’in partisi” diye tweet attı ve bu noktaya itiraz etmek zor: Thiel’in yakın ortağı J.D. Vance, Trump’ın başkan yardımcısı adayı olarak seçiliyor ve Thiel’in desteğiyle Gawker’ı başarılı bir şekilde dava eden güreşçi Hulk Hogan, kongrenin son gecesinde, Donald Trump’tan önce konuşuyordu.


¹ Paleomuhafazakârlık, ABD’de Amerikan milliyetçiliğini, Hristiyan etiğini ve dini muhafazakarlığı vurgulayan akım. Bu hareketin destekçileri ABD’nin Irak işgaline karşı çıkan ender sağ gruplardan birini oluşturuyordu. The American Conservative dergisi en önemli yayın organlarından biridir. (ç.n.)

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Kripto para piyasasında sert dalgalanmalar

Yayınlanma

Bitcoin, kripto para piyasasındaki sert dalgalanmaların etkisiyle değer kaybetmeye devam ediyor. Son düşüşle birlikte Bitcoin, Kasım 2024’ten beri ilk kez 80 bin doların altına geriledi. Ocak ayında rekor seviyeye ulaşan Bitcoin, o tarihten bu yana değerinin yüzde 20’sinden fazlasını kaybetti.

Kripto para piyasasında yaşanan sert dalgalanmaların etkisiyle Bitcoin’de belirgin bir düşüş yaşandı.

Bitcoin, yüzde 5,5 oranında değer kaybederek Kasım 2024’ten bu yana ilk kez 80 bin dolar sınırının altına indi.

Dünyanın en büyük kripto para işlem platformlarından olan Binance verilerine göre, Bitcoin’in fiyatı sabah saatlerinde 78 bin 823 dolara kadar gerileyerek 10 Kasım 2024’ten bu yana en düşük seviyesini gördü.

20’den fazla borsadaki ortalama fiyatları hesaplayan CoinMarketCap verileri, Bitcoin’in son 24 saatte yüzde 4,23 oranında değer kaybettiğini ve ortalama fiyatının 80 bin 746 dolara düştüğünü gösterdi.

Bu düşüş, Bitcoin’in ocak ayının sonunda 109 bin 588 dolara ulaşarak tüm zamanların en yüksek seviyesini görmesinin ardından geldi.

O zamandan beri, kripto para birimi değerinin yüzde 20’sinden fazlasını kaybetti.

Bu durum, kâr satışları ve piyasa baskılarıyla bağlantılı olabilecek sert bir düzeltme dalgasını yansıtıyor.

Yatırımcılar, önümüzdeki dönemde kripto para birimlerinin geleceğini etkileyebilecek sert dalgalanmaların ortasında piyasadaki gelişmeleri yakından takip ediyor.

Bitcoin, bir aydan uzun bir süre önce 90 bin doların altına gerilemişti.

Bu düşüş, Bybit borsasındaki en büyük kripto para hack’i ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei’nin karıştığı “memecoin” skandalı da dahil olmak üzere, son dönemdeki bir dizi aksaklığın ardından yaşanan büyük satışların ortasında, geniş kapsamlı bir kripto para düşüşünde en son kurban oldu.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Rusya-ABD ilişkilerindeki değişimler İngiltere ve Türkiye için ne anlama geliyor?

Yayınlanma

Editörün notu: Uluslararası düzenin yeniden yapılanması sürecinde Türkiye ve Birleşik Krallık gibi orta ölçekli güçler, büyük devletler arasındaki çatışmalardan faydalanarak öne çıktılar. Ancak Rusya ile ABD arasında başlayan yeni diyalog dönemi, bu ülkelerin konumlarını tehdit ediyor. Özellikle Türkiye’nin artan hırsları ile gerçek imkânları arasındaki uyumsuzluk ve Birleşik Krallık’ın bağımsız bir güç olarak hareket etme çabaları, değişen küresel dengelerle sürdürülebilir görünmüyor. Rusya’nın önde gelen düşünce kuruluşu Valday Kulübü’nün program direktörü Timofey Bordaçev, dünya politikasının sanılandan daha muhafazakâr olduğunu ve uzun vadeli başarı için aktivizmden ziyade güvenilir bir itibarın ve iç istikrarın önemini vurguluyor.


Rusya-ABD ilişkilerindeki değişimler İngiltere ve Türkiye için ne anlama geliyor?

Timofey Bordaçev

Profile.ru

Uluslararası düzenin yeniden yapılanması, dünya politikasının ikinci kademe güçlerine birçok yeni fırsat sundu. Bu fırsatlar o kadar ilgi çekiciydi ki, gözlemcilerde şöyle bir izlenim oluştu: Askeri, iktisadi ve siyasi devler fazlasıyla hantal ve yükümlülüklerle kısıtlanmış olduğundan, orta ölçekli avcıların çağı başladı.

Öyle ki, Türkiye veya Birleşik Krallık gibi ülkeler, genel kargaşa ortamında davranış modeli olarak örnek gösterilmeye başlandı.

