Avrupa
FT’ye göre AB’nin kalbindeki ikili: Meloni ve Le Pen

Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine çok az bir süre kalmışken, AB’nin geleceğine dair tartışmalar da sürüyor.
Seçimlerde önemli bir mevzi kazanacağı öngörülen Avrupa sağının, yeni AP’de kuracağı ittifaklar AB’nin geleceği için kritik. Bu kapsamda İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile Fransız Ulusal Birlik’in (RN) tarihsel lideri Marine Le Pen arasındaki işbirliği ihtimali öne çıkıyor.
Financial Times’ın (FT) aktardığına göre Kuzey Fransa’da kalabalık bir pazar yerinde kampanya yürüten Le Pen’e gazeteciler, bu hafta sonu yapılacak AP seçimlerinde beklendiği gibi büyük bir zafer elde etmesi halinde Avrupa’ya yönelik stratejisini sordular.
Le Pen ise yanıt olarak, bunun başka bir lidere bağlı olabileceğini öne sürdü. Le Pen’in işaret ettiği lider, İtalya’nın Kardeşleri (FdI) partisinin lideri ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni.
Le Pen’in partisi RN, AP’de Kimlik ve Demokrasi (ID) grubuna üye iken, Meloni’nin partisi İtalya’nın Kardeşleri Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubunda başı çekiyor.
Le Pen, AP’de “sağcı süper grup” istiyor
FT’ye göre ikili arasında son dönemde yaşanan sürtüşmelerin ardından Le Pen, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “felaket politikalarına” son verebilecek tek bir sağ grupta kendi siyasi güçlerini birleştirmeleri için İtalyan lidere “uzlaşmacı ve neredeyse dokunaklı” bir çağrıda bulundu.
Le Pen, İtalyan Corriere della Sera gazetesine verdiği demeçte, “Güçlerimizi birleştirmenin tam zamanı; bu gerçekten faydalı olacaktır. Eğer başarılı olursak, AB parlamentosundaki en büyük ikinci grup olabiliriz. Böyle bir fırsatı kaçırmamamız gerektiğini düşünüyorum,” dedi.
FT’ye göre Meloni’nin bu çağrıya vereceği yanıt, Avrupa’nın geleceği açısından belirleyici olabilir. Gazetenin haberinde, “Partileri Avrupa Parlamentosu’ndaki ayrı milliyetçi ve göçmen karşıtı bloklara mensup olan bu iki güçlü kadın, 6-9 Haziran’da yapılacak seçimlerin en büyük kazananları ve 27 üyeli blokta sağa kayışın ikiz öncüleri olarak ortaya çıkmaya hazırlanıyor,” deniyor.
Seçimlerin, enerji dönüşümü ve tarımdan göçe kadar uzanan tartışmalı konularda AB politikasını sağa kaydırabileceğini yazan FT, oylamanın aynı zamanda bir sonraki komisyon başkanının belirlenmesine de yardımcı olacağını hatırlatıyor. 27 üye devletin aday göstereceği kişinin AP üyelerinin çoğunluğunun desteğini alması gerekiyor.
“Merkez sağ” ile “aşırı sağ” arasında köprü olarak Meloni
FT, Meloni ve Le Pen’in pek çok ortak noktası olduğuna dikkat çekiyor ve “Her iki kadın da kökleri tarihsel olarak faşizme dayanan aşırı sağcı siyasi hareketlerin erkek egemen saflarında başarılı oldu. Her ikisi de partilerini seçmenlerinin daha geniş bir kesimi tarafından daha kabul edilebilir hale getirmek için detoks stratejisi izledi,” diyor.
İki kadının da daha sıkı bir şekilde bütünleşmiş “federal bir birlik” yerine “ulus devletlerden oluşan bir Avrupa inancı” da dahil olmak üzere benzer bir ideolojik zemini paylaştığına işaret eden FT, bununla birlikte NATO ile ilişkiler, Ukrayna’nın silahlandırılması, göç ve en önemlisi de AB sistemi ve ana akım liderleri ile birlikte mi çalışılacağı yoksa onlarla mücadele mi edileceği gibi bazı konularda aralarında fark olduğuna dikkat çekiyor.
Haberde, Meloni’nin şu anda daha ana akım sağ ile “Avroseptik” milliyetçi sağ ile bir köprü görevi gördüğüne işaret ediliyor. Ursula von der Leyen, Meloni’nin ilkini seçmesini isterken, Le Pen ikincisinden yana ağırlık koyuyor.
