Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Emekli istihbarat subayı Jacques Baud: Avrupa diplomasisi başarısız oldu

Yayınlanma

Eski İsviçreli istihbarat subayı ve güvenlik uzmanı Jacques Baud*, ABD’nin Ukrayna’daki çatışmayı sona erdirmeyi değil, yaklaşan başkanlık seçimleri öncesinde durumu dondurmayı hedeflediğini belirtti. Zeitgeschehen im Fokus dergisine mülakat veren Baud, ABD ve Avrupa’nın Ukrayna ve Orta Doğu’daki krizlere yönelik stratejilerini eleştirerek bu yaklaşımları etkisiz ve çelişkili bulduğunu ifade etti.

Baud, ABD’nin Ukrayna ve İsrail’e verdiği desteğin, bu iki çatışmayı doğrudan çözmeden denge kurma çabası olduğunu savundu. Amacın siyasi sonuçlardan kaçınırken kontrol algısını sürdürmek olduğuna işaret eden Baud, ayrıca, Avrupa’nın Ursula von der Leyen ve Josep Borrell liderliğindeki diplomatik çabalarının anlamlı bir etki yaratmada başarısız olduğunu kaydetti.

Uzman, “Biden yönetimi barış değil, başarı göstermek istiyor. Onlar için başarı, Ukrayna’daki çatışmanın dondurulması anlamına geliyor. Hem Ukraynalıları hem de Rusları müzakereye zorlayarak, aynı anda Kiev’e askeri destek sağlamaya çalışıyorlar,” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’e müzakerelere başlaması için baskı yaparken, aynı zamanda Kiev’e silah desteği vermesini çelişkili bir politika olarak nitelendiren Baud, “Zelenskiy, ABD seçimlerinden sonra durumun değişebileceğini biliyor. Bu yüzden o zamana kadar Batı’dan olabildiğince fazla destek almaya çalışıyor,” diye ekledi.

Avrupa’nın bu çatışmadaki rolünün oldukça sınırlı olduğuna vurgu yapan Baud, “Kimse Avrupa’dan ne Ukrayna’da ne de Filistin’de barışa aracılık etmesini beklemiyor. Avrupa’nın diplomatik etkisi yok,” diye konuştu.

AB’nin ABD’nin yanında yer aldığını ve bağımsız bir duruş sergileyemediğini belirten Baud, bu nedenle Avrupa’nın arabulucu olarak etkisiz kaldığını dile getirdi.

Uzman, “Avrupa, diplomatik çabalarını Ukrayna ve İsrail’in söylemlerini desteklemeye odakladı. Artık çatışmanın bir tarafı oldular ve tarafsız olarak görülemezler,” değerlendirmesini yaptı.

Öte yandan Washington yönetiminin kendi politikası nedeniyle çıkmaza girdiğini öne sürerek, Başkan Joe Biden’ın müttefiklerini terk etmiş görünmeden desteğini çekemeyeceğini ifade eden Baud, “Her iki cephede de hem Zelenskiy hem de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için destekledikleri ülkeler yenilgiye yaklaşıyor. ABD, kendi politikası içinde sıkışmış durumda,” şeklinde konuştu.

ABD’nin Orta Doğu politikasını da eleştiren Baud, Rusya’nın İran ve Suriye gibi müttefiklerine destek vermeye devam edeceğini, ancak askeri müdahalede bulunma olasılığının düşük olduğunu belirterek, “Orta Doğu, Rusya için bir savaş alanı değil. Ukrayna’da zaten yeterince sorunu var,” dedi.

Artan gerilime rağmen Baud, NATO’nun Ukrayna’ya doğrudan müdahale etme ihtimalini reddederek, İttifak’ın ABD’nin nükleer koruması altındaki Avrupa devletleri için öncelikli olarak bir savunma önlemi olduğunu söyledi:

“NATO bu tür müdahaleler için çok büyük. Bu tip operasyonlar için tasarlanmamış. Ancak, bazı ülkelerle Ukrayna arasında yapılacak ikili güvenlik anlaşmaları belirli müdahalelere yol açabilir, fakat NATO olarak değil.”

Ukrayna’nın Kursk oblastına yönelik son saldırısını değerlendiren Baud, bu operasyonun çok az askeri başarı sağladığını ve Ukrayna’nın konumunu zayıflattığını ifade etti:

“Ukrayna kuvvetleri dezavantajlıydı ve sadece Kursk oblastında asgari üstünlüğe sahipti. Buna rağmen saldırı birkaç gün içinde durdu. Bu stratejik bir hata.”

