Bizi Takip Edin

AVRUPA

FT’ye göre AB’nin kalbindeki ikili: Meloni ve Le Pen

Yayınlanma

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine çok az bir süre kalmışken, AB’nin geleceğine dair tartışmalar da sürüyor.

Seçimlerde önemli bir mevzi kazanacağı öngörülen Avrupa sağının, yeni AP’de kuracağı ittifaklar AB’nin geleceği için kritik. Bu kapsamda İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile Fransız Ulusal Birlik’in (RN) tarihsel lideri Marine Le Pen arasındaki işbirliği ihtimali öne çıkıyor.

Financial Times’ın (FT) aktardığına göre Kuzey Fransa’da kalabalık bir pazar yerinde kampanya yürüten Le Pen’e gazeteciler, bu hafta sonu yapılacak AP seçimlerinde beklendiği gibi büyük bir zafer elde etmesi halinde Avrupa’ya yönelik stratejisini sordular.

Le Pen ise yanıt olarak, bunun başka bir lidere bağlı olabileceğini öne sürdü. Le Pen’in işaret ettiği lider, İtalya’nın Kardeşleri (FdI) partisinin lideri ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni.

Le Pen’in partisi RN, AP’de Kimlik ve Demokrasi (ID) grubuna üye iken, Meloni’nin partisi İtalya’nın Kardeşleri Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubunda başı çekiyor.

Le Pen’den Meloni’ye AP’de ortak grup teklifi

Le Pen, AP’de “sağcı süper grup” istiyor

FT’ye göre ikili arasında son dönemde yaşanan sürtüşmelerin ardından Le Pen, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “felaket politikalarına” son verebilecek tek bir sağ grupta kendi siyasi güçlerini birleştirmeleri için İtalyan lidere “uzlaşmacı ve neredeyse dokunaklı” bir çağrıda bulundu.

Le Pen, İtalyan Corriere della Sera gazetesine verdiği demeçte, “Güçlerimizi birleştirmenin tam zamanı; bu gerçekten faydalı olacaktır. Eğer başarılı olursak, AB parlamentosundaki en büyük ikinci grup olabiliriz. Böyle bir fırsatı kaçırmamamız gerektiğini düşünüyorum,” dedi.

FT’ye göre Meloni’nin bu çağrıya vereceği yanıt, Avrupa’nın geleceği açısından belirleyici olabilir. Gazetenin haberinde, “Partileri Avrupa Parlamentosu’ndaki ayrı milliyetçi ve göçmen karşıtı bloklara mensup olan bu iki güçlü kadın, 6-9 Haziran’da yapılacak seçimlerin en büyük kazananları ve 27 üyeli blokta sağa kayışın ikiz öncüleri olarak ortaya çıkmaya hazırlanıyor,” deniyor.

Seçimlerin, enerji dönüşümü ve tarımdan göçe kadar uzanan tartışmalı konularda AB politikasını sağa kaydırabileceğini yazan FT, oylamanın aynı zamanda bir sonraki komisyon başkanının belirlenmesine de yardımcı olacağını hatırlatıyor. 27 üye devletin aday göstereceği kişinin AP üyelerinin çoğunluğunun desteğini alması gerekiyor.

Meloni ile Le Pen işbirliği arayışında

“Merkez sağ” ile “aşırı sağ” arasında köprü olarak Meloni

FT, Meloni ve Le Pen’in pek çok ortak noktası olduğuna dikkat çekiyor ve “Her iki kadın da kökleri tarihsel olarak faşizme dayanan aşırı sağcı siyasi hareketlerin erkek egemen saflarında başarılı oldu. Her ikisi de partilerini seçmenlerinin daha geniş bir kesimi tarafından daha kabul edilebilir hale getirmek için detoks stratejisi izledi,” diyor.