Nitekim Macaristan Başbakanı Viktor Orbán 30 Mayıs’ta Le Point dergisine verdiği demeçte, “Bugün Avrupa’daki egemenlikçi kampın geleceği iki kadının ellerinde yatıyor. Her şey Fransa’da Marine Le Pen ve İtalya’da Giorgia Meloni’nin işbirliği yapma kapasitesine bağlı olacak,” demişti.
AP seçimlerine doğru: Avrupa’nın merkez ülkelerinde referandum
Leyen, ikinci kez başkanlık için kendi sağına bakıyor
FT, on yıl önce Meloni’nin, AB entegrasyonuna karşı ortak düşmanlıkları göz önüne alındığında, bir rol model olarak Le Pen’e büyük bir hayranlık duyduğunu ifade ettiğini de hatırlatıyor.
Her iki liderin partisinin de önümüzdeki hafta yapılacak Avrupa seçimlerinin kazananları arasında olması bekleniyor. RN 2019’da yüzde 23 olan oy oranını şu anda yüzde 33’e yükseltmiş görünürken, FdI ise yüzde 6 olan oy oranını yüzde 27’ye çıkarma yolunda ilerliyor.
Sonuç olarak, anketler ID grubunun yaklaşık 66 sandalye kazanabileceğini, ECR’nin ise 16’sı potansiyel yeni üyeler için olmak üzere yaklaşık 74 sandalye alabileceğini gösteriyor.
Leyen’in merkez sağ Avrupa Halk Partisi (EPP) yine en fazla sandalyeyi kazanmaya aday fakat çoğunluğu sağlamak için koalisyon ortaklarına ihtiyacı olacak.
The Economist’ten AP seçimleri değerlendirmesi: Avrupa’nın geleceğini bu üç kadın şekillendirecek
Meloni’nin Avrupa sağını birleştirme projesinin önündeki engeller
Meloni’nin iç politikadaki stratejisi nasıl İtalyan sağını birleştirerek iktidarı ele geçirmek olduysa, aynı şeyi AB’de de yapmak istiyor ve bu kapsamda hem EPP hem de ID ile birlikte çalışmak istiyor.
Meloni nisan ayındaki FdI parti konferansında, “İtalya’da yaptığımızın aynısını Avrupa’da da yapmak istiyoruz. Merkez sağın güçlerini bir araya getiren ve nihayetinde solu Avrupa’da da muhalefete gönderen bir çoğunluk yaratmak,” demişti.
Bununla birlikte böyle bir koalisyonun Avrupa düzeyinde tekrarlanması pek olası görünmüyor. EPP, Le Pen ya da ID grubundaki müttefikleri ile “çok aşırı” oldukları ve “Rusya yanlısı” sempatileri olduğu gerekçesiyle çalışmayı reddediyor.
ID’nin üyeleri arasında Almanya için Alternatif (AfD) de yer alıyordu. Fakat AfD’nin AP seçimlerindeki baş adayı Maximilian Krah’ın SS’ler hakkında söylediği sözlerden sonra, RN Alman partisi ile çalışmak istemediğini ilan etmiş ve ID, AfD’yi gruptan atmıştı.
Fakat öte yandan Le Pen’in kendisi de Leyen’in dahil olduğu herhangi bir koalisyonu şimdiden dışlamış durumda. Le Pen mayıs sonunda yaptığı açıklamada, “Onun zamanı doldu. Bize kalırsa, asla, tekrar ediyorum, asla Ursula von der Leyen’e oy vermeyeceğiz,” demişti.
Meloni’nin başkanı olduğu ECR grubu ise hem ana akım “merkez sağ” hem de “aşırı sağ” tarafından destekleniyor.
“AfD sorunu”, Avrupa sağında ittifakları yeniden şekillendiriyor
Leyen, Meloni’ye kancayı taktı
Özellikle göç konusunda Meloni ile yakın çalışan Leyen, ikinci dönem için parlamentoda yapılacak oylamada İtalyan başbakanın desteğine ihtiyaç duyabilir. Bu da İtalyan lideri güçlü bir oyun kurucu konumuna getiriyor.
AB’nin liberal ve merkez sol liderleri, Leyen’in Meloni ile ittifak kurma ihtimalinden rahatsız oldular ve onu yeniden seçtirmemekle tehdit ettiler.
