Bizi Takip Edin

Amerika

Eski ABD Hazine Bakanı: Çin politikası işe yaramıyor

Yayınlanma

Eski ABD Hazine Bakanı Henry M. Paulson (2006-2009), Foreign Affairs dergisinde “Amerika’nın Çin Politikası İşe Yaramıyor” başlıklı bir makale kaleme aldı.

ABD’nin kapsamlı ayrışma (decoupling) politikasının tehlikelerini yazan Paulson, 2022’nin 2008 ile çarpıcı benzerlikler taşıdığını söylüyor: “Rusya’nın Gürcistan işgali, İran ve Kuzey Kore ile gerilimler, dünyada küresel ekonomik zorluklar.”

Paulson bu benzerliklere rağmen iki dönem arasında önemli bir farklılık olduğuna dikkat çekiyor: Çin-ABD ilişkisi.

Paulson, 2008’de, siyasi ve ideolojik farklılıklara, çatışan güvenlik çıkarlarına ve Çin’in para biriminin değerlemesi ve endüstriyel sübvansiyonları da dahil olmak üzere küresel ekonomi hakkındaki farklı görüşlere rağmen “çıkarcı işbirliği”nin mümkün olduğunu kaydediyor. Paulson kendisinin de, Hazine Bakanı olarak 2008 mali krizi sırasında, krizin yayılmasını önlemek, krizin en kötü etkilerini hafifletmek ve makroekonomik istikrarı yeniden sağlamak için Çinli liderlerle birlikte çalıştığını hatırlatıyor.

Bugün ise böyle bir işbirliğinin düşünülemeyeceğini vurgulayan Paulson, 2008 mali krizinin aksine, COVID-19 salgınının ABD-Çin işbirliğini ateşleyemediğini ve hatta düşmanlığı daha da derinleştirdiğini söylüyor.

Çin’in artık eski Çin olmadığını, çok farklı ve daha iddialı bir liderliğe sahip olduğunu belirten Paulson, ABD’nin Çin’e yönelik tutumunun da, “tıpkı Washington’daki siyaset gibi” keskin bir şekilde olumsuza döndüğünü kaydediyor ve uyarıyor “Ancak değişmeyen şu ki, ABD ile Çin arasında ortak çıkarlar üzerinde işbirliğinin mümkün olduğu istikrarlı bir ilişki olmadan dünya çok tehlikeli ve daha az müreffeh bir yer olacak.

Paulson, 2023’te her iki ülkenin de 2008’den farklı olarak, istihdam yaratan yatırımlar veya çığır açan teknolojilerde ortak inovasyon gibi bir zamanlar olumlu olarak görülen konulara bile, ulusal güvenlik prizmasından baktığını belirtiyor:

Pekin, ABD’nin teknolojilerini korumayı amaçlayan ihracat kontrollerini Çin’in gelecekteki büyümesi için bir tehdit olarak görüyor; Washington, Çin’in teknolojik kapasitesini geliştirebilecek her şeyi, stratejik bir rakibin yükselişini mümkün kılmak ve Pekin’in agresif askeri yığınağına yardımcı olmak olarak görüyor.”

Çin’e karşı koalisyon stratejisi çalışmıyor

Çin ve ABD ilişkilerinin, rekabetçi ama bazen işbirlikçi bir ilişkiden, neredeyse her açıdan çatışmacı bir ilişkiye doğru apaçık bir düşüş içinde olduğunu vurgulayan Paulson’a göre bu durum, Amerikan şirketlerini müttefiklerine göre dezavantajlı duruma getirebilir ve yenilikleri ticarileştirme yeteneğini sınırlayabilir ve ABD, üçüncü ülkelerde pazar payını kaybedebilir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin, Çin’i dengelemek ve baskı altına almak için benzer düşünen ülkelerden, özellikle Asya ve Avrupa demokrasilerinden oluşan bir koalisyon kurmaya çalıştığını söyleyen Paulson’a göre, “bu strateji çalışmıyor; Çin’e olduğu kadar ABD’ye de zarar veriyor; ve uzun vadede Amerikalılara Çinlilerden daha fazla zarar vermesi muhtemeldir.

Paulson, belirli alanlarda Çin ile işbirliği yapmanın veya tamamlayıcı şekillerde çalışmanın ve dünyanın en büyük ikinci ekonomisiyle yararlı bir ekonomik ilişki sürdürmenin açıkça Washington’un çıkarına olduğunu vurguluyor.