Saldırının amacının savaşı Rusya topraklarına taşımak ve Moskova’da siyasi bir kriz yaratmak olduğunu belirten Baud, “Bu cüretkâr bir fikir, ancak gerçeklere dayanmalı. Ukrayna, cephe hattını 150 km genişleterek, savunmaları için kritik önem taşıyan Donbass’taki pozisyonlarını zayıflattı,” ifadesini kullandı.

Ukrayna’nın ağır kayıplar verdiğini vurgulayan Baud, her hafta yaklaşık 2 bin Ukraynalı askerin öldüğünü ya da yaralandığını iddia ederek “Ukrayna bu kayıplarla devam edemez. Agresif bir şekilde asker topluyorlar ama halk direniyor. Protestolar artıyor ve askerlik şubeleri saldırıya uğruyor,” diye ekledi.

Ülkenin batısındaki Ukrayna direnişini İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Fransız Direnişi’ne benzeten uzman, “Bu direniş çok önemli. Füze hedefleri için koordinatlar sağlayarak Rusları destekliyor,” yorumunu yaptı.

Son olarak Baud, Avrupa’nın çatışmaya yaklaşımını strateji yoksunu olarak nitelendiren ve Ukrayna’ya uzun menzilli füzeler sağlayarak durumu daha da kötüleştirmeye çalıştığını ifade eden Baud, “Bu sadece Rusya’yı operasyonlarını sürdürme konusunda cesaretlendirir. Batı, Ukrayna’nın zaferi veya Rusya’nın yenilgisinin ne anlama geldiğine dair net bir tanım yapmıyor. Bu da sadece daha fazla çatışmaya yol açıyor,” dedi.

(*) Jacques Baud, Cenevre’deki Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden ekonometri alanında yüksek lisans ve uluslararası güvenlik alanında lisansüstü derecesine sahip ve İsviçre ordusunda albay olarak görev yaptı. İsviçre Stratejik İstihbarat Teşkilatında çalıştı ve Ruanda savaşı sırasında Doğu Zaire’deki mülteci kamplarının güvenliği konusunda danışmanlık yaptı, diğerlerinin yanı sıra NATO adına Ukrayna’da çalıştı ve istihbarat, asimetrik savaş, terör ve dezenformasyon konularında çeşitli kitapların yazarı.

DİPLOMASİ

FT: Trump, Amerikan askerlerini Baltık ülkelerinden çekmeyi planlıyor

Yayınlanma

Financial Times’ta (FT) Gideon Rachman imzasıyla yayınlanan bir makalede, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşma ile Başkan Donald Trump’ın Ukrayna savaşını sona erdirmek için Rusya ile doğrudan müzakerelere başlama kararı almasının Avrupa’daki etkileri ele alınıyor.

Konferanstaki konuşmasının pek çok dinleyiciyi ABD’nin artık Avrupa için bir tehdit olduğuna ikna ettiğini öne süren FT yazarı, konferans salonunun dışındaki kalabalıkta önde gelen bir Alman politikacının, “Bu Avrupa demokrasisine doğrudan bir saldırıydı,” dediğini aktarıyor.

Üst düzey bir diplomat ise artık çok açık bir şekilde Avrupa’nın yalnız başına olduğunu savunurken, kendisine ABD’yi artık bir düşman olarak görüp görmediğini sorulduğunda ise “evet” yanıtını veriyor.

Amerikan kültür savaşları ile uluslararası güvenlik ve Avrupa siyasetinin artık birbirinden ayrılamayacağını belirten yazar, Vance’in özgürlük mücadelesinin, Elon Musk ve diğerleri tarafından tanımlandığı şekliyle “batı medeniyetini” kitlesel göç ve “woke zihin virüsü” tehditlerinden kurtarma savaşı haline geldiğini savunuyor.

Bu nedenle Trump yönetiminin ideolojisinin, önemli açılardan Vladimir Putin’e Volodimir Zelenskiy’den daha fazla yakınlık duyduğu anlamına geldiğini ileri süren Rachman, “Putin, ülkesi ve muhafazakâr değerler için savaşan bir savaşçı olarak görülürken; Ukraynalı, Avrupa’da yanlış dostları olan bir beleşçi olarak reddediliyor,” diye yazıyor.