Bunun yanı sıra EPP ve ECR’nin sağı da aynı şekilde böyle bir anlaşmaya karşı. Mart ayında Le Pen, Meloni’den Leyen’in yeniden seçilmesini destekleyip desteklemeyeceği konusunda, “İtalyanlara gerçeği” söylemesini talep eden hırçın bir video yayınladı ve bunun “Avrupa halklarına çok fazla acı çektiren politikaları daha da kötüleştireceğini” ileri sürdü.
Son zamanlarda ise Le Pen’in tonu belirgin bir şekilde değişti ve Meloni’yi ECR ve ID’yi mecliste sağcı bir “süper grup” olarak birleştirmeye davet etti.
İtalyan başbakanı şu ana kadar belirgin bir tavır almadı. Bunun yerine, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda, “ortak endişe kaynağı olan belirli konularda işbirliği yapmaktan” bahsetti.
Ana akımlaşan Meloni
FT’ye göre, Meloni ılımlı çizgisinden sapmadığı sürece, Le Pen ile işbirliği alanı sınırlı görünüyor.
Gazetedeki analize göre, son zamanlarda ana akım muhafazakâr hedefler peşinde koşan Meloni, kendisini İtalya’nın AB kurtarma fonlarından payına düşeni alma taahhütlerini yerine getirebilecek ciddi bir lider olarak gösterdi ve piyasalara güvenli bir çift el olduğu konusunda güvence verdi.
Bu kapsamda İtalyan lider, AB ekonomi politikasının temel ilkelerini büyük ölçüde kabul etti: tek pazar kuralları, bütçe açığı ve borç limitleri ve bu ekonomik desteğin güvence altına alınması karşılığında iktisadi ve idari reformlar.
Dış siyaset konusunda da, Ukrayna savaşı jeopolitik konularda değişime neden olmuş durumda. Meloni daha önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e hayranlığını dile getirmiş olsa da, hızlı ve açık bir şekilde Kiev’i desteklemeye başladı. Başbakan olarak Meloni Ukrayna’ya silah göndermeye devam etti ve bu ülkenin AB üyeliğini destekledi.
Le Pen de yumuşuyor: Frexit buharlaştı
FT’ye göre Le Pen de eski “sert” tutumunu yumuştmaya başladı.
Özellikle 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybettiğinden bu yana, Avrupa şüpheciliğini bir miktar yumuşatan Fransız lider, artık Fransa’nın AB’den ayrılması ya da Brexit’ten sonra popüler olmadığı düşünülen ortak para birimi avronun terk etmesi çağrısında bulunmuyor.
Buna rağmen, RN’nin göçü büyük ölçüde azaltma ve Fransız şirketlerine kamu ihalelerinde öncelik tanıma önerileri, partinin muhaliflerine göre AB yasalarını çiğneyecek ve yumuşak bir “Frexit” anlamına gelecek.
Meloni’nin aksine Le Pen, ana akım muhafazakârlarla çalışarak değil, onların yerini alarak güç kazanmak ve aynı zamanda daha “radikal, popülist ve genellikle sol eğilimli” ekonomik pozisyonlarla siyasi yelpazenin her yerine, özellikle de gençlere ve işçi sınıfına hitap etmek istiyor.
Fransız partisi Meloni ile yakınlaşmaktan rahatsız
Üstüne üstlük, RN içindeki bazı isimler Giorgia Meloni’nin izlediği siyasetten hoşnutsuzluğunu gizlemiyor.
Bu isimler, İtalyan başbakanının ülkesinin kırılgan kamu maliyesi nedeniyle Brüksel’e boyun eğmek zorunda kaldığını öne sürüyor.
Fransız parlamentosundaki RN grubunun genel sekreteri Renaud Labaye, “İtalya gibi 190 milyar avro almak için bir kurtarma planınız varsa, sizi besleyen eli ısıramazsınız,” diyor.
RN liderleri ayrıca Meloni’nin göçmenlere daha fazla çalışma izni vermesinden ve AB üyelerinin İtalya gibi sınır ülkelerine gelen sığınmacıların yükünü paylaşmasını öngören ve kendilerinin şiddetle karşı çıktığı AB göç anlaşmasının imzalanmasındaki rolünden de memnun değiller. İsminin açıklanmasını istemeyen bir Le Pen müttefiki, “Meloni’nin göç konusundaki politikaları şaşırtıcı ve dehşet verici,” ifadelerini kullanıyor.