Pek çok ülkenin Çin konusunda Washington ile aynı endişeleri paylaşmasına rağmen onun stratejisini takip etmediğini belirten Paulson, “Washington’ın en yakın stratejik ortakları bile Çin’le ABD kadar geniş çapta yüzleşmeye, onu kontrol altına almaya veya ekonomik olarak parçalamaya hazır değil” diyor.

Çip ve ileri teknoloji rekabetine değinen Paulson, birçok ülkenin, Çin ile ekonomik olarak ayrışmak yerine, iş operasyonlarını çeşitlendirerek, üçüncü ülkelerde yeni tedarik zincirleri inşa ederek ve en hassas alanlardaki riskleri azaltarak “potansiyel Çin baskısına karşı önlem aldığını”, ancak bunu yaparken bile Çin ile ticareti derinleştirdiğini kaydediyor.

Pekin serbest ticareti geliştirirken, Washington korumacılığa yöneliyor

Paulson’a göre, belki de bu nedenle, 2020’de, “yıllarca süren Amerikan uyarılarına rağmen Çin, Avrupa Birliği’nin en büyük ticaret ortağı olarak ABD’yi geride bıraktı. Hem AB’nin Çin’e ihracatı hem de Çin’den ithalatı 2022’de arttı. Ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un Kasım 2022’de Pekin’e yaptığı ziyaretin teşvik ettiği Asyalı ve Avrupalı ​​liderler, şimdi Filipin gezileriyle Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in kapısına giden yolu açmaya hazır görünüyorlar. Başkan Marcos, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni muhtemelen daha geniş bir eğilime yön verecek.”

Paulson, Washington’ın yaklaşımının, küresel Güney’de daha da kötü durumda olduğunu söylüyor: “Çin-Afrika ticareti 2021’de tarihi bir zirveye ulaştı ve 2020’ye göre yüzde 35 arttı. ABD’nin Huawei gibi Çinli teknoloji firmalarını telekomünikasyon mimarisinin dışına itmeye yönelik yoğun kampanyası, Avrupa ve Hindistan’da nispeten iyi, ancak neredeyse her yerde başarısız oldu. Suudi Arabistan’ı ele alalım. En büyük ticaret ortağı Çin’dir ve Vizyon 2030 reform planı, yapay zeka ve bulut hizmetleri gibi Washington’un hedefinde yer alan hassas alanlarda bile, Alibaba ve Huawei dahil olmak üzere büyük ölçüde Çinli teknoloji şirketleriyle işbirliğine dayanmaktadır. Washington’un Çin etkisini dengelemek için kur yaptığı devasa bir Asya demokrasisi olan Endonezya, aslında Huawei’yi siber güvenlik çözümleri ve hatta hükümet sistemleri için tercih edilen ortak haline getirdi.”

ABD’nin bu çabalarının, Çin yeniden açılıyorken daha da az başarılı olacağını kaydeden Paulson, Pekin’in, kısıtlayıcı COVID-19 politikalarını tersine çevirdiğine, sınırlarını yeniden açtığına, yabancı liderlere kur yaptığına ve ekonomisini yeniden canlandırmak için yabancı sermaye ve yatırım aradığına dikkat çekiyor.

Yeniden açılma sonrası Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in yurtdışı gezilerine işaret eden Paulson, “Xi, üç yıllık bir aradan sonra şimdi yeniden dünyayı dolaşırken, her durakta yenilenen Çin yatırımı, altyapısı ve ticareti taahhütlerini dağıtırken, yakında hayal kırıklığına uğrayabilecek olan Pekin değil, Washington’dur” ifadelerini kullanıyor.

Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Trans-Pasifik Ortaklığından (TPP) çekildiğini, Pekin’in ise Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma’ya (CPTPP) katılmak üzere başvurduğunu hatırlatan Paulson, Çin’in Ekvador’dan Yeni Zelanda’ya kadar ülkelerle yeni serbest ticaret anlaşmalarını yükselttiğini veya yeni serbest ticaret anlaşmaları başlattığını vurguluyor ve ekliyor: “Çin artık dünyanın en büyük ticaret ülkesi. Tüm ülkelerin yaklaşık üçte ikisi Çin ile ABD’den daha fazla ticaret yapıyor.”