Rachman’a göre iş burada da kalmıyor ve Putin, NATO birliklerinin eski Sovyet imparatorluğunun tamamından çıkarılmasını istiyor.

FT yazarının aktardığına göre Avrupalı yetkililer Trump’ın ABD askerlerini Baltıklardan ve belki de daha batıdan çekmeyi kabul edeceğine ve AB’yi, NATO hükümetlerinin Ukrayna’nın ötesinde daha büyük bir çatışmaya hazırlandığı konusunda uyardığı bir Rus ordusuna karşı savunmasız bırakacağına inanıyor.

ABD’nin artık Avrupalılar için güvenilir bir müttefik olarak görülemeyeceğinin açık olduğunu düşünen yazar, bunun yanı sıra, Trump yönetiminin Avrupa’ya yönelik siyasi emellerinin, Amerika’nın aynı zamanda Avrupa’daki demokrasiyi ve hatta Grönland örneğinde olduğu gibi Avrupa topraklarını tehdit eden bir “düşman” olduğu anlamına geldiğini de öne sürüyor.

“Avrupalılar, ABD’nin Avrupa’ya verdiği güvenlik garantisinin kesin olarak ortadan kalkacağı gün için hızla hazırlanmaya başlamalıdır,” diyen Rachman, buna özerk savunma sanayilerinin kurulmasının da dahil olduğunu, NATO dışında, AB’nin ötesine uzanan, Birleşik Krallık, Norveç ve diğerlerini de kapsayan bir “Avrupa karşılıklı savunma paktı” anlamına geldiğini vurguluyor.

Rachman, “Trump, Amerika’nın Avrupalı müttefiklerini ticaretten güvenliğe ve iç politikaya kadar pek çok konuda itaate zorlamak için elindeki her türlü kozu kullanacaktır. Bu da Avrupa’nın artık ABD ile ilişkilerini ‘riskten arındırma’, Amerika’ya tehlikeli bağımlılık alanlarını bulma ve bunları sistemden çıkarma gibi sancılı bir sürece başlaması gerektiği anlamına geliyor,” diyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Steve Bannon Yunan medyasına konuştu: Trump’ın Avrasya’da Ankara ve Atina planı

Yayınlanma

Donald Trump’ın ilk döneminde “baş stratejist” ve ideolog olarak Beyaz Saray’da boy gösterdikten sonra Başkan ile arası bozulan, ama yakın zamanda tekrar “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” (MAGA) hareketinin en önemli isimlerinden biri olarak Trump politikalarından yer edinen Steve Bannon, Yunan gazetesi Kathimerini’ye dikkat çekici bir mülakat verdi.

Muhabir Iliana Magra, Steve Bannon’ın stratejiyi tartışırken ABD Donanmasında subay olarak geçmiş deneyimlerine atıfta bulunduğunu; konuşma para politikasına döndüğünde Goldman Sachs’taki iki yıllık görevini hatırladığını; aşırı sağcı Breitbart News sitesinin kurucularından biri olarak medyadan, Harvard ve Georgetown mezunu olarak da seçkin Amerikan üniversitelerinden bahsettiğini aktarıyor.

Yaklaşık on yıl önce Yunanistan’da çekilen ve Hollywood’da çalıştığı dönemde yapımcılığını üstlendiği bir filmden bahsettiğinde ise Yunanistan’ı tartışmaya başladıklarını vurguluyor.

Bannon, Türkiye konusunda “endişeli”

Atina’yı sevdiğini ve Yunanistan’ın başkentini birçok kez ziyaret ettiğini belirten Bannon, 2015 yılında ülkede çalkantılı bir dönem olduğu söylüyor ama “Çok çalkantılıydı ama daha da çalkantılı olacak. Şu anda Ukrayna ve Türkiye arasındaki istikrarsızlığın tam ortasındasınız. Ve ben Türkiye konusunda çok endişeliyim,” diye ekliyor.

Aralık ayında sosyal medyada dolaşan ve elinde “Özgür Konstantinopolis” logolu bir tişört tutarken görüldüğü bir fotoğrafına dikkat çeken Bannon, 2019 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “dünyanın en tehlikeli adamı” olarak nitelendirdiği hatırlatılınca, “Şu anda da yüzde 100 öyle düşünüyorum,” diyor.