İki kadının da daha sıkı bir şekilde bütünleşmiş “federal bir birlik” yerine “ulus devletlerden oluşan bir Avrupa inancı” da dahil olmak üzere benzer bir ideolojik zemini paylaştığına işaret eden FT, bununla birlikte NATO ile ilişkiler, Ukrayna’nın silahlandırılması, göç ve en önemlisi de AB sistemi ve ana akım liderleri ile birlikte mi çalışılacağı yoksa onlarla mücadele mi edileceği gibi bazı konularda aralarında fark olduğuna dikkat çekiyor.

Haberde, Meloni’nin şu anda daha ana akım sağ ile “Avroseptik” milliyetçi sağ ile bir köprü görevi gördüğüne işaret ediliyor. Ursula von der Leyen, Meloni’nin ilkini seçmesini isterken, Le Pen ikincisinden yana ağırlık koyuyor.

Nitekim Macaristan Başbakanı Viktor Orbán 30 Mayıs’ta Le Point dergisine verdiği demeçte, “Bugün Avrupa’daki egemenlikçi kampın geleceği iki kadının ellerinde yatıyor. Her şey Fransa’da Marine Le Pen ve İtalya’da Giorgia Meloni’nin işbirliği yapma kapasitesine bağlı olacak,” demişti.

AP seçimlerine doğru: Avrupa’nın merkez ülkelerinde referandum

Leyen, ikinci kez başkanlık için kendi sağına bakıyor

FT, on yıl önce Meloni’nin, AB entegrasyonuna karşı ortak düşmanlıkları göz önüne alındığında, bir rol model olarak Le Pen’e büyük bir hayranlık duyduğunu ifade ettiğini de hatırlatıyor.

Her iki liderin partisinin de önümüzdeki hafta yapılacak Avrupa seçimlerinin kazananları arasında olması bekleniyor. RN 2019’da yüzde 23 olan oy oranını şu anda yüzde 33’e yükseltmiş görünürken, FdI ise yüzde 6 olan oy oranını yüzde 27’ye çıkarma yolunda ilerliyor.

Sonuç olarak, anketler ID grubunun yaklaşık 66 sandalye kazanabileceğini, ECR’nin ise 16’sı potansiyel yeni üyeler için olmak üzere yaklaşık 74 sandalye alabileceğini gösteriyor.

Leyen’in merkez sağ Avrupa Halk Partisi (EPP) yine en fazla sandalyeyi kazanmaya aday fakat çoğunluğu sağlamak için koalisyon ortaklarına ihtiyacı olacak.

The Economist’ten AP seçimleri değerlendirmesi: Avrupa’nın geleceğini bu üç kadın şekillendirecek

Meloni’nin Avrupa sağını birleştirme projesinin önündeki engeller

Meloni’nin iç politikadaki stratejisi nasıl İtalyan sağını birleştirerek iktidarı ele geçirmek olduysa, aynı şeyi AB’de de yapmak istiyor ve bu kapsamda hem EPP hem de ID ile birlikte çalışmak istiyor.

Meloni nisan ayındaki FdI parti konferansında, “İtalya’da yaptığımızın aynısını Avrupa’da da yapmak istiyoruz. Merkez sağın güçlerini bir araya getiren ve nihayetinde solu Avrupa’da da muhalefete gönderen bir çoğunluk yaratmak,” demişti.

Bununla birlikte böyle bir koalisyonun Avrupa düzeyinde tekrarlanması pek olası görünmüyor. EPP, Le Pen ya da ID grubundaki müttefikleri ile “çok aşırı” oldukları ve “Rusya yanlısı” sempatileri olduğu gerekçesiyle çalışmayı reddediyor.

ID’nin üyeleri arasında Almanya için Alternatif (AfD) de yer alıyordu. Fakat AfD’nin AP seçimlerindeki baş adayı Maximilian Krah’ın SS’ler hakkında söylediği sözlerden sonra, RN Alman partisi ile çalışmak istemediğini ilan etmiş ve ID, AfD’yi gruptan atmıştı.