FT’ye göre Meloni’nin Ukrayna ve Avrupa savunması konusundaki tutumu onu, her ikisi de Putin ve onun Birleşik Rusya partisi ile kişisel, siyasi ve mali bağları olan Salvini ve Le Pen’den “biraz uzaklaştırıyor.”
Aslında Le Pen de Putin’i “uluslararası hukuku çiğnemekle” suçlamaya başladı. Ne var ki, uzun süredir NATO karşıtı açıklamalar yapan Fransız muhalefet lideri, Kiev’in silahlandırılmasına karşı çıkıyor ve Rusya’nın toprak kazanımlarını kabul etmek anlamına gelse bile derhal barış görüşmeleri yapılması gerektiğini söylüyor.
Salvini ve Le Pen, Leyen’e bayrak açtı; Meloni köşeye sıkıştı
Rusya’ya ilişkin tutum artık o kadar önemli olmayabilir
Bütün bunlara rağmen, RN’nin AfD ile ilişkilerini kesmesinin ardından olası bir ECR-ID ittifakı daha fazla ete kemiğe bürünmüş durumda.
RN’nin AP üyesi Jean-Paul Garraud, “Avrupa siyasetinde gerçek bir evrim anındayız ve bu iki itibarlı kadın bu değişimi gerçekten somutlaştırıyor. Birlikte çalışma imkanı gerçekten var,” diyor.
FT’ye göre Le Pen’in geçtiğimiz ay Madrid’de sağcı Vox tarafından düzenlenen ve Meloni ile Orbán gibi herhangi bir yeniden yapılanmada kilit rol oynayabilecek diğer milliyetçi liderlerin de katıldığı bir konferansa katılması bunun işaretlerinden biriydi.
Meloni de geçen hafta internet üzerinden düzenlediği bir kampanya etkinliğinde Le Pen’in “ilginç bir yolda” olduğunu düşündüğünü söyledi.
AP seçimlerinde İtalyan koalisyon hükümetinde yer alan ve ID üyesi Lega için yarışan İtalyan senatör Claudio Borghi, Rusya konusundaki tarihi farklılıkların artık çok önemli olmadığını, çünkü yeni bir birleşik “sağcı avro-eleştirel” parti oluşturabilecek partilerin çoğunun Putin’in müdahalesini kınadığını söylüyor ve “Bu konu artık masada değil,” diyor.
Garraud da, popülist ve aşırı sağcı partilerin çoğunun “monolitik olmayacak” daha büyük, daha geniş bir gruba katılabileceğini, fakat bunun yerine farklı ulusal çıkarları “anlayacağını ve bunlarla başa çıkacağını” söylüyor.
Meloni’ye gelince, “onu fikirler açısından bir müttefik olarak görüyoruz ve pek çok siyasi ortak noktamız var, fakat yaklaşım farklılıklarımız var” diye devam ediyor Garraud ve ekliyor: “Madam Meloni iktidarın gerçekleriyle karşı karşıya. İtalya’daki durumun mali konular da dahil olmak üzere karmaşık olduğunu çok iyi biliyoruz.”
Avrupa
Estonya, nükleer silah taşıyan ABD savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır

Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıma kapasitesine sahip NATO müttefiki savaş uçaklarını topraklarında kabul etmeye hazır olduğunu açıkladı.
Estonya Savunma Bakanı Hanno Pevkur, ülkesinin nükleer silah taşıyan NATO müttefiki savaş uçaklarına ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu.
Pevkur, F-35 savaş uçaklarının daha önce Estonya’da bulunduğunu ve yakın gelecekte ülkenin hava sahasını korumak için yeniden görev yapacağını belirtti.
Estonya’dan nükleer silahlı uçaklara yeşil ışık
Savunma Bakanı Pevkur, Postimees gazetesine yaptığı açıklamada, Estonya’nın F-35’leri kabul etme konusundaki tutumunun net olduğunu vurguladı.
Pevkur, “Eğer bu uçaklardan bazıları, menşei ülke fark etmeksizin, çift amaçlı nükleer silah taşıma kabiliyetine sahipse, bu durum bizim F-35’leri kabul etme pozisyonumuzu hiçbir şekilde etkilemez. Elbette müttefiklerimizi kabul etmeye hazırız,” ifadelerini kullandı.