Erdoğan’ın, “tabii ki Pekin’de ÇKP’yi yöneten suçlularla, Tahran’da İran’ı yöneten mollalarla, Moskova’yı yöneten KGB ile” rekabet halinde olduğunu, ama yine de onun hâlâ “bireysel olarak en tehlikelisi olduğunu” düşündüğünü ileri sürerek, bunun nedenini “Erdoğan’ın bir vizyona sahip olması” olarak açıklıyor.

Bannon, Erdoğan’ın “Osmanlı İmparatorluğunu yeniden kurmak istediğini” öne sürüyor

Bannon’a göre Erdoğan’ı “tehlikeli” yapan vizyon, “Osmanlı İmparatorluğunu yeniden kurmak.”

Türk liderin stratejisinin, “tıpkı Birinci Dünya Savaşı öncesinde” olduğu gibi, iki kutsal mekanı Suudi Arabistan’dan devralmak olduğunu savunan ABD’li yorumcu, “İşte bu yüzden ABD’de İsrail hakkındaki tüm bu tepkiler asıl meseleyi ıskalıyor. Asıl mesele şu ki, bölgeyi nasıl istikrara kavuşturacağımızı bulamazsak, bölge daha önce hiç olmadığı kadar patlayacak,” iddiasında bulunuyor.

Bannon’a göre bu bölge Balkanlar’dan Yunanistan ve Türkiye’ye, İran’a, Kızıldeniz’e, Arap Denizine, Mısır’a, Suudi Arabistan’a ve Kuzey Afrika’ya kadar uzanıyor.

Trump, yakın dostlarını Türkiye ve Yunanistan’a elçi olarak atadı

“Başkan Trump Yunanistan ve Türkiye hakkında ne düşünüyor?” sorusuna yanıtında Bannon, Amerikan Başkanının bölgede “sorunlar olduğunu” bildiğini ve bu nedenle her iki ülkeye de yakın müttefiklerini seçtiğini vurguluyor.

Trump’ın, “en yakın dostlarından ve müttefiklerinden birini, bu ülkedeki en etkileyici insanlardan biri olan Tom Barrack’ı” Ankara Büyükelçisi olarak atadığına işaret eden Bannon, Atina elçiliğine seçilen Kimberly Guilfoyle’un da “Başkana çok yakın, bize çok yakın ve ABD’deki en parlak ve başarılı kadınlardan biri” olduğunu söylüyor.

Bannon, “Barrack ile birlikte onu büyükelçi olarak atamak ve Steve Witkoff’u [Orta Doğu] özel temsilcisi olarak atamak, başkanın bu işi ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor,” diyor.

Guilfoyle, hem Trump’ın oğullarından Don Jr.’ın eski nişanlısı, hem de ünlü Demokrat Kaliforniya Valisi Gavin Newsom’ın da eski eşi olduğuna dikkat çeken Bannon, yeni büyükelçinin Amerikan siyasetinin iki kanadı ile de ilişkisi olduğuna işaret ediyor.

“Üçüncü Dünya Savaşının içindeyiz”

Başkan Trump’ın Yunanistan’a olan ilgisinin “her şeyden önce ülkenin tarihinden” kaynaklandığını savunan ve bu ülkeye “Batının kadim temeli” diyen Bannon, buna rağmen tek nedeninin bu olmadığını belirterek, “ABD’de çok sayıda Yunan arkadaşı ve iş ortağı var,” diyor.

Bannon ısrarla “İnsanlar Üçüncü Dünya Savaşında olduğumuzu anlamalı” diyor ve Ukrayna ve Gazze’deki savaşta, 1939’da Polonya’nın işgalinden sonra ve 1940’ta Almanya’nın Fransa’yı işgalinden önce ölenlerden daha fazla insanın öldüğünü savunuyor.

Trump ve istihbaratına göre Ukrayna’daki savaşta 1,7 milyondan fazla insanın öldüğünü ekleyen Bannon, “Ve Gazze’de olanlara bakın, düpedüz öldürme, katliam; bu İkinci Dünya Savaşı’nın ilk aşamalarının çok ötesinde ve strateji kısmı başladı. Pekin’den Tahran’a ve Moskova’ya uzanan bir Demir Üçgen var. Ben her zaman Erdoğan’ın da buna katılması halinde Avrasya kara parçasının Hindistan ve Yunanistan gibi ülkelerle, oradaki müttefiklerimizle ve Mısır’la birlikte kilitleneceğini savunmuşumdur. İşte bu yüzden Erdoğan çok önemli. İşte bu yüzden bazı büyük hamleler yapacak,” iddiasında bulunuyor.