Fakat öte yandan Le Pen’in kendisi de Leyen’in dahil olduğu herhangi bir koalisyonu şimdiden dışlamış durumda. Le Pen mayıs sonunda yaptığı açıklamada, “Onun zamanı doldu. Bize kalırsa, asla, tekrar ediyorum, asla Ursula von der Leyen’e oy vermeyeceğiz,” demişti.

Meloni’nin başkanı olduğu ECR grubu ise hem ana akım “merkez sağ” hem de “aşırı sağ” tarafından destekleniyor.

“AfD sorunu”, Avrupa sağında ittifakları yeniden şekillendiriyor

Leyen, Meloni’ye kancayı taktı

Özellikle göç konusunda Meloni ile yakın çalışan Leyen, ikinci dönem için parlamentoda yapılacak oylamada İtalyan başbakanın desteğine ihtiyaç duyabilir. Bu da İtalyan lideri güçlü bir oyun kurucu konumuna getiriyor.

AB’nin liberal ve merkez sol liderleri, Leyen’in Meloni ile ittifak kurma ihtimalinden rahatsız oldular ve onu yeniden seçtirmemekle tehdit ettiler.

Bunun yanı sıra EPP ve ECR’nin sağı da aynı şekilde böyle bir anlaşmaya karşı. Mart ayında Le Pen, Meloni’den Leyen’in yeniden seçilmesini destekleyip desteklemeyeceği konusunda, “İtalyanlara gerçeği” söylemesini talep eden hırçın bir video yayınladı ve bunun “Avrupa halklarına çok fazla acı çektiren politikaları daha da kötüleştireceğini” ileri sürdü.

Son zamanlarda ise Le Pen’in tonu belirgin bir şekilde değişti ve Meloni’yi ECR ve ID’yi mecliste sağcı bir “süper grup” olarak birleştirmeye davet etti.

İtalyan başbakanı şu ana kadar belirgin bir tavır almadı. Bunun yerine, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda, “ortak endişe kaynağı olan belirli konularda işbirliği yapmaktan” bahsetti.

‘Milli Muhafazakâr Enternasyonal’den İsrail’e destek

Ana akımlaşan Meloni

FT’ye göre, Meloni ılımlı çizgisinden sapmadığı sürece, Le Pen ile işbirliği alanı sınırlı görünüyor.

Gazetedeki analize göre, son zamanlarda ana akım muhafazakâr hedefler peşinde koşan Meloni, kendisini İtalya’nın AB kurtarma fonlarından payına düşeni alma taahhütlerini yerine getirebilecek ciddi bir lider olarak gösterdi ve piyasalara güvenli bir çift el olduğu konusunda güvence verdi.

Bu kapsamda İtalyan lider, AB ekonomi politikasının temel ilkelerini büyük ölçüde kabul etti: tek pazar kuralları, bütçe açığı ve borç limitleri ve bu ekonomik desteğin güvence altına alınması karşılığında iktisadi ve idari reformlar.

Dış siyaset konusunda da, Ukrayna savaşı jeopolitik konularda değişime neden olmuş durumda. Meloni daha önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e hayranlığını dile getirmiş olsa da, hızlı ve açık bir şekilde Kiev’i desteklemeye başladı. Başbakan olarak Meloni Ukrayna’ya silah göndermeye devam etti ve bu ülkenin AB üyeliğini destekledi.

Giorgia Meloni radikal filan değil

Le Pen de yumuşuyor: Frexit buharlaştı

FT’ye göre Le Pen de eski “sert” tutumunu yumuştmaya başladı.

Özellikle 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybettiğinden bu yana, Avrupa şüpheciliğini bir miktar yumuşatan Fransız lider, artık Fransa’nın AB’den ayrılması ya da Brexit’ten sonra popüler olmadığı düşünülen ortak para birimi avronun terk etmesi çağrısında bulunmuyor.

Buna rağmen, RN’nin göçü büyük ölçüde azaltma ve Fransız şirketlerine kamu ihalelerinde öncelik tanıma önerileri, partinin muhaliflerine göre AB yasalarını çiğneyecek ve yumuşak bir “Frexit” anlamına gelecek.