Daha önce NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ittifak üyesi ülkelerin önümüzdeki dört yıl içinde ABD’den 700 adet F-35 uçağı satın alacağını açıklamıştı.
İngiltere de nükleer misyona katılıyor
NATO içindeki bu hareketliliğe paralel olarak İngiltere, yakın zamanda 12 adet F-35 savaş uçağı satın alma ve Kuzey Atlantik İttifakı’nın nükleer misyonuna katılma niyetini açıkladı.
İngiliz hükümeti, yeni uçakların Norfolk’taki Marham üssünde konuşlandırılacağını belirtti. Bu uçakların hem konvansiyonel mühimmat hem de 50 kilotona kadar güç üretebilen Amerikan B61-12 nükleer bombalarını fırlatma kapasitesine sahip olduğu bilgisi paylaşıldı.
The Telegraph‘a konuşan bir İngiliz askeri kaynak, F-35’lerin uzun menzilli ve gizli teknolojiye sahip olmasının, “nükleer bombaları yüksek hassasiyetle atmak için son derece önemli” olduğunu söyledi.
Rusya’dan ‘karşı tedbir’ uyarısı
Geçen yıl Washington ve Londra, artan Rusya tehdidi karşısında Amerikan nükleer silahlarının yeniden İngiltere topraklarına döndürülmesi konusunda anlaşmaya varmıştı.
The Telegraph‘ın haberine göre, savaş başlıklarının 2008’den bu yana ilk kez Suffolk’taki Lakenheath üssüne yerleştirilmesi ve güçlerinin 1945’te Hiroşima’ya atılan bombanın üç katı olması bekleniyordu.
Daha önce ABD, en yeni F-35 savaş uçaklarından oluşan iki filoyu Lakenheath üssüne kaydırmayı planladığını duyurmuştu.
The Telegraph‘ın kaynakları, bunun taktik nükleer silah taşıyabilen 54 bombardıman uçağını kapsadığını iddia etmişti.
Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Moskova’nın, Amerikan nükleer silahlarının İngiltere’ye dönüşünü bir “tırmanış” olarak göreceğini ve “telafi edici karşı tedbirlerle” yanıt vereceğini açıklamıştı.
İngiltere, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez uçaklara nükleer silah yerleştirecek
Avrupa
Orbán ile von der Leyen arasında ‘Onur Yürüyüşü’ atışması

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ile Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen arasında, Budapeşte’de yapılması planlanan “Onur Yürüyüşü” nedeniyle tartışma çıktı.
Haftalarca süren sessizliğin ardından, von der Leyen çarşamba günü (25 Haziran) yayınladığı bir video mesajında kutlamaları destekledi. Başkan, “Macaristan yetkililerini Budapeşte Onur Yürüyüşünün gerçekleştirilmesine izin vermeye çağırıyorum. Macaristan ve ötesindeki LGBTIQ+ topluluğuna: Her zaman sizin müttefikiniz olacağım,” dedi.
Orbán ise, sosyal medyada hemen yanıt verdi ve von der Leyen’e “üye devletlerin kolluk kuvvetlerinin işlerine karışmamasını” istedi.
Von der Leyen, Orbán’a karşı çıkmak için bizzat Budapeşte’de bulunmayacak fakat 70’den fazla Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi törene katılmayı planlıyor.
Onlara İspanya Kültür Bakanı Ernest Urtasun, Hollanda Eğitim Bakanı Eppo Bruins, Fransız hükümet temsilcileri, Avrupa’nın önde gelen başkentlerinin belediye başkanları, eski Belçika Başbakanı Elio Di Rupo ve eski İrlanda Başbakanı Leo Varadkar da eşlik edecek.
Belçika’nın Avrupa Komisyonu Üyesi Hadja Lahbib de etkinlik öncesinde bugün Budapeşte’ye gidiyor.
Macaristan ise yabancı devlet adamlarının yasayı çiğneyeceğini açıkça belirtiyor.
Uluslararası konukların listesine rağmen, Adalet Bakanı Bence Tuzson eylemin yasak olduğunu ısrarla vurguluyor.
Bu hafta birkaç büyükelçiliğe gönderilen ve POLITICO tarafından elde edilen mektupta, organizatörlerin hapse atılabileceğini ve kutlamaların yasadışı olduğunu yinelendi.