Amerikalıların, Rusları Çinlilerden uzak tutmak istemesinin nedeninin de bu olduğunu vurgulayan Bannon, İran’la ve Suudi Arabistan ile yaptıkları anlaşmalara bakıldığında, bunların “ABD dolarını kırmak ve BRICS düzeyinde alternatif bir para birimi oluşturmak” için yapıldığını öne sürüyor.

Çin Komünist Partisi’nin en azından 2019’dan beri ABD’ye karşı “sınırsız bir savaş içinde” olduğunu ileri süren ABD’li soyumcu, geçen pazar günkü Financial Times’ın Çin-Amerikan ticaret savaşıyla ilgili baş sayfasını eline alarak, “Bu bir iktisadi savaş” diye belirtiyor.

Trump’ın stratejistine göre Yunanistan’ın varlığı Trump’a bağlı

“Sizler bunun ortasında kalacaksınız,” diye devam eden Bannon, meselenin “sadece taraf seçme zamanı” olmadığını ileri sürerek, “Daha da önemlisi, nereye varmak istediğinizi seçmelisiniz çünkü bu şey yıkıcı olacak. Eğer Başkan Trump karakterinin gücü ve Putin ile bu adamların ondan korkma ve Ukrayna ile Orta Doğu’daki durumu çözme becerisiyle geri dönmeseydi, Yunanistan 10 yıl içinde istila edilirdi, biterdi,” iddiasında bulunuyor.

Ukrayna’dan Balkanlara doğru genişleyen bir savaş olduğunu, bir diğer savaşın da Suriye ve Türkiye üzerinden geldiğini savunan Bannon, “önümüzdeki beş yıl çok riskli olacağını, hiçbir şeyin garanti olmadığını” söylüyor.

Bannon’a göre her şey Trump’ın durumu çözüp çözemeyeceğine bağlı. Bannon, “Bu yüzden Yunanistan’da her gece bir mum yakar ya da Başkan Trump’ın sağlıklı kalması ve odaklanmaya devam etmesi için dua ederim. Yoksa Ukrayna’da sizden çok uzakta olmayan savaş Balkanlar’a sıçrayacak ve sonra da gelecek. Ve Orta Doğu’daki savaş, onu [Yunanistan’ı] Suriye’den yakacak,” diyor.

Mahan’dan Trump’a: ABD’nin denizlerdeki egemenlik arayışı

Trump’ın Grönland, Kanada, Panama, Gazze planlarının “ne emperyalist, ne izolasyonist” olduğunu savunan Bannon, “Başkan Trump’ın yapmak istediği şey anavatanı güvence altına almak. Stratejisini Alfred Thayer Mahan’dan alıyor ama aslında bu strateji Atina ve Sparta savaşından alınma, her şey Peloponez savaşına kadar gidiyor; deniz gücü ve kara gücü,” diye açıklıyor ve ABD stratejisinin arkasındaki fikrin “yüzde yüz” Donald Trump’a ait olduğunu ekliyor.

Amerikalı İç Savaş komutanı ve tarihçi Mahan, 20. yüzyılın başında “Orta Doğu” terimini icat eden ve denizlerdeki egemenlik teorilerine katkı sunan isim olarak biliniyor.

Mahan, The Influence of Sea Power upon History, 1660-1783 [Tarihte Deniz Gücünün Etkisi, 1660-1783] adlı eserinde, İngiliz İmparatorluğunun yükselişinde deniz gücünün önemine dair önemli bir analiz yapmıştı.

Mahan, İngiltere’nin denizlerdeki kontrolünün, Avrupalı rakiplerinin deniz gücündeki düşüşle birleştiğinde, İngiltere’nin dünyanın egemen askeri, siyasi ve iktisadi gücü olarak ortaya çıkmasının yolunu açtığını savunuyordu.

Mahan ve bazı önde gelen Amerikalı politikacılar bu derslerin ABD dış politikasına, özellikle de ABD’nin denizaşırı pazarlarını genişletme arayışına uygulanabileceğine inanıyordu.