Meloni’nin aksine Le Pen, ana akım muhafazakârlarla çalışarak değil, onların yerini alarak güç kazanmak ve aynı zamanda daha “radikal, popülist ve genellikle sol eğilimli” ekonomik pozisyonlarla siyasi yelpazenin her yerine, özellikle de gençlere ve işçi sınıfına hitap etmek istiyor.

Marine Le Pen’in partisi neden İsrail’i destekliyor?

Fransız partisi Meloni ile yakınlaşmaktan rahatsız

Üstüne üstlük, RN içindeki bazı isimler Giorgia Meloni’nin izlediği siyasetten hoşnutsuzluğunu gizlemiyor.

Bu isimler, İtalyan başbakanının ülkesinin kırılgan kamu maliyesi nedeniyle Brüksel’e boyun eğmek zorunda kaldığını öne sürüyor.

Fransız parlamentosundaki RN grubunun genel sekreteri Renaud Labaye, “İtalya gibi 190 milyar avro almak için bir kurtarma planınız varsa, sizi besleyen eli ısıramazsınız,” diyor.

RN liderleri ayrıca Meloni’nin göçmenlere daha fazla çalışma izni vermesinden ve AB üyelerinin İtalya gibi sınır ülkelerine gelen sığınmacıların yükünü paylaşmasını öngören ve kendilerinin şiddetle karşı çıktığı AB göç anlaşmasının imzalanmasındaki rolünden de memnun değiller. İsminin açıklanmasını istemeyen bir Le Pen müttefiki, “Meloni’nin göç konusundaki politikaları şaşırtıcı ve dehşet verici,” ifadelerini kullanıyor.

FT’ye göre Meloni’nin Ukrayna ve Avrupa savunması konusundaki tutumu onu, her ikisi de Putin ve onun Birleşik Rusya partisi ile kişisel, siyasi ve mali bağları olan Salvini ve Le Pen’den “biraz uzaklaştırıyor.”

Aslında Le Pen de Putin’i “uluslararası hukuku çiğnemekle” suçlamaya başladı. Ne var ki, uzun süredir NATO karşıtı açıklamalar yapan Fransız muhalefet lideri, Kiev’in silahlandırılmasına karşı çıkıyor ve Rusya’nın toprak kazanımlarını kabul etmek anlamına gelse bile derhal barış görüşmeleri yapılması gerektiğini söylüyor.

Salvini ve Le Pen, Leyen’e bayrak açtı; Meloni köşeye sıkıştı

Rusya’ya ilişkin tutum artık o kadar önemli olmayabilir

Bütün bunlara rağmen, RN’nin AfD ile ilişkilerini kesmesinin ardından olası bir ECR-ID ittifakı daha fazla ete kemiğe bürünmüş durumda.

RN’nin AP üyesi Jean-Paul Garraud, “Avrupa siyasetinde gerçek bir evrim anındayız ve bu iki itibarlı kadın bu değişimi gerçekten somutlaştırıyor. Birlikte çalışma imkanı gerçekten var,” diyor.

FT’ye göre Le Pen’in geçtiğimiz ay Madrid’de sağcı Vox tarafından düzenlenen ve Meloni ile Orbán gibi herhangi bir yeniden yapılanmada kilit rol oynayabilecek diğer milliyetçi liderlerin de katıldığı bir konferansa katılması bunun işaretlerinden biriydi.

Meloni de geçen hafta internet üzerinden düzenlediği bir kampanya etkinliğinde Le Pen’in “ilginç bir yolda” olduğunu düşündüğünü söyledi.

AP seçimlerinde İtalyan koalisyon hükümetinde yer alan ve ID üyesi Lega için yarışan İtalyan senatör Claudio Borghi, Rusya konusundaki tarihi farklılıkların artık çok önemli olmadığını, çünkü yeni bir birleşik “sağcı avro-eleştirel” parti oluşturabilecek partilerin çoğunun Putin’in müdahalesini kınadığını söylüyor ve “Bu konu artık masada değil,” diyor.