Mektup, çoğu AB ülkelerinden Budapeşte’de görevli onlarca büyükelçinin etkinliği ve organizatörlerini destekleyen ortak açıklaması üzerine yazıldı.
Tuzson mektupta, “Netlik sağlamak amacıyla, çalışanlarınızın ve meslektaşlarınızın bu gerçeklerden haberdar olmasını rica ederiz. Yasal durum açık: Onur Yürüyüşü yasal olarak yasaklanmış bir toplantıdır ve bu yürüyüşü organize etmek veya duyurmak, Macaristan yasalarına göre bir yıl hapis cezası ile cezalandırılabilen bir suçtur… Yetkililer tarafından yasaklanan bir etkinliğe katılanlar, suç işlemiş olurlar,” diye yazdı.
Yasadışı davranmalarına rağmen, yürüyüşçülerin polis veya sağcı karşı protestocular tarafından doğrudan engellenmesi olası görünmüyor.
Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında Orbán, insanlara yürüyüşe katılmamaları çağrısında bulunduğunu ama güç kullanılması planlanmadığını belirtti.
Başbakan, “Macaristan medeni bir ülkedir. Biz birbirimize zarar vermeyiz,” diye ekledi.
Daha büyük endişe, hükümetin katılımcılara para cezası vermek için yüz tanıma teknolojisini kullanıp kullanmayacağı. Bu konu, AB yasalarını ihlal edebileceği için Komisyon tarafından inceleniyor.
Katılımcıların etkinliği tehlikeli görmediklerinin bir işareti olarak, etkinliğe katılacak olan İspanya Kültür Bakanı Urtasun’un sözcüsü POLITICO’ya “Macaristan polisiyle temas halinde olmadıklarını” söyledi.
Sosyalist gruptan Fransız milletvekili Chloé Ridel, “Viktor Orbán’ın popülist söylemleriyle cesaretlenen Macar polisi veya aşırı sağcı aktivistlerden korkmuyorum; protesto için buraya gelen Macar vatandaşlarıyla birlikte Avrupa değerlerini savunmak için buradayız. Bu, otoriter rejimlere karşı mücadelede şüphesiz tarihi bir olay olacak,” dedi.
Avrupa Parlamentosu sözcüsüne göre, “milletvekillerinin ve onlara eşlik edenlerin güvenliği ve emniyeti için her şey hazır.”
Uluslararası mobilizasyona rağmen, Macaristan’da hiçbir siyasi aktör bu eylemden yararlanıyor gibi görünmüyor.
Sol eğilimli Demokratik Koalisyon, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony’nin Yeşil Partisi veya hicivci İki Kuyruklu Köpek Partisi gibi birkaç LGBTQ+ yanlısı parti Onur Yürüyüşüne katılacak olsa da, bunların desteği muhalefet lideri ve eski Fidesz üyesi Péter Magyar’ın desteğinin çok gerisinde.
Magyar’ın partisi Tisza, Orbán’ın iktidardaki Fidesz partisine karşı farkını giderek artırarak aylardır anketlerde önde gidiyor. Fakat Tisza, Nisan 2026’daki seçimlerde Orbán’dan iktidarı almak için geniş bir çoğunluk oluşturmaya çalışırken, LGBT hakları ve kimlik politikası gibi daha geniş konuları olduğu gibi Budapeşte Onur Yürüyüşünün yasaklanmasını da sistematik olarak görmezden geliyor.
Magyar’ın sağ kolu olarak görülen Zoltán Tarr, “Orbán’ın tuzağına düşmeyi reddediyoruz. Toplumu bölmek ve kamu hizmetlerinin çöküşünden ve artan yaşam maliyetlerinden dikkatleri başka yöne çekmek için tasarlanmış bir kültür savaşı provokasyonunda kullanılmayacağız,” dedi.
Tarr, Tisza liderliğindeki bir hükümetin “elbette toplanma özgürlüğünü zedelemek istemeyeceğini” de sözlerine ekledi.
Yeşil Parti Párbeszéd’in eşbaşkanı Richárd Barabás ise, Onur Yürüyüşünün “Viktor Orbán’ın baskıcı rejimine karşı ortak bir direniş” olacağını savundu.
Son yıllarda Orbán, ABD’deki muhafazakâr-Trumpist “MAGA” hareketinin retoriğini benimsedi ve “cinsiyet ideolojisi” ve “woke kültürü”ne karşı küresel hücumun Avrupa’daki ateşli savunucusu haline geldi.