Pana ve Grönland: Çin ve Rusya donanmasının birleşmesini Karayipler’de engelleme planı

Panama Kanalından Grönland’a kadar, yapılanın sadece bir deniz stratejisi olduğunu savunan Bannon, Trump’ın Panama Kanalını güvence altına alarak, Çin donanması ve Rus donanmasının Karayipler’de birleşip bağlantı kurmasını engelleyeceğini öne sürüyor.

Murmansk ve Arkhangelsk’teki Rus denizaltı kuvvetlerinin Kuzey Atlantik’e ulaşmak için Grönland, İzlanda üzerinden gelmek zorunda olduğunu kaydeden Bannon, Trump’ın Ariktik adasını ABD’nin İkinci Dünya Savaşında Almanlara karşı yaptığı gibi güvence altına almak istediğini belirtiyor.

Bunu yaptıktan sonra, “Pasifik’e, Tayvan ve Japonya’dan Polinezya ada zincirine, Solomon Adalarına kadar olan ada zincirlerine bakarsanız, ABD’yi hava geçirmez bir şekilde mühürlemiş oluruz,” diyen Bannon, on binlerce mil boyunca uzanan bir deniz stratejilerinin olduğunu ileri sürüyor.

21. yüzyılın en büyük oyununun Kuzey Kutbu olduğunu savunan ABD’li yorumcu, “Alaska’mız var, Grönland ile bir ortaklığımız var, ortada da Kanada var. Kanadalılar donmuş Kuzey nedeniyle eskiden tam bir güvenliğe sahipti. Şimdi en büyük riskleri bu,” diye ekliyor.

ABD’yi “mühürleme” planı: ABD, Arjantin’de Milei ve Brezilya’da Bolsonaro iktidarını istiyor

Bannon daha sonra, diğer güçlerin pazara iktisadi olarak erişemeyeceğinden emin olmak ve stratejik olarak Kuzey Kutbunu “özgür tutmak” için çelik ve alüminyum tarifeleri meselesine dönüyor ve “Bu artık cihat ve terörizme karşı savaşla ilgili değil, bu büyük bir güç mücadelesi,” diyor.

“Jeostratejik olarak” bakıldığında, Bolsonaro ve Brezilya’yı, Milei ve Arjantin’i eklediğinizde Çin Komünist Partisi’ni “Amazon’dan ve Latin Amerika’dan çıkarmış olacaklarını” ve artık Batı yarımküreyi ele geçirerek “anavatanı tamamen mühürlemiş” bulunacaklarını savunan Bannon, “Bunun üzerine bir de demir kubbe eklerseniz, işte o zaman geçilmez oluruz,” iddiasında bulunuyor.

“Önce Amerika” hareketinin “antiemperyalist” olduğunu öne süren ABD’li yorumcu, himayeci devletler istemediklerini savunuyor. Avrupa’nın şu anda ABD’nin “vassalı” olduğunu vurgulayan Bannon, böyle bir şeyi istemediklerini söyleyerek, “Orta Doğu’nun da vasal bir devlet olmasını istemiyoruz. Kuzey Atlantik’te ve Grönland çevresinde bir deniz stratejisine baktığımızda, Avrupa’ya Rus ordusunun sizin sorununuz olduğunu söylüyoruz. Rus ordusunun bizim hayati ulusal güvenlik çıkarlarımıza zarar verme ihtimali yoktur. İşte bu nedenle Başkan Trump NATO ülkelerine ‘Savunma bütçeleriniz yüzde 5 olmalı’ derken bunu rastgele bir rakam olarak ortaya atmıyor,” diyor.

“CIA bir kanserdir”

Kathimerini muhabirine göre Bannon, Trump’ın Gazze stratejisinin ardındaki mantığı açıklamakta çok daha zorlanıyor. Trump’ın “sorunu çözmeye çalıştığını”, “kutunun dışında düşündüğünü” ileri süren Bannon, en nihayetinde, “Dürüst olacağım,” diyor ve gülerek, Trump’ın bu planını ”anlamadığını” kabul ediyor.

Bannon, CIA ve FBI’ın lağvedilmesini istediğini çok açık bir şekilde ifade ediyor. ABD’li yorumcu şöyle diyor:

“Dünyanın her yerinde casuslarımız olsun istemiyoruz, artık bir CIA istemiyoruz. Bu bizi daha az güvenli mi yapacak? Şu anda çok güvensiziz. Çin Komünist Partisi her yerde. KGB tepemizde. Mollalar her yerde. ÇKP Wall Street’in her yerinde, üniversitelerimizdeler. Onların parası her yerde. Katar parası her yerde. Hangi sırları saklıyoruz? Hepsi biliyor. Biz bunu Amerikan halkından saklıyoruz. CIA bir kanserdir.”