Garraud da, popülist ve aşırı sağcı partilerin çoğunun “monolitik olmayacak” daha büyük, daha geniş bir gruba katılabileceğini, fakat bunun yerine farklı ulusal çıkarları “anlayacağını ve bunlarla başa çıkacağını” söylüyor.

Meloni’ye gelince, “onu fikirler açısından bir müttefik olarak görüyoruz ve pek çok siyasi ortak noktamız var, fakat yaklaşım farklılıklarımız var” diye devam ediyor Garraud ve ekliyor: “Madam Meloni iktidarın gerçekleriyle karşı karşıya. İtalya’daki durumun mali konular da dahil olmak üzere karmaşık olduğunu çok iyi biliyoruz.”

AVRUPA

Yeni başbakan Bayrou, Le Pen ve Bardella ile görüştü

Yayınlanma

Fransa’da yeni Başbakan François Bayrou, parlamentodaki sağ ve sol grupların kendisine karşı birleşmesiyle azınlık hükümeti üç ay içinde çöken selefi Michel Barnier’in akıbetinden kurtulmayı umarken bugün siyasi liderlerle bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Sağcı Ulusal Birlik’in (RN) liderleri Marine Le Pen ve Jordan Bardella, başbakanlık konutu Matignon’da ilk karşılananlar oldu. Hükümetinin fişini beklenmedik bir şekilde çekmeden önce Barnier ile çalışmaya istekli olduğunu gösteren Le Pen, sesinin Bayrou tarafından “duyulduğunu” söyledi.

Barnier gibi Bayrou da Fransa’nın parçalı ulusal Meclisinde çoğunluk desteğinden yoksun. Bayrou’nun önündeki zorluk, istikrar adına güvensizlik önergelerini desteklemekten kaçınmaları için yeterli sayıda partiyi ikna etmek ve karşılığında bazı tavizler vermek.

Le Pen, “Prensip olarak siyasi partilerle düzenli görüşmeler yapmak istiyor. Bu yöntemin daha olumlu olduğunu düşünüyorum,” dedi.

Le Pen, Bayrou ile yaptığı görüşmeden olumlu bir izlenimle ayrıldığını söyledi. 

RN lideri, “Nasıl gideceğini göreceğiz. Başbakan bize tüm parlamento üyelerine tamamen eşit davranılmasını, her siyasi gruba kulak verilmesini ve saygı gösterilmesini istediğini söyledi ki bu da bizim için memnuniyet kaynağıdır,” dedi.

Bayrou’nun ilk ve en önemli görevi, Fransa bütçe açığıyla boğuşurken bir bütçe taslağı hazırlamak olacak. Barnier, muhalefet partilerini sürece yeterince dahil edememekle eleştiriliyordu.

Ulusal Meclis’teki en büyük sol parti olan Jean-Luc Melenchon liderliğindeki Boyun Eğmeyen Fransa (LFI), geçen yaz yapılan seçimlerde en çok sandalyeyi kazanan sol koalisyon Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) hükümeti kurmaya davet edilmemesi halinde merkezciler ya da muhafazakârlarla işbirliği yapmayacaklarını açıkladı.

Yeşiller, Sosyalistler ve Komünistler de dahil olmak üzere NFP’nin diğer üyeleri Bayrou’ya daha açık davrandılar ama her türlü zımni destek karşılığında önemli tavizler talep ediyorlar.

Bunlar arasında, hükümetlerin parlamento oylaması olmaksızın yasa çıkarmasına olanak tanıyan tartışmalı bir anayasal mekanizma olan 49.3 maddesini kullanmama taahhüdünün yanı sıra yeni bir göç yasa tasarısını rafa kaldırma ve asgari emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran tartışmalı emeklilik reformunu yeniden gözden geçirme taahhütleri de yer alıyor.