Geçtiğimiz mart ayında Orbán hükümeti, çocukları korumak gerekçesiyle LGBT topluluğunu “teşvik eden veya sergileyen” kamuya açık toplantıları yasaklayan bir yasayı kabul etti.
Ülke çapında Onur Yürüyüşü kutlamalarını fiilen yasaklayan bu önlem, bir tarafta hükümet, diğer tarafta Belediye Başkanı Karácsony ve Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri arasında büyük bir çatışmaya yol açtı.
Budapeşte Onur Yürüyüşü organizatörleri, başkentin 1997’de Doğu Avrupa’da Onur Yürüyüşü düzenleyen ilk şehir olmasından bu yana her yıl olduğu gibi, yıllık etkinliği yine düzenleyeceklerini taahhüt ettiler.
Avrupa
Avusturya Şansölyesi Stocker: Göçle mücadelede Merz müttefik

Avusturya Şansölyesi Christian Stocker, Berlin’in iç sınırlarda uyguladığı sert önlemler nedeniyle iki ülke arasında gerginlikler sürerken, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’i Avrupa’ya yönelik “düzensiz göçü” önemli ölçüde azaltmada kilit bir ortak olarak gördüğünü söyledi.
Stocker, POLITICO’nun Berlin Playbook Podcast programında sığınma talepleriyle ilgili olarak, “Prosedürlerin [Avrupa Birliği] dış sınırlarında yürütülmesini sağlayacak bir çözüme ihtiyacımız var. Schengen bölgesindeki iç sınırlarımızı korumak son çözüm olamaz. Bu sadece acil bir çözüm olabilir,” dedi.
Stocker, bugün (27 Haziran) Berlin’de Merz ile görüşecek.
Avusturyalı siyasetçi, “Bu konularda benimle benzer görüşlere sahip Friedrich Merz gibi bir ortağım olduğu için çok mutluyum,” diye ekledi.
Stocker, Avusturya’yı sığınma başvuruları konusunda daha sıkı Avrupa politikalarının öncüsü olarak gördüğünü söyledi.
Almanya, Avrupa’nın daha sert göç önerilerinin bazılarına uzun süredir karşı çıkıyordu, fakat Merz’in göreve gelmesiyle bu paradigma değişti.
Sağcı muhalefet partisi Almanya için Alternatif’in (AfD) baskısı altında, CDU liderliğindeki hükümet, ülkeye gelen sığınmacıların sayısını önemli ölçüde azaltma sözü verdi.
Bu bahar göreve başladıktan sadece birkaç gün sonra, Merz’in içişleri bakanı Almanya’nın sınırlarında, Avusturya da dahil olmak üzere, kontrolleri artırdı ve Alman polisinin sığınmacılar da dahil olmak üzere daha fazla belgesiz göçmeni geri çevireceğini söyledi.
Sınırdaki sıkı önlemler, Almanya ile komşuları arasında gerginliklere yol açtı. Fransa, Polonya ve Avusturya’daki politikacılar, Merz hükümetini Schengen bölgesinde insanların ve malların serbest dolaşımını engellediği için eleştirdi.
Sonuçta, Almanya sınırlarında geri çevrilen sığınmacıların sayısı düşük oldu ve bu durum, eleştirmenlerin Merz’in sıkı önlemlerini büyük ölçüde sembolik olarak nitelendirmesine yol açtı.
Stocker, Almanya’nın sınır kontrollerinin iki ülke arasında önemli gerginlikler yarattığı yönündeki iddiaları önemsemedi ve bunun yerine Merz’in yanında yer alarak Avrupa içinde göç konusunda sert bir tutum sergileyen bir eksen oluşturdu.
Sınır kontrollerine ilişkin olarak, “Bu kısıtlamaların önemli bir etkisi olmadığını düşünüyorum. İç sınırları kontrol etme ihtiyacı varsa ve biz de bunu kendimiz yaptık… Diğer ülkelerin de aynısını yapmasını reddedemem. Başka bir deyişle, bu sınır kontrolleri nihayetinde kalıcı olması amaçlanmayan bir çözümdür, fakat bazen gerekli olabilir,” dedi.
-
Görüş2 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu1 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi2 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?
-
Avrupa1 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savunma sanayiinde ‘Amerikan malı’ baskısı geri tepiyor
-
Dünya Basını5 gün önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Görüş1 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?