ABD’nin ise aksine korumacılığa çok benzeyen ve “işçi-merkezli” bir ticaret politikası izlediğini söyleyen Paulson, Washington’ın “ekonomik yerçekimine karşı baskı yapma riski aldığı” yorumunu yapıyor.

Amerikalı işletmeler ve tüketiciler zarar görüyor

ABD’nin Çin’i devre dışı bırakmaya yönelik bu çabalarının kesinlikle Çin’e zarar vereceğini belirten Paulson, ancak ABD’ye de zarar vereceğini vurguluyor. Amerikan işletmelerinin büyük bir rekabet dezavantajına maruz kaldığını ve bedelini de ABD’li tüketicilerin ödediğini kaydeden Paulson, “Çin’e zarar verdiler, ancak Çinli tedarikçilere bağımlı olan, çok az geçici çözümü olan ve enflasyonun ve yüksek enerji faturalarının ağırlığı altında ezilen sıradan şirketler de dahil olmak üzere ABD’li iş yaratıcılarına da zarar verdiler” ifadesini kullanıyor.

Paulson’a göre, “ABD ticarette lider olmalı, Çin’in katılmak için başvurduğu paktlardan çekilmemeli ve ABD’li işçilerin ihracat fırsatlarından mahrum bırakılmamalı.”

Washington’un katı ama adil olması, diyaloğa açık olması ve Çin’le çıkarcı koordinasyonu sürdürmek için zorlu ve uzun bir çabaya hazırlıklı olması gerektiğinin altını çizen Paulson, yeni mali krizlerin kaçınılmaz olduğunu belirtirken, en büyük iki ekonominin bozulmasını önlemek için iletişim ve koordinasyon içinde olmasının önemini vurguluyor. Paulson, bunun hem Çin’in hem de ABD’nin yararına olduğunu söylüyor ve şu öneriyi yapıyor:

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Çin Devlet Müşaviri Wang Yi ile yapacağı görüşme iyi bir başlangıç ​​noktası. Yellen, Çin’in yeni ekonomik çarı He Lifeng ile düzenli olarak görüşüyor olmalı. Federal Rezerv Başkanı Jerome Powell da Çin’in en iyi merkez bankacısı ile konuşmalı.”

Tamamen ayrışma politikası ABD’ye zarar verir

Belli bir düzeyde ayrışmanın kaçınılmaz olduğunu, özellikle de yüksek teknolojiler söz konusu olduğunda, kesinlikle gerekli olacağını savunan Paulson, ancak toptan bir ayrışmanın bir anlamı olmadığını söylüyor:

Amerikalılar dünyaya erişimden yararlanıyor ve Çin, Amerikalıların ya katılabilecekleri ya da rakiplerine bırakabilecekleri devasa bir pazar olmaya devam edecek. Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi, en büyük üreticisi ve en büyük tüccarıdır. Önümüzdeki on yıllar boyunca küresel finansal tablonun büyük bir parçası olacak. Washington, ekonomik bir demir perdenin inmesini kaderci bir şekilde kabul etmek yerine, kendi pazarında Amerikalılara fırsatlar yaratmak için Çin ile agresif bir şekilde müzakere etmelidir.

ABD’deki Çin karşıtı siyasi rüzgarın çok güçlü olduğunu ve Çin’i ABD’nin pahasına bile olsa cezalandırma arzusunun Kongre’deki pek çok kişiyi harekete geçirdiğini söyleyen Paulson’a göre, “Biden’ın bu zorluklar karşısında akıllı ve cesur olmak için çok fazla cesarete ihtiyacı olacak.

Amerika

Trump, Guantánamo’ya nakilleri artıracak

Yayınlanma

Trump yönetimi, ABD’de “yasadışı” olarak bulunan binlerce yabancıyı, bu hafta içinde Küba’nın Guantánamo Körfezi’ndeki ABD askeri üssüne nakletmeye hazırlanıyor.

Washington Post’un (WP) haberine göre söz konusu yabancı uyruklular çeşitli ülkelerden geliyor. Bunlar arasında Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, Almanya, İrlanda, Belçika, Hollanda, Litvanya, Polonya, Türkiye ve Ukrayna gibi dost Avrupa ülkelerinden yüzlerce kişi, fakat Haiti’den de dahil olmak üzere dünyanın diğer bölgelerinden gelenler de bulunuyor.