Öte yandan Sosyalist lider Olivier Faure, Bayrou ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Biz uzlaşmaya açık bir muhalefete mensubuz,” dedi ama henüz yeni başbakan ile anlaşmaya varmadıklarını kaydetti.

Bayrou, Le Pen’i yatıştırmayı ve aynı zamanda daha solda yer alan Boyun Eğmeyen Fransa’dan kopma sinyalleri veren Sosyalist Parti’nin desteğini kazanmayı hedefliyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

CDU’nun seçim manifestosu: İçeride vergi indirimi; dışarıda Ukrayna’ya tam destek ve askerileşme

Yayınlanma

Financial Times (FT) tarafından görülen taslak manifestoya göre Almanya’nın muhafazakâr ana muhalefet partisi CDU, 23 Şubat’ta yapılması planlanan erken seçimlerde vergi indirimleri ve yasadışı göçün daha sıkı kontrol edilmesini öngören bir platformda kampanya yürütecek.

79 sayfalık belgede, “Almanya’nın ilerlemesini sağlayacak yeni politikalar” vaat ediliyor.

Salı günü kamuoyuna resmen açıklanacak olan manifesto, özellikle Ukrayna’ya askeri destek sağlanması gibi konularda SPD’li Şansölye Olaf Scholz’un politikalarıyla devamlılığa işaret ediyor. 

Bununla birlikte CDU göç konusunda, giden hükümetten çok daha sert bir yaklaşım vaat ediyor. Manifestoda, “Bize kimin geleceğine ve kimin kalacağına bir kez daha kendimiz karar vermeliyiz,” deniliyor.

Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Bavyera’daki kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) anketlerde seçimi kazanma konusunda ilk sırada yer alıyor.

FDP’nin gidişiyle SPD-Yeşiller azınlık hükümetini yöneten Scholz, bugün Federal Meclis’te güven oylamasıyla karşı karşıya kalacak ve muhtemelen kaybedecek; ardından cumhurbaşkanı yasama organını feshedecek ve erken seçimleri planlayacak.

“Çalışanlar için bir gündem” vaat eden CDU/CSU’nun taslak seçim programı, düşük ve orta gelirliler için gelir vergisinde kesinti, sosyal güvenlik katkı paylarında indirim ve kurumlar vergisinin kademeli olarak yüzde 30’dan yüzde 25’e düşürülmesini öneriyor.

Partiler ayrıca 1990’larda Almanya’nın yeniden birleşmesi için gelir vergisine getirilen ek vergi olan “Soli”nin tamamen kaldırılmasının yanı sıra çiftçilere yönelik yakıt sübvansiyonlarının geri getirilmesini, konaklama sektöründeki katma değer vergisinin yüzde 7’ye düşürülmesini (şu anda yüzde 19) ve veraset vergisi için ödeneklerin artırılmasını istiyor.

CDU/CSU’nun vergi indirimlerini nasıl finanse etmeyi planladığı belli değil.

Partiler, Almanya’nın yeni borçlanma üzerindeki anayasal sınırı olan “borç frenine” bağlı kalmaya devam ediyor. Manifesto, “Bugünün borçları yarının vergileridir,” diyor.

CDU/CSU, Almanya’nın sosyal yardım kültürüne yönelik sık sık yaptığı ateşli eleştirilere rağmen, refah devletinde büyük bir değişiklik önermiyor.

CDU, devlet emeklilik maaşında kesinti yapılmasını ve emeklilik yaşının yükseltilmesini reddediyor fakat emeklilik yaşından sonra çalışan herkesin ayda 2.000 avroya kadar vergiden muaf olarak kazanmasını sağlayacak bir “aktif emekliliği” savunuyor.

Sağcıların “evrensel temel gelir”e benzettikleri yoksullara yapılan sosyal yardım ödemeleri sistemi olan Bürgergeld’i (‘vatandaş parası’) ise kaldırmak için harekete geçiyor. Bunun yerine, çalışma tekliflerini reddedenlerin faydalanamayacağı “yeni bir temel sigorta” getirmek istiyor.