Ancak, dünyanın önde gelen ülkeleri birbirleriyle anlamlı diyaloglar kurmaya başladığında, bu ülkelerin uygunluğunun, başarılarından bahsetmeye gerek bile kalmadan, daha ciddi kanıtlar gerektireceğini öngörebiliriz.

Rusya ile ABD arasındaki, iki liderin telefon görüşmesiyle başlayan yeni ilişki döneminin nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz. Fakat şimdiden görebiliyoruz ki, şu anda en çok gerginlik yaşayanlar, son birkaç yıldır Moskova ile Washington arasındaki çatışmadan siyasi kazanç sağlayanlar.

Gözlemciler, Riyad’daki Rus-Amerikan görüşmelerinin televizyon görüntüleri ile diğer taraftan Erdoğan ve Zelenskiy zirvesinin ne kadar zıt göründüğüne dikkat çekti.

Görüşmelerin zamanlaması çakıştı, bu da uluslararası politikanın tamamen farklı kademeleri arasındaki farkı daha da belirgin hale getirdi.

Üstelik Ankara, Rusya ile ABD arasındaki görüşmelere Riyad yerine ev sahipliği yapmaktan memnuniyet duyacağını gizlemedi. Fakat, durumu giderek şüpheli hale gelen Ukraynalı liderle yetinmek zorunda kaldı.

Hırslı Türkiye lideri, son yıllardaki atılgan politikasının meyve vermeye devam edeceğini gerçekten umuyordu. Ancak görünüşe göre Erdoğan yanıldı, zira belirli bir davranış modeli yalnızca belirli koşullarda uygundur. Durum değiştiğinde, kendi şöhretinin ışıltısı da sona yaklaşır; araba balkabağına dönüşür ve bir devletin dünya politikasındaki konumu, potansiyeline uygun hale gelmeye başlar.

Durumu daha da kötüleştiren, gerçek imkânların sürekli şişen hırslarla uyumsuzluğunun oldukça yoğun dış politika bağlarına yol açmasıdır.

NATO’da ve dünya çoğunluğunun neredeyse tüm platformlarında eş zamanlı varlık, yalnızca başkaları tarafından talep edildiği sürece uygun görünüyordu. Ancak bu, Türkiye’nin herhangi bir özel niteliğinden kaynaklanmıyordu.

Özellikle Rusya ile oldukça başarılı ticari-ekonomik işbirliği bile, Türkiye için ulusal ekonominin sistemsel sorunlarını telafi etmeye yeterli olmadı. Moskova’da, görülebildiği kadarıyla, Türkiye liderliğinin son yıllarda gösterdiği esnekliği takdir ediyorlar.

Fakat bu, finansal açıdan daha güçlü ortakların bulunduğu yerlerde Türkiye’ye tercih verilmesine neden olmayacaktır.

Londra da benzer bir durumla karşı karşıya kalma riski taşıyor. Son yıllarda birbiri ardına değişen hükümet başkanları, sıklıkla her türlü nezaketin sınırlarını aşan girişimci tavırlarıyla konumlarını güçlendirmeye çalıştılar.

Birleşik Krallık’ın bağımsız bir oyun için askeri-siyasi imkânlara sahip olmadığı ve ekonomisinin de acınacak durumda olduğu sır değil. Fakat ABD için, Britanyalı müttefiklerinin bazen bağımsız bir politika gibi görünen aktif bir rol oynamalarına izin vermek avantajlıydı.

Şimdi Washington’daki hava biraz farklı. Ve orada, tarihi sürecin belirleyicileri olarak tüm şanı üstlenirken, aracılara çok daha az ihtiyaç duyuyorlar. Buna, kıta Avrupası’nın önde gelen ülkeleri ve Brüksel’deki kiralık yetkilileriyle doğrudan konuşmak da dahil.

Bu bahis oldukça zorlu olabilir, ancak bizi şu anda ilgilendiren, bunun Britanyalı tercümanlar olmadan yürütülmesidir. İngiliz gazetelerinin nasıl telaşlandığına bakılırsa, transatlantik ilişkilerdeki yeni dönemeç Londra için iyi bir şey vaat etmiyor.

Almanya ve Fransa da bazı meselelerde İngilizleri kullanabilir. Ancak ABD’nin isteği olmadığında, İngiliz borusuna göre dans etmek hiç istemiyorlar.

Rusya ile Batı arasındaki krizin ana faydalanıcıları gibi görünen ülkelerin kaderindeki bu beklenmedik dönüşler, dünya politikasının göründüğünden daha muhafazakâr bir alan olduğunu düşündürüyor.

Her koşulda güvenli bir şekilde ayakta kalmak için, gözleri kör eden bir aktiviteden ziyade, iyi bir itibara ihtiyaç var. Ve bu itibar, içinde ülke içindeki güvenli konumun ilk sırada yer aldığı pek çok faktörden oluşuyor.

Yalnızca bu, aracılık eden gücün kendisi için bir şeyler talep etmeyeceğini ve güçlü muhataplarında gereksiz yükümlülüklerin rahatsız edici hissini yaratmayacağını garanti edebilir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English