Yetkililer, Trump yönetiminin Birleşik Krallık, Almanya ve Fransa gibi yakın müttefikler de dahil olmak üzere, yabancıların ülkelerinin hükümetlerine, bu kişilerin kötü şöhretli askeri tesise nakledilecekleri konusunda bilgi vermeyeceğini de belirtti.

Hazırlıklar, 9.000 kişinin tıbbi muayenesini de içeriyor. Bu muayeneler, söz konusu kişilerin Guantánamo’ya gönderilebilecek kadar sağlıklı olup olmadıklarını belirlemek amacıyla yapılıyor.

Guantánamo, 11 Eylül saldırılarının ardından terör şüphelileri ve savaş alanlarında yakalananların tutulduğu hapishane olarak biliniyor.

İşgal altındaki Küba topraklarında bulunan tesislerin 9.000 yeni tutukluyu barındırabileceği henüz belli değil. Bu sayı, bu yılın başlarında üsse getirilen ve üsten gönderilen birkaç yüz göçmene kıyasla çok büyük bir artış anlamına geliyor.

Bununla birlikte, Trump yönetimi yetkilileri, Başkan’ın Amerikan tarihinin en büyük “kaçak göçmen sınır dışı etme” operasyonunu gerçekleştirme sözü vermesi nedeniyle aşırı kalabalık hale gelen yurt içi gözaltı tesislerinde yer açmak için bu planın gerekli olduğunu belirtiyor.

WP tarafından görülen bir belgede, hükümetin üs için kullandığı kısaltma olan “GTMO”nun “kapasitesinin dolduğu” belirtiliyor.

Ocak ayında Trump, tesise 30.000 kadar göçmen göndereceğini duyurmuştu. Mart ayında bu üste tutulan çok sayıda göçmen, yönetimin göçmenlere yönelik sert önlemlerini eleştirenlerin kapasite sorunları nedeniyle olduğunu düşündüğü bir hamle ile Louisiana’daki tesislere geri gönderilmişti.

Bir Pentagon yetkilisi, “Guantánamo Deniz Üssündeki devam eden görevlerde herhangi bir değişiklik yoktur ve gelecekteki görevlerle ilgili spekülatif yorumlarda bulunmayacağız,” dedi.

İç Güvenlik Bakanlığı (DHS), tutukluların Karayipler’deki üste geçirdikleri süreyi “en aza indirmeyi” planlıyor, fakat resmi bir belgeye göre Beyaz Saray bu tesisi daha uzun süreli gözaltı için kullanmaya karar verebilir.

Trump yönetimi yetkilileri, nakil için incelemeye alınan kişilerin ABD’de “yasadışı” olarak bulunduğunu ileri sürüyor.

Yetkililer, tutukluların çoğunun ülkesinin ABD’ye vatandaşlarını kabul etmeye hazır olduğunu bildirdiğini, fakat DHS’nin gözünde yeterince hızlı hareket etmediklerini belirtti.

Değişikliğe tabi olan bu planlar, Trump kabinesindeki göçmen karşıtı sertlik yanlılarının, belgesiz göçmenlerin sınır dışı edilme ve tutuklanma sayısının artırılması için baskı yapmasıyla ortaya çıktı.

Beyaz Saray Genel Sekreter Yardımcısı Stephen Miller geçen ay Fox News’e verdiği demeçte, “Başkan Trump’ın liderliğinde, ICE’nin [Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza] her gün en az 3.000 kişi tutuklaması hedefini belirliyoruz,” diyerek bu sayının artırılacağını taahhüt etmişti.

Beyaz Saray sınır sorumlusu Tom Homan da benzer görüşleri dile getirmiş, “Bu tutuklamaları ve sınır dışı etmeleri artırmalıyız,” demişti.

Okumaya Devam Et

Amerika

Trump, ABD’deki göstericilere ‘hayvan’ dedi

Yayınlanma

Trump yönetiminin göçmenlere yönelik sert önlemlerine karşı protestolar ABD genelinde yayılırken, Başkan göstericilere ‘hayvan’ dedi.

Birçok örgüt, cumartesi günü (14 Haziran) başkanın 79. doğum gününde Washington’da düzenlenecek askeri geçit töreniyle eş zamanlı olarak gösteri düzenlemeyi planlıyor.