Yeşiller ve SPD’nin aksine CDU/CSU, nükleer enerjinin Almanya için bir “seçenek” olması gerektiğini söylüyor ve küçük modüler reaktörler ve nükleer füzyon araştırmalarını destekliyor. Ayrıca benzinli ve dizel araçlara getirilen yasağın geri alınmasını öneriyorlar.

Dış politika konusunda ise “diplomatik, mali ve insani araçların yanı sıra silah tedariki” ile desteklenmesi gereken Ukrayna’nın savunulmasına ve “Fransa ve Polonya ile ilişkilerin yeniden canlandırılmasına” bağlı olduklarını söylüyorlar.

Partiler, Almanya’nın GSYİH’sinin en az %2’sini orduya harcaması, gençler için zorunlu bir yıl askerlik hizmeti getirmesi (zorunlu askerliğe geri dönülmesi değil) ve şansölyelik merkezli bir ulusal güvenlik konseyi oluşturması gerektiğini söylüyorlar.

CDU/CSU ayrıca iktidara gelmesi halinde “yasadışı göçü durdurmak” amacıyla kolluk kuvvetlerine göçmenleri sınırdan geri çevirme yetkisi vereceğini ve yabancıların Alman topraklarından sınır dışı edilmesini artıracağını söylüyor.

Muhafazakârlar ayrıca AB’de mültecilerin iltica başvurularının blok dışında değerlendirileceği ve orada koruma alacakları bir “üçüncü devlet modeli” uygulanmasını istiyorlar.

CDU/CSU, Scholz hükümeti tarafından çıkarılan ve yabancıların ülkede beş yıl yaşadıktan sonra vatandaşlığa kabul edilmesini sağlayan ve çifte vatandaşlığa izin veren bir yasayı da kaldıracak. Manifestoda, “Alman pasaportu entegrasyon sürecinin başında değil sonunda yer alır,” deniyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’dan yeni silahlanma stratejisi: “Ülkeyi savunma odaklı biçimde yeniden yapılandırmak”

Yayınlanma

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin, Avrupa’daki NATO ülkelerini “savaş zihniyetine” doğru ilerlemeye çağırmasına paralel olarak, Alman hükümeti de kapsamlı bir “savunma işbirliği” planı hazırladı.

Rutte geçen hafta NATO’nun halkla ilişkiler departmanı tarafından düzenlenen ve askeri ittifakın “mesajını” yaymak için gazeteciler de dahil olmak üzere aracıları kullanmayı amaçlayan bir etkinlikte, bugün bile artık “barış içinde” yaşamadığımızı açıkladı.

Avrupa’daki savunma sanayiinin “onlarca yıldır yapılan yetersiz yatırımlar” ve küçük ulusal çıkarlar nedeniyle “içinin boşaltıldığını” ileri süren Rutte, “savaş zihniyetine geçiş” çağrısı yapmıştı.

Almanya, Pasifik’teki askeri varlığını artırıyor

Berlin’de “Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayii Stratejisi”

Alman hükümeti de Rutte’nin talep ettiği büyük çaplı yeniden silahlanmayı uzun zamandır sürdürüyor ve bunu daha da güçlendirmek için ay başında bir Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayii Stratejisi belgesini kabul etti.

Belgede, Almanya’nın “mümkün olduğunca hızlı bir şekilde savunma odaklı hale gelmesi” gerektiği belirtiliyor. Bu amaçla, “askeri mallara, hizmetlere ve yeniliklere yönelik hızla artan talep” mümkün olduğunca çabuk karşılanacak.

Bunu sağlamak için Federal Hükümet, Alman savunma sanayii ile işbirliği içinde hazırlanan yeni bir strateji sundu ve Berlin, Avrupa’da yakın savunma sanayii işbirliğine güveniyor. Bu kapsamda, “sadece Avrupalı ortaklarımızla işbirliği içinde” istenen kapasitelerin oluşturulabileceği belirtiliyor.