MAGA hareketinin Avrupa ayağı güçlenecek

Bannon, MAGA hareketinin Avrupa’da da yıllardır çalıştığını savunuyor.

Bannon, Reform UK lideri Nigel Farage ile Brexit’i kazandıklarını, Almanya’da AfD’yi desteklediklerini, İtalya’da desteklediklerinin hükümette olduklarını, Fransa’da Ulusal Cephe ve Yunanistan’daki “bazı sağcı partiler”i desteklediklerini kabul ediyor.

Avrupa’daki mevcut durumdan memnun olduğunu dile getiren Bannon, “Popülist milliyetçi hareketin orada alev alev yanıyor olmasını seviyoruz. AfD’nin bir hafta sonra çok başarılı olmasını umuyoruz. Nigel Farage’ın Muhafazakâr Parti’yi ele geçireceğini ve bir sonraki İngiliz başbakanı olacağını düşünüyoruz,” diyor. 

Yunanistan’daki temaslarını açıklamak istemediğini belirten Bannon, “Sadece çok iyi olduğumuzu söyleyebilirim. Yunanistan’ı seviyoruz. Yunanistan’ın ihtişamıyla ilgili kitabımı her gün burada tutuyorum, böylece ona girip çıkabiliyorum. Eğer ifşa etmek istiyorlarsa, ifşa edebilirler,” diyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Rusya ve BAE’den çifte vergilendirme anlaşması

Yayınlanma

Rusya ve BAE, gelir ve sermaye üzerinden alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi önlemek ve vergi kaçakçılığıyla mücadele etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı. Anlaşmanın, iki ülke arasındaki ticareti ve yatırımları artırması bekleniyor.

Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), gelir ve sermaye üzerinden alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi önleme ve vergi kaçakçılığıyla mücadele amacıyla bir hükümetler arası anlaşma imzaladı.

Rusya Maliye Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan bilgilere göre, anlaşma, Rusya Maliye Bakanı Anton Siluanov ile BAE’li mevkidaşı Muhammed bin Hadi el-Hüseyni arasında Rusya-Emirlikler mali diyaloğunun ilk oturumu kapsamında yapılan görüşmede imzalandı.

Siluanov, anlaşmanın ticaretin canlandırılmasına, karşılıklı yatırımların artırılmasına ve işletmeler ile vatandaşlar için elverişli bir ortam yaratılmasına katkı sağlayacağını belirtti.

Rusya Maliye Bakanlığı, 2022 yılında dost ülkelerle çifte vergilendirme anlaşmalarını gözden geçirmeye başlamıştı.

Rusya Federasyonu ile BAE arasındaki çifte vergilendirmenin önlenmesine ilişkin anlaşmanın, temettü, faiz ve telif haklarından elde edilen gelir için yüzde 10’luk bir oran öngördüğü belirtildi.

Öte yandan, Umman Sultanlığı ile imzalanan çifte vergilendirmenin ortadan kaldırılmasına ilişkin hükümetler arası anlaşma da 28 Aralık 2023 tarihinde yürürlüğe girdi.

Bu anlaşma, temettü gelirleri üzerindeki genel vergi oranını yüzde 15 olarak belirlerken, bir şirketin yıl içinde ödeme yapan şirketin sermayesinin en az yüzde 20’sine sahip olması halinde bu oran yüzde 10’a düşürülüyor.

Faiz gelirleri ve telif hakları üzerindeki vergi oranı ise yüzde 10 olarak belirlenmiş durumda.

Anlaşma, devlet yapıları ve devlet şirketleri için ayrı muafiyetler sağlarken, iki ülkenin hükümetine, merkez bankasına veya emeklilik fonlarına ödenmesi halinde temettü ve faizlerin vergiden muaf tutulmasını da öngörüyor.

Rusya, geçtiğimiz mayıs ayında Abhazya ile çifte vergilendirmenin önlenmesine ilişkin bir anlaşma imzalamıştı.

Ayrıca, geçen yıl kasım ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Malezya ile yeni bir anlaşmayı onaylayan bir yasa imzalamıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English