The Hill’de yer alan habere göre “No Kings” ve “50501” adlı gruplar, New York, Pennsylvania, Wisconsin, Tennessee, Florida, Alabama, Georgia, Teksas, Kaliforniya ve diğer eyaletlerde protesto gösterileri düzenlemek için işbirliği yaptı.

Cumhuriyetçi Teksas Valisi Greg Abbott, eyaletin Ulusal Muhafızlarını görevlendirmeye hazır olduğunu açıklarken, Austin, Teksas’ta da ayrı protestoların düzenlenmesi planlanıyor.

ABD’de göçmen isyanı büyüyor: Deniz piyadeleri Los Angeles’ta

Protestolar, Los Angeles’ta Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Biriminin (ICE) baskınlarına karşı düzenlenen ilk gösterilerin ardından başladı. Bu gösterilerin bazıları şiddet olaylarına ve mülklerin tahrip edilmesine yol açtı.

Bunun üzerine Trump, Kaliforniya Valisi Gavin Newsom ve Los Angeles Belediye Başkanı Karen Bass’ın itirazlarına rağmen Ulusal Muhafızları çağırdı.

Daha sonra Pentagon, Newsom’un “provokatif” olarak eleştirdiği bir başka adımla 700 deniz piyadesini Los Angeles’a gönderdi.

Bu çatışma, yasal bir mücadeleyi başlattı ve şu anda ülke çapında yeni protestolara yol açıyor gibi görünüyor.

Protestocuların web sitesinde yayınlanan açıklamada, “Mahkemelerimizi hiçe saydılar, Amerikalıları sınır dışı ettiler, insanları sokaklardan kaybediler, sivil haklarımıza saldırdılar ve hizmetlerimizi kesti. Yolsuzluk çok ileri gitti. Taht yok. Taç yok. Kral yok,” denildi.

Trump yönetiminden Los Angeles’ta sıkıyönetim hazırlığı

Protestocular, cumartesi gününe kadar Zoom üzerinden toplantılar düzenleyerek, başkanın yasadışı göçmenlere yönelik baskısına karşı sokaklarda mücadele etmek için planlar yapıyor, hazırlıklar yapıyor ve harekete geçiyor.

“No Kings”, Trump’ın ordunun 250. kuruluş yıldönümü şerefine düzenlediği devasa askeri geçit töreninde Washington’da protesto yapmak yerine, Philadelphia’da bir etkinlik düzenleyeceğini açıkladı.

Grup, internet sitesinde, “Bu doğum günü geçit töreninin ilgi odağı olmasına izin vermek yerine, o gün Amerika’nın hikayesini başka yerlerde yazacağız: İnsanlar, güçlü adam siyasetini ve yolsuzluğu reddetmek için ülke çapında topluluklar halinde bir araya gelecek,” diye yazdı.

Trump, Kuzey Carolina’daki Fort Bragg’da yaptığı konuşmada göstericileri “hayvanlar” olarak nitelendirmeden önce, sosyal medyada yaptığı bir paylaşımda, Washington’daki askeri geçit törenini bozmaya çalışan protestocuların “çok büyük bir güç” ile karşılaşacaklarını söyledi.

Los Angeles’ta sokağa çıkma yasağı

Trump askerlere yaptığı konuşmada, “Bunlar hayvan, ama gururla başka ülkelerin bayraklarını taşıyorlar. Amerikan bayrağını taşımıyorlar. Sadece yakıyorlar. Bayrakların yakıldığını gördünüz mü?” dedi.

Trump, Amerikan bayrağının ABD’den ya da “ülkemizi seven insanlar tarafından” yakılmadığını ileri sürerek, Amerikan bayrağını yakanların bir yıl hapis cezasına çarptırılması gerektiğini savundu.

Öte yandan Başkan Trump ile Kaliforniya Valisi Newsom arasında başlayan gerilim büyüyor.

Newsom salı gecesi eyalet ve ulusa seslenerek Trump’ın “küstahça güç suistimali” yaptığını, bunun “patlamaya hazır bir durumu alevlendirdiğini” ve demokrasiyi tehdit ettiğini söyledi.