Alman düşünce kuruluşu DGAP: Almanya ve Avrupa, Asya-Pasifik’te askeri gücünü artırmalı

Alman-Avrupa işbirliğine “ulusal savunma çıkarları” şartı

Bununla birlikte bu işbirliğinin sadece “uygun durumlarda” ve Alman şirketlerinin “eşit düzeyde” katılımıyla mümkün olabileceği de vurgulanıyor.

Çünkü “Federal Almanya Cumhuriyeti’nin stratejik egemenliğini ve [hareket] kabiliyetini korumak ve güçlendirmek için”, “belirli temel güvenlik ve savunma sanayi yetenek ve kapasitelerinin … ulusal düzeyde korunması” gerekiyor. 

Bu aynı zamanda Almanya’nın AB’deki savunma sanayii liderliğini de güvence altına alma hedefi güdüyor.

Almanya, savunma harcamaları hedefine ulaşabilecek mi?

Sivil Ar-Ge faaliyetlerine veda

Alman hükümeti spesifik olarak bir dizi önlem öneriyor.

Örneğin, “sivil ve güvenlik ve savunma ile ilgili araştırma ve geliştirmenin daha yakın […] bir şekilde birbirine bağlanması” incelenecek.

Bu aynı zamanda bazı üniversitelerde bir süredir yürürlükte olan “sivil hükümler hakkında açık uçlu bir tartışma” gerektirecek.

Buna ek olarak, cephaneliklerin inşası ve işletilmesi için mevcut gereklilikler azaltılacak; aynı zamanda Kreditanstalt für Wiederaufbau (KfW) ve Avrupa Yatırım Bankası silah finansmanı için giderek daha fazla kullanılacak.

Berlin ayrıca, pratikte başta Çin olmak üzere “hasım devletlerden” bağımsız olmak amacıyla “tedarik zincirlerini çeşitlendirmek ve esnekleştirmek” için önlemler almaya çalışıyor.

Bu durumun savunma ürünlerinin fiyatlarını daha da artırması muhtemel. Wall Street Journal (WSJ) gazetesi kısa bir süre önce, ABD savunma sanayiindeki bazı yeni girişimcilerin Çin hammaddeleri ve bileşenlerinden tamamen vazgeçme çabalarının, bunun büyük bir çabayla mümkün olduğunu, fakat pahalıya mal olduğunu gösterdiğini bildirmişti: Harcamaların “bazı durumlarda altı ila on kat” arttığı söyleniyordu.

Almanya ve Birleşik Krallık’tan “dönüm noktası” niteliğinde savunma anlaşması

Alman ordusuna küresel rol biçiliyor

Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayii Stratejisinin, Alman silahlı kuvvetleri için “askeri kabiliyet, teçhizat ve donanımın” “her durumda, boyutta, jeostratejik alanda ve iklim koşullarında konuşlandırılabilir ve operasyonel” olması gerektiğini açıkça belirtmesi, yeniden silahlanmanın sadece ulusal savunma ile ilgili olduğu iddiasını yalanlıyor.

Belge aynı zamanda, Alman hükümetinin Asya-Pasifik bölgesinde artan sayıda Alman Silahlı Kuvvetleri (Bundeswehr) operasyonunu pekiştirme niyetinde olduğunu da doğruluyor.

Alman birlikleri aslında Asya-Pasifik’te ve bu bölgeye giden karasularında ve kara parçalarında çok çeşitli “iklim koşullarında” ve “jeostratejik alanlarda” konuşlandırılmış durumda.

Bundeswehr’in aynı zamanda her yerde “konuşlandırılabilir” olması, Berlin’in Asya-Pasifik bölgesi de dahil olmak üzere tüm dünyadaki savaşlara Alman katılımı için kapıyı açıkça açık tuttuğunu gösteriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English