Trump ise Fort Bragg’da, Los Angeles’taki protestolarla ilgili şimdiye kadarki en sert söylemlerini kullandı. Trump, “Los Angeles’ı kurtaracağız ve yeniden özgür, temiz ve güvenli hale getireceğiz,” dedi.

Çarşamba günü ise Trump, asker gönderdiği için Los Angeles’ın “şanslı” olduğunu söyledi.

Okumaya Devam Et

Amerika

Starbucks, Çin’deki iş ortaklığı için ‘büyük ilgi’ gördüğünü açıkladı

Yayınlanma

Starbucks’ın CEO’su, ABD’li kahve zincirinin Çin’deki büyümesini yeniden canlandırmak için dış yatırımcılarla ortaklık kurmayı düşündüğü için, şirketin Çin’deki işine ait hisselerin satışına “büyük ilgi” olduğunu söyledi.

Brian Niccol, Financial Times‘a verdiği röportajda, Starbucks’ın mart ayı sonu itibarıyla 7.758 mağaza işleten Çin biriminin azınlık hisselerinin satışını düşündüğünü söyledi.

Salı günü yaptığı açıklamada Niccol, “İyi haber, çok fazla ilgi gördük, gerçekten çok fazla ilgi” dedi ve ekledi: “İnsanlar Starbucks markasının değerini görüyor. Kahve kategorisinin büyüdüğünü görüyorlar. Bence, bu sayıyı 8.000’den 20.000’e nasıl çıkaracağımızı bulmak için bizimle ortaklık kurmak isteyeceklerdir.”

Çin anakarası, Seattle merkezli şirketin 1999 yılında ülkeye ilk girişinden bu yana ikinci büyük pazarı haline geldi. Çin, Starbucks’ın küresel genişlemesinin temelini oluştururken, yöneticiler orta sınıf tüketicilerin daha fazla özel kahve içeceğine bahis oynuyor. 2022 yılında şirket, 2025 yılına kadar anakarada 9.000 mağaza açma hedefi koydu.

Ancak, Starbucks’ın yüzlerce yeni mağaza açmasına rağmen, Çin’den elde edilen gelirler 2021’deki 3,7 milyar dolarlık zirveden 2024’te 3 milyar dolara geriledi. Luckin Coffee ve Cotti Coffee gibi daha düşük fiyatlı yerli rakipler çoğalırken, zayıf ekonomik koşullar tüketici talebine ilişkin endişeleri artırdı.

Bu hafta Starbucks, “Çin’in hızla büyüyen kahve dışı pazarı”nı hedeflemek için 20’den fazla buzlu ve çay bazlı içecekte ortalama 5 yuan (70 sent) fiyat indirimi yaptığını duyurdu. Son yıllarda, baloncuklu ve sütlü çay markaları da anakarada önemli ölçüde yaygınlaştı ve içecekleri 1 dolar gibi düşük fiyatlarla satmaya başladı.

Niccol, “Çin’deki stratejimiz daha rekabetçi olmak” dedi ve şirketin özellikle kahve dışı içecekler için “fiyatlandırma yapısını” düzeltmesi gerektiğini belirtti.

Eylül ayında CEO olan Niccol, Starbucks’ın bu hafta Las Vegas’ta üç günlük liderlik toplantısında 14.000 çalışanı bir araya getirirken konuştu. Starbucks Çin CEO’su Molly Liu da etkinlikte yer alan yöneticiler arasındaydı.

Starbucks, geçen yıl aynı mağaza satışlarının düşmesinin ardından Çin’de “stratejik ortaklıklar” araştırdığını açıklamıştı, ancak ayrıntıları hakkında çok az bilgi verdi.

Sürece yakın kaynaklar, Çinli ve küresel özel sermaye şirketleri ile stratejik yatırımcıların hisse satın almayı değerlendirdiğini, ancak bunun henüz ön aşamada olduğunu belirtti. Konuya yakın kaynaklara göre, süreci Goldman Sachs yönetiyor.

Niccol, hangi potansiyel yatırımcıların ilgi gösterdiğini açıklamayı reddetti, ancak şirketinin “bir ortak edinmenin mantıklı olup olmadığını görmek için süreci izlemeyi” planladığını söyledi.

“Bu konudaki tutumumuz esnek. Anlamlı bir hisseye sahip olmak istiyoruz” dedi.

Starbucks’ın aceleci olmadığını da ekledi ve “süreci akışına bırakacağız” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English